20 Aralık 2017 Çarşamba

Çukur-9

Konusu, oyunculukları, müzikleriyle senenin fark yaratan yapımlarından ‘Çukur’ yani bir mahalle. Aslında sadece mahalle değil; İdris Koçovalı, ailesinin ve orada yaşayanların ortak evi. Herkesin herkesi tanıdığı, gösterişin yakınından geçmediği, bir ıslıkla her şeyin gerçekleşebildiği bir yer. Velhasıl durum böyle olunca da bu yere göz koymak isteyenler, geçmişten gelen hesaplaşmalar çerçevesinde her hafta iki buçuk saatlik sinema tadında bölümler… Üzerinde detaylıca çalışıldığı, ince ince düşünüldüğü, planlı yol katedildiği geçtiğimiz 9 bölümden anlaşılıyor. Tabii ki burada da diziyi daha da sevmemizi sağlayan oyuncuların mükemmel perfromansını da belirtmemiz gerekiyor. Her birini izlerken ayrı ayrı farklı duygular yeşeriyor içimizde. Herkes haklı ama hiçbiri haklı değil sanki. Kısacası karmakarışık ama yine de çok güzel.
Bölümümüze geçersek de uzun uzadıya anlatmak istemiyorum ama her sahne dolu dolu olduğundan bu durum biraz zorlaşıyor. Neyse diyerek Yamaç’ın geçmişteki cinayet olayının detaylarını öğrenerek başlıyoruz izlemeye. Aiesini kurtarmak adına adam öldürmüş ancak bu neden yetmemiş olmalı ki ona kapıyı çarpıp çıkmış, 10 yıl yok olmuş ortalardan. Şimdiki deli doluluğu da o andan kalmış belli ki. Üstelik kendi hayatını, istediği hayatını yaşarken aşık olmuş, evlenmiş işler yolunda giderken yeniden Çukur’a dönmek yani bir nevi zorunda kalmak Yamaç için Koçovalı’lıktan kaçılamayacağını gözler önüne serdi ne yazık ki.
Evlilik derken Sena’dan bahsedelim biraz. Garibim  tam olarak nereye düştüğünün anca anca farkına varıyor. Yaşadığı hayat ile Çukur’u iki ayrı dünya olarak tanımlasak pek de yanlış olmaz sanırım. Şöyle ki kendi değişmiyor, çevresindekiler değişsin istiyor. Bu da çatışmaların fitilini ateşliyor doğal olarak ve son bölümdeki kaçırılma olayıyla arkasına bakmadan gidecek kıvama geliyor. Ama İdris Koçovalı ile ‘sevgi’ üzerine yapılan konuşma ve aileden özellikle Sultan Hanım’dan gelen tavırla eksikliğini hissettiği bu sevgi kavramını bulmasıyla kaçıp gitme fikirlerine set vuracak gibi gözüküyor. Buraya bir şimdilik bırakalım, sonrası ise kısmet…
Yeniden bölüme bakarsak da Serdar’ın neden olduğu olaylar ile geçiyor çoğunlukla. Selim Koçovalı’nın dahiyane aklı ile Yamaç’a sorun olmaya gelen Serdar, geçen bölüm parmağından olunca ortalığı iyice karıştırıyor ve İdris’i kaçırma gibi bir gaflette bulunuyor. Burada hemen değinelim ki Selim Koçovalı düşmanlarla işbirliği içinden olan, aileye ihanet eden, zayıf karakterde, ortaya attığı fikirleri de eline yüzüne bulaştıran biri olarak karşımıza çıkıyor. Her ailede bir çürük olur ya burada da Selim bu görevi güzelce üstleniyor. Devam edersek de Yamaç biraz akıl daha çok delilikle tabii ki Aliço’nun da yardımıyla Serdar’a misilleme yapıyor, kaçırmaya başka kaçırma ile karşılık veriyor ve babası ile Sena’yı kurtarıyor. Sahnedeki kutu açma detayını es geçemeyerek çok hoş bulduğumu da ayrıca belirtmek istiyorum. Serdar ise… Geldiği gibi yok olarak, sonunun geldiğini önümüzdeki bölümde göreceğiz gibi duruyor.
Asıl sorun ise son iki bölümde biraz arka planda da kalsa hala orada duruyor. Aslında sorun demek de bir anlamda haksızlık gibi geliyor bana. Dizinin ilk bölümlerinde belki öyleydi ama izledikçe yaşanmışlıklarının bu hale gelinmesine neden olduğunu net şekilde gösteriyor. Vartolu Sadettin… İdris Koçovalı’nın oğlu… Son zamanlarda beni en çok etkileyen karakter. Tabii ki bunda müthiş performans sergileyen Erkan Kolçak Köstengil’in etkisi yadsınamaz. Üzüntüsü, sevinci, öfkesi kısaca her sahnesi ayrı zevk veriyor izleyiciye kanısındayım. Sosyal medyadaki yorumlar da bunu kanıtlar nitelikte zaten.
Vartolu’dan devam edersek o da Çukur dövmesine sahip yani Çukur’dan çıkma ama Koçovalı soyadına sahip değil maalesef. Annesi Mihriban gözleri önünde öldürülüyor çocukken. Mihriban ise İdris’in hayatı boyunca unutamadığı kadın olarak gösteriliyor. İnsan neden kötü olur? Vartolu için sormamız gereken asıl soru bu sanırım. Bazen sonuca değil de ilk önce nedenlere bakmamız gerekiyor çünkü. Annesinin ölümü ve ondan sonraki hayatının getirdiği zorlukları yaşamış bir insandan iyi biri olmasını beklemenin olasılığı da az gibi. Tabii ki bu durum da kötü yanlarını savunmak anlamında değil hepten ama hayatla yalnız savaşmak zorunda kalan Vartolu’yu farklı bir yere koyuyorum bu sebeplerden ötürü. Sadiş ile ilişkisini de ayrıca merak etmekteyim. Mutlu sonra ererler mi bilinmez ama onunla konuşması, şivesinin birden kaybolması, farklı birine bürünmesi insanı ayrıca hüzünlendiriyor. Kısaca Vartolu’nun geçmişini de gelecekteki durumunu da, nelere sahip olacağını, neleri kaybedeceğini, hikayesini izlemeyi sabırsızlıkla bekliyorum.
Son paragrafı da Yamaç’a yani Aras Bulut İynemli’ye ayırmak istiyorum. Oyunculuk anlamında fazla söze gerek olmadığının kanısındayım ancak bu bölüm kendisini izlemek ayrı bir zevkti. Her rolün üstünden kolayca kalktığını gösteren, farklı ruh hallerini ustaca yansıtabildiğine dair bir bölümle geldi karşımıza. Böyle oyunculukları izlemek her projeye kısmet olmuyor ne yazık ki ve bu dizinin de en büyük artısı da bu oyunculuklar sanırım. Kıssadan hisse yazan, çeken, oynayan herkesin emeğine sağlık böyle güzel bir iş çıkardıkları için. Haftaya görüşmek üzere…

                                                                                                                                                  <--->

                                                                                                                                                 Müge


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder