derin etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
derin etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

26 Ocak 2018 Cuma

Meryem- 24-25.bölüm

Panik Dehlizi
Öncelikle geçtiğimiz hafta yorum yazamamış olmaktan dolayı bizleri takip edenlere minik bir özür. Bazen elinizde olmayan sebepler sizi yapmaktan keyif aldığınız noktalardan uzağa savurabiliyor. Geçen haftaki durum ne bölümle ilgiliydi ne de eleştirdiğimiz sıkıntılarla. Zira bazen kızsak da eleştirsek de biz hikaye ile bağımızı kaybetmedikçe devam ederiz. İzlemeye de naçizane yorumlamaya da. Şimdi bizce Meryem evrenine bakalım. Umarım keyifle okursunuz.
“Padora’nın kutusunu açtığımda bilmiyordum olacakları. Kaosun etrafımızı saracağını. Her felaket birbirini tetikledi sonra canım yandı. Biri bitmeden diğeri başladı. Devam ettim. İçime gömdüm tüm acımı, dilimi susturdum. Şikayet etmedim edemezdim. Ben açmıştım o kutuyu. Sonra sen geldin o kutunun içinden o kutuya rağmen. Dokundun önce öfkeyle sonra şefkatle. Sonra sonrası yine kaos yine çelişki.”
Korkarım Meryem’in Savaş’la ilişkisinin bir türlü rayına oturamaması gibi bizlerin de dizideki kırılmaların raylarında savruluşumuz. Her hafta tam bir şeyleri koyuyorken bir yerlere yeni bir koşturmacanın içinde savruluyoruz. Hikayelerin düğümlere ihtiyaçları vardır bu muhakkak ancak son iki bölümdür izlerken koca bir boşluk hissiyle bakıyorum ekrana. Gülümser Anne gitti gideli duygu anlamında bir türlü yoluna sokulamadı sanki hisler. Evet Meryem ve Savaş birbirine sevgisini kabullendi Burcu Güçlü’süz olamayacağını biliyor artık da... İşte bu da düğümlüyor her şeyi. Haftalardır Meryem ve Savaş’ta hatta Burcu ve Güçlü’de bir şeyler kayıp. Meryem Savaş cephesinde konuşulamayan onca şeye ek Oktay manipülasyonları; Burcu ve Güçlü’nün travmadan travmaya koşan ilişkileri. Meryem baştan beri duyguyu aksiyona harmanlama çabasındaki bir dizi bunu biliyorum. Her bölümünü izledim yorumlamasam da. Ama Meryem’i Meryem yapan bu dengede hep insani duyguların önplanda olmasıydı sanki. Önce pişmanlıklar, ihanetler karşısındaki kırılmalar hatta öfkeler. Savaş’ı Yurdallaştığı ilk bölümlerde dahi sevebilme nedenimiz onun insani acısıydı. Güçlü’nün kıymetli oluşu Savaş uğruna kendi doğrularını yakabilecek kadar büyük bir yüreği olmasıydı. Burcu’nun adalet duygusunu sevdik mesela. Meryem ise uğradığı tüm haksızlığa rağmen iyi olmayı seçebilme gücüyle tutup içimize soktuğumuz bir kadındı. Tıpkı Suzan Şahika’nın dediği gibi her şeye rağmen dik durmuştu. Kırılmak uğruna eğilmemişti. Aşk olsun dedik. Aşk oldu. Savaş’ın Meryem’i kendi doğrularına inat kaçırdığı bölüm, ordaki itiraf, Sevinç’in anısına rağmen Savaş’ın inandığı her şeyi Meryem için çiğneyişiydi etkileyici olan. Sadece bunlar mı? Berk benim için ilgi çekiciydi çünkü Naz’a intikamına rağmen aşık bir delikanlıydı. Naz babasına rağmen , aldatılmışlığına rağmen sevdiğinin acısına sahip çıkacak kadar Savaş’ın kardeşiydi. Çözümlenecek duyguların, düşüncelerin satır arasıydı çoğu seçim. Şimdi... Bilmiyorum. Akıcı ve zaman zaman heyecanı yüksek bir bölüm izledik geçtiğimiz Çarşamba. Fakat eksik bir tarafı vardı. Mavi ve Kuzey’e rağmen. Tavandan sarkan mektuplara rağmen. Savaş’ın travması var diyerek Meryem’i koruma çabasına rağmen. Hatta Tülin’in bebeğinin, baba olmayı her şeyden çok isteyen ama zaafları nedeniyle baba olmayı beceremeyen Yurdal yüzünden, Savaş’ın çocuğu olarak yetişeceğinin yarattığı o sorumluluk duygusundaki inceliğe rağmen eksikti. Savaş onca cephede Güçlü, Yurdal, şirket, Şahika , Oktay’ın hayaleti koştururken aslında kendine dair tek düğümü Meryem’le en ufak sorunda kriz haline gelen düğümü çözmekten aciz dolaşıyor. Acziyeti güçsüzlüğünden değil zamanı yok. Ölenler, suçlayanlar, intikam narası atanlar. Berk bile adalet duygusunu bıraktı intikam doldu. Beliz’in aksak karakterinin aksine Berk adil değil miydi? Yasmin annesinin ölümüne sebep olan babasıyla tanışmaya can atarken Naz konusunda neden bu kadar gergin? Oktay ve Derin nereye koşuyor? Şahika’nın ölmeden önce almak istediği intikam sebebi etkilediği hayatlar düşünüldüğünde zayıf kalmıyor mu? Hastalıklı Meryem takıntısı Oktay’ı fazla fütürsuz hale mi getirdi? Kaan hikayeye güçlü bir oyuncunun bedenlendirmesiyle dahil oldu. Peki burdan açılan cephe yeterince güçlü bir temeli oluşup oluşmadığı belli olmayan Burcu ve Güçlü’yü ne hale getirecek? Güçlü fabrika ayarlarına dönecek mi? Kayıp üstüne kayıp yaşamış en son annelerini kaybetmiş karakterlerimiz için sağım solum suçlu saklanamam zira her an başıma yeni bir bomba düşebilir hali fazla değil mi?  Soru üzerine soru ancak farkındaysak sorularda Meryem ve Savaş ne olacak yok. Soramıyoruz bile. Çünkü en baştan beri ana ekseni oluşturan Savaş-Meryem-Oktay geriliminin temel aldığı duygu bir tarafın güçlenerek devam eden aşkıyken diğer tarafın hastalıklı bir takıntıya dönüşen kıskançlığıydı. Biz bu eksenden kaydık galiba. Yeniden o eksene dönüldüğünde ve yan hikayelerle beslendiğinde hikaye yeniden kendisini kurtaracaktır. Galiba sözcüğüm bu, son iki bölümdür yoruldum. Düğümlere tamamım ama soluklanacak alanlara ihtiyacım var izleyici olarak. İnsana , sevgiye dair alanlara ihtiyacım var. Hayat zaten tüm zorluğu ve gerçekliğiyle boğazımıza çökerken bir parça aşk, bir parça sevgi en azından kurguda bizle olsa fena olmaz sanırım. Hep söyledim hikayedir aslolan. Oyuncuların uyumu gücü ancak güçlü bir hikayede parlar. İzleyeni içinde tutar.

Şimdi gelelim bölüm yorumumuza; Meryem’in 25.bölümü Savaş’ın “Acaba babam mı öldürüldü?” kaygısıyla açıldı. Burada Meryem’le yine paralellik yaşayan Savaş ölenin babası olmadığını anladığı anda Meryem’in acısının tekrarlanan etkisine odaklandı hep yaptığı gibi. Meryem’i korumak için o kocaman kanatlarını açtı ve onu içine aldı. Hoş Savaş kimi almıyor ki o kanatların altına? Sonrası sorgu sual. Kafalarda , resmi yazılarda. Cinayeti kim işledi? Gerçekten Yurdal mı? Sonra Tülin’in hamileliğine hem Naz’ın hem Savaş’ın tavrı. Burada parantez. Tülin harika bir üvey anne modeli. Hatalarına rağmen Yurdal’ın çocuklarını kendi evladı benimsemiş, korumaya kollamaya çalışan onların onayını, sevgisini önemseyen bir kadın. Bunun cevabı gibi zaten Naz ve Savaş’ın onu benimseme şekli de. Meryem’in bu sahnedeki kabul görme biçimi de kuşkusuz gayrı resmi olarak bir Sargun kabul edildiğinin belgelerinden biri. Derin Oktay ilişkisi tutkulu bir çete olmaya dönüşürken Oktay’ın en temel güdüleyicisi hala Meryem. Bir diğer taraf Yurdal ise, yarattığı enkazların ailesinin başına çökmesinden rahatsız ama öylesine çaresiz dolaşıyor etrafta. Ah Yurdal Sargun sen bu hallere düşecek adam mıydın? Oktay’ın annesinin annelik içgüdüsüyle oğlunun sağ olabileceğini düşünmeyip hissedebilmesi de Oktay ve annesi arasındaki ilişkinin hayata yeniden dönme duygusuyla değiştiğinin işaretlerini taşıyor. Derin Şahika ilişkisi ise tüm sorunlu halleriyle devam ederken Şahika Hanım’ın kızını Oktay’a itekleme hali  sonraki bölümlerde neye neden olacak göreceğiz.
Son demde; kalbim hala orada mısın? Ruhuma eşlik eden o panik halindeki sekansın içinde misin? Soramıyorum delilik halinin yansıması aşk ne zaman tutkusunda boğacak seni ve sen kalbim ne zaman teslim olacaksın kızıl sarı denizlerine onun? Karabasan gibi dolaşırken sisli caddelerinde ruhumun o nereden ne gelecek duygusu, söyle kalbimi ellerine koyduğum adam beni tutup çıkaracak mı?
Emeklere saygıyla...
                                                  UmayMasal  


                                                                                                                          

14 Ocak 2018 Pazar

Meryem -23.bölüm

Hayalimin Cenneti-Ailem
*“Sevgilim ve dostum, babam oğlum, arkadaşım aşkım, her şeyimdin sen...”
Dünyada bir insanın en değerli mirası ailesidir. Aile kalıtımdır. Aile değerdir. Aile varlıktır. Aile bizi biz yapandır. Köklerimizdir. Güç aldığımız ancak aldığımız güç oranında zayıflıklarımızı da bilen. Bu hafta izlediğim “Meryem” bölümünü kafamda evirip çevirirken başından sonuna hissettiğim ayrıntı aileydi. Öyle baskındı ki bu “aile bağları” teması işin açıkçası görmezden gelemedim. Hatta başlık başlık ele almak istedim naçizane. Dilim döndüğünce, algım yettiğince Meryem Hanım’ın aile bağlarına bakışını yine “Meryem” evreninde değerlendirmeye çalışalım.
Derin-Şahika
Şahika Hanım adeta dizi evrenimize bomba olup düştü. Gelişiyle saflarda ciddi değişiklikler oluştu. Bu bölüme kadar önce duyum sonra kadraja sığdırdığı hamleleriyle tanımaya çalıştığımız  Şahika Hanım’a daha yakından bakma fırsatımız oldu. Şahika’nın gerçek bir aşık olduğunu öğrendik. Kocasına ya da diğer bir deyişle Derin’in babasına hissettiklerinin onda bıraktığı acının yansımasını o tahtaya saplanan bıçakla gördük. Savaş’la konuşmalarında anne olarak aslında Savaş’a ne kadar da kızgınlıktan uzak olduğunu hatta Yurdal’la arasındaki savaşta onu taraf olarak görnek istemediği ifade etti. Şahika eğer hikayesinde bilmediğimiz başka bir ayrıntı yoksa Yurdal’a kızmakta haklı görünüyor. Fakat intikamına Meryem’i dahil ederse tahminim bu haklılık ciddi yara alır. Hoş Şahika’ya ne hacet, Oktay ve manipülasyon becerisi sağolsun. İşin ucu dönüp dolaşıp Savaş Meryem aşkına ilk darbesini vurdu bile. Buraya kadar görünenlerden bahsettik, şimdi gelelim bizce kısmına: Derin ve Şahika arasındaki anne-kız bağına.
Derin’in anne eksikliğinden kimliğinde ciddi deformasyon olduğunu zaten biliyorduk. Fakat bu hafta Şahika’ya meydan okuyan Oktay’a verdiği tepkiden anlıyoruz ki Derin’in annesiyle rekabeti gerçekten ciddi. Hatta bu sahneden sonra Oktay’a tavrı bana şunu düşündürdü. Şahika’nın Yurdal’a nefreti herkesin malumuyken Derin’in ısrarla Savaş’ı istemesi, bir Sargun olma telaşı garip değil mi? Acaba Derin’inki sadece takıntı düzeyinde bir aşk değil de anneye yapılmış bir meydan okuma mıydı? Üstelik her ne kadar Derin’i Oktay’a yönlendiriyor gibi algılansa da Şahika’nın Oktay gibi birinin kızıyla olmasını isteyeceğini düşünmüyorum. Kızındaki çiviyi sökerken başına gerçek bir bela sarmak sanırım Şahika’nın sınavı olacak. Jasmin’in ise Yurdal’ın kızı olduğu gerçeği netleşirken tartışma konusu annesinin Şahika’yla muhtemel aile bağı ne? Yeğen? Göreceğiz.
Savaş- Yudal
“Babamın oğluydum önce, oğlumun babası oldum sonra, babamın babası oldum bu arada...” Savaş ve Yurdal arasındaki durumu daha iyi özetleyen bir söz var mı? Sanırım yok. Savaş hiçbir zaman parçası olmayı tercih etmediği yapının baş mimarı, kızgınlıklarının , öfkelerinin merkezinde duran kişi babası. Kayıplarının sorumlusu bu adama kızmak, terk etmek son zamanlara kadar seçtiği şeyken karşısına çıkan yeni durum onu bir anda o adam olma gerçeğiyle karşı karşıya bıraktı. Yurdal’ın çaresizliği, köşeye sıkışmışlığı Savaş’la arasındaki dengeyi oğul yönüne ağırlaştırırken aslında Savaş’a verilen saatle simgelenen durum açıkça ortaya da kondu. Savaş artık Sargunların babası, Yurdal ve diğerlerinin koruyucusu. Mecbur. Gelen fırtınanın niteliğini bilmese de niceliğini bilen babasının gerçeklerini bilse de daha yüzleşecekleri olan Savaş olmaktan ölümüne kaçtığı şey olmak zorunda artık. Zaten bu noktada Meryem devreye giriyor. Savaş için aşkın adı olan Meryem içindeki huzurun kokusu, sağduyusunun da sesi. Savaş içindeki potansiyel öfkenin emniyeti olarak Meryem’i görüyor. Çünkü şu bir gerçek ki Savaş sevdikleri söz konusuysa acımasızlaşabiliyor. Bunu biz izleyiciler ilk üç bölümde zaten izledik. Ancak şu nokta Yurdal’la arasındaki en temel fark: Savaş vicdanı olan bir adam. Tıpkı Tülin’in dediği gibi Gülümser tarafından yetiştirilmiş hatasıyla yüzleştirilmiş bir karakter. Sevmeyi bilen sevilmenin değerine kendisini sarıp sarmalayıp korkularından kendini sağalatan bir adam.  Savaş’ın hep istediği Yurdal’ın onlara yaşattığının aksine huzurlu bir aile, korkusuz bir ömür. Belki bundan Meryem’i “Sen de ailedensin” diye değil “Sen de benim bir ailemsin” diye niteliyor. Aradaki fark o kadar net ki. Yurdal’ın reisi olduğu ailenin gerçeğiyle Savaş’ın reisi olduğu aile hayali arasındaki fark kadar net. Savaş’ın Tülin ,Yurdal ve Naz’ı hatta Meryem’le Güçlü’yü koruma refleksi şimdilik bu farklar arasına sıkışacak. En azından hayallerine dair tek renk olan Meryem’e tutunması bundan belki.
Savaş-Meryem-Güçlü-Burcu
Aileni seçemezsin ama bazen hayat sana ailene akleyeceklerini seçma şansı verir. Güçlü Savaş’ın kardeşi. Bu “Meryem evren”nin ilk bölümünden beri varolan köklerini, gücünü bildiğimiz bir seçim. Birbiri uğruna ölebilecek iki insandan bahsediyoruz. Fakat bu üçlü arasındaki aile bağına Meryem ekleneli çok olmadı. Meryem’in Güçlü için kardeş olduğu bölüm Gülümser’i kaybettiğimiz bölümdü. Sonrasında yaşananlar bu iki arasındaki ipleri gerse de kopartmayı başaramadı. Güçlü Meryem’e dair duygularında net, kabulünde ise dürüst. O kadar aileden ki, o kadar kardeş ki Savaş’la dahi uğruna karşı karşıya gelinebilir. Meryem’i o kadar iyi tanıyor ki korkularının kökünü gözlerine bakar bakmaz görüyor Güçlü. Bu nedenle Meryem’in Savaş’ın karanlıkta kaybolacağına dair endişesinde destek alacağı tek adres Güçlü. Savaş’ınsa Burcu’ya yaklaşımındaki özen ona yalan söylemekten duyduğu utanç aile bağlarına yakın zamanda Burcu’nun da dahil olacağının net göstergesi. Zira Meryem’de akıl almaya gelen Burcu’nun kimseyi hatta kendisini kalbini dinlemekten kaçarken Meryem’i dinlemesi de bir başka bağın oluştuğu ifade ediyor. Kuşkusuz karşılaşacakları Kaan ,Oktay, Derin fırtınalarından korunma yolları da birlikte olmaları. Aralarındaki bağ güçlendikçe de kuşkusuz kayıpları azalacaktır.
Son demde; azabındayım seçmediğim haketmediğim cehennemlere sürgün edilmekten. Hatta daha da beteri o sürgünün vicdanımın kararı olmasından. Cennetle  tek bağım sensin, senin gözlerin. Sakın gözlerini benden alma. Gözlerini benden çevirme. Çünkü senin aydınlığın olmazsa ben kaybolurum ömrümü kaçmaya adadığım karanlığın içinde. Sevgili sakın vazgeçme benden. Sakın gitme ya da gitme. Ben sensiz artık yokum. Ben sensiz ben olmaktan çıkarım. Anla beni. Söylemesem de duy. Hisset çığlığımı. Hayallerimin cenneti, sakın beni cehenneme terk etme.  
*Şebnem Ferah-Babam Oğlum
Emeklere saygıyla...

                                                                                                   UmayMasal


28 Aralık 2017 Perşembe

Meryem-22.bölüm

KOZADAN ÇIKMAK
“Evin neresi deme,
Bildiğim tek ev omzun.
Sığındığım tek odam göğsün artık.
Evin neresi deme,
Ev nedir ki?
Sensin işte.”
Affetmek insanı sağaltır, affetmek hayatı sağaltır. Yüreğimiz sevdiklerimizle  kanatlanır o kanatları sevdiklerimiz yakabilir. Meryem’in  daha pek yeni kozadan çıkmış ve kanatlanmış olan ruhu yine yeniden Oktay’ın yarattığı cehennemin ateşiyle tutuştu.  Gülümser Anne’nin  ölümündeki payını öğrenmesiyle “yeter artık” diyerek zarar verdiğini düşündüğü Savaş ve Güçlü’den kaçtı. Kaçışı onu yine Oktay’ın yarattığı cehennemin zebanisi olmaya aday ama aslında o cehennemde kurbanlıktan öteye geçemeyecek kadar zayıf kalan ikilinin karşısına çıkardı. Derin ve Nurten. Nurten oğlunun ölümünün intikamı derdindeyken Meryem’in dimdik duruşu hem onu hem de Derin’i sarstı. Kuşkusuz bu ikili hakkında Meryem’le aynı fikirdeyim. Nurten utanç içinde boğulurken aslında oğlunun yaptıkları ve kendi tohumunun aslında neden olduklarından kaçma hesabında. Okuyanlar hatırlar belki biz Oktay ve Derin’in karakter sıkıntısını anneleriyle ilişkilerine çok önce bağlamıştık. Bu haftaki bölüm bu konudaki haklılığımızı iki karakter açısından da ortaya koydu. Oktay’ın gerçeği kendine göre eğip bükme halinin, hastalıklı takıntılılığının merkezinde annesinin olduğu o kadar barizdi ki. Nurten’in tüm karikatür hallerinde rağmen hem de. Diğer taraftan Derin ve annesi Şahika arasındaki ilişki sarmalının da çok sevgi dolu olmadığının da altı çizildi. Derin’in en az Oktay kadar hastalıklı bir takıntıya dönüşen Savaş aşkı(!)  da yine annesinin onu terk etmesinde yücelttiği aşka bağlandı. Derin gibi bir kadının neden Savaş’a bu kadar takıntılı olduğunun temelini merak ediyordum. Annesinin kızını görmemek uğruna aşk acısı çekmekten kaçışı güzel cevaptı. En azından benim adıma. Derin her şeyin üstünde olan anne sevgisinin bile ancak aşkla üzerine çıkılabileceğine inanarak büyümüş. Sevildiğine inanmamış, aşkla sevilmek istemiş. Çocukluktan kalan her boşluğu aşkla doldurmak istemiş. Acısına eş değer gördüğü ve acılarında yanında olduğu Savaş’ı işte tam da bu yüzden kendine hak görmüş. Bedele karşılık aşk benim demiş. Tam da bu nedenle şiddeti, aşka ,aşkı saplantıya el vermiş.
Meryem ve Savaş’sa o kadar normalleşerek bir biz oluşturmaya başladı ki son iki haftadır. Birbirlerinden  şiddetli kaçışlarının ardından bu kadar sakin bir bizlik sanırım seyirciye de garip gelmiştir. Ancak diğer taraftan yaşayacakları fırtına öncesi ikisinin de karakteristik olarak dinlenmeye ihtiyacı vardı. Normal sevgililer gibi olamazlar bu muhakkak. Çünkü Meryem evreni buna izin vermez. Yine de bakalım bu sükûnet halindeki aşka. Savaş da Meryem de ne kadar değişti ve aynı zamanda ne kadar aynı aşkta. İlk bölümde Oktay’dan evlenme teklifi beklerken ne kadar umudunu başkasına bağlamış bir Meryem vardı. O teklifi isteyen, o teklifle sanki ilişkisine ait olmayı başaracak bir Meryem. Peki Savaş’ın Meryem’i böyle mi? Hayır. Savaş’ın her sözcüğü onunla evlenmek istediğini haykırırken alttan alta o Meryem kadar ait ki bu aşka takılmıyor, tüm ilişki akışında olduğu gibi kabul ediyor her sözü.  Savaş’ın söz vermesine gerek yok onun için. Savaş’ın her sözü bir yemin çünkü biliyor. Savaş’ın inanmadığı yapmak istemediği bir şeyi söylemeyeceğinden o kadar emin ki… “Seni hep yanımda  istiyorum” demesinin bir söz olduğunu aralarındaki sevdanın mühür olduğunu bildiğinden Savaş’ın kollarında uyumayı kendisi istiyor. Diğer taraftan eski koca problemiyle Burcu ve Güçlü arasındaki ilişki de ilginç yerlere sürükleniyor. Burcu’nun tüm karşı koyuşuna rağmen kapıyı zorlamayı sürdüren Güçlü sonunda araladı o kapıyı. Meryem ve Güçlü arasındaki haklı kırgınlık daha bu haftadan çözüleceğinin sinyalini de verdi. Güçlü adı gibi. Haklı kırgınlığına rağmen uzaklaşıp düşündüğünde yoluna sokacaktır her şeyi. Zira Güçlü Savaş’ı abiliğe nasıl kabul etmişse çocukluğundan bu yana Meryem’i de kardeşliğe seçti. Gerisi zaman. Biraz da Güçlü ve Burcu’ya ayrı hikaye yaratma süreci.
Meryem hikaye olarak başladığında ana konusu Sevinç kazası , Oktay-Meryem sırrı , beraberinde tüm bunlara dahil Savaş ve uzantılarıydı. Bu ana konu geçtiğimiz haftalardan başlayarak kapanmaya başlamıştı zaten. Bu hafta senaristimiz hikayede eskiye dair ne varsa silip süpürdü. Meryem evreni yeni katılımcılarıyla bambaşka bir yolculuğa başladı. Benim kanaatim Sargun Berker savaşına doğru gittiği hikayenin. Kaldı ki bu hafta geldiğinden beri Savaş’a çok benzettiğim Berk’in yeniden oyuna dahil olmasıyla muhtemel Sargun-Bilen  ortaklığının tohumları da atıldı. Naz’a aşık olması, Savaş’ın korkusuzluğuna neredeyse denk hali, Oktay’a olan tiksintisi ile Berk, Beliz’den farklı bir kimlik. Beliz ne kadar zayıf, kendini var etmek için ne kadar muhtaç bir karakterse Berk o oranda güçlü, net. Doğruları olan, doğrular uğruna kurban vermekten çekinmeyen biri. Bu noktada Meryem’den değil Savaş’tan bizim iyiler takımına dahil olmasının bence bir sakıncası yok.  Yurdal’ın oyun dışına çıkmış gibi duran konumu da bu hafta Şahika’yı çözümleme şekliyle yeniden tanımlandı. Dizinin başından beri babasıyla çatışma halinde olan Savaş artık babasıyla aynı tarafta olacak. Yurdal Sargun ise Tülin’in de ilan ettiği gibi Meryem’in varlığını kabul etmiş durumda. Savaş’a Naz’ı anlatırken aslında kendi kabul sürecini de özetledi. Şahika’nın gelişi kuşkusuz dizideki tüm dengeleri değiştirdi. Oktay’ın bitirilen savcılık macerasından sonra böyle bir kimlik kuşkusuz çatışmayı desteklemek için şarttı. Derin tek başına zayıf kalacaktı. Aslında Şahika’nın Derin’i kanata kanata uyguladığı strateji Derin’in daha acımasız hale gelmesini sağlayabilir. Savaş’ı koruma içgüdüsü kalmayan bir Derin bence en az uyanacak olan Oktay kadar tehlikeli olacaktır. Bölümün finalinde içerdeki odada Nurten, gözükmese de orda olduğunu bildiğimiz Oktay, onun başındaki Jasmin, Şahika ve Derin yepyeni kötü ittifakıyken diğer tarafta Yurdal’ın yanındaki Savaş, Berk; ve bu üç adama bağlı Meryem, Naz, Beliz, Tülin. Savaş’tan ayrı düşünülemeyen Güçlü, ona bağlı Burcu. Beliz konusunda emin olamasam da kalanlar konusunda şu denebilir: Cidden iyi bir takım.
Son demde; birinin gözlerine baktığında tüm kargaşalara inat huzuru, inancı, geçmişin temize çekilişini görüyorsan; üstüne o senin elini tutup her şeyin iyi olacağını söylüyorsa hayatta bir şeyler daha güzel olacak demektir. Sen sevgili, her şeyden önce gözleriyle tanıştığım, gözlerindeki acıya şahit olduğum, o acı bana bakan bir sevgiye dönüşürken birlikte düştüğüm, birlikte dipten sektiğim; güzellik denilen o şey kıskansın senin kalbime dokunduğunda ruhuma dağılan o hissi. Sen seviyorum demesen bile sevdiğini bildiğim. Omzunu evim bildiğim, göğsünde dinlendiğim.
Emeklere Saygıyla…
                                                                                                  UmayMasal



      

23 Kasım 2017 Perşembe

Meryem-17

AŞK,BİZ
*“Seni seviyorum
Bunu sana esen yelle söyledim
...
Bunu sana suyla söyledim.
...
Bunu sana korkuyla söyledim,
Bunu sana sevinçle söyledim,
Tiksinerek söyledim, korkunç sözlerle.
Ancak yetmiyordu bunlar bana:
Yaşamdan da öte,
Ölümle söylemek istiyorum bunu sana;
Sevdadan da öte,
Unutuşla söylemek istiyorum sana.”
Aşk acısı...  Sözün  bittiği , kelimelerin anlamını yitirdiği ya da tam tersi sözcüklerin kendi anlamlarının dışında anlamlara evrilip yepyeni cümleler kurmaya adandığı acı. Nedeni nasılı o kadar kişiye özgü ki ,yüklenen anlamla o kadar bağıntılı ki. Aşk acısı bir kayıplık duygusu. Tamken yarım kalmışlık hali en çok. Aşk iz. Birinin sende bıraktığı senin birinde bıraktığın iz. Bu bölüm acılardan aşk acısının ağır bastığı bir evren izledik Meryem’de. Bölüm başındaki 6 ay sonrasını en sona saklayarak devam edelim yola. Meryem Savaş’a Savaş Meryem’e itirafın eşiğindeki kapıda tutulmuşken eskilerin hayaletleri zihinlerini istila edip yine yeniden uzaklaşmalarına neden oldu birbirlerinden. Savaş aralarındaki sırlar yüzünden Meryem’i tutamadığını söylediğinde aslında onu nasıl sarıp sarmalamak istediğinin gözlerinden akamayan yaşlarda gördük. Meryem ise baştan kabullendiği aşkı yaşamaktansa aşkının yaşaması haliyle ağlaya ağlaya gitti en başta zorla çıkarıldığı kapıdan , baba ocağından içeri girmeye. Savaş ve Güçlü konuşurken bilse de dillendiremediği gerçek korkaklık suçlamasıyla çarpıldı yüzüne Savaş’ın. Güçlü Savaş’ın çocuk tarafı, vicdanı. Adı gibi sevdi mi var gücüyle seven, uğurda canı hiç eden biri Güçlü. Meryem’i kardeşliğe seçti bir kere. Artık Savaş’a karşı Meryem Meryem’e karşı Savaş kim haklıysa onun tarafı Güçlü. Diğer yandan Savaş’ın vicdan yükü de Meryem gibi ağırlaşıyor. Vicdan Tanrı’nın tatlı fısıltısıdır, demiş yazar. Fısıltı yük üstüne yük ekleye ekleye Meryem ve Savaş’tan yumak yaratadursun, o yumağın iplerini her hamlesiyle sımsıkı hale getiren Oktay’a Derin’i de ekledik bu bölüm.  Derin’in Savaş’a hissettiği takıntılı aşk  Meryem’e de Sevinç’in kaderini yaşatmak için eyleme dönüştü. Yok etme obsesif bir içgücü Oktay ve Derin’de. Beliz’in dediği gibi Oktay’la Derin aynı. Tıpkı Meryem ve Savaş aynılığı gibi. Aynasal düzlemde Derin’in kendisinde olmayanı ve Savaş’ın yansımasına dönüşeni, Oktay’ın da Meryem’in yansımasına dönüşeni karanlıklarıyla boğmak istemeleri bundan belki. Hem Oktay hem Derin o kadar rahatsız tipler ki kendilerinden memnuniyetsizliklerinin hayattaki karşılığı haline getirdikleri ve hiçbir zaman seçenekleri olamayacakları insanların yaşamlarını mahvediyorlar. Oktay hadi bir noktada Meryem için bir zamanlar seçim olmanın hırçınlığıyla saldırıyor, Derin’in argümanı ne tartışılır. Yalnız iki karakterde dikkat çeken en önemli unsur anne figürü. Yani hem Oktay’ın hem Derin’in anneleriyle ilişkilerindeki karmaşık kopukluk bu nedensiz takıntıyı açıklayabilir. Yaşayan ama olmayan anneler.  Diğer taraftan Savaş ve Meryem’in erken kaybettiği annelere karşın sağlam bir sevme becerisi geliştirmiş olması da yine karakter yapılarının  ne kadar paralel ve diğerleriyle bir o kadar tezat içerdiğini gösteriyor bence. Kurgu anlamında bu iyi, tabi aralarındaki kazanma dengesi doğru kurulursa. Derin Meryem’i öldürmekten son anda vazgeçti. Pencerede gördüğü Ali onu vazgeçirdi. Aynı zamanda Ali de onu gördü. Bu ayrıntı boşa değildi umuyorum. Derin’in çabası Meryem’in yine korkarak kaçmasına içerleyen ve uzak durma kararına saygı duymaya karar veren Savaş’ın bu kararını tuzla buz ediverdi. Meryem’den haber veren Güçlü’ye çıkışayım derken tüm savunma mekanizması endişe ile kırılıp döküldü. ‘Ona bir şey olacak diye aklım çıktı Güçlü.’ Bence bu cümle gecenin aşka dair en güzel ifadesiydi. Öyle ya bir gece önceki tüm argümanlar orada öylede durmaya devam ederken, Meryem hala bir katil saklarken, üstüne görüşmemek isterken, Savaş’ın derinden derine bildiği sevgi uğruna saklama hali hala içini kemirirken, tüm kayıplar, tüm acılar sıcacık yüreklerini dağlarken yine de sevebilmek... Savaş’ın Meryem’e duyduğu şeyin Sevinç’ten farklı olduğunu sanırım senaristimiz bu bölüm özellikle anlatmak istemiş. Meryem’in başkalığı aslında Savaş’ın hissettiklerinin başkalığı. Meryem’in saflığı aslında Savaş’ın aşkının saflığı. Yaşanmamışlığı, yaşanamama ihtimalinin keskinliği her an ikisinin duygularını biliyor. Oktay ve Derin araya girdikçe de o imkansızlık hali  yüzlerine vuruyor. Bu durum uzaklaştırmak şöyle dursun birbirlerine koşmalarına neden oluyor.Kısaca yumak dolandıkça Savaş Meryem birbirine dolanıyor.
Berk-Beliz-Derin üçgeninde ise olay dönüp dolaşıp tam da düşündüğümüz gibi Oktay’ın kucağına düştü. Güç saplantılı Oktay yine yeniden Savaş’a ait bir şeyi şirketin yüzde onunu isteyerek bu konuda malum olan tezimizi güçlendirdi. Tabi bu tez gereği Meryem ve Savaş yan yana üstüne üstük  bir de el ele durursa Oktay’ın kendisi dışında bir şeyi düşünmeyen ve hızla narsizme dönüşen egosu nereye varır? Yurdal’a gelirsek çocuklarına bırakabildiği tek genetik miras olarak doğru insanı hayat arkadaşı seçebilme yetisi dışında şimdilik dipte görünüyor. İlerleyen bölümlerde kalp krizi yaşaması muhtemel Yurdal’ı Savaş ve Meryem’den uzak tutan Berk-Naz ilişkisi de dozunda.
İlk sahneyi sona bırakmıştık malum. Altı ay sonra Savaş ve Meryem’i evli görmemiz en azından oraya nasıl geleceğiz sorusunu sormak adına orijinallik olmuş. Kaldı ki Furkan Andiç ve Ayça Ayşin Turan’ın verdikleri olağanüstü resimlerle izleyene güzel bir göz kırpış. Dizi süreç içinde nereye gider izlediğimiz sezon finali mi final mi olur bilemiyorum. Umudum sezon finali olup o silahın ilk defa iyi taraftan birine değil de başkasına patlaması. Ne Savaş’ın ne bizim bir bebek kaybına tahammülü var eminim. En az Savaş ve Meryem kadar tatlı, enerjisi yüksek çift Burcu ve Güçlü’yü de o nikahta gördük ya şahit olarak ne gam. Saralım filmi başa izleyelim yolculuklarını . Unutmadan Meryem’in herkesten kaçarken kendisine yakalanıp Savaş’ı sevdiğini itiraf etmesiyle geçen hafta özette Savaş’ın verdiği değişim sinyalinin  artık kanlı canlı hale geçişi de sağlandı. Savaş’ın da dediği gibi artık ‘Burdan sonra işler değişti.’ Kendi adıma artık Savaş’ın zekasını Meryem’in sahip çıkışını çatışma yaşanacaksa da satranç oynar gibi olmasını bekliyorum. Meryem değişeceğini gösterdi bize. Hadi evren değişsin.
Son demde; Aşk susma ki içimdeki en olmaz olsun. Aşk dediğin yeter mi, biter mi, susar mı? Aşk ne kadar ense o kadar büyük, ne kadar olağan değilse o kadar şiddetli. Aşk kimse değil  ‘O’ ,aşk ikilik değil teklik.  Korkulara kapıldığım o iç mezarımda kapatırken tabutumu kendi ellerimle sen değilsin çekip çıkaran beni, senin içindeki benim. Gözlerimden akan sana doğru ben değil içimdeki sensin. Soluk aldıransa kendi dudaklarım değil seninkiler. Her öpücük ölüm ve yaşamın bir araya gelişi.  Aşk sende varolan bende yok. Ben sende yok olan sen de var. Sen kim ben ne? Biz bir bütün senle ben sadece parça.
Emeklere saygıyla...
*Luis Cernuda

                                            UmayMasal