6 Mart 2017 Pazartesi

Poyraz Karayel Final

Ağlamak
Bazı acılarda yetmez
Bazı ölümlere

Özdemir Asaf


Sevgili deli kardeşlerim!

Hayat uzun bir yol, bizler ise yolcu… Yollar hiçbir zaman dümdüz olmaz, engebeler, yokuşlar, dik bayırlar, keskin virajlar olur… Bazen çamura saplanırsın ve o saplandığın yerden kurtulmaya, yoluna devam etmeye çalışırsın. Bir insan hiç mi o saplanan çamurdan kurtulamaz be kardeşlerim! Kurtulamadım. Kötülerle kötü olmamak için çabalarken daha çok battım o çukura. Derin bir soluk almak isteyip kafamı gökyüzüne çevirdiğimde yıldızlar göz kırptı, sevdiğim kadın hiç bırakmadı ellerimiZaten o bırakmadığı için ben güçlüydüm, o beni bıraksa ohoo ben çoktan delirmiştim. Bakmayın o zamanlar da çok aklı başında değildim ama Ondan güç alıp en azından akıllı gibi davranabiliyordum.

Tam her şey yoluna girdi artık sonsuz huzura kavuştun Poyraz derken uçsuz bucaksız çöle düştüm, Mecnun oldum.

Ben güzel günlerin başlangıcı deyip sevdiğimle uzun bir seyahate çıkarken yolu daha yarılamadan yapayalnız kaldım. Kalabalıklar arasında var ama yok oldum. O an keşke zaman dursa dedim, O öylece kollarımda acı çekerken kollarımda hep böyle kalsa, yaşasa beni bırakmasa, biz böylece kalsak dedim. Sanki daha beş dakika önce sarmaş dolaş birbirimize karışarak şarkı söylememiş gibi şimdi benden uzaklara gidiyordu ve ben hiçbir şey yapamıyordum. Yüreğimden taşan acı dışarı çığlık olup taşarken ne aldığım nefes yetti ne de haykırışlarım onu geri getirdi. Benden ben istemesem de kopup gitti.

Ben ne suç işledim ki dünyanın bütün acılarını benim üzerime yıktılar albayım? 

Poyraz ve Ayşegül için gönül isterdi ki mutlu son olsun… Lakin Ethem Bey mutlu sonlara inanmayan, realist kişiliğini gösterdi ve gerçekler acıdır dedi bize. İçten içe beklediğim bir sondu, Poyraz dışında biri ölecek diye düşünüyordum ki Poyraz’ı Mecnun edecek kişi olan Ayşegül öldü. 

Ayşegül’ün ölümüne dayanamayan bir Poyraz olmadı tabii ki… Bahri Umman ikinci kez evlat acısını yaşarken torunu Hasan Yağmur ile oynarken yorgun kalbi daha fazla dayanamadı ve öldü.

Songül ve Sadrettin ise sonunda yeniden birbirlerini buldular. Ne diyordu Emrah Serbes; “Arada birbirimizi kaybettiğimiz iyi oldu. Bir şeyin kıymetini bilmenin en klasik yolu onu kaybetmektir.” Songül ve Sadrettin’de önce birbirlerini kaybettiler sonrasında buldular. Hem de bu sefer bir daha birbirlerini bırakmamak üzere. 

Eda, Poyraz’ın küçük(!) bir yardımıyla kariyerinde zirveye doğru yol alırken sonunda kızına kavuşmayı da başarabiliyor.

Ümran, Taşkafa, İsa ve Albayım mutlulardı ama herkes gibi buruklardı. 

Zülfikar ve Meltem ise sonunda kavuşmuş iki çiçek bir tanede böcekleri olmuştu. Ayşegül, Sefer ve Sema onlarda yaşayacaklardı artık. 

Gönül isterdi ki Ayşegül ve Poyraz için de böyle olsun. Evlensinler, Sinan’ın kardeşleri olsun, yine sabah kahvaltısı klasiği menemen partisi olsun. Ayşegül’ün yemek yapıp yapamadığı tartışılsın, mesela Poyraz’ın Ayşegül’e benzeyen bir kızı olsun ve bir babanın nasıl kızının ilk aşkı olduğunu göstersin. Kuru – pilav – cacık üçlüsüne yeni üyeler katılsın, gerçekten mutlu olsunlar. Mutlulukları hep kötü ve kötülüklerin gölgesinde kalmasın… Fakat bu defa sonutamamen zifiri karanlık oldu. Nevra öyle bir intikam hırsıyla bilenmişti ki nefreti kendi oğlunun ölümüne neden oldu. Fakat onun kör olmuş gözleri bunu göremediği için oğlunun ölümünden Ayşegül’ü sorumlu tuttu. İlk seferde başaramadı belki, sonunda bu sefer kurtulduk dedik ama öyle olmadı hiç umulmadık bir zamanda mutluluktan ayakları yerden kesilmişken Nevra’nın soğuk nefesini ensesinde hissettiAyşegül. Kaybedecek bir şeyi kalmayan, sadece intikam isteyen Nevra hiç düşünmeden sapladı çakıyı Ayşegül’ün sırtına… 

Son defa sevdiği adamı görebilmek, ona sarılabilmek, kokusunu son kez ciğerlerine doldurabilmek, sesini son defa duyabilmek için ona doğru yürüdü. Daha fazla dayanamadı yığıldı yere, Poyraz ilk an anlamadı, neler oluyor diye düşündü ve ona doğru koştu. Sonra ne kadar istemese, kabullenemese de Ayşegül’ün gittiğini fark etti. Ne zamanı geri sarabildi ne de durdurabildi. Ne Ayşegül geri geldi, ne de O bir daha iyi olabildi. 

Sinan ise hem annesi gibi sevdiği Ayşegül ablasını, en yakın arkadaşını hem de babasını kaybetmişti. Küçük kalbinde derin bir yarası vardı artık. 

Velhasılıkelam başladığımız yerde bittik albayım. 

Tarih sadece mutsuzları yazar ve sen de hiç unutulmayacaksın #PoyrazKarayel 

Elveda Poyraz’ım.

Sevgiyle, sağlıcakla kalın…

Frezya


5 Mart 2017 Pazar

Adı Efsane -6.Bölüm

''Bana öyle bakma,anlayacaklar.''
Herkese merhabalar,ben Berra! Canım arkadaşlarımın güzel bloguna bu hafta Adı Efsane ile konuk oluyorum...''Bu da nereden çıktı?'' denmesin diye belirteyim dedim..
Gelelim Adı Efsane'ye..Lise dizilerine tövbe etmiş bir insan olmama rağmen bu dizinin her hafta bir öncekinden daha sağlam adımlarla beni fethetmesi gerçekten ilginç bir durum. Neyse,fazla uzatmadan hadi başlayalım konuşmaya..

Öncelikle dizinin hayatı pişmanlıklardan oluşan ama sevgi dolu babası Tarıkla başlayalım. Kavga,dram,yumruklar,şikayetler,sözleşmeler derken işini elinde tutmayı basket takımı ve Bahar Hoca sayesinde -onu şikayet edenin Bahar hoca olduğunu görmezden geliyorum zira o geçen haftanın konusuydu- beceren Tarık sonunda kızlarına sadece haftasonları onda kalmaları koşuluyla da olsa kavuşmayı başardı..Tabi ilk haftasonu başlarına gelmeyen kalmadı ama.



Tabi ki özlemin verdiği hevesle evi dayadışedi,kızlar için elinden geldiğince en uygun hale getirmeye çalıştı ama bu taktikleri sadece küçük kızı Zeyno'nun yüzünde  güller açmasına sebep oldu. Olaylara daha gerçekçi bakabilecek kadar yaşı olan Melis için aynı şeyi söyleyemedik dün...Geçmişten gelen kızgınlıkları içten içe babasını deli gibi özleyen Melis'in hıınlık kat sayısını tavan yaptı. Öfkesi babasının onları geri kazanma çabasına ''Bu mu babalık?'' diyecek kadar büyüktü. Ama azıcık yalnız kaldığında bile babasının aldığı müzik kutusu elinde ağlayacak kadar da çok seviyor babasını,sadece deli gibi öfkesine tutunmuş vaziyette şuan için. Zamanla değişeceği bir gerçek. Uzun lafın kısası ilk haftasonları bir miktar zehir oldu diyebiliriz. Çaresizliğin ve pişmanlığın altında ezilen Tarık maalesef hata yaparak yine milli içkimizin yanında aldı soluğu ama Bahar hoca tam zamanında yetişti neyseki...


Olayı milli içkiden,milli içeceğe bağlamayı başardı ve böylece Tarık'ın bir yarasını daha sarıp ayağa kalkmasına yardım etti. Bu ikili de ilerleyen zamanlarda tutkunun tam ortasına düşecekler belli ki...Tabi olası bir ilişkinin Seçil tarafından nasıl karşılanacağı malum. Tarık'a olan karşılıksız aşkının derinliğini bu hafta gözyaşlarında bir kez daha gördük..Onun aşkı da öfkesinin,nefretinin ve hırsının arkasından Tarık'a bakıyor işte ne yapsın teyzecim..Ama baştan kaybedilmiş bir savaş bu Seçil'ciğim. 'sen ablamın aşkısın.' 



Ve ve ve gelelim yazı başlığının konusu olan zat-ı şahanelere...Tabi ki Hakan ve Melis'ten bahsediyorum efendim..HakMel ismiyle anılan güzel çiftimiz bu bölümde bana kalırsa birbirleriyle ilk aşk çarpışmalarını yaşadılar. Hakan'ın Melis'i her gördüğü yerde değişen bakışları bu bölüm sadece bakıştan öteye geçti ve yüzünde bir gülümseme olarak belirdi. Tabi Hakan'ı Melis'i peşine takarak bütün HakMel fandomunu halay konumuna getiren Tarık'ın bu çarpışmalardaki payını es geçemeyiz. Efsane! Efsane! Efsane!
Gelelim o bale sahnesine..Başta ilgilenmiyormuş gibi yapıp sonra gözlerini Melis'in üstünden bir an bile ayırmayan Hakan..Tuttuk seni evlat. Ama ona öyle bakma,anlayacaklar.



Evet,gerçekten Hakan ve Melis'in aşk hikayesine çok uygun bir şarkı olduğuna inanıyorum. İleride birbirleri için çok savaşlar verecekler on metre öteden belli. Kıvanç,Sibel,Seçil ve belki de Tarık bile yollarına taş koymaya çalışacak. Ama aralarındaki bu tutku önlerinde dağ olsa yıkar geçer,eminim. Dizideki ilk HakMel'ci olan sevgili Fiko sana da kucak dolusu sevgiler..
Bu aşkta beni daha çok etkileyen taraf tahmin edebileceğiniz üzere Hakan..Sorunlu bir babadan -boyun devrilsin Fevzi.-  kaynaklı zor aile yaşantısı onu olduğundan daha olgun olmaya itmiş durumda. Annesine ve kardeşine sahip çıkmaya çabalıyor henüz kendisinin bile sahip çıkılmaya ihtiyaç duyduğu yaşında. Aşk duygusuyla ilk kez karşılaşıyor ve henüz kendisi bile ne kadar kuvvetli bir şeyin içine çekildiğinin farkında değil. Melis Hakan'ın en büyük mücadelelerinden biri olacak ve Hakan her dakika daha da fazla bağlanacak ilk ve kuvvetle muhtemel son aşkına. ''ikinize karşı bu dünya,sizi anlamayacaklar.''



Gelelim Melis'e.. Bölüm başından beri sevimsiz 'erkek şeyi'yle buluşma çabalarında olan Melis'in kendini her defasında Hakan'ın yanında bulması fazlasıyla güzeldi. Hakan Melis'e karşı olan duygularının henüz kuvvetinin farkında değil ama Melis ondan kat kat daha kör vaziyette.




Bakışlarıyla çok şey anlatsa da henüz altını çiziyorum henüz kendine bir şeyleri anlatabilmiş değil. Her ne kadar Kıvanç'a gitmek için Hakan'ın arkadaşlarıyla buluşmuş olsa da Melis dün ikinci defa Hakan'ın dünyasına adım attı. İlki Hakan'ın babasından gördüğü şiddeti Melis'le paylaştığı zamandı ikincisi ise o depodaki sıcak sohbetti.. Hakan'ın Melis'e olan küçük ama tatlı jestleri -elinde çekirdek uzatması,ceketini vermesi gibi- gecenin tadı tuzu oldu ta ki Melis'in erkek şeysi depoya girene kadar...Hakan'ın bu aşktaki ilk hayal kırıklığı olarak not edilsin o sahne. Canımın içi o kadar ayna karşısında Melis'i düşüne düşüne hazırlanmıştı bir de. Yangına elinde körükle koşan Sibel'in ortadaki ateşi daha da kuvvetlendirmeye çalışması Fiko'yu da delirtti ki bütün HakMel'cilerin sesi olan Fiko,Sibel'e bir güzel bağırdı. Sağolsun. Her neyse,aşkın hayal kırıklığı tarafına hoş geldiniz Hakan bey. Buyurmaz mıydınız?
Kıvanç'ın bir seçim yapmasını istedikten sonra son sahnede ''Hakan!'' nidasıyla depoaya geri gelen Melis hepimizin gönlünü tekrar kazandı ama zamanlama bu kadar mı kötü olur be Melis'cim? Hakan'ın çok sevgili babasının dertleri Melis'in başında patladı ve kız kaza kurşunun hedefi olup fragmanda da görüldüğü üzere Hakan'ın kollarının arasına yığıldı.
Gelecek bölümde Tarık'ın kızı için çektiği acıya ağlayacak ve Hakan'ın Melis'e sıkı sıkı bağlanmasını izleyecek gibiyiz..O zaman ne diyeyim haftaya televizyon başına otururken mendilinizi hazır edin..Herkese teşekkürler,sevgilerimle...
Dip not: Almila Ada'nın muhteşem bale performansına şapka çıkartmadan geçemeyeceğim.

Berra



27 Şubat 2017 Pazartesi

Bodrum Masalı-25.bölüm

Toprağa bereketli kıvamını veren sır suda gizlidir. Topraktan çekilmiş suyun çatlattığı tarlalar diyarı olan Anadolu hem toprağın sırrını vermeye hem suyun o toprağa katacaklarına açık bereket tanrıçalarının sır dolu yurdudur. Bu hafta kıyıdan kıyıya koşan ruhların bedenlemiş halinde aslında sırdan sırra savrulurken her karakter, çocukluklardan damıtılmış anılardaki atlı karıncalar derin Ege sularının sırlı fırtınalarına teslim etti kendisini. Peki nasıl oldu? Öncelikle geçtiğimiz haftadan kalan Aslı’nın babası Faryalı mı, sorusuna cevap aradık. Aslında daha çok Faryalı’nın bu konuyla ilgili ne yapacağı, nasıl bir tepki vereceğiydi merak konusu. Maya ve Faryalı’nın geçmişlerinden süzülüp gelen Aslı’ya dair sır Aslı için hala gizemini korusa da Faryalı için artık koskocaman bir ateş çemberi. Çünkü Faryalı tam yıllara sığdırdığı bekleme serüveninde koskocaman bir mutlu sona ulaşmak üzereyken; Su ve Ateş tarafından kabul görmüşken, bir tarafta yanında yöresinde Asım Kaptan’ın kızı olarak büyümüş Aslı bir yanında sevdasının eksik parçalarıyla kalakaldı öylece. Sadece bu kadar olsa Faryalı’nın kendi avuçlarında bunlar dururken Bora  da hala nedenini anlayamadığım şekilde Faryalı’yı Bodrum’dan sürgün etmek istiyor. Sözde neden Ergüven ailesini biraraya getirmek gibi dursa da bana göre Su’nun kardeşini kurtarmak için yaptığı hamleden sonra bu argüman oldukça sığ ve mantıktan uzak. Sanırım yaratıcılarımız da bunun farkında ki, Gözde’nin düşük tehlikesini Faryalı’ya yükleyen Evren’e Bora’yı inandırarak ellerindeki argümanı desteklemeye çalışıyorlar. Bora açısından Evren’in güvenilmezliği ve geçmişi ne kadar bu yalana inanmasını sağladı ya da sağlamalı tartışılır. Diğer taraftan Evren’i terk eden ve sadece çocuğunun huzuru için dönmüş görünen Gözde’nin de bu kadar kimliğinden uzaklaşan bir profil çizmesinde de hormonlardan başka çıkar yol bulamıyorum. Yani Faryalı’nın gitmesinin Gözde-Evren ilişkisi adına sağlıklı sonuçlar doğuracağı tezi biraz çürük kalıyor sanki Gözde açısından.
Her şeyimiz elimizden alınabilir ;ama tavrımızı seçme özgürlüğü alınamaz, demiş Victor Frankl. İşte Su ve Ateş karabasan gibi bir geceden çıktıları anda babaları Bora’nın kafasına silahı henüz dayamış, babalarının ezeli rakibi onun katil olmasını son anda engellemişken, gözlerinin önünde baba figürü hızla çürümüş duvarlar gibi sapır sapır dökülüyorken ve bu duyguya direnmeye çalışıp bir taraftan da yaralarına yara eklerken gelen telefonla seçimin ortasında kaldılar. Varlığını istemedikleri, büyüdüğü rahimden nefret ettikleri kardeşlerinin hayatı için seçim yapmak zorunda kaldılar. Babalarının mı annelerinin mi çocukları olduğunu tavırlarıyla göstermek zorunda kaldılar. Hiç zorlandılar mı? Hayır. Ölüme karşı hayatı, kötüye karşı iyiyi, babalarına karşı annelerini seçerken hiç zorlanmadılar. Kardeşlerinin hayatını kurtarmaya kardeşlikle gittiler, başardılar. Evren’i de kendi gerçeği, karanlığı, yalnızlığıyla yüzyüze bıraktılar. Kendinden olanın kendine en yabancı olması en büyük yalnızlık değil mi?
Zaman dediğin ayarsız saatli bomba. Ne zaman neyle karşı karşıya kalacağının hangi anda hangi anıyı, hayali, gerçeği patlatacağının net olmadığı; beklentilerin karşısında eriyip yok olduğu, parçalandığı bir bomba. Aslı kendi gerçeğini ararken; her acının üstüne yine o acıyı sağaltacak bir başka acıyla gidiyor. Aslı’nın en büyük acısıydı terk edilmişlik. İstenmemek, sevilmemiş olmak, yok sayılmak. Aslı belki en zor olanlarla sınanırken, yalanı, eksilmişliği, gerçeklikle anlamlandırmaya çalışırken ve tükenirken bir taraftan da aslında terk edilmediğini öğrenerek, annesinden zorla kopartıldığını anlayarak gözyaşı damlaya damlaya içini temizliyor. Sudan gelen Aslı, suyla arınıyor. Diğer tarafta üzerindeki yüklerden yorgun, dedesinin torunu Ateş, kendi yangınları içinde kor yine ağlayarak soğumaya çalışıyor. Bu noktada; ben Uzay’ın yürüdüğü yolun menşei ne olursa olsun Aslı ve hatta Aslı’nın Ateş aşkının Uzay’ı iyileştireceği fikrindeydim, fikrindeyim. Lakin benim derdim yük üstüne yük taşıyan; birbirini arayan eş ruhlar gibi öncesinin özlemle geçtiğini hisseden Ateş ve Aslı’nın birbirini hissetse de birbiriyle paylaşamadığı anlar. Yoksa Uzay’ın dahli ya da Uzay’ın varlığı değil. Uzay kendi acısını sağaltma peşinde bilyorum, biliyoruz. Sadece Ateş’in ve Aslı’nın dert zinciri birbirini boğmasın endişemiz ona. Kaldı ki, sandığımız gibi Faryalı net Aslı’nın babasıysa FarYıl kadar AsAt da bu fırtınadan etkilenir gibi.
FarYıl... Yıllanmış aşkın kavuşma arefesinde kucaklarına düşen bomba... Yıldız olanlardan bihaber oğlu ve kızının desteğini almışken mutlu ve o oranda huzurluyken, Faryalı’nın derdi bir değil bin oldu. Aslı ve devamında Bora’nın aramalarıyla Bodrum Masalı evrenine dahil olacak gibi görünen Maya bu ilişkiyi sarsacaktır. Aslı Yıldız için nereye kadar sorun olur tartışılır, çünkü hem kendi terk edişinden sonra gelişen bir olayın sonucu hem biricik oğlunun aşkı, ama Maya velev ki geldi ciddi sorunların kapısını açacaktır. Tam kavuştuk derken görüşmek hayal olmaz umalım.. Bu kısımda tek güvendiğim Süha. Süha’nın aklı selim, duyarlı ve o oranda bağlılık içeren dostluğu. FarYıl’ı tutacaktır. Bu kez savrulmalarına müsade etmeyecektir diyorum
Su ve Hüsnü... Evet evet Hüsnü. Kelebek yine her yerde her sorunun altında üstünde yanında. Ateş’i ağlarken görüp içi giden ama erkek egosunun rengini bilmenin Ateş’i kendinden saymanın duygusuyla yanına gidemeyen Kelebek. Su’yu omuzlayan, kan verdi diye onu pekmeze, portakal suyuna boğan; Ateş’in her bakışında kardeşimi emanet edeceğim adam vurgusunu alan Kelebek. Ruhu yüzünden güzel adam.  Su, bu kez olayın ortasında kalmanın ağırlığıyla çözülürken omuz verip sarıp sarmalayan yine Kelebek. Ateş’le beraber yükün altına girmekten çekinmemesi Ateş için büyük şans. Su ve Kelebek aşkıysa bu hafta biraz dramın gerisinde kalsa da hala uçuş uçuş hala en genç aşk. Boşuna hem Ateş hem Su iyiki demiyor. Bora olmasa ne Ateş’in ruhunu tamamlayan Aslı’sı olacaktı ne de Su’yun ruhunu kanatlandıran Kelebek’i. Para pul gitmiş ne gam Aşk varsa hazine vardır.
Son demde demeden önce; bu hafta Faryalı ve Aslı konuşmasında çekilen sahneye hayran olduğumu belirtmek isterim. Hem Timuçin Esen’in oyuncuğunundaki o geçişkenliğe hem de çekim açılarına bayıldım. Bir sırrın insanın hayatında yaratacağı fırtınadan, kırılmış çocukluklara, o sırrın kaç hayata dokunduğundan, ortaya çıkartacağı zamansal kırılmaya; son olarak Faryalı’nın hücrelerinin Yıldız’a nasıl koştuğuna kadar her şeyiyle harikaydı. Çekenin oynayanın yazanın eline zihnine sağlık diyelim.
Son demde; bir soluktun hayatımda özlediğimi bile bilmediğim, kanatlarımdın uçabildiğimi bile sezemezken; ruhumdun kendimden bile gizlediğim. Aşk karşılığı olmasa da sevda, karşılığı olsa da masal. Sen benim masalımdın, hep öyle kaldın.
Emeklere saygıyla...

                                                UmayMasal