perimasalı etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
perimasalı etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

7 Kasım 2020 Cumartesi

SADECE EFYAM

 

Depremler, salgınlar, hayata dair dertler arasında savrulurken kendini hikâyeye emanet etmek bazı durumlarda ruhunu sağaltabilir. Kendi hikayeni yazmak için odaklanmakta zorlanıyorsan var olan başka bir hikâyenin kahramanıyla el ele yola devam etmek de iyi gelebilir. Tam olarak o noktadan sana yazıyorum canım okur. Bütünü yine uzmanına kalsın ben Efsun ve Yamaç’lı on dakikanın peşine takılayım, dilersen sen de gel.

Yaralanmış olan yarasından tanır insanı. Yamaç gibi. Yamaç’ın Efsun’u yarasından tanıması gibi. Toplamda on dakikadan daha az olan bir sahnede yine kocaman bir hikâye yazmayı başardı EfYam. Geçen hafta Akın’dan aldığı bilgiye rağmen Efsun’un kendisi için babaannesini öldürmüş olduğuna tam ikna olamayan Yamaç bu hafta nihayet Efsun’un evine geldi ve iki aşık yüzleşti. Yamaç’ın inanmak isteyen ama sanki inanamayan hali başta beni şüphelendirdiyse de sonraki adımlarda gördük ki Yamaç Efsun’un babaannesinden sadece kendisi için vazgeçebileceğine gerçekten inanamamış. Belki de ailesi bile onun için bir şeylerden vazgeçemediği için. Efsun’un parçalanmış haline şahit olduğu andan itibaren kendi zorunda kalışının yansımasını gördü Efsun’da. Kendi acısının onu delirme noktasına nasıl getirdiğini bildiği için de Efsun’un o deliliğe yaklaşmasına izin vermedi. O noktadan sonra da net olarak inandı Yamaç Efsun’un tam olarak kendisini korumak için babaannesini öldürdüğüne.  Efsun’u kendisiyle yüzleştirmeye çabalarken bir taraftan da Efsun’la aralarında akan duyguyu da isimlendirdi Yamaç. Çokça zamandır yanlış anlamalara, üçüncü şahısların yarattığı gerilimlere kapılan çiftimiz acıda da eşitlenirken duvarlarını yıktı ve Yamaç’ın ağzından “beni seviyorsun” “seni seviyorum, çok seviyorum” cümleleri döküldü. Efsun’un bir sezon önce “diyelim ki ben seni ölmeni istemeyecek kadar çok sevdim” şeklindeki farazi ama diğer taraftan güçlü cümlesinden sonra satır arası ifadelere gizlenen EfYam bu hafta bizzat Yamaç’ın ağzından netleştirildi. Güya iki kadın arasında savrulan Yamaç’ın pek de savrulmadığı, kalbinde sadece ve sadece Efsun’un olduğu anlatıldı. Bu sahnede Yamaç’ın Efsun’u sarıp sarmalarken gözlerinden dökülen yaşlar, Efsun’u, ki bizzat Efsun ona hiç yanımda olmadın demişti, yalnız değilsin dercesine göğsüne bastırışı, onunla kurduğu dokunma bağını asla kopartmayışı “seni çok seviyorum” cümlesinin yansımasıydı. Yamaç açısından inanılmaz bir şey olmalı, kendisi için Efsun’un hayattaki tek akrabasından vazgeçmesi. Burada parantez. Senaristimiz elindeki tam anlamıyla alfa olan bu çifti çatışmadan çatışmaya sürükleyecektir. Sebep aşikâr. Öncelikle  Yamaç ve Efsun epik bir çift. Yunan tragedyalarından fırlamış gibiler. Artı masalsı bir tarafları var. Baş başa kaldıkları her an başından sonuna birbirine denk iki gücün çarpışmasını izliyoruz. Farklılıkları, aralarında duran imkansızlıklar, yaratılan güvensizlikler derken bir taraftan ölümüne birbirini yaralamaya muktedir bir yandan birbirini sağaltma becerisine sahip ruh eşlerini izliyoruz aslında. Geçmişte defalarca Yamaç’ı iyileştiren Efsun’a karşılık Efsun’u iyileştiren Yamaç’ı görmemiz tam olarak bundan.

Yüzleşmeye geri dönelim. En başında kolları bağlı Efsun’un karşısında duran Yamaç’ın her ne kadar resmi gibi de dursa bu kez Efsun’un bizzat kendisinden gerçekleri duymaya kararlı olduğunu da söyleyebiliriz aslında. Diğer taraftan Efsun’un da biz izleyenler gibi günlerdir Yamaç’ı beklediğini de gördük. Efsun haklı olarak “Ben senin yanındaydım, sen benim yanımda olmadın.” diye bağırırken Yamaç’ın ona hak verişi, onu yakalamaya çalışması, Efsun’un Yamaç’ı itmesi ve Yamaç’ın elinin kanaması. Buraya kadar ciddi bir hesaplaşma aslında. Peki bundan sonrasında Yamaç’ın başta Efsun’un yüzünü ve elini bile kana bulayacak kadar kanayan o yarayı umursamadan sadece Efsun’a sarılması, Efsun’u yaşadıklarını kabullenmesi için zorlaması ve sonunda gözyaşlarıyla karşılıklı kabul. Yamaç’ın sevdiği tek kadının Efsun olduğunu kabullenmesi, Efsun’un babaannesini Yamaç ve bebeği için öldürmek zorunda olduğunu kabullenmesi. Burada Efsun’un aşkının ispata ihtiyacı kalmadığı fikrindeyim. Zaten genç kadın defalarca ispatladı kendisini. Sıra Yamaç’ta. Sanırım senaristimiz de bunun farkında ki Yamaç’a “ben de olsam aynı şeyi senin için yapardım, seni sevdiğim için, çok sevdiğim için.” dedirtti. Bu konudaki aksiyonu yakın zamanda alacağımızı umuyorum. Sahnenin devamında geçen sezonda bıraktığımız hesaplaşmanın yeniden gündeme geldiğini gördük ki Yamaç’ın Çağatay, Efsun’un Nehir kıskançlığı yeniden deşilecek dedirtti bu hatırlatma. Yalnız bu noktada gözden kaçmaması gereken bir durum var. Yamaç Efsun’a “Seni seviyorum.” dedi. Bunu söylerken bebeğin varlığından haberi bile yoktu. Bu Efsun açısından ciddi bir done. Zira Efsun gibi zeki bir kadın Yamaç’ın bu cümleyi önüne gelene kurmayacağını bilir. Nereden baksan imkânsız bir ilişkide Yamaç bunu söylemişse gerçekten hissettiğindendir. Yani senarist ne noktada güvensizlik yaratacak bilemiyorum. Sonuçta Efsun Nehir’in bebeği aldırmaya gittiğini biliyor ama Yamaç yetişti mi yetişmedi mi bilmiyor. Kaldı ki Efsun zaten en başından beri Yamaç’ın duygularına tutunmuştu. Biliyordu Nehir’i sevmediğini. Unutulmasın Yamaç bu kadına kalmak isterken gitmek zorunda oluşunun canını yaktığını söyledi daha önce. Gelelim Yamaç cephesine. Yamaç Efsun’un kendisini seçebileceğine asla ihtimal vermedi. Erdenetler başta Çağatay olmak üzere Efsun’a yaklaştıkça da bu uğruna şehir alınacak kadına verecek mahallesi bile olmadığını düşünüp Efsun’u suçladı. Ama bu hafta anladı ki Efsun tüm o listelere, önceliklere, ihtimallere inat ne şehir ne de mahalle için sadece Yamaç yaşasın diye kendisini hayat boyu sürecek bir acıya hapsetti. Yamaç karşılıksız fedakarlıklarını ailesi uğruna sırtına yük edinirken Efsun’un sadece kendisi için yüklendikleriyle karşılaştı. Bu noktadan sonra Yamaç Efsun’a, Efsun’un sevgisine güvenmeyip ne yapacak? Son turda öğrendiği bebek gerçeği ise tüm bu sarmala eklenen önemli bir ayrıntı. Bazı seçenekler okuyorum. Yamaç kimi seçecek diye? Bence geldiğimiz noktada Yamaç için sadece  Efsun ve Çukur arasında bir tercih söz konusu olur. Yoksa x’ler y’ler geçer gider. Manasızdır. Eğer manalı hale getirilmeye çalışılırsa zaten o noktada baya sulu sepken hale gelmiş olan durum daha beter bir hal alır. Ki az buçuk kurguyu bilen biri olarak bir yazarın kendi hikayesine ve karakterine bu kadar ihanet etmemesi gerektiğini düşünüyorum. Tekrar ediyorum bundan sonra Yamaç sadece Efsun ve Çukur arasında kalabilir ki ben Efsun ve Yamaç zekâsı birleşirse bu arada kalmışlığı çözebilir diyorum. Burada bir parantez daha. Efsun Çağatay’a gidecek mi?  Efsun Erdenetleri sevmiyor. Çünkü onlar için sınır olmadığını bilecek kadar tanıyor hepsini. Sevgiler, zaaflar, ait oluşlar onların kitabında yok. Bu nedenle Efsun tek koşulda Çağatay’a gider bence. İçerde olmak için. Yamaç ikna olursa sadece Yamaç için. Hep söylüyorum kimyası ve aurası ile gerçekten inanılmaz bir çift Efsun ve Yamaç. Ekranda ışıldıyorlar. Çevremde genel olarak hikâyeyi izlemese bir bu çifti izleyen çok kişi var. Senarist bey kusura bakmasın.  Bir de hikâyeyi seven onun içinde Yamaç’ın kalemi olan kadının Efsun olduğunu düşünen de var. Bunda kuşkusuz  Efyam büyüsünün etkisi çok. Ama burada unutulmaması gereken bir başka şey daha var. Damla Sönmez ve Aras Bulut İynemli uyumu. Bu hafta yaklaşık on dakikalık bir sahnede öyle devleştiler, öyle paslaştılar ki… Duygudan duyguya sürükledikleri izleyici eminim gözlerini ekrandan ayıramadı. Işıldadılar. En güzel tarafları da hem dibine kadar dramatik hem de alabildiğine komik olabilme becerileri. Artı hem bu kadar cool hem de sevimli olabilmeleri de sanırım eşsizliklerine eşsizlik katıyor. Ne denir?  Bir gün bir yerde sadece ikisi üzerine kurulu bir hikâyeye… Gönderdik dileği belki biri tutar. Bir de planı bu değil biliyorum ama unutulmaz sonlar illa kötü olacak diye bir kaide yoktur. Bence mutlu ama unutulmaz son yazabilmektedir iş. Efsun ve Yamaç’a oradan bir mutlu son, beraber lütfen. Kızlarıyla. Olamaz mı olabilir.

Son demde Yamaç’ın Efsun’un hamile olduğunu öğrendiği sahne pek çok açıdan önemliydi. Birincisi Yamaç sevdiği kadından olan çocuğu onca imkansızlığa rağmen çok istedi. İki Efsun “eğer istemez…” diye başladığı cümle ağzına tıkılsa da eminim “eğer istemezsen sorumluluk almak zorunda değilsin” diyecekti ki daha biraz önce onu sevdiğini itiraf etmiş bir adama bile seçenek sunabilen gücü ortadaydı. Üç Yamaç baştan beri Efsun’u sakladı. Ailesinden, herkesten. Sanırım Efyamcılardan birinin benzetmesiydi. İstiridyenin içindeki inci gibi sakladı. Şimdi iki incisi var. Ama bu inciler herkesten daha fazla tehlikede. Cuma Ali  duracak ama Çağatay, Cengiz, Sultan diye uzar gider liste. Bir de umarım töre dizisine dönüp saçma sapan düşmanın kızı ve çocuğunu istemeyiz, biz ötekini isteriz diye bir saçmalık izlemeyiz ve Yamaç da o topa girmez. Çünkü Yamaç’ın ruhuna aykırı bu durum.

Pazartesi ola hayrola…

                                                                                                      UmayMasal


                                                                                                                  

5 Mayıs 2019 Pazar

Gülperi-Peri Masalı

“Yolculuk ilginçtir. Yaşamın içinde kesitler oluşturur. Keser bazen seni. Çünkü karşına çıkan bir çift gözdeki kirpik bıçak gibi olma yetisine erişir senin için. Aşk denilen şeydir bu gücü veren o kirpiklere. Ve sen tüm ortaya döktüklerine inat saklarsın aşkı en derine. Kimse görmesin , bilmesin dersin ama ordadır gözlerinde , ellerinde. Bulanmışsındır. Sadece aşkı bilenin görebileceği peri tozuyla.”      
Gerçeklikten kaçışımız çoğu zaman beklenmedik acılarla karşılaşmamızdan temelini alır. Bu doğrultuda sığınırız kurgulara. O kurgular bizi serüvenden serüvene sürükler. İçinde bizden parçalar bulunan ama tam da biz olmayan o evrenin gerçekliğine sığınırız kendi gerçekliklerimizin soğuk yüzlerine inat yapar gibi.  Belki bundandır zamanla tarih olan gerçeklikten daha çok kurgu olan ama içinde insan gerçeğini barındıran öykülerin ölümsüzlüğü. Ya da tarih denilen olgunun yüzyıllar boyunca kazanan tarafından yazılmasına inat öykünün kaybedenin tarafındaki o sonsuz bağlayıcılığı insanı öyküde tutan. Bilmiyorum. Mitlerden destanlara, halk hikayesinden mesnevilere, modern öyküden romana, tiyatrodan sinemaya, heykelden resime hatta müziğe uzanan kökleşmedeki temelde kurgu hakim ama sanatın bütün coğrafyasına. Kurgu ve o kurguda vaadedilen serüven. Sebeb-i Girizgah yine ve son defa Gülperi. “Peri Masalı” diyerek yola çıkılan bölüm, otuz haftalık serüvenin sonu. Hikayenin sonu..: ) 
Öncelikle belitmek zorundayım ki son bölüm hiçbir tarafıyla tatmin edici değildi. İlk bölümden beri seyirciye vaddedilen konusunda zaman zaman sıkıntı yaşayan hikaye son bölümde tam anlamıyla “Bu mu yani” duygusu yaratarak veda etti. Kuşkusuz bu alışık olduğumuz bir durum. Final yazmak , hikayenin ana unsurlarını koruyarak çatışma yaratmak zor işler. Bunu başarabilen senaristler muhakkak var ama süreci iyi yönetemeyen , hikayesini yarı yolda bırakan, sonrasında bu tarz finallerle seyirciyi muhatab eden senaristler de var. Yapacak bir şey yok. Seyirci açısından tatmin edici olmaması sanırım çok da önemsenmiyor ki, defalarca ve defalarca aynı tip aceleye gelmiş hissi bırakan eksik gedik sonlarla kalıyoruz. Üzücü olan taraf şu hikaye bir dönüşüm ve değişimdir. Kahramanların dönüşümlerini okur, izler ve dinlersiniz. Finalde ise vurgu hem düğümlerin çözümüne yöneliktir hem de karakterlerin dönüşümüne. Bizdeki gibi uzun dizi sürelelerinde bana kalırsa son anda karar verilen finaller tam da bu dediklerimi eksik bıraktıklarından ağızda buruk tat bırakıyor işte. Neyse son defa bölüme bakalım.
Geçen hafta bıçaklanan Hasan ve kaybolan Can sorunsallarıyla bölüme girdik. Hasan canıyla cebelleşirken Can çocuk dilendiren bir adamın eline düştü. Bölümümüzün ki finaldi bu bölüm yüzde sekseni bu olaylarla da geçti gitti. Hasan’ın bıçaklanması tüm aileyi biraraya getirmek, dede pişmanlığı, hatalardan ders çıkarmak, Eyüp’ün çocukları için ilk gerçek endişesi, Şeyma’nın samimi pişmanlığı açısından kuşkusuz faydalıydı ama Can neden kayboldu? Neden biz bununla zamanlar harcamak yerinde hastanede birbirinin acısını sağaltmaya çalışan bir aile görmedik. Birbirleriyle konuşabilirlerdi. Gülperi Kadir’le , Bedriye Artemis’le konuşabilirdi. Hasan’ın kalbinin durduğu sahnede tüm aile orda olabilirdi. Burada parantez, Hasan’ın kalbinin durduğu an önce annesinin sesini duyup çıkış yolunu bulmaya çalışması ama bulamaması sonra Artemis’i görüp onun elini tuttuğunda hayata tutunması çok güzel bir sahne olmuş. Hem anne çocuk bağı hem de aşkın gücü adına. Çünkü o sahneden gizli anlam çok kıymetli. Hasan ve Artemis ilk tanıştığı andan beri anne ve babalarının seslerinin , genlerinin etkisini hissettiler üzerlerinde. İkisi de anne ve babadan miras bir aşkın ilk kıvılcımıyla yola çıktılar ama sonra çok daha sahip çıkan bir aşkın kahramanı olmayı başardılar ki bu bölüm bile buna ispat. Gülperi Kadir aşkında tek taraf vardı aşka sahip çıkan: Kadir Aydın. Ama Artemis Hasan aşkında iki taraf da sonuna kadar direndi. Aralarına giren sorunların ciddiyetine rağmen sevdalarına sahip çıkmayı başardılar. Rüya metaforunda olduğu gibi ilk tanıştıkları an Hasan’a elini uzatan Artemis Hasan’ın dönüştürücüsü oldu. Artemis Hasan’ı hep hayata bağladı. Hep sorunlarla başa çıkmasını sağladı. Bundandır Hasan sadece yoldaşı gördüğü zaman bile Artemis’ten başkasına konuşmadı. Son demde Hasan’ı ölüme yürümekten alıkoyan kişinin aşık olduğu, bakarken içini titreten, onun olduğu yerde başka hiçbir şeye odaklanamadığı kız olması boşa değil.  Parantez kapatalım devam.
Hasan’ın iyileşmesi, Can’ın bulunmasından sonra süre olarak bizlere kalan kısıtlı zamanda her zamanki gibi Gülperi’nin aldığı kararların ceremesini çektik. Nedeni bilinmez , Gülperi Foça’ya gitmeye karar verdi. Oysa ailesi zamanında onu reddettiği için Foça yerine İstanbul’a gelmemiş miydi? Bu soruyu geçelim, “Bu Kadir Aydın sana ne yaptı Gülperi?” demekten kendimi alamıyorum. Finalde bile adamı terk etti. Kendi aşkını hiçe saydığı gibi Artemis ve Hasan aşkını da hiçe sayarak aldı bu kararı. Sevgili okur bu final bölümü onu da tekrar hatırlatmak isterim hani bunca saçmalığı gerçi hep yaptı ama olsun dizinin gelişme bölümünde yapmıyor yani. Neyse dizinin gerçek hissindeki tek aşkı Arhas tabi bu duruma itiraz etti. Hem ikisinde bulunan aile özlemi hem de hissettiklerini koruma refleksiye anne ve babalarını biraraya getirmeye çalıştılar küçük adam Can’ın da yardımıyla. Gülperi’nin güçlü (!) direnci sebebiyle de Hasan’ın dediği gibi patladılar. Merdivende oturup konuşurlarken karşımızda artık kendilerine dair sorunlarını aşmış bir Arhas vardı. Hasan çilli bebekler derken aslında Artemis’e hissettiklerinden ne kadar emin olduğunu vurguladı. Hoş benim hayalim el ele yurt dışına eğitim için giderlerken arkalarından onlara el sallayan Kadir, Gülperi, Can ve Bedriye’ye dönüp el sallamaları sonra Hasan’ın Artemis’e dönüp şunu demesiydi: “Biz evlenicez biliyorsun di mi?” Ona şaşkın bakan Artemis’in yanağını okşayıp devam edecekti Hasan: “ Biz evlenicez ve en az onlar kadar mutlu olcaz. Sımsıkı tuttuğum elini hayat boyu bırakmayacağım çünkü bırakırsam düşerim.” Artemis gülecekti Hasan’a ve “Sensiz olmaz zaten, hayat sensiz hayat olmaz ”diyecekti.  Sonra Arhas tarzı sımsıkı el ele tutuşup kendi hayatlarına yürüyeceklerdi iki sevgili. Olmadı. Buna da şükür. Planları var ve biz bunu bildik diyip devam edelim.    
Her neyse Foça macerasında Bedriye hariç kimsenin mutlu olmadığını görerek devam ettik final yolculuğuna. Bedriye’nin her yerde eğlence bulabilme becerisine taktir bırakarak ArHas’ın özlemli konuşması ve kavuşmasına gidiyorum. Artemis ve Hasan siz ne güzel bir çiftsiniz öyle diye diye izlediğim ve sizden ayrılmaya hazır olmadığımla yüzleştiğim bir andı. Artemis ve Hasan spinn off yapsak olmaz mı? Olmaz mı? Peki.: (  Hasan ve Artemis hayatlarındaki her anın sadece diğeri yanındaysa anlamlı olduğunu anlattı o kısacık kavuşma anında birbirlerine. Yemek yemenin, nefes almanın, öğrenmenin, uyumanın, gülümsemenin kısaca yaşamanın anlamlı olmasının sebebini anlamış iki ruhtu onlar o sahnede. Ayrı kalmaktan canlarının nasıl yandığını birbirlerine anlatırken gözyaşları akan Artemis’e sesi boğularak “bir daha asla seni bırakmayacağım” diyen Hasan’ın o gözyaşlarını silmesi o bırakıştaki mecburiyete rağmen nasıl üzüldüğünün, eksik kaldığının ispatıydı. Aşk tamamlanmak ne de olsa. Bir kez tamamlanırsan bir daha asla başkasıyla bütünlenemezsin. Hasan’ı aşk büyüttü. Hasan’ı Artemis büyüttü. Artemis’i Hasan’ın büyütmesi gibi. Devam. Arhas’ın kaçacağını sanarak biraraya gelen Gülperi ve Kadir’i bir eve kapatıp kendi duygularıyla yüzleşmelerini sağlayan çocuklar sonunda istediklerini aldılar ve yeniden aile oldular. Burada annemin Kadir’e “İsteme artık bu Gülperi”yi serzenişini de ekliyorum. Bana kalsa annemle aynı fikirdeyim lakin serde Arhas aşkını korumak var. Ah canım Kadir Aydın aşıksın da sonsuza hem aşkınla hem de ArHas aşkını koruma kollama göreviyle uğurluyoruz seni. Zira Hasan’ın da dediği gibi baba olacak, babalığa seçilecek bir adamsın sen.
Son demde;  benim için Timuçin Esen izlemek için başlanan, Kadir Aydın’ı severek devam eden sonrasında  ArHas için yorumlanmaya başlanan bir serüvendi Gülperi evreni. Önce yönetmen kaybı ardından hikaye sorunsalı ve senarist kaybı ile devam eden tüm sıkıntılara rağmen keyifli bir macera yaşadık. Bütün oyuncularının karakterlere inandırdığı bir evrendi ama yazık ki kurgu doğru olmayınca , açılamayınca daha uzun izlemenin keyif olacağı hikaye tıkandı. Hatalar bizce de var ama yazmanın manası yok şu an. Hem GülKad hem çocuklar çok mutlu olsun kendi dünyaları içinde. Şeyma ve Artemis’in gerçekçi hesaplaşmasını çok sevdim. Anne kız ilişkisini yeniden bulmuşlardır umarım ki umut vaddediyorlardı. Arhas , sizi sevdim. Çok sevdim. Ayrıca veda edicem size. Ama size olan Hamiş bölümünde şimdilik.
Sevgili okur sana da teşekkür. Bunca zaman okudunuz. Belki başka evrende kesişir yolumuz. Sevgiyle kal “Gülperi”
Hamiş:  Sevda ne tek gün ne hafta ne ay. Sevda kıyamete kadar. Sevda sana dair senin ellerine senin gözlerine. Kızıllığında ateşin saklı sevda. Bazen bir festival bazen bir karabasan. Ama hep sen sana dair. Sevda nefes, sevda su, sevda ekmek, sevda sen hep sen. Sonsuzluk mutlu bir sonsuzluk. Aşkla kal Arhas. Kızıl her zaman karaya yakışır unutmadan...

                                                                                                          UmayMasal