13 Mayıs 2018 Pazar

Aynadaki Aksim- YağHaz

“Ne ikna edici bir intihar biçimidir; şimdi seninle göz göze gelmek...
                                                                                         Sigmund Freud”
Başkasına aşık olmak, kendini onun iradesine teslim etmek ve ona karşı heyecan duymak tehlikelidir.  Günümüzde hızla artan şekilde ilişkilere girmek  kuşkusuz çok daha güvenli ve rahat olmalı. Oysa önemli bir kişiden önemli bir şeyin tutkusunu yüklenmek , duygusal yaşantının merkezinde yer alan hayati bir tehlikedir. Bunu Mitchell şöyle açıklar: “ Sizi gerçek bir kişiyi arzuluyorsam , yalnızca cinsel değil romantik bir yaklaşımın da peşinde isem , başım ciddi derecede belada olabilir.  Nitekim bu büyük beladan kaçış yoktur. ... Sizin beni istemenizi istiyorum. Sizin beni sevmeniz, beni çekici bulmanız ve heyecan verici bulmanız. Böyle olmasını ne kadar istersem isteyeyim, gerçekleştiremem. Çünkü olur da gerçekleştirirsem , istediğim bu olmaz. Beni istemeni istiyorum. Seni beni istemen için zorlar ya da kandırırsam bu sayılmaz.”
Evet sayılmaz. Yukarıdaki aşk tanımında saklı iki adam ve bir kadın var. Kurgu evreninin kurallarına inat Türk dizi tarihinin imkansız çifti olmaya yol alan Hazan ve Yağız , tabiki ortalarında hala duran Sinan. Sayılmayan , zorlayan, intikam almaya çalışan Sinan’ın öncesinde hissettiğini varsaydığı duyguların aşk olmadığının kanıtı bu sözcük: Kandırmak. Yazanı , karakteri doldurmaya çalışanı bu ifadeden haberdar mıdır bilmiyorum. Olsa tutup dün gece izlerken kanımı beynime çıkaran o sahneyi yazarlar mıydı, bilmiyorum. Ancak Sinan sadece Hazan açısından değil kurgu açısından da bir kandırmaca olduğunu gösterdi bölüm boyunca. Çoktan miadını dolduran bir kapışmanın ortasında yaptıklarının bedelini ödemekten uzak, görselin gücünü arkasına almış bir kandırmacayla aşk olmaya en layık hikayenin altını boşaltmaktan başka hiçbir vasfı olmaksızın bağırdı durdu. Onca senenin emeğine, aşktan vazgeçişine, hayat kurtarışına cevaben sadece bencilce üstlenip ilk fırsatta ortaya dökeceği sırla Hazan’ı tehdit ederken hala televizyon ekranında hikaye üretemeyince kadına şiddetle süre çalmaya çalışanlara ek görseller ekledi hafızalarımıza. Saldırganca tüm motivasyonu terk ederim edilmem olan sözde kötümüz gösterişli ama o kadar boş argümanlarıyla hem kadınının kadınlık gururunu elinden alırken hem de kardeşlik nedir kavramına selam çaktı bölüm boyu. Üstlendiği evlatlık yalanını kendi lehine kullanırken süreç içinde Yağız’dan nasıl vazgeçtiğini babasıyla konuşmalarında da açık etti. Onun derdi baştan beri parlak, çalışkan ve tuttuğunu koparan ağabeyiydi. İspatladı. Elinde kanıt yokken bile içten içe bildiği ilgiydi zaten onu Hazan’a çeken. Sevmenin Sinan’ın bildiği bir şey olmadığını da gördük.
Yağız, Mitchell’in dediği gibi sevdiğini sevmesi için zorlamayan, inadına sevmeye devam eden, sevmesini isteyen , kandırmayan bir adam olduğunu yine gösterdi. Yağız kandırmıyor. Yağız Hazan’a bakarken tam da bu yüzden kendi olmaktan çıkıyor. O saçmalığın daniskası haline gelen yüzüğe rağmen Hazan’a artık başkasına ait gibi değil de kendine ait bakıyor. İstediği ama olsun diye zorlamadığı aşk olduğundan beri, Hazan ona aşkla bakmaya başladığından beri Yağız eski Yağız değil. Ancak bir taraftan da sahip çıkmadığını düşündüğümüz aşkı, bir taraftan bir türlü Hazan’ın elini tutmaması üzerine kızgınlık duyduğumuz Yağız aslında nasıl bir adamdı? Hazan’dan uzak durabilir miydi? Hazan’a bakmadan durabilir miydi? Geçen haftaki bölümü yok sayarak burdan devam ediyorum. Bana kalsa aşkın en imkansız ve gerilimli halinde olan Yağız’ın bakışlarındaki aşk, Ağva’daki hali olan kıskançlık ve koruma içgüdüsü tamam ama o sukunet tamam değil. Bu sakinliği karşısındaki kadına dair güvene versem de sanki ara ara kontrolden çıktığını görmek de gerekiyor. Hazan’a temas etmek istediğini ona yakın olmaktan kaçamadığını hissetmek gerekiyor. Sevgili değilken daha sevgili olan YağHaz’ı sevgiliyken en azından acı paylaşmak için birlikte görmek gerekiyor. Dokunmak istiyorum ama dokunamıyorum demek bu denli zor mu? Seviyorum ama bekliyorum demek bu kadar mı imkansız? Kelimeleri babasına tükendi Yağız’ın Hazan’a değil. Kendi baharı olan Sonbahar Kıza bakarken yeşeren gözlerinden sevda akarken neden Hazan’a uzun uzun bakamıyor Yağız? Aynı çatı altında iki kelime olsun konuşup yanındayım diyemiyor iki aşıktan biri diğerine. Ayrılık sevdaya dair çünkü ayrılanlar hala sevgili... Biliyoruz ancak kavuşmadan ayrılığa mahkum edilen Yağız ve Hazan’ın kelimelerini de ellerinden almanıza içerliyoruz.
Kovanım yağma olsun... Hazan içine girdiği kovandan-yalıdan- çıkmaya bile çalışmıyor artık. Kendi annesinin kilidini asarak odaya kapattığı Rapunzel’imiz prensini sessizce beklerken aşk ve ısdırabın coğrafyasında cadıların sırları, cinayetleri, kötü adamların tacizleriyle uğraşıyor. İdealindeki erkeğin hayallerden değil gerçeklerden oluştuğunu, bir zamanlar sevdi sandığı hayalin hayal bile değil koca bir egosantrizm içeren kabus olduğuna ayılmış esaretinin bitişini bekliyor. Hazan’ın prangası o yüzük. Prangayı takan ise annesi. Hazan için annesi her adımda silikleşiyor. Yağız’ın babasıyla tükettiklerine ek Hazan da annesiyle duygularını, anne-kızlık bağını tüketiyor. Hazan’ın dünyası aşkın savuruculuğu ile darma duman olurken tüm coşkusuyla da gözlerinde devriye bekliyor aslında. Yağız’a her baktığında onu her gördüğünde boğazına oturan yumru koşmak isteyip gidemeyen, konuşmak isteyip konuşturulmayan her esir gibi özgürlüğüne bakar gibi devriye geziyor gözlerinde. Çünkü gerçek aşk her şeyin feda edilmesi tehditini içinde taşır. Mevcut varoluşları hızla tüketerek kendi varoluşunu yaratır. Kurguya ters tüm entrikalara rağmen görmek istediğini gören göz olan bizimki Hazan’a bakarken bunları görüyor demek ki.
Son olarak baştan beri aynalara bakan ama aşklarının karşılığının olduğunu anlayınca aynaları bırakan YağHaz’ın “Kalp ve Göz” hikayesine.  Aşk sevdiklerimizin yüzüne tuttuğumuz bir ayna olabilir. Ama Romantik aşkta aynayı sık sık sevdiğimizin yüzüne değil kendi yüzümüze tutarız. Yağız da Hazan  da aynaya bakarken aşık oldukları insanları görmek için kendi gözlerine bakıyordu. Çünkü onu görebilecekleri tek yasaksız yer kendi gözleriydi. Karşılık alma umudu olmayan sevdalarında ne zaman tüm olmazlara inat o karşılığı gördüler artık aynaya ihtiyaçları kalmadı. Çünkü artık ayna karşılarındaydı. Ağır başlı, unutulmayan bir sanat gibi aşk ağır ağır çileyle öğretiyor kendisini.
Hikayenin gidişine göre sezon finaline, reytinglere göre finale giderken tüm bilinmezlerin ortasında kurgu kuralları alt üst olmuşken, bazı karakterler ömrünü bitirmiş hala top koştururken Aytmatov’un “Hiç mi aşk acısı çektiren yok aramızda” sözüne inat Yağız ve Hazan’ın acısına tüm hayal evrenine rağmen oyuncuların bedenlerinde ruh bulmuş gerçekliğnde eşlik edip acı çekiyoruz. Cellat olmayı seçmiş kadınların elinde iki aşığın ruhuna ruhuna batan hançerler en ufak nefeslenmemize izin vermiyor. Oysa ne güzel şeysiniz siz Yağız Hazan. Senden nefret ediyorumdan , seni seviyorum ama sana neye gelen , sonra ise seni seviyorumu bir türlü aşık olduğuna söyleyemeyen YağHaz siz ne güzel şeysiniz. Tüm bunları aşabileceğimizi göster demesini umduğumuz esas kızımıza,  birbirimizin hiçbir şeyi olmayacaktık ama her şeyi olduk diye cevap vermesini umduğumuz esas oğlanımıza kadar siz ne güzel şeydiniz Yağhaz... Harcandınız : ( dilerim dönersiniz hiç olmadığı kadar özgün hiç olmadığı kadar aşkla ve birlikte.
                                                                                        UmayMasal   


     

1 yorum: