21 Temmuz 2017 Cuma

AteşBöceği 4.Bölüm

*‘‘Şimdilik susuyorum inatla acımasızca, 
Ama yanlış anlama susuşum kendime acımamamdan,
Yalanla seni sarıp sarmalarken,
Yalanla kendimi prangalamamdan...’’
Ateşböceği yavaş yavaş dramatik kurgusunu oturtmaya başladı bu bölüm. İzlerken zaman zaman esler olsa da genel olarak keyifli, başrol olan çift dışında da çift yaratmaya çalışan bir çizgi oluşturma çabasını net bir şekilde ortaya koydu.  Yapımcı Banu Akdeniz’in diğer işlerini bilen bilir, aile yaratan bir tarzı vardır. Evet merkeze koyduğu bir aşk vardır ama etrafındaki aşkları, ilişkileri de ilgi çekici ve sıcak kurma konusunda dikkatli bir yapımcıdır. Bu haftaki bölümde de bu kurgunun oturtulmaya çalışıldığını söylesek yanılmayız sanıyorum. Aslı ve Barış dışında geçen hafta bizi bir parça korkutsa da bu hafta yüreğimizi ferahlatan Teo’nun Gül için ‘Kalbim ilikli’ demesi sanıyorum gecenin repliği olmaya adaydı. Gül o kadar candan bir arkadaş ki, içtenliğiyle öyle saf bir insan ki kırılmasını sanıyorum kimse istemiyor. Geçen hafta Barış’ın teknesinde yaşadığını öğrendiğimiz Teo’nun kimsesizliğini alacak kişinin Gül olduğu da o kadar belli ki. Tabi burada Gül’ün muhtemelen annesini kaybettikten sonra benimsediği ya da benimsemek zorunda kaldığı  anaç tavuk rolünden ne ara sıyrılıp aşık genç kadın olacağını da merakla bekliyoruz. Teo’ya gelince iyilik kontenjanında Gül’den eksik kalmayan hero gibi. Hem Hakan’ın saçmalıklarıyla uğraşıp kaza olayını çözme gayretinde hem de Aslı-Barış hattındaki gerilimleri azaltma ve toparlama. Ne diyelim herkese lazım bir Teo ve Gül. Birbirlerine de lazım oldukları o saçılan armutları toplama ve düğme dikme sahnesinden belliydi ya hadi hayırlısı diyelim. 
Geçen hafta Hakan-Handan-Cahide olayının kazayı çözmek adına hamle olarak tasarlanmışsa demiştik ki öyleymiş. Her ne kadar Hakan’a dokunan yanan diyen Cahide’yi haklı çıkarırcasına bu hafta Teo’da kafayı bulsa da sonunda bir ipucu yakalamış olmaları iyi oldu. Artı Teo’nun uçarken bile yüreğini ilikleyen kızı hatırlayarak davranmasına bizden on puan. Kızı aramasına verilecek puanı size bırakıyorum sevgili Ateşböceği severler. Hoş büyük ihtimalle hatırlamayacak Gül’e söylediklerini ama olsun biz biliyoruz Teo’nun duygularını daha ne olsun.
Arzu ve Barbaros aşkına gelince ben orda en çok Metin’in aşka dair sahip çıkışına bayıldım. Metin’in hikayesi çok acıklı bunu hissediyoruz. Bize anlatılacaktır da eminim. Hoş geçtiğimiz hafta Aslı’dan dinledik o hikayeyi bir parça lakin Metin’in geçmişi sanırım anlatılandan fazlası. Neşe’ye gelince babasız çocuk büyüten her anne gibi endişeli, kızları için korkulu ve bir o kadar da zeki bir kadın. Gerçekçi bakıyor hayata. Bu güzel. Çünkü masalsı bir aşk çemberinde de gelişse hikaye ayakları yere sağlam basan karakterler önemli. Kafenin fal kafe olarak müşteri toparlamaya başlaması da güzel oldu. Zira ara ara düğüm gereği sıkıntılar olması gerekse de böyle nefeslenmeler lazım bence.
Şimdi gelelim Aslı ve Barış’a. Aslı’nın tepkisini şımarıklık olarak yorumlasa da Barış’ın Aslı’nın etkisinden kurtulamadığını gördük bölüm boyu. Diğer taraftan kendisine güvenilmediği için kırgın olan Aslı ise vicdanında Barış’ı aklamaya çalışıp durdu. İkisi de birbirlerini düşünmedikleri tek dakika olmaksızın ayrı kaldı bir süre. Aslı’nın nezarete atılmasından sonraki kısım ise tam bir Teo prodüksiyonuydu. Barış’ın Aslı’yı kurtarması sonrasında Nisan Hanım faktörüyle Aslı’nın hayat tecrübesiyle Barış’ı yine rahatlatan çözümleri ikiliyi yine biraraya getirdi. İlayda’nın kendisine söylediklerini Barış’a söyleyemese de bir parça Nisan Hanım’ın yardımıyla gerçek ortaya çıktı. Çıktı çıkmasına da Aslı’nın gerçekleri ve Barış’ın gerçekleri çarpışmasında kim sağ kalır kim sürünür tartışma götürür. Buraya döneceğiz. Barış’ın Aslı’ya ‘İyiki geldin’ demesi kuşkusuz hayatına kasıttı. Barış’ın annesinin çok erken öldüğünü, teyzeleri tarafından büyütüldüğünü tahmin etsek de net Barış’ın ağzından duyduk. Burada babası hakkında bir bilgi verilmemiş olması ilginç. Bakalım senaristimiz bunu nereye bağlayacak. Aslı Barış’ın duvarlarından içeri sızdı bile. Öyle bir sızma ki bu Barış için kazayı çözmek yavaş yavaş dava sorunsalından çıkıp Aslı’yı kaybetme sorunsalı olmaya ilerliyor. Barış değişiyor. Aşk onu değiştiriyor. Bunun farkında olarak akışa kaptırmamaya çalışsa da Barış’ın bu duyguya teslim olmaya gönüllü olduğunu da düşünmüyor değilim. Aslı’ya gelince iç sesinde o delişmen halinin yansıması duygular öyle berrak ki. Barış’tan çok hoşlandığı, ondan vazgeçmek istemediği hatta bir an bile olsa sırf Barış için İlayda’dan özür dilemeyi düşünmesi tüm o duyguların dışa vurumu. Tesadüfi bir şekilde İlayda ve Aslı arasında geçenleri öğrenen Barış’ın Aslı hakkında yanılmadığını anladığı andaki rahatlama ise Barış’ın duygu yoğunluğu adına Aslı’dan ne kadar önde olduğunun ispatı. Burada her mimiği her bakışıyla Aslı’nın duygularına saldıran bir Barış olduğunu söylemeden geçemeyeceğim. Barış Aslı’ya öyle bakıyor ki, severken içine çeker gibi; kıskanırken her şeyi yakacak gibi; kaybederken dünya ayaklarının altından çekilir gibi. Bakarak sevmek konusunda sanırım Seçkin Özdemir rahat rahat oyuncular arasında ilk beşe girer. Müthiş. Nilay Deniz ise Aslı’yı her hafta daha da sindiriyor. Son sahneye kadar o haşarı ruhlu ateşböceği kızken son sahnede böceği gitmiş ateş gibi girişiyle çekici bir genç kadına nasıl dönüşebileceğini de gösterdi. Bu arada Aslı’nın üniversiteyi kazandığı ve gidemediği bilgisini cebimize ekledik. Ortak hayalleri olan bir çiftimiz olduğu bilgisini de yanına koyduk. Haftaya Barış açısından zor olacak bu belli. Zira Aslı’nın duyduğu konuşmaları rahatlıkla tamamlayacak bir zekası var. Agatha Christie okuyan kızımız parçaları toparlayacaktır. Soru Barış ne yapacak? Bir tarafta Aslı’nın muhtemel şüpheleri bir tarafta Teo’ya yönelik kıskançlıkları. Barış’ın işi zor. Bu arada değinmeden geçemeyeceğim her bölüm farklı davalara odaklanılması dizinin ritmini arttırıyor bana göre. Dizi film havasına sokulabilir bu çizgi iyi ayarlanırsa. Zaman zaman komedi dozu zaman zaman dram dozunu ayarlamak için konuk oyuncuların katılımıyla hareket sağlanır sanki.
Son olarak, klasik bir romantik komedi olan Ateşböceği’ni hikaye çizgisini derinleştirerek farklılaştırmak mümkün. Çünkü gerçekten farklı enerjileri olan birkaç çifte sahip. Aynı zamanda aile hikayelerine de sahip. Kurgunun merkezinde asıl çifti tutmak koşuluyla çok farklı bir işe dönüşebilir sanki.
Emeklere saygıyla...
     


14 Temmuz 2017 Cuma

Kalp Atışı 3.Bölüm

'Hayat iki şekilde yaşanır:Ya hiç mucize yokmuş gibi ya da her şey birer mucizeymiş gibi-Albert Einstein'
Kalp Atışı'nın bu bölümünde hayatın farklı yönlerine baktık. Olmamışlıklara, ölüme, hayata... Mucizenin hayatta nasıl ve ne kadar kişiye özel oluşabildiğine dokunulmaktı belki en güzel mucize bir çocuğa, hayata hatta ölüme dokunmaktı.
Ali Asaf olanı olduğu gibi kabul eden ruhuyla-Eylül dışındaki her durum-karşılaştığı her zorlukla kolayca başedebildiğini gösterdi. Mucizenin olamayacak olanı oldurma çabası olmadığını elimizdekilerin kıymetini bilerek de mucize yaratılabileceğini anlatmaya çalıştı.Eylül'e ilişkin tavrında ise o kadar net ve samimi ki üstüne basa basa genç kadından asla vazgeçmeyeceğini yaptığı hatadan pişman olduğunu söyledi. Eylül ise bir tarafta Ali Asaf'a duyguları bir tarafta hastanede kabul görme çabası diğer tarafta babaannesine ilişkin gerçeği bulma arzusuyla iki arada bir derede. Eylül doktorluğu konusunda özgüveni yüksek kendinden emin çalışma disiplininden kopmayan bir tavra sahip bunu bölüm boyunca müdahale ettiği her vakada gösterdi. Sadece Umut'a ilişkin vakada Eylül'ü en çok üzecek şeyin çaresizlik olduğunu Eylül için doktorluğun bir meslek değil hayatla başa çıkabilme  metodu olduğunu da net bir şekilde anladık. Sorunlu gençliği, babaannesi kaybedişi ve devamında sımsıkı sarıldığı mesleğinin onun için güvenli liman olmasının tek koşulu hayat kurtarmak.
Bu bölüme damga vuran bir başka karakter ise kuşkusuz Oğuz'du. Oğuz'un rekabetçi tutumunun yanına adaletli aynı zamanda duyarlı bir kimlikte geliştirildi. Eylül'ü takdir etmesi, doğum sırasında yardımcı olduğu kadına yaklaşımı, kadının babasını hayata döndürme çabası ve devamında gördüğü mucize karşısındaki mutluluğu ile Oğuz bana göre bu bölümde bir karaktere dönüştü. Öyle görünüyor ki Ali Asaf için Eylül konusunda ciddi bir rakip olacak. 
Rakip demişken Selim Hocanın Eylül ve Ali Asaf arasındaki etkileşimden rahatsızlığı belirginleşti. Ayrıca bölümün sonlarına doğru Esma'yı tanımasına dair verdiği ipucu Ali Asaf'a 'Ben Eylül'ün hayatının bir parçasıyım.' deme şekliydi. Ama Ali Asaf'ın Eylül'ü sevme şekli o kadar derinlikli ki, Oğuz,Selim Hoca veya başkaları, Ali Asaf mücadeleden kaçmayacaktır. 
Hikayemizin olumsuz karakteri Bahar ise hala Eylül'e denk bir güç olmaktan uzak Oğuz'la müdahale ettikleri hamile kadın vakasında bile korkakca tutumu karakterin iyice içini boşaltıyor. Bahar'ın aksine babası Sinan Eylül ve Ali Asaf açısından tehlikeli olacağının sinyallerini bu hafta verdi. Değiştirdiği raporlar, Ali Asaf'la Bahar'ı bir araya getirip hastaneyi ele geçirme planları Sinan'ın gerçekten takıntılı ve riskli bir tip olduğunun kanıtı.
Kalp Atışı'nın temposunu yükselten kuşkusuz her bölümde farklı vakaların doktorları sınaması. Her doktor karakteristik özellikleriyle vakalara kendilerince müdahale ediyor. Burada gerçeklik olgusu ıskalanmazsa çok güzel olacaktır. Doktorlar uzmanlık alanlarında mucize yaratırken hep aynı kişilerden yürünmezse etki alanı genişletilebilir sanki. Diğer taraftan öykünün sadece hastane ayağında kalması gerek Eylül'ün gerek diğer karakterlerin özel hayatlarının geri plana atılması umuyorum sadece dizinin evreninin yeni kurulmasıyla ilgilidir.
Bu bölüm Öykü Karayel ve Gökhan Alkan'ın dışında Ali Burak Ceylan'ın oyunculuğuna da değinmek gerekiyor sanıyorum. Kara Sevda da gösterdiği performanstan sonra Kalp Atışı'ndaki Oğuz karakteriyle dikkatleri çektiğini düşünüyorum. Oğuz'un hikayesinin derinleştirilmesiyle Ali Burak Ceylan'ın  performansının çok daha genişleyeceğini hissediyorum. Umuyorum ki Oğuz'un gerçekten ilgi çekici bir hikayesi olsun. Gökhan Alkan ve Öykü Karayel'e gelirsek, her hafta oynadıkları karakterleri daha iyi sindiriyor ve benimsiyorlar. Özellikle Umut'a ve ailesine hastalığı anlattıkları sahnede ikisinin de duygusal geçişleri vermedeki başarısı takdirlikti. Son sahnede ise Ali Asaf'ın geçmişten getirdiği kaybetme korkusunu Eylül'e yönelik olarak yaşatmadaki başarısıyla Gökhan Alkan dramatik sahnelerdeki gücünü de göstermiş oldu.
Emeklere saygıyla...

Umay Masal

Ateşböceği 3.Bölüm

Merhabalar, AteşBöceği 3.Bölüm yorumu benden keyifle okumanızı dilerim.
'Kıskanırım seni ben,
 Kıskanırım sevgimden,
 Bu nasıl aşk Allah'ım,
 Öleceğim derdimden...'
Bu bölüm Ateşböceği'ne bir başlık arasam kıskançlık derdim. Çünkü tüm bölüm Barış'ın tanımlayamadığı ama içten içe hissettiği kıskançlıklara bağlı yanlış anlamalarla geçti. Aslı, Barış'a hissettiği hayranlık dozu yüksek hoşlanma hissiyle başa çıkmaya çalışadursun esas oğlanımız Barış aşkın kalbine doğru son sürat ilerliyor.
Teo'nun Aslı'ya ilgisi Barış kadar izleyicinin
de kafasını karıştırdı. Öyle ya Aslı'yı yakınlarında tutma sebepleri mağlum olan ikilimiz oldukça yakın iki dost. Barış içindeki şefkat açlığının doğurduğu soğuk duvarları eriten Aslı'ya büyük ölçüde aşık oldu. Teo'nun ise Gül'ün ona yönelik tüm çabasının soğuk geri dönüşlerine karşın Aslı'ya yaklaşımındaki sıcak ilgi en azından ortada bir hoşlanma durumu olduğunu da gösteriyor sanki. Aslı aşkı iki dostu karşı karşıya getirir mi? Umarım getirmez. Çünkü Barış yalnız bir adam. Teo onun güvenebildiği dost bir liman. Elinden alınırsa yazık olur bence.
Diğer taraftan yarı suçluluk yarı Aslı'yı mutlu etme hissiyle Barış, Çiçek'e ve dolayısıyla Aslı'nın ailesine yardım ediyor. Bu tavır Barış'ın aileye açılan bir kapısı olacaktır. Çünkü aile Barış'ı bir şövalye olarak görmeye başladı bile. 
Aile demişken dizinin düğümünü ve komedi yükünü kaldırmaya çalışan Cahide-Handan-Hakan üçlüsünün yaşadıkları dolandırma vakası yaşanan mağlum kazaya bağlanırsa bir şey ifade edecektir. Ama öylece bırakılırsa sanıyorum seyirci açısından boş bir kısım olarak görülebilir.
Gelelim kötü cadımız İlayda'ya. İlayda evet pozisyon ve hırs olarak Aslı için tehlikeli bir rakip ancak İlayda'da eksik olan şey çok karikatür kalması. Bilhassa yardımcısıyla(Sıdıka'yla) olan diyologları nasıl desem; itici. Kötü karakter derinleştikçe hikaye derinleşir. İlayda şuan bundan çok uzak. Yaşayan bir tip değil. Seyirciye bu nedenle geçmiyor. Burada ilk iki bölüm sırıtan bu bölüm biraz çözümlenmiş gibi duran senaryo problemi devreye giriyor galiba. Umarım kısa zamanda çözülür. Çünkü rakip çok 😔
Bir başka cephe, Metin-Neşe-Barbaros-Arzu.
Ben kendi adıma bu cepheyi ve hikayesini sevdim. Ama Metin'in hikayesi öne çıkıyor sanki. Durul Bazan abi Metin olarak sakin fakat içten bir portre çiziyor. Yaşadıklarına biraz daha olumluluk eklenirse tadından yenmez.
Son olarak Seçkin Özdemir. Sen ne güzel bakıyorsun öyle. Nilay Deniz'in haşarı oyunculuğuna karşın o soğuk tavrın altına sakladığın tutkulu bakışlara hayran olmamak elde mi? Nilay-Seçkin. Olmuş mu? Olmuş. Senaryoyla beslenirse ve hikayenin altı gerçekten dolarsa uzun süre izlenir bu çift. 
Tüm emeklere saygılyla..




12 Temmuz 2017 Çarşamba

Dolunay 1. Bölüm

Merhaba arkadaşlar size şimdi yeni başlayan Dolunay hakkında birkaç şey yazacağım.

Yaz dizileri genelikle hep aynı hikayeye sahiptir. Fakir ama güzel kız, zengin yakışıklı iş adamı...Kızın paraya ihtiyacı olduğu için adamın yanında işe başlar ve sonra istifa eder ama kader onları daima tekrar karşılaştırır.Dolunay bu noktada diğer dizilerden ayrılıyor.Takıntılı ve zengin Ferit Aslan bir türlü kendine yardımcı ve aşçı bulamaz ama birden Nazlı çıkagelir ve Ferit Aslan'ın gönlünü yemekleri ile fetheder tabi sadece yemekleriyle değil Bulut'a olan davranışlarıyla da yavaş yavaş Ferit'in ilgi alanına girer.

Nazlı ve Bulut'un arasındaki uyum ve iyi iletişim Ferit açısından Nazlı'yı daha ilginç biri haline getirecek gibi görünüyor.

Nazlı ve Ferit'in ilk yakınlaşması dans sırasında Ferit'in Nazlı'nın kokusunu alması ve bu kokudan etkilenmesiyle oldu. Koku hafızası önemli bir ayrıntı.Zira en derin izi koku bırakır. Bu ayrıntı Ferit'in duvarlarının Nazlı'ya yönelik olarak yavaş yavaş  dökülmeye başladığının kanıtı gibiydi.

Dans gecesinde bir başka önemli olay da Demet'in Ferit'e bakışlarıydı ki bu bakışlardan Ferit'in rahatsız olması geçmişte yaşanan birtakım olumsuzluklara da işaret gibi. Ferit ile Nazlı'nın  dansından fazlaca rahatsız olan Demet için yaşananlar pek de geçmişte kalmış gibi durmuyor. Sonuçta eğer Ferit Nazlı cephesinde bir gelişme olursa Demet ve Mert bu cepheyi en çok zorlayan kişiler olacak.

Nazlı'nın kız kardeşi yüzünden başı çok büyük derde girecek baştan belli oldu.. Zengin koca avcısı damgasını yediği gibi.. Kız kardeşi yüzünden yanlış anlaşılmaların ortasında kalacak sanıyorum.

Son sahne de Ferit'in her şeyi yanlış anlaması ve biraz da alkolun etkisiyle davranışlarını kontrol etmeden davranması ve Nazlı'ya ahlaksız teklifte bulunması Ferit açısından gelinebilecek en son  noktaydı.Bakalım Nazlı'nın tepkisi ne olacak, tabiki sağlam bir tokadı Ferit Aslan haketti. Ferit Aslan duygularının onu mereye sürüklediğini tam olarak çözümeleyese de ilerleyen bölümlerde düştüğü bu hatalar onun önüne ciddi engeller koyacaktır. Merakla devamını bekliyoruz.


11 Temmuz 2017 Salı

Kalp Atışı 2.Bölüm

Yıllanmış sevgiler yarın kalmışsa eğer derin yarıklar bırakırmış. Ali Asaf'ın geçmişte bırakmayı başaramadığı Eylül'le karşılaşmasının etkisi de bu yarıklarda tam anlamıyla 'Echo' etkisi yaptı. Ali Asaf sıcacık, öylesine esnek ve sevecen bir karakter ki Eylül'e aşkını anlatırken de o sıcaklık ekrandan yansıyor. Ama bir taraftan o aşk o kadar kırılganlıkla büyümüş ki Eylül'ün kalbinde tıpkı Narkissos'a aşık Echo'nun umutsuzluğunun örselediği bedeni, Eylül ruhuna aksettirmiş.
Eylül güçlü, yansıtıcı, aldığını aynen iade eden bir 'Echo'. Burada Ali Asaf'ın Eylül'e yaklaşımındaki samimiyete Eylül'ü inandırması önemli gözüküyor. Diğer taraftan Bahar'ın genetik olarak getirdiği her şeye sahip olma isteği ikilimizin arasına yine yeniden girmeyi başarmış duruyor.
Selim Hoca'nın muhtemelen kendisine bile itiraf edemediği duygularının yavaş yavaş seyirciye hissettirilmesiyle ortaya çıkan tabloda Ali Asaf'ın geçmişte Eylül'ü Selim Hoca'ya emanet etmesinin nereye konacağı da merak konusu. 
Duyguları konusunda ketum olsa da Eylül'ün mesleki değeri konusunda net olan Selim Hoca'nın Bahar ve ailesinin tehditlerine boyun eğmeyeceğine-ki papuç bırakmayacağı fikrindeyim- nasıl bedeller ödeyeceği de yine sorulardan...
Hastanenin belki Eylül'den daha mesefeli ve soğuk doktoru Oğuz'un Eylül karşısındaki çözülmesi kuşkusuz bölümün en ilginç sahnelerinden bir tanesiydi. Oğuz'un hikayesi, iç dinamikleri  ve muhtemel Eylül aşkı hikaye bütünlüğüne nasıl yansıyacak göreceğiz. Ama şu bir gerçek ki Oğuz dizinin en ilgi çekici karakterlerinden biri.
Kuşkusuz bölümün en etkileyici sahnelerinden bir tanesi acile gelen iş kazasına uğramış işçiye Bahar'ın yapamafığı müdahaleye karşın Eylül'ün kaldığı zor duruma rağmen gösterdiği başarıydı. Burada her mimiği, jestiyle Eylül'e yorum katan Öykü Karayel'in oyunculuğuna da selam olsun. Sahnede Eylül ve Bahar karakterlerinin farkı Ali Asaf'ın neden Eylül'ü seçtiğinin altı kalın kalın çizilirken Eylül'ün başarılı müdahalesine Ali Asaf'ın gururla bakışı sahneyi daha da derinleştirdi.
Son olarak dövüş sahnesinde Eylül ve Ali Asaf arasındaki kavga, aşk,ihtiras,mücadele ama en çok ihtiyaç ortaya kondu. Sahnenin sonunu merakla bekliyoruz.
Emeklere saygıyla...


1 Temmuz 2017 Cumartesi

Kalp Atışı 1.Bölüm

‘‘Kendinden dışarı çıkıp kendine bakmadıkça kim olduğunu asla bilemezsin.- Jose Saramago’’

Eylül’ün hikayesini merkeze alan ‘‘Kalp Atışı’’ karakterin acılara boğulmuş halini isyankar ve bir o kadar soğuk ruh hali içinde anlatmasaydı sanıyorum ilgimi çekmezdi. Hatta daha ileri gideyim Öykü Karayel’in karaktere getirdiği yorumda buz gibi bakışlarının altına gizlediği kırılganlığı yansıtışına Gökhan Alkan’ın sıcacık sarıp sarmalayan ama bir o kadar cool hali eşlik etmese belki bakmazdım bile. Ama evet bu ama sanırım benim ekrana ilgiyle bakmamı sağladı. 

Bölümün en başında Doktor Eylül’ü gördük. Belki de şimdiye kadar Türk dizilerinde karşılaşmadığımız bir giriş yaptı. Doktorlara yönelik şiddet kavramına adeta uçan tekme attı. Ki bu girişle anladık ki Eylül gerçekten güçlü bir kadın. Tek başınalığı zırh olarak giymeyi becerebilenlerden. Erkek egemen toplumun belki de en karanlık ve en ataerkil modellerinden birine onun dilince verdiği cevapla sevilesiydi Eylül. Diz çöktürücüğüyle ve bunu zerre umursamayan tavrıyla eski zaman amazonları gibi soğuk ve mesafeli. Sonrasında Eylül’ün geçmişine gittik. Kulağında cd çalarıyla yine disiplinlere ve otoriteye karşı çıkan liseli kızla karşılaştık. Benim için o cd çalardan duyduğum ses Şebnem Ferah olsaydı ‘Can Kırıkları’ diye haykırsaydı daha gerçekçi ve karaktere uygun olacaktı ama tercih. Sonrasında baba-kız çatışmasını ve buradaki temel dinamik olan üvey anneden yansıyan anne özlemini hissettik. Burada parantez. Eylül’ün kadınlıkla arasında hissedilen mesafenin temelinde annesi var galiba. Hani derler ya herkes için ilk nesne annedir. Anneliğin öyküsü anneye olan aşkla başlar. Kız ya da erkek çocukların ilk aşkları anneleridir. Kızlar için sonraki aşk ise babadır. Eylül’ün bu noktada annesiyle beraber babasını da kaybettiğini öğrendik hatta gördük. Lakin bu kayıp nasıl yaşandı, Eylül kaç yaşındaydı? Bilmiyoruz. Sadece cebimizde hayırsız ve şiddet eğilimli bir baba var ki bu Eylül’ün savunma içgüdüsünün kaynağını gayet net anlatıyor. Diğer taraftan kimseye bile isteye kötülük yapmayan ama karşılaştığı müdahaleleri sertlikle püskürtmeyi bilmesi de kızımızın gardı havada yaşayışının yansıması. Babannesi ve sonrasında karşılaştığı Ali Asaf’a temkinli yaklaşımı ve gördüğü iyilikle -biri kendisine, biri hamile kadına olmak üzere- hızla çözülen buz duvarı aslında Eylül’ün iyiliğe inanmak istediğinin ispatıydı. Hoş kayıp üzerine kayıp yaşayan Eylül’ün önce umudunu sonra babannesini yitirmesiyle buzdan kalesinin duvarları yeniden sağlamlaştı ve hatta belki daha da kalınlaştı. Eylül’ün motivasyonunu babannesine güzel bir emeklilik vermekten intikama dönüştüren süreç acı ve zorlayıcı. Ali Asaf’ın Eylül’e yaklaşımının hızla evrilmesinde öğretmen-öğrenci aşkına yönelik göndermelere takılsam da Ali Asaf’ın gidişi ve araya giren 11 yılın etkisiyle o gönderme de temize çıkmış oldu sanıyorum.   

Ali Asaf demişken orada da sanıyorum anneye dair bir başka acılı hikaye var. Doktorluk niye bırakıldı? Neden biyoloji öğretmeni olarak yola devam edildi? Sınıf rehber öğretmeni olarak zihnini temize çekmek için neden öğrencilerle uğraşıldı? Bilmiyoruz. Ya da ben bilmiyorum Kore versiyonunu izlemediğim için. Ancak Eylül’ün tüm buz haline inat Gökhan Alkan’ın tüm enerjisini yansıtan Ali Asaf çok sıcak. Eylül’ün ketumluğuna inat Ali Asaf çok açık, net. Eylül’ün şiddete şiddetle cevap veren haline karşın Ali Asaf o kadar barışçıl. Zıt kutupların çekimi gibi duran Eylül Ali hattında aslında benzer ruhların birbirine koşuşu bir hikaye izlermişiz gibi geliyor. Diğer taraftan ikilinin birbirine turnusol etkisi yapması da muhtemel. Yazının başında kullandığımız söz gibi. Kişi kendini görmek için kendinden dışarı çıkıp bakmalı. Bunu da masalda olduğu gibi bilinmeyen bir adaya yolculuk yapmaya sizinle gelecek cesaretteki kişiyle yaparsınız. O kişi Eylül için Ali, Ali için Eylül gibi. Dizinin aşk ayağının evreni kurulurken bir başka duygunun da merkezde olacağı da hissettirildi. Rekabet.

Dişe Diş(i). Ali Asaf’a sevimli görünmek adına Eylül’e yardım etmeye başlayan Bahar’ın hem denemede geride kalışı hem de Ali Asaf ve Eylül arasındaki enerjiyi hissetmesiyle rekabete dönüşen duygularının bıçak gibi keskinleşmesi. Günümüze gelen hikayenin asıl izleyeceğimiz kısmında Bahar nerelere gelmiş o kırmızı ruj ipucu verse de bilemiyoruz. Çünkü temelde sahip olmak için girişilen rekabet yoğun güç istenciyle gelişir derler. Bahar Ali Asaf’a yönelik rekabet duygusunu işe ve iş anlamında Eylül’den daha güçlü olma isteğine dönüştürür mü? Ya da halihazırda bir şekilde sahiplerinden olduğu hastanede bunu Eylül’e yönelik mobing olarak kullanır mı? Yoksa rekabetin tutsaklık biçimi olduğunu fark edecek kadar olgun bir karaktere mi evrilir? 

Kısaca Kalp Atışı, Kore dizisi adaptasyonu olarak çıktığı yolda, enerjisi birbirini tamamlayan iki başrol oyuncusu, iyi yapılmış gibi hissettiren castı ile ilgi çekerek başladı. Eylül’ün farklı yapısı, çatışmaya müsait hikayesiyle nerelere varacak göreceğiz. Aşk beyinde başlar, kendimizi tamamlayacağına inandığımız kişiyi beynimiz seçer. Sonra o aşk kalpte yaşar. 

Emeklere saygıyla...

UmayMasal      

 

 

 


18 Nisan 2017 Salı

Cesur ve Güzel -22.Bölüm

Nasıl oluyor, ne şekilde beceriyor tam çözemiyorum ama bu diziyi izlemekten öyle ya da böyle gerçekten büyük keyif alıyorum. Şöyle ki: Bütün etkenlerin dışında, her şeyden önce, görsel olarak Kıvanç’ı ayrı bir yere Tuba’yı da daha farklı bir yere koyuyorum tabii ki. İkisi birleştiği zaman ise çok bambaşka bir şeye dönüşüyorlar benim gözümde. Evet senaryo tam anlamıyla tatmin edici değil, kopukluklar bulunmakta, mantıksal hatalar da mevcut; diziyi bir hafta beğenirsek diğer hafta en şiddetli biçimde yerebiliyoruz. İstikrar maaesef yok. Durum bundan ibaret olsa da bana verilenden bir şekilde keyif almaya çalışıyorum en basitinde. En azından şimdilik gidişat bu. Sonrasına ise bakacağız zamanı gelince.  
Bölümümüze geçersek de Sühan’ın sözleriyle yıkılan Cesur ile bitirmiştik geçen haftayı. Şu net ki: Bu kadar acı ona fazla. Sühan ise tamam belki bazı konularda kendince haklı olabilir ancak en gerekli olduğu zamanda onun elini bırakmamalıydı. Sonuçta her şeyini kaybetmiş bir adamdan bahsediyoruz. Tahsin Korludağ’a benziyorsa gittikçe; sen engel ol bu duruma yanında olarak, onu yalnız bırakmayarak. İkisine dair belki de en güzel umut olan bebeklerini saklamak, artık olmadığını söylemek; Cesur’un geleceğini de yok etti bir nevi bana göre. Yani Cesur’u seviyor, evet. Arada kalmış, ona da evet. Lakin en baştaki kararlılığı şimdi daha fazlasıyla göstermesi gerek. Bu derece değişkenlik normal değil ve bir öyle bir böyle derken bizi de yoruyor açıkçası. (Senaristlere sesleniş.)  
Diğer bir olaya gelirsek de Korhan kendini bulan, kendine güvenen bir duruş sergiledi en sonunda. Cahide’ye de çektirmeye başladı ki bence az bile yapıyor, şüphesiz daha fazlasını hak ediyor. Ve ne güzel sakince ilerliyorlar derken hapisten çıkan Turan’ın sizin başınıza daha çok şey öreceğim edasıyla soluğu Cahide’nin yanında alması, durgun cephemize yeniden hareketi getirecek gibi gözükmekte. Bakalım.  
Yönümüzü başka tarafa çevirdiğimizde ise karşımıza çıkan ilk kişi Rıza oluyor. Ah Rıza diyerek Tahsin’i beter bilirdik, bu ondan da beter çıktı maşallah serzenişinde bulunuyorum. Olaylar başlıyor, gelişiyor, sonunda istediği şekilde bir sonuca bağlanıyor resmen. İlk önce Salih’i yanına çekti, o yetmedi ona şantaj yaptı, o da yetmedi Tahsin’in Salih’i vurmasına sebep oldu. Bir de eline aldı mı bu kozu, Tahsin ile anlaşarak, olayın Cesur’un başına kalmasına ön ayak oldu. Şaşırdık mı? Tabii ki hayır. Cesur bu işin içinden nasıl çıkacak ki umarım çok uzamaz merakla beklemekteyim. (Vuruluyor)  
Yazının son paragrafını Sühan ile Cesur nezdinde Kıvanç ile Tuba’ya ayırmak istiyorum naçizane. Bu bölüm daha bir farklı geldiler gözüme nedense. Bunda ikisi için umduğumuz, beklediğimiz sahnelerin de yazılmasının etkili olduğu kanısındayım ki verilen duygu açısından bu zamana kadar olanlar arasında ilk sıralara koyarsak pek de yanlış olmaz sanırım.  Neden derseniz konuşmaları çok içtendi ki uzun zamandır böylesi olmamıştı, atışmaları ise çok tatlıydı gereksiz nedenlere yer verilmemiş; birbirlerine uzakken bile yakın olma isteği, o özlem aşırı doğaldı meydan okurcasına gerçeğe. Bakışlar ise favorim, tek geçerim. Şimdi çok abartıyorsun diyebilirsiniz, anlayabilirim bir yere kadar ancak diziyi keyifli izlemek adına bir yerden yakalayabilmek gerek sanki. Tek bir oyuncu için ekran karşısına oturmak, diğer etkenleri göz ardı ederek diziyi izlemek hiçbir şekilde anlamlı gelmemekte bana çünkü. Tabii ki olumlu ya da olumsuz eleştirilemiz olacak lakin bu zamanda böyle bir şeyi yakalamışken bir daha ne zaman gelir bilinmezken ki oyuncuların dönüşü da buna dahil; peşini bırakmamak gerek, çok yıkıcı, keskin yorumlarda bulunmamak gerek; kıssadan hisse bir şekilde zevk almanın yolunu bulmak gerek kanısındayım.  
Ve yine gelelim bölümün en güzel ve özel sahnelerine: 
  • Sühan’a bağırırken birden ondan kocam kelimesini duyan Cesur’un şaşkınlığı… Çok tatlış bir şaşkınlıktı. Koca kelimesi gözünde resmen farklı bir anlam kazandı.  
  • Cesur’un zille olan imtihanı… Bir an hiç durmayacak sandım.  
  • Cesur ile Sühan’ın yüzleşmesi… İki kırık kalbin birbirleriyle konuşması. Çok sakin ama bir o kadar derindi.  
  • Sühan’ın bebek rüyası… O kadar içtendi ki o sahneye gerçeklik yakışırdı.  
  • ‘Seni ben sevdim.’  Ve tabii ki dans sahnesi… Uzak ve yakın olmanın anlamını kaybettiği anlar. Gözlerle seviştiler. Sonuç olarak  duygusal olarak en etkileyicisiydi. 

Yeni bölümde görüşmek üzere… 
 Müge