bizimmasalımız etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
bizimmasalımız etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

7 Mayıs 2021 Cuma

Aşkın Varlığında

 Nisan bitti mayıs başladı. Bahar bitti yaz başladı. Bitişleri başlayışlar kovalıyor. Başlangıçları da bitişler. Döngüsel belki. Ama şu bir gerçek ki döngüsel de olsa başlamak da bitirmek de cesaret. Yenilik içeriyor çünkü. Buluşma sebebimiz olan EfYam’a gelirken sevgili okur, dizinin son dörde girmesiyle bizlerin de artık son dönemeçte olduğumuzu söyleyebilirim. Çukur’a veda edecek olanların uzun bir maraton koştuğu bir gerçek. Onlar için bu veda bir tık başka anlamlar taşıyor muhakkak. Kurulumundan dağılışına, belki en güzel anlatılan bölümlerden kurgu anlamında korkunç hale gelen bölümlere doğru yol almak yükledikleri anlamlar açısından farklı bir noktadadır. Benim hikâyeye takılma nedenim olan aşk yani bana göre Çukur ana evreninin en büyük, en müstesna aşkı EfYam’a gelince sanıyorum benim gibi oltalananlar da onlardan ayrılacakları için bir parça hüzünlüler. Neyse daha yayınlanacak 4 bölüm var. Vedayı sona saklayalım. Bölüme başlayalım.

Geçtiğimiz hafta Yamaç’ın kucağında can veren Emmi’nin son nefesinden hemen önce Çukur’u Yamaç’a emanet edişinde kalmıştık. Bu hafta Yamaç Emmi’yi yaşadığı yeni ölüm şokuna rağmen Çukur’a getirdi. Çukur’un kalbine kahvenin önüne gelen Yamaç tıpkı Selim’i kaybettiğinde olduğu gibi katılaştı. Yamaç yaşadığı acılardan, ölüme dair acılardan katılaşmış halde. Ağlayamıyor, çektiği acıyı dışarı çıkaramıyor. Avuçlarından kayıyor korumaya çalıştığı hayatlar ama o bir şey yapamıyor. Bu Yamaç adına zor.  Diğer yandan Emmi’nin ölümü için toplanan Çukur açısından bir başlangıç. Belki sonun başlangıcı bilmiyorum. Bu sahnede önemsediğim asıl kısım Yamaç öyle kaskatı otururken Emmi’nin cesedinin başında, önce Akın’ın ardından Sultan’ın gelip sarılması. Akın’ın sarılışı ve son dönemde aşamalı olarak Yamaç’a paralel yazılan hikayesinden yola çıkarak evrildiği nokta açısından değerli geliyor bana. Bir ihtimal, çokça umudum yok çünkü Gökhan Horzum’da o cesaret yok bana göre, Yamaç Çukur’dan Efsun’u ve kızını alıp çıkarsa Akın’ın yeni Çukur sürecinin temsilcisi olmasın fikrini besliyor bende. Sultan’ın sarılmasına gelince Yamaç’ın o anki duygusal katılığında ana kucağına ihtiyacı mı yoksa Efsun’un bu sahneyi görmesi üzerinden beslenmek istenen bir rekabet mi karar vermek zor. Yalnız sonrasındaki süreçte Efsun’un tamamen ipleri eline alması ve tüm Efsun Kent zekasını önce Salih’i sonra Çukur’u almak isteyen Yamaç için seferber etmesi Sultan açısından bu rekabetin çok vurucu olacağının ayak sesleri. Zira bölüm tamamen Efsun’un çıkarım becerisinin Yamaç tarafından alana indirilmesi üzerine kuruluydu. İkinci sahne olan cenazede de Yamaç’la Salih kavgasında herkesin aksine oluşan kargaşaya kapılmak yerine gözlemleyen bir Efsun gördük. Efsun Yamaç’ı zaten her an görüyor. Bakan ama görmeyen herkese inat Efsun incelikli görüyor Yamaç’ı. Kavga sırasında ise o incelikli görü Salih’in dışlanırken yaşadığı acıyı, Yamaç ve Salih’in kavgasının iki adam üzerindeki etkisine odaklıydı. Tam da bu nedenle Yamaç çekip giderken Cumali tarafından durdurulsa da Yamaç’ı buldu ve onunla konuştu. Yamaç’ın ailesine, mahallesine olan sevgisi büyük ama Yamaç için üç kişi var ki nitelikleri farklı olsa da nicelik açısından sevgide başka bir yerde. Birincisi Efsun. Ona aşık. Efsunsuz yaşaması imkân dahilinde değil. Efsun kalbi, ruhu, varlığı. İkincisi Aliço. Onun için içindeki saf çocuğun yansıması Aliço. Yamaç da biliyor aldığı her canla, intikamla saflığından yediğini. Ama Aliço onun o en saf yerinden kopmamasını sağlıyor. Üçüncü ise Salih. Salih Yamaç’ın hayatta yapmak istemese de yaptıkları, seçmek istemese de seçtikleri için dayanma noktası. Salih gri. Asla da reddetmiyor bunu. Babası gibi. Yapılması gerekti yaptım, deme cesaretine sahip o dünyada. Beyaz olması gerekirse orada duruyor aksi durumda siyaha geçmekten tereddüttü yok. Çünkü geldiği yer tereddüt kaldırmaz. Ama diğer taraftan Yamaç’ın katıksız sevgisine de sonuna kadar cevap veren bir abi. Babasını vurdu diye onu suçlamayan, eliyle Efsun’un kapısına bırakan, Erdenetler’le çalıştı diye yargılamayan Salih. Sürekli yargılanan Yamaç için çok büyük lüks birinin onu yargılamaması. Aslında saydığımız üçlünün tamamı bu özelliğe sahip. Yamaç’ı katıksız sevme becerileri var. Yamaç gibi. Neyse tüm anlattıklarımın bilgisine ve alt metnine hâkim Efsun. Biz Çukur’da kedi kovalarken sahnelerde, sürekli geçmişe giderken bizim aşıklar baya baya bunları konuşmuş olduklarından Efsun da iki kardeşin arasını bulmak konusunda uzun uzun yol gösterdi Yamaç’a. Yamaç anlattı Efsun dinledi. Efsun Yamaç’a çözüm önerisi verdi Yamaç onu dinledi. Sahne boyunca bir an birbirlerinden kopamayan, hüzünlü taraf Yamaç olduğu için Efsun’un bütün şefkatini akıttığı bir aşk izledik. Ki sonunda Yamaç giderken döndü ve Efsun’u öptü. Sonra da derin bir nefes alıp “İyi ki varsın!” dedi. Karşılığında da sevdiği kadın “Sen de iyi ki varsın!” dedi. Ardından önce Yamaç sonra Efsun teşekkür etti. Buradaki ayrıntıyı sevdim. Yamaç’ın Efsun’a varlığı için teşekkür etmesi, Efsun’un da aynı duygu ile cevap vermesi değerli. Çünkü çok şey yaşadılar. Çok acı gördüler. Birbirleri için birbirleri uğruna. Sonra iki sevgiliyi evde gördük. Yamaç elinde kanıt olarak bir parça mektupla delirirken Efsun yine onu sakinleştirdi. Salih’in içinde bulunduğu durumu Yamaç’a tane tane anlatırken bir taraftan da sevdiği adamı koruma refleksini gördük. Bu sahnede birbirlerine senkronize, birbirini tamamlayan, hafif deli ama iletişim becerisi yüksek Efyam’ı izlemek zevkti. Haftalardır yazmaktan yorulduğum diyalog sıkıntısı bu hafta nispeten çözülmüş gibiydi. Bu çift baştan beri en keskin bıçak konuları bile konuşma becerisine sahipken bu sezon ısrarla yaz dizisi çiftleri gibi salak saçma hallere sokuldu ya ne diyeyim bilmiyorum. Oysa en başından beri elimizdeki yapı iki taraf açısından da alfa karakterlerden oluşan bir çift. Bu insanlar sen benim babamı öldürdün, hayır öldürmedim diye ilişkilerini başlatan karakterler. Neyse… devam. Akın’ın gelmesi ile Efsun’un öpe koklaya sakinleştirdiği, huzura erdirdiği Yamaç Çukur cehennemine geri dönse de evinde onu bekleyen huzuru var artık. Son sahnemizde ise kahvaltı masasındaydık. Cumali, Amca konusunda konuşurken yine akıl yürütmeleriyle olaya dahil oldu Efsun. Devamı gelemedi Cumali’nin utancı nedeniyle belki ama Efsun’un Yamaç ve Cumali’ye anlatmak istediği yöntem değiştirmeleri gerektiğiydi bence. Doğrudan saldırmak yerine belki daha akılcı ama vurucu hamleler yapmanın daha mantıklı olduğunu anlatmaya çalıştı Queen Kent ama işte… Burada Yamaç’ı aksiyon konusunda manipüle eden Cumali’ye de Efsun vetosu geldi. Evet Yamaç artık öyle bilinmezlere gidemezsin. Ben öleyim ne olacak diyemezsin. Abi senin ailen var ben atlarım öne de diyemezsin. Çünkü Efsun ve Masal var. Neydi seni bekleyen bir kadın ve evladın var. Kafanı kullan oğlum. Sonra bilgisayar ve işte mahalle derken en son sahne Karaca’nın bulunması… Bölümü bitirdik. Geçtiğimiz haftalarda Ayşe’nin rüyası beni çok etkilemişti. Bu hafta da anneye malum olur mottosundan yola çıkan çözüm acı verici ama bana göre gerçekti. Ama son sahneyi yazmak istemiyorum. Oyuncuların emeğine sağlık ama bu dizide en sevmediğim iki şey trajedi pornografisi ve şiddet pornografisi. Öpüşme çekerken takla atan, kör açılar bulmak için özel çaba gösteren hatta beş haftada bir anca yazan korkak ekip maşallah bu iki unsurun pornosunu yazmaktan da çekmekten de imtina etmiyor. Karaca’nın ölüm şekli hala benim için ürpertici. Ruhu yaralı bir topluma bunu yapmak bana göre acımasızlık. Ha bana mafya dizisi bu diyebilirsiniz. Ama bu yazdığım şeyin doğruluğunu değiştirmez.

Son demde; bu hafta ruhta bir olan Efsun ve Yamaç’ın fikirde ortak hareket ettiklerinde çözümlere ne kolay ulaştıklarını gördük ki biz bunu sezon 3’te de görmüştük. Efsun Çukur’un kralının yanındaki tahta yavaş yavaş yerleşirken bunun aile tarafından da hızla kabul edildiğine de şahit oluyoruz. Yamaç nasıl Efsun’dan gelen her şeye razı olduysa ve eminim hala razı, bu sözcük kötü anılarımı tetikliyor neyse, Efsun da yaralarına rağmen Yamaç’tan gelene razı. Madem ailem diyor Yamaç o halde o da parçası. Efsun’un öfke merkezinde sadece Sultan oturuyor. Sanırım ona vereceği en sağlam ceza da koltuğundan etmesi olacak. Ailedeki yerinden de ki Efsun, Queen moodunu açtığından beri o yer Efsun’a geçmiş gibi. Güce tapıcı Koçovalılar için de kabulü zor bir şey değil o halde Efsun’u o noktada görmek. Yamaç’ın Efsun’u koyduğu noktayı sorun eden cinsiyetçi abiler de unutmasınlar ki Efsun zaten baştan beri Baykal’ın kızı olarak oyun kurucuydu. Ruh eşi Yamaç gibi. Arada olan saçmalıklar sizin eril kafalara yaranmak ve üç beş aklı kıtın çenesini kapatmak içindi. Zira Yamaç Efsun’u hep dinledi. Hatta Erdenetlerin fabrikaları patlatırken bile git dediği Efsun’dan aldı fikri. Kısaca EfYam bir ruh ortaklığı. Ruh eşliği. Ortak dili konuşan, birbirini korumaya, birlikte kalmaya çalışan, imkansızı imkanlı hale getiren bir çift. Birlikte güçleri küçümsenmemeli. Yazarı bile küçümsedi, hikayesinin ayağına sıktı işte. Yazının sonuna gelirken yine yeniden; EfYam için özgün bir dil yaratan, sözcükleri, beden dilleri ile Efsun ve Yamaç’ı yaşayan gerçek bir aşka dönüştüren Tilya Damla Sönmez ve Aras Bulut İynemli’ye selam ve muhabbetle. Çok çok içtenlikle diliyorum ki, en kısa zamanda doya doya sizi birlikte izleyeceğimiz iyi bir hikâyede yeniden buluşalım. Hayalim içinde müzik de olan, dönemsel bir aşk hikayesi. Ama ikinizi en alfa halinizle gayet şık kimlikler olarak cool bir hikâyede de görsem itirazım olmaz. Hoş galiba ne oynasanız itirazım olmaz gibi. Dilek fenerimi uçurdum. Artı bu hafta ikinci dilek feneri sana Tilya Damla Sönmez. Nice yaşlara, nice yıllara, huzurla, umutla, bol gülümseyiş ve başarıyla…     

Hamiş; herkes ben olurken seninle biz olmayı başarmamız ne kadar ilginç gelmişti en başında. Başa sarıp sarıp dinlediğimiz şarkılar gibi düşünürdüm ne noktada bu kadar bizleşebildik biz diye.  Gözlerimizle konuşmayı, gülümseyişimizle dokunmayı, kimse duymazken minicik dokunuşa çığlık çığlık cümleleri sığdırmayı ne ara öğrendik ki biz? Hangi noktada başladık inşa etmeyi bu aşkı? En imkânsız yerden bile gelse aynı renkte buluşmayı nasıl başarabildik diye düşündüm hep. Sonra buldum.  Biz seninle mutlu çocukluğumuzdan bulduk birbirimizi. Oyun arkadaşımızı tanıdık önce. Aşk… O zaten hep vardı.

                                                                                                                                  UmayMasal




30 Nisan 2021 Cuma

Daha Önce Kimseyi Sevmemiş Gibi

 Zamanlar elimizden akıp gidiyor ya sakin gibi ama aslında delice o akışın neresinde durduğumuzun sorgusunda bir yerden yazıyorum sevgili okur. Yaşanması zor coğrafyanın dünyaya dair daha da zor zamanlarıyla kesişimdeyiz. İyi olmak istiyoruz ama olmak zor. Çabalıyoruz güçlü kalmak için. Sadece güçlü kalmak ki mücadele etmek için gereken şey. Bir yanda inandıklarımız bir yanda inanmakta zorlandıklarımız bir yanda akan gerçek hikayeler derken belki yeni dünya düzenlerinde yüzmeyi öğreniyoruz kim bilir?  Neyse sizlerle buluşma sebebimiz olan aşk hikayesi Efsun ve Yamaç’ın masalının bu haftaki bölümünden devam edelim. Hadi takıl kalemin peşine belki kendinden bir şeyler bulursun.

Bu hafta kısıtlı zamanlarda üstelik diyalogsuzlukla da sınandığımız için sanırım biraz benim hayal gücümün insafına kaldın EfYam sever canım okur. Ne yapalım bu hikâye böyle. Postmodern romanlar gibi araları okurun tamamlaması gerekiyor. Teknik olarak tabi o tip bir romanla alakasız ama bizim senaristimiz artık nitelikli yazmayı bırakın yazmaya toptan üşendiği için elimizdeki verilerden ve oluşan karakterlerden ki çoğu zaman onların kimlikleri de hiçe sayıldı ya neyse diyerek yola çıkıp kendi hikayemizi yazıyoruz işte.

Geçtiğimiz hafta Efsun ve Damla’nın eski tarzlarına döneceklerinin sinyalini almıştık. Tam olarak da öyle oldu. Damla da Efsun da kendi tarzlarını yeniden kazandı. Efsun ikonik saçları ile arz-ı endam ederken hepimiz 3.sezon Yamaç “saçların çok güzel olmuş böyle” repliğini beklesek de bırakın bu cümleyi sahnede cümle bile kurulmayacağını, dudak okumak zorunda kalacağımızı bilemezdik tabi. Sırayla gidelim diyerek başa saralım. Akın’ın Yasmin’i hastaneye kaldırdığı ardından tüm Koçovalıların hastanede toplandığı sahnede aile kavramı ve bu kavramın altının boşluğu amca üzerinden tekrar gösterildi. Akın Yasmin’i kaybetmenin eşiğine geldiğinde aklına kendisinin de hayatını kurtaran Efsun geldi. Efsun’un kapısına gidip Yasmin’i kurtarması için ona yalvardı. Efsun ise Akın için yeniden büyülü ellerini kullandı. Burada parantez; ben Efsun’un büyülü ellerini, gözlerini ve hatta başlı başına Efsun’un kimliğini oluşturan her şeyi çok seviyorum. Tekrara düşeceğim belki ama Efsun dişil enerjinin temsilcisi şamanik bir karakter.  Bazı antilerin sürekli yazdığı Efsun’un cadıya benzetilmesine bile gülümsüyorum. Çünkü cadılık dişil enerjiden korkan erkeklerin kadınları sıkıştırmak, yakmak o gücü kullanmasını engellemek için ortaya attıkları bir yafta. Eğer dişil enerjiye sahip çıkmak, kadın olma bilincinde olmak, kendine veya istediğin birine şifa olabilmek, ayakta kalmak, güçlü durmak cadılıksa ben de cadıyım diyorum. Hepimiz cadı olabilsek keşke diyorum. Bana göre Çukur bittiğinde içindeki pek çok karakter tabi ki başta Yamaç ikonik tarzlarıyla hatırlanacak ama Yamaç’ın yanında hatırlanacak tek ve en ikonik kadın Efsun olacak. Kaldı ki bana göre Efsun sadece kadın kimliği ile değil bütünüyle Çukur evreninin en derin, özgün karakterlerinden biri. Hikâye aksını etkileyen, onun merkezine Yamaç’la oturan, seyircinin trajedisine şahit olduğu Yamaç’la beraber merakını kamçılayan tek kadın Efsun. Etkileyici, sofistike ve hep dediğimiz gibi tam anlamıyla bir Queen.  Parantezi kapatalım. Efsun’un Akın’la hastaneye girdiği sahne onun Sultan ve Koçovalı familya karşısında kurduğu üstünlüğün bir kez daha ilanı. Bu noktada Efsun’un bu üstünlüğü sağlarken halen Kent olmasını da önemsiyorum. Vakur, mağrur Queen Kent’in hala aynı güçte olup olmadığından emin olmaya çalışarak ellerine bakarken fonda çalınan müzik de onun Çukur’un annesi formatından çok Çukur’un Queen’i olduğunu gösteriyor. Efsun ile başlayan onun dişil gücünün yarattığı etkiye geçen en son Çukur’la biten müzik. Keşke müziğin adı Queen of Çukur olsa. Sanırım Toygar Bey senaristten daha net anlamış ya da anlatmayı başarmış Efsun’un Çukur’a karışmasını ve aslında Çukur’un da Efsun’a karışmasını. Burada yine parantez. Ben Çukur’un her an ihanete hazır tebaasından hiç hoşlanmıyorum. Onların Yamaç’ın kendini adayışına her seferinde ahmakça sırt dönüşünden de nefret ediyorum ama merkezde bu mahallenin olduğu anlatıda madem Çukur Yamaç’tı ve Yamaç Efsun’a karıştı ki bu kısım üçüncü sezonda çok iyi anlatıldı, biz Çukur’un da Efsun’a karışmasını izlemeliydik. Sonuçta başladığı noktaya gelen EfYam’ın işkence döneminin aslında hiçbir şeye hizmet etmediğini sadece zaman çaldığını gördüğümüz yerde bence asıl hikayelerden biri yine boşta kalan ipler gibi ucu açık kaldı. Yazık oldu. Parantezi kapat. Hastaneye girişte o hastanede neden Yamaç yoktu yine yeniden Efsun ve Yamaç neden bu kadar ayrı yazılıyor anlamıyorum. Düğümlenmiş bir aşktan bahsediyoruz. Ortak acılardan geçmiş, birbiri dışında gerçekten güveneceği kimse kalmamış, kızları olan bir çift bunlar. Yamaç üçüncü sezonda bile Efsun’a gidip sürekli anlatırken hala ve hala neden konuşmuyor bu iki insan anlamıyorum. Anlayamıyorum. Sahneleri neden geçiştiriliyor. Buraya şerh bırakıp devam ediyorum. Yamaç Emmi’yi korumaya çalışırken bizim Çukur evreninin en tuhaf karakteri maskeli beşler ile kapıştı ve sarı çizmeleri ile sonunda adamı patlattı. Bu arada yine ciddi şekilde okşandı Ninja maskeli tarafından. Buradan dönüşte Çukur ahalisine ayar verdi. Ecevit’ti galiba onun bacağa sıktı, bu arada Yamaç sen bilmiyorsun ama o Ecevit Efsun’u vermişti amcaya iyi yaptın, sonra yine Efsun’un kapısına gitti. Evet sevgili okur. Yamaç o kapıda yaralı beklerken benim de zihnimde “Ben gönlümün ayak bağını senin kapına astım da geldim.” diyerek Vurgunum çaldı. Resmi olmasa da en sağlam EfYam şarkılarından. Her ne kadar sahnede “Hiç ışık yok” çalsa da. Sahne klip tadında geçerken ben repliğe bu kadar aç bir sahnenin Meke ve Akın paralelinde şarkı fonuyla harcanmasına söyleniyordum. Hayatını adadığı, uğruna kayıplar yaşadığı mahallesinin değerlerini yitirişinin kırıklığını ruhunda taşıyan Yamaç’ın bedenindeki yaralardan çok ruhu kanarken şifayı Efsun’da bulması hatta onun huzuruna saklanmasının gösterildiği sahne böyle harcanmamalıydı. Yamaç daha önce annesi tarafından kovulduğunda da o huzura saklanmıştı. Oysa Yamaç önceleri deliliğe saklanıyordu artık yapmıyor. Efsun varken Yamaç’ın saklanacak bir evi var çünkü. Yamaç’ın evi o herkesi toplama telaşında olduğu bina değil. O çoktan dört duvardan çıkardı sığınağını. Kayboluşuyla kalbini sızlatan kadının kucağı onun sığınağı. Efsun’un elleri onun huzuru. Efsun’un göğsüne yattığında duyduğu ritim onun yaşama sebebi. Baktığında her şeyi unuttuğu gözler onun cenneti. Ama işte o ama… Neden anlatılmıyor, anlatılmak istenmiyor bu alt metin bilmiyorum hatta anlamıyorum. Yamaç’ın yaralarını temizleyip sonra öpüp sağaltmaya çalışan Efsun neden o dudak kenarını es geçiyor anlamlandıramıyorum. Yazılmıyor mu, yazılıyor ama kesiliyor mu, dert ne bu çiftle artık bilmiyorum ben. Ertesi sabah uyandıklarında minicik konuşmalarına Masal da eklenerek toplamda 1 dakika 39 saniye süren sahnenin yine kesilmesine de ne diyeceğimi bilemiyorum. Yaklaşık 140 dakika süren bir bölümde neden Yamaç’ın yaşam sebebi olan, sevgilisi Efsun ve kızı Masal neden yok sayılıp sadece 4 dakika toplam süre ile anlatılıyor ya da anlatılmıyor? Galiba son dört bölüme girerken hikâyenin genelinin girdiği çıkmazdan çıkmak için önüne geleni öldüren senaristin mutlu bir Yamaç’ı, aşık bir Yamaç’ı koyacağı bir resim yok. Öyle korkuyor ki Efsun ve Yamaç’ın büyüyen hikayesinden onlara yapmadığı kalmadığı halde birazcık huzur vermiyor. Birbirlerini sağaltmalarına, aile olmalarına, onların konuşmalarına, birbirlerini öpmelerine, sevmelerine izin vermiyor. Yamaç’ı başka türlü Çukur dramına nasıl hapsedecek değil mi? Selim’den sonra Emmi ve daha kimleri Yamaç’ın kucağında saçma bir mirasla öldüreceksin acaba?   Nedensellikleri o kadar zayıf ki her şeyin çözümlenen, altı doldurulmaya çalışılan her sahnenin aslında bizim hayalimiz olduğunu düşünüyorum artık. Devam. Yatakta Efsun ve Yamaç konuşmasında Yamaç’ın minik isyanı, Efsun ve Akın arasındaki yakınlığı hafiften sorgulayacağının işareti dokunuşlar ve Masal’ın tamamlayıcı gelişi süresi yetersiz olsa da çok sevimli bir sahne çıkarmış ortaya. Yamaç kadar bizlerin de derdi o Efsun’un erken kalkışları. Gönül ister Efsun ve Yamaç’ı kendi alanlarında ayrıca birlikte, Masal ile de ayrıca izleyelim. Ama kimin umurunda bizim gönlümüz. Hayır Efsun ve Yamaç cidden ateş gibi bir çiftken üstelik nasıl bir kurgucu bu çifte sahne yazmaz şaşkınım.  Yok ya şaşkın değilim. Biliyorum aslında. Bir süredir EfYam > Çukur. Olay bu. Bu arada Yamaç’ın kendi Çukur’unu kuracağını Efsun’un bu noktada nerede durduğunu daha önce yazdığım için tekrarlamıyorum. Yamaç'ın gitarı nerede diye de sorumu bırakıyorum.

Son demde; Tilya Damla Sönmez ve Aras Bulut İynemli’yi gerçekten ikisi üzerine kurulmuş, daha uzun süreli beraber sahnelerinin olduğu bir işte ikonik bir aşkı anlatmak için bir araya getirecek bir yapımcı diliyorum. Burada ne yapımdan güldü yüzümüz ne senaryodan. Dilek fenerini uçurdum yine göğe.

Hamiş;

Kadın adama bakmış. Adam da kadına bakmış. O bakışta dünyalar varmış. Adam şaşırmış. Daha önce çok kadın görmüş adam hatta çok göz. Belki çok güzel gözler. Ama böyle bakan bir kadın böyle bakışına dünyaları sığdıran bir kadın hiç görmemişmiş. Sormuş. “Gözlerinde ne var senin, nasıl bu kadar çok şey sığıyor gözlerine senin?” Kadın gülümsemiş. Kadın gülümsediğinde kelebekler uçmuş mavi-yeşil. Adam yine şaşırmış. Kadın: “Benim gözlerime sığan onca şeyi sadece sen görüyorsun desem.” Adam gülümsemiş bu kez ama sormuş. “Nasıl?” Kadın uzanmış adamın elini tutmuş. “Ben seni nasıl görüyorsam sen de beni görüyorsun. Aramızda bir gümüş sicim var çünkü. Görünmeyen. Ben seni anlıyorum sen beni. Aramızda bize ait bir dil var çünkü. Sen benim gözlerimdeki dünyaları görüyorsun ben senin gözlerinde o dünyaları keşfetme merakını. Sen beni merak ediyorsun ben seni. Daha önce kimseyi merak etmemiş gibi, daha önce hiçbir şeyi bu kadar merak etmemiş gibi.” Anlamış adam daha önce kimseyi bu denli anlamamış gibi. Sevmiş adam. Daha önce kimseyi sevmemiş gibi.

 

                                                                                                                       UmayMasal  




16 Mart 2021 Salı

Kuş Ölür Sen Uçuşu Hatırla-EfYam

 

İntikam nedir, nasıl alınır, kime haktır, kime hak değildir?  Selam sevgili okur. Yine yeniden adı gibi karanlık, pis Çukur evreninin nadide çiçekler gibi parlayan ama fazla parladığı içi bizzat yazanı tarafından her hafta daha da pisliğe bulanan aşkının peşinde EfYam’ın izinde buluştuk. Aslında iz takip edecek halimiz kalmamış ama çabalıyoruz. Daha önceki yazılarımda defalarca yazdım. Hikayeyi yazanımız elindeki cephaneyi tüketmiş olduğu için ve sağlam kale sadece EfYam kaldığı için asla iki karakteri kavuşturmuyor. Pavyondan çıkarıyor çünkü total dahil herkesi o sündürmenin yorduğunu biliyor ama bu kez Efsun’u karanlıkta kaybedip Yamaç’ı Çukur’a salıyor. İşin kötü tarafı ben artık buna cidden gülüyorum. Çünkü bunun bir kurgucu için en zavallı hal olduğunu bilecek kadar kurguyu tanıyorum. Bunca zaman getirdiğin karakteri, hikayeyi toplayamamak; üstelik bu denli korkunç bir noktaya getirmek sanırım artık deneysel bir gözleme dönüştü benim için. Kurgu nasıl yazılmaz atölyesi artık Çukur bana göre. Reytingi filan geçiyorum. Bu iş, finale yürürken reytingini koruyacak. Korusun da zaten oyuncular için. Ancak bunun sosyolojik tabanını da okuyabildiğim için şaşırmıyorum da. Sadece insanın yazdığı şeyi bu kadar güçlü oyuncular bedenlendirirken nasıl bu hale getirir sorusunun cevabı yok bende. Aslında var da yok. Bana göre Gökhan Bey “Kendim olduğum hikâye” dediği Çukur’da baya baya kendini kaybetti ve tüketti. Bunu da şuna bağlıyorum: Hikâye zaten orijinal değildi, ki değil bana güvenin, iş çığırından çıktı. O kadar çok ipi başka başka yumaklardan ödünç aldı ki şu an elinde farklı kalınlıklarda ama uyumsuz bir sürü iplikle kaldı. Bağlayamıyor. Bir de bu çözümsüzlüğün ortasında büyüyen Efsun ve Yamaç aşkı kontrolden çıkınca bu zavallı çözümsüzlük daha da beter hale geliyor. Yapım mıdır yoksa doğrudan kendisi midir bilmiyorum sebep, ki ben kendi tanrıcılık oynama egosuna mal etmekten yanayım,  bu sezonun başından beri yavaş yavaş geçen sezonki epik aksından kaydırdığı EfYam’ın tepesinde son altı yedi haftadır ter ter tepiniyor. Tepinmeye de devam edecek zira elinde başka bir şey yok. Zaman atlamasının neye hizmet edeceğini merak etmiştim mesela ben gereksiz bulsam da. Burada parantez Joseph Campbell’ın bir kitabı vardır. Kahramanın Sonsuz Yolculuğu. Kahraman geçirdiği süreçlerde değişir, dönüşür, bambaşka bir ben kavramı ile başladığı noktaya gelir. Yamaç da dönüp dolaşıp aynı noktaya gelecek, başladığı yere, bu net. Ama sorun şu; bu adamın yaşadığı onca kayba, acıya, akıl kayıplarına rağmen gayet de farkında bir şekilde hala aynı hataları yapıyor olması. Çok merak ediyorum acaba yazan kişinin dönüşümden, gelişimden, değişimden anladığı ne? Farkındaysanız artık olay Yamaç ve Efsun’dan çıktı. Başa sarıp sarıp aynı sahneleri izleten, bunu da paralel diye yediren, bir şey bulamadıkça esas kadını kaçırtan, kadın kavramını hiçleştirip sürekli ama sürekli eril dil üzerinden intikamı, şiddeti hatta şiddet pornosunu aklayan artı kadın bedenini, ruhunu sadece ve sadece onu seven erkeğe yönelik işkence aracı gören zihniyet ayyuka çıktı artık. Ben Çukur’da kadın kavramına yönelik yazıyı finale saklıyorum ama burada da söylemeden geçmek mümkün değil. Üzüldüğüm nokta ben bu hikâyeye yani EfYam aşkına takılırken senaristin gerçekten o eril dünyada sağlam bir kadın karakteri barındırıp üstelik bu kadınla Yamaç’ın dönüşümünde inanılmaz katkı sağlayacağını düşünmemdi. Yanılmışım. Şaka gibi ama bu aşk Efsun’u dönüştürdü. Hem de ne için hala ve hala gözümüze sokulan 3 eşli, acımasız katil İdris’in intikamı için. Dedim ya ben gülüyorum artık. İnsan bunca sezon paralel adı altında sürekli aynı sahneleri izletir mi kendisine bu kadar sadık izleyenlere? Ben utanırdım. Hikâye yavaş gidiyor isyanına da artık gülüyorum. Gidemiyor ki hızlansın. Haftaya amca Efsun’u kaçırır, oradan aksiyon alır biraz. Başına gelenlerin artık bini aştığı Efsun daha başka neler yaşar, sağ kalır mı, yoksa Yamaç’ı delirtme misyonunu nasıl daha korkunç kurgular bu zihin bilmiyorum. Ama diyorum ya benim karakter olarak keşke benim olsa dediğim o Efsun Kent çoktan öldüğü ve geri gelmeyeceği için, bunu kabullendim evet, sadece gülüyorum. Sonuna kadar da izleyeceğim. Dedim ya bir iş nasıl yapılamaz, bir kurgu nasıl yazılamaz, karakter derinliği nasıl öldürülür, montaj denen şey nasıl bu kadar korkunç yapılır, oyuncunun performansı kesip kırparak nasıl yok edilir? Ders niteliğinde.

Birkaç haftadır bunca çekilen boşa değil galiba mutlu son hesabı var yazarın diyordum. Böyle ters köşe yapacak büyük ihtimalle dedim hep. Ama artık buna da inanmıyorum. Yamaç ve Efsun’u biraz bile yan yana yazmayan, iki cümle konuşmalarını engelleyen, Yamaç’ın babalık sevincini yok sayan, sevdiği kadını travmasına rağmen zindana tıkmasına neden olan üstelik tüm bunlar olurken çekip giden, abisine “Bir şey olursa bana olsun senin karın kızın var.” diyerek çok değil daha bir gece önce tehlikenin göbeğinden aldığı, ruhu paramparça aşkını ve kızını hiçe saydıran yazar mı mutlu son yazacak? Sanmam. Tanrıcılık oyununa devam.  Neyse Efsuncum Kentcim kuş ölür sen uçuşu hatırla kafasıyla seni kalbimize gömdük. Efsun ve Yamaç aşkına gelince, valla ben artık orda Aras Bulut ve Tilya Damla uyumundan başka bir şey görmüyorum. İkisi de kanının son damlasına kadar ayakta tutmaya çalışıyor bu aşkı. Mimikler, bakışlar ve EfYam’a özgü ne varsa. Ama ben artık Efyam filan göremiyorum. Dram sağmak için heba edilen, tv dünyasının en epik, en özgün aşkı olmaya adayken artık ne noktaya gideceği belli olmayan garip bir şeye dönüştü. Yazık. Bu arada unutmuşum Çukur’da sadece Koçovalılar intikam alır. Başkasına zinhar yasaktır. Çünkü tek baba İdris’tir gerisi iskele babasıdır. Motto bu. Kusura bakma sayın okur, bu hafta masal anlatacak hal bırakmadı sayın yazar bizde belki bir başka zamana….

Aras Bulut İynemli ve Tilya Damla Sönmez’i gerçek bir hikâyede, mantık silsilesi olan, sağlam bir kurguda yeniden izlemek dileğiyle…

                                                                                                      UmayMasal




9 Mart 2021 Salı

Yamaç'ın Ailesi

 İnsanın kayboluşları olur zaman zaman. Bile isteye kaybeder kendisini kimi zaman bazen de istemeden sürüklenişlerindedir o kayboluş. İlki öyle ya da böyle bir tercihtir. Lakin ikincisinin travmatik etkisinden çıkmak zordur. Sürükleniş zordur çünkü. Karşı koymaya çalışsan da kurtulamayacağın kadar şiddetli olabilir o akıntı. Hele ki çabalayıp çabalayıp yine de engel olamazsan o kayboluşun şiddetine travma derinleşir. Selam sevgili okur… Yine yeniden EfYam için buluştuk. Çok şükür de kavuştuk ama… Yok yok burada sonra oraya geleceğim demek. Sebebi girizgâh Efsun ve Yamaç için. Haftalar önce onları birbirlerinden kopartıp üstüne kendi kimliklerinden soyutlamak için çıktıkları korkutucu yolculuğun sonuna geldik nihayet. Epik bir sahne ile Yamaç ailesini kurtardı ama dediğim gibi ben en baştan başlamak istiyorum. Hadi takıl peşime, istersen.

Bölümün başında Yamaç’la karşılaştık. Bir karabasanın içindeydi. Yaşadıklarının güçlü ruhundaki travmatik izlerinin onu nasıl etkilediğini hatırladık yeniden. Biz Yamaç ne yaşadı biliyoruz. Gösterildi çünkü. Acısını, adını, kendini korumak için verdiği mücadeleyi, bedenine ayrı ruhuna ayrı yapılan işkenceyi, kendisini nasıl unuttuğunu, zamanı nasıl kaybettiğini hepsini izledik. Ölmeden ölmesi istendi. Kendisini kaybetmesi için her şey yapıldı acımasızca. O da kaybetti. Sonra bir şekilde ipin ucundan tekrar tutup kendisini bulmayı başardı. Parça parça hatırladığı anılarından, değerlerinden, sevgilerinden ne kaldıysa toplamaya çalıştı. Her hafta onun kendi kimlik puzzlenı tamamlamasını izledik. Hala da eksikleri olduğunu, kendi ağzından duyduğumuza göre, söyleyebiliriz. Zaten çok yaralı bir ruh Yamaç. Son yaşadıkları da onu daha derinden parçaladı. Öyle böyle parçalarını topluyor. Bu toplama sürecinde de iki unsur öne çıkıyor: Efsun ve Çukur. Karabasanından uyandığında hatta uyandırıldığında abisi Cumali’nin boğazına yapışan, önceden de defalarca kendisine dokunulması konusunda tepki veren Yamaç. Banyoda kendi suratına bakarken sırtındaki işkence izlerini gördüğümüz Yamaç. Kahvaltı masasında açlıkla ona işkence edenlerden kalan izlerle deli gibi yiyen Yamaç. Seçmediği sürüklenişte hak etmediği kadar acı çeken Yamaç’ın yüzündeki gülümseme nedeni ise Efsun’la ikisinin kızı Masal. Onları yanına almak isterken Efsun’un kaygılarına, korkularına takıla takıla düşüyor Yamaç. Oysa onun yamaçlarından hep Efsun düşüyordu daha önce. Bu aralarındaki dengenin ne kadar değiştiğinin kanıtı aslında. İşin Efsun tarafına geleceğim ama Yamaç konusunda şunu belirtmekte fayda var. Yamaç Koçovalı Efsun Kent’e aşık. Hatta öyle büyük bir aşk ki bu Efsun olmadan nefes alamaz gibi. Çukur’u sırtında bir sandalye ile dolaşıp “madem para yok pasif direnişle sinir bozarım” kafasında racon keserken bile aşık. Annesiyle nihayet hesaplaşırken de aşık. Burada parantez, Yamaç ilk döndüğünde kimliğine dair parçaları ararken annesinin elini öpmüştü. Ben orada Yamaç’ın Efsun’un evden gidişine dair ayrıntıyı hatırlamadığını Cumali hatırlatmasının sadece seyirciye yönelik olduğunu hissetmiştim. Bu hafta anladım ki doğru anlamışım. Yamaç’ın zihnindeki eksik parçalar oturdukça bakış açısındaki değişim de ortaya çıkıyor. Annesi ile Çukur üzerinden dönen hesaplaşma boyunca sevdiğim kadın vurgusu ile sen aslında beni çiğnedin, tamam, ama neden aynı duyarlılığı evimiz yok olurken gösteremedin diye sorguladı Yamaç. Yamaç’ın sorgusu kıymetli çünkü Sultan sorgulanamazdı. Rahmetli Selim hariç oğulları üzerinde kurduğu hükümdarlık buna izin vermedi. Sonunda Yamaç da o sorgu noktasında geldi ki devamında eşyalarının tamamını alarak Koçovalı hanesini terk etti. Bunu Yamaç’ın kendi hanesini kuracağına yormak istiyorum. Sonuçta bir savaş çıkacak ve bu bir iktidar savaşı. O savaşta haneler de önemli olacaktır. Aile her şeydir diyen ben değilim. Bunu diyen hikâyenin yazanı. Koçova hanesi merkezli Çukur’da acaba yeni hane Yamaç’ın Efsun’la kuracağı hane mi olacak? Olamaz mı? Olabilir. Cumali Amca ve Sultan Ana/ King of Çukur Yamaç ve Queen of Çukur Efsun. Kapat parantezi. Yamaç sandalye turundan sonra Efsun’a gitti. Konuşmaya. Konuşamadı. Efsun konuşmasına izin vermedi. Çünkü Efsun da biliyor eğer Yamaç’ı dinlerse ona inanacak. Burada yine parantez. Efsun da tıpkı Yamaç gibi rüya gördü. Rüya gibi başlayan ve karabasana dönüşen bir görsel. Babaannesini öldürdüğü kıyafetlerin neredeyse aynısını giymiş şekilde cam evinin bahçesindeydi Efsun. Travmatik bir sembol. Babaannesini öldürdüğünde başladı ruhundaki kırılma çünkü. Sonra Yamaç’ı gördü. Tıpkı geçen hafta olduğu gibi ona “Ben artık geldim.” diyordu. Rüyasında dahi Yamaç’tan kaçtı. Geç, dedi önce sonra kızım, dedi. Yamaç onu bırakmasa da direndi kızıma zarar verirler, diyerek. Bu da travmatik bir başka imge. Yamaç’ı çok seviyor Efsun. Hep sevdi, korudu. Onunla, onun için Çukur’a gitti. Sonra kendisini Yamaç’ın olmadığı bir dünyada buldu. Ne olursa olsun onu bulacağına dair umudu o üç yıl içinde ne koşullarda elinden alındı? İşte biz bunu bilmiyoruz. İşkence gördüğünü, bir saat kızını görmek için yaptığı anlaşmayı, kimsenin kendisine dokunmasına izin vermediğini, bağımlılığını biliyoruz. Sahneye çıkmak için o hapları aldığını da biliyoruz. Ama o anlaşma nasıl yapıldı bilmiyoruz. Kızına dair korkusunun boyutu kabusunda gizli. Üç yıl gelmeyen, gelemeyen Yamaç’a sevgi baki belki ama kızını koruma refleksi daha yüksek. Burada küçük bir eleştiri. Bu bölümü gömmemeye karar verdim çünkü. Bir ordu adamın Yamaç’ı durduramayacağını bilen Efsuncum Kentcim ne gibi bir motivasyonla Yamaç yerine o adamla kalmayı yeğliyorsun anlamadım. Neyse devam. Biz Efsun’a yapılanların sınırını bilmiyoruz. Tek görebildiğimiz Efsun’un da Yamaç gibi mecburi bir sürükleniş içinde kendisini kaybettiği. Kızı dışında bir şeyi varlığında bırakmamak için çabaladığı ama rüyasında ve Yamaç dövülürken verdiği tepkiden anlaşıldığı gibi Yamaç’ın orda sapasağlam durduğu. İşte biz bunları biliyoruz. Yamaç ona “ Ben daha kim olduğumu yeni hatırladım, hatırladığım anda da seni hatırladım. Eğer seni hatırlamasaydım, hayatımda sen diye bir şey olmasaydı belki de şu an ayakta duracak hali bulamayacaktım. Ben sen varsın diye yaşıyorum sen varsın diye kim olduğumu biliyorum.” dediğinde gözleri ona inansa da Yamaç’ı itekleyecek, onu dövdürecek, o dövülürken ağlama krizine girecek kadar kendinden kaçmasına ne neden oldu bilmiyoruz. Ama kötü bir şeyler oldu biliyoruz. Gelelim ne olursa olsun Efsun’un gözlerinde kendisini gördüğüne inandığım sadece Masal için değil Efsun için, ailesi için vazgeçmeyen Yamaç’a. Bir tarafta amcası ile mücadele etmek için maddi güç toplamaya çalışırken ailesini kurtarmaya tek başına giden Yamaç, tıpkı beş bölüm önce Efsun’u almak için gidip onlarca adamla mücadele ettiği gibi bu bölüm de Efsun ve Masal için onlarca adamla mücadele etti. Bu kez ailesini aldı ve çıktı. Sahnede ikonik anlar vardı. İlki kuşkusuz camdan izlediği Efsun ve Masal’a korkarak gülümserken Nizam’ın Efsun’un saçlarına dokunduğunu görmesi. Yamaç yavaş yavaş hatırladıklarına Efsun’a karşı hissettiği aşkla beraber gelen kıskançlığı da ekledi. Orda Nizam’ın dokunuşu ona Efsun’a dokunulmasına karşı hissettiği kıskançlık, korku, sahiplenme, onun özel alanında kendisinden başkasına tahammül edememe duygularını hatırlattı. Dolayısıyla bu duyguları ona en şiddetli hissettiren Çağatay Erdenet’i. Efsun’a dokunulması sanıyorum Yamaç’ı kendisine dokunulmasından daha çok delirtebilecek tek şey. İkinci ikonik an ise bana göre Efsun, Masal ve Nizam’ın olduğu odaya girip Nizam’ın sırtına silahı dayadığında Efsun’u gördüğü an. Muhtemelen kızını da görüp Efsun’un ve kızının korkusunu okuduğu için Nizam’ı dışarı çıkarması. Efsun’a “Bakma buraya.” demesi. Yamaç Efsun’u hep bildi. Onun kanlı gömleklerini yıkarken alışacağız demesine rağmen ölümleri sevmediğini, babasının intikamı için karıştığı suç dünyasında kanı sevmediğini bildi. Hem Efsun’u hem kızını korkutmak istemedi tüm deliliğini yüklenmiş olduğu halde. Son kısım ise oldukça epik, silahı bıraktığı an sakinleşen Efsun’un korkusunun kaynağının ne olduğunu anlamış ve onu sakinleştirmeye çalışıp ikna etmeye gayret eden Yamaç. Her şeyin bittiğini kimsenin kızlarını alamayacağını Efsun’a söyleyip kendi ailesini kucaklayıp çıktı Yamaç. Bir yorum görmüştüm. Kucağına dünyasını sığdırdı diye. Evet Yamaç kucağına kendisine ait olan, kendi seçtiği, seçmekten bir an tereddüt duymadığı dünyasını sığdırdı. Çünkü Yamaç kendisi için sadece kucağındaki kadını ve ondan olan çocuğunu istedi. Daha fazlasını hiç istemedi. Yamaç kendi ailesini buldu ve yanına aldı. Sonrası… Göreceğiz. Efsun ve Yamaç arasındaki ilişki Masal ile yeni bir boyut kazanacak. İkisinin de hayali olan bir şey bu birliktelik. Hayal etmeye korkar hale getirilseler de bu böyle. Travmatik yaralarını birbirleriyle sağaltacaklar. Canları yandı, şimdi birbirlerinin yaşadıklarını öğrendikçe daha da yanacak. Ama umarım ruhlarını kıran, kendileri olmaktan ikisini de eş zamanlı kopartan her şeyle beraber mücadele etmeye güçleri olacak. Aralarındaki aşk her şeyden büyük çünkü. Zamandan, mekândan, algılardan hatta Çukur’dan. Kim bilir bu aşk belki Çukur’u bile iyi eder.  

Hamiş; tüm kurtarma periyodu boyunca “Efsun” sözcüğünü sayıklamaya çeviren, baştan beri Efsun Yamaç’ın yaşama sebebi dediğimiz için bizi yalancı çıkarmayan, gerçek aşkın engel tanımadığını, dur durak bilmediğini anlatan tavrına selamlar Yamaç Koçovalı.

Damla Sönmez ve Aras Bulut İynemli, EfYam’a inancınız, onlara özgü diliniz, Efsun ve Yamaç’ı siz oynadığınız için teşekkür. Dilek belli biz sizi bir daha bir arada istiyoruz. Başından sonuna aşkta olan bir hikayede.         

                                                                                                      UmayMasal




3 Şubat 2021 Çarşamba

Haberin Yok Ölüyorum-EfYam

 Merhabalar sevgili okur. Hayat vuruyor ya bir taraftan hikayelere sığınıp soluklanmak isterken sanırım unutuyoruz hayat ne kadar ağırsa hikayeler de o kadar ağır hale geliyor. Acıtıyor. Referansı ne kadar gerçekse de o kadar üzüyor. Ağızda acı bir tat, midede kramp, gözde ise yaş bırakıyor. Hikâye karakteri bunu yapar mı? Yapıyor işte. Sanırım öyle bir yerden yazıyorum bu kez. Duyguda ortak olduğumdan bir parça emin, şiddeti farklı farklı da olsa hüzünlerimiz benzer. Hadi takıl peşime gidelim EfYam izine. Bu zamana kadar üçgenler, kareler derken imkansızı zorlayan aşkın tarafları Efsun ve Yamaç’ın trajedisine gerçekten çarptığımız bölümden bahsedelim. Geçen hafta Sultan Hanım tarafından kapının önüne atılan Efsun’un önce Çağatay yüzleşmesini izlemiştik. O yüzleşmeden sonra Çağatay Yamaç’ın elinde can vermiş Efsun’un akıbeti ise Kulkan’a kalmıştı. Bu hafta pavyonda karşılıklı bulduk Efsun ve Kulkan’ı. Aynı anlarda Yamaç da eve dönmüş Efsun’u arıyordu. Annesi Yamaç’a Efsun’un kendi tercihi olarak gittiğini söylerken Yamaç’ın yüzünde yaprak kıpırdamadı çünkü inanmadı. Annesine, ablasına, abisine ona, acısına sağır olan hiç kimseye inanmadı Yamaç. Neden inansındı ki… Onun Efsun’u en imkânsız anda bile gitmemişti ondan. Onu öldürmeye gittiği halde onun yarasını dikip dizlerinde uyutmuştu Yamaç’ı. Ruhu, bedeni her yara aldığında onun kapısında gitmiş düşmanım demeden onu içeri almıştı onun Efsun’u. Kıskançlığı ile kalbini kırsa da yine de onu bırakıp gitmemişti Efsun. Tam tersine tek ailesini yok etmek pahasında korumuştu Yamaç’ı Efsun. Küçük şeylerle sınanmamıştı ki onların aşkı. İmkansızla sınanmış yine de Efsun sadece Yamaç istedi diye Koçovalı evinin kapısından girip aşevinde yemek bile dağıtmıştı. Efsun neden gitsindi? Tam aile olacaklarken engellerin hiçbir önemi kalmamışken tam da “Seni seviyorum” demişken Yamaç’ı en büyük korkusu ile “Efsun’un yokluğu ile” neden sınasındı Efsun? İnanmadı ama hep yazdığım gibi bağımlısı olduğu ailenin ona yalan söyleyeceğini tahmin edemedi, belki etmek istemedi. Hatta onların manipülasyonuna gelerek zaman zaman da acaba diyerek şüphelendi, kalbi o şüpheyi kabullenmese de. Gerçekten Efsun onca bedele rağmen sımsıkı tuttuğu bu aşkı bırakıp gitmiş miydi? Kalbi inanmadı. Efsun’un hayali eli kalbinde, yokluğu da kalbinin ortasında sızlaya sızlaya yüzünde kırık gülümseme bölüm boyunca dolaştı. Aşk…  Efsun’a gelince daha karanlık bir yere doğru Kulkan’ı tehdit ederek gitti. Akıbeti bilinmiyor. Gökhan Horzum’un ana karakter üzerindeki tepinme refleksinin Yamaç’a eş değer Efsun’a da sirayet ettiği düşünülürse en kötüsüne hazırlamak lazım kendimizi. Zira Yamaç’ın Efsun’un odasından aldığı Kötülük veya çeviriye göre Elem Çiçekleri kitabının göze sokulma şekli hiç de iç acıcı bir noktada durmadığımızı gösteriyor. Sembolik ifadeleriyle döneme ve sonrasında da dünya şiirine damga vuran eserin en temel özelliği ciddi anlamda salt kötülüğü metaforik anlatması. Doğrudan Efyam ilişkisi için olduğunu düşünmesem de Efsun’un başına gelen ve gelecek olanların Yamaç’ta yaratacağı kırılmanın derinliğinin ne kadar keskin olacağına işaret gibi geldi bana kitap. Çünkü bölüm her ne kadar ailesinin ihaneti üzerine dinamik kazansa da Yamaç için Efsun’un yokluğuna ağıt gibiydi bölüm boyunca. Uzun zamandır Efsun’da Yamaç nedir merakımıza cevaplar veren yazar son birkaç bölümdür altını kalın kalın çizdiği Yamaç’ın epik aşkı Efsun’u bu bölüm sonu zirveye çıkardı. Destansı bir şeye dönüştürdü. Yamaç’ın Efsun’suz yaşamak istemediğini olabilecek en acılı şekilde gösterdi. Sonunda Yamaç da kendisini Afganistan’da buldu. İki aşık aşktan savruldu. Karanlığa, kötülüğün her dinamikle onları çevrelediği karanlığa savruldular. Bölüm bu kadar… Peki bölümde öne çıkanlar neler? Yamaç ve ailesi Koçovalılar. Yamaç deli divane Efsun’u ararken ona yalan söylemeye devam eden anne, abi, abla yenge, yeğen görünümündeki kan bağları. Hamile bir kadın sokağa atılmışken susan, susmakla kalmayıp yalan söyleyen, düğün hazırlıklarında coşan, güya sevdikleri Yamaç acı çekerken bunu görmezden gelen kadınlar evet evet Koçovalı kadınları. Şu saatten sonra Yamaç’ın ailem demeyi bırakması gereken ama bırakacak mı hala emin olamadığım bencil, nefretlik, ruh yamyamı Koçovalı familya. Dilerim Yamaç’ın sizin tepenizde tepineceği zamanlara geliyoruzdur. İkinci kısım…

Bu bölüm kıyamadığım Yamaç Koçovalı. “Gitmez, bırakmaz, korkmaz…” diye diye acı çeken, çekirdek ailesi için endişeden nefessiz kalan Yamaç Koçovalı. Kulak çınlamasını iyileştiren kadının yokluğunda kalp ağrısına tutulan Yamaç Koçovalı. Ailesinin istekleri, Çukur diye diye onu kendi sellerine kapıp sürüklerken sokak sokak Efsun arayan Yamaç Koçovalı. İmkansıza düşen büyük aşkında, o imkansızı geçip sevmeyi seçecek kadar gücü olan ama canını emanet ettiklerinin kötülüğüne gücü yetemeyen Yamaç Koçovalı. Annesiyle yüzleşirken Efsun’un İdris ölümündeki payını kabul etmeyen ama katil benim diyen Yamaç Koçovalı. Hayatını Çukur ve ailesi için kayıplarla harcarken kendisi için Efsun ve bebeği ile minik bir aileden başka bir şey istemeyen Yamaç Koçovalı. Efsun’un sevgisine bir şiir kitabıyla tutunan Efsun onunla aile olmak istemedi diye kahrolan Yamaç Koçovalı. Sevdiğiyle geçtiği her yolun izini bilip Efsun’un onu sevmekten vazgeçeceğine inanamayan Yamaç Koçovalı. Kulkan’ın çağrısına gözü kapalı giden, Efsun’a varmak için dağları delen Ferhat gibi adım adım engelleri geçen, Efsun’a vardığında ya birlikte gitmek ya da birlikte ölmeye gönüllü, Efsun’un kokusuna hasret Yamaç Koçovalı. Onca adamı Efsun’a varmak için tek başına geçip ulaştığının Efsun olmadığını anlayınca bütün direnci biten Yamaç Koçovalı… Ben sana ne diyeyim ki… Çok severim bir laf vardır. “Sen nefes verirdin ben buğusunda ısınırdım.” Isınamadı Yamaç. İlk kez o buğuda, o kokuda ısınamadı. Buz gibi kaldı. Soğuk sulardan geçti o nefese ulaşmak için, fırtınayı aştı ama onun nefesinin nefesine varamadı. Gözyaşlarını deliliğe saklayamadı Yamaç. Çünkü artık eti almadı o acıyı. Acılara alışık ruhu daha fazlasını kabul edemedi. Efsun’suzluğu kabul edemedi. İçine boğuldu Yamaç. Efsun’suz nefesi içine boğuldu. Onun başına ne geldiğinin bilinmezliği ile Yamaç akan kanıyla, gözyaşıyla kristalleşti derinde kayboldu. Taşıyamadı kendisini. Efsun’sun bomboş kalan evi gibi o da bomboş kaldı. Efsun Yamaç’ın eviydi. Gerçek evi. Orda olduğunu bildiği, daima döndüğü, kalbini kalbinde tuttuğu evi. O şimdi kayboldu. Tükenmiş, koyu bir karanlıkla, Efsun’un ışıltılı aydınlığından uzak, Yamaç kimsesiz kaldı. Öyle ki Efsun’nun tek kimsesi nasıl Yamaç ise; Yamaç’ın kimsesinin Efsun olduğu anlaşıldı. Yamaç kimsesiz kaldı. O an izin verdi zaten. Bıraktı karanlık onu alsın. Aldı.  

Bunca zaman Efsun’un Yamaç için yaptıklarını gördük, sevdik, bağrımıza bastık. Efsun’un Yamaç için kendinden bile vazgeçebileceğini gördük. Yamaç’ın sevgisinden hiç şüphe etmedik belki ama bu bölümde şunu gördük ki Yamaç Çukur’dan vazgeçerse sadece Efsun için yaparmış. Yamaç Efsun olmadan nefes almayı unutuyormuş. Aşk… Büyük aşk….

Son demde; acıya yürümeye devam ediyor Efsun ve Yamaç. Aşk için yürüdükleri bir acı bu. Birbirlerine olan aşklarıyla tutundukları acı.  Kalplerinin acısı etlerinin acısıyla bir oldu. Akışta acının her türünü görecekler ikisi de. Geriye ne kalacak ikisinden bilmiyorum ama paralel acıları devam edecek gibi. Epik bir anlatı ile başlayan hikâye de sanırım destana yürüyecek. Yürüdü bile gerçi. Acıdıkça sevecek, sevdikçe acıyacak. Sonunda acıdan ve aşktan başka bir şey kalmayacak. İki oyuncunun potansiyeli de düşünülünce hikâye ile yaşayacaklarımız korkutucu. Çünkü acıdan beslenen bir yazarımız var ve o acı daima iki kişi üzerinden yaşanıyor. Efsun ve Yamaç. Birbirine ilmekli hikayelerinde artık biz olarak acı çekiyorlar. İmkânsızlık mı? O artık sıradan bir ayrıntı. Sırada daha kötü günler var.

Dilek: Aras Bulut ve Damla Sönmez bizimle başka bir hikâyede yine yeniden buluşun. Aşkı anlatın. Ki kısıtlı zamanlarda öyle anlatıyorsunuz ki sadece aşkı anlatsanız ne olur diye düşünüyorum. Duyun yapımcılar bizi.

 

                                                                                                        UmayMasal




6 Ocak 2021 Çarşamba

EFYAM MASALI

 

Zamanın akıcılığının anların içeriğine bağlı olduğu dönemin farkındalığı yüksek noktalarındayız. Öyle ki canım okur kendimizce bulmaya çalıştığımız yollarda tutuna tutuna yürüyoruz. Gelelim sebeb-i girizgaha yani EfYam’a. Kovaladığımız hikâyenin 5dkdan 10dkya çıkan süresi içinde değişen, gelişenlere odaklanmaya. Hadi gel birlikte yürüyelim yolu, sen de istiyorsan eğer. Öncelikle geçtiğimiz hafta Yamaç’ın kalbinin aslında baştan beri durduğu noktanın, Efsun’un, altı kalın kalın çizilmişti hatırlarsanız. Ben sayın yazarımıza çok da güvenmediğimden dikkatimi çeken bir şeyi bilerek yazmamıştım. Bu hafta malumun ilanıyla her şey netleştiğine göre yazabilirim. Geçen hafta Yamaç kalbine gitmişti, vicdanının en ağır yüklerinden birisi olan küçük hanım yerine. Burada hafif geçilen ama bu hafta “Çok korktum.” cümlesinde saklanan bir şey vardı ki, Yamaç geçen hafta daha önce abisine kurduğu “Sadece aileme güvenirim.” çemberine Efsun’u da dahil etmiş düşüncemizi pekiştirdi. Yamaç Koçovalı geçirdiği ağaçlaşma sürecinde vicdanını, acıma duygusunu, içindeki çocuğa dair pek çok şeyi gömmüş durumda. Elindeki taşın ağırlığının kaynağı da bu. Aslında içten içe olmak istemediği noktaya giderken içindeki iyiliğe dair her şeyi çok kısıtlı bir çevreye veriyor artık. Hak etmediklerini düşünsem de bu çevrede öncelikle ailesi var ve öyle anlaşılıyor ki bir de Efsun. Oğluna rağmen Yamaç’ın o sevgisinin farklı boyutlarından herhangi bir parçasına oğlunun annesi sahip değilmiş aslında. Ki gidişinde oğlu ile karşılaşması için kendi güzel günlerini dileyen Yamaç’ın o güzel günlerde yanında olmasını istediği kadının oğlunun annesi olduğunu düşünebilmek düpedüz ahmaklıktır bana göre. Yamaç bana göre korumakta zayıf kalsa da, gerçekten sevdiğinde yanında isteyen bir adam. Bunun için “koruyamadım” cümlesine gözyaşı eşlik etti Efsun’a sarılırken. Aşkı, vicdanı, acısı, korkusu hepsi aslında Efsun’a dahilmiş. Neyse. Geçen hafta yazmıştım eğer aksı düzelirse bu aşkın ki kayması için bahane kalmadı bazı bölümleri görmezden gelebilirim. En azından şunu düşünüyorum artık, aslında bir mantığı yok da işte bir yerinden bağlanmak lazım, Yamaç gerçekten Efsun’un zarar göreceğini düşünmemiş. Bu hafta korkusunu anlatırken yüzü, kilitlenişi gösteriyor bunu. Ciddi ciddi Efsun’u kaybedebileceği gerçeğiyle karşılaşmak Yamaç’ı Efsun konusunda başka bir noktaya getirdi. Artık kafası kızdı diye çekip giden, nelerle uğraşıyorum beaaa, kafasındaki bir Yamaç yok. Bu hafta intikamı, mahallesi, emmisi derken o koşturmacada bulduğu ilk fırsatta Efsun’a giden bir Yamaç gördük. Selam üçüncü sezon Yamaç Koçovalı biraz ağaçlaşsan da biz seni özlemiştik. Aradaki yeni sürüm modeli görmemiş varsayıyoruz kendimizi. Sahalarda yeniden seni görmek güzel. Efsun’a gelince. Sen nasıl bir kadınsın Efsun Kent? Nasıl bu kadar ince, bu kadar düşünceli ve yük olmayan, yük olmaktan itina ile kaçınan bir kadınsın. “Queen” olmanın emarelerini yeniden yüklenirken bir taraftan Yamaç’a minicik bir acı, tereddüt, hüzün yüklememek için uğraşan; “hayattayız” diyip gülümseyen, onun tam bir queen olduğunun farkında olmasalar bile hisseden Medet ve Metin’e tavrıyla ilgi çeken diploması erbabı Efsun Kent çok özel bir karaktersin. Zaman zaman yazanımız bunu unutsa da senin klasında başka bir kadın karakterin o evrende var olmadığı öylesine net ki. Sevdiği adamın acısının nedeni, yüreğinin ağırlığı olan emanetin ağırlığını azaltmayı öylesine istiyor ki. Baykal’ın kızı olmanın Yamaç’a getireceği yükten, onu arada bırakmasından endişe ediyor. Kendinden önce Yamaç geliyor. Bazen buna kızıyorum. Hatta çoğu zaman kızıyorum.  EfYam’ın karşılıklı sahnesini didiklemeden önce bir başka ayrıntı; Metin ve Efsun sahnesinde konuşulan iki konu. Bunlardan birincisi İdris Baba konusu. Bana göre güzellemesi fazla uzamış bir an önce ne olduğu ortaya çıkması gereken bir mevzu bu. Hep söylüyorum cilalı taş devri okuru anlamıyor alt mesajları. İdris güzellenmemesi gereken bir adam. Neyse, bizi Efsun ve Yamaç bağlar. Efsun’un İdris’in ölümündeki payına oynanacağının sinyaliydi bu sahne. Hoş kendi eliyle babasını öldüren Yamaç Efsun’u istedikten sonra Metin veya birtakım insanları ne bağlar çok tartışma götürür. Diğer taraftan Efsun açısından karşıdan ve Yamaç üzerinden tanıdığı Çukur’u anlama süreci başlamış gibi de duruyor. Bence anlamasa da olur ya neyse. Burada parantez Efsun Sultan mı, Meliha mı, Mihriban mı diye tartışılıyor. Bana göre D hiçbiri. Efsun Sultan gibi kendisini sevmeyen bir adamla ömür geçirip bütün sevgisizliğini oğulları üzerinde kurduğu hükümranlıkla doldurmaya çalışacak kadar benliksiz bir kadın değil. Sevmeyi biliyor. Yara açmak yerine şifa olmaya çalışıyor. Hatta kendi açtığı yaralara bile üzülüyor. Mihriban da değil. Olamaz zaten. İlla olacaksa Mihriban kim olur size bırakıyorum zira o kısım zerre ilgimi çekmedi. Meliha’ya gelince… İdris ve Meliha aşkı bir yere bağlanacak mı, ki umarım İdris’in öyle aman aman bir karakter olmadığını ortaya çıkararak bağlanır, bilmiyorum. Ancak şunu diyebilirim. İdris Efendinin terminolojisi zaten Yamaç’ta çöp. Çünkü Yamaç için hayatı paylaşacağı kadınla sevdiği kadın hep aynı kişi. Başta da böyleydi. Şimdi de böyle. Yani İdris gibi öyleydi böyleydi diye ne kalbinin sorumluluğundan kaçıyor ne de kolaya kaçıyor. Kısaca Efsun Yamaç ilişkisi bu hikayede özgün bir noktada duruyor. Benzeri yok, öncesi yok, sonrası yok. Efsun Yamaç bir aşk hikayesi. Vazgeçmeme üzerine, her şeye rağmen diyebilme üzerine. Gelelim Metin’den gelen ikinci argümana. Ne demişti? Yamaç Abiyi böyle görmedin. O sahnede tüm Efyamcıların müstehzi bir gülümseme ile ekrana baktığına eminim. Metin Bey sen ne diyorsun yeaaa diye? Efsun tüm nezaketiyle Çukur’un önemine atıf yaparak konuyu toplasa da, yazmadan edemeyeceğim. Madem Baykal’ın kızı ifşa olacak, şu Çukur ekibi ve Koçovalı familyanın her kapı önüne attığında Yamaç’ı Efsun’un topladığı, oğlanın hayatını kurtarmak için adeta yardım meleğine dönüştüğü de ortaya çıksın. Ben sıkıldım saçma sapan sebeplerle duyar kasan bu kültürsüz ekipten. Efsun geçen hafta yardımına gelen, onu korumaya çalışan insanlara sonuna kadar nazik davranıyor ki Efsun bir Queen her ne kadar bu hafta Yamaç onu Hırçın Prenses diye vaftiz etse de. Hoş kariyer odaklı masalın kahramanı da sonunda Queen oldu. Pek çok kişi Çukur’un anası Efsun diyor ama yok. Bence Çukur’un cidden bir Queen’e ihtiyacı var anaya değil. Olacaksa Efsun oraya hükmetmeli. Tıpkı Yamaç gibi. Şimdiiii gelelim asıl mevzuya.

Acı badem zehirlenmesinden hastanelik olan Çukur’u abisine emanet edip Efsun’a gitti Yamaç. Kapıdan girip geçen hafta canı olan kadının da canı olduğuna tutunup sımsıkı sarıldı. Orda, o anda ikisi için aslında zaman başka şekilde akmaya başladı. Efsun ve Yamaç sahnelerinin en özel tarafı bu. İkisi tam anlamıyla masalsı bir çift. Birlikte olduklarında da her şeyden, o evrendeki her mantıksızlıklan sıyrılabiliyorlar. GH’nin elinde bir cevher var. Aras Bulut İynemli ve Damla Sönmez öyle bir çift çıkarıyor ki, Efyam komik de oluyor, hüzünlü de alfa da, masalsı da, trajik de. Hatta bunu 8dk içine ilmek ilmek işleyebiliyorlar. Çok uyumlular. Efsun ve Yamaç’ın ruh eşi olmalarını beden dilleriyle bazen aynaladıkları mimikleriyle öylesine güzel anlatıyorlar ki her tür saçmalık uçup gidiyor. Efsun’u Koçovalı evine güvenliği için götürmek isteyen Yamaç’ın Efsun’un direnişiyle karşılaşmasıyla aralarında gerilen iplerin Yamaç’ın öfkesinde saklı korkuyu bir bakışta anlayan ve duruma müdahale eden Efsun tarafından gevşetilmesi aslında geçen hafta söylediğimiz ilişkinin üst seviyeye geçişinin bir emaresi. Burada parantez, Yamaç Bey Efsuncum Kentcim konforsuz diye itiraz etmiyor Koçovalı evine. Hani İdris konusu var ya, hani kafasına silah dayadı ya abin, evde bir değil birkaç deli var ya hani. Akvaryum evin güzelliği, ferahlığı bakımından sizin evi döveceği konusunda sana katılmakla beraber kızın derdi o değil yani. Sen kafanda hallettin. Kalbine silah dayadığın kadına kalbini verdin. Ellerine, gözlerine âşık oldun. Tamam. Ama işte sende bir aile var ki sana acımamış. Matah bir şey gibi kıza bunu söylemiş. Ne yapsın o kız? Bir de senin de acayip huyların var. Lüzumlu lüzumsuz eve kız taşıyorsun. Onu ne yapacağız? Haklı. Yerden göğe haklı kız da sendeki kaybetme korkusu mantığı yok etmiş.  Hoş Efsun ve mantık sende bir arada bulunabilen bir şey değil. Test ettik onayladık. Yalnız Yamaç’ın bu tavrının alt metni bence çoğu kişiye tokat gibi cevap. Yamaç için Efsun’a dair sır yok. O Efsun’u kendisini bildiği gibi biliyor. Soru Koçovalı familya ne yapacak? Geçen hafta Karaca, öncesinde Cumali yüzleşmelerinden Yamaç alacağı tavır açısından olumlu izlenim verse de sonuçta ne göreceğiz bakalım. Ben mesela Yamaç’ı hep hiçe sayan familyaya Yamaç’ın sessiz tavrını Efsun konusunda göstermemesini isterim. O kızı o eve sokacaksa, sokmasın ya sokmasın tamam Çukur’a razıyım ama Baykal’ın evini versinler Efyam’a, o bedeli Efsun’a ödetmesin ailesini hizaya çeksin. Devam. Efsun’un Yamaç’a huzur veren dokunuşunun ardından başlayan masal seansı bu iki karakterin kendilerine has dillerinin güzelliği. EfYam’ı herkesten başka yapan da bu. Ne demiş şair, öyle konuşuyorduk sen ile ben, öylesine yakın olurduk ki, bazen, garip bir duygu duyardım: akıllarımız öpüşüyormuş; zihinlerimiz sevişiyormuş gibi- birbirlerinin içine girmiş, orada buldukları yollarda el ele yürüyorlarmış gibi… Yamaç ve Efsun’un gözleri, elleri, masalları ile geliştirdiği kendilerine ait bir dil var. Ruhlarının en başında düşmanken dahi birbirleri tanımladıkları gibi her mimikte, bakışta anlamlanıyor halleri. Bazen konuşmaya ihtiyaçları olmayan, konuşurken tek cümleye paragraflar sığdıran dilleri ile gerçek bir aşk ilişkisi onlar. İlk masalda herkesin de rahatlıkla anladığı gibi Efsun’a evlenelim deme gayretindeki Yamaç’ı yine yeniden manipüle eden Efsun’un Yamaç’ın etrafınca kurutulmuş ruhuna gülümseme getiren olması tesadüf değil. Yamaç Efsun’la çocuk ruhuna dönüyor. Efsun onun oyun arkadaşı oluyor, birlikte zamanı atladığı, gerçeğinin soğukluğundan kaçtığı bir sığınak. Efsun için de Yamaç aynı. Belki en mutlu oldukları yerden, çocukluklarından, bağlılar onlar. Dışardaki benliklerinden sıyrıldıkları, en saf oldukları yer birbirlerinin kucağı. Efsun henüz tam teslimiyeti kabul etmese de Yamaç’ın huzura duyduğu özlemi yakaladığı yer Efsun’un kucağı. Yamaç’ın masalının varmaya çalıştığı nokta başarılı olamasa da birbirlerine kaçışlarında gerçek bir başarı. Efsun’un masalına gelince. Babamın emaneti masalının hırçın prenses bakışını gördük bu kez. Geçen sefer dışardan anlattığı masalda artık Efsun da var. Kurtarıcı olarak orda. Yamaç da bunun farkında. Farkında olmasa endişe ile “ Ee, gitmemiş mi bir daha çocuğun yanına?” demezdi tahminim. Babasının emanetine zincirli Yamaç ve Efsun bunu biliyor. Bundan defalarca yaşamasını sağlasa bile “Baba” sözcüğüne takılıp kalan Yamaç’tan kaçıp kendi sarayına sığınması. Şimdi o saraydan çıktı ve Yamaç ellerindeki taşla ağaç gibi. Peki sonu? Her ne kadar Efsun “Gitmiş ama çocuğu bulamamış.” dese de Yamaç bu cümleye üzüntü ile dudak bükse de, bence Efsun da bilmiyor sonunu. Efsun’un elini Çukur dövmesinin üstüne, tam kalbine koyan Yamaç için Efsun gitmek istediği özgürlüğün bir parçası. Gönül ister ki gidebilsin. Efsun, kızları, kız olmasını umuyoruz, kendisi huzurla çıksın o Çukur’dan. Ama… Burayı tamamlamak istemiyorum şimdilik. Kısaca Yamaç’ın dediği gibi “Biz ne yapacağız böyle?” Hikâyenin Şehrazad’ı Efsun bile bilmiyorsa ne denir ki. Bu hafta hata kovalamak gelmedi içimden. İyileşmek isteyen ve kendi masalını yazan EfYam’da kalmak istedim. Nasılsa önümüzdeki haftalarda başımıza geleceklerle yazacak çok şey olur. Bu hafta Efyam olsun, sadece orda kalsın nokta.

Hamiş: Damla Sönmez Hamlet’te Ophelia olmuş. Daha önceki yazılarımdan bilen bilir. Yamaç bir Hamlet yansıması bana göre. Lakin Çukur metni öyle kargaşa içeren bir yapı ki düşünmüş müdür bilemem. Sahnede yaratacağı yeni Ophelia için ona başarılar. Kuşkusuz hem orijinal hem de duygusu yüksek bir karakter yaratacaktır. Karşısındaki Cem Yiğit Üzümoğlu başlı başına bir oyunculuk dehası zaten. Dilek hakkımı saklayarak…          

                                                                                                               UmayMasal