İnsanın kayboluşları olur zaman zaman. Bile isteye kaybeder kendisini kimi zaman bazen de istemeden sürüklenişlerindedir o kayboluş. İlki öyle ya da böyle bir tercihtir. Lakin ikincisinin travmatik etkisinden çıkmak zordur. Sürükleniş zordur çünkü. Karşı koymaya çalışsan da kurtulamayacağın kadar şiddetli olabilir o akıntı. Hele ki çabalayıp çabalayıp yine de engel olamazsan o kayboluşun şiddetine travma derinleşir. Selam sevgili okur… Yine yeniden EfYam için buluştuk. Çok şükür de kavuştuk ama… Yok yok burada sonra oraya geleceğim demek. Sebebi girizgâh Efsun ve Yamaç için. Haftalar önce onları birbirlerinden kopartıp üstüne kendi kimliklerinden soyutlamak için çıktıkları korkutucu yolculuğun sonuna geldik nihayet. Epik bir sahne ile Yamaç ailesini kurtardı ama dediğim gibi ben en baştan başlamak istiyorum. Hadi takıl peşime, istersen.
Bölümün başında Yamaç’la
karşılaştık. Bir karabasanın içindeydi. Yaşadıklarının güçlü ruhundaki travmatik
izlerinin onu nasıl etkilediğini hatırladık yeniden. Biz Yamaç ne yaşadı
biliyoruz. Gösterildi çünkü. Acısını, adını, kendini korumak için verdiği
mücadeleyi, bedenine ayrı ruhuna ayrı yapılan işkenceyi, kendisini nasıl
unuttuğunu, zamanı nasıl kaybettiğini hepsini izledik. Ölmeden ölmesi istendi. Kendisini
kaybetmesi için her şey yapıldı acımasızca. O da kaybetti. Sonra bir şekilde
ipin ucundan tekrar tutup kendisini bulmayı başardı. Parça parça hatırladığı
anılarından, değerlerinden, sevgilerinden ne kaldıysa toplamaya çalıştı. Her hafta
onun kendi kimlik puzzlenı tamamlamasını izledik. Hala da eksikleri olduğunu,
kendi ağzından duyduğumuza göre, söyleyebiliriz. Zaten çok yaralı bir ruh
Yamaç. Son yaşadıkları da onu daha derinden parçaladı. Öyle böyle parçalarını
topluyor. Bu toplama sürecinde de iki unsur öne çıkıyor: Efsun ve Çukur. Karabasanından
uyandığında hatta uyandırıldığında abisi Cumali’nin boğazına yapışan, önceden de
defalarca kendisine dokunulması konusunda tepki veren Yamaç. Banyoda kendi
suratına bakarken sırtındaki işkence izlerini gördüğümüz Yamaç. Kahvaltı masasında
açlıkla ona işkence edenlerden kalan izlerle deli gibi yiyen Yamaç. Seçmediği sürüklenişte
hak etmediği kadar acı çeken Yamaç’ın yüzündeki gülümseme nedeni ise Efsun’la
ikisinin kızı Masal. Onları yanına almak isterken Efsun’un kaygılarına,
korkularına takıla takıla düşüyor Yamaç. Oysa onun yamaçlarından hep Efsun
düşüyordu daha önce. Bu aralarındaki dengenin ne kadar değiştiğinin kanıtı
aslında. İşin Efsun tarafına geleceğim ama Yamaç konusunda şunu belirtmekte
fayda var. Yamaç Koçovalı Efsun Kent’e aşık. Hatta öyle büyük bir aşk ki bu
Efsun olmadan nefes alamaz gibi. Çukur’u sırtında bir sandalye ile dolaşıp “madem
para yok pasif direnişle sinir bozarım” kafasında racon keserken bile aşık. Annesiyle
nihayet hesaplaşırken de aşık. Burada parantez, Yamaç ilk döndüğünde kimliğine
dair parçaları ararken annesinin elini öpmüştü. Ben orada Yamaç’ın Efsun’un evden
gidişine dair ayrıntıyı hatırlamadığını Cumali hatırlatmasının sadece seyirciye
yönelik olduğunu hissetmiştim. Bu hafta anladım ki doğru anlamışım. Yamaç’ın zihnindeki
eksik parçalar oturdukça bakış açısındaki değişim de ortaya çıkıyor. Annesi ile
Çukur üzerinden dönen hesaplaşma boyunca sevdiğim kadın vurgusu ile sen aslında
beni çiğnedin, tamam, ama neden aynı duyarlılığı evimiz yok olurken
gösteremedin diye sorguladı Yamaç. Yamaç’ın sorgusu kıymetli çünkü Sultan
sorgulanamazdı. Rahmetli Selim hariç oğulları üzerinde kurduğu hükümdarlık buna
izin vermedi. Sonunda Yamaç da o sorgu noktasında geldi ki devamında
eşyalarının tamamını alarak Koçovalı hanesini terk etti. Bunu Yamaç’ın kendi hanesini
kuracağına yormak istiyorum. Sonuçta bir savaş çıkacak ve bu bir iktidar savaşı.
O savaşta haneler de önemli olacaktır. Aile her şeydir diyen ben değilim. Bunu diyen
hikâyenin yazanı. Koçova hanesi merkezli Çukur’da acaba yeni hane Yamaç’ın Efsun’la
kuracağı hane mi olacak? Olamaz mı? Olabilir. Cumali Amca ve Sultan Ana/ King
of Çukur Yamaç ve Queen of Çukur Efsun. Kapat parantezi. Yamaç sandalye
turundan sonra Efsun’a gitti. Konuşmaya. Konuşamadı. Efsun konuşmasına izin
vermedi. Çünkü Efsun da biliyor eğer Yamaç’ı dinlerse ona inanacak. Burada yine
parantez. Efsun da tıpkı Yamaç gibi rüya gördü. Rüya gibi başlayan ve
karabasana dönüşen bir görsel. Babaannesini öldürdüğü kıyafetlerin neredeyse aynısını
giymiş şekilde cam evinin bahçesindeydi Efsun. Travmatik bir sembol. Babaannesini
öldürdüğünde başladı ruhundaki kırılma çünkü. Sonra Yamaç’ı gördü. Tıpkı geçen
hafta olduğu gibi ona “Ben artık geldim.” diyordu. Rüyasında dahi Yamaç’tan
kaçtı. Geç, dedi önce sonra kızım, dedi. Yamaç onu bırakmasa da direndi kızıma
zarar verirler, diyerek. Bu da travmatik bir başka imge. Yamaç’ı çok seviyor
Efsun. Hep sevdi, korudu. Onunla, onun için Çukur’a gitti. Sonra kendisini
Yamaç’ın olmadığı bir dünyada buldu. Ne olursa olsun onu bulacağına dair umudu
o üç yıl içinde ne koşullarda elinden alındı? İşte biz bunu bilmiyoruz. İşkence
gördüğünü, bir saat kızını görmek için yaptığı anlaşmayı, kimsenin kendisine
dokunmasına izin vermediğini, bağımlılığını biliyoruz. Sahneye çıkmak için o
hapları aldığını da biliyoruz. Ama o anlaşma nasıl yapıldı bilmiyoruz. Kızına dair
korkusunun boyutu kabusunda gizli. Üç yıl gelmeyen, gelemeyen Yamaç’a sevgi
baki belki ama kızını koruma refleksi daha yüksek. Burada küçük bir eleştiri. Bu
bölümü gömmemeye karar verdim çünkü. Bir ordu adamın Yamaç’ı durduramayacağını
bilen Efsuncum Kentcim ne gibi bir motivasyonla Yamaç yerine o adamla kalmayı
yeğliyorsun anlamadım. Neyse devam. Biz Efsun’a yapılanların sınırını
bilmiyoruz. Tek görebildiğimiz Efsun’un da Yamaç gibi mecburi bir sürükleniş
içinde kendisini kaybettiği. Kızı dışında bir şeyi varlığında bırakmamak için
çabaladığı ama rüyasında ve Yamaç dövülürken verdiği tepkiden anlaşıldığı gibi
Yamaç’ın orda sapasağlam durduğu. İşte biz bunları biliyoruz. Yamaç ona “ Ben daha
kim olduğumu yeni hatırladım, hatırladığım anda da seni hatırladım. Eğer seni
hatırlamasaydım, hayatımda sen diye bir şey olmasaydı belki de şu an ayakta
duracak hali bulamayacaktım. Ben sen varsın diye yaşıyorum sen varsın diye kim
olduğumu biliyorum.” dediğinde gözleri ona inansa da Yamaç’ı itekleyecek, onu
dövdürecek, o dövülürken ağlama krizine girecek kadar kendinden kaçmasına ne neden
oldu bilmiyoruz. Ama kötü bir şeyler oldu biliyoruz. Gelelim ne olursa olsun
Efsun’un gözlerinde kendisini gördüğüne inandığım sadece Masal için değil Efsun
için, ailesi için vazgeçmeyen Yamaç’a. Bir tarafta amcası ile mücadele etmek
için maddi güç toplamaya çalışırken ailesini kurtarmaya tek başına giden Yamaç,
tıpkı beş bölüm önce Efsun’u almak için gidip onlarca adamla mücadele ettiği
gibi bu bölüm de Efsun ve Masal için onlarca adamla mücadele etti. Bu kez ailesini
aldı ve çıktı. Sahnede ikonik anlar vardı. İlki kuşkusuz camdan izlediği Efsun
ve Masal’a korkarak gülümserken Nizam’ın Efsun’un saçlarına dokunduğunu
görmesi. Yamaç yavaş yavaş hatırladıklarına Efsun’a karşı hissettiği aşkla
beraber gelen kıskançlığı da ekledi. Orda Nizam’ın dokunuşu ona Efsun’a dokunulmasına
karşı hissettiği kıskançlık, korku, sahiplenme, onun özel alanında kendisinden
başkasına tahammül edememe duygularını hatırlattı. Dolayısıyla bu duyguları ona
en şiddetli hissettiren Çağatay Erdenet’i. Efsun’a dokunulması sanıyorum Yamaç’ı
kendisine dokunulmasından daha çok delirtebilecek tek şey. İkinci ikonik an ise
bana göre Efsun, Masal ve Nizam’ın olduğu odaya girip Nizam’ın sırtına silahı
dayadığında Efsun’u gördüğü an. Muhtemelen kızını da görüp Efsun’un ve kızının
korkusunu okuduğu için Nizam’ı dışarı çıkarması. Efsun’a “Bakma buraya.” demesi.
Yamaç Efsun’u hep bildi. Onun kanlı gömleklerini yıkarken alışacağız demesine
rağmen ölümleri sevmediğini, babasının intikamı için karıştığı suç dünyasında
kanı sevmediğini bildi. Hem Efsun’u hem kızını korkutmak istemedi tüm deliliğini
yüklenmiş olduğu halde. Son kısım ise oldukça epik, silahı bıraktığı an
sakinleşen Efsun’un korkusunun kaynağının ne olduğunu anlamış ve onu sakinleştirmeye
çalışıp ikna etmeye gayret eden Yamaç. Her şeyin bittiğini kimsenin kızlarını
alamayacağını Efsun’a söyleyip kendi ailesini kucaklayıp çıktı Yamaç. Bir yorum
görmüştüm. Kucağına dünyasını sığdırdı diye. Evet Yamaç kucağına kendisine ait
olan, kendi seçtiği, seçmekten bir an tereddüt duymadığı dünyasını sığdırdı. Çünkü
Yamaç kendisi için sadece kucağındaki kadını ve ondan olan çocuğunu istedi. Daha
fazlasını hiç istemedi. Yamaç kendi ailesini buldu ve yanına aldı. Sonrası…
Göreceğiz. Efsun ve Yamaç arasındaki ilişki Masal ile yeni bir boyut kazanacak.
İkisinin de hayali olan bir şey bu birliktelik. Hayal etmeye korkar hale
getirilseler de bu böyle. Travmatik yaralarını birbirleriyle sağaltacaklar. Canları
yandı, şimdi birbirlerinin yaşadıklarını öğrendikçe daha da yanacak. Ama umarım
ruhlarını kıran, kendileri olmaktan ikisini de eş zamanlı kopartan her şeyle
beraber mücadele etmeye güçleri olacak. Aralarındaki aşk her şeyden büyük çünkü.
Zamandan, mekândan, algılardan hatta Çukur’dan. Kim bilir bu aşk belki Çukur’u
bile iyi eder.
Hamiş; tüm kurtarma periyodu
boyunca “Efsun” sözcüğünü sayıklamaya çeviren, baştan beri Efsun Yamaç’ın yaşama
sebebi dediğimiz için bizi yalancı çıkarmayan, gerçek aşkın engel tanımadığını,
dur durak bilmediğini anlatan tavrına selamlar Yamaç Koçovalı.
Damla Sönmez ve Aras Bulut
İynemli, EfYam’a inancınız, onlara özgü diliniz, Efsun ve Yamaç’ı siz
oynadığınız için teşekkür. Dilek belli biz sizi bir daha bir arada istiyoruz. Başından
sonuna aşkta olan bir hikayede.
UmayMasal
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder