Zamanın akıcılığının anların
içeriğine bağlı olduğu dönemin farkındalığı yüksek noktalarındayız. Öyle ki
canım okur kendimizce bulmaya çalıştığımız yollarda tutuna tutuna yürüyoruz.
Gelelim sebeb-i girizgaha yani EfYam’a. Kovaladığımız hikâyenin 5dkdan 10dkya
çıkan süresi içinde değişen, gelişenlere odaklanmaya. Hadi gel birlikte
yürüyelim yolu, sen de istiyorsan eğer. Öncelikle geçtiğimiz hafta Yamaç’ın
kalbinin aslında baştan beri durduğu noktanın, Efsun’un, altı kalın kalın
çizilmişti hatırlarsanız. Ben sayın yazarımıza çok da güvenmediğimden dikkatimi
çeken bir şeyi bilerek yazmamıştım. Bu hafta malumun ilanıyla her şey
netleştiğine göre yazabilirim. Geçen hafta Yamaç kalbine gitmişti, vicdanının
en ağır yüklerinden birisi olan küçük hanım yerine. Burada hafif geçilen ama bu
hafta “Çok korktum.” cümlesinde saklanan bir şey vardı ki, Yamaç geçen hafta
daha önce abisine kurduğu “Sadece aileme güvenirim.” çemberine Efsun’u da dahil
etmiş düşüncemizi pekiştirdi. Yamaç Koçovalı geçirdiği ağaçlaşma sürecinde
vicdanını, acıma duygusunu, içindeki çocuğa dair pek çok şeyi gömmüş durumda.
Elindeki taşın ağırlığının kaynağı da bu. Aslında içten içe olmak istemediği
noktaya giderken içindeki iyiliğe dair her şeyi çok kısıtlı bir çevreye veriyor
artık. Hak etmediklerini düşünsem de bu çevrede öncelikle ailesi var ve öyle
anlaşılıyor ki bir de Efsun. Oğluna rağmen Yamaç’ın o sevgisinin farklı
boyutlarından herhangi bir parçasına oğlunun annesi sahip değilmiş aslında. Ki
gidişinde oğlu ile karşılaşması için kendi güzel günlerini dileyen Yamaç’ın o
güzel günlerde yanında olmasını istediği kadının oğlunun annesi olduğunu
düşünebilmek düpedüz ahmaklıktır bana göre. Yamaç bana göre korumakta zayıf
kalsa da, gerçekten sevdiğinde yanında isteyen bir adam. Bunun için “koruyamadım”
cümlesine gözyaşı eşlik etti Efsun’a sarılırken. Aşkı, vicdanı, acısı, korkusu
hepsi aslında Efsun’a dahilmiş. Neyse. Geçen hafta yazmıştım eğer aksı
düzelirse bu aşkın ki kayması için bahane kalmadı bazı bölümleri görmezden
gelebilirim. En azından şunu düşünüyorum artık, aslında bir mantığı yok da işte
bir yerinden bağlanmak lazım, Yamaç gerçekten Efsun’un zarar göreceğini
düşünmemiş. Bu hafta korkusunu anlatırken yüzü, kilitlenişi gösteriyor bunu.
Ciddi ciddi Efsun’u kaybedebileceği gerçeğiyle karşılaşmak Yamaç’ı Efsun
konusunda başka bir noktaya getirdi. Artık kafası kızdı diye çekip giden,
nelerle uğraşıyorum beaaa, kafasındaki bir Yamaç yok. Bu hafta intikamı,
mahallesi, emmisi derken o koşturmacada bulduğu ilk fırsatta Efsun’a giden bir
Yamaç gördük. Selam üçüncü sezon Yamaç Koçovalı biraz ağaçlaşsan da biz seni
özlemiştik. Aradaki yeni sürüm modeli görmemiş varsayıyoruz kendimizi.
Sahalarda yeniden seni görmek güzel. Efsun’a gelince. Sen nasıl bir kadınsın
Efsun Kent? Nasıl bu kadar ince, bu kadar düşünceli ve yük olmayan, yük
olmaktan itina ile kaçınan bir kadınsın. “Queen” olmanın emarelerini yeniden
yüklenirken bir taraftan Yamaç’a minicik bir acı, tereddüt, hüzün yüklememek
için uğraşan; “hayattayız” diyip gülümseyen, onun tam bir queen olduğunun
farkında olmasalar bile hisseden Medet ve Metin’e tavrıyla ilgi çeken diploması
erbabı Efsun Kent çok özel bir karaktersin. Zaman zaman yazanımız bunu unutsa
da senin klasında başka bir kadın karakterin o evrende var olmadığı öylesine
net ki. Sevdiği adamın acısının nedeni, yüreğinin ağırlığı olan emanetin
ağırlığını azaltmayı öylesine istiyor ki. Baykal’ın kızı olmanın Yamaç’a
getireceği yükten, onu arada bırakmasından endişe ediyor. Kendinden önce Yamaç
geliyor. Bazen buna kızıyorum. Hatta çoğu zaman kızıyorum. EfYam’ın karşılıklı sahnesini didiklemeden
önce bir başka ayrıntı; Metin ve Efsun sahnesinde konuşulan iki konu. Bunlardan
birincisi İdris Baba konusu. Bana göre güzellemesi fazla uzamış bir an önce ne
olduğu ortaya çıkması gereken bir mevzu bu. Hep söylüyorum cilalı taş devri
okuru anlamıyor alt mesajları. İdris güzellenmemesi gereken bir adam. Neyse,
bizi Efsun ve Yamaç bağlar. Efsun’un İdris’in ölümündeki payına oynanacağının
sinyaliydi bu sahne. Hoş kendi eliyle babasını öldüren Yamaç Efsun’u istedikten
sonra Metin veya birtakım insanları ne bağlar çok tartışma götürür. Diğer
taraftan Efsun açısından karşıdan ve Yamaç üzerinden tanıdığı Çukur’u anlama
süreci başlamış gibi de duruyor. Bence anlamasa da olur ya neyse. Burada
parantez Efsun Sultan mı, Meliha mı, Mihriban mı diye tartışılıyor. Bana göre D
hiçbiri. Efsun Sultan gibi kendisini sevmeyen bir adamla ömür geçirip bütün
sevgisizliğini oğulları üzerinde kurduğu hükümranlıkla doldurmaya çalışacak
kadar benliksiz bir kadın değil. Sevmeyi biliyor. Yara açmak yerine şifa olmaya
çalışıyor. Hatta kendi açtığı yaralara bile üzülüyor. Mihriban da değil. Olamaz
zaten. İlla olacaksa Mihriban kim olur size bırakıyorum zira o kısım zerre
ilgimi çekmedi. Meliha’ya gelince… İdris ve Meliha aşkı bir yere bağlanacak mı,
ki umarım İdris’in öyle aman aman bir karakter olmadığını ortaya çıkararak
bağlanır, bilmiyorum. Ancak şunu diyebilirim. İdris Efendinin terminolojisi
zaten Yamaç’ta çöp. Çünkü Yamaç için hayatı paylaşacağı kadınla sevdiği kadın
hep aynı kişi. Başta da böyleydi. Şimdi de böyle. Yani İdris gibi öyleydi
böyleydi diye ne kalbinin sorumluluğundan kaçıyor ne de kolaya kaçıyor. Kısaca
Efsun Yamaç ilişkisi bu hikayede özgün bir noktada duruyor. Benzeri yok, öncesi
yok, sonrası yok. Efsun Yamaç bir aşk hikayesi. Vazgeçmeme üzerine, her şeye
rağmen diyebilme üzerine. Gelelim Metin’den gelen ikinci argümana. Ne demişti?
Yamaç Abiyi böyle görmedin. O sahnede tüm Efyamcıların müstehzi bir gülümseme
ile ekrana baktığına eminim. Metin Bey sen ne diyorsun yeaaa diye? Efsun tüm
nezaketiyle Çukur’un önemine atıf yaparak konuyu toplasa da, yazmadan
edemeyeceğim. Madem Baykal’ın kızı ifşa olacak, şu Çukur ekibi ve Koçovalı
familyanın her kapı önüne attığında Yamaç’ı Efsun’un topladığı, oğlanın
hayatını kurtarmak için adeta yardım meleğine dönüştüğü de ortaya çıksın. Ben
sıkıldım saçma sapan sebeplerle duyar kasan bu kültürsüz ekipten. Efsun geçen
hafta yardımına gelen, onu korumaya çalışan insanlara sonuna kadar nazik
davranıyor ki Efsun bir Queen her ne kadar bu hafta Yamaç onu Hırçın Prenses
diye vaftiz etse de. Hoş kariyer odaklı masalın kahramanı da sonunda Queen
oldu. Pek çok kişi Çukur’un anası Efsun diyor ama yok. Bence Çukur’un cidden
bir Queen’e ihtiyacı var anaya değil. Olacaksa Efsun oraya hükmetmeli. Tıpkı
Yamaç gibi. Şimdiiii gelelim asıl mevzuya.
Acı badem zehirlenmesinden
hastanelik olan Çukur’u abisine emanet edip Efsun’a gitti Yamaç. Kapıdan girip
geçen hafta canı olan kadının da canı olduğuna tutunup sımsıkı sarıldı. Orda, o
anda ikisi için aslında zaman başka şekilde akmaya başladı. Efsun ve Yamaç
sahnelerinin en özel tarafı bu. İkisi tam anlamıyla masalsı bir çift. Birlikte
olduklarında da her şeyden, o evrendeki her mantıksızlıklan sıyrılabiliyorlar.
GH’nin elinde bir cevher var. Aras Bulut İynemli ve Damla Sönmez öyle bir çift
çıkarıyor ki, Efyam komik de oluyor, hüzünlü de alfa da, masalsı da, trajik de.
Hatta bunu 8dk içine ilmek ilmek işleyebiliyorlar. Çok uyumlular. Efsun ve
Yamaç’ın ruh eşi olmalarını beden dilleriyle bazen aynaladıkları mimikleriyle
öylesine güzel anlatıyorlar ki her tür saçmalık uçup gidiyor. Efsun’u Koçovalı
evine güvenliği için götürmek isteyen Yamaç’ın Efsun’un direnişiyle
karşılaşmasıyla aralarında gerilen iplerin Yamaç’ın öfkesinde saklı korkuyu bir
bakışta anlayan ve duruma müdahale eden Efsun tarafından gevşetilmesi aslında
geçen hafta söylediğimiz ilişkinin üst seviyeye geçişinin bir emaresi. Burada
parantez, Yamaç Bey Efsuncum Kentcim konforsuz diye itiraz etmiyor Koçovalı
evine. Hani İdris konusu var ya, hani kafasına silah dayadı ya abin, evde bir
değil birkaç deli var ya hani. Akvaryum evin güzelliği, ferahlığı bakımından
sizin evi döveceği konusunda sana katılmakla beraber kızın derdi o değil yani.
Sen kafanda hallettin. Kalbine silah dayadığın kadına kalbini verdin. Ellerine,
gözlerine âşık oldun. Tamam. Ama işte sende bir aile var ki sana acımamış.
Matah bir şey gibi kıza bunu söylemiş. Ne yapsın o kız? Bir de senin de acayip
huyların var. Lüzumlu lüzumsuz eve kız taşıyorsun. Onu ne yapacağız? Haklı. Yerden
göğe haklı kız da sendeki kaybetme korkusu mantığı yok etmiş. Hoş Efsun ve mantık sende bir arada
bulunabilen bir şey değil. Test ettik onayladık. Yalnız Yamaç’ın bu tavrının
alt metni bence çoğu kişiye tokat gibi cevap. Yamaç için Efsun’a dair sır yok.
O Efsun’u kendisini bildiği gibi biliyor. Soru Koçovalı familya ne yapacak?
Geçen hafta Karaca, öncesinde Cumali yüzleşmelerinden Yamaç alacağı tavır
açısından olumlu izlenim verse de sonuçta ne göreceğiz bakalım. Ben mesela
Yamaç’ı hep hiçe sayan familyaya Yamaç’ın sessiz tavrını Efsun konusunda
göstermemesini isterim. O kızı o eve sokacaksa, sokmasın ya sokmasın tamam
Çukur’a razıyım ama Baykal’ın evini versinler Efyam’a, o bedeli Efsun’a
ödetmesin ailesini hizaya çeksin. Devam. Efsun’un Yamaç’a huzur veren
dokunuşunun ardından başlayan masal seansı bu iki karakterin kendilerine has
dillerinin güzelliği. EfYam’ı herkesten başka yapan da bu. Ne demiş şair, öyle
konuşuyorduk sen ile ben, öylesine yakın olurduk ki, bazen, garip bir duygu
duyardım: akıllarımız öpüşüyormuş; zihinlerimiz sevişiyormuş gibi-
birbirlerinin içine girmiş, orada buldukları yollarda el ele yürüyorlarmış gibi…
Yamaç ve Efsun’un gözleri, elleri, masalları ile geliştirdiği kendilerine ait
bir dil var. Ruhlarının en başında düşmanken dahi birbirleri tanımladıkları
gibi her mimikte, bakışta anlamlanıyor halleri. Bazen konuşmaya ihtiyaçları
olmayan, konuşurken tek cümleye paragraflar sığdıran dilleri ile gerçek bir aşk
ilişkisi onlar. İlk masalda herkesin de rahatlıkla anladığı gibi Efsun’a
evlenelim deme gayretindeki Yamaç’ı yine yeniden manipüle eden Efsun’un Yamaç’ın
etrafınca kurutulmuş ruhuna gülümseme getiren olması tesadüf değil. Yamaç Efsun’la
çocuk ruhuna dönüyor. Efsun onun oyun arkadaşı oluyor, birlikte zamanı
atladığı, gerçeğinin soğukluğundan kaçtığı bir sığınak. Efsun için de Yamaç
aynı. Belki en mutlu oldukları yerden, çocukluklarından, bağlılar onlar. Dışardaki
benliklerinden sıyrıldıkları, en saf oldukları yer birbirlerinin kucağı. Efsun henüz
tam teslimiyeti kabul etmese de Yamaç’ın huzura duyduğu özlemi yakaladığı yer
Efsun’un kucağı. Yamaç’ın masalının varmaya çalıştığı nokta başarılı olamasa da
birbirlerine kaçışlarında gerçek bir başarı. Efsun’un masalına gelince. Babamın
emaneti masalının hırçın prenses bakışını gördük bu kez. Geçen sefer dışardan
anlattığı masalda artık Efsun da var. Kurtarıcı olarak orda. Yamaç da bunun
farkında. Farkında olmasa endişe ile “ Ee, gitmemiş mi bir daha çocuğun yanına?”
demezdi tahminim. Babasının emanetine zincirli Yamaç ve Efsun bunu biliyor. Bundan
defalarca yaşamasını sağlasa bile “Baba” sözcüğüne takılıp kalan Yamaç’tan
kaçıp kendi sarayına sığınması. Şimdi o saraydan çıktı ve Yamaç ellerindeki
taşla ağaç gibi. Peki sonu? Her ne kadar Efsun “Gitmiş ama çocuğu bulamamış.” dese
de Yamaç bu cümleye üzüntü ile dudak bükse de, bence Efsun da bilmiyor sonunu. Efsun’un
elini Çukur dövmesinin üstüne, tam kalbine koyan Yamaç için Efsun gitmek
istediği özgürlüğün bir parçası. Gönül ister ki gidebilsin. Efsun, kızları, kız
olmasını umuyoruz, kendisi huzurla çıksın o Çukur’dan. Ama… Burayı tamamlamak
istemiyorum şimdilik. Kısaca Yamaç’ın dediği gibi “Biz ne yapacağız böyle?” Hikâyenin
Şehrazad’ı Efsun bile bilmiyorsa ne denir ki. Bu hafta hata kovalamak gelmedi
içimden. İyileşmek isteyen ve kendi masalını yazan EfYam’da kalmak istedim. Nasılsa
önümüzdeki haftalarda başımıza geleceklerle yazacak çok şey olur. Bu hafta
Efyam olsun, sadece orda kalsın nokta.
Hamiş: Damla Sönmez Hamlet’te Ophelia olmuş. Daha önceki yazılarımdan bilen bilir. Yamaç bir Hamlet yansıması bana göre. Lakin Çukur metni öyle kargaşa içeren bir yapı ki düşünmüş müdür bilemem. Sahnede yaratacağı yeni Ophelia için ona başarılar. Kuşkusuz hem orijinal hem de duygusu yüksek bir karakter yaratacaktır. Karşısındaki Cem Yiğit Üzümoğlu başlı başına bir oyunculuk dehası zaten. Dilek hakkımı saklayarak…
UmayMasal