“Nefes Bile Almadan...”
Hikayeyi hikaye yapan aşk, aşkı aşk yapan nefestir. Nefes bile almadan
sevebilmektir aşkı efsaneye dair kılan. İmkansızı yaşamaksa tarafları dağlasa
da hikayesini dilden dile dolaştıran. Ferhatı Şirin’e düşüren, Mecnun’u Leyla’da
öğüten, Kerem’i Aslı’da yakan kavuran. Aşk büyüktür. Taraflardan , engellerden
büyük. Aşk döndürür dünyayı , aşk eğip büker zamanı. Bazen tek bir an için
vazgeçirir kendinden bazen bir ömür için. Aşk dipten sektirir, ama bazen
düşmemek için birlikte derine atlatır. Karanlıkta kendini kaybettirir. Aşkın gerçeği
kendisidir çünkü. Başka gerçekleri barındırmaz. Bir kere hissetmeyegör , onu,
ruhunun diğer yarısını bulmayagör acı biter diye kendisini bitirmeye razı olur.
Yaşayamadıklarını yüklenir, eksikleri tamamlar; acıttıkça acıtır kanatır. Ama ben
seçtim der aşık, ah demez. Neden demez. Kaçmaya çalışsa da imkansız zaman alsa
da o zaman ömrü bir rüzgarın kuyruğuna takıp hayatı öğütse de gülümser. Çünkü bilir
ruhudur o. İçinden alınsa geriye bir şey kalmadığını ruhunu aslında onu
bulduğunda bulduğunu bilir. Ruhsuz yaşamanın anlamsızlığını bilir. Aşkını ilk
anda karşılıksız sanan aşık kıvranır. Ama içine akar kanlı gözyaşı. Zehir olsun
yine de içerim der. Sonra imkansızının tüm imkansızlığı ortada durmasına rağmen
imkanlı olduğunu görünce önce şaşırır. Onca zaman nefesini tutturan o
imkansızlık , onu içten içe boğan olmayacak hali karşısına dikiliverince hatta
dudağına buse olup konunda kelebek gibi hayata döner aşık. Onca nefessizliklerine
inat derin bir nefes alır. Şaşırır. Karışır. İmkansızdır engeller yüzünden ama
aşkı artık karşılıklıdır. Aşık korkuyla kapandığı iç mezarından , ama aslında
kendi kalbinde bizzat kendisinin gömdüğü sevgilisini tırnaklarıyla kazıya kazıya
çıkarır. İşte nefes can vermiştir ama sevgili hala ona ait değildir. İlk öpüşmenin
ölüm ve yaşamı bir araya getirişi gibi her öpüşmede ölüm ve yaşamın bir araya
geleceği gerçeği gibi. İki sevgili birbirini ister ama tuhaf engeller çıkar da
çıkar. Sabırdır sınav. Aşık alışkındır lakin sıra sevgilidedir. Engelleri yendikçe
yenisi eklenir. Eklendikçe aşk büyür. Büyüdükçe kendi gerçeğini büyütür. Kendi gerçeğini
evrene dönüştürür. Sonunda başka her şeyi yok eder. Sevgililer kavuşur.
Aşk eski kitaplarda böyle anlatılır. Ne kadarı artık böyle kalmıştır, ne
kadarı evrilip başka yere konmuştur bilemem. Son on bölümdür izlediğim sonra
eskilerine baktığım benim için Yağız ve Hazan’dan oluşan dizinin özeti gibi
sanki anlatılan aşk hali. Bilemem senarist Binbir Gece masallarına benim kadar
meraklı mıdır? Zira yarattığı hafif soap opera evrenine nasıl masallaradki
imkansızlıkta bir aşk yerleştirmiş şaşılası. Ne oydu ne buydu, ne o olacak ne
bu olacak diyebilirim. Sadece diyebileceğim şey şu; eğer masalsı bir aşkı
yukarıda anlattığım dinamikleri alt mesajlarına yerleştirerek yazdıysanız ve
artık acının birlikte çekilme aşamasına gelindiyse Yağız ve Hazan’ın kendi evrenlerine
yer açma yolculuğuna başladıysanız artık sınav evrenine ve aşkına sahip çıkma
sınavı olmalı. Üçüncü şahıs sınavlarını çoktan atlayıp geçmeli bu hikaye. Engellerin
başında bulunan kardeş faktörü de artık benzer hikayelerin çoğunda olduğu üzere
,aslında aşkın biricikliğinden de hareketle , iki kardeşin iktidar savaşına
verilmeli. Çünkü aşk tek kişiye aittir. "UmayMasal"