Ay yapım etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Ay yapım etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

18 Nisan 2017 Salı

Cesur ve Güzel -22.Bölüm

Nasıl oluyor, ne şekilde beceriyor tam çözemiyorum ama bu diziyi izlemekten öyle ya da böyle gerçekten büyük keyif alıyorum. Şöyle ki: Bütün etkenlerin dışında, her şeyden önce, görsel olarak Kıvanç’ı ayrı bir yere Tuba’yı da daha farklı bir yere koyuyorum tabii ki. İkisi birleştiği zaman ise çok bambaşka bir şeye dönüşüyorlar benim gözümde. Evet senaryo tam anlamıyla tatmin edici değil, kopukluklar bulunmakta, mantıksal hatalar da mevcut; diziyi bir hafta beğenirsek diğer hafta en şiddetli biçimde yerebiliyoruz. İstikrar maaesef yok. Durum bundan ibaret olsa da bana verilenden bir şekilde keyif almaya çalışıyorum en basitinde. En azından şimdilik gidişat bu. Sonrasına ise bakacağız zamanı gelince.  
Bölümümüze geçersek de Sühan’ın sözleriyle yıkılan Cesur ile bitirmiştik geçen haftayı. Şu net ki: Bu kadar acı ona fazla. Sühan ise tamam belki bazı konularda kendince haklı olabilir ancak en gerekli olduğu zamanda onun elini bırakmamalıydı. Sonuçta her şeyini kaybetmiş bir adamdan bahsediyoruz. Tahsin Korludağ’a benziyorsa gittikçe; sen engel ol bu duruma yanında olarak, onu yalnız bırakmayarak. İkisine dair belki de en güzel umut olan bebeklerini saklamak, artık olmadığını söylemek; Cesur’un geleceğini de yok etti bir nevi bana göre. Yani Cesur’u seviyor, evet. Arada kalmış, ona da evet. Lakin en baştaki kararlılığı şimdi daha fazlasıyla göstermesi gerek. Bu derece değişkenlik normal değil ve bir öyle bir böyle derken bizi de yoruyor açıkçası. (Senaristlere sesleniş.)  
Diğer bir olaya gelirsek de Korhan kendini bulan, kendine güvenen bir duruş sergiledi en sonunda. Cahide’ye de çektirmeye başladı ki bence az bile yapıyor, şüphesiz daha fazlasını hak ediyor. Ve ne güzel sakince ilerliyorlar derken hapisten çıkan Turan’ın sizin başınıza daha çok şey öreceğim edasıyla soluğu Cahide’nin yanında alması, durgun cephemize yeniden hareketi getirecek gibi gözükmekte. Bakalım.  
Yönümüzü başka tarafa çevirdiğimizde ise karşımıza çıkan ilk kişi Rıza oluyor. Ah Rıza diyerek Tahsin’i beter bilirdik, bu ondan da beter çıktı maşallah serzenişinde bulunuyorum. Olaylar başlıyor, gelişiyor, sonunda istediği şekilde bir sonuca bağlanıyor resmen. İlk önce Salih’i yanına çekti, o yetmedi ona şantaj yaptı, o da yetmedi Tahsin’in Salih’i vurmasına sebep oldu. Bir de eline aldı mı bu kozu, Tahsin ile anlaşarak, olayın Cesur’un başına kalmasına ön ayak oldu. Şaşırdık mı? Tabii ki hayır. Cesur bu işin içinden nasıl çıkacak ki umarım çok uzamaz merakla beklemekteyim. (Vuruluyor)  
Yazının son paragrafını Sühan ile Cesur nezdinde Kıvanç ile Tuba’ya ayırmak istiyorum naçizane. Bu bölüm daha bir farklı geldiler gözüme nedense. Bunda ikisi için umduğumuz, beklediğimiz sahnelerin de yazılmasının etkili olduğu kanısındayım ki verilen duygu açısından bu zamana kadar olanlar arasında ilk sıralara koyarsak pek de yanlış olmaz sanırım.  Neden derseniz konuşmaları çok içtendi ki uzun zamandır böylesi olmamıştı, atışmaları ise çok tatlıydı gereksiz nedenlere yer verilmemiş; birbirlerine uzakken bile yakın olma isteği, o özlem aşırı doğaldı meydan okurcasına gerçeğe. Bakışlar ise favorim, tek geçerim. Şimdi çok abartıyorsun diyebilirsiniz, anlayabilirim bir yere kadar ancak diziyi keyifli izlemek adına bir yerden yakalayabilmek gerek sanki. Tek bir oyuncu için ekran karşısına oturmak, diğer etkenleri göz ardı ederek diziyi izlemek hiçbir şekilde anlamlı gelmemekte bana çünkü. Tabii ki olumlu ya da olumsuz eleştirilemiz olacak lakin bu zamanda böyle bir şeyi yakalamışken bir daha ne zaman gelir bilinmezken ki oyuncuların dönüşü da buna dahil; peşini bırakmamak gerek, çok yıkıcı, keskin yorumlarda bulunmamak gerek; kıssadan hisse bir şekilde zevk almanın yolunu bulmak gerek kanısındayım.  
Ve yine gelelim bölümün en güzel ve özel sahnelerine: 
  • Sühan’a bağırırken birden ondan kocam kelimesini duyan Cesur’un şaşkınlığı… Çok tatlış bir şaşkınlıktı. Koca kelimesi gözünde resmen farklı bir anlam kazandı.  
  • Cesur’un zille olan imtihanı… Bir an hiç durmayacak sandım.  
  • Cesur ile Sühan’ın yüzleşmesi… İki kırık kalbin birbirleriyle konuşması. Çok sakin ama bir o kadar derindi.  
  • Sühan’ın bebek rüyası… O kadar içtendi ki o sahneye gerçeklik yakışırdı.  
  • ‘Seni ben sevdim.’  Ve tabii ki dans sahnesi… Uzak ve yakın olmanın anlamını kaybettiği anlar. Gözlerle seviştiler. Sonuç olarak  duygusal olarak en etkileyicisiydi. 

Yeni bölümde görüşmek üzere… 
 Müge

20 Mart 2017 Pazartesi

Cesur ve Güzel -18.Bölüm

Uçurum kenarından medet umacak kadar çok acı yaşamamak gerek bu hayatta. Neden mi? Şöyle ki: Duymak istenilen cevaplar ya da amaçlanan muhtemel bir son... Ve o uca kadar gidiş. Bu bir çıkış değildir aslında. Umulduğu gibi insanı kurtarmaz, aksine daha da derine iter. Ama o çaresizlik hissi ile birlikte gelen kayboluş yok mu işte, her şeyi yaptırır hem de bile bile. Evet, Cesur’dan bahsediyorum tabii ki de. Doğru ya da yanlış, haklı ya da değil sadece anlamak istiyorum onu. Sanırım bir nebze de olsa başarıyorum sanki. Çok uğraştı çünkü her şeyi kuralına ugun yapabilmek adına. Ama olmadı ne yazık ki ve kayıplarına bir kayıp daha ekledi annesini kaybederek. Bunun acısıyla Tahsin’i sürükledi uçuruma, sordu o gece neler yaşandığını. Tahsin de candan daha tatlı hiçbir şey olmayacağını kanıtlarcasına söylemeye niyetlendi bütün yaşananları. Ancak gizemli bir kişi tarafından vurulmasıyla gerçeklerin ortaya çıkması kalınca başka bahara, Cesur’un planı da suya düştü böylece. Hatta sadece planı suya düşmekle kalmayıp bu ana şahit olan Sühan’ın güvenini de kaybetti beklenmeyen bu hamleyle. 
Sühan... Şu dizi boyunca bir Sühan ikilem arasında kalmıştır bir de ben sanırım. Bir an geliyor; bakıyorsun dediklerinde, hissettiklerinde çok haklı sonra bir daha bakıyorsun fazla tepkili. Yani tam anlamıyla ne kızabiliyoruz ne de üzülebiliyoruz sanki. Aslına bakarsanız bu arada kalmışlık her şeyden de beterdir ki İnsanı ciddi anlamda yıpratır hem de hiç farkında olmadan. Sühan da bu durumun tam da merkezinde şu an. Babasını kanlar içinde gördüğünde, o zamana kadar Cesur’a dair inandığı her şey yıkıldı ve bunun getirdiği hırsla, üzüntüyle de yüzüğü atıverdi hemen, oracıkta. Burada neyse diyerek çiftimize yeniden dönmek kaydıyla bitmek tükenmek bilmeyen Hülya sorunumuza değinelim biraz da...  
Bu konunun artık gereğinden fazla uzadığını düşünmekteyim açıkçası. Cahide’nin yalanları, planları derken Hülya’nın olaylara bir şekilde dahil olması izleyiciyi sıktığı bir gerçek çünkü. Yalnız durum böyle olunca da bu hafta farklılık yaratmışlar ve çiftimizi ilgilendiren bir karmaşa içinde yer almış Hülya.  Yani şu ki  Cahide’deki değişikliği fark edip olur olmaz yerlerde karşısına çıkarak onu sıkıştırınca, Nişantaşı’daki evde, belki de bu sefer sonunun gelmesine neden olacak bir olay yaratmış oldu istemeyerek de olsa. Katılır mısınız bilemem ama bu karmaşanın en güzel yanı ise Cesur’un olayı duyar duymaz soluğu Sühan’ın yanında almasıydı bana göre. Böylece yeniden sözler bakımından  acıtıcı ama ikisi anlamında da bir o kadar güzel kavgaya şahit olduk bizler de. Şunu demeden geçemeyeceğim yine ki çiftimizin sevgi dolu sahneleri ayrı bu şekilde tartışmaları ise daha ayrı seyir zevki vermekte.  Yeniden tartışmaya dönersek de Sühan’ın evliliği bitirme kararı ile son buldu ne yazık ki. Bakalım bitti demekle o kadar kolay bitebilecek mi bu evlilik ama Bu kavgada benim hissettiğim ise kaybeden değil ama kazananı varsa bu hikayenin Tuba ile Kıvanç’ı izleyen bizler oluyoruz kesinlikle.  
Tam da burada iki oyuncuya değinmek istiyorum biraz da. Birlikte olan her türlü sahnelerinin çok iyi olduğunu defalarca belirtmiştim zaten. Farklı bir enerjide oldukları ve bunu bizlere, izleyenlere en etkili şekilde yansıttıkları apaçık bir gerçek, tartışmasız. Ayrı ayrı ise... Oyunculuğun belli bir kalıbı olmadığını düşünmekle beraber, Kıvanç Tatlıtuğ oynayabilsin yeter, Tuba Büyüküstün sadece dursa ve baksa yeter diyorum ki bundan fazlası ise haksız bir rekabet yaratmaz mı sizce de?  


Bölümün bu haftaki bir diğer konusuna geçerek Rıza’yı konuşalım biraz da. Daha önceden de demiştim, ortalığı iyice karıştırdı sonradan da büyük keyifle inzivaya çekilmişti. Tabii ki yattığı yerden de bir maestro şefi edasında planlarını uygulamaya devam etti. Tahsin’i alt etmek adına nasıl yaptı nasıl becerdi bilinmez ama bütün gerçeklerin bir numaralı şahidi ve planların uygulayıcısı Salih’in kendi yanına geçmesini sağladı.  Tahmin edilebilir bir kişi oldu ancak ne gibi çıkarlar amacıyla bu hainliği yaptı en merak edici kısım bu sanırım. Rıza’dan devam edersek yine yörüngesindeki bir diğer kişi ise Adalet oldu bu hafta. Onunla gizlice görüştüğü ortaya çıktı ve bütün şüphelerin üzerine çevrilmesine neden oldu buna Tahsin de dahil olmak üzere. Ancak bunun aksine şüphelerin yersiz olduğunu özellikle Tahsin’e kanıtlamak adına yeniden Rıza ile görüşen Adalet kimsenin beklemediği bir hamle yaparak Hasan’ı öldürdüğünü savcıya itiraf etti.  
Tam da bu anlarda Tahsin, Korhan, Sühan ve Cesur da uzun zamandır beklenen yüzleşme içindeydi. Gerçeklerin ağırlığını daha fazla kaldıramayan Korhan o gece yaşanan bütün her şeyin ortaya çıkmasında ön ayak oldu dersek pek de yanlış olmaz sanırım.  Özellikle Sühan açısından tabii. Devamlı babası ile Cesur arasında kalan Sühan bu sefer tarafını kesinlikle ortaya dökmüş oldu büyük üzüntü ve hayal kırıklığı içerisinde. Ve Tahsin’den yaşananları duymak adına Cesur’dan vazgeçecek mi bakalım, bekleyip görelim.  
Ve son olarak bölümün kendimce güzel ve öne çıkan kısımlarına gelirsek: 
  • Adalet’in itirafı ve Salih’in hainliği.. Bu iki durum diziyi kesinlikle farklı bir boyuta taşıyacak. 
  • Cesur ile Sühan’ın birbirlerinden uzak kalmaları. Bir yandan üzücü ama diğer yandan da çok güzel acı çekiyorlar demeyi de es geçemiyorum burada. 
  • Sühan’ın boşanma kararı... Gerçekleri öğrendikten sonra da kararında bir değişiklik olacak mı bakalım. (Olsa dert olmasa ayrı dert) 
  • Cesur ile Sühan’ın kavga sahnesi... Bu çiftin tartışması da ayrı mükemmellikte olması. 
  • Sühan’ın ‘Ben sana hazırlıklı mıydım?’ sorusu... Düşününce gerçekten de çok hak verici... 
  • Son olarak da Tuba İle Kıvanç ‘birlikte’ çok güzel yürüyorlar. Dizinin sonundaki gelişleri görsel açıdan on numaraydı.  Gerçekten çok farklı bir havaları bulunmakta. 

Yeni bölümde görüşmek dileğiyle...  

Müge  

6 Mart 2017 Pazartesi

Cesur ve Güzel -16.Bölüm

‘Elim gerçeklerle dolu olsaydı, onu açmadan önce çok düşünürdüm.’ Bovier de Fontenelle 
Gerçekler hakkında yazılmış çok doğru bir söz değil mi? Sanıyorum ki bu konuda çoğumuz hemfikirizdir. Çünkü gerçeğe dair ne varsa, hep peşinden koşarız; hep onu bulmak, anlamak isteriz sonunu düşünmeden. Evet, belki bize iyi şeyler getirebilir ama şu var ki bizden, sahip olduğumuz iyi şeyleri de beraberinde götürebilir. Ama göze alınmışsa, yola çıkılmışsa bir kere, ondan vazgeçiş hiç kolay değil hatta imkansızdır. Cesur da bunu yaşadı işte bu bölüm. Peşinden koştu gerçeğin, babasının geçeğinin. O da acı bir cevapla karşılık verdi ona. Tam da Sühan’ın yanındayken gelen mesajla silahla öldürüldüğünü öğrendi ve bütün önlemlere karşın dalga geçer gibi Tahsin’in karşısına dikildi. Kıvanç Tatlıtuğ o kadar güzel oynamış ya da yaşamış ki  sahneyi; ‘Bana babamı nasıl öldürdün, anlat bakayım.’ diye soruyor biraz soğuk, biraz donuk ama çokça psikopatça… Gerçekten de bu rollerin adamı ki bambaşka bir şekilde oynuyor, bambaşka bir şeye bürünüyor resmen. Sühan ise aynı bildiğimiz gibi bu karşı karşıya gelmede… Hala ne tarafta olduğunu tam anlamıyla anlayamıyoruz. Sürekli Cesur’a laf sokma derdinde… Adam, babasının öldürüldüğünden emin olmuş , dolayısıyla öfkelenmiş ve hesap sormaya gitmiş herkesin aynı ölçüde tepki göstereceği gibi.  Hala Cesur’dan kendisinin yaptığı ya da yapmaya çalıştığı gibi olayları tarafsız bir şekilde  ele almasını nasıl isteyebiliyor çözemiyorum. Zaten her şeye taraf olarak başlamış olan bir kişiden duygularını yok sayıp düşünmesini, davranmasını beklemek… İşte bu biraz haksızca bana göre… Neyse diyerek Cahide’nin mucizevi hamilelik olayına değinelim biraz da…  
Çekirge bu sefer bir sıçradı pir sıçradı, tam on ikiden vurdu resmen. Tam gerçekleri açıklayacağı sırada odayı kaplayan kalp atışı sesleri Cahide’nin kurtarıcısı oldu. Dizi tarihinde yalandan gerçeğe geçişte Cahide kadar şanslı bir kişi daha yoktur sanırım. Şimdi bir de kendi bebeğini eline alacak ya Hülya’nın bir önemi kalmadı tabii. Ona karşı soğuk ve mesafeli davranıyor. Ama Hülya da az çakal değil ve bunun farkında. Her olaydan bir şekilde sıyrılmayı başaran Cahide çok çok zor ama, bakalım Hülya ile yaptığı planların üstünü örtebilecek mi? Eğer bunu da başarırsa ‘Kurnazlık nasıl yapılır, planlar doğru biçimde nasıl işler?’ konulu ders verme mertebesine de erişmiş olur.  
Sühan ve Cesur… Bütün karanlıklar içinde insanın içini aydınlatarak parıldıyorlar. İkisi de, Tuba ile Kıvanç, öyle doğal ki sanki karşımda gerçek bir çift  varmış hissine kapılıyorum onları izlerken. Konuşmaları; biribirlerine olan davranışları, tepkileri yazılmış bir senaryodan değil de içlerinden gelmişçesine, yaşayarak önümüze seriyorlar gibi. Hatta artı olarak gibisi bile fazla olabilir burada. Bilemiyorum belki bu görsel anlamda da birbirlerine çok uygun olduklarından da kaynaklanabilir ama bir çoğumuzun görüşünün bu yönde olduğunu sezinleyebiliyorum. Bölümde ise birbirlerine özlem içindeler, bunun da farkındalar ama yaşanılanlar onları istemsiz bir şekilde uzaklaştırıyor ne yazık ki. Bunu bir günlüğüne de olsa aşmak için bütün kargaşanın dışında kalarak kendilerine bir gün ayırma şansı yakalıyorlar. Sonunun kötü şeyleri beraberinde getireceğini, uzun süre birbirlerine hasret kalacaklarını bilsek de, biz de kapılıyoruz onlara, o anlara. Tahsin Korludağ faktörü olmasa gerçekten mükemmel bir çift olacaklar aslında, her anlamda da işte. Bir ‘Maalesef hayat!’ cümlesi bırakıyorum buraya. Bunları düşününce de önlerine çıkacak her zorlukta Sühan’ın Cesur’a dediği  ‘O zaman bunları aklından çıkarma.’  lafını üstüne basa basa, hiç unutturmayacak biçimde iade ediyorum ben de, her ikisine de. 
Gelelim biraz da Yiğit Özşener yani nam-ı diğer Rıza’ya… Ezel’de gösterdiği müthiş perfomanstan sonra özlem içinde olduğumuz oyuncunun diziye katılacağını duyunca izleyciler olarak hepimiz çok sevindik. Hikeyemizin kilit ismi olacağını, Cesur’a yardım ederek Tahsin’in sonunu getireceğini umduk güzel güzel hayaller içinde. Tabii ki bu da hiç şaşırtmayacak şekilde kursağımızda kaldı yine. Rıza şimdiye kadar şahit olduğumuz en hain planın yaratıcısı olarak karşımıza çıktı. Cesur’u Tahsin’e karşı iyice bilemek adına Fügen Anne’yi resmen bir kalemde harcadı ki savaşta her şey mübah değildir; ben buna inananır, bunu söylerim her zaman. Oyunu kurallarına göre oynamak gerekir, hadi onu geçtik diyelim aynı şiddetle karşılık verene böyle acımasızca planlar uygulanır. Masum insanlara bu şekilde yazılan sonlar… İnsanın canını hep daha cok acıtır. Yine bir neyse diyerek cevam edersek Fügen Anne’nin ölümünün bu sefer gerçekten de suçsuz olan Tahsin’in üzerine kalması birçok şeyi değiştireceği kesindir.  Cesur ile Sühan’ın zaten gereğinden fazla çalkantılı biçimde devam eden ilişkileri iyice çıkmaza girecek gibi gözükmekte önümüzdeki bölümlerde. Gerçi olayın  içyüzü mutlaka ortaya çıkacaktır ama bu anlaşılana kadar olan süreç kahramanlarımızı çokça üzmeye yeteceği de aşikardır.   
 Son olarak diyebiliriz ki yani bölüm özellikle Cesur’un annesi ile olan son sahnesi nezdinde hepimizin canını bir hayli yakacağa benziyor. Normal ölüm bile bizlerde onarılmayacak yaralar bırakırken bir annenin oğlunun gözünün önünde o şekilde can vermesi… Hiçbir kelimede karşılık bulamayacak acıda bana göre… Şunu da altını çizerek belirtmek istiyorum Kıvanç Tatlıtuğ’un bu tür sahnelerine daha önce de şahit olmuştuk ki fragmandan da izlediğimize göre işini son derece mükemmel, bizi ise yine mahvedecek biçimde yapmış belli ki. Yalan yok ne kadar acı verici de olsa herkesler gibi ben de o sahneyi dört gözle beklemekteyim. Şimdi böyle diyorum ama izledikten sonra bakalım nerden nereye doğru savrulacağız kim bilir. Ve herkese şimdiden iyi seyirler…  

Müge


18 Şubat 2017 Cumartesi

Cesur ve Güzel -14.Bölüm

Güzel anları yarım bırakan kötü haberler… Sühan, Cesur’dan duyduğu kelimelerin sarhoşluğunda içindeki şüpheleri yok etmişken;  Cesur ise, bu sefer,  gerçekten de Sühan’ın güvenini kazanmışken tam da romantik anlarımızın en ortasında Banu’dan gelen telefon çiftimizin gerçek dünyaya dönmesine neden oluyor ne yazık ki. - keza aynı şekilde bizim de – Rıza’nın başka bir cezaevine nakledilme sırasında onları takip eden Rıfat, yaşanılan kurmaca kazada ağır yaralanıp hastaneye kaldırılıyor, Rıza ise Tahsin’in verdiği ölüm emrinden kurtularak firar ediyor planlananın aksine. Durum böyle olunca  Rıza’nın firarı; ortalığın daha da karışmasına sebep olmakla birlikte sonuçları bakımından da Cesur’un istediği, umduğu getirilerin  eline tek tek geçmesine önayak olacak  gibi gözükmekte fikrimce. 
Savcı Serdar Savaştürk… Korludağ’a gelmesiyle merak edilenlerin en başında, duruşunun nasıl olacağı yönünde. Diğerleri gibi olayları görmezden gelerek örtbas mı edecek yoksa bu devran böyle gitmez mi diyecek? İlk olarak ayağının tozuyla Korludağ çiftliğine gidiyor Rıza’nın kaçışını Adalet’e sormak adına. Tam da o sırada mektup olayını öğrenen Sühan’ın çiftliğe gelmesiyle baba kız arasında geçen konuşmaya Savcı Savaştürk de şahit olunca ilk izlenimini de ediniyor böylece . Bu konuşma ile ilgili şunu diyebiliriz ki ayrıca, Sühan babasını ikna etmek amacıyla çırpınıyor deyim yerindeyse. Daha da geç olmadan yanlışlardan dönmesi için bütün çabası. Ama Tahsin’den bu isteğinin karşılığını bulamıyor  maalesef.  Öte yandan da duyduklarından sonra savcımız ise  mektupta ne yazıldığının peşine düşüyor önemli olduğunu düşünerek.  
Dizimizin çığrından çıkan en büyük meselesinin ana kahramanlarından biri: Hülya. Cahide, onun yurtdışına çıkması için Bülent işbirliğiyle pasaportun peşine düşüyor. Tabii ki aksilikler  yine peşlerini bırakmayınca da bütün kahramanlarımız kendilerini savcı odasının önünde buluveriyor birden. Yalnız Cahide’nin olayı kendi lehine çevirmek adına söylediği yalanlar, düzenlediği dolaplar olayların sarpa sarmasından başka hiçbir işe yaramamamakla birlikte savcının da bu olayı araştıracağını da belirtmesiyle iyice arapsaçına dönüyor her şey. Bu konunun gereğinden biraz fazla uzadığını düşünmekle beraber,  Korhan’ın bitmek bilmeyen kandırılması  da en kısa sürede  sonlanır diye umuyorum.  Ayrıca şu da var ki Cahide’nin en büyük tedirginliği olan Korhan – Hülya yakınlaşması da Korhan’ın Hülya hayali ile gerçekleşek mi acaba diye de kafamda bir soru işareti belirdi açıkçası.  Ve bu taraf hakkında söyleyebileceğimiz son şey ise Cahide’nin eline geçen, yıllar öncesinden gelen - önümüzdeki bölümlerde kritik gerçeklerin açığa çıkmasını sağlayacak-  Hasan Karahasanoğlu mektubu; akıbeti ne olacak merakla bekliyorum bakalım.  
Gelelim  güzel çiftimize… Biraz romantik anlar yaşadılar ama hemencik bozuldu maalesef… Cesur, hastane ve savcılık arasında mekik dokurken Sühan da onu yalnız bırakmadı tabii ki… Hayallerindeki evliliği yapamadılar belki ama yaşanılan olaylardan  mı yoksa birbirlerine olan sevginin eminliğinden midir bilinmez, gerçek bir karı - koca görüntüsü vermeye başladılar her anlamda. Fügen Hanım liderliğinde evde organize edilen doğumgünü kutlamasında Sühan ve Cesur’un karşılıklı sözleri de dediklerimi kanıtlamış oluyor bir neticede. Çiftimize dair söyleyebileceğim şey ise burada: Cesur’un Tahsin’e rağmen Sühan’ı sahiplenişini ayrı seviyorum; Sühan’ın Cesur’un yanında olmasını, elini tutmasını ise çok daha ayrı seviyorum aslında. Gerçeklerin zamanla açığa çıkması durumunda ilişkilerini elbette sorgulayacak, zor zamanlar geçirecekler ama şu anki sağlam duruşları için bile ‘iyi ki’ diyorum, onların dileklerine ben de katıldığımda.  
Rıza’nın kaçışının arkasında kim olduğunu belirlemek amacıyla savcıya verilen ifadeler doğrultusunda olayın iç yüzü  araştırılmaya devam ederken,  okları Cesur’a çevirmek isteyen Tahsin, planlarını  uygulamaya koyuyor ama bir yandan da gerçeklerin ortaya çıkacağı endişesini de yaşamıyor değil tabii ki. Önüne gelen suçlamalar karşısında çok rahat davranırken kapalı kapılar ardında, yaptığı kötülüklerin açığa çıkma riskini ciddi bir şekilde kendine dert ettiğini de hissedip gördük net bir şekilde. Yalnız Tahsin, üzerindeki kuşkuları yok etme girişiminde bulunsun dursun;  Savcı Savaştürk de boş durmuyor olanlar karşısında. Diğer bir yandan Rıfat’ın oğlunun da intikam sabebiyle  olaya dahil olmasıyla silahlar çekildi  Korludağ çiftiliğinde ve ne olura olsun bunun korkusunu yaşayan yine bir adet Sühan’ı izledik biz de… Burada hemen şunu ekleyeyim ki dizimiz hem adalete güven konusunda hem de sağlıkta şiddet konusunda güzel mesajlarla ile karşımızda oldu bu hafta.  
Sona yaklaşırken… Cesur, kendisine bir oyun düzenlendiğini sezerken Banu’nun babasının yardımıyla da  mektupta ne yazdığını en sonunda öğrendi. Duyduğu kelimeler,  onu resmen çılgına çevirdi ki  tam o sırada savcılığa gelen Tahsin’in karşısına dikilip, hesabını sordu kızgınlıkla.  Kendinden emin Tahsin ise, Cesur’un tutuklanma haberini almayı umarken; olayları doğru araştırıp kimsenin etkisinde kalmayan Savcı Serdar, herkesin gözü önünde kendisi için gözaltı kararını duyurdu. Biz de burada bir kez daha inanıyoruz ki adalet er ya da geç yerini bulur lafının doğruluğuna. Bütün bunlar yaşanırken Cesur’un haklı sevinci beliriyor ilk olarak gözümüzde, sonrasında ise okların kendisine dönmesiyle Tahsin’in şaşkınlığı… Belki kısa vadeli olacak bu sevinç ama boyun eğmediğini, eğmeyeceğini göstermiş olmakla beraber savcının da duruşunu da öğrenmiş olduk net bir biçimde. 
Ve son kısma gelirsek de Cesur – Tahsin hesaplaşmasını  sessiz ama üzgün bir şekilde izleyen Sühan… Bir yanında Cesur’un mutluluğu diğer yanında ise babasının öfkeli sözleri… Cesur’a demişti önceden: Bu savaşın kazanananı biriniz, kaybedeni ise ne olursa olsun ben olacağım diye. İşte bu cümle ilk defa acı bir gerçek gibi çarptı yüzüne. Dahası da olacaktır elbet… Ama tam da burada, ben de Sühan gibi inanmak istiyorum ki beraber olduğunuz sürece her şeyin çok güzel olacağına…  

Müge