Rüzgar-ı Kader
‘‘Ben sana mecburum
bilemezsin;
Adını mıh gibi aklımda
tutuyorum
Büyüdükçe büyüyor gözlerin
Ben sana mecburum bilemezsin
İçimi seninle
ısıtıyorum...’’*
Zaman zaman yolumuz düştükçe dizi hikayelerine kendimizce bakıyoruz
sitemizde. Bilen bilir. Derdimiz sıradan her seyirci gibi hikaye olduğundan
belki, sıkıldık mı ya da içerikle ortaklığımızı yitirdik mi bırakıp gitmemiz
bundan. Yazıya sebep ‘Meryem’ e gelince başladığından beri izlemekteyiz lakin
yorum istenene kadar belki bırakma huyumuzdan yazmadık. Şimdi her hafta yazar
mıyız? Tartışmalı. Kim neden yorum yazıyor bilemesek de kendimizi bildiğimizden
hikaye ile bağımız sürdükçe ve keyifle klavye başına oturtma gücü olduğunca
yazarız diyip devam edelim.
İlk bölümünden bu yana iç içe geçmiş iki ayrı aşk hikayesinin bir kaza ile
çarpışmasını izledik. Biri Meryem’in aşk hikayesiydi çocukluğundan belki
getirdiği, biri Savaş’ınki. Biri ölümüne teslim oluştu biri öldüresiye
saldırgan. Biri korumacı, biri intikamcıydı. Biri kazanma çabasındaydı, biri
zaten kaybetmiş. Biri geleceğe dair umutlarla sarmalanmaya çalışan, biri
umutlarının kül oluşunda mahkum. Meryem ve Savaş farklı insanlara beslenen o
sevgilerin yakıcı çarpışmasında koskoca bir kötülükle farklı farklı yerlerden
sarmalanmış bir düğüm oldular. Düğüm içindeki öfkeye, vicdan ekledi. Vicdana
pişmanlık, pişmanlığa anlayış, anlayışa kabulleniş, kabullenişe güven ekledi.
Hikaye Oktay’ın, Derin’in , Yurdal’ın her dokunuşuyla düğüm üstüne düğüm
eklerken aslında Meryem ve Savaş’ı birbirine kördüğümlü hale getirdi. Her
kayıp, her acı, her yokediş Meryem’i Savaş’a , Savaş’ı Meryeme mühürlerken yola
çıkılan aşklardan, önce Meryem’i, sonra tüm tutunma çabasına rağmen Savaş’ı
uzağa düşürmeye başladı. Önce Meryem’di aslında Savaş’a yol alan. Onun acısında
kendi pişmanlığını harmanlarken sevilmenin aslında ne olduğunu için için
hisseden. Oktay’a dair ortaya çıkan çiğliklerin hepsinde, tüm doğrudanlığı ve
taze bahar dürüstlüğüyle ordaydı Savaş. Yangınlara daldı, kavgalara daldı
Meryem uğruna. Ki hatırlayalım, o yangına daldığında Savaş için Meryem
düşmandı. İlk Meryem sildi yüreğinden Oktay’ı, karşısında ona kök salacağı
toprağı arayan bir ağaç gibi bakan adama
yer açmak içi. Savaş’ın Meryem’deki ilk duygusu güvendi. Güvene tutundu
Meryem en güvensiz hissettiği kayıplıklarının ortasında. Savrulurken ordan
oraya, o ölümden diğer ölüme; Savaş’tı elleriyle onu sımsıkı tutan. En kötü
anını paylaştı Savaş onunla. Yine sımsıkı tuttu. Düşmesin, kaybolmasın, ucup
gitmesin diye Savaş sarıldı belki tüm hayallerinin ötesinde ona. Sevinç’e
duyulan aşkın gölgesinde bile titrerken
Meryem, kendisini gözünü kırpmadan harcayan bir adama beslenmiş sevginin
suçluluğuyla, Savaş tarafından sevilmenin nasıl bir şey olabileceğini düşündü
belki kim bilir? Yakılan fırın onun için onarılırken belki bu kocaman sevebilen
adamın yüreğinde sıfatı bilinmeyen bir sevginin tohumu olmayı umdu da kendine
bile söyleyemedi belki. Meryem’e bu hafta, Savaş’ın saklayışlarına kızdı diye
kızdık. ‘Senin sakladıklarının yanında Savaş’ınkiler ne ki.’ dedik. Peki
yüreğini adım adım güven anahtarıyla Savaş’a açan bu kız hayatta güvendiği ne
varsa aşk adı altında elinden alınmışken yine hangi noktada hangi yanlış
seçimleri yaptım diye düşünmez mi? Ölü mezarlığına dönen kalbinde sanal
ölülerle gerçek ölüler değer kargaşası yaşarken hem de. Öfkesi Savaş’a mı
kendine mi? Mahkum edişi Savaş’a mı kendine mi? Meryem’in kırgınlığının
büyüklüğü Savaş’a olan duygunun büyüklüğünden olmasın sakın. Umulmadık ve
kabullenilmeyen bir şekilde hem de. Oktay’ı kurtarmak uğruna kendinden vazgeçen
Meryem Savaş’la belki sevdaya yürüdüğü yolda değişmeye başlamış olmasın. Ummaya
korka korka umduğu bir sevda belki sebep Meryem’in Savaş’a bu kadar kızmayı hak
görmesi kendinde. Şimdi muhtemelen karşısına pişmanlıkla dikilecek adamı
dinlememek ne kadar elinden gelecek? Savaş onun gözlerine bakıp ‘Seni korumak
istedim annemin yanında ol istedim.’ dediğinde nereye kadar direnecek? Meryem
Savaş’a tutulmanın ilk sarsıntılarıyla bayılmanın eşiğine gelirken Savaş’ın
yokluğunda, depremli sevdasına karşı ne kadar ayakta kalacak Savaş yoksa eğer?
Zor.
Oktay’ın yaptığı her hamle ile uzaklaşmak yerine Meryem’a daha derin
yürümeye başlayan Savaş’ın durumu da Meryem’den parlak değil. Meryem’in
karşılaştıkları, Savaş’ı bekleyen o korkunç gerçekle havada karada boy
ölçüşemez. Sevinç Meryem’e , Meryem Sevinç’e karışırken duygularıyla bilinç
altında Savaş’ın, Oktay’ın planlarıyla Meryem Sevinç’ten ayrışmaya başladı ağır
ağır. Savaş’ta babasının karşısındaki tavrıyla, ortasında kaldığı tüm
zorlukları kabulleniş biçimiyle kendi karakterine saygı kazanan Meryem Oktay’ın
saldırısının izleriyle Savaş’ı korumaya çalıştığını içten içe sezdiren
halleriyle gittikçe Sevinç gibi olmaktan çıktı Savaş için. Boş bir kabukken içi
doldu. Başkalaştı. Meryem’in baba kaybında yaşadıkları ortak deneyim kuşkusuz
Meryem kadar olmasa da Savaş için de can yakıcıydı. Duygularının ayaklanmasına
neden oldu. Meryem’i ararken halinin çevresine anlattığının çok ötesinde oluşu,
Sevinç’in mezarına yüzü olmadığından gidemezken, Meryem için gidişi, kendi
gururundan vazgeçişi, öncesinde fırında anıların izlerinde kayboluşu ve
kuşkusuz son iki haftadır yaşadığı muhtemelen yaşamaya devam edeceği kaybetme
korkusu. Bir noktada Oktay sağolsun, travmalarla sınamasa birbirlerine
aşklarını yıllarca dile getiremeyecek bir ikili Meryem Savaş. İkisi de farklı nedenlerle
saygı duydukları Sevinç anısından ve saklanan o asıl sır yüzünden hayatta
itiraf edemezdi duygularını kendilerine. Oktay’ın katıksız ve hastalıklı sahip
olma duygusu sandığının aksine Meryem’i ve Savaş’ı itekliyor birbirlerine doğru.
Savaş’ın yükü Meryem’in yüküne , Meryem’in yükü Savaş’ın yüküne binerken ne
zaman el ele o yükü kaldırmayı deneyecekler bilmiyorum. Oktay ve Derin o eller
birleşince daha nereye varır göreceğiz. Bir taraf Oktay-Derin-Yurdal diğer
taraf Savaş-Meryem-Burcu-Güçlü. Hangi noktada kim nereye savrulacak bir başka tartışmalı
konu. Tek bir konu tartışmaya açık değil: Güçlü ve Burcu’nun aşkı daha çok gizi
çözer, Meryem-Savaş aşkı daha çok gizem yaratır.
Son demde; Gülümser Hanım’ın dediği gibi insanın rüzgarı da kader. Rüzgar,
zaman anlamında da kullanılan bir sözcük. İnsanın zamanla geçer dedikleri bazen
kaderin etkisiyle sandığından erken geçer. Bir çarpışma en sevdiğini aldı
sanırken aslında daha da çok seveceğini verebilir. Kaderin zamanı bizim
zamanımıza eş olmayabilir. Kendi oyununu kendi zamanında oynatır ve sen ona
hayat dersin.
‘‘Zamanımız vardı sevgilim.
Tüm zamansızlıklara inat. Saniyelerimiz vardı her biri asır. Bizimdi zaman.
Bize ait. Ne saatlere eş ne de günlere. Bizde bir an yıldı, ömürdü. Sana
aktığım her bakış aşka adanmışlığım.’’
Not: Hep kötünün kazandığı bir hikaye sıkıcıdır. Denge iyidir. Hikayede
düğüm şarttır lakin denge her şeyden önemlisidir. Naçizane.
Emeklere saygıyla...
*Attila İlhan
UmayMasal
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder