Aşk-ı Tufan
“Ölüm yaşam bir varmış bir yokmuştur. Ölümle yaşam aynı yaprağın iki
yüzüdür, art arda gelen iki yaprak değil.”

Hayat dediğin o kadar ince bir
iplik ki nerede , ne zaman kopacağını
kime ne zaman düğüm olacağını öngörmek zor. Meryem bu hafta Oktay’ın ölüm
haberiyle açıldı. Bu haber dizi evrenimizde her karakterde ayrı yankı buldu. Duygu
şiddetleri bakış açıları ile doğru orantılı değişse de tıpkı Oktay’ın dediği
gibi onun ardından sadece Beliz gerçekten üzüldü. Bir de Beliz’in motivasyonunun
çok uzağındaki duygularıyla Meryem. Meryem’i
çok sarstı bu ölüm. Öncelikle katil olmak ya da en azından bir ölümde daha pay
sahibi olmaktı onu sarsan. Sonrasında Burcu’ya da anlattığı gibi Oktay varken
olanları onun suçu olarak hissetmek kolayken suçların bir anda kendi omuzlarına
kalmasıydı Meryem’i ağlatan. Savaş’ın da dediği gibi Meryem böyle biri. Ama bir
taraftan da ciğeri beş para etmez adama üzülen Meryem’in üzüntüsüne kıyamasa da
ona tek laf etmeyen, onu anlamaya çalışan Savaş’ta kuşkusuz Meryem’le aynı hamurdan. Hüzün çökmüşken
ruhuna ve belki geçmişine dair her renk
siyahta olsa hayatından çekilip gitmişken, uzaklaşan çocukluğunun arkasından
tuttuğu yası Savaş’ın doğum günü için geride bırakmaya razı Meryem Savaş için
tek telefonla o hüznün perdesini aralayıverdi. Savaş’ın telefonu açtığında
bulutlu yüzünde Meryem onu çağırdığında açan güneş kuşkusuz gözlerden kaçmadı. Sürprizler,
aile olmalar, Münir Özkul’a , Vecihi’ye yapılan göndermeler derken Savaş için tüm
sevdiklerinin resmi geçitine dönen doğum gününde anladık ki Savaş’ın istediği
hep basit ama huzurlu bir aile tablosu. Kardeşleriyle, sevdiğiyle gülümseyerek
sarıldığı bir sıcaklık. Bir de diğer dikkat çeken şey Savaş için Meryem ve
Meryem’e dair her şey aslında kendi parçası haline gelmiş bile. Meryem’e
evlenme teklif etmeden onunla geleceğini inşa etmeye başlamış zihninde. Onda belirsizliğe
inat hayatlarına dair , Savaş’ta Meryem’e dair her şey yerli yerinde. Üçüncü bölümdü
galiba. Meşhur rüyadan beri sanki Savaş’ın ruhu Meryem’le aile olmaya, onunla
çocuklar büyütmeye hazırlanmış. Geçtiğimiz hafta Meryem’in başında “bizimki de
ormana bakan”derken kendi cümlesine şaşıran Savaş bu hafta bir ömür Meryem’i
dilerken o şaşkınlıktan ne kadar uzak, ne kadar sahiplenici. Meryem’i değil Meryem’le
bir hayatı sahiplenen bir Savaş Sargun var. “Ne istersen , içinden ne gelirse
onu yap” o kadar incelikli bir ifade ki. Genel erkek jargonundan sıyrılmış ,
özenli, birlikteliğe odaklı. Ah ah Savaş Bey iki haftadır gönlümüzü alıyorsun
ne diyim? Savaş’ın doğum günündeki bir başka dikkat çekici unsur ise Yurdal’ın
aile reisliğini Savaş’a bırakmasıydı. Yurdal için artık geçmişle hesap zamanı. Ancak
bu hesaplaşma korkarım Sargunlar ve Berkerler olarak cephelere ayrılacak. Derin’in
Tülin’in desteğini yitirmesi, tam da beklediğimiz gibi gri bir karakterden
siyaha evrilişi , Jasmin’in gelişinin ve ne hikmetse Meryem’e düşmanlığının Derin’in
histerik aşkını bilemesi, Jasmin’in sırf Naz’ı acıtmak için Berk’i öpmesi diye
gidiyor. Safların , tarafların değişmeye başladığının sinyallerinin alındığı
bir bölümdü. İyilerimiz zaten katıksız orada sorun yok ancak Derin’in yeni
ittifakının Nurten oluşu hikayeye döndüğü an Oktay ve Derin pazarlığının kanlı
olacağının bana göre işareti. Diğer taraftan Yurdal’ın iç hesaplaşmaları, Güçlü’nün
ailesinin anılarına sığınma telaşı, bir baba olarak davranma çabası
karakterdeki öncelik sıralamasının yönünün değiştiğini gösteriyor bence. Ertan
Komiser’e gelince Meryem’e yardım etme
telaşı bir vicdan temizleme kadar saflardaki değişimle de alakalı gibi. Hoş Gülümser’in
ölümündeki Meryem payının ortaya çıkması adına söyledikleri taze sevgililer
Savaş ve Meryem’in hayatına bomba gibi düştü. Burada bir parantez, okuyan bilir
Gülümser Anne’nin ölümünü hiç desteklemedim. Bunun iki ana nedeni vardı. Birincisi
bilge bir kimlik bu tip hikayelere hep
renk katar. Gerilimi azaltır. İyi gelir. İkincisi ise bu yükün Meryem’e ağır
olduğunu düşünmemdi. Kaldı ki Güçlü’nün anne kaybının müsebbibi gördüğü Meryem
susarak evet buna sebep oldu. Pek çok şeye neden olduğu gibi. Kendi babasını
kaybettiği gibi. Güçlü Meryem’i affedecek. Hatta kardeşim dediği, ailem dediği
genç kadının sırtını yasladığı kardeş olacak. Hem de çok kısa sürede. Lakin burada
Meryem ne hissedecek. Bu vicdan yükünün üzerinden atlayıp mı geçecek? Sanmam. Bölümün
en güzel sahnesi olan yağmur altındaki sağaltma seremonisinde gördük Meryem’in
unutmadığını, unutamadığını. Diğer taraftan bu sahnedeki alt mesaj öyle derin
ve güzeldi ki. Unutulamayana inat bir yağmurla hayatlarının en korkunç gecesini
yaşayan ve korkutucu bir döneme giren Savaş’la Meryem’in Savaş’ın doğum gününde
yağan yağmurla temizlenip geçmişteki duygulardan kendilerini sağaltıp yepyeni
bir döneme adım atışıydı bu sahne. Aşk, tutku, özlem, acı, sevgi karmasıydı
adeta. Sonrasındaki süreçte Savaş’ın Meryem’i kaçırışı, Derin’in derin hesapları.
Bu kaçırma kısmında en sevdiğim sahne kuşkusuz ikilinin yolda kalmasıydı. Bu sahnedeki
doğallık, karşısındakini hayatına kabul etmişlik, sevimlilik ve en çok da
sıradan ama en samimisinden sevgililik hali. Muhteşemdi. Burada bir es Savaş ve Meryem’e.
Burcu ve Güçlü zor bir süreçten
geçerken bir taraftan da biz olma dönüşümünü de yaşıyor. Kim ne derse desin
Güçlü’nün elini bırakmayacağına ikna olacak Burcu. Belki çoktan oldu bile de…
İşte o bile sıkıntı. Çünkü korkarım Burcu’yu Güçlü’den uzak tutan şey
güvensizlik değil. Burcu’nun bebeğini
kaybederken beraberinde bir daha anne olma olanağını da kaybetmiş olması. Bu Burcu
yaradılışındaki bir kadını sevdiği adamdan uzak tutmak için çok güçlü bir
neden. Kuşkusuz Savaş Meryem nikahından biliyoruz bu ikili de sorunlarını
aşacak. Ama sancılı bir geçiş olacağı da belli. Belki tazelenen anne acısı
Burcu’nun Güçlü’ye yaklaşımını
değiştirebilir. Aralarındaki ince buz da böylece erir. Güçlü hikayede kuşkusuz
etkin hatta en etkin karakterlerden biri. Sadece Burcu merkezinde değil, Savaş
Meryem ilişkisi hatta Naz hattında bile. Kafa karışıklıklarını attığında kendi
hikayesini de oluşturmaya başlayacağı da bu bölüm kalın kalın çizildi. Burcu’nun
kayıp kocası bakalım önce Güçlü’yü sonrasında onun sırtını dayadığı dağı, Savaş’ı,
nerelere götürecek. Tabi Burcu ve Meryem’i de.
Berk ve Naz… Nazcım ne dersen de.
Berk ve sen tutuldunuz birbirinize. Ancak bu aşkı hikayeye nereden yedirecekler
nasıl ana hikayeye bağlayacaklar meraktayım. Jasmin’in Berk’e sırf Naz
kıskançlığıyla yürüyeceğini hissetsem de bakalım. Jasmin’in Savaş ilgisi de
ilginç. Bu aşk ilgisi olsa ki olmadığı aşikar, Derin sakin kalamazdı. Burada bir
kız kardeş kıskançlığı mı var acaba, demeden geçemiyorum. Ey Yurdal Sargun
yoksa bunu da mı yaptın?
Son demde; Meryem’in yüreğinin güzelliğini görüp şaşıran
Savaş, aşkın yüzüne baktığını nerede anladı acaba? Kalbiyle, kokusunu
ezberleyip her şeyden korumaya çalıştığı, iyiliğine, kendinden geçebilme haline
vurulduğu kadına hala benim mi şaşkınlığıyla sevdalanan Savaş için Meryem
katman katman açılan bambaşka bir sevda mı? İlk hasta yatağında onu bırakıp
gitmemesiyle ama ondan da önce gözlerine yakından baktığında Meryem’e görmese
de bildiği miydi bu sevda? Tüm sıradanlıkların içinde olağanüstülük gördüğü ,
onun için süslendiğinde gözünü alamadığı ama en çok etrafında dolaşmasında yuva
bulduğu ilk kadın mı Meryem? Ölümlerle yaşam arasındaki gelgitlerde savrulurken
ortak hikayelerinde aslında yaşama tutunduğu mu Meryem? Ya Meryem? Savaş , onun
için hayatta olmanın, hayat olmanın tek anlamı mı? İyiki varsın iyiki doğmuşsun
demesinde mi varlığının onun varlığına bağlı olduğunu? Hayattaki tekliğini
Savaş’ta bulduğunu. Tıpkı Güneş gibi. Unutmadan aşk tektir. Tek kişiye
hissedilir.
Emeklere Saygıyla…
UmayMasal
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder