Yıldız etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Yıldız etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

14 Mart 2017 Salı

Bodrum Masalı-27.bölüm

‘‘Vedalaşabilseydim geçmişle,
Gidebileseydim keşke.
Gittin deme, gitmiş göründüm sadece.
Sensiz, kimsesiz, ruhsuzdum.
Anlamazsın,sen sensiz olmadın.’’
Dünyada yaşanmış ya da yaşanmaya değer büyük aşklar içinde yaralanmamış olan var mıdır? Aşk dediğin tıpkı Maya’nın dediği gibi yarım kalmaz ayrılık olsa da ;ama ruhta bıraktığı çiziklerle kanar durur. İçinizde sevdiğinizle yaşar gidersiniz kavuşamamanın acısıyla. Aşkı bütün yapan yaşayanın hislerindeki tamlıktır. Karşılığı olsun olmasın.  Demişler  ya benim aşkım benimdir sana ne, ben seni sevsem bile. Bodrum Masalı  öyle bir noktadan yürümeye başladı ki, geçmiş aşkların kayıp hüzünleri Aslı’nın hikayesiyle aydınlanmaya başladı ve gördük ki sandıklardan çıkan o sevdalar çok canı yakmış, çok çizik bırakmış. Biz önce Faryalı’nın kırık aşkını izlemiştik. Sonra Yıldız’ın parçalanmış kalbini gördük. Sonra Süha’nın acıtan aşkından haberdar olduk. Ela’nın imkansızlığından. Masal evrenine tepeden inme şekilde dahil olan Bora’nın kalbini yakanın da aşk olduğu anlaşıldı sonrasında. Şimdi yeni rengimiz Maya ile görüyoruz ki acısında raks eden aşklarda eski renklerde bir fark yok. Devam ediyor kayıp zamanlara sadakat. Maya tam beklediğimiz gibi geldi. Faryalı’ya hala aşık hala acaba diyen hala sadık. Elbet bu acabaya Faryalı’dan cevap alınmayacak hatta Bora’nın kapalı kalbine Maya esintisinin getirdiği bahar gün gibi aşikar. Ancak Faryalı ve Maya’yı bağlayan şey yani Aslı dengelerde değişiklik yapacaktır. Faryalı’nın Yıldız aşkından en ufak kuşkum yok. Sadece baba olarak anne ve kız arasındaki bağı sağlayıp kızının geçmişten beri şahit olduğu acısına merhem olmaya çalışacak. Diğer taraftan Bora gibi bir adamın kendi ruh evreninden bir sakin olan Maya’ya kapılacağı da oldukça açık. Aslında bana öyle geliyor ki, eski Bodrum sakinlerimizden Evren hariç hepsi bir şekilde aşka aşık, sevdaya sadık. Gerçi Evren bile tüm o aşağılık yaklaşımlarının hatta yalanlarının yanında Yıldız’ı Evrence sevmeye devam etmekte.
Bu hafta çözülen sırlardan daha çok sırrın yarattığı sarsıntılı ruh hallerine ve Maya’yı tanımaya odaklandı bölüm. Önce biri sonra diğeri olarak devam edelim. Aslı Faryalı’nın babası olduğunu öğrendiğinde tepkisi haklı olarak inanmamak oldu. Hatta daha çok inanamamak. Yıllarını yanıbaşında geçirdiği Faryalı izini sürmek için uğraştığı imkansızlıklar içindeki babası çıkmıştı. Şaşkınlığı doğaldı. Yalnız oldukça hızlı üzerinden attı bu şaşkınlığı. Bunun altında yatan sebep kuşkusuz yıllardır tanıdığı ve babası yokken ona babalık yapan adamın dürüstlüğüne olan inancıydı. Ateş’e doğru mu, diye sorarken doğruluğunu içten içe bildiğini sadece onaylatmaktı istediği ve belki bilginin ağırlığını paylaşma ihtiyacıydı. Kaldı ki gerek Faryalı’yla yüzleşmesinde gerek Asım’la konuşmasında olayları sindirmeye yatkın bir Aslı izledik. Burada Ateş, Kelebek ve Su üçlüsünün hızlı hareket alanı yaratması, ailemiz dedikleri bütünlüğü koruma yönünde refleks göstermesinin de etkisi var. Ateş’in ve Su’nun Faryalı’ya olan koşulsuz güveni öyle manidardı ki bölüm boyunca. Özellikle erkeklerin aldatma hallerinden en çok yaralanan karakterlerden olan Su’nun, Faryalı’ya sahip çıkışı, o daima doğruyu söyler demesi bence benim Ateş Faryalı’yı babalığa seçecek argümanıma Su’yu da ekledi. Hoş Faryalı artık Ateş için farklı bir kimlik de içermeye başlayacak. Diğer taraftan akşamın en yaralısı Yıldız oldu. Yıldız’la empati yaptığımda yaşadığı huzursuzluğu, kırılmışlığı ama en çok ne yapacağını bilemeyen halini anlıyorum. Karakteri derinlemesine işlememekte gösterilen çabayı anlayamasam da kendi kafamda bütünlediğim Yıldız sanki iki duygu arasında savruluyor gibi. Suçluluk bunlardan ilki. Suçluluk hissediyor çünkü Faryalı’yı terk ederken hata yapıp yapmadığını her şeye rağmen sorguluyor bence. Bu hafta öğrendiklerinin ağırlığına rağmen o sorgu kafasında ve yüreğine suçluluk olarak yansıyor. Diğer taraftan Aslı’nın hikayesi üzerinden yeni bir suçluluk bindi yüreğine. Faryalı tarafından bu denli sevilmiş olmasının Faryalı’nın hayatında yarattığı kontrolsüz deprem. Devamında Aslı’yı anne ve babasız, Faryalı’yı bunca zaman evlatsız bırakan süreç. Diğer duygu da korku Yıldız da sezdiğim. Yıllardır beklediğini bulmuşken kaybetme korkusu. Oluşan yeni ailesini yitirme hissi. Faryalı kendi penceresinden Yıldız’ı suçlamıyor tabiki. O yirmi yılın kendisi için bir evlat saklamış olmasından ve mucizevi bir şekilde hayatın o evladı yanıbaşına getirmiş olmasından dem vuruyor hep. Ona göre Yıldız bu durumda bir taraf değil, yanında durmasını umduğu gerçek aşk. Sırların, acıların ve sevdanın paylaşılacağı bir sığınak. Lakin işte burda kadın olmak giriyor ya devreye. Anne olduğundan anneliği kaybeden kadının yerine koyabilmek kendini, evlat olup babanı yitirip ve belki sana kırgın göçüp gittiğini bilerek babasını yeni bulmuş bir kız evladın duygularını anlamak ne zordur. Hele o kız evlat sevdam dediğininin kanındansa, hele o kız evlat hayatını uğrunda vereceğin oğlunun gözlerindeki sevdaysa, hele o kız kimsesizliği içinde kalbini açıp içine aldığınsa. Yıldız’ın işi zor. Lakin ben yine de sevmeye en değen adam olan Faryalı’nın elini sımsıkı tutsun diyorum içimden.
Maya... Portakal kızın annesi Maya. Aslı’nın Mayası. Sevda yolunda babasının hücresel feyzini aldığını düşündüğümüz Aslı’nın halleri aynı annesiymiş meğer. Her kalbinden geçeni yazmasından, portakal kokusuna aşkına kadar. Aşkta yenilgiyi kabullenmiş Maya’nın hayatını Bodrum değiştiryor kuşkusuz. Sevmeyi bilen, iliklerine kadar sevdaya batmış bu kadındaki şairanelik yarasını saklamaktaki ışıltısı etkileyici. Aslıhan Gürbüz bakışlarıyla delip geçiyor. Aslı ve Maya kavuşması da hikayenin içeriği adına çok özel olacaktır.  Maya Yıldız Otel sakinlerinin hayatına bomba gibi düşerken aslında başka hayatlar için de kapılar açacak gibi. Bora’nın tarafındaki fluluğu giderecek, Evren’in yaptığı manipülasyonların etkisini kıracak, otel sakinleri ile ve belki Faryalı ile arasındaki iletişimde yeni bağlar sağlayacak gibi. Diğer taraftan da Lal, Gözde ve Evren üçlüsünün eksenini nereye çekecek bu bahar havası göreceğiz.
Kelebek... Su’nun aşık Kelebek’i. Faryalı’nın düşünceli oğlu. Ateş’in sadık kankası. Yıldız’ın gülümseme nedeni. Aslı’nın biricik amcası. Tüm dramların orta yerindeki gülümseyen rengarenk Kelebek. Uzay ve sen hep gülümseme nedenimsiniz. Hem hayatı kendince ciddiye alan hem inadına alaya alan tavrınızla siz hayattaki soluk alınan parklar gibisiniz. Uzay’ın Yıldız Otel aile sofrasında yer bulmaya başlaması da ayrıca güzel ayrıntıydı. Demiştik ya Uzay’ı sağaltmanın yolu Yıldız Otel. Bu arada Faryalı ve Evren sevgisi Uzay’ı Aslı’ya vardırırken sanıyorum Ateş’e doğru da yol almasına neden oluyor. Hala Alara, Ferdi, keman hocası ne oldu bilmesem de olanı olduğu gibi kabullenip artık Aslı’nın yanında duran Ateş’i gözlerinden öpüyor aşkla kalan tüm çiftlerimizi arada gülümserken hatta aşkın ateşindeyken görmeyi dileyerek yazımı bitiriyorum.
Son demde; yürek aşina yalnızlıklara, yalnız kalmışları tanıması bundan. Ruh aşina aşka, aşıkları bilmesi bundan. Ey aşk, beni bulduğunda yeniden aynı bedende aynı ruhta olsam da tanımayabilirsin. Sakın yanımdan geçme. Zira bilirsin aşk aşkı bilenlerindir. Başka bedenlere geçmişsem ruhumun sirayetiyle dur bak gözlerime. Tanıyabilirsin.
Emeklere saygıyla...

                                                       UmayMasal            

23 Şubat 2017 Perşembe

Bodrum Masalı-24.bölüm

‘‘Dünyayı mı bizleştiremedik,
Biz mi dünyalarımızda tek olmayı seçtik?’’
Bu hafta Bodrum Masalı evrenine AsAt’la dalmaktayım . En büyük SuKel’ci ilan edilen Aslı Ateş’e itiraz edip  AsAt’çı olduğunu iddia etse de bu bölümde AsAt’a dair gördüklerimiz, hissettiklerimiz ne Ateş açısından ne de Aslı açısından iç açıcıydı. Aslı ve Ateş aşkının gelişimi adına hep Kerem-Aslı metaforuna gönderme gören ben her hafta bu duygudan uzaklaşmakta ve savrulma halindeki ikiliyi gördükçe üzülüyorum. Bodrum Masalı karakterleri en başından bu yana sorunlarla boğuşmak zorunda kalan insanlar. İster iyi tarafta olsunlar ister kötü, sorun hayatın kendisinde olduğu gibi kimsenin yakasından düşmüyor. Burada sorun yok ;ama... İşte bu amanın temelinde şu sorun var: Neden Aslı ve Ateş iletişimlerinin başından beri o veya bu şekilde yanyana dururken sevgili olduktan sonra  bu kadar uzak düştüler? Tamam Aslı, yük üstüne yük taşıyan taşımak zorunda kalan Ateş’e yük vermek istemiyor, onu yüklerin altında ezmekten imtina ediyor, derinlerde bir yerlerde de Ateş’e yönelik güvensizliği de devrede ama yine de Aslı’nın Ateş’i kendine dair en özel sürecin bu kadar dışında tutması kırıcı. Ateş açısından kabul görür bir şey olduğunu da düşünmüyorum ki yarı zorla tüm o zor ve bir o kadar özel anları Uzay’ın paylaştığını öğrendiğinde bence daha da kırılacak. Ateş duygu dinamiğiyle yaşayan farkındalığı yüksek bir karakter. Duygusal olarak annesinin oğlu. Bakınız Maya ve Faryalı arasındakileri yanlış anladığını sandığımız hikaye bizi Aslı’yı Faryalı’nın kızı olarak okumaya kadar getirdi. Yani naçizane fikrim ilmek ilmek Uzay’ı Aslı’ya ekleyen hikayede Ateş yakacak bir şeyleri. Kendisi de yanacak, fena yanacak ama yakacak gibi. Ben baştan beri Uzay’ın sağalma süreci olarak bakmıştım Aslı’nın hikayesine eklenmesine. Ancak bu hafta Uzay’ın nüanslarda gizli tavırları beni de rahatsız etti. Diğer taraftan Ateş’in hayatına hamle yapmayı sürdüren Lal gerçeği var ki, tüm karanlık taraflarına rağmen Uzay’dan daha tehlikeli biri bana göre. Zira henüz yirmili yaşlarına yaklaşan genç bir adam üzerinde otuzlu yaşlardaki deneyimli bir kadının geçici de olsa etkisi büyük olabilir. Baştan beri kırılgan çizgide yürüyen Aslı-Ateş aşkında bu çift taraflı uçurum acıtıcı sonuçlar doğurabilir. Faryalı-Yıldız aşkının yanısıması Aslı-Ateş aşkının kaderinin tıpkı asıl gibi kırılgan olması, sorunlarla sarmalanması, güçlenmeye, güven duygusunu sağlama almaya vakti olmadan sert virajlara sokulması ne denli makul; izleyen ve yazanlara bırakıyorum yorumu. Nahif ve portakal rengi, kokusu taşıyan aşk hikayesinde biraz içini boşaltmak gibi değil mi bu? Bilemedim.  Diğer taraftan SuKel’i öğrendiğinde verdiği tepki Ateş’in asıl üzüldüğü noktanın kendisine güvenilmemesi olduğunu da net olarak ortaya koydu gibi. Ateş sevdiklerini öyle kendinden sayıyor ki, sevinç, hüzün, acı neleri varsa onun parçası olsun istiyor. Dışarda bırakılmak onu yaralıyor. Kelebek’i kardeşi gibi gören görmeye de devam eden  Ateş tabiki de Kelebek’i affetti. Ancak işte bu olaydaki yaklaşımdan hareketle Aslı’nın Uzay’ı dahil edip onu dışarda bırakmasının Ateş üzerindeki etkisi düşündürücü geliyor bana.
SuKel aşkına gelince tam gaz devam ediyor. Ateş’in tepkisiyle hafif sarsılsalar da enerjilerinden bir şey kaybetmeden tüm sevimlilikleriyle büyütüyorlar sevdalarını. Burada Su ile ilgili yaklaşım bana zaman zaman biraz eksik gelse de. Çevrelerinde olanlara rağmen Su’nun hiç etkilenmemiş hali bazen beni rahatsız ediyor. Ateş bir taraftan Kelebek diğer taraftan o sorun senin bu problem benim koşarken Aslı bile kendi gayya kuyusuna rağmen bir şekilde o dertlerden haberdar olurken Su süreçlerin o kadar dışında ki... Şaşırıyorum. Hoş hayatta böyle şanslı tipler de vardır biliyorum. Çevrelerinde kıyamet kopsa sevdikleri onları öyle bir koruma fanusuna alır ki olanı biteni anladıklarında çoğu şey yolundadır artık.
Artık yeni bir çiftimiz daha var değinmeden geçmeyelim:Alara-Ferdi . Her ne kadar Alara açısından Ateş’e kendisini hatırlatmak, bir şekilde Aslı ve Ateş’in arasına girmek için oluşturulmuş bir hikaye de olsa Alara’nın uzaktan uzağa izlemelerinin getirecekleri de ilginç ve kuşkusuz sorun olacak sonuçlar üretebilir gibi. En güçlü müttefiki Uzay’ı kaybettiğinden beri biraz çocukça hamlelere dönüşse de Alara’nın yaklaşımları hala risk barındırıyor. Uzay demişken, son haftalarda Uzay’ın Ateş’le sorunu olduğunu da düşünmeye başlamadım değil.  Tamam Aslı ile kader benzerlikleri Uzay’ı Aslı’ya yaklaştırdı. Sempati duymasını sağladı. Ancak ısrarla Ateş’in birlikte olduğu kızlara sarması, o çok büyük aşkı Alara’dan bu denli kolay vazgeçmesi de sorgulatıyor karakteri. Uzay aslında Ateş’te kabul mü görmek istiyor? Kabul görmedikçe de Ateş’i vurmanın yollarını mı keşfediyor? Alara olayında karşılıksız aşktan yürüyen hal burada annesizlikten dem vurup iyi insan olma kabulunden sonra yine karşılıksız aşka mı çıkacak? Dilerim olmaz.
Aşk dediğin demlendikçe acıtan ama derinleşen, aşk dediğin bakıştan kalbe oradan ruha mıhlanan. Faryalı ve Yıldız artık elele. Geçirdikleri fırtınalardan yorgun ama o oranda da emin, derin. Faryalı’nın tek sevdiği beklediği kadın artık yanında duruyor. Yıldız da yıllarına bedel aşkının avuçlarında huzurlu şimdilik. Bir hakediş varsa tabiki bu en çok FarYıl’ındır. Ancak kısa süreli meltem sanırım bu cephede de fırtınaya dönecek. Bora’nın tüm kaybedişlerin sorumlusu olduğunu öğrendik öğrenmesine. Evren açısından fena bir intikam kurbanlığı bu ama bir taraftan da Bora’nın ısrarla Faryalı’yı oyun dışı bırakma çabası devam ediyor. Tüm bu kargaşaya bir de Aslı’nın Maya ve Faryalı’nın kızı olması FarYıl’da nasıl bir etki yapar göreceğiz. Yalnız burada fena bir kıyas da yazık ki Yıldız’ın karşısına dikilecek. Aşka rağmen bebeğini aldırıp Faryalı’yı bırakan Yıldız; aşksızlığa rağmen bebeğini dünyaya getirip tüm küçük düşüşe katlanan ve Faryalı’ya babalığı veren Maya...
Son demde; Kördüğüm oldu içim, çözmeye çalıştıkça elime ayağıma dolanan; yüreğimi ruhumu dağlayan kor bir Ateş aşk Yıldız Yıldız ruhumda Kelebekler uçururken, Su gibi bir kız çocuğu gülümsüyor maziden bana, aynadaki aksim gibi kızımın gözleri Aslı’m gibi bana bakıyor.
Emeklere saygıyla...
                                                                                   UmayMasal   

             

18 Şubat 2017 Cumartesi

Bodrum Masalı-23.bölüm

‘‘Bana bir masal anlat baba,
İçinde denizle balıklar, yağmurla kar olsun güneş ve ay,
Anlatırken  tut elimi uykuya dalıp gitsem bile bırakıp gitme sakın beni...’’
Aile olmak, aile aramak, aile oluşturmak. Sanırım bu üçgen dahilindeydi Bodrum Masalı’nın dünyası geçtiğimiz hafta sonu izlediğimiz bölümde.  Her ne kadar aşk dolu bir bölüm beklesek de aşktan daha çok aileye ilişkin telaşlarla sınandı kahramanlarımız.
Bora’dan başlayalım irdelemeye kendimizce,Bora koskocaman bir soru işaretiyle girdi masalın evrenine. Gözde’nin çocuğuna aile oluşturmak derdinde gözüken Bora’nın başka bir hikayesi olduğunu hissetmiştik ki bu bölüm bir kazadan, bir kadından ,Yıldız’a ve Faryalı’ya yapılmış bir iyilikten parça parça bahsedildi. Bora’nın yaralı bir karakter olduğu zaten aşikardı, annesiz büyümüş, üvey annesi tarafından sevilmemişliğine ek aşık olduğu kadını da  kaybetmiş duran kendisini korumaya gücü yetmemiş doğmamış yiğeniyle empati kurup onu korumaya çalışan Bora. Yıldız’ın karşısında tehditvari tavrını bir anda yumuşatan, gri bir tavır çizen hangi tarafta olduğunu pek de belli etmeyen Bora. Soruyoruz Bora kimsin sen? Daha da iyisi Bora sen kimin hayatında hangi izdesin? Küçük bir virgül atarak buraya, Nejat İşler ve Şevval Sam arasındaki enerjiyi ne kadar özlediğimi de vurgulamak isterim.
Yıldız ve Faryalı’nın el ele zorluklarla savaşmaya hazır tavrı, Faryalı’nın gitmemiş olması, gitmeyecek gibi durması, kusura bakmayın bu senaryoda insan her şeye hazırlıklı olmalı gibi geliyor, inanılmaz keyifliydi. FarYıl için dizideki aşklar içinde sanırım Üzüm ve Haydar dışında rakip tanımayacak çift. İnsanın hayatı ne yöne giderse gitsin, aldatıldığını da sansa, terk edildiğine de inansa, o kişi gelip ta en derinden en çok canını yakacak şeyi de yapsa sevmeye devam edebilmenin gücü Yıldız ve Faryalı. Düşünün bir aşk ki, hayatınızı yaksın, kül etsin; bir aşk ki yokluğuyla sizi mutsuzluğa hapsetsin. Yine de siz o aşktan vazgeçmeden içinizde yüreğinizin en kuytusunda beklesin beklesin ve ikinci bahar gibi yeniden sizi filizlendirsin. Faryalı, vazgeçmişken Yıldız’ın gözlerinden, sözlerinden sadece bir ah demesini beklerken; sessizce kimsesizce gönderirken dudaklarını Yıldız’dan öpmesini değil sadece almasını beklerken, Yıldız’ın yüreğini bilmezken kendi yüreğini her fırsatta Yıldız’a anlatmasına rağmen, yok olmayı göze almışken Faryalı  Yıldız’daki gerçeğine ayıldı bu bölüm. Küçük adımlarla, belki korka korka gitse de aşklarının birlikteliğe yolculuğu ve Bora o yolculukta rol kapma telaşında olsa da FarYıl pupa yelken ilerlemek için esen meltemin fırtınaya ya da boraya dönmesini bekliyor.
Kelebek, canım Kelebek adın Hüsnü mü senin? Peki neden Kelebek? Renk renk iyilğinin mi sana getirdiği bir isim bu, hızla yardıma yetişmenin mi yoksa bir güne bir ömür sığdırabilmende mi? Sevgililer gününde romantizmin çıtasını en yukarı çakabilen tayflı ruhundan mı? Bilmiyorum söylemediler ki...
Kelebek’in Su ile aşkı son hız giderken daha geçen bölüm bu aşkı bildiğini öğrendiğimiz Ateş’in ikiliyi yakalaması ve devamında gelecek tepki sanırım SuKel açısından değil de Kelebek açısından sıkıntılı bir hal alacak. Ateş’in üzerine binen yüklerde en çok dertleştiği, sevdasını ilk itiraf ettiği Kelebek’in Ateş’e hissettiklerini söylememesi Ateş’i üzecek anlaşıldı. Ateş’in kırgınlığı da Kelebek’i üzecek. Su ve Ateş, et ve tırnak. Kırılsalar da , kızsalar da, bir yerinden kaldıkları yerden devam edeceklerdir. Ama kendini her fırsatta Kelebek’e emanet eden Ateş’in kırılması bu noktada sanırım normal. Tek takıldığım bildiği halde bilmezden geldiği ilişkiye sert tavır koyması, bu kırgınlık çizgisini geçerse ne kadar doğal olur? Göreceğiz.
Aslı... Yakaladığı ipucu elinde kalmışken yeni yolları Aslı’ya açan Uzay. Aslı’nın acılarına ortak olmaya çabalayan ama bir şekilde dışlanan Ateş. Aslı’nın aile arayış çemberinde o çemberin merkezine her şekilde düşmeyi başaran Uzay ve çemberin dışında bırakılan Ateş. Bu durumun sonuna kadar farkında olan ;ama müdahale edemeyen Ateş. Uzay’ın Aslı’ya dahil oluşunu iliklerine kadar hissederken, o soğuk onu üşütmeye başlamışken ses edemeyen, sevdiği kek boğazına dizilen Ateş. Bu bir taraf... Ruhu çekilen, yenilmiş hisseden, geçmişini bir bilekliğe bağlamış Aslı. Ateş’i kendinden sayan ;ama onu kendi acılarından bile korumaya çalışan Aslı. Uzay’a gel demiyen ;ama gelmesine de engel olma gücü olmayan Aslı. Ne fena şey konuşamamak, ne fena şey için düğüm düğümken yaralarını en sevdiğine açamamak, ne fena hücrelerinin daha önce geçtiği yoldan yine sınanmak. AsAt bir sevdanın en keskin sınavında şimdi. Güven sınavı. Uzay amacı ister empatik takıntı, ister aşka giden bir yol açmak olsun Aslı’nın hayatında yer kaplamaya başlamışken, Bora’nın isteğiyle Ateş’e amacı belirsiz yürüyüşteki Lal AsAt’ı acıtacak gibi. Aslı Faryalı’ya doğru akıyor. Acısında onun kollarına sığınıyor. Sorularına onun yanında cevap arıyor. En büyük cevap Faryalı’da mı? Göreceğiz.
Burada küçük bir sitem; ben Ateş’in Aslı’ya ilk ‘Seni Seviyorum’ diyişini bir mesaj olarak beklemiyordum. Olmamalıydı. Ateş Aslı’ya elini sımsıkı tutup gözlerine bakarak söylemeliydi bu sözü. Kelebek’in Su’ya aşkı gibi beklenmedik olan itirafına benzer  Ateş’in aşk itirafı da kendi rengini taşımalıydı. Ateş’in sevgisini söyleyişi portakal kokmalıydı. Yazık oldu. Sahnedeki tüm Ateş Kelebek sevimliliğine rağmen, ikilinin arasındaki o müthiş komedi enerjisine rağmen o sözcükler öyle söylenmemeliydi Aslı’ya.
Son demde; kokumu tanırsın sevgilim, kokum annem ve babamdan miras bana. Sandıklar dolusu renkle beraber. Aynı değil renklerimiz biliyorum. Ama biliyorum biz seninle gökkuşağı gibiyiz. Ayrı ayrı olan renklerimiz gibi seslerimiz de bir senfoni berarber. Biz birbirimizden ,asırlar geçse de aramızdan, vazgeçemeyiz.

                                                                                  UmayMasal              

6 Şubat 2017 Pazartesi

Bodrum Masalı-22.bölüm

‘‘Kök verdi kara sevda yüreğimde,
Hikayeler anlattım ona sessizce büyüsün diye,
Sustu, o sustukça yok sandım.
Sonra hikayeler bitti,
Gerçeğe uyandım...
Oradaydı, koskocaman bir aşk,
Ne yapacağımı bilemedim.
Acısıyla ona teslim oldum...’’  
Yıldız ve Faryalının çok eskiden ve belki daha çocukken atılmış aşklarının tohumu yüreklerine. O tohum büyümüş büyümüş kökleri derinlerde koskocaman bir ağaca dönüşmüş. Hayat geçmiş, ağaç sert fırtınalardan birinde gövdesinden kırılmış. Öyle kırılmış ki, bir daha yaşamaz sanılmış, kurur gider sanılmış. Mevsimler geçmiş, ağaçlar sararmış, kar gelmiş uyumuş tüm tabiat ve sonra bir gün bahar yeniden çıkıp gelmiş. Baharın tatlı meltemiyle nemlenen öldü sanılan ağaç, güneşle yeniden filiz vermiş. Hem de iki koldan. Gövdeden gövdeler çıkartıp dallarını uzatmış gökyüzüne.
Yıldız’ın  ve Faryalı’nın yaşanamayan sevdasının kozası o kadar işlemiş ki ikilinin hücrelerine, o hücreler kendilerinden çıktıktan sonra dahi bir yolunu bulup aşina oldukları diğer parçaya ulaşmayı başardılar galiba. Faryalı’dan alınan genler Yıldız’dan gelenleri bulmayı başardı bir şekilde. Kelebek ve Su’yu biliyorduk da, bu hafta Aslı ve Ateş’in de bu sevdanın rahminden doğduğunu anladık. Haftalardır Ateş acaba Faryalı’nın oğlu mu diyerek etrafında döndüğümüz çembere bir anda Aslı’nın dahil olması hepimizi şaşkına çevirdi. Hikayemizin eksik parçalarının tamamlanmaya başlamasıyla bazı düğümler açılırken yerine yeni düğümler ekleniverdi.
Daha bölümün başında Yıldız Otel çatısı altında biraraya geldi Evren’i evleri gibi geride bırakan Ergüvenler, Faryalı ve Kelebek. Burada insan düşünmeden edemiyor, aile dediğin nedir diye? Aile kanımdan dediğin ama senin yanında durmayanlar mı yoksa kanından olmasa da seni koruyup kollayan mı?  Sonra bu çatının altına başka bir sorgudan gelen Aslı da geldi. Burada bir parantez Ateş oğlana, ne güzel büyüyorsun sen öyle. Evim sensin dediğin Aslı’ya ev olma telaşınla, sahip çıkma çabanla başındaki onca derde inat geçmişi yeniden yazma halinde Ateş oğlan eksik gedik ne varsa toparladın bu hafta. Önce minimalize edilmiş bir tekrar geçtin geçmişe dair sonra mutluluk iksiriyle Aslı’nın gücü oldun. Ne güzel sahneydi, AsAt’ın tanışma ağacını bir portakalla, yolculuklarını minik motorsikletle, adadaki ateş başındaki yeniden tanımlama halini ve belki Ateş’in aydınlanışını o mumla sonrasında kaybetme korkusuna inat direnmelerini o balıkla anlatması Ateş’in. Ateş Aslı’yı en başından beri bildiğini ama bilmezden geldiğini ve pişman olduğunu ne güzel anlattı. İçinde babası olmasına rağmen ıssızlığa dönüşen babasızlık boşluğuna rağmen Ateş ailesini arayan Aslı’ya kol kanat gerdi. Otelde yanıbaşında olan Aslı’nın yüreğinden yüzüne dökülen hüzne , parçalanmış hayatına dokunup sağaltmak için uğraşıp durdu. Bu hafta neresinden bakarsak bakalım Ateş ve Aslı biz oldu. Yalnız Ateş’e dair iki endişem var. Birincisi ailesini kurtarmak derdine düşmüşken okuldan, üniversiteden uzaklaşması ikincisi ise bunca yükün altında gerçek bir kahramana dönüşürken bir yerde patlaması. İkisi de olmaz umarım. Aslı’nın gizli desteği Uzay’a gelince Alara’ya aşkı azala azala biten Uzay’ın Aslı konusundaki empatisinin hala arkasındayım. Uzay Aslı’ya aşık olmayacak umarım. Olursa da AsAt için tehlike olmayı tercih edeceğini düşünmüyorum. Uzay’ın asıl istediğinin kabul görmek ve sevilmek olduğu konusunda ısrarlıyım ;ama göreceğiz.
Su ve Kelebek ise, Ateş’ten gizlendiklerini sanarak hala kaç kovala oynuyor. Her şeyin farkında olan Ateş ise, olanlarla eğlenerek bir nevi intikam alıyor. Yıldız Otel’in en enerjisi yüksek çifti SuKel. Öpüşmesi, koklaşması, kıskanmasıyla. Galiba Faryalı-Yıldız aşkının dinamik gençliği ikilimiz, bunalımlı kısmı AsAt’ın sırtında.  Bir taraftan da Kelebek, Aslı dostluğunun derinliğiyle yüzleşiyoruz her hafta. Ciddi bir bütünlük Aslı-Kelebek. Öyle içten, öyle candan, öyle kandan galiba: ) Su ise, ilk aşkı babasına bir yerden tutunma telaşında hala. Ona ne olursa olsun güvenmek istiyor. Ateş’in çoktan kaybettiği güveni Su bir yerinden yakalamak için uğraşıyor ;ama korkarım bu konuda yaşayacağı hayalkırıklığı bu bölümde yaşadıklarıyla sınırlı kalmayacak. Ateş’in Faryalı’yı baba yerine koyma haline Su’nun da katılıp katılmayacağını da merakla bekliyorum. Yine evi kurtarma çabasındaki Faryalı’ya sarılan Su bu konudaki sertliğini kıracağına inancımı arttırdı diyebilirim.
Şimdi bölümün yeni ;ama hızlı karakterine gelelim. Bora... Gerçekten Bora, adını taşıdığı rüzgar gibi sert girdi Bodrum Masalı evrenine. Hikayesindeki acılı geçmişe selam verilse de çokça üzerinde durulmadı bu durumun. Ailesizliğin anlamını iyi bilen Bora’nın Gözde’nin bebeğini koruma kollama çabası garip değilse de Evren gibi bir kimliğe bu denli güç bahşetmesi bana ilginç geldi. Bora’nın kafasında nasıl bir hesap var bilmiyoruz. Bunun  sadece Gözde için girdiği bir savaş olduğuna yönelik şüphelerim var. Şu an Yıldız Otel sakinleri için baskı unsuru olmak dışında bir yaklaşım görmesek de Bora’nın ,tıpkı Uzay gibi, yaralı çocukluğunun o otelle ve içindekilerle daha yakın hale gelmesi bana göre oldukça mümkün. Göreceğiz. Ama her şey bir tarafa Timuçin Esen ve Nejat İşler’i karşılıklı izlemek inanılmazdı. İki eşit güçte rakibin, Faryalı ve Bora’nın, ne için olacağını bilmediğim ;ama derinden derine geldiğini hissettiğim rekabeti siyahla beyazın mücadelesinden çok grilikleri de barındıran bir resim gösterecek bize sanki.
Aslı’nın arayışının sahne geçişi anlamında Yıldız ve Faryalı’ya dönüşüne geldiğimizde; kafamızda acabalarla daldık resme. Aslı Faryalı’nın kızı mı? Faryalı Bora’nın teklifini kabul etti mi? Sonra haftalardır ilk defa Faryalı ve Yıldız’ın teslim olduğu aşkla sorular havada kaldık. İnsan bazen kendi aşk acısının ulağı oluyor. Aşkı için için kendinde yaşıyor, acısını, mutsuzluğunu kendisi çekiyor, sonra mektubunu kendisi yazıp zarflıyor. En son mektubunu kendisi götürüp ulaştırıyor. Lunaparkta çocukluktan gelen aşkın vedası mıydı izlediğimiz? Faryalı kendi aşkının ulağı gibi Yıldız’ın dudaklarında mı bıraktı aşkının damgasını? Yoksa artık çocuklukta kalan aşkın hatasından, yükünden başka bir boyutuna mı evrilme çabasıydı?
Sonuç olarak Bodrum Masalı’nın bu bölümü masal masal içinde, kişi kişi içre bir bölümdü. Asım’ın canının yanmasında baba nedir dediğimiz, Faryalı’nın çabasında sorularla kaldığımız, Yıldız’ın ne zaman silkeleneceğini merakla beklediğimiz, Aslı için düğüm düğüm olduğumuz, Ateş için hüzünlü bir gülümseme sakladığımız, Su’nun kırılmasına ah dediğimiz, Kelebek’e için için aktığımız, Bora’yı ise anlamlandırmaya çalıştığımız bir bölümdü.  
Son demde; aşk acısı kişinin kendisiyle hesabını, hatalarıyla yüzleşmesini içerdiğinden önemli ve saygıdeğer bir olgudur. Büyütür. Değiştirir. Aşk her yerde, her şeydir.
Emeklere saygıyla...
                                                                                                             UmayMasal     

3 Şubat 2017 Cuma

Vatanım Sensin- Esaret mi Hürriyet mi Aşk?

’Ne efsunkar imişsin ah ey didar-ı hürriyet
Esir-i aşkın olduk gerçi kurtulduk esaretten...’’
Namık Kemal Hürriyet Kasidesi’nden alıntı beyitte der ki; Ey hürriyetin güzel yüzü, sen ne büyüleyici imişsin, gerçi esaretten kurtulduk derken senin aşkının esiri olduk.  Hürriyete sevda her aşkın üzerinde mi acaba?  Vatanım Sensin, sorunsalını bu soru  üzerine kuran bir dizi. Her karakter, genele ait atmosferin yansıması içinde hem genelde hem kendine özgü mücadeleler verirken bu sorunun eşiğine gelip gelip düğümleniyor. Kafası karışanlar, sevdaya düşenler, ihanet edenler,kendi canından geçenler...
İşgal günlerini anlatırken o dönem şartlarını algılarını aktarmaya çalışırken bir taraftan da sorguluyor söz konusu vatansa gerisi teferruattır diyebilen yüreklerin yanı sıra neler de yaşanmış olabilir o günlere dair? Ortak amaçların etrafında birleşebilmenin ne kadar zor olabileceğini Kuvva-i Milliye örneğiyle anlatmaya çalışırken kahramanlığın sadece başkaldırmak değil organize hareket edebilmek olduğunu da anlatmaya çalışıyor. İşgal günlerinin kahramanlarına selam duruyor dizi. Cevdet’te, Azize’de, Hilal’de ruh bulan hürriyet sevdası zamanla kendi sevdalarına baskın geliyor. Henüz Hilal cephesinde ayak sesi duyulan durum en çok Azize’yi Cevdet’i acıtıyor ve acıtacak gibi görünüyor. Burada en azından Cevdet ve Azize’nin yaralanan sevdasının kurtuluşu gerçeklerin ortaya çıkmasıyla mümkünken; Hilal’in sürüklendiği aşk imkansızlık uçurumlarıyla çevrili. Bir tarafta ablası Yıldız, diğer tarafta Leon’un işgal güçlerinin dahlinde bir asker oluşu. Hem de sıradan bir asker değil , işgal gücünü elinde tutan kişinin oğlu. Ne demişler, iki kişi birbirini sever de kavuşurlarsa mutluluk olur, biri kaçar öbürü kovalarsa aşk olur, ikisi de sever lakin birleşemezlerse işte o zaman efsane olurmuş. Sanırım bu dizide efsaneliğe aday çift Hilal ve Leon olacak. Hilal sivri karakteri, isyana meyilli yapısı, dürüstçe dövüşmeye hazır bakışları, sözcükleriyle Leon’u çoktan etkilemiş dururken; Leon’un birikimli ve nahif karakteri, haksızlıkla mücadeleden kaçmayan yaklaşımı da Hilal cephesinde takdir bulmuş gözüküyor. İkilinin kavga soslu tartışmalarından kıvılcımlar çıkarken vatan sevdası kimin tarafında vatanım sensine dönüşür sanırım izleyiciyi meraklandıracak sorulardan. Ancak en azından şu net olarak belli ki, Hilal ve Leon aşkı, dizi tarihi olan efsane çiftlerden Nazlı ve Niko’ya oranla daha sert bir savaştan geçecek.
Azize’yi boşama noktasına getirilen Cevdet ise; hem ailesi hem muhtemel tehlike Tevfik,bir tarafta da Eşref Paşa ve düzenli bir direnişi organize etme çabasındaki Mustafa Kemal arasındaki gerilimin yansıması ile başa çıkmaya çalışıyor. Yunanlıların işgaline karşı direnirken, Cevdet’i direnişe dahil olurken yaşadıklarından çok sevdiklerine ilişkin sınavlar yıpratacak gibi.  Çünkü Cevdet seçimlerini vatanın geleceğini düşünerek yapma gayretinde.
Yıldız, dizide sorumluluk, farkındalık ve insani değerler anlamında en zayıf kalan karakter. Neden olduğu şeylerin sorumluluğunu asla almayan, vicdani yükünü taşımayı reddeden tutumuyla , ailesinin ,Ali Kemal’in çabalarını görmemekte direnirken Leon’la gelecek kurmakta ısrarını sürdürüyor. Korkarım ne linç girişiminden ne de sebep olduğu felaketlerden ders alan Yıldız Leon’un Hilal’e aşık olmasıyla en büyük hayal kırıklığını yaşayacak gibi. Peki bu durum Yıldız’a ders olur mu? İşte bir soru daha. Yıldız o kadar umarsız ki, onun dönüşümünü sağlayacak sınav ne sertlikte olur beklemek gerek.
Bana göre dizinin bir başka önemli karakteri Eftelya. Tevfik açısından felakete dönüşebilecek olan Eftelya özellikle Azize’nin gözünün açılmasında katkı sahibi olabilir. Zira her şeye farkındalığı üst seviyede olan Azize Tevfik konusunda kör ve sağır. En ufak bir şüphe kalbinden geçmiyor.
Vatanım Sensin’i bu denli güçlü bir dizi haline getiren kuşkusuz işlediği konuyla beraber oyunculuklardaki sahicilik. Tevfik karakterinde Onur Saylak adeta ders veriyor. Her mimiği, konuşması, beden dilini kullanmasıyla o kadar başarılı ki, Tevfik seyirci için lanet bir adama dönüşüyor. Keza Bergüzar Korel, Senan Kara, Baki Davrak; genç oyuncular Boran Kuzum, Miray Daner, Pınar Deniz, Kubilay Aka da son derece başarılı. Ama Halit Ergenç, Cevdet’i yaratırken kanıyla canıyla, hani derler ya tüm ruhuyla diye, o kadar gerçek ki hayran olmamak elde değil. Oynadığı bir önceki karakter hafızalarda hala taptazeyken, bu denli Cevdet olmasını , eskiyi hatırlatmamasını ayakta alkışlamak lazım sanıyorum. Albay Cevdet de sanıyorum hafızalara kazınacak oyunculuklarından biri olacak Halit Ergenç’in.
Son demde;
*‘‘...
Dörtnala gelip Uzak Asya’dan
Akdeniz’e kısrak başı gibi uzanan
                        bu memleket bizim.
....
Güneyden Kuzey’e,
Doğudan Batıya,
Türk halkıyla beraber
Seyretti İzmir rıhtımından Akdeniz’i.
...’’    
                                                                            UmayMasal
*Nazım Hikmet- Kuvvayi Milliye