17 Kasım 2017 Cuma

Meryem-16

TUTSAK
*“İhaneti sende gördüm , sende şiddeti gördüm, aşkı gördüm.
Yanarak içinden geçtim aşkın, kor olmadan küle döndüm.
Dokun bana bana dokun nolur, hasretinden öldüm.
Kopar zincirleri yeniden gel, durmadan gel hep gel...”
‘Hangi kadını sevdiysem terk etti beni, önce annem, sonra Sevinç şimdi de sen’le başlayan sonra aynı cümlenin sonuna eklenen ‘Belki de sevdiğine kavuşmamaktır benim kaderim’le biten Savaş’ın duygularının hikaye boyunca nereden nereye savrulduğunun özeti anne oğul dertleşmesiyle yola çıktık bu Çarşamba Meryem’de.Savaş konuşurken hem Gül annesine veda etti hem de Meryem’le bundan sonraki ilişkisinin değişeceğinin sinyalini verdi. Bu özette konuşan Savaş artık hiçbir şeyin aynı olmayacağını hikayenin ve karakterlerin bir eşiği geçtiğini anlattı. Kuşkusuz bölüm boyunca memnun olunmayan, geren, hikayenin ayaklarını yerden kesen durumlar oldu lakin... İşte bu lakin son sahnede özetteki dertleşmeden çıkardığımız sonucun ne kadar doğru olduğunu da yüzümüze vurdu. Son sahneye tekrar gelmek üzere bölümü başa saralım biz de.
Acılar büyütür diyerek yola çıksa da bu bölüm bana göre anne kaybının insanı ne kadar derinden sarstığının ne kadar büyüttüğünün girizgahıyla başladık. Gülümser’in kaybı her karaktere o veya bu şekilde dokundu. Tülin’e , Yurdal’a, Beliz’e, Berk’e, Derin’e hatta öyle veya böyle Oktay’a. Acının merkezinden yayılan o dalga hale hale etrafa titreşimini gönderirken iyi kalplerde acıya ortak olma kötülerde acıyı lehine kullanma tavrını kustu. Maskeler sıyrıldı, duygular açık edildi. Kim kötü kim daha kötü ortaya saçıldı. Anneye hissedileni anlatmaya benim sözcüklerim yetmez. Köktür anne içimizde sürgün veren. Bizi koruyan, kaç yaşında olursak olalım sert rüzgarların bizi üşütmesine engel olan. Bu nedenle Güçlü ve tabiki Savaş en çok canı yananlardı. Güçlü abisinin kendi ruhundaki fırtınaya siper olacağını bilerek yaslandı Savaş’a. Savaş o fırtına kendi yüreğini vursa da iki kardeşine kol kanat gererek acısına şimdilik mühür vurdu. Gözünden akan yaşı durdurdu. Bıraktı ona yaslansınlar. Acının tazeliği kokularla zihinlerinde kalplerinde dolaşırken Savaş bir tek Meryem’e bakarken o da bazı anlarda gerçekliğinden koptu. Meryem’e gelince acıya alışmış bünyelerin vereceği bir tepkiyle Gülümser’in ölümünü kabullenmeye çalışan Güçlü,Savaş,Naz üçlüsüne iyi gelmeye çalıştı. Ellerine anne gibi tarhana çorbası verdi ki üşüyen ruhları azcık ısınsın. Kahve verdi ki uyumanın çok uzağındaki gözlerine ve bedenlerine yardımı olsun. Meryem etraflarındaki varlığıyla onları sarıp sarmalayadursun kapıdan giren Derin’le beraber kıskanmanın o duygudayken bile gölge olarak geçebileceğini Meryem’in gözlerinde görmemiz yine mümkün oldu. Derin’in, üzgünüm ama haklı ,suçlamalarından yaralanıp dışarı çıksa da Güçlü’nün gözünde kardeşliğe geçen, Savaş’ta aşkın kendisi olan Meryem yanında yine onları buldu. Derin de dış kapının mandalı konumunu yine kabullenmese de hissetmek zorunda kaldı. Naz’a gelince Meryem’in abisi için anlatılandan fazlası olduğunu hissetmişti zaten. Bu bölüm Meryem’in getirdiği tüm felaketlere rağmen abisini büyüttüğünü hatta daha bir abi yaptığını tespit ederek Savaş’ın da dediği gibi tanıyınca vazgeçmenin, sevmenin imkansız olduğu o saflığa kendisinin de kapıldığını söyleyiverdi. Ben bu sürüklenişe Sargun tarafından daha kim katılır merak ediyorum.
Gelmek istemesem de Oktay’a değinmeden geçmek imkan dahilinde değil. Oktay müneccim hali, suç makinesine dönüşmeyi her hafta daha bir azimle başarır hale geldiğinden beri bir parça karakter kimliğini yitirdi bende. Kötü bile olsa zaaflar ,hatalar,hatta sevilen birinin olması gerçeklik katıyor bence karaktere. Oktay son zamanlarda biraz yitirdi sanki bunu. Meryem’i seviyor ya her şeyi onun için yapıyor ya demiyor aklım. Duygudaşlık kurmamın zaten mümkün olmadığı biriyken yaptıklarını da kendi karakterinde bir yere koyamıyorum artık. Tavuk boğazlar gibi adam öldürmesi, İstanbul’da başka savcı kalmamış gibi her taşın altından çıkması, hatta bu durumun bırak bizim iyi tayfayı savcılıkta dikkat çekmemesi. Buraya girdim mi çıkamıyorum. Meryem’in baş savcı amcası Turan’a ne oldu mesela? Oktay Şahin’in Yurdal Sargun’a ilişkin her davaya atlayıp atlayıp sonra Yurdal’ı serbest bırakması kimsenin mi umrunda değil? Hani seri katile bağladı bu adam fütürsuzlaştı, ukalalaştı. Dünkü stajyer değil miydi? Ne ara bu denli güçlendi, örgüt gibi çalışır oldu? Para kaynağı Yurdal’ken, Yurdal’ı çarpar hale ne ara geldi? Sorular sorular. Burda aksayan çok şey var. Bence acilen bu konunun ayakları yere bastırılmalı. İnandırıcılık hikaye için en önemli devam nedeni bana göre. Haftalardır acıdan kapkara giden hikayede bir de inandırıcılık giderse ne olur ben bilemiyorum. Neyse, Oktay yaptıklarıyla Güçlü’nün anne acısını neredeyse kendi egosuna kurban edecekken Meryem Oktay’ın karşısına dikildi. Her ne kadar hep aynı tehditle Oktay’ı kışkırtmak istemiyor düşüncesiyle Meryem’e ‘Ne istersen’ dedirtilse de bir başka hata burada yapıldı. Kabul Oktay her yaptığıyla, her hamlesiyle Meryem ve Savaş’ı birbirine itiyor. Yine aynı şey oldu. Belki Savaş’ı bir daha görme demesi muhtemel Oktay ikiliyi o sahnede o şekilde karşı karşıya bıraktı ama  Meryem yara alıyor. Bir yerde yavaşta olsa, bazı taraflar kesinlikle sabit kalsa da dönüşmek gerek, değişmek gerek. Bu bölüm de boyun eğdi Meryem. Bekliyoruz. Ne zaman başkaldıracak diye?
Berk-Beliz-Derin hattı da ne yazık ki Oktay’a yarayacak gibi duruyor. Sanırım Meryem- Oktay arasındaki Sevinç olayının Savaş’a yönelik sarmalı çözümlenip Yurdal’a dair sırlarla eli güçlenen bir Oktay çıkacak karşımıza. Tabi Meryem Savaş aşkına düşman bir Oktay’a karşılık hala babasının katilini bilmeyen Meryem, annesinin azmettiricisini bilmeyen Savaş. Hala Oktay’ın derdinin Savaş ve sahip oldukları düşüncesindeyim. Savaş’ın ittiklerini itmesi ve istediklerini istemesinden. Yanılıyor muyum? Bakalım.
Son sahneye gelirsek, beni bu sahnede en çok etkileyen ne Savaş’ın neredeyse Meryem’i öpecek olması ne de Meryem’in Savaş’tan kopmaktan duyduğu acı. Sahnede Savaş’la Meryem arasındaki o duygunun imkansızlıktan kendi tercihleriyle güven duygusuyla sarmalanarak bambaşka bir yere gelmesi vardı. Savaş Meryem’in her adımı neden attığını bilecek, düğümlerini çözecek kadar tanıyor artık onu. Ağzından çıkanla gözlerinden akanı, bedeninden sızanı harf harf tanımlıyor. Meryem’e gelince vazgeçmekte ne kadar zorlandığını Savaş’sız kalmak istemediğini aslında bas bas bağırıyor. Savaş’ı sarıp sarmalamak isterken Savaş uğruna gitmesi gerekirken bile istemediğini söylüyor fısıldayan haliyle. Tutup bırakmayacak olan Savaş’a en cılız sesiyle söylüyor artık iyi gelmiyoruz birbirimize sözünü. Kararlı mı Meryem gitmeye? Fırında kalarak, Savaş’a bu son derken tut beni bırakma diyen gözlerle mi?  Savaş’ın aşk itirafı ukalalık mı karşısındaki kadını artık ezberlemek mi? ‘Sen de beni seviyorsun’, derken kendi duygusunu ortaya koyan Savaş Meryem’e de ben seni artık satır satır biliyorum dedi. Savaş Meryem’den nefret ederken en başta şimdi ondan gelene razı hale geldi. Savaş değişti, Savaş öfkelerine kurban vermeden düşünmeyi, tanımayı öğrendi Meryem’de. Hissettiği ve gördüğünü, kalbiyle aklını harmanlamayı bildi. Zekiydi, gönlünün zihnini de açtı. Şimdi Oktay’ın karşısına çıkarken Meryem için tüm kötü ve art niyetli kavgalara daha hazır bence. Saflığı yeterince kötüye kurban verdi. Dahasına izin vermeyecektir. Geçen  hafta parmak uçlarından tuttuğu Meryem’in elini  kıskıvrak kavrayarak devam edecek yola.  Korunamamışların ruhunda onu koruyarak.
Son demde; bırak beni ağlayayım, insafsız kaderimin sarmaşık düğümüne. Özlem duyayım özgürce yaşanamayan ve yaşanamayacak olan aşkıma. İzin ver hüznüme, ıstırabım kırsın elimdeki ayağımdaki prangayı. Merhamet senin içinde biliyorum. Bulmaya cesaretim yok, sen bul ben sende nefes alayım
Emeklere saygıyla...
*Sezen Aksu-Tutsak(Nilüfer yorumu)

                                                                                            UmayMasal       


       

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder