TimuçinEsen etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
TimuçinEsen etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

5 Mayıs 2019 Pazar

Gülperi-Peri Masalı

“Yolculuk ilginçtir. Yaşamın içinde kesitler oluşturur. Keser bazen seni. Çünkü karşına çıkan bir çift gözdeki kirpik bıçak gibi olma yetisine erişir senin için. Aşk denilen şeydir bu gücü veren o kirpiklere. Ve sen tüm ortaya döktüklerine inat saklarsın aşkı en derine. Kimse görmesin , bilmesin dersin ama ordadır gözlerinde , ellerinde. Bulanmışsındır. Sadece aşkı bilenin görebileceği peri tozuyla.”      
Gerçeklikten kaçışımız çoğu zaman beklenmedik acılarla karşılaşmamızdan temelini alır. Bu doğrultuda sığınırız kurgulara. O kurgular bizi serüvenden serüvene sürükler. İçinde bizden parçalar bulunan ama tam da biz olmayan o evrenin gerçekliğine sığınırız kendi gerçekliklerimizin soğuk yüzlerine inat yapar gibi.  Belki bundandır zamanla tarih olan gerçeklikten daha çok kurgu olan ama içinde insan gerçeğini barındıran öykülerin ölümsüzlüğü. Ya da tarih denilen olgunun yüzyıllar boyunca kazanan tarafından yazılmasına inat öykünün kaybedenin tarafındaki o sonsuz bağlayıcılığı insanı öyküde tutan. Bilmiyorum. Mitlerden destanlara, halk hikayesinden mesnevilere, modern öyküden romana, tiyatrodan sinemaya, heykelden resime hatta müziğe uzanan kökleşmedeki temelde kurgu hakim ama sanatın bütün coğrafyasına. Kurgu ve o kurguda vaadedilen serüven. Sebeb-i Girizgah yine ve son defa Gülperi. “Peri Masalı” diyerek yola çıkılan bölüm, otuz haftalık serüvenin sonu. Hikayenin sonu..: ) 
Öncelikle belitmek zorundayım ki son bölüm hiçbir tarafıyla tatmin edici değildi. İlk bölümden beri seyirciye vaddedilen konusunda zaman zaman sıkıntı yaşayan hikaye son bölümde tam anlamıyla “Bu mu yani” duygusu yaratarak veda etti. Kuşkusuz bu alışık olduğumuz bir durum. Final yazmak , hikayenin ana unsurlarını koruyarak çatışma yaratmak zor işler. Bunu başarabilen senaristler muhakkak var ama süreci iyi yönetemeyen , hikayesini yarı yolda bırakan, sonrasında bu tarz finallerle seyirciyi muhatab eden senaristler de var. Yapacak bir şey yok. Seyirci açısından tatmin edici olmaması sanırım çok da önemsenmiyor ki, defalarca ve defalarca aynı tip aceleye gelmiş hissi bırakan eksik gedik sonlarla kalıyoruz. Üzücü olan taraf şu hikaye bir dönüşüm ve değişimdir. Kahramanların dönüşümlerini okur, izler ve dinlersiniz. Finalde ise vurgu hem düğümlerin çözümüne yöneliktir hem de karakterlerin dönüşümüne. Bizdeki gibi uzun dizi sürelelerinde bana kalırsa son anda karar verilen finaller tam da bu dediklerimi eksik bıraktıklarından ağızda buruk tat bırakıyor işte. Neyse son defa bölüme bakalım.
Geçen hafta bıçaklanan Hasan ve kaybolan Can sorunsallarıyla bölüme girdik. Hasan canıyla cebelleşirken Can çocuk dilendiren bir adamın eline düştü. Bölümümüzün ki finaldi bu bölüm yüzde sekseni bu olaylarla da geçti gitti. Hasan’ın bıçaklanması tüm aileyi biraraya getirmek, dede pişmanlığı, hatalardan ders çıkarmak, Eyüp’ün çocukları için ilk gerçek endişesi, Şeyma’nın samimi pişmanlığı açısından kuşkusuz faydalıydı ama Can neden kayboldu? Neden biz bununla zamanlar harcamak yerinde hastanede birbirinin acısını sağaltmaya çalışan bir aile görmedik. Birbirleriyle konuşabilirlerdi. Gülperi Kadir’le , Bedriye Artemis’le konuşabilirdi. Hasan’ın kalbinin durduğu sahnede tüm aile orda olabilirdi. Burada parantez, Hasan’ın kalbinin durduğu an önce annesinin sesini duyup çıkış yolunu bulmaya çalışması ama bulamaması sonra Artemis’i görüp onun elini tuttuğunda hayata tutunması çok güzel bir sahne olmuş. Hem anne çocuk bağı hem de aşkın gücü adına. Çünkü o sahneden gizli anlam çok kıymetli. Hasan ve Artemis ilk tanıştığı andan beri anne ve babalarının seslerinin , genlerinin etkisini hissettiler üzerlerinde. İkisi de anne ve babadan miras bir aşkın ilk kıvılcımıyla yola çıktılar ama sonra çok daha sahip çıkan bir aşkın kahramanı olmayı başardılar ki bu bölüm bile buna ispat. Gülperi Kadir aşkında tek taraf vardı aşka sahip çıkan: Kadir Aydın. Ama Artemis Hasan aşkında iki taraf da sonuna kadar direndi. Aralarına giren sorunların ciddiyetine rağmen sevdalarına sahip çıkmayı başardılar. Rüya metaforunda olduğu gibi ilk tanıştıkları an Hasan’a elini uzatan Artemis Hasan’ın dönüştürücüsü oldu. Artemis Hasan’ı hep hayata bağladı. Hep sorunlarla başa çıkmasını sağladı. Bundandır Hasan sadece yoldaşı gördüğü zaman bile Artemis’ten başkasına konuşmadı. Son demde Hasan’ı ölüme yürümekten alıkoyan kişinin aşık olduğu, bakarken içini titreten, onun olduğu yerde başka hiçbir şeye odaklanamadığı kız olması boşa değil.  Parantez kapatalım devam.
Hasan’ın iyileşmesi, Can’ın bulunmasından sonra süre olarak bizlere kalan kısıtlı zamanda her zamanki gibi Gülperi’nin aldığı kararların ceremesini çektik. Nedeni bilinmez , Gülperi Foça’ya gitmeye karar verdi. Oysa ailesi zamanında onu reddettiği için Foça yerine İstanbul’a gelmemiş miydi? Bu soruyu geçelim, “Bu Kadir Aydın sana ne yaptı Gülperi?” demekten kendimi alamıyorum. Finalde bile adamı terk etti. Kendi aşkını hiçe saydığı gibi Artemis ve Hasan aşkını da hiçe sayarak aldı bu kararı. Sevgili okur bu final bölümü onu da tekrar hatırlatmak isterim hani bunca saçmalığı gerçi hep yaptı ama olsun dizinin gelişme bölümünde yapmıyor yani. Neyse dizinin gerçek hissindeki tek aşkı Arhas tabi bu duruma itiraz etti. Hem ikisinde bulunan aile özlemi hem de hissettiklerini koruma refleksiye anne ve babalarını biraraya getirmeye çalıştılar küçük adam Can’ın da yardımıyla. Gülperi’nin güçlü (!) direnci sebebiyle de Hasan’ın dediği gibi patladılar. Merdivende oturup konuşurlarken karşımızda artık kendilerine dair sorunlarını aşmış bir Arhas vardı. Hasan çilli bebekler derken aslında Artemis’e hissettiklerinden ne kadar emin olduğunu vurguladı. Hoş benim hayalim el ele yurt dışına eğitim için giderlerken arkalarından onlara el sallayan Kadir, Gülperi, Can ve Bedriye’ye dönüp el sallamaları sonra Hasan’ın Artemis’e dönüp şunu demesiydi: “Biz evlenicez biliyorsun di mi?” Ona şaşkın bakan Artemis’in yanağını okşayıp devam edecekti Hasan: “ Biz evlenicez ve en az onlar kadar mutlu olcaz. Sımsıkı tuttuğum elini hayat boyu bırakmayacağım çünkü bırakırsam düşerim.” Artemis gülecekti Hasan’a ve “Sensiz olmaz zaten, hayat sensiz hayat olmaz ”diyecekti.  Sonra Arhas tarzı sımsıkı el ele tutuşup kendi hayatlarına yürüyeceklerdi iki sevgili. Olmadı. Buna da şükür. Planları var ve biz bunu bildik diyip devam edelim.    
Her neyse Foça macerasında Bedriye hariç kimsenin mutlu olmadığını görerek devam ettik final yolculuğuna. Bedriye’nin her yerde eğlence bulabilme becerisine taktir bırakarak ArHas’ın özlemli konuşması ve kavuşmasına gidiyorum. Artemis ve Hasan siz ne güzel bir çiftsiniz öyle diye diye izlediğim ve sizden ayrılmaya hazır olmadığımla yüzleştiğim bir andı. Artemis ve Hasan spinn off yapsak olmaz mı? Olmaz mı? Peki.: (  Hasan ve Artemis hayatlarındaki her anın sadece diğeri yanındaysa anlamlı olduğunu anlattı o kısacık kavuşma anında birbirlerine. Yemek yemenin, nefes almanın, öğrenmenin, uyumanın, gülümsemenin kısaca yaşamanın anlamlı olmasının sebebini anlamış iki ruhtu onlar o sahnede. Ayrı kalmaktan canlarının nasıl yandığını birbirlerine anlatırken gözyaşları akan Artemis’e sesi boğularak “bir daha asla seni bırakmayacağım” diyen Hasan’ın o gözyaşlarını silmesi o bırakıştaki mecburiyete rağmen nasıl üzüldüğünün, eksik kaldığının ispatıydı. Aşk tamamlanmak ne de olsa. Bir kez tamamlanırsan bir daha asla başkasıyla bütünlenemezsin. Hasan’ı aşk büyüttü. Hasan’ı Artemis büyüttü. Artemis’i Hasan’ın büyütmesi gibi. Devam. Arhas’ın kaçacağını sanarak biraraya gelen Gülperi ve Kadir’i bir eve kapatıp kendi duygularıyla yüzleşmelerini sağlayan çocuklar sonunda istediklerini aldılar ve yeniden aile oldular. Burada annemin Kadir’e “İsteme artık bu Gülperi”yi serzenişini de ekliyorum. Bana kalsa annemle aynı fikirdeyim lakin serde Arhas aşkını korumak var. Ah canım Kadir Aydın aşıksın da sonsuza hem aşkınla hem de ArHas aşkını koruma kollama göreviyle uğurluyoruz seni. Zira Hasan’ın da dediği gibi baba olacak, babalığa seçilecek bir adamsın sen.
Son demde;  benim için Timuçin Esen izlemek için başlanan, Kadir Aydın’ı severek devam eden sonrasında  ArHas için yorumlanmaya başlanan bir serüvendi Gülperi evreni. Önce yönetmen kaybı ardından hikaye sorunsalı ve senarist kaybı ile devam eden tüm sıkıntılara rağmen keyifli bir macera yaşadık. Bütün oyuncularının karakterlere inandırdığı bir evrendi ama yazık ki kurgu doğru olmayınca , açılamayınca daha uzun izlemenin keyif olacağı hikaye tıkandı. Hatalar bizce de var ama yazmanın manası yok şu an. Hem GülKad hem çocuklar çok mutlu olsun kendi dünyaları içinde. Şeyma ve Artemis’in gerçekçi hesaplaşmasını çok sevdim. Anne kız ilişkisini yeniden bulmuşlardır umarım ki umut vaddediyorlardı. Arhas , sizi sevdim. Çok sevdim. Ayrıca veda edicem size. Ama size olan Hamiş bölümünde şimdilik.
Sevgili okur sana da teşekkür. Bunca zaman okudunuz. Belki başka evrende kesişir yolumuz. Sevgiyle kal “Gülperi”
Hamiş:  Sevda ne tek gün ne hafta ne ay. Sevda kıyamete kadar. Sevda sana dair senin ellerine senin gözlerine. Kızıllığında ateşin saklı sevda. Bazen bir festival bazen bir karabasan. Ama hep sen sana dair. Sevda nefes, sevda su, sevda ekmek, sevda sen hep sen. Sonsuzluk mutlu bir sonsuzluk. Aşkla kal Arhas. Kızıl her zaman karaya yakışır unutmadan...

                                                                                                          UmayMasal 
      

27 Nisan 2019 Cumartesi

Gülperi-Bize Güven

“Canım yanıyor biliyor musun? Öyle acıyor ki bazen kanadığımı hissediyorum. Hayat bana yüklerini sırtlamam için zor kullanıyor. Yaram, berem ,çiziklerim, kayıplarım. Sense ordasın. Mıh gibi aklımda, hayalimde, kalbimde. Gülümsemenle orda karşımdasın. Sen  yaralarımın merhemi, sen pişmanlıklarımın affı, aşksın.”
Girizgah aşk. Girizgah bir parça af, çokça pişmanlık, bir tutam intikam, bağ bağ kargaşa. Gülperi “Bize Güven” etiketiyle sona bir kala karşımızdaydı.  Hasan Kadir’i yaralamak suçundan kelepçelendiğinde o bizlik yine yeniden sorgulanmaya başlandı bizzat Gülperi tarafından. Gülperi bölüm boyunca inişli çıkışlı tepkilerinde sadece ve sadece Kadir’i suçlayarak çocuklarının bile kabullendiği “Biz” olma, aile olma fikrinden ne kadar uzak olduğunu gösterdi. Dizinin ilk bölümlerinde ne yaptığını bilen Gülperi’nin çocukları yanına geldikten ve onu anladıktan sonraki süreçte hızla sığlaşan bakış açısı devredeydi. Anne olmanın fedakarlık olduğu zaten malum ancak İstanbul’un en iyi avukatı olan adama yani Kadir'e zaten ipten adam alıyor diye kendisi gitmemiş miydi ilk bölümlerde Yakup Taşkın’a kafa tutabilir diye? Şimdi kocası olan adama bir türlü duyamadığı güvenin anlamlanması çok zor. Kadir Aydın hem baba hem avukat olarak tek bir hata yapmamışken Gülperi’nin sürekli ondan bağımsız yol arama çabası, Kadir’i defalarca terk etmesi üstüne bu hafta Kadir’i dürüst olmamakla suçlaması neden Gülperi Kadir aşkının inandırıcılığı kaybettiğinin altını kalın kalın çiziyor aslında. Giriş gelişme ve sonuç bölümünde bu aşkın derinleşememesi sadece Kadir cephesinde çabalanarak oldurulmaya çalışılması Gülperi’nin sadece çocuklarına ilişkin durumlarda ortaya çıkan kahraman kimliğinin hayatının geneline yayılamaması çocuklarına ilişkin durumlarda dahi mantıklı kararlar alamayıp kurban kimliğini benimsemesi gibi gibi gibi. Finale geldik zaten neden bunları sorguluyorum? Ben finale bu kadar çabuk gelelim istemiyordum da ondan.
Kadir Aydın... Timuçin Esen harika bir oyuncu. Kadir Aydın da harika bir baba. Hata yapmaması bana zaman zaman rahatsızlık verse de Kadir’in en özel tarafı babalığı ve kızı, devamında Gülperi’nin çocuklarıyla ilişkisi. Artemis’i yetiştirme şeklinde saklı demokrat, akılcı, sevgi dolu kimlik önce Can sonrasında da ona en çok direnen Hasan’da karşılık buldu. Ey okur Bedriye’yi sorma bana. Zira sorarsan onda hangi duygunun ne kadar karşılığı var ben de bilmiyorum derim. Hasan hapisteyken yatağından şikayet eden, üstüne Mehmet’e ilan-ı aşk eden Bedriye’nin travmatik bir kimliği var kabul ama o travmanın doğuştan olduğunu düşünür hale geldim. Çok da düşünme taraftarı mıyım? Sona bir kala hayır. Kadir’e devam edelim. Hasan’la yaptığı her konuşmada Hasan açısından rol model olmaktan babalığa doğru ilerledi Kadir. Özellikle Artemis’in yönlendirmesiyle Hasan’ın birini bıçaklamasına engel olduğu sahnede kucakladığı Hasan, Kadir için artık oğul ,Hasan içinse Kadir baba oldu. Şeyma’nın yine Artemis tarafından ikna edilmesiyle Hasan’ın başındaki belayı tam da en baştan dediği gibi def etmek üzere olan Kadir Hasan’ın bıçaklanmasıyla adeta yıkıldı. Bıçağı bedenine yiyen Hasan’dı ama korkarım aynı yerden bıçağı yiyen diğer kişi de Kadir oldu. Haftaya finalde Hasan hayatı için savaşırken Kadir nelerle muhatap olacak cidden ürkerek bekliyorum.
Artemis Hasan... ArHas.
Sizi yazmayı özleyeceğim. Ama haftaya yakarız ağıtı. Şimdi devam. Artemis ve Hasan Gülperi evreninde öyle bir yer ki benim için ilk aşkın, sevdanın, özlemenin, örselenmenin ve bununla büyümenin acıtıcı , bir o kadar güzel tarafı. Baştan beri ilmeklene ilmeklene oluşan aşk hikayesi hep sınanmak zorunda kaldı.  Bu sınavlardan da el ele geçmeyi başardılar hep ArHas olarak. Bu hafta önce Hasan’ın tutuklanması ile karşı karşıya kaldılar. Artemis kırgınlıklarına rağmen aşkla Hasan’ın yanındaydı yine. Annesinin yaptıklarından şüphelenerek , acı çekerek ama en çok Hasan’ı merak ederek Hasan’a sarıldı yine. Hasan ise hayattaki en değerli hazinesi haline gelen kıza sarıldığında ona “Üzme kendini, her şey güzel olacak”diyecek kadar umutluydu sahip olduğu sevgilerle. Sonrasında Hasan ıslahevinde daha ilk geceden başını belaya soktuğunda da o sevgi sarıp sarmaladı onu. Revirdeki Artemis Hasan sahnesinde de yine sahiplenme, sevgi, şefkat, çokça aşk ama en en çok af vardı ki Hasan açısından bu en önemlisiydi o an. Hasan’a hep kızdık bu aşkı ne kadar hak ettin acaba diyerek? Ama Hasan o kadar net ki sevdasında. Artemis’e “seni özledim” dediğinde sadece kastı ıslahevinde olması değildi. Ona kırgın olan Artemis’in gözlerindeki sevdayı özlemişti Hasan. Tam da bunu anladı Artemis ki cevabı “kavuşmak rüya gibi hiç uyanmak istemiyorum” oldu.  Artemis ve Hasan arasındaki aşkta en güzel taraflardan biri aralarında sır olmaması. Kırgınlıklarını, öfkelerini , hatalarını konuşabiliyorlar. Hatta anne ve babalarının hatalarını da. Hasan nasıl babasının katil olduğunu saklamadıysa Artemis’ten, Artemis’te Hasan’dan saklamadı asıl Şeyma’nın görüntüleri çeken kişi olduğunu. Burda itiraftan sonra Gülperi’nin tepkisi devreye girince Artemis’in özrüne herhangi bir cevap veremedi Hasan ama kızmayacağı da gün gibi ortadaydı. Aşıkların ıslahevindeki diğer konuşmasında Hasan taşıdığı umudu kaybetmiş gibiydi. Bedeller , pişmanlıklarla üstüne kendi kendisini bir şekilde hep mahkum ettiği çıkmazla yüzleştiğinde Artemis’ten özür dileme sırası ona geldi. Olmak istediği ve olmak zorunda kaldıklarının yüzleşmesi gibiydi Artemis’e dolu dolu bakışları. Artemis Hasan’ın gözlerinin tam içine bakarak “Ayrılık sevdaya dahil çünkü ayrılanlar hala sevgili” şiirini okurken Hasan kızın gözlerinden bir saniye kopmadan olmak istediği yere, olmak istediği kalbe, hayata baktı. Olmak istediği ama bir türlü olmasına izin verilmeyen hayata. Haksızlıkla mücadele ederken benimsemesi öğretilen şiddetten kaçamadıkça uzaklaştığı yakalamak isterken kendisinden esirgenen o hayat Artemis olarak karşısında ona şiir okurken Hasan’a içini çeke çeke ağlamaktan başka çare kalmamış gibiydi. Kafasında yapmayı planladıkları, kalbinin orta yerindeki yangını kıyasıya kapışırken o söylemese bile onu anlayan Artemis yine yeniden Hasan’ın kendisini yakmasını babasıyla engelledi. Ne demiştin Hasan Taşkın “Hiç konuşmasak öyle yan yana dursak” . Kadir’in gösterdiği babalık ve verdiği garantiyle mahkemede tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakılan Hasan’ın sevinçle ilk Kadir’e sonra Artemis’e bakması bundan belki. Ondan asla elini yüreğini esirgemeyen baba kız Hasan’ın kahramanları.  Son sahnede bıçaklandıktan sonra Artemis ve ailesinin resmine tutunup yaşamak istemesi, yardım için çabalaması da hep bu umuttan. Hasan umudu varsa sonuna kadar direniyor, direnecek. Hasan’ın umudu sevdikleri, Hasan’ın umudu onu sevenler, Hasan’ın umudu Artemis’e sevdası.
Hamiş: Sevdası kıpkızıl dururmuş ruhunda, kan mı ateş mi bilmeden? Biri diğerine karışırmış belki ve belki ateşten nehirmiş damarları kalbinde gezinen. Bakış olmuş akmış sevdiğine sonra can vermiş onun bir damla gözyaşında. Şaşırmışlar o koskocaman ateş nasıl can verir gözyaşı damlasında diye, cevap vermiş : “O damla sevdamın gözünden süzüldüyse eğer sadece söndürmez beni isterse öldürür de.”
                                                                                                          UmayMasal      

   


14 Nisan 2019 Pazar

Gülperi-Sonsuza Kadar

“ Benim yüreğim buz tutarken onun yüreğine düşüyor ateş bu kez.  Bendeki döngü onda tekrarlanıyor. Görüyorum. Görmek yetmiyor. Dursun diyorum. İçindeki acıyı yenmesi gerek, can kırıklarını onarması gerek. Ama olmuyor. Tutmuyor  tutkallar tıpkı benimkileri de tutmadığı gibi. Canını veriyor bazen insan, bazen can alıyor da can kırığı tutmuyor. İnsan kesildiği yerden kanamaya devam ediyor.”
Affetmenin unutmak olduğunu sananlar coğrafyasındayız. Oysa af unutmak barındırmaz. Unutuluyorsa o zaten af olmaz. Gerçekten zamanaşımı mıdır af, yoksa zarar verilenlerin vicdanında yaptıklarınızın bedelini ödediğinize inanç mı? Peki affedilen açısından süren bu belirsiz tutumların ötesinde affetmek büyüklüktür mottosuna sığdırıp sıkıştırdığımız iyi insan olma kanunnamesinin neresinde bedel kavramı? Yoksa affedilen ya da affeden arasındaki iyilik kötülük sorunsalı mı tarafları mahkum eden? Sebeb-i Girizgah: Gülperi-Sonsuza Kadar. Bölümle ne ilgisi var diyenlere cevap: Kafamdaki soruları tetiklemeyen metinle bağım olmaz ki zaten. Sorular burda cevaplar da içimizde bir yerde diyip bölüme devam.
Geçen hafta Eyüp’ün tehditlerinde bırakmıştık Gülperi’yi. Yine ve yeniden o tehditlere boyun eğdi Gülperi. Burada çatışma yaratmak adına yapılan hamleleri anlamakla beraber Kadir gibi biriyle evli olduğu halde üstüne oğlunun tutumunu da bilmesine rağmen hiç çözüm aramadan hiç konuşmadan sürekli Kadir’i bırakıp giden Gülperi’yi anlayamıyorum. Kaldı ki kaza ile Kadir’i vuran Hasan için kurtuluş argümanı üretmek uluslararası çalışan ve zekası ilk bölümden beri altı çizile çizile verilen Kadir Aydın için zor olmasa gerek. Şu ana kadar Artemis ve Hasan muhalefeti üzerinden yürütülen evliliği bir türlü oturtamama hali son haftalarda iki gencin de kabuluyle sanki bir parça çözülebilmeliydi. Mantıklı olarak önce Artemis’in sonra yaşadıklarının payıyla Hasan’ın anladığı Gülperi Kadir aşkında sıkıntının hala diyalog boyutunda olduğu fikrindeyim. İkili Kadir’in tüm açık iletişim biçimine rağmen konuşamıyor. Çözemiyor. Kadir’in muhteşem bir baba profili olması hem kendi kızı Artemis açısından hem de abi dese de Hasan açısından çok belirgin bir şekilde diyalogla ortaya konuyor. Baştan beri kızı ile arasında sımsıkı bir bağ olan Kadir onun kızı olduğunu her fırsatta hata bile yapsa kanıtlayan Artemis’le öyle güzel konuşabiliyor ki baba kız hallerine hayran oluyoruz. Diğer taraftan baba figürü konusunda ilk andan beri sorun yaşayan Hasan’ın da Kadir’e sığınmaya başlaması güzel bir detay. Aralarında gelişen diyalog çok gerçekçi. Kadir Hasan için bir süredir zaten rol model olma yolunda ilerliyor. Bunda kuşkusuz karakterin kahraman kimliği, adalate inancı, sevdiklerini koruyup kollama tavrı da etkili ama Hasan için tüm bunların yanında Artemis’in babası olması da önemli duruyor. Eyüp ve Kadir arasındaki babalık farkı o kadar net ki, ayrıca Eyüp’ün travmatik kişiliğinin bu bölüm sorumlusu olarak gösterilen Yakup Dede de o farkın bir başka kolu olarak da önümüze konuyor. Eyüp ve Yakup arasındaki nefret , iktidar kavgasının mecburen bir kolu haline getirilen Hasan’ın işte tam bu noktada kurtarıcısı Kadir. Hasan hızla o hiyerarşik yapının dışına atıyor kendisini. Her ne kadar önceden yaptığı hataların bedelleriyle yüzleşmek durumuda kalacak olsa da. Diğer taraftan işin anne kıyası kısmını üstlenen Gülperi ve Şeyma’da belirgin bir iletişim sorunu baş gösteriyor. Gülperi kendisini feda eden , çocuklarını çok seven bir anne. Her şeyden önce çocukları geliyor. Burda sorun yok. Ancak ben Gülperi’nin kızıyla, Artemis’le ya da feda süreçlerinin müsebbibi olup onunla konuşmaya çalışan oğluyla gereken şekilde konuşabildiğini düşünmüyorum. Okuyan, şiir bilen, yazan bir kadın kimliği olduğu ilk bölümlerden beri verilen Gülperi’nin eski gücü yok. Buraya biraz daha dikkat edilmeli sanki diyip kapatıyorum. Şeyma’ya gelince kızı Artemis için yaptığı hatalarla artık dönecek köşesi kalmayan karakterin Hasan’ı mahkum etmek için kendisini kaçırmaya çalışan adamla iş birliği yapıyor olması nasıl sonuçlar doğuracak gerçekten görmek istiyorum. Artemis Eyüp’ün kendisine söylediklerini neden babasına ya da Hasan’a söylemedi diyenler olmuştur. Eyüp’ün annesini kaçırdığına, Gülperi’yi esir aldığına şahit olan kıza aynı Eyüp annesiyle işbirliği yaptığını söylüyor. Artemis için annesi ne yaparsa yapsın ilk anda hazmedilecek bir şey değil bu. Hatta inanılacak. Fakat Hasan’ın tutuklanmasıyla başlayan süreç Artemis ve Şeyma’yı karşı karşıya getirirken anne kız bağlarında da onarılmaz kopmalar yaşatacak yine. Hasan babasının baba olma kimliğini tüm benliğiyle reddeder hale gelmişti. Şimdi aynı süreç Artemis için de sonlanmak üzere gibi.
Gelelim ArHas’a. Artemis ve Hasan açısından etraflarında olan her şey bir bedel. Anne ve babalarının evliliği, diğer taraftan Eyüp ve Şeyma’nın yaptıkları, geçmişleri, hayatı algılayış farkları. Tüm bunlar ilk aşkın tüm saflığıyla parlayan ArHas’ı sarsıyor. Fakat sarsıldıkça aralarındaki ilişki daha güçlü hale geliyor. İlk aşkın kırılganlığından güçlü bir sevdaya çoktan evrilen ikili karşılarına çıkan ne olursa olsun bir yolunu bulup kendilerini anlatıyor.  Bu hafta “Senden vazgeçemem” diyen Hasan’ın gerçekten Artemis’ten vazgeçmeyeceğini anlatmaya çalışırken izledik. Onca sorununa rağmen Artemis için değişmeye çalışan onun söylediklerini anlayan, yaptığı hatanın farkında bir Hasan’la karşılaştık. Kuşkusuz genç kız açısından Hasan’ın babasını yaralaması ciddi bir güven sorunu yarattı. Bunu da Hasan’a çok net ifade etti Artemis. Ona inanmak istese de sevdiği adamın defolarını çok net bilen Artemis için Hasan’a yeniden güvenmek biraz zaman. Hoş Hasan’ın üzülmesinde asla dayanamadığı da ortada. Hasan ise, gözü Artemis’te başka dünyalara açılmak istediğini anlatırken  aslında kızın her söylediğini nasıl sindirdiğini onunla hayal kurmaktan yana olduğunu da anlatmaya çalıştı. Ben Hasan Artemis’e şiir okusun çok istemiştim. Bu hafta başta Bedriye’yi koruma refleksiyle ayağa kalkan Hasan’ın içinde bulunduğu durumu en net anlatacak şiiri, Can Yücel’in Dargın mıyız?, Artemis’in gözlerinin içine baka baka okuması harika bir ayrıntı olmuş. Kalabalığı içinde bir anda ikisinin kalması , Hasan’ın sadece sen diyebilen tavrıyla sahne tadından yenmez hale gelmiş. Aynı sahnede yer alan Selen ve Doruk sanırım Hasan ve Artemis aşkının ne kadar güçlü olduğunun anlatılması  adına güçlü bir mesaj. Bu arada Doruk şu ana kadar sadece Artemis’e aşık olması yönüyle çizilen bir karakterken korkarım, tabi Hasan ıslahevinden kurtarırsa kendisini, karanlık taraflarını da zaman içinde ortaya çıkaracak. Bu noktada Artemis’in Doruk’un çakı planını duymasını istiyorum. Hatta mümkünse Bedriye’nin kankası olma misyonu üstlenen Selen’e de Hasan’ın çok net bir şekilde çizgisini çizmesini diliyorum. Hoş genç adam o kadar umursamaz ki Artemis ve ailesi dışındaki unsurlara karşı bazen Selen’e cevap vermeye tenezzül etmiyor mu diyorum.  Gelelim diğer ArHas şiirleşmesi ikinci aşamaya. Hasan’ın okuduğu şiire karşılık ona aynı şiirin devamını okuyan Artemis... Artemis öyle özel bir genç kız ki Hasan’ın algısındaki her ayrıntıyı darmadağın edebilme becerisi var. Affedilmeye çalışırken kırgınlığını anlatan Hasan Taşkın’a acaba dediği noktada öyle güzel cevap verdi ki Artemis, Hasan’a seni sevmekten vazgeçmedim, sensiz benim de baharım gelmedi, belki affedemedim ama sevdam olan her şeye rağmen aynı, demeyi seçti. Tıpkı geçen hafta vazgeçemem diyen Hasan gibi. Burada parantez, şiirin ilk kısmının okunduğu ambiyans ne kadar ilan-ı aşk formunda bir romantizm içeriyorsa, ikinci kısmı da o kadar yüksek tutku içeriyordu. İlk kısmı herkesle paylaşılan o anda hem gözdağı hem de kalabalıktaki “biz”lik hissini nasıl güçlü taşıyorsa ikinci kısım da o kadar yüksek bir enerji içeriyordu. Tam da bu hafta aynı evde nasıl birbirlerine yaklaşmazlar diye düşünmeye başladığım ArHas’ın bu atağı bana nihayet dedirtti. Çünkü karşımızda kırgın da olsalar birbirlerine aşık iki genç var. Bu ikisinin tüm olanlara rağmen bir şekilde birbirlerine çekilmeleri gerekiyor. Atışsalar da , konuşup bazen birbirlerini kırsalar da dokunmak, birbirlerine yaklaşmayı istemek onların inisiyatifinde olmamalı. Bu duygu önlenemez olmalı. Öpemese de öpmeye ramak kalmalı mesela hatta mümkünse öpmeli de. Uyurken ona bakmalı.   Ona dair olmalı her şey. Tıpkı bu hafta olduğu gibi. Şarkı söyleyerek tanışan bir çift onca kargaşaya rağmen genç kalıp belki anlık yine şarkı söyleyebilmeli. Buna ihtiyaç varmış gerçekten. Başlangıç aşamasından bu yana derin bir aşk ArHas ve kuşkusuz bu haftaki sahneler de o derinliğe selam verdi. Bu yapı devam etmeli son bölüme kadar da. Ama merdiven sahnesinde gördük ki bu çift nahif olduğu kadar tutku da barındırabilir.Zira ekran kimyaları inanılmaz güçlü olan Ezgi Gör ve Burak Dakak bana göre dizinin jokerlerinden. Tüm genç aşk enerjisini yüklenebilme potansiyelleri inanılmaz. Bu da tutku demek. İkisinin tıpkı şiir sahnesinin ikincisinde  olduğu gibi burun buruna olmaları bile yeterli o kimyayı ekranda patlatmaya. Kesinlikle değerlendirilmeli. Hatta gönül ister ki bu ikiliyi bundan sonra bir filmde partner görelim. Kızıl ile kara uyumu dünyanın yeni yeni keşfettiği bir tensel uyum. Artı Ezgi Gör ve Burak Dakak’ta inandırıcı bir senkron var. Tamamlayıcılık. Birlikte ışıldıyorlar. Bu durumu diliyorum yapımcılar fark etsin. Saflık ve tutku arasındaki zikzakları tam da olması gerektiği gibi yansıtan, hissettiren Ezgi Gör ve Burak Dakak’ın oyunculuk gelecekleri parlak olsun.     
Gülperi ve Kadir’in aile olma mücadelesinin içindeki halkada Artemis açısından can kırığına dönüşen annesi , Hasan açısından can kırığına dönüşen ailesinin baba tarafı kanatmaya devam edecekse de sonunda birbirlerinde ve yeni kurdukları büyük ailede kanayan yaralarını sağaltacak olan ArHas büyüme mücadelesindeyken GülKad umarım ayakta kalır. Hasan’daki baba kontenjanı Kadir tarafından doldurulsa da Artemis’in yakında ihtiyacı olacağı gün gibi aşikar anne boşluğuna Gülperi’nin yerleşmesi sanırım an meselesi.
Hamiş: Aşk “En” dir demiş Şehrazat. En varken daha azına kim razı olabilir ki. Hele o “En” tam karşındayken, sana bakarken. O “En” tüm ruhuyla seni tamamlarken. Aşkla sevmek varken... Sonsuza kadar.

