“Dünya dönüyor. Etrafımızdaki her
şeyle beraber. Döndükçe seni bana beni sana getiriyor. Birbirimize en uzak
coğrafyalarda ve hayatlarda olsak da. İmkansızlığın bizi yerçekimi gibi
birbirimize çektiğinden habersiz öylece yaşarken bile biliyordu ruhumuz bir
şekilde bir yerde karşılaşacağımızı. Acıdan köklenen aşkın huzursuz bir kalp
ağrısına dönüşebileceğini; bir bakışın, bir gülüşün, bir dokunuşun umutsuzca
çırpınan ruhların kanatlanmasına neden olacağını bilseydim…”
Tekrar merhaba sevgili okur.
Kocaman bir haftayı devirdik yine. Hangimiz oraya ne sığdırdık, nelerden
kaçtık, düşündük, düşünmekten vazgeçtik, bir derdim var diye çığlık attık? Öyle
veya böyle duygudaşlığımızın merkezindeki EfYam’a yine vardık ve yolumuzu
kesiştirdik. Hadi bakalım 4.45snlik sahnemiz merkezde EfYam’a bizce, bize göre
bakmaya. Takıl peşimize gel. Belki yan yana yürür fikirlerimiz veya birimiz diğerinin
ayak izlerini takip eder.
Geçen hafta Cengiz Erdenet infazı
son sahneydi. Yamaç Koçovalı Selim için Çağatay’ı değil bütün Erdenetleri
bitirme planında adım adım sona yaklaşırken aslında en tehlikeli düşmanının
Çağatay olduğu fikrinde yoluna devam ediyor. Etsin bakalım. İntikam
hikayelerinin bıçağı keskindir. Siz saplamandan bazen ummadığının bir yere
darbe alırsınız. Trajedilerin olmazsa olmazıdır bu. Hikayesinde savrulduğumuz
Yamaç’ın kayıplarına ne eklenecek ne çıkacak sonunda hangi noktada neye bakacak
göreceğiz. Fakattttt….
Aslında her şey bu fakatla
başlıyor. Yamaç Kocovalı’nın hayata tutunmak için bir umuda ihtiyacı vardı.
Öyle böyle, saçma sapan diyaloglarla sayın senarist o umudu başka
noktalardaymış gibi gösterse de zaman zaman ben, ki fena bir metin okuyucusu
değilimdir, o hayat umudunu tek bir yerde gördüğünü okuyorum çok uzun zamandır
Yamaç’ın. Efsun’un gözlerine bakınca kaybolduğu Efsun gerçeği onu hayatta tutan
şey. Tam da bu nedenle Efsun Yamaç’ta “Can”. Diğer taraftan Efsun’a her baktığında
aldığı nefes, boş bir kalıp gibi yaşamasına engel olan. Bir kitapta okumuştum.
Adam kadına: “Senin gözlerine baktım ben, artık iflah olmam. Ya hayatta kalmak
için o gözlere bakmaya devam edeceğim ya da öleceğim.” demişti. Yamaç’ın hali
bu. O gün ki gördü Efsun’un gözlerini tepesinde silahla, yandı. Şimdi
geldiğimiz noktada, dışarda korkusuz ve acımasız bir adama dönüşen Yamaç’ın
sevdiklerine gülümseyen yüzünde bile çocuk ruhu kayıp. O ruh tek yerde var.
Efsun’un gözlerinde. Efsun’a dair olan her şeyde içindeki masum çocuk var.
Çünkü karşısındaki kadında bulduğu oyun arkadaşlığı en az ona karşı artık önüne
geçilemez hale gelen büyük aşk kadar değerli. Bu hafta Yamaç’ın odasındaki
sahne tam olarak işte o aşk ve oyun arkadaşlığı yumağının etraflarına dolanmasıydı.
Efsun’un onunla kavga etmeyeceğini söylemesi Yamaç açısından ilk şaşkınlık ve
endişe. Neden? Çünkü o Efsun’la kavga etmeyi seviyor. Çünkü karşısında en az
kendisi kadar zeki bir kadın var. Çünkü ciddi bir oyun arkadaşı Efsun onun
için, içinde yaşadığı acı dolu dünyadan kaçış. Diğer taraftan kavga ederken
kapıları çarpıp gitmemeyi öğrendikleri için bir sorun çözme yöntemi. Bu nedenle
Efsun’un kavga reddi önemli. Zira sorun var demek. Efsun’la arasında sorun
istemiyor Yamaç. Zaten tam da bu nedenle Efsun’a endişeyle “İyi misin, iyi
misiniz?” diyor. Burada parantez. “İyi misin?” “iyileşmiyor” “İyileşmek
istiyorum.” Efsun ve Yamaç’ın ilişki terminolojisinin sözcükleri. İyi olan
şifadır çünkü. Birbirine aşkla sığınan, korkunç bir dünyanın ortasında kalmış,
ailelerinin gerçeğiyle yaralı iki çocuk onlar. Korkularından saklanmayan, bu
nedenle bu evrenin iki tahtında oturan iki eş ruh. Kapat parantezi. Devam.
Efsun’un bavullarda ceset olduğunu sanmasıyla kavgadan seken oyunu yeniden
kuruyor Yamaç. Efsun’un içindeki korkuyu yükseltirken aslında biz başka bir
şeye daha şahit oluyoruz. Efsun’un ne olursa olsun Yamaç’ın yanında durma
halinin trajik kabullenişine. Korkmasına, kabulü zor demesine rağmen çıkacak
muhtemel cesede sadece Yamaç istedi diye alışmak için gözlerini açıyor Efsun.
Pek tabi ki karşılaştığı şey kendi giysileri oluyor ve alaya alındığını
anlıyor. Bundan sonrası ise tamamen aşkın oyunla, vazgeçememe haliyle
harmanlanarak sarıp sarmalaması. Yamaç onca kargaşada Efsun’un eşyalarını
aldırmış. Bu önemli. İki sebepten. Birincisi Efsun’un içinde bulunduğu
cenderenin farkında ve onu mutlu edecek minicik şeyi bulmaya çalışıyor.
İkincisi ki bence daha önemlisi; artık Yamaç için Efsunsuz bir hayat yok. Efsun
gitmeyecek. Yamaç nerdeyse Efsun orada, Efsun neredeyse Yamaç orada olacak.
Birbirleri için kocaman bir gülümseyiş, huzur, teslim oluş. Ancak onca kanın ve
karanlığın içinde kendi mutlu alanlarını yaratmaya çalışan bu ruh eşi iki
insanın birinden biri zarar görürse vereceği tepkinin niteliği de niceliği de
nereye varır bilmiyorum. Sadece Yamaç bazında değil. Bu hafta verilen
hatırlatmada Efsun’un Çukur’a ilk girişinden bahsedildi. Şu an bir taraftan
Efsun Kent kimliğini korurken diğer taraftan İdris’in ölümünde bir şekilde payı
olması yüzünden gizlemek zorunda kendisini. Asla alışık olmadığı bir
kalabalıkla yaşaması da cabası. Efsun özgün, özgür bir kadın. Duvarları var
kendine dair. O duvarlardan içeri bir yabancı olarak sadece Yamaç girdi. O bile
uzun zaman uzaktan sevildi ki ne kadar sevildiğini algılaması bu nedenle zor
oldu. Şimdi Koçovalı ailesinin cici gelini olması zaten beklenemez. Mesafeli
nezaket bana göre doğru bir duruş. Medet’le olan yakınlığı ile kıyaslandığında
aykırı bulduğum bir tutum da yok. Birincisi Medet onu o testerelerden alan
adamlardan biri, ikincisi Medet’le baş başa çok zaman geçirdi. Üçüncüsü ise
Medet onun için kendi kabulüyle zaten yaklaşabileceği, içi dışı bir, kendi
halinde bir insan. Efsun’un Medet’e sempati duyması kadar doğal bir şey yok. Oysa
Koçovalı Familya malum. Diğer taraftan Efsun’a merakı her halinden belli olan
Sultan’ın yaklaşımı da ilginç. Yamaç için Efsun’un sadece bebeğinin annesi
olmadığının farkında. Zira kahvaltıya çağırılan Efsun’un “Yamaç’ı alıp
geleyim.” diyebilmesinden bile belli bu durum. Ne kadar farklı olursa olsun
Efsun’un Yamaç için özel olduğunu hissediyor ve buna göre davranıyor. Parantez.
Sayın senarist Efsun’un o evde güçlü bir çatışma ve sağaltma potansiyeli
olduğunu umarım fark eder. Zira evde yaralı olmayan kimse yok. Salih’in bu
konudaki becerisinin ötesinde bir potansiyel de Efsun da var. Görür müsün
bilemem. İdris konusunun Erdenet mevzusunun bitimine saklandığını düşünsem de
bu konuda Efsun’un tek muhatabının Yamaç olduğu fikrindeyim. Babası Koçovalılar
yüzünden ölmüş bir kız çocuğu intikam istedi ve aldı. Tıpkı kendi intikamı için
Erdenetlerin ve Azer’in kökünü kazıyan Koçovalılar gibi. Bu konu tartışmaya
bile kapalı bence. Neyse Efsun’un eşyalarını onca hengamede aldıran Yamaç’ın
uykusundan uyanınca o gün giyeceği her şeyin Efsun tarafından hazırlanmış
olduğunu görünce yüzünde oluşan gülümseme ile veda ediyorum size. Yan yana iki mekânda
olup EfYam’a tek diyalog yazmayan senariste de şerh koyuyorum. Koca bölümü
bomba krizi ile geçiştirmesine ise tek laf edemiyorum. Hatta mahallenin ortasına
istediği noktaya bomba koyabilen Çağatay Erdenet Efsun’u neden alamıyor onu da
bilemiyorum. Hep dedim, diyorum artık
önemsemiyor kurgu bağlarını.
Son demde; Damla Sönmez ve Aras
Bulut İynemli kimyasına selam ve dilek. Bu bölüm adeta doğaçlar gibi
oynadıkları EfYam ikiniz sayesinde bu kadar güzel. Dilerim gerçekten ikinize
odak bir işte partner olursunuz. Diğer taraftan sahne açıları hala sorun.
Devamlılık hala sıkıntılı. Biraz özen. Bir de yazmayı düşünüyor musun bilemem
de sayın yazarımız; Efyam artık evlenmeli gibi. Ne dersin? Yamaç’ın hırçın
prensesinin mekânın queeni olarak lanse edilmesi lazım. Hoş Efsun zaten Çukur
evreninin Queeni ama olsun.
UmayMasal