‘Elim gerçeklerle dolu olsaydı, onu açmadan önce çok düşünürdüm.’ Bovier de Fontenelle
Gerçekler hakkında yazılmış çok doğru bir söz değil mi? Sanıyorum ki bu konuda çoğumuz hemfikirizdir. Çünkü gerçeğe dair ne varsa, hep peşinden koşarız; hep onu bulmak, anlamak isteriz sonunu düşünmeden. Evet, belki bize iyi şeyler getirebilir ama şu var ki bizden, sahip olduğumuz iyi şeyleri de beraberinde götürebilir. Ama göze alınmışsa, yola çıkılmışsa bir kere, ondan vazgeçiş hiç kolay değil hatta imkansızdır. Cesur da bunu yaşadı işte bu bölüm. Peşinden koştu gerçeğin, babasının geçeğinin. O da acı bir cevapla karşılık verdi ona. Tam da Sühan’ın yanındayken gelen mesajla silahla öldürüldüğünü öğrendi ve bütün önlemlere karşın dalga geçer gibi Tahsin’in karşısına dikildi. Kıvanç Tatlıtuğ o kadar güzel oynamış ya da yaşamış ki sahneyi; ‘Bana babamı nasıl öldürdün, anlat bakayım.’ diye soruyor biraz soğuk, biraz donuk ama çokça psikopatça… Gerçekten de bu rollerin adamı ki bambaşka bir şekilde oynuyor, bambaşka bir şeye bürünüyor resmen. Sühan ise aynı bildiğimiz gibi bu karşı karşıya gelmede… Hala ne tarafta olduğunu tam anlamıyla anlayamıyoruz. Sürekli Cesur’a laf sokma derdinde… Adam, babasının öldürüldüğünden emin olmuş , dolayısıyla öfkelenmiş ve hesap sormaya gitmiş herkesin aynı ölçüde tepki göstereceği gibi. Hala Cesur’dan kendisinin yaptığı ya da yapmaya çalıştığı gibi olayları tarafsız bir şekilde ele almasını nasıl isteyebiliyor çözemiyorum. Zaten her şeye taraf olarak başlamış olan bir kişiden duygularını yok sayıp düşünmesini, davranmasını beklemek… İşte bu biraz haksızca bana göre… Neyse diyerek Cahide’nin mucizevi hamilelik olayına değinelim biraz da…
Çekirge bu sefer bir sıçradı pir sıçradı, tam on ikiden vurdu resmen. Tam gerçekleri açıklayacağı sırada odayı kaplayan kalp atışı sesleri Cahide’nin kurtarıcısı oldu. Dizi tarihinde yalandan gerçeğe geçişte Cahide kadar şanslı bir kişi daha yoktur sanırım. Şimdi bir de kendi bebeğini eline alacak ya Hülya’nın bir önemi kalmadı tabii. Ona karşı soğuk ve mesafeli davranıyor. Ama Hülya da az çakal değil ve bunun farkında. Her olaydan bir şekilde sıyrılmayı başaran Cahide çok çok zor ama, bakalım Hülya ile yaptığı planların üstünü örtebilecek mi? Eğer bunu da başarırsa ‘Kurnazlık nasıl yapılır, planlar doğru biçimde nasıl işler?’ konulu ders verme mertebesine de erişmiş olur.
Sühan ve Cesur… Bütün karanlıklar içinde insanın içini aydınlatarak parıldıyorlar. İkisi de, Tuba ile Kıvanç, öyle doğal ki sanki karşımda gerçek bir çift varmış hissine kapılıyorum onları izlerken. Konuşmaları; biribirlerine olan davranışları, tepkileri yazılmış bir senaryodan değil de içlerinden gelmişçesine, yaşayarak önümüze seriyorlar gibi. Hatta artı olarak gibisi bile fazla olabilir burada. Bilemiyorum belki bu görsel anlamda da birbirlerine çok uygun olduklarından da kaynaklanabilir ama bir çoğumuzun görüşünün bu yönde olduğunu sezinleyebiliyorum. Bölümde ise birbirlerine özlem içindeler, bunun da farkındalar ama yaşanılanlar onları istemsiz bir şekilde uzaklaştırıyor ne yazık ki. Bunu bir günlüğüne de olsa aşmak için bütün kargaşanın dışında kalarak kendilerine bir gün ayırma şansı yakalıyorlar. Sonunun kötü şeyleri beraberinde getireceğini, uzun süre birbirlerine hasret kalacaklarını bilsek de, biz de kapılıyoruz onlara, o anlara. Tahsin Korludağ faktörü olmasa gerçekten mükemmel bir çift olacaklar aslında, her anlamda da işte. Bir ‘Maalesef hayat!’ cümlesi bırakıyorum buraya. Bunları düşününce de önlerine çıkacak her zorlukta Sühan’ın Cesur’a dediği ‘O zaman bunları aklından çıkarma.’ lafını üstüne basa basa, hiç unutturmayacak biçimde iade ediyorum ben de, her ikisine de.
Gelelim biraz da Yiğit Özşener yani nam-ı diğer Rıza’ya… Ezel’de gösterdiği müthiş perfomanstan sonra özlem içinde olduğumuz oyuncunun diziye katılacağını duyunca izleyciler olarak hepimiz çok sevindik. Hikeyemizin kilit ismi olacağını, Cesur’a yardım ederek Tahsin’in sonunu getireceğini umduk güzel güzel hayaller içinde. Tabii ki bu da hiç şaşırtmayacak şekilde kursağımızda kaldı yine. Rıza şimdiye kadar şahit olduğumuz en hain planın yaratıcısı olarak karşımıza çıktı. Cesur’u Tahsin’e karşı iyice bilemek adına Fügen Anne’yi resmen bir kalemde harcadı ki savaşta her şey mübah değildir; ben buna inananır, bunu söylerim her zaman. Oyunu kurallarına göre oynamak gerekir, hadi onu geçtik diyelim aynı şiddetle karşılık verene böyle acımasızca planlar uygulanır. Masum insanlara bu şekilde yazılan sonlar… İnsanın canını hep daha cok acıtır. Yine bir neyse diyerek cevam edersek Fügen Anne’nin ölümünün bu sefer gerçekten de suçsuz olan Tahsin’in üzerine kalması birçok şeyi değiştireceği kesindir. Cesur ile Sühan’ın zaten gereğinden fazla çalkantılı biçimde devam eden ilişkileri iyice çıkmaza girecek gibi gözükmekte önümüzdeki bölümlerde. Gerçi olayın içyüzü mutlaka ortaya çıkacaktır ama bu anlaşılana kadar olan süreç kahramanlarımızı çokça üzmeye yeteceği de aşikardır.
Son olarak diyebiliriz ki yani bölüm özellikle Cesur’un annesi ile olan son sahnesi nezdinde hepimizin canını bir hayli yakacağa benziyor. Normal ölüm bile bizlerde onarılmayacak yaralar bırakırken bir annenin oğlunun gözünün önünde o şekilde can vermesi… Hiçbir kelimede karşılık bulamayacak acıda bana göre… Şunu da altını çizerek belirtmek istiyorum Kıvanç Tatlıtuğ’un bu tür sahnelerine daha önce de şahit olmuştuk ki fragmandan da izlediğimize göre işini son derece mükemmel, bizi ise yine mahvedecek biçimde yapmış belli ki. Yalan yok ne kadar acı verici de olsa herkesler gibi ben de o sahneyi dört gözle beklemekteyim. Şimdi böyle diyorum ama izledikten sonra bakalım nerden nereye doğru savrulacağız kim bilir. Ve herkese şimdiden iyi seyirler…
Müge
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder