SenOlmayınca etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
SenOlmayınca etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

30 Mart 2019 Cumartesi

Gülperi-Sen Olmayınca

 “Derindeyim çok derindeyim.
Çok karanlık bu ben miyim?
Tutun beni son nefesteyim.
Söyle ruhum söyle
Hiç yenildin mi böyle
Düşmemek için
Hiç atladın mı söyle?
Söyle sen de söyle
Hiç yenildik mi böyle?
Acılar biter diye
Sen bittin mi söyle?
Kaybettim bile kendimi
Yaşayamadım zaten beni
Ben istedim olan her şeyi
Söyle ruhum söyle
Hiç yenildin mi böyle?
Düşmemek için
Hiç atladın mı söyle?
Söyle sen de söyle
Hiç yenildik mi böyle?” –TNK
“Ne kadar hızla uzaklaşıyorsun benden çocukluğum , bu ne telaş , bu ne acele” demiş Neuman Dior. Yetişkinlerin hesaplarının, savaşlarının ortasında kalmanın törpüleyiciliğinin , zamanlama açısından çocukluğu yaşayamayan birey üzerindeki etkisi düşünüldüğünde kimlik nasıl yaralar alır diye sormak lazım belki de. Çocukluk hepimiz açısından özlenen zamanlardır oysa. Anneli , babalı zamanlar. Şefkat zamanları anne elinden. Korunma kollanma baba elinden. Ellerdir çocukluk. Siz uzattıkça elinizi size zarar verecek şeylere, o ellerin doldurulmasıdır belki anne ve babanın sevgisiyle. Hata yapmaya başladığınızda hatanın bedellerinin azaltılmasıdır. Çocukluk travmalardır bazen. Ergenlikte su yüzüne çıkıp anne ve babaların suratında patlayacak olan. Sebeb-i Girizgah yine yeniden Gülperi ve “Sen Olmayınca” adlı bölümü. Tematik mi? Elbette, her zaman. Adım adım bakalım bölüme. Geçen hafta itibarıyla hikaye evrenini ele alan yazarlarımızı anlamaya çalışarak.
Geçen hafta Gülperi’yi rehin alan Eyüp ve diğerlerini karşı karşıya bırakmıştık. Bu hafta aynı sahneden devam ettik. Gülperi’yi alıp giderken Eyüp özellikle Hasan’ın ciddi tepkisiyle karşılaştı. Genç adam uzun zamandır bilendiği babasının nasıl bir tehlike oluşturduğunu ve babası için herhangi bir şey ifade etmedikleri gerçeğiyle bir kez daha yüzleşti. Can ve Bedriye’nin de karşı karşıya kaldığı bu durum en çok Hasan’ı dağıttı çünkü Can açısından Eyüp zaten bir şey ifade etmiyor. Bedriye konusuna gelince dizinin başından beri kafamda bir yere koymak için ne kadar uğraşsam da koyamadığım bir kimlik olarak olamayan yerini korudu yine. Hasan’ın sırtlamak zorunda kaldığı aile yadigarı kötülük genç adamı felakete göz göre göre sürükledi. Hasan öylesine kimsesizdi ki. Öylesine kırgın. Öylesine bıkmış ve kendinden vazgeçmiş. Annesini ararken anlık da olsa tutundu Kadir Abisine belki ama inandırıldıkları, kafasına kazınanlar, kurtulmaya çalıştıkça onu sarıp sarmalayan Taşkın soyadı onu hep kopardı o anlık tutunuşlardan.
Eyüp’ün tehditleri ve tacizlerine maruz kalan Gülperi Kadir ve Hasan’ın birlikte hareket etmesi sonucu kurtuldu belki ama Gülperi’nin zihnine ekilen korku tohumları kısa sure sonra boy verdi. Burada parantez, Hasan ve Kadir arasında uzun zamandır işlenen bir bağ var. Hasan kuşkusuz annesine kırgın  Kadir’le evlendi diye ama orada annesi kadar kırgın olduğu diğer kişi Kadir. Kendi baba eksiğini Seyit ve devamında Kadir’le tamamlama duygusundaki Hasan’ın Kadir’i örnek alacakken yaşadığı güven bunalımı parçaladı umutlarını genç adamı. Yani burada olay sadece annesinin evlenmesi değil sevme konusunda kendisine engel olamadığı, bir şekilde derinlerde güvendiğini hissettikçe suçluluk duyduğu Kadir. Kapattık parantezi. Hasan ve Eyüp arasındaki hesaplaşma baba-oğul çekişmesini eski Yunan Tragedyalarındaki iktidar mücadelesine dönüştürülürken aklıma gelen oğul açısından baba unsurunun ne kadar belirleyici olduğuna yönelik şu pasajdı: “Kendi erkekliğim, kendi otorite ilişkilerim,kendi sevgilerim üzerine düşünmenin en iyi yolunun, Freud’un dediği gibi, babamın kaybı yoluyla onun ve kendim hakkında düşünmek olduğu kanısına vardım.”  Hasan durup düşünmeye vakit bulamıyor, ki bu benim için en temel eksik karakter için, belki düşünürse paramparça olacak dağılacak diye karakterin temel kurgusudur bu seçim, bilmiyorum. Diğer taraftan derinden derine son sahnede “Neden ya? Neden? Neden benim böyle bir babam var? Böyle bir adam nasıl benim babam olur?” diyen Hasan’ın kendi kişiliğindeki babasından, babasına benzemekten ne kadar korktuğundan nefretini sezmek zor değildi. Hasan babasından değil ona benzemekten korkuyor ve babasını yok ederek belki ailesini en çok da onun gibi olma korkusunu yok etmek istiyor. Diğer taraftan hikayenin diğer babası Kadir’in hastalıklı eski eşle uğraşırken verdiği mücadelenin tarafı olmasın diye korumaya çalıştığı kızı var. Artemis ve Kadir arasında ilk bölümden beri varolan bağ sarsıntılarını atlatıp yoluna devam etmeye başladı bu bölüm. Artemis tam da düşündüğümüz gibi adalet kılıcını çıkardı ve haksızlığı gördüğü an adaletini sağladı. Gülperi’ye sıcak su döken annesiyle yüzleşmesinde sorgulayıcı aklının tüm gücü ve vicdanıyla annesinin hayatı için kendisini hiçe sayabilen kadını korudu. Sonra gidip o kadının evinden içeri girdi. Artemis ve Gülperi arasında olmadığını söylediğim bağın geçen haftadan beri kurulmaya başlaması sevindirici. Çünkü gerek hastanede gerek kapı önünde Hasan’a annesini ne kadar sevdiğini hatırlatmaya çalışırken motivasyonu işte o bağ. Artemis artık annesinin manipülasyonlarının çok uzağında. Can’dan sonra da Gülperi Kadir evliliğini kabullenmiş görünen ikinci evlat da Artemis’miş gibi görünüyor şimdilik.
Gülperi Kadir evliliği özellikle Kadir’in çabaları sonucu ayakta duruyor ama Gülperi’nin sessiz direnişlerinin kısa sürmesi, herhangi bir tehditte oldukça zeki olan kocasını devre dışı bırakarak hareket etmesi sıkıntılı. Ilişkinin tabanı açısından bundan sonraki süreç nasıl işleyecek göreceğiz ama vurulan Kadir’in kendine geldikten sonra konuya müdahale etmesini umuyorum. Hoş korkunç bir kargaşaya uyanacak diye düşünmüyor değilim. Son iki haftada Artemis’in de aralarına dönmesiyle ılımlı ve akılcı düşünenler takımı üç kişi: Kadir, Artemis, Can. Kadir muhtemelen komadayken, hayattaki ilk aşkı, her şeyi babası o hale aşık olduğu Hasan tarafından getirilmiş Artemis kim bilir hangi ruh halindeyken , Can minicik elleriyle kaç yüreği iyi edebilir ki? Geri kalan kimsenin akılcı davranacağını umamadığım için Kadir gözünü açtığında umarım Dante’nin cehennemini bulmaz karşısında.
Artemis demişken Hasan ve ArHas demeden olmaz. Ayrılık sevdaya dahil çünkü ayrılanlar hala sevgili demiş şair. Bu bölüm ayrılmış ama sevgili olmaya devam eden Arhas vardı. Artemis’in koşulsuz onunla olmasını, onu sorgulamamasını isteyen Hasan’ın istediğini alamamasından kaynaklı ayrılık en azından Artemis cephesinde kabullenilmiş değil. Her ne kadar hastane sahnesinde Hasan’ın adeta blöf yaparak ayrıldıklarını söylemesi hatta çekip gitmeye kalkmasına aynı sertlikte “dost tavsiyesi” vererek cevap veren Artemis’in Hasan’ı henüz 8 olmasa da bir 5 şiddetinde salladığını görmemiz ArHas arasındaki sevdanın gücü hakkında sanıyorum fikir vermiştir. Babasını kazara da olsa vuran Hasan’a Artemis’in tepkisi tam anlamıyla 8 şiddetinde olacaktır. Bu tepkinin yansıması zaten suçluluk duygusunu dibine kadar yaşayan Hasan açısından travmatik sonuçlar doğurabilir. Çünkü bu hafta Hasan’a rağmen Hasan’ın hala yanında duran, onu kıskanan, o üşümesin diye kahve yapıp yanına giden, olay çıkarmasın diye elinden geleni yapan, ona yapılan hakareti tokatla bastıran, susturan bir Artemis vardı. Bundan sonraki Artemis Hasan’a aşkı kalbinin ortasında cayır cayır yanmaya devam etse de onu kolay affedecek biri olmayacaktır. Çünkü iki haftadır altı kalın kalın çizildi genç kızın uyarılarının. Diğer taraftan Artemis’e ayrıldık dese de ona hesap vermeye devam eden, onunla olan anlarda sakinleşen, ona asla hayır diyemeyen, koruması gerektiği halde korumasa bile gözünü Artemis’ten alamayan Hasan’ın aşkı da tüm kargaşalarına rağmen büyüyor. Genç kızın gücünü, ayakta kalma becerisini, kendine özgülüğünü ve kuşkusuz ona merhem olan varlığını nasıl sevdiği Hasan’ın gözlerinden akıyor. Parantez , burada Burak Dakak ve Ezgi Gör şahane bir paslaşma ile şahane bir çift yaratıyorlar. Sözcükler yoksa bile Artemis ve Hasan arasındaki duygunun netliğini, vazgeçmeme halini, onu kırmaktan korkma duygusunu, onu kırdığında pişmanlıkla karışık kırgınlığı öyle güzel hissettiriyorlar ki, iyi ki ArHas ikisi diyor insan. Kapat parantezi. Haftaya duygu yoğunluğu yüksek bir bölüm bizimle olacak diye düşünerek, aşkların derinliğinin kaybolmadığı , hikayenin dengesinin hep sağlam durduğu bir bölüm diliyorum.
Hamiş:- Sevdanın rengi hep siyah.
             -Siyah sevda rengiyse neden kötü olsun ki?
             -Kim kötü dedi ki zaten?
             -Bilmem. O zaman?
              -Siyah yas belki. Belki bir parça korku. Biraz o renk biraz bu. Sevda siyah çünkü başka şeye yer bırakmaz kendisinden başka.
           -Siyah gibi kaplar yani her şeyi.
           -Kaplamaz örter, kendine mal eder. Gece gibidir sevda. Her şey ordadır ama her şey ona dairdir.
           -O halde?
           -Sevda mucizdedir. Tek ve eşsizdir.
                                                                                                           UmayMasal