Bir çocuk için hayatındaki, ne olursa ama ne olursa olsun, en acı verecek anlardan biridir anne, babasını kaybetmek, buna şahit olmak. Gördüğünüz, duyduğunuz, hissettiğiniz ya da üzüldüğünüz hiçbir şeye benzemez, bambaşka bir kaybediştir gerçekten. Ve ben bunu, Cesur’u, maalesef ki çok iyi anlayabiliyorum keşke anlamasaydım diyerek. Sadece şunu hissedemem belki onunla birlikte: Anne ve babasının acımasızca öldürülmesindeki duyguları… O, bende yok. Normali bile insanı mahvediyorken bu şekilde kaybetmek… Tarifinin ise, mümkünatı yok. Düşünün… Ailesinden son kalanını da gözleri önünde öldürülmüş bir adam, hem de babasının da katili olduğuna inandığı kişi tarafından… Verdiği tepkiler, aldığı tavırlar ne kadar yaralayıcı olsa da kendince çok haklı bence. Ve Cesur da böyle bir yıkımla 45 gün boyunca gözükmedi Korludağ’da.. Belki de kaçmak istedi herkesten, her şeyden ya da kendisinin de dediği gibi vedalaşmak istedi gençliğinden, çocukluğundan, annesinden. Ama dönüşündeki o ruh hali de… Bambaşka bir döneme gireceğimizi net bir şekilde gösterdi ne yazık ki.
Gelelim bu ölümün bir diğer kaybedenine, Sühan’a… Flashback sahneleriyle Cesur’un öfkesini gördük ona karşı. Anlaşılabilir bir tepki olmasına rağmen çok çok üzücüydü. Yani Cesur’un o, bitmiş bir halde olması ayrı, Sühan’a olan sözleri ayrı; Sühan’ın Cesur’dan o sözleri duyması ise apayrı mahvetti hem onları hem de bizleri. Sühan’ın dediği doğru olabilir bir yerde, evet sen baban değilsin. Ama ne yazık ki sen, bu hikâyede Tahsin Korludağ’ın kızısın. Ne kadar tarafsız da olmaya çalışsa, doğrunun peşinden de gitse, eline ne geçerse geçsin, en fazla üzülecek kişi yine kendisi olacaktır sonunda. Çaresizlikler içindeki hüzünlü çiftimize yeniden dönmek üzere diğer olaylara da değinelim biraz da…
Bu sefer gerçekten de suçsuz olan Tahsin, Cesur’un gazabından kurtularak – tabii ki şimdilik – tutuklu yargılanmak üzere hapiste çıktı karşımıza. Mahkemeye kadar da olsa dört duvar arasında olmanın tadını! çıkarmış oldu böylece. Yalnız şu nokta var ki Korludağ’a döndükten sonra Rıza ile görüşen Cesur, onun verdiği gazla da adaleti kendi elleri ile sağlayacağını belirtti ki sonuç olarak da Tahsin’in dışarı çıkmasında Cesur’un mahkemedeki açıklamalarıyla da gerçekleşmiş oldu. Böylelikle de Rıza fitili ateşledi, kendisi de hapishanede dinlenmeye çekilirken büyük bir keyif ile meydanı da Cesur’a bırakmış oldu.
Kargaşanın eksik olmadığı bir diğer cephemize bakarsak da Cahide’nin hamileliği ile duraklama dönemine girdiler sanki. Biraz da fırtına öncesi sessizlik olarak görüyorum ben bu durumu. Hülya’nın hamileliği öğrendikten sonra yapacakları ile yine alışık olduğumuz hareketlenme gelecektir muhtemelen de Korhan çok üzülmesin tek isteğim. Burada bir ayrı parantez de Banu ve Bülent ikilisine açmak istiyorum. İlişkiye dair ilk adımı attılar festivalde, hem de herkesin gözü önünde. Bülent samimi mi değil mi tam olarak bilemiyoruz ama bu ilişkinin beraberinde de birçok şeye gebe olacağını düşünüyorum açıkçası. Senaristimiz elbet boşuna yan yana getirmemiştir bu ikiliyi çünkü.
Yeniden çiftimize gelirsek de bölümün en güzel yanlarından biri önceki bölümlerde Cesur ve Sühan’a dair izlediğimiz bazı sahneleri anımsamamızdı. Yalnız bir farkla… O da şu ki ikisi yer değiştirmişti. Çok hoş bir detay olmuş biz izleyenlere karşı. Umarım sonradan da böyle güzel sürprizleri bol bol izleme fırsatı bulabiliriz. Çiftimizin içinde bulunduğu bilinmezliğe dönersek de ikisi arasındaki her sahne ayrı ayrı yaraladı hem bizleri hem onları yalnız bir o kadar da güzeldi kesinlikle. Cesur’un sevdiği ile intikam arasında kalması, Sühan’ın Cesur ile akıbetinin ne olacağı endişesi… Bütün bunlar çerçevesinde yine çok iyiydiler, çok güzel hissettiler bize de hissettirdiler. Onları izlemekten büyük keyif aldığımı bıkmadan, usanmadan tekrarlayacağım sanırım. Yalnız Cesur’un kendi adaletini sağlamak adına Tahsin’i kaçırması ile zaten çıkmazda olan çiftimiz, başka bir çıkmaza daha girdi bölümün sonunda. Sühan Cesur’a belli bir yere kadar hak verebilir. Ama o sınırdan sonrası… İşte onu bekleyip görelim derim ben…
Sona gelmeden Kıvanç Tatlutuğ’a değinmek istiyorum biraz da. Bir oyuncu bir rolü ne kadar yükseğe çıkarabilir sorusunun cevabını verdi bize bu bölümde. Öfkesi ayrı, hüznü ayrı, sevgisi ayrı… Hepsini kendince işledi, önümüze serdi; alın buyrun, güzelce beni izlemenin keyfini çıkarın dedi. Kendisi hakkında yapılan bütün hoş söylemleri hak eden bir insan, her anlamda. İyi ki yeniden ekranlarımızda…
Ve son olarak da bana göre bölümün en güzel ve öne çıkan kısımlarını sıralamak istiyorum naçizane:
- * Kıvanç’ın yeni saç stili. Gecenin en çok konuşulan konuların başında geldi.
- * Cesur’un annesi ile son sahnesi. Buraya sadece ‘oyunculuk’ kelimesini yazsam yeterli sanırım.
- * Cesur‘un annesinin ölümünden dolayı Sühan’a olan öfkesi. Yine kime üzüleceğimi bilemediğim anlardan biri oldu.
- * Cesur ve Sühan’ın özlem dolu muhteşem sarılması. İkisi arasında bu zamana kadar yaşananlarda duygusal açıdan en etkileyicisi olabilir.
- * Sühan’ın kapının önünde ağlaması. Birikmiş hislerin, acıların dışa vurumu. Çok iyiydi ve tam da zamanıydı.
- * Cesur’un dörtnala at sürmesi.Her bölümde böyle sahneler izleyebiliriz, hiç sakıncası yok.
- * Ve tabii ki duş sahnesi… 50 saniyelik duygu akımı… Bambaşka bir şeydi.
Yeni bölümde görüşmek dileğiyle…
Müge
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder