‘‘Yüreğimi avuçlarına bıraktım, beni tut. Ama öyle tut ki ne boğulayım ne
uçup gitmek isteyeyim.’’
Sevgili okur uzun aradan sonra merhabalar öncelikle. Yaşadıklarımız bizleri
bazen görev benimsediklerimizden uzağa düşürüyor yazık ki. Zira zamanlamaları
dalgalansa da özellikle her hafta yazmaya çalıştığımız bölüm yorumumuz reelde
yaşadığımız kayıp nedeniyle sekteye uğradı. Zaman yaratabilecek olsak da yazmak
zihinle ve duyguyla bağı nedeniyle zamanla sınırlanamayan belirlenemeyen bir
şey. İki bölüme toptan bir bakışla kendimizi affettirmeyi umarak başlayalım.
Geçtiğimiz haftanın ana konusuydu Maya-Aslı buluşması. Anne kızın kavuşması
ayrılma nedenleri ve şekilleri göz önüne alındığında oldukça duygusaldı. Maya
açısından sindirilebilir bir durum değildi işin doğrusu. Bence Aslı’yı bulması
pekçok anlamda hayatındakileri yani ailesini gömmesiydi. Ki ablasına verdiği
tepkide bu çok net gösterildi. Maya ve Aslı anne kız olmaya çalışırken yüreği
yananlarda kuşkusuz Yıldız başı çekiyor. Yıldız öyle bir durumda ki, ben de empati
kurup kendimi yerine koyduğumda içime kapanmaktan başka yol bulabilir miydim
diyorum. Aslı’yı seviyor Yıldız. Faryalı’yı da seviyor. Ama öyle kapalı yazılan
bir karakter ki Yıldız ne hissetse ne düşünse o duvara çarpıp dönüyor. Aslında bazen
Maya, Yıldız çatışmasında iki kıyının iki kızı olan bu insanların aralarındaki
üslup farkının kültüre bağlanması mı gerek diye düşünmüyor değilim. Zira Maya
inadına dışa dönük ve yüzleşme becerisi gelişkin tavırda ilerlerken Yıldız
neden kapalı ve kaçan durumunda sorusunun başka yanıtı yok bende. Diğer taraftan
Evren’le evliliğinden Bodrum’a gelişine ardından yaşadıkları ekseninde Yıldız’ın
derinleştirilmeye müsait yapısına rağmen kısırdöngüde kalınması artık rahatsız
edici. En azından benim fikrim böyle. Ben Faryalı ve Yıldız’ı hep kök ilişki
olarak gördüm. AsAt’ı ve SuKel’i bünyesinden doğuran bir ilişki. Hücreden hücreye
aktarılan bir ilişki. Ama anlayamadığım bir şekilde bu aşk benim görmek ve
hissetmek istediğimden daha soğuk bir çizgide gidiyor. Faryalı’nın Yıldız’sız
geçen her yıla ayrı hediye alan romantizmine , sevdasındaki derinliğe rağmen
gelişmesinde bir şey hep eksik kalıyor. Tabi dediğim gibi bu benim hissettiğim
belki yanılıyorumdur. Evren’e gelince hesap kitaplarına FarYıl’ı dağıtmanın
yanında Bora’nın elindekileri elde etme planının da eklemişken sanırım yine
kontrolünün dışında gelişen tek şey Gözde. Bir süredir sessizliğini koruyan
Gözde’nin suskunluğunu hormonlarına bağlamıştık ancak bu hafta gördük ki Gözde’nin
yaşadığı fırtına öncesi sessizlikmiş. Kuşkum yok ki, Evren’in felaketi Gözde’den
gelecek. Hem öyle böyle değil. Tabi bu intikam planının neresine kimi dahil
eder daha başka? Asıl soru bu bana göre.
Maya’nın gelişi Aslı açısından anneye kavuşum olsa da Yıldız açısından
birarada tutmaya çalıştığı ailesine eklediklerinin savruluşu oldu. Aslı,
Faryalı,Kelebek. Koca bir yumağın kördüğüme dönüştüğü kocaman bir aile. Ateş’i
Aslı’ya yakan, Su’yu Kelebek’e akıtan bir yumak. İki kıyının arasındaki
zikzakta hangi duygu nereye dokunmuş hangi düş nereye savrulmuş belli değil. Lakin
Faryalı ailesinin Ergüven ailesine bağlı kaderi öyle sıkı ki kopamayacağından
eminim. Kopamasalar da savrulmalar yaşayacakları aşikar yalnız. Bu savruluşta
karşımıza çıkan ilk aşk Su ve Kelebek oldu. Maya ve Yıldız arasındaki
gerilimden etkilenen çift tartışmaya başladı. Bu beklenilen bir şeydi. Çünkü Su
açısından bakarsak annesinin üzüntüsünün en yakından şahidi olması Maya’ya
karşı objektif olmasını engelliyor. Diğer taraftan Kelebek yanıbaşında anne
hasretiyle yanan Aslı’nın duygularına ve yaklaşımlarına duyarsız kalamıyor. Bu noktada
işte ikilimizin azabı başlıyor. Taraf olmak zorunda kalmaktan ölesiye korkup
Faryalı tarafına Su’yu, Yıldız tarafına Kelebek’i atayan vicdanları ciddi sıkıntıda.
Su ve Kelebek arasındaki bağ her şeyden öte güven temasına bağlı olduğundan
yara alacaklarını sanmasam da gerilimleri olacak.
Ateş... Çocuk ruhlu Ateş, aşık Ateş, adaletli Ateş... Annesini korumaya
çalışırken evin reisi, kardeşine sarılırken abi, Kelebek’le dertleşirken dost
ve acısını da gösteren, Faryalı’nın karşısında halden anlayan ve Aslı’nın
karşısında Ateş. Ateş son birkaç bölümde uzaklığının, eksikliğinin acısını
çıkarır gibi Ateş Aslı’ya karşı. Faryalı’nın Aslı’nın babası olduğunu
öğrenmesiyle başlayan süreçte Aslı’nın her duygusal çalkantısında yanında
olarak, onun sırtındaki elini eksik etmeyerek öyle güzel bir aşığa dönüştü ki
Ateş. Kıyamadım en son düştüğü durumda haline. Çünkü Ateş Lal’e ilişkin en ufak
bir kafa karışıklığına kapılmadı. Kafasında ufacık bir acaba oluşmadı. Hatta Aslı’nın
sevgilisi olduğunu da söyledi. İşte heyhat kırılgan zeminler öfkelerden
beslenir. Ateş’in tüm o güzelliğine inat Lal kendi hayalkırıklığına kurban
ediverdi Ateş’i. Aslı’nın güveninin eski bölümlerdeki kırılganlığı
düşünüldüğünde nasıl bir tepki verecek bilmiyorum. Annesinin sagduyusuyla mı
hareket edecek yoksa aşkının ilk demlerindeki güvensizlik bulutu onu annesiyle
Atina’ya mı sürükleyecek? Hoş kötü olan olup Atina’ya gitmeye kalksa bile Ateş’in
izin vermeyeceği aşikar. Ateş ne yapacak, ne noktada hangi hamlelerle
yaşadıkları bu talihsizliği bertaraf edecek göreceğiz. Çocuk ruhlu aşklarının
büyüme sancısını son sürat yaşayan ve yaşlarından uzağa düşmek mecburiyetinde
kalan AsAt’ın vaktinden önce olgunlaşmak durumunda kalacağı da ortada.
Bu hafta itibarıyla Bodrum Masalı’nı 60 dakika izleyeceğiz. Kendi adıma
uzun bavul toplama sahnelerini, bakışmaları, klip tadında eskileri hatırlama
adına dakikalar harcayan görüntüler izlemektense gerçekten dolu dolu 60 dakika
izlemeyi tercih ederim. Kaldı ki dizi sürelerinin uzunluğundan bıkmış usanmış
durumdayım. Bu nedenle karar benim adıma harika yalnız dilerim sevgili
senaristimiz yogun ve anlamlı bölümler yazarak, her boşluğu doldurarak , bu
dizi açısındansahip olunmuş tüm fandomları memnun ederek bağlar dizinin sonunu.
Kendi adıma Bodrum Masalı’na başlama nedenim AsAt’tı. Tam olarak sahnesi de
anne şefkatiyle Ateş’i sarıp sarmalayan beklentisiz Aslı’nın haliydi. Sonrasında
eğlenceli ama kırılgan Kelebek’le Su’yu sevdim. Alt metinlerini çözdükçe
Faryalı ve Yıldız aşkının akibetinin merakı oldu. Sona doğru yürüdüğünü tahmin
ederken öğrendiğim Bodrum Masalı’nın soruların sonuna kadar cevaplandığı bir
süreç geçirmesi tek temennim bu dizi için.
Son demde; hayalin durduğu yerde hayat durur aslında. Sevdanın yeri hayalin
ve hayatın evrenidir. Hayal ettirir, gerçekleştirme gücü verir. Durup dinlenmeden
devam etme isteğini arttırır. Ruh yolculuğunun en meşakkatlisidir sevda. Evirir,
değiştirir. Dönüştürürken de olgunlaştırır.
UmayMasal
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder