“Ben, Sen, Siz Aslında Daha Çok Biz,
Korku beklesin varsak biz.
Acı sussun ellerimizde yaşıyorsa biz.”
Zaman konusunda yazan çoğu kişi farklı argümalar üretir. Kimi zamanı alır
eğer , büker kimi alır düz bir çizgiye sabitler. Fakat neresinden tutarsanız
tutun, ister çekin ister itin, çevresinden dolanmayı deneyin , anlatılarınızda
başa sarın bir daha bir daha yaşatın zaman akar. Zaman geçer ve onu
yakaladığınızı sandığınız her an avucunuzdan kaçıp savrulur, tozlara küllere
karışır bizi önüne katıp sorguların ortasında bırakır. Malumunuz bizim
girizgahlarımızı uzun. Neden zamanı aldık Gülperi’nin “Yanındayım” denilen
bölümünün en başına koyduk? Metnin altında metin aramayı sevme telaşımızın
sirayeti belki. Ya da zamanı kaçırmışların onu yakalama telaşının aşk hali
Gülperi-Kadir ikilisinin, zamanı tutup bırakmamacasına onun önüne geçmeye koşan
Artemis-Hasan’ın hikayelerinedir bunca sözcüğün akışı.
Gülperi’nin bu haftaki bölümünde acıdan acıya koşarken Hasan’ın peşinde hem
yorulduk, hem üzüldük hem acıdık. Paralellik seven hikaye anlatıcılarımız
izleyen olarak bizi zorlasa da yine pararlel üzerine paralel kura kura devam
ettiler anlatılarına. Önce Hasan’ın babasıyla hesaplaşmasını izledik. Babasını anlamak
adına çaba sarf ede ede geldiği noktanın onu paramparça edişine şahit olduk.
Taşkın soyadının Hasan’ı defalarca ve defalarca vurmasının kasırgaya dönen
öfkesini gözlerinden gördük Hasan’ın. Baba sözcüğünün Hasan için anlamını
kaybetmesi anlarına paralel hiç baba dememiş olan Gökhan için bu sözcüğün anlam
kazanışını da izledik. Seyit’in oğlu olmanın
anlamını kavrayamadan kimsesizliğine yanan Gökhan’ın anlamlanmaya
başladığı ilk sahneleri izledik. Hasan yaşayan babasını kendi benliğinde
öldürürken Gökhan’ın bedenen ölen babasının ruhunu ceket gibi üzerine giymesini
gördük. Sonra Hasan’a geri döndük. Oradan yeni bir çizgi çektik Artemis’e
vardık. Artemis’in annesinin manipülasyonuyla Hasan’ın daha önce geçtiği
yollardaki ayak izlerini takip etmesine şahit olduk. Kısaca Hasan’ın da Artemis’in
de eksik gedik taraflarını yaratan Eyüp ve Şeyma’nın iki genç ruhta bıraktığı
ve muhtemelen bırakmaya devam edecekleri yaraların sızısında yanmaya başlayan
Hasan ile henüz yanmanın eşiğindeki Artemis’in hayat çizgilerinin daha da
düğümleneceğinin işaretiyle bıraktık Gülperi ve Kadir’in en mutlu gününün kaos
denilen girdaba mola veremeden sürüklenişiyle güne devam ettik. Burada parantez.
Yazınca masal gibi de izlerken insan düşünmeden edemiyor. Önceden Bedriye’nin
atlattığı travmandaki kolaycılığı dile getirmiş daha sonra burdan bir şey
çıkacağını umut ettiğimi yazmıştım. Şimdi travma üstüne travma yaşayan Hasan ve
Artemis’e bakıyorum, şaşırıyorum. Kaçırılan , yakılmanın eşiğinden dönen ,
annesini dayak yerken gören Artemis nasıl dayanıyor? Bulumia olduğunu
bildiğimiz bu kız onca gücüne rağmen böylesine kırılgan olduğunu bildiğimiz
Artemis nasıl bu denli sağlam? Kızının yaşadığı onca olaya rağmen sadece kendi
istekleri için kızının ruhunda bırakacağı izleri umursamayan Şeyma nasıl bir
anne? Annesini suçlarken onun günahsız olduğunu öğrenmekle yola çıkan ve
değişen Hasan’ın önce amcası, sonra dedesi, halası derken babası ile kopan
bağlarının yükü az mıydı da Seyit’in ölümü de o omuzlara yüklendi? Eğer ki
Seyit’in ölümü çok hızlı alınmış bir kararsa ki Şeyma ile yakınlaştırılma
çabasından öyle anlaşılıyor, neden Hasan’a o da yük edildi? Şimdi Gökhan’la da
karşı karşıya geleceği aşikar olan bu on yedi yaşındaki çocuk, hoş çocuk
olmasını bırakalım genç olmasına bile asla izin verilmiyor nereye kadar
dayanır? Geçen hafta da yazdım. Hikaye çok ağır. Darbe üstüne darbe yiyoruz hem
biz hem karakterler. Bu durum da hem bizi hem karakterleri yoruyor. İşin dram
yükünü tek cepheye değil de genele yaysak üstüne olayın etkilerini , tepkilerini
ölçecek zaman tanısak mesela. Naçizane... Eyüp kısmının artık sonuçlanmasından
mutluyum. Fakat hala söylüyorum ilgi çekecek çatışmalar eklenmeli. Büyük bir
çatışmaya eklemlenecek küçük çatışmalar tepemize tepemize vuran üç büyük
olaydan daha çok sürükler sanki. Karakterlerin konuşamaması da bir başka sorun.
En basiti. Hasan annesine Kadir’in nerde olduğunu soruyor karakolda. Orda geçiştirmek
yerine Hasan’a kısaca bilgi verse Gülperi çok mu zor? Bilmiyorum. Sanki denemek
lazım. Baba darbesi yiyen Gülperi ve çocuklarının kenetlenmesi paralelinde
Artemis ve Şeyma’nın yakınlaşması da ilginç bir sahneydi. Şeyma’nın kızının
sevgisine oynayacağı belliydi. Fakat öldürücü darbe nereden gelecek göreceğiz. Kadir
ve Gülperi aşkı zaman sarmalına takılmış görünüyor şimdilik. Kaçırdıkları zamanı
telafi edebilmek uğruna gizlice evlenen çift bu gizliliğin faturasıyla bir süre
uğraşacak gibi. Şeyma’nın hamlesi, Hasan’ın yaşadığı olaylar, Eyüp saldırısı ve
Can’ın Kadir’i babalığa seçmesi derken son sahnede Artemis ve Hasan’ın aşk
itirafıyla sarsılan çift biraz daha dişini sıkacak belli. Burada parantez yine.
Gülperi ve Kadir’i durduran şey korkuları. Tabiki şaşırdılar Artemis ve Hasan’ın
durumuna. Nasıl refleks gösterecekler göreceğiz. Ben kendi adıma kendi ilk
aşklarını kurtarmak için çaba sarf eden Gülperi ve Kadir’in ArHas’ı kurban
edeceğine inanmam. Hele o yanlış anlamaya dayalı girizgahtan sonra. Kadir’cim
ah ah gollük pası kaçırdın. Hasan’a diyecektin, aşk büyük oğlum ben sana
kızamam ama sen de beni anla o zaman ben de senin anneni seviyorum. Sanırım senaristlerimizin
Gülperi ve Kadir için daha gürültülü bir ilan planı var. Yine minik bir
parantez. Kim ne derse desin ben o dörtlü masa sahnesini çok sevdim. Yanlış anlamanın
yarattığı saçma hal, çocukların yaşadığı o mutlu şok, Kadir’in umutlanıp
öğrendiği aşkla dumura uğraması, yanlış anlamanın vehametini ilk anlayan
Gülperi’nin şaşkınlıktan ne yapacağını bilemeyen bir insanın haline dönüşen
ifadesi, üstüne gençlerin ilk aşkın ilk heyecanını paylaşmadaki korkudan önce
mutluluğa sonra endişeye geçen hali. Oyunculuklar adına çok güzel bir sahneydi. Bence
daha sık otursunlar aynı masaya. Umut vardı o masada hikayenin ana eksenindeki
umut eksikliğine rağmen. Bir de Arhas’ın üstüne basa basa söylediği “Biz” vardı
o masada. Biz olmaya çalışmanın en zor olduğu zamanlarda kolaycacık bunu
yapabilme becerisi vardı. Ben bize
dönüştüğünde yaratılabilen güç vardı.
Buraya kadar bölümdü burdan sonrası ArHas...
Yazma sebebimin bu çift olduğunu daha önce de dile getirdim. Bölümde çok
sahneleri yoktu. Bu nedenle kısaca bölümdeki o son yirmi dakikaya sığan
sahnelerindeki ArHas’ı kendimce çözüp devam edeceğim. Artemis Hasan’a
beklentisizce destek vermeye devam ediyor. Hasan da ne zaman nefes almak istese
Artemis’i arıyor. Eskiden yanına giderdi ama ikisi de yetişkinlerin arkasını
toplamakla o kadar meşgul ki sanırım görüşmeleri imkansıza düşüyor. Mezarlıktaki
sahnede tüm yüklerine rağmen elini tutan Artemis’e gülümsemeye çalışan Hasan’ın
Bedriye’nin tepkisinden sonra aralarındaki ilişkiyi resmileştirme çabası da
aslında ilginç bir hamle olmuş. Hasan elini tuttuğu kızdan çok emin, Artemis
ise babasına yangından sonra anladık dese de baştan beri duygularının gücünü
iyi biliyor. Kısaca anne babalarıyla paylaşma durumunun Gülperi ve Kadir’i
sarsması çok normal .Kendilerinden bağımsız olarak bile baksalar bu duruma
seviyorumdan öte aşığım diye gelen iki genç, ki birinin oğlu birinin kızı,
bence sarsıcı. Sonrası ne olacak , bu denli ciddi adımları koşa koşa atan ArHas
kendi ilişki düzleminde zamanı nasıl tutacak göreceğiz.
Bu kısım bölümden bağımsızdır. Artemis ve Hasan’ı neden sevdik sorusuna
cevaptır. Aşk insanoğlunun yazıyı bulduğu ilk andan beri hakkında en çok
yazdığı duygu. Aşkın bir sürü hali var. Yaşa göre, anlayışa göre, kültüre göre.
Bazı hikayede aşk tutkuyla kolkola gider bazı hikayede imkansızlıkla, bazısında
gidişler kayboluşlar vardır, bazısında bulunuşlar. Ama Leyla ve Mecnun’dan ,
Romeo ve Juliet’e kadar iz bırakan aşklarda hep aynı şey vardır. İmkansızlıkla sarmalanmış
saflık. Artemis ve Hasan bahar mevsimi gibi. Öyle temiz ve zarifler ki. Çocuksular
evet çünkü çocuklar. El ele yürümenin enerjisindeler çünkü o yaşta bu
değerlidir. İnsanlara ilk aşklarını hatırlatıyorlar, kıyamamaktan beslenen eski
zaman aşkları gibiler. Korkuyorlar. Kırmaktan, karşısındaki aşkı örselemekten
korkuyorlar. Çünkü aşk aslında böyle bir şeydir. Hasan üstüne basa basa
sevgilim dediği Artemis’te tutmasına izin verilmeyen mutluluğu görüyor. Babasına
da dediği gibi onca olaya rağmen mutlu olmak istiyor ve bunu ona Artemis
hissettiriyor. Seyirci için de gençliklerinin , ilk sevdalarının yansıması
ArHas. Seviliyorlar, gerçekler çünkü. Kaçıp kovalama, hissedip utanma
zamanlarından süzülüp geliyorlar. Kısaca iyi hissettiriyorlar. İzlerken de
yazarken de. Hikaye bunu gereğince işler mi? Göreceğiz. Umalım ki trajedilere
kurban gitmesinler. Umalım ki hikayeyi beslemelerine izin verilsin.
Hamiş: Sana da selam olsun Edip Cansever "Masa da masaymış ha"
UmayMasal