Ruh eşi metaforu yüzyıllardır anlatı geleneğinin bir parçası. Kimi bunun sadece Yunan mitlerine ait bir olgu olduğunu söyler kimi ise mitolojik olmaktan çıkıp aslında insanın ruh yolculuğunda en büyük arayışı temsil ettiğini savunur. Peki o arayış peşine düşenler açısından ruh eşliği nasıl bir yapılanmadır?
Ruh eşi, evrende sizin eşiniz
olan, yaradılış olarak sizi tamamlayan ve içinizde daha ilk karşılaşmada
çarpılma hissi yaratmasıyla tanımlayabileceğiniz kişidir. Aslında ruh eşini
arama yolculuğunda kişinin kendisini eksik hissetmesinden çok kendisini
tanımasının ardından onu tamamlayacak o ruhu tanımlama becerisi edinmesi
esastır. Çünkü diğer yarımızı bulma
yolculuğu ancak bu tanımlama ve sonrasında bulduğumuz taktirde o yol arkadaşıyla
yola devam edebilme becerisi ile anlam kazanır. Kısaca yaşanan zorluklar,
kayıplar, kendini anlama becerisi ve ardından ne kadar imkânsız noktadan
gelirse gelsin o ruh eşi için hazır olma koşuludur çoğu zaman o tamamlanma
hissi. Peki son dönem anlatı geleneğinde ruh eşi metaforuna yaslanan hangi
aşklarla karşılaşıyoruz? Bizim baktığımız yerden göz atalım.
EFYAM
“Ellerinde ne var senin,
gözlerinde ne var? Efsun büyü demek değil mi?”
Efsun Kent ve Yamaç Koçovalı aşkı
tam anlamıyla ruh eşi metaforuna yaslanan bir dinamik. Kişisel yolculukları da
bu noktada paralel. Yamaç ailesini korumak için Efsun’un babası Baykal Kent’in
ölümüne sebep oldu. Efsun Kent ise babasının ölümüne neden olan aileden intikam
almak için Çukur’u yıkmak istedi ama Yamaç’ın babasının ölümüne sebep olanlardan
biri olmaktan da kaçamadı. Hikâye aslında düşman olan ikilinin karşılaşması ile
başladı. Daha ilk bakışta Efsun’a “Muhteşem” diyen yaralı Yamaç’ın geçirdiği
onca travmadan sonra ruh eşini anında tanımlaması Yamaç’a dokunan büyülü
Efsun’un düşmanını şifalandırması hikâye aksının gideceği yönü anında işaret etti
adeta. Düşman aşıklar terminolojisini ruh eşi metaforuna yükleyen hikâye
masallarla, yaraları sarmakla, imkansıza rağmen birbirine yürümekten vazgeçmeme
haliyle devam etti. Şaşırtıcı tarafı bu epik aşkın Çukur gibi bir evrendeki tezatlığıydı.
Gelinen nokta ikisi açısından trajedi olsa da Yamaç ve Efsun açısından son aşk sadece
birbiri. Yamaç’ın “imkansızdık” ifadesindeki di’li geçmiş zaman artık bu aşkın
imkansızlığı tanımayacağının en büyük kanıtı. Onca acıdan sonra mutlu
olmalarını istediğimiz ama nereye varacağını bilemediğimiz aşkta gitmesi gereken
nokta birbirlerinden başka hiçbir şeyin kalmaması ama tabi EfYam’ın en büyük
sıkıntısı Çukur gibi bir evrende var olması. Tek başına bir dizinin hikayesi
olabilecek aşkın gücü öylesine belirgin ki bazı bölümlerde sahneleri olmasa dahi
olan sahneleri ortalama dört dakikayı geçmese dahi sosyal medyayı sallıyorlar. Bunda
kuşkusuz Damla Sönmez ve Aras Bulut İynemli’nin kusursuz kimyaları ve
oyunculuklarının payı büyük. İkiliyi metaforik bir aşk hikayesinde partner
izlemek isteriz. Üç haftada bir dört dakika az çünkü. Bir heves kursak hikayesi
var aramızda. Belki bir gün.
YAĞHAZ
“Cesaretin var mı?”
İmkansızlıkta en derin engel
kişinin kendisidir. Yağız ve Hazan paralel hikayelerinde ilk evlat olmak,
kardeşe sahip çıkmak, aileye sahip çıkmak aksında kendinden vazgeçme
ortaklıklarıydı aslında eş ruhun yansıması. Yağız daha deneyimli ve kendisini
tanıyan birey olmanın avantajını hikâye boyunca dezavantaj gibi taşıdı
boğazında. Çünkü o karşısına çıkan kızın kendindeki gücünü, tamamlayıcı
etkisini çok önce anladı ve tanımladı. Ama kızın kendisini tanımlama süreci
kardeşine takıldığı için hissettiği her şeyi delice bir tutkuyla kontrol
mekanizmasına aktardı. Bizzat yazarı tarafından Yağız Egemen bir marka değil
diye lanetlense de aslında jantilik, kadına değer verme, kararlarına saygı
duyma bağlamında ciddi bir marka da oldu. Diğer taraftan annesinin kurban
seçilen kızı Hazan da önce kadın olmak nedir sorunsallarında savrulurken, değer
verilmek, kendisi olmak, nezaketle saygı kazanmak kavramlarının ondaki
boşluklarını dolduran adama yürüme konusunda tereddütler yaşadı. En metaforik
sahne olan birlikte bir mezara gömülmelerinde ise aşkın bilhassa eş ruh isen
karşı konulamayacak bir şey olduğu üstelik gerekirse o yolda ölüme beraber
yürünebileceği de görüldü. Kısaca hikayelerine bizzat yazarı tarafından ihanet
edilse de, seyirci ile inatlaşma uğruna ertelene ertelene son bölüme getirilse
de Yağız ve Hazan son sahnede olsa da mutlu bir şekilde sonsuza yolculandı.
Deniz Baysal ve Çağlar Ertuğrul da eşsiz ekran kimyalarıyla bu çifti uğurladı.
Bu aşkta cesaret sorunsalının sonunda aileleri gömmekle mümkün olduğu sonucuyla
da bıraktılar bizi. Anneler ve babalar, kardeşler hiçleşti. Kimse kalmadı
aşktan başka.
JONAENERYS
“You know nothing Jon Snow”
Ateş ve Buz’un şarkısı
metaforunun bana göre yüklenicileri olan Jon Snow ve Daenerys Targeryen. Sekiz
sezon süren dizinin geriye bakılınca iz bırakan kiminin aralarındaki kan bağı
nedeniyle korkunç kiminin Game of Thrones evreninde olduğu için oldukça epik
bulduğu sonu hüsran ruh eşi çift. Tahta doğru giderken aslında birbirlerine
yaptıkları yolculukları bile başlı başına aynılık içeren, karşılaşmalarında
oldukça epik bir aksla kraliçe ve kral olarak tanımlanan Ejderha binicileri Jon
ve Dany. Mother of Dragon Dany’nin bebeğim, çocuklarım dediği ejderlerinden
birini Jon uğruna feda ettiğinde anlamalıydık bu eş ruhluluk halinde mertebe
olarak Dany’nin daha yukarıda olduğunu. Zira en sona gelindiğinde “Kraliçem”
diyerek kendisinde bıçağı saplayan Jon Snow’un toplumun refahı uğruna onu
kurban edebileceğini tahmin bile edemedi. Mutlu sonu olamayan bu aşk
hikayesinde en ciddi merak unsuru ise ikisinin kızının tahta çıkacağı
varsayımlarından hareketle gerçek bir şarkı olacak kızın niteliğiydi.
Cevaplanmayan sorularla korkunç bir sezonla veda ettik ikisine. Sanırım Jon
Snow’u canlandıran Kit Harington bile beklemiyormuş Jon’un bu son bıçak
hamlesini ki senaryo okumalarında gözyaşlarına boğulmuş bu sahneyi okurken. Ne
diyebilirim? Biz de senin duygunu ve şaşkınlığını paylaşıyoruz.
HİLEON
“Ne yazık ki bu savaşta mağlubum
Hilal”
İmkânsız nerede başlar. Düşmanlık. Doğru nokta. Ama işte aşk garip bir şey. Biri vatanı işgal edilmiş bir genç kız biri o vatanı işgal eden genç adam da olsa öyle bir yerden yakalanılıyor ki ruh eşlik oltasına ne kadar çırpınsa kurtaramıyor kendisini. Hilal “Cevdet kızı” direnişçi, yazar, aktivist olarak hikayede tüm kışkırtıcılığını ortaya koyarken sakin, nazik, akılcı ve yine yazan Leon ondan etkilenmemek için çabaladı başlarda. Ama garip olan bu kaç kovala da ilk teslim olanın kalbi temsil eden Hilal’den önce akla odaklanan Leon olmasıydı. Sonrasında ise ilişkinin kalbini temsil eden Hilal’in fethedilme süreci. Metaforik aslında. Neydi? Kendisini tanımlayabilme becerisidir ruhunun eşine açılan kapı. İlk tanımlayan teslim olur. Çünkü bilir. Leon da bildiği için sonuna kadar ikna etmek için kovaladı Hilal’i. Korudu, vazgeçti, peşinden gitti, kimliğini sorguladı. Akla dair her şeyi Leon yaptı. Hilal ise başta zor teslim olsa da sonrasında asla geri adım atmadı. Kalpti çünkü. Türk-Yunan savaşının ortasında filizlenen aşkları hırpalansa da, kayıplarla sürekli sınanmak zorunda kalsalar da, ayrılık ezberlerine dönüşse de sonunda bir şekilde birlikte kalmayı başaran Hilal ve Leon’a ilişkin tek acabam Leon’un ülkesine ihaneti olarak kalacak. Bilmiyorum bu olmadan hikaye nasıl bağlanırdı ama… Neyse mevzu aşk. Aynılık ve farklılık üzerinden oldukça ilginç bir yerden anlatılan ruh eşi Hileon o kadar sevildi ki ünleri ülke sınırlarını aştı. Kuşkusuz burada da Miray Daner ve Boran Kuzum kimyasının payı büyük oldu.
NİHKEM
“Kuş ölür sen uçuşu hatırla”
Nihan ve Kemal. Aslında bu
ikilinin ruh eşliğine eşlik eden Emir’i es geçemem sanıyorum. Kara Sevda’nın
acılı çifti tam anlamıyla ruh eşi metaforu ve beraberinde halk hikayesi aksı
barındırıyordu. Güçlü yazılan bir aşktı. Sonunu sevmesem de. Nihan ve Kemal
sosyal sınıflar, aileler, intikamlar ama daha çok dizideki başka bir aşk Emir’in
Nihan’a duyduğu takıntılı aşkla sınandılar. Her sınavı geçtiler. Aileleri aynı
masaya oturttular, kayıplara rağmen affettiler, intikamları sağalttılar ama
Emir’i geçemediler. Aşkın bıçak gibi iki yüzü üzerinden aslında yeryüzünde en
güçlü şeyin aşk olduğunu anlattılar. Ne olursa olsun birbirinin varlığına ait
olma bundan vazgeçememe, kıskanma, kaçma kovalama, bir hafta Kemal bir hafta
Emir’in kazanması; Nihan’ın kendince çıkışları derken iki mayınla, bence tuhaftı,
kapattık hikayeyi. Sanırım Nihan’la Kemal’i de sonsuzda buluşmak üzere
uğurladık.
Muhakkak daha bir sürü çift var
ruh eşliği metaforuyla yazılan, yazılmaya çalışılan. Bazısı yazarının çabasıyla
tamamlanan bazısı yine aynı çaba ile harcanan. 14 Şubat öncesinde güçlü
kadınlarla güçlü adamların ruh eşliği üzerine aşka dair, aşkla hikayeler
izlemek dileğini koyalım başucumuza. Zaten başka türlüsü de geçmiyor seyirciye.
Yukarıda anlattıklarımız ya da andıklarımız sadece birkaç örnek.
Son demde; bizi aşk kurtaracak mirim,
demiş yazar. Katılıyorum. Kurguda hapis kalan hatta bazı yazanlarca kapitalist
bakış açısına kurban edilen aşk ne zaman saklandığı kurgudan sekip dünyaya
yeniden düşecek o zaman kurtulacağız. Bu da sanırım yeniden dişil gücün dengeyi
sağlamasıyla olacak. Eril dillerde, ellerde, zihinlerde hapsolan dişillik ne
zaman yolunu bulup tanrıça gücünü eline alacak o zaman denge ile aşk geri dönecek.
O halde… Nice sevgilerde, aşklarda, hikayelerde….
UmayMasal
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder