Sühan etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Sühan etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

18 Nisan 2017 Salı

Cesur ve Güzel -22.Bölüm

Nasıl oluyor, ne şekilde beceriyor tam çözemiyorum ama bu diziyi izlemekten öyle ya da böyle gerçekten büyük keyif alıyorum. Şöyle ki: Bütün etkenlerin dışında, her şeyden önce, görsel olarak Kıvanç’ı ayrı bir yere Tuba’yı da daha farklı bir yere koyuyorum tabii ki. İkisi birleştiği zaman ise çok bambaşka bir şeye dönüşüyorlar benim gözümde. Evet senaryo tam anlamıyla tatmin edici değil, kopukluklar bulunmakta, mantıksal hatalar da mevcut; diziyi bir hafta beğenirsek diğer hafta en şiddetli biçimde yerebiliyoruz. İstikrar maaesef yok. Durum bundan ibaret olsa da bana verilenden bir şekilde keyif almaya çalışıyorum en basitinde. En azından şimdilik gidişat bu. Sonrasına ise bakacağız zamanı gelince.  
Bölümümüze geçersek de Sühan’ın sözleriyle yıkılan Cesur ile bitirmiştik geçen haftayı. Şu net ki: Bu kadar acı ona fazla. Sühan ise tamam belki bazı konularda kendince haklı olabilir ancak en gerekli olduğu zamanda onun elini bırakmamalıydı. Sonuçta her şeyini kaybetmiş bir adamdan bahsediyoruz. Tahsin Korludağ’a benziyorsa gittikçe; sen engel ol bu duruma yanında olarak, onu yalnız bırakmayarak. İkisine dair belki de en güzel umut olan bebeklerini saklamak, artık olmadığını söylemek; Cesur’un geleceğini de yok etti bir nevi bana göre. Yani Cesur’u seviyor, evet. Arada kalmış, ona da evet. Lakin en baştaki kararlılığı şimdi daha fazlasıyla göstermesi gerek. Bu derece değişkenlik normal değil ve bir öyle bir böyle derken bizi de yoruyor açıkçası. (Senaristlere sesleniş.)  
Diğer bir olaya gelirsek de Korhan kendini bulan, kendine güvenen bir duruş sergiledi en sonunda. Cahide’ye de çektirmeye başladı ki bence az bile yapıyor, şüphesiz daha fazlasını hak ediyor. Ve ne güzel sakince ilerliyorlar derken hapisten çıkan Turan’ın sizin başınıza daha çok şey öreceğim edasıyla soluğu Cahide’nin yanında alması, durgun cephemize yeniden hareketi getirecek gibi gözükmekte. Bakalım.  
Yönümüzü başka tarafa çevirdiğimizde ise karşımıza çıkan ilk kişi Rıza oluyor. Ah Rıza diyerek Tahsin’i beter bilirdik, bu ondan da beter çıktı maşallah serzenişinde bulunuyorum. Olaylar başlıyor, gelişiyor, sonunda istediği şekilde bir sonuca bağlanıyor resmen. İlk önce Salih’i yanına çekti, o yetmedi ona şantaj yaptı, o da yetmedi Tahsin’in Salih’i vurmasına sebep oldu. Bir de eline aldı mı bu kozu, Tahsin ile anlaşarak, olayın Cesur’un başına kalmasına ön ayak oldu. Şaşırdık mı? Tabii ki hayır. Cesur bu işin içinden nasıl çıkacak ki umarım çok uzamaz merakla beklemekteyim. (Vuruluyor)  
Yazının son paragrafını Sühan ile Cesur nezdinde Kıvanç ile Tuba’ya ayırmak istiyorum naçizane. Bu bölüm daha bir farklı geldiler gözüme nedense. Bunda ikisi için umduğumuz, beklediğimiz sahnelerin de yazılmasının etkili olduğu kanısındayım ki verilen duygu açısından bu zamana kadar olanlar arasında ilk sıralara koyarsak pek de yanlış olmaz sanırım.  Neden derseniz konuşmaları çok içtendi ki uzun zamandır böylesi olmamıştı, atışmaları ise çok tatlıydı gereksiz nedenlere yer verilmemiş; birbirlerine uzakken bile yakın olma isteği, o özlem aşırı doğaldı meydan okurcasına gerçeğe. Bakışlar ise favorim, tek geçerim. Şimdi çok abartıyorsun diyebilirsiniz, anlayabilirim bir yere kadar ancak diziyi keyifli izlemek adına bir yerden yakalayabilmek gerek sanki. Tek bir oyuncu için ekran karşısına oturmak, diğer etkenleri göz ardı ederek diziyi izlemek hiçbir şekilde anlamlı gelmemekte bana çünkü. Tabii ki olumlu ya da olumsuz eleştirilemiz olacak lakin bu zamanda böyle bir şeyi yakalamışken bir daha ne zaman gelir bilinmezken ki oyuncuların dönüşü da buna dahil; peşini bırakmamak gerek, çok yıkıcı, keskin yorumlarda bulunmamak gerek; kıssadan hisse bir şekilde zevk almanın yolunu bulmak gerek kanısındayım.  
Ve yine gelelim bölümün en güzel ve özel sahnelerine: 
  • Sühan’a bağırırken birden ondan kocam kelimesini duyan Cesur’un şaşkınlığı… Çok tatlış bir şaşkınlıktı. Koca kelimesi gözünde resmen farklı bir anlam kazandı.  
  • Cesur’un zille olan imtihanı… Bir an hiç durmayacak sandım.  
  • Cesur ile Sühan’ın yüzleşmesi… İki kırık kalbin birbirleriyle konuşması. Çok sakin ama bir o kadar derindi.  
  • Sühan’ın bebek rüyası… O kadar içtendi ki o sahneye gerçeklik yakışırdı.  
  • ‘Seni ben sevdim.’  Ve tabii ki dans sahnesi… Uzak ve yakın olmanın anlamını kaybettiği anlar. Gözlerle seviştiler. Sonuç olarak  duygusal olarak en etkileyicisiydi. 

Yeni bölümde görüşmek üzere… 
 Müge

20 Mart 2017 Pazartesi

Cesur ve Güzel -18.Bölüm

Uçurum kenarından medet umacak kadar çok acı yaşamamak gerek bu hayatta. Neden mi? Şöyle ki: Duymak istenilen cevaplar ya da amaçlanan muhtemel bir son... Ve o uca kadar gidiş. Bu bir çıkış değildir aslında. Umulduğu gibi insanı kurtarmaz, aksine daha da derine iter. Ama o çaresizlik hissi ile birlikte gelen kayboluş yok mu işte, her şeyi yaptırır hem de bile bile. Evet, Cesur’dan bahsediyorum tabii ki de. Doğru ya da yanlış, haklı ya da değil sadece anlamak istiyorum onu. Sanırım bir nebze de olsa başarıyorum sanki. Çok uğraştı çünkü her şeyi kuralına ugun yapabilmek adına. Ama olmadı ne yazık ki ve kayıplarına bir kayıp daha ekledi annesini kaybederek. Bunun acısıyla Tahsin’i sürükledi uçuruma, sordu o gece neler yaşandığını. Tahsin de candan daha tatlı hiçbir şey olmayacağını kanıtlarcasına söylemeye niyetlendi bütün yaşananları. Ancak gizemli bir kişi tarafından vurulmasıyla gerçeklerin ortaya çıkması kalınca başka bahara, Cesur’un planı da suya düştü böylece. Hatta sadece planı suya düşmekle kalmayıp bu ana şahit olan Sühan’ın güvenini de kaybetti beklenmeyen bu hamleyle. 
Sühan... Şu dizi boyunca bir Sühan ikilem arasında kalmıştır bir de ben sanırım. Bir an geliyor; bakıyorsun dediklerinde, hissettiklerinde çok haklı sonra bir daha bakıyorsun fazla tepkili. Yani tam anlamıyla ne kızabiliyoruz ne de üzülebiliyoruz sanki. Aslına bakarsanız bu arada kalmışlık her şeyden de beterdir ki İnsanı ciddi anlamda yıpratır hem de hiç farkında olmadan. Sühan da bu durumun tam da merkezinde şu an. Babasını kanlar içinde gördüğünde, o zamana kadar Cesur’a dair inandığı her şey yıkıldı ve bunun getirdiği hırsla, üzüntüyle de yüzüğü atıverdi hemen, oracıkta. Burada neyse diyerek çiftimize yeniden dönmek kaydıyla bitmek tükenmek bilmeyen Hülya sorunumuza değinelim biraz da...  
Bu konunun artık gereğinden fazla uzadığını düşünmekteyim açıkçası. Cahide’nin yalanları, planları derken Hülya’nın olaylara bir şekilde dahil olması izleyiciyi sıktığı bir gerçek çünkü. Yalnız durum böyle olunca da bu hafta farklılık yaratmışlar ve çiftimizi ilgilendiren bir karmaşa içinde yer almış Hülya.  Yani şu ki  Cahide’deki değişikliği fark edip olur olmaz yerlerde karşısına çıkarak onu sıkıştırınca, Nişantaşı’daki evde, belki de bu sefer sonunun gelmesine neden olacak bir olay yaratmış oldu istemeyerek de olsa. Katılır mısınız bilemem ama bu karmaşanın en güzel yanı ise Cesur’un olayı duyar duymaz soluğu Sühan’ın yanında almasıydı bana göre. Böylece yeniden sözler bakımından  acıtıcı ama ikisi anlamında da bir o kadar güzel kavgaya şahit olduk bizler de. Şunu demeden geçemeyeceğim yine ki çiftimizin sevgi dolu sahneleri ayrı bu şekilde tartışmaları ise daha ayrı seyir zevki vermekte.  Yeniden tartışmaya dönersek de Sühan’ın evliliği bitirme kararı ile son buldu ne yazık ki. Bakalım bitti demekle o kadar kolay bitebilecek mi bu evlilik ama Bu kavgada benim hissettiğim ise kaybeden değil ama kazananı varsa bu hikayenin Tuba ile Kıvanç’ı izleyen bizler oluyoruz kesinlikle.  
Tam da burada iki oyuncuya değinmek istiyorum biraz da. Birlikte olan her türlü sahnelerinin çok iyi olduğunu defalarca belirtmiştim zaten. Farklı bir enerjide oldukları ve bunu bizlere, izleyenlere en etkili şekilde yansıttıkları apaçık bir gerçek, tartışmasız. Ayrı ayrı ise... Oyunculuğun belli bir kalıbı olmadığını düşünmekle beraber, Kıvanç Tatlıtuğ oynayabilsin yeter, Tuba Büyüküstün sadece dursa ve baksa yeter diyorum ki bundan fazlası ise haksız bir rekabet yaratmaz mı sizce de?  


Bölümün bu haftaki bir diğer konusuna geçerek Rıza’yı konuşalım biraz da. Daha önceden de demiştim, ortalığı iyice karıştırdı sonradan da büyük keyifle inzivaya çekilmişti. Tabii ki yattığı yerden de bir maestro şefi edasında planlarını uygulamaya devam etti. Tahsin’i alt etmek adına nasıl yaptı nasıl becerdi bilinmez ama bütün gerçeklerin bir numaralı şahidi ve planların uygulayıcısı Salih’in kendi yanına geçmesini sağladı.  Tahmin edilebilir bir kişi oldu ancak ne gibi çıkarlar amacıyla bu hainliği yaptı en merak edici kısım bu sanırım. Rıza’dan devam edersek yine yörüngesindeki bir diğer kişi ise Adalet oldu bu hafta. Onunla gizlice görüştüğü ortaya çıktı ve bütün şüphelerin üzerine çevrilmesine neden oldu buna Tahsin de dahil olmak üzere. Ancak bunun aksine şüphelerin yersiz olduğunu özellikle Tahsin’e kanıtlamak adına yeniden Rıza ile görüşen Adalet kimsenin beklemediği bir hamle yaparak Hasan’ı öldürdüğünü savcıya itiraf etti.  
Tam da bu anlarda Tahsin, Korhan, Sühan ve Cesur da uzun zamandır beklenen yüzleşme içindeydi. Gerçeklerin ağırlığını daha fazla kaldıramayan Korhan o gece yaşanan bütün her şeyin ortaya çıkmasında ön ayak oldu dersek pek de yanlış olmaz sanırım.  Özellikle Sühan açısından tabii. Devamlı babası ile Cesur arasında kalan Sühan bu sefer tarafını kesinlikle ortaya dökmüş oldu büyük üzüntü ve hayal kırıklığı içerisinde. Ve Tahsin’den yaşananları duymak adına Cesur’dan vazgeçecek mi bakalım, bekleyip görelim.  
Ve son olarak bölümün kendimce güzel ve öne çıkan kısımlarına gelirsek: 
  • Adalet’in itirafı ve Salih’in hainliği.. Bu iki durum diziyi kesinlikle farklı bir boyuta taşıyacak. 
  • Cesur ile Sühan’ın birbirlerinden uzak kalmaları. Bir yandan üzücü ama diğer yandan da çok güzel acı çekiyorlar demeyi de es geçemiyorum burada. 
  • Sühan’ın boşanma kararı... Gerçekleri öğrendikten sonra da kararında bir değişiklik olacak mı bakalım. (Olsa dert olmasa ayrı dert) 
  • Cesur ile Sühan’ın kavga sahnesi... Bu çiftin tartışması da ayrı mükemmellikte olması. 
  • Sühan’ın ‘Ben sana hazırlıklı mıydım?’ sorusu... Düşününce gerçekten de çok hak verici... 
  • Son olarak da Tuba İle Kıvanç ‘birlikte’ çok güzel yürüyorlar. Dizinin sonundaki gelişleri görsel açıdan on numaraydı.  Gerçekten çok farklı bir havaları bulunmakta. 

Yeni bölümde görüşmek dileğiyle...  

Müge  

6 Mart 2017 Pazartesi

Cesur ve Güzel -16.Bölüm

‘Elim gerçeklerle dolu olsaydı, onu açmadan önce çok düşünürdüm.’ Bovier de Fontenelle 
Gerçekler hakkında yazılmış çok doğru bir söz değil mi? Sanıyorum ki bu konuda çoğumuz hemfikirizdir. Çünkü gerçeğe dair ne varsa, hep peşinden koşarız; hep onu bulmak, anlamak isteriz sonunu düşünmeden. Evet, belki bize iyi şeyler getirebilir ama şu var ki bizden, sahip olduğumuz iyi şeyleri de beraberinde götürebilir. Ama göze alınmışsa, yola çıkılmışsa bir kere, ondan vazgeçiş hiç kolay değil hatta imkansızdır. Cesur da bunu yaşadı işte bu bölüm. Peşinden koştu gerçeğin, babasının geçeğinin. O da acı bir cevapla karşılık verdi ona. Tam da Sühan’ın yanındayken gelen mesajla silahla öldürüldüğünü öğrendi ve bütün önlemlere karşın dalga geçer gibi Tahsin’in karşısına dikildi. Kıvanç Tatlıtuğ o kadar güzel oynamış ya da yaşamış ki  sahneyi; ‘Bana babamı nasıl öldürdün, anlat bakayım.’ diye soruyor biraz soğuk, biraz donuk ama çokça psikopatça… Gerçekten de bu rollerin adamı ki bambaşka bir şekilde oynuyor, bambaşka bir şeye bürünüyor resmen. Sühan ise aynı bildiğimiz gibi bu karşı karşıya gelmede… Hala ne tarafta olduğunu tam anlamıyla anlayamıyoruz. Sürekli Cesur’a laf sokma derdinde… Adam, babasının öldürüldüğünden emin olmuş , dolayısıyla öfkelenmiş ve hesap sormaya gitmiş herkesin aynı ölçüde tepki göstereceği gibi.  Hala Cesur’dan kendisinin yaptığı ya da yapmaya çalıştığı gibi olayları tarafsız bir şekilde  ele almasını nasıl isteyebiliyor çözemiyorum. Zaten her şeye taraf olarak başlamış olan bir kişiden duygularını yok sayıp düşünmesini, davranmasını beklemek… İşte bu biraz haksızca bana göre… Neyse diyerek Cahide’nin mucizevi hamilelik olayına değinelim biraz da…  
Çekirge bu sefer bir sıçradı pir sıçradı, tam on ikiden vurdu resmen. Tam gerçekleri açıklayacağı sırada odayı kaplayan kalp atışı sesleri Cahide’nin kurtarıcısı oldu. Dizi tarihinde yalandan gerçeğe geçişte Cahide kadar şanslı bir kişi daha yoktur sanırım. Şimdi bir de kendi bebeğini eline alacak ya Hülya’nın bir önemi kalmadı tabii. Ona karşı soğuk ve mesafeli davranıyor. Ama Hülya da az çakal değil ve bunun farkında. Her olaydan bir şekilde sıyrılmayı başaran Cahide çok çok zor ama, bakalım Hülya ile yaptığı planların üstünü örtebilecek mi? Eğer bunu da başarırsa ‘Kurnazlık nasıl yapılır, planlar doğru biçimde nasıl işler?’ konulu ders verme mertebesine de erişmiş olur.  
Sühan ve Cesur… Bütün karanlıklar içinde insanın içini aydınlatarak parıldıyorlar. İkisi de, Tuba ile Kıvanç, öyle doğal ki sanki karşımda gerçek bir çift  varmış hissine kapılıyorum onları izlerken. Konuşmaları; biribirlerine olan davranışları, tepkileri yazılmış bir senaryodan değil de içlerinden gelmişçesine, yaşayarak önümüze seriyorlar gibi. Hatta artı olarak gibisi bile fazla olabilir burada. Bilemiyorum belki bu görsel anlamda da birbirlerine çok uygun olduklarından da kaynaklanabilir ama bir çoğumuzun görüşünün bu yönde olduğunu sezinleyebiliyorum. Bölümde ise birbirlerine özlem içindeler, bunun da farkındalar ama yaşanılanlar onları istemsiz bir şekilde uzaklaştırıyor ne yazık ki. Bunu bir günlüğüne de olsa aşmak için bütün kargaşanın dışında kalarak kendilerine bir gün ayırma şansı yakalıyorlar. Sonunun kötü şeyleri beraberinde getireceğini, uzun süre birbirlerine hasret kalacaklarını bilsek de, biz de kapılıyoruz onlara, o anlara. Tahsin Korludağ faktörü olmasa gerçekten mükemmel bir çift olacaklar aslında, her anlamda da işte. Bir ‘Maalesef hayat!’ cümlesi bırakıyorum buraya. Bunları düşününce de önlerine çıkacak her zorlukta Sühan’ın Cesur’a dediği  ‘O zaman bunları aklından çıkarma.’  lafını üstüne basa basa, hiç unutturmayacak biçimde iade ediyorum ben de, her ikisine de. 
Gelelim biraz da Yiğit Özşener yani nam-ı diğer Rıza’ya… Ezel’de gösterdiği müthiş perfomanstan sonra özlem içinde olduğumuz oyuncunun diziye katılacağını duyunca izleyciler olarak hepimiz çok sevindik. Hikeyemizin kilit ismi olacağını, Cesur’a yardım ederek Tahsin’in sonunu getireceğini umduk güzel güzel hayaller içinde. Tabii ki bu da hiç şaşırtmayacak şekilde kursağımızda kaldı yine. Rıza şimdiye kadar şahit olduğumuz en hain planın yaratıcısı olarak karşımıza çıktı. Cesur’u Tahsin’e karşı iyice bilemek adına Fügen Anne’yi resmen bir kalemde harcadı ki savaşta her şey mübah değildir; ben buna inananır, bunu söylerim her zaman. Oyunu kurallarına göre oynamak gerekir, hadi onu geçtik diyelim aynı şiddetle karşılık verene böyle acımasızca planlar uygulanır. Masum insanlara bu şekilde yazılan sonlar… İnsanın canını hep daha cok acıtır. Yine bir neyse diyerek cevam edersek Fügen Anne’nin ölümünün bu sefer gerçekten de suçsuz olan Tahsin’in üzerine kalması birçok şeyi değiştireceği kesindir.  Cesur ile Sühan’ın zaten gereğinden fazla çalkantılı biçimde devam eden ilişkileri iyice çıkmaza girecek gibi gözükmekte önümüzdeki bölümlerde. Gerçi olayın  içyüzü mutlaka ortaya çıkacaktır ama bu anlaşılana kadar olan süreç kahramanlarımızı çokça üzmeye yeteceği de aşikardır.   
 Son olarak diyebiliriz ki yani bölüm özellikle Cesur’un annesi ile olan son sahnesi nezdinde hepimizin canını bir hayli yakacağa benziyor. Normal ölüm bile bizlerde onarılmayacak yaralar bırakırken bir annenin oğlunun gözünün önünde o şekilde can vermesi… Hiçbir kelimede karşılık bulamayacak acıda bana göre… Şunu da altını çizerek belirtmek istiyorum Kıvanç Tatlıtuğ’un bu tür sahnelerine daha önce de şahit olmuştuk ki fragmandan da izlediğimize göre işini son derece mükemmel, bizi ise yine mahvedecek biçimde yapmış belli ki. Yalan yok ne kadar acı verici de olsa herkesler gibi ben de o sahneyi dört gözle beklemekteyim. Şimdi böyle diyorum ama izledikten sonra bakalım nerden nereye doğru savrulacağız kim bilir. Ve herkese şimdiden iyi seyirler…  

Müge


27 Şubat 2017 Pazartesi

Cesur ve Güzel -15.Bölüm

    ‘Özledim, evet evet, yine özledim. 
      Ben üşürken uzaktan hep seni  düşledim. 
      Özledim, evet evet, yine özledim. 
      Koskocaman acıları nerelere gizledim.’      Cem Adrian  

Aşk…  Zamansızdır. Kuralsızdır. Sorgusuzdur. Bir atın ütünde uçuruma doğru giderken sizi kurtarandır.  Ne beni kabul ediyor musun diye izin ister ne de acıdan çok mutluluk vereceğim diye aşka inandırır. Kapılırken… Ve o an işte… Gözler buluşur ilk, durgun bir su gibi, yumuşacık. Kalbe doğru akmaya başlar, coşkusu artan bir şekilde. Ondan sonrası…. Geri dönüşü yoktur artıkYanlışlar,  hüzünler, zorluklar  da getirse çokça, beraberinde, acıyı hissede hissede dillerden dökülür o en güzel kelime: ‘Özledim.’  
Sühan’ın bize güveniyorum diyip karşılarına çıkan ilk dönemeçte Cesur’dan uzaklaşması, daha doğrusu öfkesinden kaçması… Sözlerin ağızdan çıkması kolaydır ama kaldırabileceğini düşündüğün zorluklarla yüz yüze gelmek, tokat gibi çarpar insanın suratına. Sühan da bunu en acı bir şekilde yaşadı işte. Beklentisi gerçeklerin ortaya çıkması, evet; Cesur’un bu süreçte sakin bir adam olmasını ummak ise, maalesef hayır. Düşününce de nasıl olabilsin ki? Yılların bütün öfkesini biriktirmiş de gelmiş Korludağ’a babasının çalınan hayatının hesabını sormaya.  Sühan’a ne kadar üzülsem de bu arada kalmışlığına, Cesur’a da aynı oranda hak veriyorum bin türlü oyun dönerken bu denli öfke içinde olmasına. Yalnız şu da var ki Cesur’un önem verdiği şeylerin en başında tabii ki  Sühan geliyor. Onun mutsuzluğu, kaçması, Cesur’un dediği gibi hemen savrulması en çok onu yaralıyor. Ama yine de her şeye rağmen onun yanına gidiyor, ağzından çıkacak tek bir kelimeyle bütün intikamından vazgececek kadar ona inandığını net bir şekilde gösteriyor. Cesur’un en sevdiğim özelliği işte… Sonuç bakımından iyi de olsa kötü de olsa ne istediğini açıkça belirtmesi.  
Sühan ise… Dilindeki kelimeler net gibi gözükse de hala çok karışık, aynı zamanda da kararsız. Ve bundan dolayı da kimin yanında olursa olsun en çok kendisi inciniyor, en çok kendisi üzülüyor. Tahsin’in gözaltı kararı sonrası Cesur’a takındığı tavırda ise bir yanım öz kızını bile acımasız bir oyun ile kaçırtan babanın suçsuz olabilieceğine nasıl inanırsın diye kızarken;  bir yanım da hak veriyor içindeki umuda, ne olursa olsun babasına sarılmasına.  Yalnız şu açıkça belli ki Cesur ve Tahsin arasında kalan Sühan, her yeni gerçek ile tanışmasında daha çok üzülecek, yıpranacak kesinlikle. Özellikle Tahsin’in çekirge misali zıplaması... Umulmadık zorluklar getirecek hep bu hikayeye. Adını da kullanmasıyla şu ana kadar üstüne atılan suçlamalardan bir şekilde sıyrıldı. Ama etrafındaki çember daralıyor ve bunun kendisi de farkında bana kalırsa. Kilit isim Rıza’nın da olaya güçlüce dahil olmasıyla işler iyice arapsaçına dönecek gibi gözükmekte ki Tahsin’in sonunun gelmesinde Rıza’nın en büyük paya sahip olması hiç de sürpriz olmaz gibi biz izleyenlere. Bu arada ayrıca Yiğit Özşener’e de iyi ki hoş gelmiş, hikayemize katılmış diyelim. Ezel’den sonra uzunca bir ara verip Cesur ve Güzel ile dönüş yapması gerçekten çok yerinde ve hoş bir karar olmuş. 
Çekirge zıplamaları demişken uzun atlama yarışı olsa eminim Cahide uzak ara önde birinci olur. Dört tarafı yalanlarla örülü ama ne yapıyor ne ediyor, her dafasında bir yolunu bulup kendini yakalanmaktan kurtarıyor. Şimdi bir de gerçekten de hamileyse önünde hiç kimse duramaz, ondan korkuyorum açıkçası. Yalnız bu gerçek hamilelik kısmına bir soru işareti getirmek istiyor ve bize bir ters köşe daha yapmazlar diye umuyorum. Çünkü Korhan üzülmesin tek derdim. Farklı bir konuda kısacık bir şey eklemek gerekirse Banu ile Bülent’in görüşme olayı açık bir biçimde kafa karıştırıcı duruyor. Bülent’in kendisine yanaşmasında başka emeller olduğunu düşünmesine rağmen yine de ona kapılan Banu, Cesur ile olan bağına ya da olayların gelişimine nasıl etki edecek ayrıca merak konusu. Gerçi Bülent ile Hülya’yı birlikte görmesi Banu’nun aklını biraz başına getirir ama zaaflar, kesinlikle olmaz denen şeyi oldurur maalesef. 
Son olarak da ‘Sen mi ben mi?’ sorusuna, ben ‘Siz’ demek istiyorum. Çünkü en baştan belliydi gidilecek yolların huzurla kaplı olmadığı ya da Sühan’ın da dediği gibi mayınlarla dolu olduğu.  Aşmak gerek, evet kolay değil belki ama inanıyorlarsa hele de vazgeçemiyorlarsa kaçmadan birlikte devam etmek gerek. Hissedilenin aksine ayrı olmak ya da uzaklaşmak değildir kanayan yaraların merhemi; o kadar engellerin, yalanların içinde, kaybolmuşluklarda karşınıza çıkan sevgiye inanıp, ona sıkıca sarılabilmektir.  

‘Biz senle ayrı yerlerde, aynı hayale kapılmış, aynı ormanda kaybolmuş çocuklar, 
Biz senle aynı yerinden vurulmuş, aynı yerinden kanayan, aynı yerinden acıyan aşıklar gibiyiz.’ 
     Cem Adrian 


Müge 




18 Şubat 2017 Cumartesi

Cesur ve Güzel -14.Bölüm

Güzel anları yarım bırakan kötü haberler… Sühan, Cesur’dan duyduğu kelimelerin sarhoşluğunda içindeki şüpheleri yok etmişken;  Cesur ise, bu sefer,  gerçekten de Sühan’ın güvenini kazanmışken tam da romantik anlarımızın en ortasında Banu’dan gelen telefon çiftimizin gerçek dünyaya dönmesine neden oluyor ne yazık ki. - keza aynı şekilde bizim de – Rıza’nın başka bir cezaevine nakledilme sırasında onları takip eden Rıfat, yaşanılan kurmaca kazada ağır yaralanıp hastaneye kaldırılıyor, Rıza ise Tahsin’in verdiği ölüm emrinden kurtularak firar ediyor planlananın aksine. Durum böyle olunca  Rıza’nın firarı; ortalığın daha da karışmasına sebep olmakla birlikte sonuçları bakımından da Cesur’un istediği, umduğu getirilerin  eline tek tek geçmesine önayak olacak  gibi gözükmekte fikrimce. 
Savcı Serdar Savaştürk… Korludağ’a gelmesiyle merak edilenlerin en başında, duruşunun nasıl olacağı yönünde. Diğerleri gibi olayları görmezden gelerek örtbas mı edecek yoksa bu devran böyle gitmez mi diyecek? İlk olarak ayağının tozuyla Korludağ çiftliğine gidiyor Rıza’nın kaçışını Adalet’e sormak adına. Tam da o sırada mektup olayını öğrenen Sühan’ın çiftliğe gelmesiyle baba kız arasında geçen konuşmaya Savcı Savaştürk de şahit olunca ilk izlenimini de ediniyor böylece . Bu konuşma ile ilgili şunu diyebiliriz ki ayrıca, Sühan babasını ikna etmek amacıyla çırpınıyor deyim yerindeyse. Daha da geç olmadan yanlışlardan dönmesi için bütün çabası. Ama Tahsin’den bu isteğinin karşılığını bulamıyor  maalesef.  Öte yandan da duyduklarından sonra savcımız ise  mektupta ne yazıldığının peşine düşüyor önemli olduğunu düşünerek.  
Dizimizin çığrından çıkan en büyük meselesinin ana kahramanlarından biri: Hülya. Cahide, onun yurtdışına çıkması için Bülent işbirliğiyle pasaportun peşine düşüyor. Tabii ki aksilikler  yine peşlerini bırakmayınca da bütün kahramanlarımız kendilerini savcı odasının önünde buluveriyor birden. Yalnız Cahide’nin olayı kendi lehine çevirmek adına söylediği yalanlar, düzenlediği dolaplar olayların sarpa sarmasından başka hiçbir işe yaramamamakla birlikte savcının da bu olayı araştıracağını da belirtmesiyle iyice arapsaçına dönüyor her şey. Bu konunun gereğinden biraz fazla uzadığını düşünmekle beraber,  Korhan’ın bitmek bilmeyen kandırılması  da en kısa sürede  sonlanır diye umuyorum.  Ayrıca şu da var ki Cahide’nin en büyük tedirginliği olan Korhan – Hülya yakınlaşması da Korhan’ın Hülya hayali ile gerçekleşek mi acaba diye de kafamda bir soru işareti belirdi açıkçası.  Ve bu taraf hakkında söyleyebileceğimiz son şey ise Cahide’nin eline geçen, yıllar öncesinden gelen - önümüzdeki bölümlerde kritik gerçeklerin açığa çıkmasını sağlayacak-  Hasan Karahasanoğlu mektubu; akıbeti ne olacak merakla bekliyorum bakalım.  
Gelelim  güzel çiftimize… Biraz romantik anlar yaşadılar ama hemencik bozuldu maalesef… Cesur, hastane ve savcılık arasında mekik dokurken Sühan da onu yalnız bırakmadı tabii ki… Hayallerindeki evliliği yapamadılar belki ama yaşanılan olaylardan  mı yoksa birbirlerine olan sevginin eminliğinden midir bilinmez, gerçek bir karı - koca görüntüsü vermeye başladılar her anlamda. Fügen Hanım liderliğinde evde organize edilen doğumgünü kutlamasında Sühan ve Cesur’un karşılıklı sözleri de dediklerimi kanıtlamış oluyor bir neticede. Çiftimize dair söyleyebileceğim şey ise burada: Cesur’un Tahsin’e rağmen Sühan’ı sahiplenişini ayrı seviyorum; Sühan’ın Cesur’un yanında olmasını, elini tutmasını ise çok daha ayrı seviyorum aslında. Gerçeklerin zamanla açığa çıkması durumunda ilişkilerini elbette sorgulayacak, zor zamanlar geçirecekler ama şu anki sağlam duruşları için bile ‘iyi ki’ diyorum, onların dileklerine ben de katıldığımda.  
Rıza’nın kaçışının arkasında kim olduğunu belirlemek amacıyla savcıya verilen ifadeler doğrultusunda olayın iç yüzü  araştırılmaya devam ederken,  okları Cesur’a çevirmek isteyen Tahsin, planlarını  uygulamaya koyuyor ama bir yandan da gerçeklerin ortaya çıkacağı endişesini de yaşamıyor değil tabii ki. Önüne gelen suçlamalar karşısında çok rahat davranırken kapalı kapılar ardında, yaptığı kötülüklerin açığa çıkma riskini ciddi bir şekilde kendine dert ettiğini de hissedip gördük net bir şekilde. Yalnız Tahsin, üzerindeki kuşkuları yok etme girişiminde bulunsun dursun;  Savcı Savaştürk de boş durmuyor olanlar karşısında. Diğer bir yandan Rıfat’ın oğlunun da intikam sabebiyle  olaya dahil olmasıyla silahlar çekildi  Korludağ çiftiliğinde ve ne olura olsun bunun korkusunu yaşayan yine bir adet Sühan’ı izledik biz de… Burada hemen şunu ekleyeyim ki dizimiz hem adalete güven konusunda hem de sağlıkta şiddet konusunda güzel mesajlarla ile karşımızda oldu bu hafta.  
Sona yaklaşırken… Cesur, kendisine bir oyun düzenlendiğini sezerken Banu’nun babasının yardımıyla da  mektupta ne yazdığını en sonunda öğrendi. Duyduğu kelimeler,  onu resmen çılgına çevirdi ki  tam o sırada savcılığa gelen Tahsin’in karşısına dikilip, hesabını sordu kızgınlıkla.  Kendinden emin Tahsin ise, Cesur’un tutuklanma haberini almayı umarken; olayları doğru araştırıp kimsenin etkisinde kalmayan Savcı Serdar, herkesin gözü önünde kendisi için gözaltı kararını duyurdu. Biz de burada bir kez daha inanıyoruz ki adalet er ya da geç yerini bulur lafının doğruluğuna. Bütün bunlar yaşanırken Cesur’un haklı sevinci beliriyor ilk olarak gözümüzde, sonrasında ise okların kendisine dönmesiyle Tahsin’in şaşkınlığı… Belki kısa vadeli olacak bu sevinç ama boyun eğmediğini, eğmeyeceğini göstermiş olmakla beraber savcının da duruşunu da öğrenmiş olduk net bir biçimde. 
Ve son kısma gelirsek de Cesur – Tahsin hesaplaşmasını  sessiz ama üzgün bir şekilde izleyen Sühan… Bir yanında Cesur’un mutluluğu diğer yanında ise babasının öfkeli sözleri… Cesur’a demişti önceden: Bu savaşın kazanananı biriniz, kaybedeni ise ne olursa olsun ben olacağım diye. İşte bu cümle ilk defa acı bir gerçek gibi çarptı yüzüne. Dahası da olacaktır elbet… Ama tam da burada, ben de Sühan gibi inanmak istiyorum ki beraber olduğunuz sürece her şeyin çok güzel olacağına…  

Müge




11 Şubat 2017 Cumartesi

Cesur ve Güzel- 13.bölüm

‘Beni gerçekten sevseydin….’

Sühan Alemdaroğlu… O arada kalmışlığı, o çaresizliği, o kafa karışıklığını o kadar yoğun yaşıyor ki kalbi sanki ikiye bölünmüş durumda. Bir tarafı Cesur’a güvenmek istiyor, bir tarafı da ne olursa olsun babasına da inanmak. Bunu öyle derin yaşıyor ki Sühan ya da yaşatıyor ki Tuba; hissin ağırlığı, hüznü ekrandan çıkıp kalbime dokunuyor bir sızı ile.

Tahsin dayanıyor Alemdaroğlu kapısına cezaevinden gelen mektubu berteraf etmek adına, nitekim de başarıyor. Ama o tabloları duvarda görmek, bir anlamda kendisi için yıkım oluyor, daha da hırslanıyor. Yalanlarını, suçlarını örtmek adına daha ne kadar ileri gidebilir diye soruyorum? Cevabı ise daha korkutucu oluyor izlediklerimizin etkisiyle. Ama şu var, Tahsin’in can yakıcı planlarına karşı Cesur da boş durmuyor tabii ki. Bir lider havasıyla iniyor meydanlara; cana kıyanlara karşı dik durmasını söylüyor Korludağ halkının cesurca. O’nun güven verici sözlerinden sonra Tahsin tehditiyle Sühan’ı yüzüstü bırakanlar atölyeye dönüyor tek tek ve burada karşımıza Sühan’ın yardımına koşan, onun derdine derman olan, hep olacak Cesur çıkıyor bir kahraman edasıyla.

Cesur… Önceki bölümlerimizde şüphe duyuyorduk ne hissettiğinden.. Gerçek miydi yoksa yalan mı? Bir intikam oyunu içinde ona aşık rolü düşmüştü belki de… Ama yavaş yavaş siliyordu bu belirsizliği kafamızdan. İlk önce kendince sevgililer günü hediyesini alıyor Sühan’dan; sonrasında da güzel bir yemek eşliğinde, bir ay boyunca uygun zamanı bir türlü denk getirip veremediği yüzüğü Sühan’ın parmağına takıveriyor hepimizin bir oh çekmesiyle. 

Tabii ki bu huzurlu anlarımız çok uzun sürmüyor ne yazık ki. Sahneye yine büyük bir kurnazlıkla Tahsin Korludağ çıkıyor. Kimseye şüphe ettirmeyecek şekilde, içinde kendisine ait yerler de dahil olmak üzere Korludağ’da olay çıkartılmasına ön ayak oluyor. Bunu da Cesur’un üstüne yıkmak gibi bir amaç ile hem de. Ama bu işin sonunda yine en çok üzülen, yangın endişesi ile Korludağ çiftliğine giden ve babası tarafından evden kovulan Sühan oluyor. Bunun yıkılmışlığıyla Alemdaroğlu çiftliğine dönüyor Sühan. Cesur’a soruyor, bence cevabının canını acıtacağını bile bile: ‘Beni gerçekten sevseydin…’ Cesur’dan aldığı yanıt, hem tahmininden daha çok yaralıyor Sühan’ı hem de Cesur, verdiği cevapla bunun üzüntüsünü iliklerinde hissediyor çok hüzünlü bir şekilde.

‘İyi ki seni gerçekten sevmiyorum.’

Zaten bir sürü duygunun ağırlığı altında kalan Sühan; arada kalmışlığın, kime ne kadar güveneceğinin karışıklığı ile kendiyle baş başa kalmak, biraz nefes almak adına uzaklaşma kararı alıyor. Kendisini sevsin, güvensin, evliliklerinin oyun ya da bir amaç doğrultusunda değil de gerçek olmasını isteyen Cesur ise bu kararın burukluğunu yaşıyor bir anlamda. Ben burada ikisine de üzülsem de Sühan’a daha çok hak veriyorum galiba. Her defasında yaşadığı hayal kırıklığı, o sıkışmışlığı; hissettiği duygulara tamamen sarılmasına engel oluyor bence. Cesur da sarılsın istiyor kendisine, onunla bulsun huzuru istiyor ama güvenmek… İşte bunu gerçekleştirmek, kendisine inanmasını sağlamak adına kimsenin tahmin edemeyeceği güzellikte, naiflikte bir doğumgünü sürprizi girişiyor bölümün sonunda.

Hediye kısmına gelmeden önce Korhan, Cahide ve Hülya üçlümüzün yaşadığı olaylara bakarsak da, Cahide inatla sıçramaya devam ediyor. Ancak sıçramaya devam ederken de ipler daha bir karışıyor sanki. Yalnız şu var ki diğer olaylarda gerçekler nasıl hemen ortaya çıkmışsa bunun da öyle olmasını, Korhan’ın gözünün açılmasını istiyorum daha da çok üzülmeden. Bu olayı da açığa çıkaracak kişinin Cesur olacağını da düşünmüyor değilim açıkçası ki Cahide, Hülya olayını Cesur’un üstüne yıkma çabasıyla da bunu hak ediyor kesinlikle.



Cezaevinden gelen mektubu yakıp kül etmişti Tahsin Korludağ. Mektubu gönderen kişi ise Adalet’in ağabeyi, olayların kilit ismi Rıza… Cesur kendisine gelen mektubun akıbetini, kimden geldiğini tabii ki öğreniyor; mektubu yakmakla bu olayın gizli kalacağını sanan Tahsin’in aksine. Yalnız burada yine boş durmayan Tahsin, Rıza’yı başka bir cezaevine nakledilmesini istiyor sanki. Yolda cezaevi aracı kaza yapıyor ve Rıza büyük ihtimal kaçmayı başarıyor. Bakalım sonrasında, Rıza’nın etkisiyle, ateş mi galip çıkacak bu savaştan yoksa ateşin karşısında mücadele edecek derya mı?

Ve gelelim sürprizimize… Sakıp Sabancı Müzesi… Feyhaman Duran sergisinde Cesur tarafından organize edilen bir yemek. Serginin adı da çiftimize çok uyuyor sanki: ‘iki Dünya Arasında’ Bence son zamanlarda izlediğim en güzel, en tutkulu, en samimi, en romantik sürpriz olmaya adaydır kendisi, abartısız. Sühan’ın ilk baştaki şaşkınlığı sonrasında gelen o güzel mutluluğu Cesur’un hediyesini de vermesiyle, iyice yükseliyor duygular. Tabii aynı şekilde biz izleyenlerde de. J Hediyemiz ise bir takvim. ‘Sühan ile bir yıl’ Cesur öyle içten öyle doğallıkla hazırlıyor ki hediyesini Sühan’ın kafasındaki şüpheleri yok edercesine. Bütün yaşadıklarını, ikisine ait özel ne varsa işliyor takvimin sayfalarına. Tam da burada şunu eklemek istiyorum kendimce. İkiliyi izlemek benim için çok ayrı bir zevk. Yalnız Kıvanç ile Tuba da hiçbir şeyden sakınmayıp rollerinin hakkını en doğru şekilde, eksiksiz biçimde vermeleri de biz izleyenlerin diziye bu derece bağlanmasında en etkili unsur bana göre. Son olarak da şunu diyebiliriz ki Cesur’dan beklediği, umduğu, içindeki sızıyı yok edecek cümleleri de büyük bir mutlulukla dinleyen Sühan; artık emin oluyor sevdiği adama karşı sonsuz bir güven içinde olması gerektiğine. Bozulmaması dileğiyle…

‘Seni seviyorum. Gerçekten.’

Müge

4 Şubat 2017 Cumartesi

Cesur ve Güzel -12.Bölüm


‘ Sorarım aşk durulur mu? Acıyı sevmek olur mu?’


Sühan için bölümü, bu şarkı sözü ile özetleyebilirim sanırım. Neden derseniz bu bölüm en çok ona üzüldüm ya da şöyle söyleyebilirim: Tek ona üzüldüm. O kadar arada kalmış, kaybolmuş bir durumda hissediyor ki kendini; artık kime ne kadar güveneceğini bilemiyor, bir türlü kestiremiyor.
Bölümümüze gelirsek de çok özel bir gece ve Cesur’dan güven verici sözler… Sonrasında ise ortaya çıkan vasiyet mevzusu ile yeniden şüpheler içine düşen Sühan… ilk istikamet Korludağ çifti oluyor ve annesi tarafından yazılan vasiyetnameyi, babasının herhangi bir hamlesine karşı güvence altına alıyor. Çiftlikte bulunduğu sırada ise maruz kaldığı Cahide’nin anlamlı sorularına karşı rol yaparak mutlu bir evliliği olduğuna inandırmaya çalışan Sühan önceki yazımda belirttiğim gibi muhtemel Tahsin ile Sühan karşılaşmalarına bir yenisini daha ekliyor. Babasının kendisini haklı çıkarmak adına sarf ettiği iğneleyici sözlerine karşın ise altta kalmıyor tabii ve gereken cevabı veriyor. Bu kısımda tam da şunu söyleyebilirim ki olayların getirdiği kafa karışıklıkları hariç Sühan’ın bu net tavrı çok hoşuma gidiyor. Söz konusu, yıllarca bir yanlışını görmemiş ya da görmek istememiş (Çünkü kızı dışında herkes ile sorunlu bir Tahsin Korludağ) çok sevdiği babası dahi olsa, nerde ne şekilde durması gerektiğini çok iyi bilmekle kalmayıp, düşüncelerinden de asla taviz vermiyor. Durum böyle olunca da beklediği sözler yerine Sühan’ın kendisine daha da diklenmesi Tahsin Korludağ’ın elinin havaya kalkmasına sebep oluyor ve o elin inerek daha derin yaralar açmasını ise Korhan engelliyor. Bu sahne, sanırım, Sühan için babası ile yaşadığı anların ilk sırasına yerleşiyor ki dilinden büyük bir hüzün ile ‘Tanıştığımıza memnun oldum Tahsin Korludağ!’ cümlesi dökülüyor. Ve sonrası… İşte çok üzüldüğüm ilk sahne.. Babası ile karşı karşıya gelen bir kızın göz yaşları... Müzik ile sahne o kadar güzel uyuşmuş ki Sühan’ın yıkılışı insanın içine resmen bir sızı bırakıyor, kendisini bir yere ait olamama hissi ise ekrandan bizlere çok net bir şekilde geçiyor. Ve tam burada Tuba Büyüküstün’e ilk alkışımızı bırakıyoruz.
Korludağ çiftliğinde hayal kırıklıkları rüzgarları eserken Alemdaroğlu çiftliği ise kesilen elektrik ve su derdiyle uğraşıyor. Uzun süre gelmeyen elektrik ve suyun normal olmadığını düşünen Cesur bunun bir komplo olduğunu anlıyor ve yollara düşüyor. Hesabını soruş şekli beni eskilere götürüp, gözümde birden Kuzey Tekinoğlu belirmesine neden oluyor özlemle. (Kuzey Tekinoğlu’na bir selam)
Bütün bunlar yaşanırken bölümümüzün son sahnesini içeren mektup, hapishaneden Rıza tarafından yazılıp Cesur’a yollanıyor. Yalnız mektubun akıbeti, önümüzdeki bölümde pek de umduğumuz gibi olmayacak sanki ama her şeyde olduğu gibi bir mesaj yola çıkmışsa elbet gideceği yere ulaşır tezine inanmak istiyorum burada.
Ve gelelim Cesur’un dediği gibi Bülent’in farkında olmadan düğmeye basmasıyla tabloların ortaya çıkmasına. Bir ara vererek hemen belirtmek isterim ki dizinin en sevdiğim noktası olayların sakız gibi uzamaması ve temposunun çok akıcı bir şekilde ilerlemesi. Son zamanlarda böyle dizilere hasret kalmıştık resmen. Ve burada da senaristimize bir alkış bırakıyor, kalemine sağlık diliyorum. Yeniden tablolarımıza dönersek de ortaya çıkmaları Cesur’un kendi kimliğini bulmasında ilk adımı atmasını sağlıyor. Savcılığa verilen ifadeler sonrası da tablo davasının genişletilmesi kararı.. Ve Korhan’ın deyimiyle Cesur’un, Tahsin Korludağ ile savaşında 1-0 öne geçmesi... Alemdaroğlu çiftiliğinde kış zamanı baharın gelmesini müjdeliyor. Yalnız mahkeme seyrini ayrıca merak etmekle beraber, burada en önemli nokta olarak Tahsin Korludağ’ın ilk defa korkmasını gösterebilirim bence. O kadar yalan içinden kendine bir hayat yaratan Tahsin, bunun yıkılacağından ciddi derecede endişe duyuyor. Ve bu korkunun varacağı noktayı, getireceklerini de kafamda canlandırdığımda hiç hoş şeyler belirmiyor ne yazık ki.
Korhan,Cahide ve Hülya… Zavallı Korhan hem babasının yaptıklarıyla uğraşıyor hem de bir yandan düşmanın bile ona yapmayacağı kötülüğü anlamlandırmaya çalışıyor. Şans eseri de Hülya ile karşılaşınca kafasındaki soruları bulmak adına peşine düşüyor. Gittiği yolun sonunda ise karşısında biricik eşi Cahide… Bence çiftlikteki en tehlikeli kişi… Hırslarının da etkisiyle Hülya konusunu bile Cesur’a yıkan Cahide’de, oyun ya da kötülük konusunda Tahsin Korludağ ile başabaş yarışabilme potansiyeli var kesinlikle. Yalnız her adımını itina ile planlayan Cahide’nin bu yakalanmadan sıyrılma çabalarını büyük merakla bekliyorum.

Güven… Kazanması çok zor ama kaybetmesi de bir o kadar kolay. Ve bana hiçbir zaman güvenmeyeceksin bunu anladım, diyen Cesur. O kadar duygu karışıklığı içindeki Sühan, aklı da kalbi de aynı ölçüde belirsiz. Cesur’un yanında durmasının sonucu olarak Tahsin’in bir talimatıyla işçilerinden oluyor ve beklenen öfke patlaması gerçekleşiyor. Şunu söyleyebilirim ki son zamanlarda izlediğim en güzel kavgaya şahit olduk bence. İki oyuncu da o kadar gerçekçi oynuyorlar ki kavga hiç bitmesin istiyorum resmen. Sühan’a çok üzüldüm ama böyle güzel kavgaları çokça izleriz diye umuyorum ileriki bölümlerimizde. Bu arada Sühan konusuna ayrıca değinmek istiyorum aslında. Çok gelgitli olduğuna dair yorumlar okuyorum. Şu açıdan bakabilirsek böyle olmasını da anlayabiliriz sanki. Yerli yerinde giden bir hayat… Ve birden ortaya çıkan bir adam… Onun hikayesiyle önceki inandığı bütün gerçeklerin yıkılması… Bu gerçekler hem de babanızın yalan olduğunu söylüyorsa. Bir de babanızın düşmanına aşık oluyorsanız; o zaman kime, neye güveneceğini şaşırırsınız işte. Dolayısıyla bu kararsız hallerinde olmasına hak veriyorum galiba ve Cesur’a olan güveni oturtmak için daha zamanımız var diye düşünüyorum. Ama ben onları ikilemde kalma hallerini de izlemeyi seviyorum. Uzun zaman sonra böyle bir çifti ekranda görmeyi gerçekten özlemişim ve İyi ki bir araya gelmişler, getirilmişler diyorum büyük bir zevkle... Cesur ve Güzel’le…


Müge…