‘‘Kuşkularım var biliyorsun,
Yaşamak bu kuşkularla zor.
Oysa ne güzel olurdu
korkularım kuşkularımla sarmalanmasa...’’
Geçen hafta tutkuyla oynanan bir zeybek sahnesinin sonunda kırgın Murat’ın
gidişiyle bırakmıştık Aşk Laftan Anlamaz’ı. Murat’ın iddialı lafı da bu bölümün
bir nevi kırılma noktası oldu. Bazen tek bir cümle kaderin akışını değiştirir
derler ya işte tam öyle oldu. Murat ‘Bu masal ancak ben ölünce biter’ demeseydi;
Hayat Murat’a gitmez, Murat’ın odasında
kilitli kalmazdı di mi? Murat’a kızgın İpek’e rağmen kalbi endişeyle atarak
bekledi Hayat, Murat’tan gelecek haberi. Murat ise annesinin sayesinde etrafına
çöreklenen entrika yumağının ortasında kalmış, şaşkın uğraşıp duruyordu oysa. Bir
taraftan Leyla’nın ve Hazal’ın Murat’tan götüreceklerinin iç sıkıntısı olsa da
bir taraftan Derya’nın beterin beteri varmış hali eğlenceli. Benim Leyla-Derya
çekişmesinde tek endişem Doruk-Murat arasındaki kardeşliğe halel gelmesi. Yoksa
gerisi vız ve tırıs. Doruk ve Murat kardeşliği o kadar içten, dostluğu
barındıran, hesapsız bir ilişki ki yara alması her tip ilişkiden daha rahatsız
edici olur fikrimce. Azime ise tam
anlamıyla savaşın ortasında kalmış durumda. Ne tarafa baksa bir başka cephede laf
bombaları patlıyor, entrika mayınları
döşeniyor. Torunlarını korumaya çalışan sevimli babaannemiz korkarım bu strese
daha fazla dayanamadığından Haşmet Dede’yi çok kıracak bir şey yaptı farkında
olmadan. Zira ben Azime Babanne’nin Haşmet Dede’yi sevmediğini düşünmüyorum. Çünkü
sevgi bitmiş olsa o gelin telleri ve fotoğraf saklanmaz atılırdı. Bu hafta
Hayat-Murat arasındaki ilişkiye tamamen odaklanan bölümde İpek ve Kerem, Aslı
ve Doruk çokça boy gösteremedi. Lakin geçen haftadan Aslı’nın Derya hakkında
duydukları hala cebimizde. Diğer taraftan İpek-Kerem’in nişanının Murat’ın
gidişinin gölgesinde kalmasına ben üzüldüm. O kadar kimsesizler ki,
birbirlerinin kimsesi olan bu çiftin her şeyi güzel olsun istiyorum hayattaki
soğuk gerçeklere inat. Aslı ve Doruk kuşkusuz yeni düğümlerin ve Derya
açısından sınanmaların yaşanacağı bir hikaye olacaktır. Açılmasını bekliyoruz. Hayat’ın
annesinin ayakları yere basan bir karaktere dönüşmesinden memnuniyetimi daha
önce de yazmıştım. Eski hali empatiden uzak , gerilimli bir kadındı
sevmiyordum. Oysa şimdi daha anne, daha sıcak, sevilesi.
Şimdi gelelim Hayat Murat meselesine. Eğlenceli başlayan sonra hüzne
çevrilen bir süreç işlendi bu hafta. Murat’ın odasında kilitli kalan ikili
inatlaşsa da birlikte çok eğlendi. Burak Deniz yine Murat’tan bir kabuk daha
çıkarttı. Sarsılmayan patron Murat’ta bu hafta biraz muzip biraz da oyunbaz bir
yön daha sergiledi. Kuşkusuz burada senaryo enerjisinin payı büyük. Ama mesela
öyle ayrıntılar ekliyor ki oyuncu,mesela Hayat’ın banyoya kaçtığı sahnede Murat’ın
kapıyı tırmayalıp gitmesi gibi, bu kadarı senaryoda varsa senaristleri yok da
oyuncu doğaçlıyorsa oyuncuyu tebrik ederim. Sizi bilmem ama bana göre bu tarz
ayrıntılar inandırıcılık arttırırken karakteri yaşar kılıyor. Hayat ise aşkına
rağmen kırgınlığını öfkeyle saklamadan hissettirdi bölüm boyunca. Hande Erçel’i
en son sahnede özellikle çok beğendim. Hayat kırgınlığında haklı ki bunu Murat
da biliyor. Ama bu konuyu konuşabilmeleri çok önemliydi. Güncel dizi çiftlerimizin sorunu bu çünkü. Konuşamamak. Sorunların üzerinden atlaya zıplaya giderken ya
da birden bire hiç yokmuş gibi yaparken karakter derinliğini yitirmek. Hayat ve
Murat konuşsun hep. Kavga etsin, hırlaşsın ama konuşabilsin. Koklamak aşkın
doğasında var diye sanıyorum benim en sevdiğim sahnelerdendi Murat’ın Hayat’ı
kokladığı sahne. Tutku, özlem harmanıydı. Yastık savaşı, tıraş köpüğüne bulanan
Murat hep bunlar Hayat’ın çocuk-kadın hallerinin yansımasıydı. Hayat’ı
çıkardığınızda Murat’a ne kadar gri bir hayat kaldığını düşündüğümüzde aslında
neden Murat’ın bu kadar aşık olduğunu anlamak zor değil. Çocukluğunu anne
eksikliğiyle yaşamış, sorunlardan kaçan bir baba ve rekabetini Murat bünyesinde
somutlaştırmış Derya ekseninde yaşamış Murat; çocukluğundaki tüm renkleri
içinde taşıyan Hayat’ı bırakmak ister mi? Hayat’ın o meşhur konuşmayı
hatırlamasına kadar Murat’la ne kadar güldüğü, onu ne kadar güldürdüğünü gördük
sahnelerce. Sonrasında bize yine hüzün. Hayat’a sonuna kadar hak veriyor olsak
da... Haşmet Dede’yi ve ailesini üzmemek paravanında Murat’la kalan Hayat’ın
asıl derdi içindeki o bitmeyen aşka sahip çıkmaktı bence. Ondan vazgeçmeyen
adamdan vazgeçemeyecek olmaktı. Hayat ve Murat pişmalıklarından çıkardıkları
derslerle birbirlerine yol aladursun Emre sonunda gerçek yüzünü gösterdi. Murat’tan
yediği dayaktan sonra hiçbir şey olmamış gibi yapan hali baştan beri bana
samimi gelmiyordu zaten. Bu hafta hamlesini yaptı. Hem de ince ince planlayarak
yaptığı hamle Hayat-Murat cephesinde sarsıntıya neden oldu bile. Hayat’ın net
tavrına rağmen Murat’ın içindeki Othello sanıyorum su yüzüne çıktı yine. En önemli
şeydir güven. Hayat’la ilgili kuşkularını kaybetme duygusu perdelediyse ve bu
olay yeniden Murat’ı alevlendirirse Hayat açısından Murat’a dönmenin yolu
kapanır gibi. Çünkü yine kuşkuyla sınanırsa Hayat bu kez affı daha zor
olacaktır Murat’ın. Çünkü bu kez Hayat tamamen günahsız. Bir taraftan
karşısında Nothing Hill’deki Julia Roberts gibi durmuş ve ‘Sadece beni sevmeni
isteyen bir kız çocuğu gibiyim.’ mihvalinde ona bakan ve ‘sensiz o rüya olmaz’ diyen bu
çocuk kadına nasıl inanmaz Murat Bey bilmiyorum. Umalım da Murat parçaları birleştirip
doğru yorumu yapar. En azından yakalandığı Othello kıskançlığının etkisiyle
karar vermeyecek kadar mantıklı davranabilir.
Son olarak bu hafta diziye eklenen tınılardan bahsetmek isterim. Bilen bilir
benim için bir dizinin, filmin müzikleri çok önemlidir. Aşk Laftan Anlamaz bu
noktada sevimli müziklere sahipti ancak bu hafta sanıyorum ki Hayat ve Murat
için yeni temalar devreye sokulmuş. Çok da iyi olmuş. Aşk evrilidikçe,
derinleştikçe onun melodisi de evrilir ve derinleşir di mi?
Vee son demde; aşka dair sustuklarımsın sen sevgili. Konuştuğumda hayal olup kaybolmasından
korktuğum rüyamsın. Gerçeklik denen sussun, biz gözlerimizle bu hayali
konuşalım.
Emeklere saygıyla...
UmayMasal
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder