16 Şubat 2019 Cumartesi

Gülperi- Sevince

“Kaderimse seni sevmek bil ki seçimimdir.
Sevda yola düşmekse bil ki yol senindir,
Şehir, ülke dünya yine senindir.”
Hayatın insanı büyütürken seçtiği yollardan geçmek insan için seçim mi yoksa kader mi bilmiyorum. Belki seçimlerimizdir kaderimizi belirleyen ya da kaderimizdir seçimlerimizi etkileyen. Hayattaki karşılıklarla kurgudaki karşılıklar kimi zaman bizim için tutarlı gibi durmasa da kimi zaman bir masanın etrafında duyduğunuz hayattan bir hikaye aslında kurgunun kadere bağladığı bazı noktaların ne kadar hayatla paralel yürüdüğünü anlamamızı sağlar. Tüm bunları neden yazıyorum. Bilmem. Belki Gülperi ve Kadir’den seken hikayenin tam olarak Artemis Hasan’da devam etme şeklindendir. Ya da benzer bir hikayeyi hayattan gerçeklik olarak duymamdandır. Her neyse. Kaderi seçimlere, seçimleri kadere bağlayıp devam eden kurgu evrenimiz Gülperi’ye bakalım.
Bu hafta “Sevince” diye başladı bölüm.  Aşkın aile hikayeleriyle kol kola gittiği öyküde kuşkusuz geçen haftanın açık bırakılan soruları cevap bulmalıydı. Soruların kaynağı da çoğunlukla aşka dairdi. Gülperi Kadir’e evet demişti. Gülperi Kadir’i kurtarmak için savaşmaya başlamıştı. Sonunda da Eyüp’e yakalanmıştı. Tam da dilediğimiz şey oldu Gülperi bu hafta bölüm başında Eyüp’ten bir adım öne geçti ve görüntüleri kaptırmadan Kadir’i kurtarmayı başardı. Klişeyi bazen sevsek de tutarsızlık insanı yoruyor. İşte tam da bu nedenle Gülperi’nin önce davranıp Barkın’a görüntüleri yollaması güzel hamle olmuş. Diğer taraftan Eyüp’ü üzerine çekip oyalama taktiği de iyi fakat Eyüp’ün Gülperi aşkının tabanındaki takıntılılık düzeyini göstermek adına yapılan hamleler dozunda kalmalı. Çünkü tam da bu noktada Eyüp’ün çatışma için yetersiz kalmaya başladığını söylemek zorundayım. Hikaye yeni cepheler açmak zorunda.  Şeyma Kadir boşanmasının ardından iyice oyundan düşen Şeyma’yı Seyit’le yakınlaştırmak oyuna yeni yön verme hamlesiyle nereye varacak merak ediyorum. Yok Şeyma’ya, geçmişine dair yaralarına ışık tutup neden böyle bir anne olduğunu sorgulamaksa Şeyma adına artık nasıl bir çatışma hamlesi yapılabilir bilemiyorum. Kendi adıma Artemis- Hasan hikayesinin gerilimini yüklenmesini beklediğim fazlasıyla snob bir karakter olan Şeyma’nın  Seyit gibi statü sahibi olmayan birine ilgisi tuhaf. Bekleyip görelim ancak ben hala güçlü bir çatışma unsuru olması gerektiğinden yanayım. Diğer taraftan Kadir’in her bölüm kahramanlığa dönüşen kimliğinde aşkın çok güzel durduğunu da söylemeden geçemeyeceğim. Kadir adalet, hak kavramlarına bağlı bir karakter. Ancak hikayenin kısır döngüye girmemesi adına sadece Taşkınlarla yaşadıkları dışındaki durumlara da odaklanmak gerekir gibi. Ne dersiniz? Çünkü Eyüp ve suç çeşitlilikleri hikayedeki varlığını tüketiyor. Kurgunun en temel dayanağı hayal ürünü olduğunu bilsek de içindeki gerçeklik unsurunu kaybetmemektir. Duygusu okuyanda, izleyende gerçeklik yaratmayınca savrulur hikaye. Nacizane...
Gülperi Kadir aşkı Kadir hapisten çıktıktan sonra geride kalan yirmi yıla inat yapar gibi hızla ilerliyor. Geçen hafta verilen söze rağmen bu evliliğin hemen gerçekleşmesinin zor olduğunu yazmıştım. Eyüp’ün müdahalesiyle korkarım yazdığımız şey doğru çıkacak. Nikah işlemleri için yola düşen Kadir, Gülperi ve  gizli tanık Can’ın kaza yapması çoğu durumu tepetaklak hale getirecek gibi. Kendi adıma Hasan ve Bedriye’nin hatta tüm anlama çabasına rağmen Artemis’in bu evlilik için ciddi direnç göstereceği fikrindeyim. Bu nedenle bu kazaya gerek var mıydı? Bilmiyorum. Senaristlerimiz nereye bağlamışlar göreceğiz.
Eyüp’ün şimdilik kozu Bedriye üzerindeki etkisi gibi duruyor. Bedriye babasını bırakmama annesini ısrarla suçlama tavrında devam ediyor. Bir taraftan da yalanlar söyleyerek etrafına yeni bir bela sarmalı örüyor gibi. Gökhan Hasan’la dostluğunu kardeşliğe evirirken, korkarım Bedriye ağa torunu olma kimliğinin baskınlığıyla Hasan’dan bile sağır duygularına. Kaldı ki iki kardeşe de duygularının tanımını nasıl yapmaları gerektiğini öğreten ve öğretecek olanın Gökhan olması güzel. Öyle ya sevgiler konusunda kırık bir çocuk Gökhan ve sevginin ne olduğunu , gerçekliğini ondan iyi bilen az kişi var. Kısaca Artemis ve Gökhan Taşkınların torunu olarak büyüyen Hasan ve Bedriye için şans. Büyümeleri için şans. Karşılaştıkları ve karşılaşmaya devam edecekleri aile gerçekleri için şans. Bu arada dip not Dede Taşkın’ı hikayede daha etkin görsek diyorum. Başka çatışma alanlarıyla tabi.  
“Sende henüz karşılığını alamadığım bir mektubum var
Sende yüreğim var,
Canım var,
Aklım fikrim var,
Sende her şeyim var.- Nazım Hikmet Ran”
Artemis Hasan... ArHas...
Son üç bölümdür boy verip yeşeren ilk bölümlerde tohumu atılıp yavaş yavaş su verilerek kökü derine indirilen aşk hikayesi. Aynı hücrelerin birbirini tanıması gibi sürüklenen , kaderden seçime geçen bir ilk aşk hikayesi Artemis ve Hasan. Hasan’ın alevlere dalarak hayatını kurtardığı Artemis’e bu bölüm söyledikleri ve söylemedikleriyle kuşkusuz roman yazılır. Kendi kaybetme korkusuyla aşkı anlamaya başlayan Hasan’ın babasına hak vermeye çalışması bile o kadar kendisiyle ilintili ki. Öyle ya o kaybetme korkusu ki aşıksa adamı alevden bir topa dönmüş eve sokar. İçindeki duvarları yıkar. O halde babasının yaptığı yanlış , hata adı her neyse o, aşktan. Hasan aşkı öğrenirken anlayacak ki aşıksan onun canı yansın istemezsin. Zarar vermezsin. Veremezsin. Ama zamanı var Hasan’ın. Artemis öğretecek ona.
Hasan öyle korktu ki Artemis’i kaybetmekten bölüm boyunca o korkunun yansımalarıyla deli divane dolaştı. Özellikle hastane sahnesi bence en iyi ArHas sahnelerinden biriydi alt mesajlarıyla. Artemis’in gözlerini açtığını gördüğü halde yüreği ağzında bekleyen Artemis ona gülümseyince aralarındaki son konuşmada söylenenlere karşılık affedildiğini anlayan , rahatlayan ve derin bir nefes alabilen bir Hasan vardı orda.  Artemis’in ona uzak duralım demeden önce söylediği: “ Herhangi bir insansın benim için” cümlesine nazire yapar gibi ağzından dökülen “Her şeyim”  ifadesi anlattı ki Hasan korku üstüne korku yaşamış Artemis’e dair. Onun için dost, arkadaş, sırdaş, akıl verici, ihtiyaç ve nihayet aşk olan kız neredeyse avuçlarından kayıp gidiyormuş, bunun yansımasıydı Hasan’daki o hal. Sonrasında Artemis’i görmeye gittiğinde onu uyurken izlemesi, ona onu sevdiğini söylemesi, sevgisinin şiddeti ve yarattığı sarsıntı karşısındaki şaşkınlığını bile Artemis’le paylaşması ikisi arasındaki çok boyutlu sevginin anlatımıydı aslında. Hasan boşa Artemis’e “Her şeyim” demedi. Daha önce de Artemis’in sadece yanında durarak onu anladığını söyleyen Hasan’ın zaten derdi anlaşılmak. O on yedi yaşında olmasına izin verilmeyen bir çocuk. Gerçeklerle büyütülmüş, silahla, bilek gücüyle hayatta kalmanın mümkün olduğu coğrafyaların prensiyken bir anda hayatı tepe taklak olmuş bir çocuk. Kahraman olma sevdasının altında kendi kimlik arayışı olan bir genç adam. Tüm bunları anlayabilen, onu güldüren, babasına katil demesine rağmen yüzüne gülümserek bakan ona teşekkür eden Artemis’ten daha çok her şey olabilecek  biri yok Hasan için. Ben bu bölüme kadar Hasan’ın kendi duygularındaki aşk unsuruna sağır davranmasının sebebi Kadir sanıyordum. Ama bu bölüm anladık ki Hasan’ı tutan sadece Kadir değilmiş. Artemis’i sevmek onun için ekmek gibi , su gibi hayattan bir şey haline gelmişken, sözcükleri olan , kimliği olan Artemis aklıyla, özgünlüğüyle Hasan’ı ürkütmüş aslında. Hasan Artemis’in ona aşık olacağına ihtimal verememiş. Kuşkusuz Kadir ve annesi arasında bildiği ama bilmezden gelmeye çalıştığı duygunun da etkisi var bu sağırlıkta ama Artemis’in itirafı karşısında şaşıran üstüne sevinen , bir taraftan içinde oldukları gerçekler yüzünden ama demek zorunda kalan Hasan’ın Artemis’in onu en başından , 17 yaşında bir ağa torunu görgüsüzü gibi davranırken de, şiveli konuşup ötelenirken de, hamburgercide çalışırken de, Selen’le gidip Artemis’i kırıp dökerken de, kapıcı çocuğu olduğu ortaya çıkarken de, Hasan’ın babası onun babasını haksız yere suçlarken de sevdiğini öğrenince artık kaçacak yeri kalmadı. Hasan Gökhan’ın dediği gibi en başından beri kaçtı Artemis’ten. Kardeşliğe, arkadaşlığa, dostluğa kodlamaya çalıştı onu. Hatta derinlerde bir yerde şimdi kendisine kızsa bile Artemis’i uzak tutmak için bile isteye başkasının elini tutmaya kalktı. Fakat aşk yolunu buldu ve büyüdü. Bundan sonra ne olacak? Sanılanın aksine bu aşkın fırtınası bence yeni başlıyor. Kopmayacak olan Taşkın bağı ve Artemis arasında kalacak olan Hasan’ın büyümek ve aşkını korumak için neler yapacağını göreceğiz. Diğer taraftan babaları, Selen’le henüz nokta konmamış durum, belki Doruk hatta Şeyma. Arhas gelecek, geliyor derken geldi. El ele direnmeleri gereken çok şeyle. Burada parantez, büyüklere zaten lafımız olamaz, lakin Burak Dakak ve Ezgi Gör’ün adeta gözleriyle oynadıkları Hasan ve Artemis’e çok şey kattıklarını eklemeden geçmemek gerek. Ekran kimyaları gerçekten çok güzel olan ikili karşılıklı sahnelerinde de auralarıyla patlıyorlar. Bir de Artemis’in sözcükleriyle fark yaratması halini çok sevdiğimi eklemeliyim. Her kurduğu cümleden okuyan, akıllı bir kız olduğunu belli eden, Hasan’a aşk kadar düşünmeyi de öğreteceğine inandığım Artemis şu ana kadar yazılmış en özel genç kızlardan biri gözümde. Özgün, akılcı ama bir o kadar romantik. Ezgi Gör’ün standartlaşan güzellik kavramlarının dışında ışıldayan özgün güzelliği de Artemis’e çok şey katıyor. Tam bir tanrıça.
Son sahneye ayrı paragraf; Artemis’in aşkını ilk söyleyen olmasına başta bozulsam da iyi ki o cümleleri sen kurdun Artemis. Öylesine duru ve net anlattı ki duygularını Artemis sonra Hasan’ın gözlerini ,tıpkı Hasan’ın dediği gibi, orda saklı hüznü okuyarak yine yeniden şaşırttı kızımız oğlumuzu. Artemis’in onu kitap gibi okumasının şaşkınlığından hemen sıyrılan Hasan sonunda kendi duygularıyla yüzleşirken Artemis’in tüm yaşananlardan cesaret alarak çıktığı itiraf yolculuğunda mutlu sona ulaşıldı. Bundan sonrası tufan. Aşk yanmak, yanmak aşk.

                                                                    UmayMasal    

 

9 Şubat 2019 Cumartesi

Gülperi-En kıymetlim

“Zor olsa da galiba dönüyorum sana
Gel desen hemen çağırmassan geçerken...”
Aşk en büyük duadır, kalbinizde fısıldanan. Bulursunuz, fark edemezsiniz, kaybedersiniz. Bulursunuz , o sizi sevmez kaybedersiniz. Bulamazsınız, kaybedersiniz . Bulduğunuzda şanslısınızdır ama en azından kalbinizi hissetme şansınız olmuştur. Ya hiç bulamayanlar. Aşkın ne olduğunu bilmeyenler. Onlar sol yanları atmadan yaşayıp ömür denen şeyi tüketmeye mahkumdurlar. Bir de tabiki bulan, fark eden, karşılık alan azınlık var ki onlar dünyanın en şanslıları galiba. Hayatın bir şekilde iyi davrandıkları. O aşkla acıtsa bile.
Gülperi “En Kıymetlim” diyerek yola çıktı bu bölüm. Kare as, Kadir, Gülperi, Hasan, Artemis en kıymetlileri uğruna çabaladı durdu. Savruldu, acı çekti, tehlikeye atıldı. Bu kez kişi kişi bakalım bölüme.
Kadir, hapse giderken haksız bir suçla aslında ne kadar güçlü olduğunu deneyimleme şansı buldu. Sırtını yasladığı sevgilerin gerçekliği, insanlara insan olarak değer vermesi onu hapishanenin soğuk koğuşunda bile parlattı. Önce Gülperi’nin evet demesi onun onca acı içinde gülümsemesini sağladı sonra yaşadığı kaygılara rağmen babasının ruhuyla tesbihlerde karşılaşmasıydı o gücün kaynağı. Kızının kaçırılma haberiyle sarsılsa da zekası, düşünebilen analitik kavrayışı, en çok da insanlığı sayesinde dışarda koşturan Hasan’ın kılavuzu oldu. Sadece Kadir adına üzüldüğüm tek nokta var. Şeyma gibi biriyle nasıl yıllarını geçirebilmiş? Barkın geçen hafta hissizleşerek, hatta kendini unutarak bunu başardığını ifade etti gerçi. Fakat kızının canını yakacağını zerre düşünmeden intikam baltalarını bileyen Şeyma’nın Kadir’le konuşmaya geldiğinde bile kızından çok kendi intikamı odaklı olması rahatsız edici. Bu da Artemis döndüğünde baba kızın Şeyma ile mücadele etmek zorunda kalacağının göstergesi. Gülperi’yi vurabileceği alan kalmayan Şeyma Kadir’i Artemis ile vuracak. Velayet konusunu gündeme getirip baba kızı kopartmak için çabalayacak. Şeyma’nın üzüntüsü gerçek olsa bile Artemis’in kaçırılma olayına yaklaşımı hastalıklı, egosantrik yapısını ortaya koyuyor. Annelik bile Şeyma için kendi egosundan sonra geliyor. Kadir bir savaşçı. Aşkı için savaştığı kadar belki daha fazla Artemis için savaşacaktır. Kaldı ki kızının da kendisinden kalır yanı olmadığı için Şeyma acı verse de ikisini kopartmayı başaramayacaktır diye düşünüyorum.
Gülperi... Aşk için, haklı olan için savaşmaya yönelik kararlılığının arkasındaydı Gülperi. Kadir’i çıkarmak için çabaladı. Sonunda gereken delile de ulaştı. Burada tek sorun o video kaydını Eyüp’e kaptırması olur. Umuyorum ki Gülperi’i nikah masasından kaldıran senaristlerimiz Eyüp’ü hikayeden çıkarmamanın başka yolunu bularak artık şu haksız suçlamaya son verirler. Kimsenin polislerin bulunduğu bir kadrajda Gülperi’nin telefonunu Eyüp’e kaptırmasından hoşlanacağını düşünmüyorum. Artı her hafta iticileşen Eyüp’ün karşısında aydınlığa ihtiyaç olduğu açık. O aydınlık da Kadir. İki adam haklı, haksız ve kuşkusuz Gülperi için mücadele edebilir. Çatışma açısından bu önemlidir de. Ama hep tek taraf egemenliğinde yürüdüğünde hikaye yorucu hale geliyor. Aşka evet diyen Gülperi’nin kararının arkasında durma mücadelesi, Hasan ve Bedriye ile yaşayacağı çatışmalar yavaş yavaş ayak seslerini de duyurdu bu bölüm. Bedriye’nin korunma içgüdüsüyle görmezden geldiği, babasına ait sorunlar korkarım genç kızı ilerki bölümlerde vuracak. Artı bir anda kendisini Bedriye’nin sevgilisi ilan eden zengin züppemiz sadece Bedriye için değil onu kırılgan bir aşkla seven Gökhan için de sorun olacak gibi. Tüm bunların toplamında ise Gülperi anne olarak kendi aşkı ve çocukları arasında kalacaktır. Can’ın parlak zihni Hasan ve Bedriye’nin sorgulamayı bilmeyen zihnine inat Gülperi’nin yanında olsa da , uzun vadede Kadir’i ağabeye eviren Hasan annesini daha kolay anlayacak olsa da yol uzun ve zor.
Artemis... Oku ve yayı olmasa da  savaşan Artemis. Cesur Ay Tanrıçası kız. Onca olaya, korkuya rağmen mertçe savaşmaya devam edebilen, yaralı bir adamın hayat hakkını korkması gereken adamlara karşı savunmaya çalışan güneş saçlı kız Artemis. Bir an teslim olmayan, kendi kendisine yol bulmaya çalışan, babasını kurtarma motivasyonuyla yaptığı tek hatanın bedelini ateşlerde yanmak üzere olmakla ödeyen Artemis. Annesinin kendi çarpık ruhundan gücünü göremediği herkesten çok, babasının kızı Artemis. Ateşin ortasında bile bayılana kadar mücadele eden, ayaklarını çözmeyi başaran ama sonunda bir başka savaşçı ruhlu kahramanın dokunuşuna muhtaç kalan Artemis. Hasan’ın çabasıyla yangından çıkacak Artemis bu kesin. Daha fragmanı gördüğümde demiştim neden yangın? Hatta düşünmüştüm. Neden Artemis’i yakmaya çalışıyor bu caniler? Bir taraftan genç kızların, kadınların hayat içinde canilerce nasıl öğütüldüğünü, hayatlarının ellerinden kolaylıkla alındığını da düşünerek üstelik. Hiç yabancısı değildik ki biz bu hikayelerin. Yine de neden yangın? Senaristerimizin önceki bazı işlerini de bilen biri olarak , birkaç hafta önce Hasan sınanmadan kendi hislerini asla kabul etmez diyen biri olarak hem de. Sonra aklıma şu metafor geldi. Yanmak aşktı, aşk yanmak. Kerem Aslı için yanmıştı, yanan Kerem’le Aslı tutuşmuştu. Ateş Artemis için Hasan’ı da tutuşturacak aşkın anahtarı. Sukünetle akmayı öğrenmiş, yıllana yıllana değerlenmiş Kadir Gülperi aşkının , gençlikte tutuşmuş, engellerle yangına dönüşecek yansıması. Tam da bu yüzden ateşten gömleği giyen Artemis’ken o gömlekten tutşacak olan Hasan olacak.
Hasan demişken... Gökhan’ı peşine takıp Artemis’i araya araya bu uğurda dayak yiyerek, kafasına vurula vurula yüzleşmeye başladı kendisiyle. Hep diyorum . Artemis’in de geçen hafta eleştirdiği gibi Hasan sebep sonuç ilişkileri konusunda zayıf. O kadar kendisinden geçmiş durumda ki, ailesi söz konusuysa zehir gibi çalışan aklı kendi duygularına sağır. Çocuk olan kalbinden o kadar korkuyor ki, yetişkin olmaya zorladığı ruhundaki fırtınaları susturuyor. Artemis’le geçen haftaki konuşmasından sonra parçalanan kalbi bu hafta başka bir fırtınaya tutuldu. Kaybetme korkusu. O korkunun kaynağını bile aramaktan aciz Hasan. Gökhan sorana kadar, mimiklerine yerleşen, gözlerine çöken acının sebebini kendisine sormamış bile. Kendisinin sebep olduğunu içten içe hissettiği Artemis’in kaybı onu sandığından fazla yaraladı. Arkadaşlıktan , dostluktan ya da Hasan nasıl tanımlıyorsa tüm o tanımlardan kendisini silen Artemis’in hayatını kaybetme ihtimali son demde Hasan’ın yanan o kulübeye soktu. Artemis’i kurtaracak Hasan. Sonra Hasan’ın aşka dair mücadelesi perde açacak gibi. Gökhan’ın sessizliğine rağmen gözlerine sakladığı “Oğlum sen Artemis’i seviyorsun” cümlesi Seyit Ağabey’inin mi ağzından dökülür yoksa suskunluğu bir yaşam biçimi olan Gökhan mı sonunda haykırır bilemem. Ama Kadir’in gördüğü, Gülperi’nin Seyit’ten duyup yadırgamadığı sevgiyi bizzat kalbinde büyüten Hasan’ın uyanışı başlayacak. Bu uyanışın onu Artemis’in okuluna sürüklemesini ve yeniden öğrenci olmasını diliyorum. Böylece onun aşkına kolay inanacağını düşünmediğim Artemis için mücadelesini izlemek, Şeyma’nın tüm ayırma çabasına karşın direnmelerini görmek güzel olacak zannımca. Çünkü Gülperi ve Kadir’in etrafı ne kadar yangın yeriyse Artemis ve Hasan’ın etrafı o kadar yangın yeri. Hasan Taşkın , bizi aşkına inandır. Artemis’i inandırmazsan biz inanmayız çünkü.

                                                          UmayMasal  

     

2 Şubat 2019 Cumartesi

GÜLPERİ- ÇÜNKÜ AŞK

SEVDA ÇIKMAZI
“Dünya dönüyor ve seninle ben o döndükçe yaklaşıyoruz. Çünkü aşk kaçamamaktır.”
Gülperi “Çünkü Aşk” diyerek başladı yeni bölümüne. Kadir’le Eyüp arasındaki aydınlık ve karanlık mücadelesi daha da belirginleşirken taraflar da ayrıldı, netleşti. Aşka dair çırpınışların merkezine annelik, babalık, evlatlık tanımları yerleşti. Bölümün yıldızı ise Aydın ailesiydi. Kadir aşkı için göze aldıklarıyla, Barkın’ın hem ağabeyini hapisten çıkarmak için çabası hem de Gülperi’ye verdiği ayarın içinde ağabeyinin aşkına verdiği gizli destekle ve kuşkusuz babası için savaşan tanrıça kız Artemisle Aydın ailesi parladı bölüm boyunca. Bu üçlü arasındaki güven ve aile olma bağı korkarım dizideki hiçkimse arasında yok. Artemis’in nezaketle ama kafalara vura vura anlattığı gibi ezilen herkesin yanında duran babası zorda kalınca kimse babasının yanında durmadı. Bu, genç kız için hayatta alabileceği en değerli dersti. Bir an bile babasından şüphe duymayan Artemis sorgulayan zihniyle hem Gülperi’ye hem de Hasan’a içinden geçenleri anlatırken ağladı ama geriye bir adım bile atmadı. Taşkınların güvensiz aile bağlarına atılmış en sağlam tokattı Artemis’in tepkisi. Eyüp’ün sinsice planlarının bozulacağı ve Kadir’in kurtulacağı kesin. Ama kimse, özellikle Artemis artık aynı olmayacak. Annesinden çoktan vazgeçmiş Artemis’in hayattaki tek dayanağı babası. Ona zarar verilmesi Artemis’in empatik, akıllı zihninin tek kırmızı çizgisi. Her şeyle başa çıkabilir, her şeyi affedebilir, anlayış gösterebilir, kırılsa da her şeyi anlayabilir ama babasına bile isteye verilen zararı anlaması mümkün değil. Çünkü onun babası adaletin sembolü. Onun babası bir savaşçı. Doğru olanın yanında durabilmek için gözünü kırpmadan ölüme gidebilecek bir ruh. Artemis’in babası böyle biri. Sonuna kadar da bunu bilerek, hissederek büyümüş Artemis. Şimdi kendi tabiriyle en sevdiği insan, sevdiği ya da sevmeye çalıştığı insanlar tarafından mahkum edilirken Artemis için tek güveneceği kişi kendisi. Bunun için babasının kitaplarını dahi okuduğunu bu bölüm belli eden Artemis’in mantığını zaman zaman yitirip sosyal medyadan yardım almaya çalışırken belanın tam ortasına düşmesi. Belki aşk mottosuyla açıldı ve devam etti bölüm. Ama bölüm boyunca kıyaslarla anne ve baba olmak da sorgulandı. Bir tarafta Can’ın duymadığını bile unutup ona zarar veren Eyüp bir tarafta başına gelen belaya rağmen kızını korumaya çalışan Kadir. Bir tarafta Eyüp gibi bir babaya rağmen çocuklarını ona karşı doldurmayıp ispatlar peşindeki Gülperi bir tarafta kızının babasının zor durumundan faydalanıp onu rezil etme peşindeki Şeyma. Bir tarafta her şeye rağmen babasının güvenine sığınmaya çalışan ama o güveni hissedemeyen Bedriye ve Hasan , bir tarafta babasına karşı her delil ortadayken bir an bile babasına güvenini yitirmeyen Artemis. Bir tarafta anneliğiyle aşkı arasında sıkışan Gülperi bir tarafta kızının ruhunu anlamaktan uzak egoist Şeyma.  Bir tarafta duyduğu her şeye inanan, hayatın derslerinde geciken Hasan ve Bedriye bir tarafta her an hayatı sorgulayan Artemis. Ben bu noktada Gülperi’nin aileler ve ilişkiler üzerine alt sorgularını da sevdiğimi belirtmek isterim. Gücü akla, vicdana ve sevgiye yükleyen tavrıyla gerçekten önemli şeyler anlatıyor. Ama Taşkın ailesinin dedesi, babannesi ve halası da dönmeli. Orda ailenin güvenle sarmalanmadıkça nasıl çöktüğünü, ağalık, hiyerarşi denilen kavramların boşluğunu da anlatmaya devam etmeli hikaye. Çünkü Kadir’in hikayesi aynı zamanda bir başkaldırı. Bunu da izlemeliyiz bir taraftan. Veliaht Hasan’ın o düzeni değil doğru olanı, iyi olanı seçmesinin altı dolmalı. Hasan’ın bizzat o düzenin tahtını yok edişini babası ve dedesi üzerinden görmeliyiz. Hasan’ın karanlık tarafın değil ışığın savaşçısı oluşunu adım  adım görüyoruz zaten. Ama düzeni de yıkmalı ki sonunda o zafer Kadir gibi olmayı seçmesiyle taçlansın.
Gelelim bölümün aşklara bakışına. Önce Gülperi-Kadir. Kadir kendisine ilk anda inanmayan Gülperi’ye kırılsa da onun gözlerinde gördüğü pişmanlıkla hemen yelkenleri suya indirecek kadar seviyor Gülperi’yi. Kadir epik bir karakter. Yirmi yıla sığdırdığı aşkında yarım kalmışlıklar, hatalar, kendisini hiçe saymışlıklar var. Ara ara geçmişe dönüldüğünde görüyoruz ki Eyüp tarafından sinsice kurban edilmiş Gülperi-Kadir aşkı. Her istediğini almaya alışık ağa oğlu yalanı, riyayı göze alıp Kadir’in büyük aşkını, kendi tabiriyle kaderini avucundan çekip almış. Kadir de Barkın’ın ifadesiyle mutsuzluğunun farkında olmadığı bir hayata savrulmuş. Kendisi için yaşamayı bırakıp etrafındakileri mutlu etmeye adamış kendisini. Gülperi hayatına girdiği andan beri nefes almaya başlayan Kadir’in artık çok güçlü olan eli cebren ve hile ile elinden alınmış Gülperi’yi sımsıkı tuttu parmaklıklara rağmen. Hem Barkın’ın hem Artemis’in sözleriyle sarsılan Gülperi de o eli tutmamazlık edemedi. İnsanın en güçlü hafızası kokuymuş. Sevdiklerini kokularla özdeşleştiren Kadir menekşe kokulu sevdiğini bırakmamaktaki kararlılığını ona evlenme teklif ederek gösterdi. Onca kargaşa içinde Gülperi’ye kalbini sonuna kadar açan Kadir’e cevap kuşkusuz evet olacak. O evet kolay kolay pratiğe dökülemeyecek belki ama en azından artık bir söz var Gülperi- Kadir arasında. Bir akit, bir netlik. Seni seviyorum demenin bir başka şekli. Eyüp’ün hastalıklı sevgisi, artık buna sahip olma isteği mi dersiniz, Kadir’in incelikli sevdası. Bu söz karşısında bu iki adam arasındaki durum nerelere savrulacak göreceğiz.
Bedriye ve Gökhan arasında söze dökülenlerden sonra benim beklentim ikisinin yakınlaşmasıydı. Baba sorunsallarıyla güven problemleri yaşamalarını bekliyordum. Ancak öyle görünüyor ki Bedriye’nin Taşkınhan’ın prensesi kimliği Gökhan ve Bedriye arasına güvensizlik tohumları ekmeyi başardı. Belli bir sınıfa ait olma , arkadaş edinme isteğine direnemeyen Bedriye çok da gönüllü olmayarak bindiği arabayla aslında bir seçim yaptığının farkına bile varmadı. Gökhan zaten kendisini sevilmeye layık görmezken, Bedriye’nin yaptığı bu hamleye ne cevap verir göreceğiz. Her söylenene inanan , sorgulama becerisi zayıf Bedriye’nin hayattan alacağı dersler bitmedi gibi duruyor. Ali’nin öldürülmesiyle babasına duyduğu sığınma isteği artarken gelişecek durumlarda babasının yanıda durup annesine cephe alması şaşırtmaz beni. Bu noktada Hasan’la da farklı yerlere savrulacak gibi duruyorlar.
Artemis ve Hasan... ArHas. Geçen haftaki yorumu okuyanlar hatırlayacaktır. Aynen şunu yazmıştım: “   Hasan her fırsatta sarıldığı, elini uzattığı, düşündüğü ama arayamadığı Artemis’e duygular biriktirdiğini bakalım ne zaman kabullenecek? Adını her duyduğunda boğazına yumru olan Doruk sayesinde mi yoksa öz babasının Kadir’e zarar vermesinin ardından iyice imkansıza düşecek hikayesinin acısından mı? Belki ikisi de kim bilir?” Hatta sanıyorum dört hafta önceydi. Hasan’ın kendi duygularını kabullenmek için Artemis’i her anlamda kaybetmekle yüzyüze gelmesi gerektiği ifade etmeye çalışmıştım. Çünkü Hasan için başka kabul yolu yoktu. Onun derdi Artemis bir şekilde hayatında olsundu ama nasıl olursa olsundu. Kadir’in kızı Artemis madem sevdası olamazdı o halde dostu, sırdaşı, yoldaşı, kardeşi en çok da çillisi olsun yeterdi. Hasan sınanmaya bu bölüm başladı. Artemis’e “Baban katil”dediğinde kaybetti. Artemis’in tıpkı kendisi gibi olacağını sandı. Güvensizlikle kolayca inanacağını sandı. Hatta o kadar emindi ki bundan aslında iyi niyetle Artemis’in yüzleşmesini sağlamaya yanında olmaya gitti Hasan. Kırılıp dökülecek, ağlayacak, babasını kaybedecek Artemis’e omuz olmaya gitti. Yıkılacağını düşündüğü Artemis’i aklınca yerden kaldırmaya ona sarılmaya gitti. Beklediği olmadı. Yıkılan Artemis’in babasına güveni değil Hasan’a güveni oldu ve Hasan o yıkıntının altında kaldı. Bir an bile babasının birine bile isteye kötülük yapacağına inanmayan Artemis Hasan’a attığı tokatla tam bir savaşçı olduğunu da ortaya koydu. Aşık olduğu insana bile doğrularıyla çeliştiği an tepki verebileceğini kendi doğruları için, adalet için vazgeçebileceğini bir kez daha gösterdi. Daha önce de annesine karşı göstermişti bu tavrı. Affallayan sadece Hasan mıydı? Sanmam. Selen ve Hasan ilişkisi için tehlike çanları çalmaya başladı. Oysa tehlike görülen Artemis çoktan aşkta sessizliği seçip Hasan’a “Selen çıktı” diyebilmişti. Üstüne “Ben Selen için değil senin için geldim” diyen Hasan’a kırık bir gülümseme fırlatıp asla yanlış anlamadan yanında ne söyleyeceğini dinlemeye gitmişti. Geçen haftadan beri belirgin hale gelen Hasan’a kırgınlığı bu hafta parçalanmışlığa dönüşen Artemis’in apartmanın kapısı önünde Hasan’a verdiği ders kuşkusuz genç adamı yediği tokattan daha çok dağıttı. Hasan’la tanıştığı güne lanet okuyan Artemis Hasan’a artık onu hiçbir anlamda hayatında istemediğini söylerken yardıma her ihtiyacı olduğunda yanında durduğu Hasan’a söylenecek en ağır cümleyi kurdu. Ne senden nefret ediyorum dedi, ne sesini yükseltti. Ağlaya ağlaya, kalbi acıya acıya sen “benim için herhangi birisin” artık dedi. Babasından şüphelenene kadar Hasan’a verdiği değeri de ortaya koyan bu ifade Artemis’in artık Hasan’la bağ kurmak istemediğini de eklemesiyle zirve yaptı ve Artemis Hasan’ı boşluğa bıraktı. Hasan’ın sorgulama becerisinin zayıflığını, Artemis’in duygusal zekasının yüksekliğini, ifade becerisinin pırıltısını ortaya koyan bu konuşmada Hasan karmakarışık kalakaldı. Ertesi gün balık halindeki buğulu gözlerinin müsebbibi bir parça babasının gerçeğiyse büyük bir parça da kendi babasını temize çıkarmak uğruna mahkum ettiği Artemis’in babasının gerçeğiydi. Kendi babası uğruna Kadir’le beraber Artemis’i harcadığını artı Artemis’e aidiyet hissederken o bağı nasıl kopardığını anlamanın hüznüydü Hasan’ın omuzlarını düşüren, vicdanına yük olan.  Son sahneden Artemis kaçırılırken tüm kaybedişlere ek Artemis’in hayatının tehlikeye girmesi Hasan’ı ne hale getirecek hep beraber göreceğiz. Artemis kurtulacaktır. Ama Hasan’ın çilesinin biteceğini sanmıyorum zira öyle sanıyorum ki Kadir ve Artemis kurtulduğunda Hasan’ın Doruk çilesi başlayacak.
Hamiş: Bekledim. Aşk için bekledim. Gelmeyeceğini bilerek bekledim. Bir sabah baktım ki sen de herkes gibisin. Güneşe uyandım, o odadan çıktım.

                                                               
                               UmayMasal 
             


28 Ocak 2019 Pazartesi

Gülperi- Kalbimin Sahibi

                       İlk Aşk, İlk Acı ,İlk Öğreniş

               İnsanoğlunun yüzyıllara yaydığı serüveninde hiç kuşkusuz en önemli ve değişmeyen şey aşk. Aşk ömrünün hangi döneminde karşısına çıkarsa çıksın insan için değişme, gelişme sebebi. Aşk gerçekse dönüştürüyor, iyileştiriyor kendisinden önceki yaraları ve kendi yaralarını açıyor. Gülperi bu hafta açılışını “Kalbimin Sahibi” tagıyla işte tam da bu sebepten yaptı. Bölüm boyunca aşk için göze alınanlara şahit olduk. Bazıları kalbinin sahibi için söylenemeyenleri söyledi, bazıları söylemek istediklerini susup kalbinin sahibinin huzuru için kendisini tehlikeye attı. Sonuçta aşk uğruna savaşlarda cepheler açıldı, bedeller ödenmeye başladı.
              Gülperi başından beri bir kadın hikayesi. Bir taraftan da anne-çocuk , baba-kız hikayesi. Anlamak, fark etmek ve büyümek üzerine. Aşk ise bu hikayenin hem çatışması hem de bağlayıcısı. Bu nedenle bu iki başlığa göre ayrı ayrı değerlendirmek lazım bölümü. Önce Gülperi, Can, Hasan, Bedriye üzerinden bakalım hikayeye. İlk bölümden beri annelerini acımasızca yargılayan Bedriye ve Hasan’ın birbirlerinden bağımsız kimlikler haline geldiğini söylemek sanırım hatalı bir yorum olmaz. Yaşananlar ikisine de çok şey öğretmiş olsa da Hasan babasını reddededen annesinin nedenleri konusunda Bedriye’ye göre çok daha sorgulayıcı bir profil çizmeye başladı. Annesine yaptığı haksızlıklar, babasının ailesinin yaptıkları, Kadir’le yaşadıkları, Can’ın kaybolup bulunuşu, babasının çıkıp gelişi Hasan üzerinde olgunlaştırıcı etki yaratmış gibi duruyor. Eyüp’ün tüm manipülasyonlarına rağmen olanlara kuşkulu yaklaşıp etrafındakileri iyi analiz etmeye çalışması bunu gösteriyor. Avukattan abiye doğru evirmeye başladığı Kadir’in annesine zaafının en başından beri farkında Hasan. Bazen bu konuya kendi yöntemince  müdahale de ediyor. Ancak babasının söylediklerini “Avukat gururlu, aşkından ölse gelip babama böyle bir şey demez” diyecek kadar iyi analiz edebiliyor durumu. Diğer taraftan annesinin de sırf aileyi birarada tutmak için, içindeki duyguları hiçe sayabileceğinin de farkında. Kadir’e dediği gibi Hasan artık görünenin aslında bir hiç olduğunu biliyor. Görünenin arkasını merak ediyor. Tıpkı ne Eyüp’ün açıklamasını ne de Kadir’i beklemek yerine kendi şüphelerinin peşine düşen ve nikah masasında her tür tehdite rağmen hayır diyebilen Gülperi gibi. Ancak Bedriye için bunu söylemek güç. Kadın olarak yaşanabilecek en ciddi travmalardan birini yaşayan bir kız çocuğu için belki güvenli kucak baba kucağı. Bu nedenle güvende kalmak, belki sıkıntı çekmemek veya korunmak için babasına sımsıkı sarılıp annesine haksızlık yapabiliyor Bedriye. Can ise ne Hasan ne Bedriye gibi. Tanımadığı babasının defolarını duymasa bile görmesi , ağabey ve ablasına oranla daha reel değerlendirmesi bundan. Can için zaten baştan beri  seçilen kişi  annesi. Bundan sonra da baba figürü olarak seçilecek olan Kadir gibi duruyor. Gülperi adım adım aslında çocuklarının hayat algılarını dönüştürüyor. Aralarındaki bağ, anlam üzerine anlam kazanıyor tam da bu yüzden. Hasan ruhunu taşıdığı annesini babasına kurban vermeyecek. Babasını kaybetmek istemese bile tıpkı Artemis gibi Hasan da adaleti kendisi sağlayacak. Eminim. Diğer taraftan Artemis ve Kadir’in ilişkisi baba-kız, arkadaş ekseninde zikzaklar çiziyor. Artemis çok akıllı. Bunu hep söyledim. Ergenlik, anne baba ayrılığı, bulumia gibi sıkıntılarına rağmen Artemis’in akılcı, duygulu ve anlamaya çalışan tavrı Kadir’in kızı ifadesini sonuna kadar hakettiğini ortaya koyuyor. Babasının aşkını biliyor. İçinde bir yerler kırılıp dökülüyor belki ama aşkı bilen kalbi babasını anlamaya da zorluyor onu. Bazen babasına tepki gösterirken bazen de gözleri dolarak onu hissettikleriyle kabullenmeye çalışıyor. Çünkü Artemis anne ve babasının evliliğinde aşk olmadığını bilecek kadar bunu kabullenecek kadar zeki. Herkesin iyi olmasını isteyecek kadar da merhametli. Profil olarak okuyan, araştıran, dinleyen biri. Konuşmalarından tüm bunlar izleyene sezdiriliyor. Babasının arkasından iş çevirirken bile motivasyonu empati. Hasan’a yardım etti çünkü Hasan’ın yerinde olsa babasının gerçeğini kendisi de öğrenmek isteyecek biliyor. Babasıyla arasında güven sorunu yaratmak istemese de göze aldığı bedel biraz da anlamak üzerine. Ben yakında baba kız arasında ciddi bir konuşma bekliyorum geçmişe dair. Kadir’in kızı Artemis ama Hasan’ın Can’dan sonra hızla Kadir’e doğru sürüklendiğini de görmek çok zor değil. Kadir’le yaptığı konuşmada kendisini en iyi anlayacak kişinin Kadir olduğu gerçeğiyle yüzleşti. Yaşadıklarını daha önce yaşayan birinin olması, ona akıl vermesi derinden derine saygı duyduğu Kadir’e karşı sevgi de beslemesini sağlayacak  gibi duruyor. Yani hikayenin bir yerinde gelecekte olmak istediği adam babası değil Kadir olacak. Kuşkusuz Hasan için baba Eyüp kalacaktır ama rol modeller bazen kendi seçtiklerimizdir.
Gelelim bölümün aşka dair anlattıklarına. Gülperi o nikah masasından iki sebepten kalktı. Görünen sebep Eyüp’le ilgili kuşkularıydı ki haklıydı. Ancak bir de görünenin altında olan sebep vardı ki Kadir’in dediği gibi içinde yeniden filizlenen aşka ihanet edemedi. Kadir’in gözünün içine baka baka evet diyemedi. Kadir aşkına tüm imkansızlıklarına rağmen sahip çıkmaya çalışıyor. Kalpte olanı kabullenip aralarındaki bağı ilişkiye taşımak için yol arıyor. Çünkü bu bölüm anladık ki Gülperi ondan çalınmış. En iyi arkadaşı tarafından kandırılmış, aldatılmış Kadir. Eyüp başlı başına bir suç figürü olarak karşımıza çıktı. Anladık ki geçmişte de çok sağlam bir karakteri yokmuş.  Ancak bu kez Gülperi kolay aldanacak gibi değil. Hasan’ın tepkisinden çekinse de Gülperi de ufak adımlarla Kadir’e doğru yürümekten imtina edecek gibi durmuyor. Hoş kendisine koşar adım gelen ilk aşkına nasıl tepkisiz kalabilir? Tüm yarım kalmışlıkları, acıları orada öylece dururken onu sağaltmaya çalışan adama nasıl karşı koyabilir?  Diğer taraftan bir başka ilk aşk Gökhan ve Bedriye de kargaşaların ortasında , oradan oraya savrulurken hissettiklerini itiraf ettiler birbirlerine. Bedriye’nin ağa torunu kimliği ile kapıcı kızı kimliği çatışırken yaşadığı güvensizliklere rağmen Gökhan’a hissettiklerini ifade edebilmesi güzeldi. Gökhan da Bedriye de yaralı kimlikler. Biri sevilmemiş olmanın acısını taşıyor içinde biri ise sevdiklerinin kendisinde bıraktığı yaraları sağaltmaya çalışıyor. İki sevgili baba gerçekleriyle karşılaştığında tüm güvensizlikleri su yüzüne çıkacaktır. Aralarındaki duygu , Hasan ve bu güvensizliklere nasıl refleks gösterecek göreceğiz. Peki Artemis ve Hasan? ArHas kod adlı çift şimdilik arkadaşlık çizgisinde yürüyor zikzaklar çizse de. Artemis ne hissettiğini biliyor ama kazandığını söyleyen Selen sebebiyle bu hafta gösterdi ki Hasan’a herhangi bir şey söylemeyecek. Hatta Hasan’a “işi düştüğünde arayan kişi” yaftasını yapıştırırken ki Artemis açısından doğru bir tespit bu, hiç de Hasan’dan beklenti sahibi biri gibi davranmadı. Kaldı ki Hasan için her seferinde “İhtiyaç” haline geldiği bizzat Hasan tarafından söylenmesine rağmen. Kırgınlığına rağmen Hasan’ı dinledi ve yukarıda da söylediğimiz gibi babasının güvenini kaybetmek uğruna Hasan’a yardım etti. Elini tutan Hasan’ın elini bırakırken, Doruk’un erkek arkadaşı olduğunu söylerken aslında karşısındaki adamdan duygularını saklama derdi dışında da amacı yoktu. Hasan’ın Doruk’u kıskandığını sezince gülümsedi belki ama düzeltme gereği bile duymadı yanlış anlaşılmayı. Çünkü Artemis’e göre Hasan tercihini yaptı. Biraz Nazım’ın dediği gibi “Sen elmayı seviyorsun diye elmanın da seni sevmesi şart mı?” düsturuyla devam ediyor Artemis. Çünkü onun için her şey net. Hasan’ı çok seviyor. Hasan iyi olsun istiyor. Hasan’ın canı yandığında onun yarasını sarmak için orda olmak istiyor. Hasan’ın göğsüne sığan küçücük bedeniyle aslında tüm sıkıntılarını kucaklayacak güçte olduğundan ona destek olmak istiyor. Artemis ilk aşkın tüm gücüyle , sessizce savaşıyor. Kırılıp dökülüyor ama büyüyor o ilk aşkla. Beklentisizliği öğreniyor. Bazen Hasan’da ipuçları görse de kırık bir gülümsemeye sığdırıyor kendisini yürüyüp devam ediyor. Hasan ise acısını, hüznünü, korkularını paylaştığı kızın adım adım vazgeçilmezi olma yolunda ilerlediğinden habersiz hayatında aşka yer olmadığı masalını anlatmaya devam ediyor. Hem kendisine hem de Selen’e. Kadir ise Hasan’dan bir adım önde. Kızının duygularını bilen baba Hasan’ın tavırlarından kızına doğru akmaya başladığını hissediyor. Artemis’in doğumgünü tarihini onca adrenaline rağmen hemen ezbere alan Hasan başka nasıl açıklanır ki? İşlerine kimseyi karıştırmayan Hasan’ın  Artemis’e hiçbir zaman itiraz edememesi başka nasıl açıklanır ki? Tüm karmakarışık durumlara rağmen Artemis’i sürekli düşündüğünü söyleyen Hasan nasıl açıklanır ki? Birini sürekli düşünüyor ama onu arayamıyorsanız o sizin sadece arkadaşınız değildir. Hasan her fırsatta sarıldığı, elini uzattığı, düşündüğü ama arayamadığı Artemis’e duygular biriktirdiğini bakalım ne zaman kabullenecek? Adını her duyduğunda boğazına yumru olan Doruk sayesinde mi yoksa öz babasının Kadir’e zarar vermesinin ardından iyice imkansıza düşecek hikayesinin acısından mı? Belki ikisi de kim bilir?    

Hamiş: Sevgilim sen bilirsin. Atlarsan tutarım seni. Gel dersen gelirim. Varsın ayaklarım yerden kesilsin, varsın arkamı sağlama almayayım. Senin için, sana dair. Sen yeter ki inan. Uzatırsan... İnanırsan... Tutarım, bırakmam.

                                                                         UmayMasal

22 Aralık 2018 Cumartesi

Gülperi'ye İlk Bakış

AŞK İZİ

“Bana bir masal anlat baba
Içinde deniz ve balıklar
Yağmurla kar olsun
Güneşle ay..."
Gülperi başladığında benim için göz atma sebebi kuşkusuz başrolü paylaşan Timuçin Esen ve Nurgül Yeşilçay’ın her işine mutlaka bakmam oldu. Bilen bilir Bodrum Masalı yazıları da bu sebeple başlamıştı. Burda da iki oyuncunun benimsediği karakterlere hayat verme biçimleri bilhassa Kadir’in hayat karşısında her kulvardaki tutumu benim için bağlayıcı unsur oldu bir süre sonra. Gülperi bir anne-çocuk, baba-kız hikayesi aslında baştan beri. Aşk ise derinden derine bir hakediş olarak işleniyor aslında Gülperi'de. Bu hafta Ayda Aksel'in dediği gibi: “Herkesin annelerin de aşık olmaya hakkı var". Bu cümle öyle derin öyle güzel ki. Evet anne olmak aşık olmaya engel degil. Hele Kadir gibi bir adam tarafından seviliyorsan. Diğer taraftan Eyüp faktörü öyle fena geldi ki tam Şeyma aradan cıktı derken yepyeni bir engel ,Şeyma'nın aksine madur olmuş bir baba,eş olarak Kadir ve Gülperi aşkının ortasına bomba misali düştü. Hadi sığınaklara. Yazarlarımız Şeyma'nın yaptıklarıyla prangaya dönüşmüş bir evliliği Artemis'in adalet kılıcıyla bitirdiler. Fakat Eyüp Gülperi evliliği nasıl biter, o soru işareti. Ben Hasan'dan umutluyum. Eyüp mutlaka ama mutlaka bir defo taşımalı. Aksi GülKad aşkı için son demek.
Diğer taraftan Bedriye Gökhan, Artemis Hasan aşkları adım adım yaklaşıyor. Kimse tarafından sevilmediğini hissede hissede büyümüş Gökhan'ın ciddi travmaları bulunan Bedriye'ye iyi geleceği aşikar ama diğer taraftan Gökhan’ın babasının kimliğini öğrendikten sonraki tavrı, yapacakları, ek olarak mutlaka ve mutlaka gündeme gelmesi gereken Bedriye'nin travması ne noktada çatışacak göreceğiz. Şimdilik annesinden güç alan, babasının kucağına sığınmış Bedriye sakin görünüyor.
Peki yazıyı yazmaya sebep Artemis Hasan... Aşk sessiz ve kırılgan, aşk içten ve derinden oldu mu sebeptir sözcüklerin akışına. Artemis Hasan’ın kaybettiği çocukluk,  Hasan Artemis'in içinde tuta tuta onu hasta eden, dışa vurulamayan duyguların tamamı. Şimdi elimizdeki bu iki genç insana baktığımızda biri rol model alacağı babadan, biri anneden yoksun büyümüş ruhlar görüyoruz. Hasan annesinin ruhunu almış, Artemis ise babasının. Ama Artemis yaşayan anneye inat annesiz Hasan yasayan ama ölü bilinen babayla babasız. Belki bundan her eksikte her acıda tanıştıkları andan beri birbirlerine koşmaları. Aşka doğru yol almaları. Artemis kendini anlama başkasına empatiyle yaklaşma konusunda çok başarılı. Tıpkı Hasan'ın dediği gibi “Tanıdığı en akıllı” kız. Artemis bu nedenle Hasan'dan bir adım önde. Hem ne hissettiği konusunda hem de olayları hızlı okumak ve çözüm için fikir üretmek konusunda. Durup beklemiyor. Anlamaya çözümlemeye ve elinden geleni yapmaya odaklanıyor. Tıpkı Şeyma'nın yaptıklarını öğrendiği anda geliştirdiği adalet refleksiyle o ana kadar belki çocukluğundan beri bağ kurmakta zorlandığı annesiyle ilk kez bağ kurabilme duygusuna sığınmışken annesinin gerçeğini anladığı an o sanal yakınlığı kenara bırakıp doğru bildiğini yapmaktan çekinmediği gibi. Burada sanılanın aksine Artemis’in derdi sadece Hasan değil . Artemis annesine duyuramadığı sesin de derdinde. “Benim annem neden böyle” derken bir tarafta çocuğunu almak için hiç uyumadan çalışan bir anneyi görüp bir taraftan uygun koşullarına rağmen bir türlü mutlu olmayı beceremeyen, kızıyla duygu bağı kuramayan annesinin farkını ölçebilecek kadar akıllı. Ama annesini yargılamayacak, üstüne anlama çabası sarf edecek kadar da olgun. Artemis gerçekten Hasan'ın tanıdığı en akıllı kız. Hasan'a aşkını ,en azından artık Selen’den Hasan Selen ilişkisini dinlememek adına haykırdığında Selen’in aslında ne yapmak istediğinin baştan beri farkında olduğunu da belli etti. Müdahaleci değil Artemis. Kendi hissettiklerini susmaya alışık. Susup susup yedikleriyle o sustuklarını da kusuyor aslında. Kırılgan yalansız. Aşkı da yalansız ve suskun. Hasan’a gelirsek. Hasan Kadir’e kurduğu “Anam beni Kadir gecesi doğurmamış anlaşılan” cümlesinde gizli aşkından kaçıyor şimdilik. Artemis’i hayatında tutma pahasına derinden derine hissettiği duyguyu yok sayıyor ve başkasına yönelmeye çalışıyor. Merhametle karışık hoşlanma duygusunun, içinde filizlenen aitlik duygusunu söküp atmasını umuyor. Annesi gibi ona koşmak isteyen kalbini susturup aklıyla seçtiğine odaklanmaya çalışıyor. Nereye kadar bu kaçış? Artemis ondan uzaklaşana kadar sanırım. Artemis daha “Selenler varken kim ne yapsın Çilliyi" dediğinde geriye çekildi zaten. Umutları azaldı. Bu hafta kardeş gibi görüldüğünü duyduktan sonra Hasan için Çilli’den Artemis'e dönüşmeye başladığını fark edemeyecektir. Belki Hasan’ın ona başka baktığını ancak ve ancak Hasan'dan uzaklaşmaya başladığında anlayacaktır. Babasının ateş saçlı, portakal çiçeği kokan kızı herkesi hatta Hasan’ı bile anlayan Artemis Hasan'ın aşkla ona yaklaştığını göremeyecektir. Ta ki Hasan bağıra çağıra bunu Artemis'e haykırana kadar. Bu haykırışı ne tetikler göreceğiz. Bir gidiş mi bir kıskançlık mi bir kayıp korkusu mu? Şahsen ben Hasan'ın Artemis'i hayatında her anlamda kaybedebileceği bir korkuyla sınanmasını isterdim. Öyle korksun ki duygularının önüne çektiği set paramparça olsun. Ne Kadir'in annesine duyduğu aşkı hissettiğinden geliştirdiği çekince kalsın ne de Seyma'nın yaptıklarının önemi. Ne başka kızlar üzerinde denemeye alışık olduğu etkileme becerisi kalsın ne de başkalarına dair iz. Hasan aşkın en güzel hali yani zorluğuyla sınamasın ki kalbe girmenin kalbe almanın bir kerelik olduğunu anlayıp annesinin aşkına günü gelince saygı duysun.
Hamiş: Babalar kızlarının kahramanıdır. Babalar çocuklarının çınarıdır. Bilirler masallardaki ejderhalarla onların sayesinde başa çıkacaklarını. Bilirler babalarının en olmazı evlatları için oldurduklarını. Artemis için Kadir, Hasan ve Bedriye için Eyüp güven demek. Çocukluklara kapı demek. Artemis’in kahramanı Kadir her an orda her an anlayışla, sevgiyle yanıbaşında; Eyüp ise hangi noktada nerede göreceğiz.
Son demde; aşk sağaltır. Aşk acıtır. Aşk sarar sarmalar. Aşk kırgınlıkları alır. Aşk her şeye karşı durmak için güç verir. Aşk yeniden adlandırandır.  

                                                                             UmayMasal

12 Haziran 2018 Salı

Hikayenin Ruhu Üflenir Aşk İmkansıza Düşer- YağHaz

“Gittin mi büyük gideceksin!
Ayrılık bile gurur duyacak seninle- Can Yücel”
Bu bölümde Yağhaz’a veda edecektim. Bölümü izledim. Sonra yazmak için oturdum. Uzun süre ekrana baktım. Boş boş baktım. Tıpkı final bölümü adı altında izlediğim bölüme baktığım gibi. İçimi yokladım. Nerden başlamalı ne anlatmalı dedim. Bulamadım. Şu saate kadar tutunduğum dala, Aşk’a , baktım. Göremedim, eksik gedik satırların arasında. Annelik dedim, asılı kalmış darağacının yağlı urganında. Baba olsa dedim, geç kalınmışlıkları saklamaz ki ataerkil düzenin hikayenin tabanına koyduğu dinamit. Öyle boşta, öyle havada kaldım ki, kendime kızdım nereden bu hikayeye tutundum diye. Bölüm boyunca akmadı gözyaşım, durdum yanağımdan süzülen tek damlaya odaklandım. Dedim o akşamki veda neydi ki, sen kendi vedanı kendince yaz gitsin. Sonra bir şarkı geldi aklıma, kalktım buldum onu onca plak arasında bıraktım söylesin Nilüfer:
Derdim var gecem zehir bana
Yardım et seni unutmama
Anılar başucumda
Kov gitsin...
Sevmiştim seni kana kana
Şansım yok kaderden yana
Yaşanan her ne varsa sil gitsin
...
Benim aşktan anladığım
Yaşananlar kar saydığım
Kalbim sende kaldı
Kır gitsin...
Kırıldık. Kırdılar bizi. Hikayenin kendince bir yerine tutunan herkesi kırdıkları gibi. Haftalarca parçaladıklarını son bölümde rüzgara savurdular. Rüzgardır dediler geride bırakmadan dağıtır bütünü. Bilemediler rüzgarın zaman olduğunu ve zamanın her an adaleti çağırdığını; bazen geç olsa da. Onların rüzgarı bizim zamanımız. Gösterecek ne olacağını. Göreceğiz.
Kadın olmak, canıyla kadın olmaktır. Yaşadığı dünyada bedeninden, duygularından, düşüncelerinden ve ilişkilerinden dolayı baskı altında tutulan, aşağılanan, kendisine şiddet uygulanan kadın, canıyla varolamaz. Kadın üzerine düşünme zulüm üzerine düşünmektir. Fazilet Hanım evreni bol kadınlı ve adının vaddettiği yaklaşımla bunu yapmaya hem de bunu basitçe büyük laflara gerek duymadan anlatmaya öyle yakındı ki. Erkek egemen dünyada kendisine biçilen rolleri giymiş, sürekli sürekli bu rollerle sınanmış bireyleri anlatmak “Egemen” soy ismiyle erkek evrenini temsil eden ataerkil yapıyı eleştirmek mümkün müydü? Mümkündü. Yasemin’den, Ece’ye, Fazilet’ten Nil’e yaftalamanın farklı sosyal sınıflar arasında nasıl kadına yönelik yapıldığını gösterirken Hazan’la Yağız arasındaki aşkta en baştan yaftalamayla başlayan o “şey”in yani tanımanın, anlamanın, derine bakmanın yarattığı dip dalgasının neleri değiştirebilecek güçte olduğunu görmek, hem de en basit çizgilerle görmek, mümkündü.  Kamusal alanın hakimi erkek egemen bakışına istisnai bakıştı Yağız çünkü. Hayatlara müdahale etme hakkını kendinde gören Hazım’a, Sinan’a karşı anlayışlı; hayatının kontrolünü yitirmiş Gökhan’a karşı alabildiğine kendine hakim. Tıpkı yansıması Hazan’ın, Ece’nin dişiliğine karşın net ve o dişilikten sıyrılmış, annesi Fazilet’in güç, para takıntısına karşın doğru ve yardımsever olması gibi. İki ayrı dünyanın çarpıştırıcısı gibi. İki dünya çarpışır yepyeni bir dünya doğar. Doğmalıdır. Çatışmalar yaratarak, parçalayarak. Bizim hikayemizde doğmadı çünkü başka unsurlar işgal etti o dünyaları.  Zulüm aşkı esir etti. Zulüm anneliği de esir etti. Kerime’nin dediği gibi bir günde delirmez kimse. Oğlunun kimliğini öğrenme sürecinde herkes tarafından aldatılan Kerime’yi bile Sinan’a anne yaparken, oğlumu öldürmeye kalktım ben duygusundaki kadına sadece oğlu için iki öğüt noktası seçildi. Biri Hazan’a dairdi ki eksikti. Orada mezarda ölmek pahasına Hazan’ın nasıl direndiğini de söylemesi gerekirdi Kerime’nin; diğeri Hazım’ın Yağız’ın babası Egemenlerin ise ailesi olduğu ifadesiydi. Egemenler ki, Yağız’ın hayatını koca bir yapboza çevirenler. Yağız açısından aydınlanma kısmı net duygu evreni eksik olan hayat yapbozu, korkarım Çağlar Ertuğrul oynamasa daha da eksik kalacaktı, en temel eksiği aşk olmasına rağmen tamamlandı. Annesinin kim olduğunu, babasının kim olduğunu tüm boşluklara rağmen öğrendi. Canı yandı. Yüzleşti. Çıktı gitti. Peki asıl hikaye neydi? Fazilet’in eve kendi cehennemine dönüşü, Kudret’in onu takip edişi, Hazan’ın babası hakkında duydukları... Bu muydu hikaye? Bu muydu acaba Hazan’ın annesiyle arasındaki uçurumun sebebi? Fazilet’in aşka nefretinin tabanı bu muydu? Sanmıyorum. Fazilet yaşamadığı, hayalkırıklığına uğramadığı bir duyguyu sadece para hırsından bu kadar zaman yargılayamaz, yargılamışsa inandırıcı olmaz. Bir bölümlük ve o oranda eksik finalin en eksik tarafı kaldı Fazilet ve Hazan. Hoş hikaye ne zaman Egemenleri kendisine merkez kabul etti o zaman yokuş aşağı inmeye başladı. İki ayrı dünyanın birleştiricisi ve en büyük çatışma sebebi olacak olan büyük aşk yani Yağız ve Hazan dahi o erozyondan kendini kurtaramadı. Sürekli ve sürekli kan kaybetti. Yazılmadı, anlatılmadı, eksik gedik bırakıldı. Neden yapıldı anlamak mümkün değil. Fakat görünen o ki hikayeye ihanet edildi. Kadına ihanet edildi. Kadın sadece entrika evrenine hapsedilip, anneliği, kadınlığı, nesne olmaktan çıkma mücadelesi, kendi ayakları üzerinde durmak için feda ettikleri, aşkı en çok da aşkı her şey gibi gözardı edildi. Acı olan bunu yaparken de en çok kadın izleyici tarafından sahiplenildi. Kadın izleyici Sinan ve Yağız’ın kör dövüşünü izledi. Tarafgir oldu. Hazan’a kızdı. Fazilet’i anlamaktan öteye savruldu. Neden? Çünkü böyle olsun istendi. Dolmadı tabanı hiçbir mücadelenin. Anlatılmadı. Kesik, boş, anlamsız evet evet anlamsız hikayeciklerle oyalandı izleyen. Sonunda o hikayeciklere eklemlenen anlamsız bir sonla da veda etti. Olsun biz anlamsız şeyleri seviyoruz mu? Yağız ve Hazan’a dair olan her şey gibi anlamsızlıkları da seviyoruz. Burada parantez.
Dünyada sinema ve dizi sektörlerini takip edenler muhakkak çok daha net bileceklerdir. Dünyada hikaye kadar özellikle dizileri sürükleyen unsur o hikaye içeriğindeki aşkın ve dolayısıyla o aşkın taraflarını canlandıran kişilerin arasındaki uyum çok önemli hale geldi. Burada hayattaki gerçeklik algısında aşkın hızla değer kaybetmesi mi sebep, yoksa insanın günlük koşturmaca içinde kaybettiği duygularını arama telaşının yansıması mı bilmiyorum. Tek bildiğim aşk insanı cezalandırmak için kurguya çekildi ve bizler kurgu metinlerin yansıması olan her tip görselde onu arıyoruz. Günümüzde değerini kaybeden Leyla-Mecnun, Kerem-Aslı hikayelerinden göz kırpan bir hikaye kırıntısını sezdiğimizde peşinden gitmemiz bundan belki. Yağız ve Hazan işte bu göz kırpışın taraflarıydı benim gözümde. Lizzy ve Bay Darcy’nin yansıması olarak sevdim ben bu ikiliyi. Tıpkı onlar gibi önyargılarla birbirlerine yola çıktılar çünkü. Yağız’ın yüzündeki yara izi yavaş yavaş kalbine inerken gururu, kendini kaybetmek istemeyişi arasında hesaplaşması inanılmazdı. Sonrasında tıpkı Bay Darcy gibi aşkının ona kendini kaybetme eşiğine getirmesini izledik sonra da kaybedişini izleyememek hepimizi ağır ağır derine giren bir bıçak gibi kesmeye başladı. Çünkü o noktada Yağız kendini kaybetmeliydi sonra o aşkla yeniden kendisini bulup tanımlamalıydı. Tanımlayamadı. Tanımlamasına izin verilmedi. Hatta bırakın tanımlamayı Yağız Hazan’a hissettiği derinlikli aşkında başlangıç ve gelişmede tam bir yanış içindeyken artı Hazan’a dairken tüm hatalara rağmen sonuçta yazık ki kardeşine mahkum edildi. Hazan’a aşık olduğunu kafası önünde kardeşine itiraf etti.  Hazan’a aşkının karşı konulamaz olduğunu mezarda tüm yıkılmışlığına ve o aşktan vazgeçmişliğine rağmen yine kardeşine söyledi. Her şey gibi diyaloglarında sahibi Sinan’dı. Acı çok acı. Yağız tüm konuşulmamışlıkları gözlerinden uyku gibi akan bir adam olmasaydı ne olacaktı? Yağız’ın Hazan’a aşkı onu bedenlendiren oyuncunun, Çağlar Ertuğrul’un, her bakışında, her dokunuşunda hatta dokunamayışında sesinde saklı olmasaydı ne olacaktı? Eksiklik arşa mı çıkacaktı? Hikayenin Lizzy’si Hazan... Gururunu kıran adama nefreti oranında aşık olan Hazan. Eğer senin yükün ve anlamın sadece yazanlara kalsaydı ne olacaktı? Deniz Baysal’ın Hazan’ın hayalle gerçeği ayırmasındaki her zerreyi yüklediği bakışları, dokunuşları veya dokunamayışları, hatta ses tonundaki değişkenler olmasa Hazan’a nasıl inanacaktık? İnanmayacaktık. Kimya denilen şey Yağız ve Hazan’ın karşı karşıya restleştiği, yanyana kavgaya girdiği, omuz omuza ağladığı, kucak kucağa gömüldüğü, kavga dövüş birbirini öptüğü, birlikte lanetlendiği, sadece lanetlendiği, Sinan’a kurban edildikleri her sahnede ekranda patlamasa biz bu aşka inanmayacaktık. Çünkü KONUŞAMADILAR, KONUŞTURULMADILAR. İlk bölümlerde aşkı, inanmayı, güveni sonuna kadar birbirine anlatan, nefret ve önyargı sarmalında bile kavga ederken birbirine ne düşündüğünü söyleyen Yağız ve Hazan birbirlerine olan sevdaları hakkında tek cümle kurmadan var mısın, varım gibi bir saçmalığa kurban gitti. Oysa o mezarlıkta söylenecek sözcükler “Benimle misin?- Seninleyim” olmalıydı. O saçlar okşanırken ağlayarak “Ben seni çok seviyorum” diyebilmeliydi Yağız. Öncesinde sahilde arkasından çığlık çığlık bağırarak “Benim kalbimde Yağız da Mehmet de bir, kim olursan ol seni seviyorum” demiş olması gereken Hazan’a karşılık. Söylenmemiş kelimeleri gözlerinde kaldı Yağız ve Hazan’ın. Ceplerinde inandıklarına yiten zamanları sadece birbirlerine kaldılar. Elleri birleşti, ruhları gibi parıltılı ama gösterişten uzak yüzükleriyle anladık ki hayatlarını da birleştirmişler artık. Affetmişler onların inançlarını ellerinden alanları. Sağaltmak için belki geçmişi. Son demde bir anne kalmış sadece ellerinde kapısına gidip tıklatabilecekleri.  Bölüm bundan ibaret benim için. Bundan sonraki kısım için uyarı ağır ağıt içerir.
Yağız ve Hazan mezarlıktan el ele çıktı. Konuşmadılar. Konuşulacakların beklemesi gerektiğini düşündü çünkü Yağız. Son iki günde öğrendikleri hala omzundaydı. Boğazını düğümlüyordu, kelimelerini. Elini tuttuğu ve mezarlığın karanlığından daha karanlık bir mezarlığa dönmüş kalbinde tek ışık olarak kalmış kadının elini sıktı. Onu, o olduğu için seven kadını affettiği için içinde saklanan tek huzura bıraktı kendisini kanayan yaralarına inat. Bir daha bir daha gömmek zorunda kaldığı annesinin hayaletini aklından kovdu. Yine elini tuttuğu kadındı ona hikayesini anlatacak olan biliyordu. Onu tamamlayacak olan. Hazan’sa aylardır konuşan durmadan konuşan ama söze dökemediği kelimelerini şimdi şu anda elini tuttuğu adama sakladığı her şeyi erteledi. Şimdi değildi. Şu an değildi. Tutmak için onca zaman yandığı ele teslim olan yüreğini bıraktı özgürce hissetmesi için. Kendine yasakladığı milyarlarca saniyede onu hissetmek için nasıl yandığını bilerek nasıl acı çektiğini bilerek kavradı sevdiği adamın her bir parmağını. Öğrendiği gerçeğine rağmen, çocukluğunun anlamını yüklediği adamı, babasını bu gece burda gömmesine rağmen, bundan sonrasında çocukluğunun bayram sabahı olacak adama baktı. Konuşmamışlardı hiç ama anlatmışlardı birbirlerine kendilerini, bakarak sadece gözlerini birbirlerine akıtarak. Onun kendisini, kendisinin onu anladığını bilmişti Hazan bunca lanete inat. Kapıda bekleyen taksiye bindiler. Ayırmadılar ellerini asla. İkisi de ayrılmanın acısının tazeliğini taşıyorlardı hala. Onca engele, onca kavgaya, kayba rağmendi bu tutuş. Taksiye kendisini aldığı yere dönmesini söyleyen Yağız’ın sesini hayal meyal duydu Hazan. Elini bırakmadan diğer eliyle kolunu kavradı Yağız’ın önce sonra başını yasladı onun omzuna. Yağız omzundaki ağırlığın huzuruna bıraktı kendisini. Yer yer kesilmiş saçlarını okşamaya başladı Hazan’ın. İnanamadan. Onca zaman imkansız dediği şeyin avucunun içinde olmasına inanamadı. Konuşmadılar. Yol bitene kadar konuşmadılar. Yağız’ın evine geldiklerinde yine ellerini ayırmadılar. Ne valizleri alırken ne içeri girerken ne de Yağız ışıkları yakarken. Yağız:
-Aç mısın Hazan?,dediğinde elinden tutup çekti Yağız’ı Hazan. Kaç zaman önce olduğunu hatırlamadığı geçmişte bıraktığı anların birinde oturdukları koltuğa götürdü onu. Yan yana oturduklarında sevdiği adamın göğsüne yattı. Eli hala elindeydi. Kelimelerini bıraktı kendi bildikleri gibi dökülsünler:   
“Seni sevdim ben, çok sevdim. Sevdim sandığım onca saçmalığın içinde inandım sandığım hayatların içinde gerçek salt gerçek olarak sevdim. Bilmedim gerçeğin bu kadar sert ama bu kadar güzel olduğunu. Gerçeğin aslında içinde olmak istediğim tek yer olduğunu. Seni hangi zamanda nerede sevdim, bilmiyorum. Fark ettiğimde dönülmez noktasındaydım. Kaçtım çareymiş gibi. Kaçtıkça sana sürüklendim. Kim olduğunu bildim daha çok sevdim. Çünkü senin isimlerden ötede gördüm ben. Tanıdım. Merhametini tattım. Sevgini gördüm. Gözyaşına şahit oldum. Uğruna istemediğim prangalara razı oldum. Sonra bir an geldi. Kötünün insafına seni bırakamayacağıma karar verdim. Geç kaldım. Çok geç kaldım. Yağız ben seni sevmeye de çok geç kaldım sandım. Tanımamana razıydım. Beni sevmekten vazgeçmenden korktum. Sonra...”
Yağız saçlarını okşadığı kadının yüzünü göremese de ağladığını biliyordu. Bıraktı ağlasın. Acısını akıtsın. Bıraktı konuşamadıklarını konuşsun. Nefeslensin.
“Sonra... Babamın gerçeğiyle yüzleştim. Tıpkı senin yüzleştiğin gibi. Herkesin en yakınının taktığı maskenin sıyrılmasının nasıl acı verdiğini anladım. Özür dilerim. Seni kırdığım için, senden sakladığım için, seni korumak uğruna da olsa, sana olan aşkımdan neredeyse kendimi kurban edecek olsam da benden duymalıydın. Affet.”
Hıçkırıklara boğulan Hazan’ın çenesine uzandı Yağız. Kaldırdı başını. Onca zaman kendi başını eğen aşkın artık başını kaldırması gerektiğini bildiğinden, sevdiği kadının başını dik tutmasının onun aşkının dosdoğru ona çıkmasından duyduğu gururu görsün diye kaldırdı o başı. Baktı aşkının sahibi gözlere. Yüzünde gezdirdi ellerini. Sildi gözyaşlarını. Gülümsedi.
“Parmak mendilliği”,dedi. Hazan’ın gözlerinde beliren yıldızlı ışıltıya baktı. Sonra onu aldı kolları arasına sımsıkı sarıldı.  Hazan’ın kokusuna gömdü burnunu. Boğuk sesiyle ondan ayrılmadan konuşmaya başladı:
“Çok sevdim ben seni, çok. Öyle sevdim ki, kendimden geçtim. Kendime rağmen sevdim. Her şeye rağmen sevdim. Pişman oldum belki, ama seni sevdiğim için değil. En başta, en başında bu şeyin dönüşeceği şeyi anlamama rağmen görmezden geldiğim için. Ona bırakmamalıydım seni. Anlamanı, anlamamızı sağlamalıydım. Aşk affeder mi diye düşündüm. Yeterince aşksa affeder dedim. Seni bulduğum yer, bizi bulduğum yer hep ölüm koktu. Ölüm yaşamla ne kadar bıçak sırtıysa; aşkla nefret o kadar bıçak sırtıymış anladım. Ama ben senden hiç nefret edemedim biliyor musun? Kızdım, kırıldım ama tanımam diyemedim. Çünkü seni tanımamak kendimden vazgeçmekmiş. Beni ben yapana sırtını dönmekmiş. Ailelerimizi gömdük biz seninle. Kalan sadece ikimiziz. Sana kalan ben, bana kalan sen. İkimize kalan Aşk. Arkamı dönmem dönemem. Bu yaşanacak. Yaşanmalı. Bize ne olursa olsun demiştim. Yine diyorum. Hazan nerede biz olabileceksek gidelim. Benimle gelir misin?”
Hazan yek vücut olduğu adamdan ayrılmadan:
“Seninle ölürüm yine de seni bırakmam bundan sonra. Gidilecek yer neresi, hangi havada soluk alacağız ya da almayacak mıyız? Umdumda değil. Sen olduktan sonra tabuta bile girerim, bunu biliyorum. Senin olmadığın bir yerde nefes alamam. Sensiz artık yaşayamam. Gel dediğin yere gelirim.”
“Belki hiçbir şey güllük gülistanlık olmayacak. Belki çok sıkıntı çekeceğiz. Mutlu olduğumuz anlar kadar mutsuz da olacağız belki, bunca acının hayaleti bizi kovalayacak belki. Geceleri çığlık atarak uyanacağız belki. Ailelerimizi affedemeyeceğiz belki. Geçmiş hatalarımızla bazen çizikler atacağız belki birbirimize. Hazan yine de benimle misin?”
Güldü Hazan. Çözüldü sevdiği adamdan. İki eliyle kavradı sevdiği adamın yanaklarını. Alnına düşen perçemi itti. Onu ilk tanıdığı akşam yüzünde bıraktığı bıçak yarasının yerine dokundu. Onun yemyeşil gözlerine bakıp:
“Biz daha önce de yaraladık birbirimizi. Alışığız kendi açtığımız yaraları sağaltmaya. Ne olacak, senden gelecek yaraya da acıya da razıyım ben. Öpersin geçer.”
Yağız uzanıp öptü aşkı kadını:
“Şarkı söyleriz geçer.”dedi.
Hazan:
“Şarkı söyleriz geçer. Biz olduktan sonra.”
  “Biz olduktan sonra...”
Kalktı Yağız yerinden. Kucakladı sevdiği kadını çok zaman önce bayılmışken onu taşıdığı gibi ama kokusuna kendisini bırakarak, onun olduğunu olacağını bilerek geleceğine taşıdı onu.

Hamiş:  Karacaoğlan Elif için asmış sazını salınsın diye. Adına rüzgar denen zaman Elif’in ruhunu ölümsüzlüğe taşısın diye. Salındıkça saz, telleri bağırmış Karaca ve Elif’in aşkını sonsuza. Hikaye ölümsüzlüktür. Aşk onun mührü. Yağız ve Hazan mühürlendi. Rüzgar estikçe de yaşayacaklar. Tüm anlatılmayanlara inat. Hep mutlu olun çocuklar. Biz olduğunuz o yerde.

                                                                                           UmayMasal  
 

3 Haziran 2018 Pazar

Varsayımsaldı Aşkımız, Olduramadık-YağHaz

“Kadın
yakaladı genç adamı
elinden.
Genç adam
Yakaladı kadını belinden.
Bir yumrukta kırdı camı.
Oturdular pencerenin içine.
Sarktı ayakları gecenin içine.
Işıklı bi deniz dibi gibi
başlarında,sağda solda gece yanıyor.
Ayakları karanlık boşluklara sallanıyor.
Sallanıyor ayakları, sallanıyor ayakları.
Dudakları...
Sevmek mükenmmel iş delikanlım.
Sev bakalım.
Mademki kafanda ışıklı bir gece var,
benden izin sana,
seevvv
sevebildiğin kadar.-N.H.R”
Nefret intikamcıdır.  Artı nefret ne kadar hareketsizse intikam o kadar hareketlidir. Ancak nefret öyle bir duygudur ki hayata hevesle sarılmış kişiyi ele geçirmesi zordur. Öte yandan , yaşamına anlam verecek üretkenliği olmayan, nefreti yatıştırmanın yolunu bulamaz, varlığının tamamını intikam amacıyla tehlikeye sokmaya yatkındır. Bu nedenledir ki ağır ruh hastalarında, kendisine kötülük yapanın cezalandırılması kolayca yaşamın amacı haline gelebilir. Çünkü intikam alınmadığı müddetçe sadece kendisine saygısı değil, benlik ve kimlik duygusu da çökme tehlikesi altındadır. Bunları neden anlatıyorum. Sinan’ın insanlığa sığmayan intikam sürecini tanımlamak için mi? Hayır. Yazan ekibinin bana göre seyirciye nefretinin tabanını çözmek için. Sinan karakteri kötü olma adına o kadar boş, argümansız, gereksiz ki yukarıdaki intikam unsurunun altını dolduracak ne kimliğe ne de kişiliğe sahip. Bu da tamamen yazanların yarattığı bir boşluk. Yağız ve Hazan arasındaki yaşanmamış duygunun her hafta lanetlenmesine ek o kadar sakil duruyor ki bu intikam telaşı Türk dizi tarihinin en kolpa kötüsü olarak yazılacak, tabi yazılacak bir yer bulursa şu an dışında. Zira Kara Sevda’nın Emir’i , bu konuda sanırım en güçlü yazılmış kötülerdendir. Argümanları hastalıklı da olsa inandırıcı, empatiye acık. Oyunculuk anlamında canlandırılma biçimine ise laf eden, taş olur. Kaan Bey açısından tam bir başyapıt. Fazilet Hanım evrenindeki Sinan ise o oranda altı boş. Yarattığı çatışma da bu doğrultuda inandırıcılıktan uzak. Üzgünüm. Farklı olabilir miydi? Olabilirdi. Tercih edilmedi. Hatta bazen bu karakterin sırf seyirciye ayar vermek için yazıldığı kanaatine bile kapılıyorum. Çünkü neden kapılmayayım? Sinan’ın ağzından çıkan her replik buna hizmet etmedi mi finale bir kala bölümünde? Yağız’la konuşmasında her kullandığı kelime sosyal medyayı güya umursamayan yazanlarımızın sosyal medya alıntılarıyla bezeliydi. Komik mi evet çünkü karton karakterde karton repliklerdi. Trajik mi evet zavallığın ve artık tükenmenin inatlaşmanın nişanesiydi. Unutulacak mı? Ben kendi adıma hikayeye ihanet edeni unutmam dedim. Bundan sonra da unutmayacağım. Umarım farkında olan kimse de unutmaz.
Şimdi gelelim YağHaz’a...
Yağız kardeşinin kendisine oynadığı oyunu anladığında ilk aklına gelen Ağva oldu. Hazan’ın orada uğradığı tacizi, taciz diyorum daha başka bir sözcük yok tanımlayan, anımsadı. Hoş keşke minik bir flash back görsedik orda. Mesela kapıdan çıktıklarında Hazan’ı yüz ifadesi gibi. Mesela öfkesi kabarsaydı Yağız’ın bunu düşündükçe arabada. Olmadı mı? Bu da mı olmadı? Yağız Sinan’la olanca sukunetiyle yüzleşmeye çalışırken Sinan’ın sosyla medya argümanlarının arasına sıkıştırılmış aşk itirafına bakalım. Ben “Biz”den kaçtım dedi Yağız. Ağva’da sizi o eve kilitlerken ve sizi barıştırırken “Biz”den kaçtım, dedi. Demek ki Yağız’cım sen sizin “Siz”olduğunuzu Hazan daha bunu bilmezken biliyordun. Aynı Hazan’ın sana bakan şaşkın hali gibi baktım bu itirafa. Yetmedi, senin içindi, dedi Yağız. Her şey kardeşi içindi. Vazgeçişleri, gitmeye kalkması. O zaman Hazan’dan emin olmama durumu çok da “şey” ettiğin bir kavram değil miydi yoksa? Sonra ne dedin, “O yüzüğü onun duygularına, gururuna rağmen ben taktım.” İşte bu en sağlam itiraf ve farkındalık. Ah yavrum niye o zaman bunca farkındalığa kıza geçen hafta o yüzük için vurdun. Yanımda olmadın, olmayacaksın dedin. Konuşalım dediğinde yine yeniden git dedin. Bu yüzük yalan çıkacak dediğinde kardeşimin gerçeği dedin. Sen taktın madem o yüzüğü o kızcağızın parmağına neden duygularını söylemesine bile fırsat vermedin? Unuttum Fazilet Evreninde bir bölüm bir asır. Devamlılık mı? O ne? Sonrasında Hazan’ın oyunun parçası olduğunu öğrenip sebeplerini anlayamayınca kıza geç kaldın dedin. Peşinden gelince de kimseye olamadığın kadar duygusal dinlemeye kalktın, sakladıklarını. Yağız’ın Hazan’a tutunma çabası her ne kadar yazılan hikayede inceliklilikten uzaklaşsa da oyuncular o kadar sindirmiş durumda ki Yağız’la Hazan’ı, o duyguyu gözleriyle mimikleriyle verip açığı kapatıyorlar. Adım adım duygu değişimlerini gözlerinde görebiliyoruz, repliklerdeki boşluğa rağmen. Yağız’ın Hazan’ın ağzından çıkacakları umutla bekleyişi, onu bilinmezden kurtarmasını istemesi, sadece Hazan’ın dürüstlüğüne ihtiyacı olması. Ama yine ikisinin konuşamaması. Defalarca ve defalarca konuşamaması. Bunlar Hazan’ı zorlayacak düğümler. Finale bir kala duygusal açılımı zor düğümler. Keşke... Neyse. Hazan’a gelince son zamanda kendisine biçilen rolün tam ortasında Sinan ve Yağız arasında savrularak bitirdi bölümü. Ne Sinan’ı durdurabildi ne de kendini Yağız’a anlatabildi. Bu kadar güçlü, ailesini bile sırtlayan, hakarete bıçakla cevap verebilecek kadar gözü kara kızı ne ara bu hale getirdiniz? Hazan öyle biriydi ki, gözünü budaktan sakınmazdı. Sinan’a asla güvenmedi ki şu durumda güvensin. Kaybetme pahasına Sinan’a o kozu vermezdi. Ertelemezdi. Ertelemenin mutluluğu ertelemek olduğunu bilirdi. Ertelemenin hikayeyi zamanı ertelemek olduğunu bedeli erteleyemeyeceğini bilirdi. Benim tanıdığım Hazan bunu bilirdi. Bildirmediler. Çünkü intikam en sertinden , en insanlık dışı olanından alınmalıydı. Ne dedi Sinan’ın ağzından Yağız Egemen olmanın bedeli ödenmeliydi. Ödetilmeliydi. Yağız Egemen’i sevmenin bedeli ödetilmeliydi. Hatta öyle ödenmeliydi ki Yağız Egemen bile kalmamalıydı. Bırakılmamalıydı geride. Eski Yunan tragedyalarında olduğu gibi kandırılmalı, bunu anlamalı ama sonra yine kandırılmalı kendi katline o kandırılmayla yürümeliydi. Şaka.. Değil. İnsanların , basının ortasında gerçek kimliğini öğrenen Yağız yazgısıyla karşılaşırken o yazgının taraflarıyla çevrili ama o kadar yabancı ve yalnızdı. Hazım durdurmadı oğlunu, Yasemin dışında kimsenin yüzünde acı görmedik. Hazan’ı tenzi ediyorum. Yağız ailem dediği ve vurduğu her darbeye rağmen kabul görme refleksiyle sineye çektiği acıları gözlerine dola dola kendisiyle yüzleşti. Önce kendisiyle sonra katil olduğunu bildiği, onu ve sevdiği kadını yerin altına gömen annesiyle. Egemenlerin elinde oyuncağa dönen yazgısıyla. Geriye dönüp baktığımızda önce Hazım sonra Sinan’ın elindeki kalemle baştan ve baştan işine geldiği gibi yazdığı yazgıya ek hem Kerime hem Hazan. Tıpkı Yasin için Hazım’a dedikleri gibi. Ailesini, kim olduğunu bilmesine izin verilmemiş, soyadı dışında Egemen olmasının altı doldurulmamış, abi olmasına karar verilmiş, ilk kez aşık olduğu kıza bile yaklaşması abilikle kesilmiş Mehmet Yıldız. Aşk. Ne kadar sağaltırsın ki kendin olma eyleminin elinden alındığını öğrendiğinde. Ne kadar gerçek kalırsın ki Truman Show yaşadığını anladığında. Kaç bölüm sürer acını hazmetmen, kaç zaman? Anlar mısın seni seven kadının bu yük uğruna nelerden vazgeçtiğini mesela? Tanır mısın sana babalık yaptığını söyleyen adamı? Kardeşim diyip uğruna vazgeçtiklerin aklından geçer mi bu kadar aşağılıkça sana vurmuşken o? İntikam, Mehmet Yıldız’ın intikamı Yağız Egemen’i kurtarır mı gerildiği çarmıhtan? Yoksa gider misin? Final olmasa yüksek ihtimalle giderdin. Yine git. Fakat sevdiğini de al git. Hatalarına rağmen onu da al git. Bırak Egemenler kendi pisliklerinde boğulsun. Her biri ayrı hastalıklı takıntılarıyla yollarına devam etsinler. Kuşkusuz 3.sezon olsaydı karanlık bir Yağız izlemek büyük keyif olacaktı. Adım adım oyun kuran olan, her hamlesiyle çok sevdiği ama onu kandıran babasından ilmek ilmek on iki yaşındaki Yağız’ın intikamını alan adam olarak harikalar yaratacaktı ki  bir de aşk ayağı var ki bunun tadından yenmeyecekti.
Yağız’la Hazan aşkının bu kadar varsayılıp bu kadar oldurulmamasının temelinde ne olduğunu merak ediyorum aslında. Yağız ve Hazan “Biz” kelimesini kullanmak dışında “Biz”e dair bir şey yapmamışken adeta taşlandılar bunca zaman. Fazilet’in dediği gibi birbirlerine kor gibi bakmaları dışında, sevgi sözcüğü bile kullanmadılar. Bildiler sadece, gömülürken diğerinin hayatı için kendilerini hiçe sayarken bildiler, aralarındaki çekimden bildiler, acısını kendi acısını unutacak kadar çok hissetmekten bildiler, başkasının dokunuşuna dayanamamaktan bildiler ama söylemediler. Söyleyemediler. Aşk ihaneti aklamazmış. Hikaye. Nazım’ın da dediği gibi, “Sevmek mükenmmel iş delikanlım/ Sev bakalım/Mademki kafanda ışıklı bir gece var/ benden izin sana/seevvv/sevebildiğin kadar. Oldurulmasa da varsayım gibi kalsa da gelmiş geçmiş en güzel çiftler arasına yazıldı adınız Yağız ve Hazan. Varsın yazanınız size ihanet etmiş olsun aldırmayın biz size yepyeni sonlar yazarız. Fazilet evreninden sektirir yeni evrenlerde tutarız. İçi boşaltılan ruhlarınızı alıp kendinizle doldurup yine hikayelere yol aldırırız. Unutmak ne kelime unutturmaya çalışana yine hatırlatırız. Gerçek mi? Gerçeğin hangi gerçek olduğunu, sanalın nerede başladığını kim bilebilir? Hem Anna Karanina’nın yaşamadığını kim söyleyebilir?
Hamiş: Ellerin zamandı. İlk onları tuttum. Bırakmadım. Bırakamazdım ki. Ellerim sana koştu ki benim. Engelleyemedim, engellemedim. Zamanı tuttum ben ellerinde. Biz’li zamanları. Hapsettim. Gidişini görsem de, sarkaç gibi sallandı içimde tik takları avucumun içine hapis serçe parmağın gibi. Nabzım eşlik etti onlara. Sensiz kimsesiz, hissiz, acılı. Gidişini izledim ben gitme demek isterken. Gittin. Avucumda kokun kaldı, geride anılar. Biz seninle tek ruhun iki parçası. Yol ayrımlarına inat birarada kalmalıydık. Bırakmadılar. Sustuk. Ağladık. İlk ben gittim, sonra sen. Ne fark eder? Ben izledim gidişini. Gitme demek isterken hem de. Tutsan elimi yine, bırakmasan. Çıkarsan beni bu hızla dönen zembereğin koşusundan. Varsaymasak artık, varolsak.
                                                                              UmayMasal