                                                                                                      UmayMasal 

6 Nisan 2019 Cumartesi

Gülperi-Süper Babam

“Gösterişli bir dekorun arkasında üşüyen bir çocuğum ben,
Kibirli bir dünyanın içime sakladığı korkularla,
Sen gelene kadar bilmedim kimdim ,neydim,
Sarmasaydın yüreğimi o minicik ellerinle ,
Buz tutmuş vicdanım konuşmazdı.
Şimdi sen gidiyorsun ya, gitme.
Gözlerini alma benden ve o minik ellerini yüreğimden,
Seni sevmek, sevmek değil sadece seni.
Seni sevmek, nefes almayı sevmek, hayatı sevmek.
Gitme.”
Eğer kibirli yani kendisini üstün gören , diğerlerini anlamayan ve çaba göstermeyen  birini  görürseniz onun bebekliğinden başlayarak yok olma, silinme, bastırılma, dağılma korkuları çekmiş, güven hissi zedelenmiş , yalnız bir çocuk olduğunu tahmin edebilirsiniz. Kibirli olmanın efsanelerdeki karşılığı sevilmemek, nihayetinde kaybetmek olarak tanımlanırken aslolan kibrin lanetinin altını çizmekti belki. Sebeb-i girizgah yine Gülperi’nin Süper Babam bölümü. Bana göre geçtiğimiz haftadan itibaren altı çizile çizile gelen kibir lanetinin getirdiği sonuçların kalem kalem işlendiği bir bölümü geride bıraktık. Ağır aksak belki geçti bölüm Kadir’in hayati tehlikesi iki saat on dakikalık bölümlere özgü ağdalı yaklaşımla yansıtılamadı belki, bunun karşılığı olarak reytinglerde istenen alınamadı ama ne olursa olsun hikayenin tabanında başından beri var olan geleneksellikle soslanmış hiyerarşiye başkaldırma aksında Kadir’in başlı başına temsil ettiği değerlerle Dede Taşkın ve Eyüp’ün temsil ettikleri arasında sıkışan Hasan’ın patlayan silahla damarlarında akan kibrin lanetini an be an yaşayışı çok güzel anlatıldı bana göre. Kuşkusuz hep söylediğim gibi ,genele anlatmak açısından alt mesajlardan çok  açık net görüntüler ve diyaloglar olmalı. Hatta korkarım beni yorsa da bazı noktalarda duyguları kanırtmak gerekiyor. Çünkü acıyı anlamaktan çok hissetmeye kodlanmışız. Bu noktada anlamlandırmak ya da altında  ne var diye bakmaktan ziyade onu duyumsamak istiyoruz. Neyse burda virgül. Bölüme gidelim, bizce bize göre bakalım.
Geçen hafta Hasan ve Gülperi’nin ortak çabası, şaka şaka ortak hatası sonucu vurulan Kadir Aydın’ın yere yığılmasında kalmıştık. Kadir’i vurmanın şokundaki Hasan’ın şaşkınlığı, Gülperi’nin korkusuyla hastaneye kadar geldik. Sonrasında Gülperi’nin bu hikaye açısından asla tartışmaya açık olmayan anneliğiyle Hasan’ı koruma telaşının yol açacağı sıkıntıların ilk düğümünü attık. Artemis’in babasının durumunu öğrenmesinin yaşadığı acıyla gözümüz dolarken, Hasan’dan umduğu ama alamadığı desteği Bedriye ve Can’dan almasıyla aile olmanın acıları paylaştıkça mümkün olduğuna virgül atıldı. Burada parantez Ezgi Gör inanılmaz bir performans gösteriyor. Bölüme dair bulunduğu her sahnede devleşen Güneş Kız Artemis’e öyle inanarak ruh veriyor ki gözleriniz onunla beraber nemleniyor, onunla gülümsüyorsunuz. İlerleyen yıllarda sanat ve oyuculuk adına çok güzel şeyler yapacağına inancım tam genç kızımızın. Takipçisi de olacağım. Gerek Timuçin Esen’le sahnelerinde baba kız aksında gerek Burak Dakak’la Artemis Hasan olarak öyle inandırıyor ki genç kızın duygularına keyifle izliyoruz kendisini. Parantezi kapatalım. Hasan’ı korumakla Kadir’i kaybetmek arasında kalan Gülperi dedesine emanet ederken Yakup Taşkın’la ciddi bir şekilde hesaplaştı. Ağalık sistemine de yönelik bu hesaplaşmada Hasan’a o silahı vermekle , yıllarca genç adamı manipüle ede ede kibrin, nefretin kucağına atan Yakup Taşkın’ın aslında tüm olanlardan sorumlu olduğunu da haykırdı. Hasan’a gelince abi dediği, abiliğe seçtiği, kızsa kırılsa asla zarar vermek istemeyeceği bir adama zarar vermenin vicdani yüküne o adamın sevdiği kızın babası olmasını ekleye ekleye yandı tutuştu. Artemis’in yanında olmak istemek, ama yaşadığı travmayla darmadağın olmak üstüne birini neredeyse öldürecek olma gerçeğiyle yüzleşmek ve tüm bunların düğüm olup Artemis’e duyduğu aşka bağlanması Hasan açısından korkuç bir yük oldu bölüm boyunca. Kendisini arayan Artemis’in resmini gördüğünde tıpkı ona Artemis’le arasında bir şey olup olmadığı sorulduğunda yüzüne yerleşen acı gülümsemeyle bakıp o telefonu açamamanın ağırlığını omuzlarında fotoğraftaki Artemis’in hep okşadığı yanağını okşaması genç kıza duygularının nasıl yüksek bir perdeden çaldığını anlamak açısından da ipucuydu. Hasan Artemis’i çok seviyor. Yaşadıkları tüm kargaşalara rağmen , bazen çatışan düşünce biçimlerine rağmen hatta etraflarında dolaşan Şeyma ve Eyüp gibi ben merkezci deliliklere rağmen öyle seviyorlar ki birbirlerini, Hasan’ın kanayan vicdanına rağmen ayakta duran kimliği, dayanma becerisi Artemis söz konusu olunca çöküp tuz buz oluveriyor. Kaldı ki Kadir’i vurmanın vicdani yükünü taşırken kaçmayı onursuzluk sayarak teslim olmadan önce Artemis’le konuşmaya karar vermesi işte tam olarak bu aşkın büyüklüğünden.
Artemis ve Hasan’ın yüzleşme sahnesine ayrı başlık açmak gerekiyor sanıyorum.  Artemis’in gece dışarı çıkmasından şüphelenen ve Kadir’e yönelik hırslarını kızına aktaran Şeyma’nın gölgesinde olsa dahi çok sağlam bir yüzleşme izledik. Ezgi Gör ve Burak Dakak’ın karşılıklı her sahnelerinden tamamlayıcılıkları, birbirlerinin oyunculuklarını yükseltmeleri , aralarındaki kimya ile sahne bölümün en güçlü sahnelerinden oldu. Artemis’e babasını vurduğunu söylerken darmadağın olan Hasan genç kızın tepkisiyle parçalandı. Artemis tam da düşündüğümüz gibi Hasan’a kızdı, kırıldı babasının hayatını tehlikeye attı diye ama onu “yüzünü görmek istemiyorum” noktasına getiren Hasan’ın onca uyarıya rağmen , Artemis’in kalbiyle ona uzattığı ele rağmen, Artemis’in elini tutmak yerine  silah tutması. Artemis tıpkı aylar önce babasına katil diyen Hasan’ın karşısında uzak duralım dediğinin çok ötesine geçti bu kez kırgınlığının çok üstüne çıkan öfkesiyle. Hasan’ı yine aylar öncesindeki sahne gibi arkasında bırakıp giderken onu sekiz şiddetinde yıkmayı başardığını bile görmeden , fark etmeden gitti Artemis . Hasan ise Artemis giderken önce “Ne” diyerek durumu algıladı sonra “Çilli” diye sayıklamaya başlayarak yere çöktü. Bu sahnede anladık ki Hasan tanıştıkları ilk andan beri yanında duran Artemis’e o kadar inanmış, o kadar teslim etmiş ki kendisinİ “Her şeyim”dediği kızın babasını dahi vurmuş olmasının o bağı zedelemeyeceğine inancı tammış.   Hasan ne yapmış olursa olsun yanı başında duran Artemis’i sadece bir kez kaybetme ihtimaliyle karşılaşan Hasan orda dahi Artemis’in sevgisini kaybetme ihtimaliyle karşılaşmadı. Oysa babası kırmızı çizgisi olan Artemis çekip gittiğinde tam da bu kayıplık duygusuyla kalakaldı Hasan. Çöktü, yıkıldı. Sonrasında sorumluluk duygusunun, vican azabının ve Artemis’i kaybetmenin yarattığı hisle teslim olmaya giden Hasan’ı durduran yine Artemis’in ona kıyamaması ve Kadir’in babalığıydı. Hasan bir kez daha Kadir’in affediciliğine sığınma fırsatı buldu. Hayatının en kötü olayının hayatının kırılması olacağına dair izlerle , aile olmakla sarıp sarmalandı. Ara ara Artemis’e kayan kaçamak bakışlarının karşılık bulmamasına rağmen, ki bu konu biraz daha belirgin gösterilmeliydi, Hasan huzurla kucağına saklandı annesinin. Şeyma ve Eyüp’ün artık bir parça zorlamaya dönüşen entrikaları nereye vardırır bilemesem de umuyorum haftalardır mevzusu konuşulan okula dönüş Hasan açısından gerçek olur. Hali hazırda Artemis’le kırılgan hale gelen ilişkisi de cepte olarak Hasan’ın okula dönmesi çatışma açısından da besleyici olabilir. Hasan Artemis’ten vazgeçmeyeceğini net bir şekilde ifade etti ki asla vazgeçmemeli. Son haftaya kadar her şekilde aşkları için mücadele eden Artemis’ken artık mücadele edip aşkla büyümesi gereken Hasan diye düşünüyorum. Buraya parantez; iki haftadır Hasan’da varolan el titremesi ve Artemis onu bıraktıktan sonra başının sağ tarafını tutması umuyorum refleksif düşünülmüştür. Hasan’ın onca yükten sonra hastalanması asla şaşırtıcı olmayacaksa da ne yazık ki finale yürüdüğünü hissettiğim hikayede Hasan’ın yaşının dertlerini çözdüğü, Artemis’le yol bulmaya çalıştığı, aşkına sahip çıktığı, bu aşkla büyüdüğü süreçleri görmek istiyorum. Kısıtlı zamanlarda ArHas’ın gencecik heyecanlarını da dramların arasında izleyebilmeyi diliyorum. Çekingen tepkiler yerine aşkı için net tepkiler veren Hasan , Selen’in tacizlerine karşı aşkını net bir şekilde savunan halini görmeyi diliyoruz. Keza Doruk konusunda da benzer bir tavrı Artemis’ten umuyorum. Farkındalığı yüksek bir Arhas hikayelerinin tamamlanması adına beklediğimiz bir şey. ArHas’ın derin ilişkisinin korunması da cabası tabi. Diğer taraftan hala Kadir’den habersiz işler yapmaya devam eden Gülperi’nin de oğlunu koruma motivasyonuyla hangi noktada nereye sürükleneceğini de öngörmek zor. Kendi adıma derinleşemeyen Kadir Gülperi evliliğinin de eksiğinin diyalogsuzluk olduğu düşünülebilir.
Kibirden affetmeye bağlanan hikayenin sonunda Arhas ve Bedriye’yi okul yolunda, Gülperi’yi karakol önünde bıraktık. Hasan “Senden vazgeçemem” dediği Çillisinin ardından bakarken Gülperi de Eyüp’le karşı karşıya kaldı. Artemis açısından kavram kargaşaları ve affedemem arasına sıkışan aşkı gözlerinden okunsa da bir süre bastırılacak gibi. Hasan açısından da geçen haftaki mesafeli tutuma inat yapar gibi yakın daha yakın mottosunu benimseyerek Artemis’i sarıp sarmayacak bir anlayış benimsenecek gibi. Göreceğiz. Baba olma sorgusunda sınıfta kalan Eyüp’e inat her hafta sadece kendi kızına değil Hasan’a , Can’a , Bedriye’ye de baba olmayı başaran Kadir’in babalık sınavları da bitmeyecek gibi. Korkarım Selen’in de üstün çabasıyla tehlikeli hale gelecek Bedriye ve Mehmet sorunsalı da aile açısından sıkıntılı durumların habercisi gibi. Süper baba olmak zor.
Hamiş: Affetmek özgürlüktür. Affetmek hayatla kavganda güçtür, o gücü avucuna alıp onunla savrulmaktır. Sevgili affet ki, gülümseyebileyim yeniden. Affet ki modern zaman masalının ortasında sana yeniden sarılabileyim. Çünkü sarılmak sana  devrimdir.
                                                                                           UmayMasal



    

30 Mart 2019 Cumartesi

Gülperi-Sen Olmayınca

 “Derindeyim çok derindeyim.
Çok karanlık bu ben miyim?
Tutun beni son nefesteyim.
Söyle ruhum söyle
Hiç yenildin mi böyle
Düşmemek için
Hiç atladın mı söyle?
Söyle sen de söyle
Hiç yenildik mi böyle?
Acılar biter diye
Sen bittin mi söyle?
Kaybettim bile kendimi
Yaşayamadım zaten beni
Ben istedim olan her şeyi
Söyle ruhum söyle
Hiç yenildin mi böyle?
Düşmemek için
Hiç atladın mı söyle?
Söyle sen de söyle
Hiç yenildik mi böyle?” –TNK
“Ne kadar hızla uzaklaşıyorsun benden çocukluğum , bu ne telaş , bu ne acele” demiş Neuman Dior. Yetişkinlerin hesaplarının, savaşlarının ortasında kalmanın törpüleyiciliğinin , zamanlama açısından çocukluğu yaşayamayan birey üzerindeki etkisi düşünüldüğünde kimlik nasıl yaralar alır diye sormak lazım belki de. Çocukluk hepimiz açısından özlenen zamanlardır oysa. Anneli , babalı zamanlar. Şefkat zamanları anne elinden. Korunma kollanma baba elinden. Ellerdir çocukluk. Siz uzattıkça elinizi size zarar verecek şeylere, o ellerin doldurulmasıdır belki anne ve babanın sevgisiyle. Hata yapmaya başladığınızda hatanın bedellerinin azaltılmasıdır. Çocukluk travmalardır bazen. Ergenlikte su yüzüne çıkıp anne ve babaların suratında patlayacak olan. Sebeb-i Girizgah yine yeniden Gülperi ve “Sen Olmayınca” adlı bölümü. Tematik mi? Elbette, her zaman. Adım adım bakalım bölüme. Geçen hafta itibarıyla hikaye evrenini ele alan yazarlarımızı anlamaya çalışarak.
Geçen hafta Gülperi’yi rehin alan Eyüp ve diğerlerini karşı karşıya bırakmıştık. Bu hafta aynı sahneden devam ettik. Gülperi’yi alıp giderken Eyüp özellikle Hasan’ın ciddi tepkisiyle karşılaştı. Genç adam uzun zamandır bilendiği babasının nasıl bir tehlike oluşturduğunu ve babası için herhangi bir şey ifade etmedikleri gerçeğiyle bir kez daha yüzleşti. Can ve Bedriye’nin de karşı karşıya kaldığı bu durum en çok Hasan’ı dağıttı çünkü Can açısından Eyüp zaten bir şey ifade etmiyor. Bedriye konusuna gelince dizinin başından beri kafamda bir yere koymak için ne kadar uğraşsam da koyamadığım bir kimlik olarak olamayan yerini korudu yine. Hasan’ın sırtlamak zorunda kaldığı aile yadigarı kötülük genç adamı felakete göz göre göre sürükledi. Hasan öylesine kimsesizdi ki. Öylesine kırgın. Öylesine bıkmış ve kendinden vazgeçmiş. Annesini ararken anlık da olsa tutundu Kadir Abisine belki ama inandırıldıkları, kafasına kazınanlar, kurtulmaya çalıştıkça onu sarıp sarmalayan Taşkın soyadı onu hep kopardı o anlık tutunuşlardan.
Eyüp’ün tehditleri ve tacizlerine maruz kalan Gülperi Kadir ve Hasan’ın birlikte hareket etmesi sonucu kurtuldu belki ama Gülperi’nin zihnine ekilen korku tohumları kısa sure sonra boy verdi. Burada parantez, Hasan ve Kadir arasında uzun zamandır işlenen bir bağ var. Hasan kuşkusuz annesine kırgın  Kadir’le evlendi diye ama orada annesi kadar kırgın olduğu diğer kişi Kadir. Kendi baba eksiğini Seyit ve devamında Kadir’le tamamlama duygusundaki Hasan’ın Kadir’i örnek alacakken yaşadığı güven bunalımı parçaladı umutlarını genç adamı. Yani burada olay sadece annesinin evlenmesi değil sevme konusunda kendisine engel olamadığı, bir şekilde derinlerde güvendiğini hissettikçe suçluluk duyduğu Kadir. Kapattık parantezi. Hasan ve Eyüp arasındaki hesaplaşma baba-oğul çekişmesini eski Yunan Tragedyalarındaki iktidar mücadelesine dönüştürülürken aklıma gelen oğul açısından baba unsurunun ne kadar belirleyici olduğuna yönelik şu pasajdı: “Kendi erkekliğim, kendi otorite ilişkilerim,kendi sevgilerim üzerine düşünmenin en iyi yolunun, Freud’un dediği gibi, babamın kaybı yoluyla onun ve kendim hakkında düşünmek olduğu kanısına vardım.”  Hasan durup düşünmeye vakit bulamıyor, ki bu benim için en temel eksik karakter için, belki düşünürse paramparça olacak dağılacak diye karakterin temel kurgusudur bu seçim, bilmiyorum. Diğer taraftan derinden derine son sahnede “Neden ya? Neden? Neden benim böyle bir babam var? Böyle bir adam nasıl benim babam olur?” diyen Hasan’ın kendi kişiliğindeki babasından, babasına benzemekten ne kadar korktuğundan nefretini sezmek zor değildi. Hasan babasından değil ona benzemekten korkuyor ve babasını yok ederek belki ailesini en çok da onun gibi olma korkusunu yok etmek istiyor. Diğer taraftan hikayenin diğer babası Kadir’in hastalıklı eski eşle uğraşırken verdiği mücadelenin tarafı olmasın diye korumaya çalıştığı kızı var. Artemis ve Kadir arasında ilk bölümden beri varolan bağ sarsıntılarını atlatıp yoluna devam etmeye başladı bu bölüm. Artemis tam da düşündüğümüz gibi adalet kılıcını çıkardı ve haksızlığı gördüğü an adaletini sağladı. Gülperi’ye sıcak su döken annesiyle yüzleşmesinde sorgulayıcı aklının tüm gücü ve vicdanıyla annesinin hayatı için kendisini hiçe sayabilen kadını korudu. Sonra gidip o kadının evinden içeri girdi. Artemis ve Gülperi arasında olmadığını söylediğim bağın geçen haftadan beri kurulmaya başlaması sevindirici. Çünkü gerek hastanede gerek kapı önünde Hasan’a annesini ne kadar sevdiğini hatırlatmaya çalışırken motivasyonu işte o bağ. Artemis artık annesinin manipülasyonlarının çok uzağında. Can’dan sonra da Gülperi Kadir evliliğini kabullenmiş görünen ikinci evlat da Artemis’miş gibi görünüyor şimdilik.
Gülperi Kadir evliliği özellikle Kadir’in çabaları sonucu ayakta duruyor ama Gülperi’nin sessiz direnişlerinin kısa sürmesi, herhangi bir tehditte oldukça zeki olan kocasını devre dışı bırakarak hareket etmesi sıkıntılı. Ilişkinin tabanı açısından bundan sonraki süreç nasıl işleyecek göreceğiz ama vurulan Kadir’in kendine geldikten sonra konuya müdahale etmesini umuyorum. Hoş korkunç bir kargaşaya uyanacak diye düşünmüyor değilim. Son iki haftada Artemis’in de aralarına dönmesiyle ılımlı ve akılcı düşünenler takımı üç kişi: Kadir, Artemis, Can. Kadir muhtemelen komadayken, hayattaki ilk aşkı, her şeyi babası o hale aşık olduğu Hasan tarafından getirilmiş Artemis kim bilir hangi ruh halindeyken , Can minicik elleriyle kaç yüreği iyi edebilir ki? Geri kalan kimsenin akılcı davranacağını umamadığım için Kadir gözünü açtığında umarım Dante’nin cehennemini bulmaz karşısında.
Artemis demişken Hasan ve ArHas demeden olmaz. Ayrılık sevdaya dahil çünkü ayrılanlar hala sevgili demiş şair. Bu bölüm ayrılmış ama sevgili olmaya devam eden Arhas vardı. Artemis’in koşulsuz onunla olmasını, onu sorgulamamasını isteyen Hasan’ın istediğini alamamasından kaynaklı ayrılık en azından Artemis cephesinde kabullenilmiş değil. Her ne kadar hastane sahnesinde Hasan’ın adeta blöf yaparak ayrıldıklarını söylemesi hatta çekip gitmeye kalkmasına aynı sertlikte “dost tavsiyesi” vererek cevap veren Artemis’in Hasan’ı henüz 8 olmasa da bir 5 şiddetinde salladığını görmemiz ArHas arasındaki sevdanın gücü hakkında sanıyorum fikir vermiştir. Babasını kazara da olsa vuran Hasan’a Artemis’in tepkisi tam anlamıyla 8 şiddetinde olacaktır. Bu tepkinin yansıması zaten suçluluk duygusunu dibine kadar yaşayan Hasan açısından travmatik sonuçlar doğurabilir. Çünkü bu hafta Hasan’a rağmen Hasan’ın hala yanında duran, onu kıskanan, o üşümesin diye kahve yapıp yanına giden, olay çıkarmasın diye elinden geleni yapan, ona yapılan hakareti tokatla bastıran, susturan bir Artemis vardı. Bundan sonraki Artemis Hasan’a aşkı kalbinin ortasında cayır cayır yanmaya devam etse de onu kolay affedecek biri olmayacaktır. Çünkü iki haftadır altı kalın kalın çizildi genç kızın uyarılarının. Diğer taraftan Artemis’e ayrıldık dese de ona hesap vermeye devam eden, onunla olan anlarda sakinleşen, ona asla hayır diyemeyen, koruması gerektiği halde korumasa bile gözünü Artemis’ten alamayan Hasan’ın aşkı da tüm kargaşalarına rağmen büyüyor. Genç kızın gücünü, ayakta kalma becerisini, kendine özgülüğünü ve kuşkusuz ona merhem olan varlığını nasıl sevdiği Hasan’ın gözlerinden akıyor. Parantez , burada Burak Dakak ve Ezgi Gör şahane bir paslaşma ile şahane bir çift yaratıyorlar. Sözcükler yoksa bile Artemis ve Hasan arasındaki duygunun netliğini, vazgeçmeme halini, onu kırmaktan korkma duygusunu, onu kırdığında pişmanlıkla karışık kırgınlığı öyle güzel hissettiriyorlar ki, iyi ki ArHas ikisi diyor insan. Kapat parantezi. Haftaya duygu yoğunluğu yüksek bir bölüm bizimle olacak diye düşünerek, aşkların derinliğinin kaybolmadığı , hikayenin dengesinin hep sağlam durduğu bir bölüm diliyorum.
Hamiş:- Sevdanın rengi hep siyah.
             -Siyah sevda rengiyse neden kötü olsun ki?
             -Kim kötü dedi ki zaten?
             -Bilmem. O zaman?
              -Siyah yas belki. Belki bir parça korku. Biraz o renk biraz bu. Sevda siyah çünkü başka şeye yer bırakmaz kendisinden başka.
           -Siyah gibi kaplar yani her şeyi.
           -Kaplamaz örter, kendine mal eder. Gece gibidir sevda. Her şey ordadır ama her şey ona dairdir.
           -O halde?
           -Sevda mucizdedir. Tek ve eşsizdir.
                                                                                                           UmayMasal          


24 Mart 2019 Pazar

Gülperi-Kimse Bilmez

“Benim söylediğim acı çekmenin öğreticiliğini vurgulayan
Eski muhafazakar doğrular değildir.
Sadece acı çekmenin öğreticiliğine inanmıyorum.
Eğer acı çekmek tek başına yeterli olsaydı,
Herkesin acı çektiği dünya bir bilgelik makamı olurdu.
Acı çekmeye yas tutmayı,anlamayı, sabretmeyi, sevmeyi, açık olmayı
Ve hassas kalmaya gönüllü olmayı da eklemek gerekir.
Tüm bunlar ve diğer faktörler birleştiğinde ,
Ve eğer şartlar doğru ise,
Acı çekmek öğretebilir ve yeniden doğuşa yol açabilir.- Anne Morrow Lindberg”
Yas tutmak , yitirilenin ardından uzun zamana yayılan duygusal ve zihinsel muhasebenin , bir bakıma kayıpların ardından yeniden başlama cesareti bulmaya çalışmanın yoludur.  Bu yolda yürürken kişi yaşadığı üzüntüyle yaşamı yeniden tanımlamaya çalışır. Özellikle kayıplık hissini yaratan o kişi ile paylaştıklarınız ne kadar çoksa bu yenilenme ve tanımlama süreci daha zor olur. Girizgah sebebi yine Gülperi. Malumunuz biz her bölüme bir tema ile birlikte düşünmeye yatkınız. “Kimse Bilmez” cümlesiyle yola çıkan bölümde aksiyonlar fazlaca göz doldursa da Kadir ve Gülperi’nin aile olma çabasına Can desteği ile göz kırpılsa da hakim olan duygu bana göre çokça yas duygusuydu. Bölüme yüklenen duyguların sırtlayıcıları Artemis ve Hasan’a baktığımızda gördüğümüz ikisinin  yas süreçleriyle başa çıkma çabalarındaki farkın ne kadar çok şeyi anlattığıydı aslında. Acı çeken Artemis ve Hasan’ın kayıplık duygusunda hem sığınacak yer bulamamaları hem de birbirlerinin acılarına sığınma çabalarını tüm karşıt tepkilerine rağmen gördük. Bölüm başında boşanmayı reddededen Kadir’e direnmeyen Gülperi belki hayat yükünü taşımakta kendisine en iyi desteği sağlayacak omza yasladı başını. Kadir Aydın ömrü boyunca herkesi sırtlamaya o kadar alışık ki ne çocuklardan korkusu var ne de olabileceklerden. Bu noktada özgüvenli bir karakter olması ve kuşkusuz Artemis’ten Hasan’a refleksleri iyi tartabilmesinin önemi büyük. Kızını tanıyor Kadir. Kaldı ki Artemis babasına olan kırgınlığına rağmen onunla iletişimini kopartmayarak Kadir’in güvenini boşa çıkarmadı. Annesinin yaptıklarıyla yüzleşen bu durumu da babasından gizlemeyen , ki Artemis böyle bir karakter, ebeveynlerinin onda paramparça ettiği güvenin yasını tutarken bölümün babasından sonra en sağlam duruşunu sergiledi. Annesinin gerçekten aşık olmak tanımına inanmaz gözlerle bakıp aslında aşk uğruna vazgeçmenin acısını bilen kalbiyle annesine belkili cümleler kurdu. Artemis mi daha gerçek aşıktı, Şeyma mı sorunsalının ortasında kuşkusuz sorgulanacak olan Kadir’in de dediği gibi Şeyma’nın hastalıklı takıntısı. Artemis aşk uğruna doğrudan vazgeçecek biri değil. Olmadığını bu bölüm de daha önce de gösterdi. Bu onun aşkını güçsüz mü yapar ya da sorgulanabilir mi? Bu coğrafyada yanlışlar, hatalar, cezalar güya aşk ile sağaltılmaya çalışılırken belki ama benim gözümde doğru ile kol kola yürümeyen aşk gerçek değildir asıl. Aşk kendinden vazgeçme hali olabilir ama doğru olandan vazgeçme hali değildir. Artemis tam bu noktada adını aldığı tanrıça gibi. Oku elinde asla gerçeğin peşini bırakmıyor. Tam da bu nedenle belki Gülperi ve Kadir evliliğini Can’dan sonra kabullenen kişi olması yüksek olasılık. Artemis hastalığına rağmen güçlü durmaya , kendi yasını kendi ruhunda sağaltmaya, çözmeye çalışıyor. Bu noktada yanında istediği tek kişi Hasan. Hasan’a tutunmak onunla aynı süreci yaşadığını bildiği , aşık olduğu adamın elini tutmak belki onunla dertleşmek istiyor ama Hasan suçlamaya alışık geçmişinin onu yeniden yakalamasıyla öyle karmaşık ki Artemis o yumağın ucunu tutup çekmek zorunda kalıyor. Yine yeniden Hasan’ın dertleri.  Ne zaman yasa suçlama karışırsa yas karmaşık dolaşık bir hal alırmış.  Sonu gelmez, sönmek bilmezmiş. Kızgınlık karışmış yas etrafında kendisinden başka kimseyi bulundurmak istemezmiş. Hasan tam da bu ruh halinde. Dedesi, amcası, babası derken dağım dediği annesinin yarattığı kayıplık duygusunda asılı kalan Hasan tıpkı annesi hapse girdiğinde verdiği tepkileri vermeye başladı bu bölüm. Dedesinin ve önceden yaşadığı sıkıntıların da etkisiyle Hasan’ın içinden çıkan yeni Hasan tam da kendisinin anlattığı gibi annesine sorun çıkarmayı hedefleyen , şimdiye kadar yaşadığı aşağılanmışlığın kendince acısını çıkartan Hasan. Ama bir taraftan da annesini özleyen, Artemis’in dediği gibi kendisini kandırmaya çalışan, değişirse acısı hafifleyecek sanan bir çocuk Hasan. En baştan beri çocuk olmasına izin verilmeyen bir çocuk. Öç alma duygusu tam da bundan. Peki Artemis bu duygunun neresinde? Artemis Hasan’la aynı acıyı ve yası yaşayan kişi. Artemis kaderin Hasan’a bağladığı aynı acının tarafı olmak zorunda kaldığı kişi. Artemis Kadir Abi dediği ama annesiyle evlenen adamın kızı. Artemis Hasan’ın vicdanının sesi. Artemis Hasan’ın duvarlarından geçebilen üstüne gözüne baktığında ruhunu okuyan kişi. Artemis Hasan’ın aşkı, sevgilisi, dostu. Artemis Hasan’ın her şeyi. Şimdi öç alma duygusundan en çok etkilenen olması boşa değil. Hasan’ın yarattığı dalgayı ilk göğüsleyen olmak zorunda kalması Hasan’a en yakın duran olmasından. Hasan herkes gibi onu da acıtmak istiyor. Belki annem gittiyse Artemis de gider mi korkusundan. Belki baştan beri elini tutmaya cesaret edemediği ama onu sekiz şiddetinde yıkma becerisine sahip kızın üzerindeki gücünün korkusundan. Kendisi eski flörtöz hallerine göz kırparken sadece Artemis’i kıskandırmak için aldığı devrik bakışla çocuk gibi oluşundan. Belki Artemis’e gerçekten aşık olduğunu kendi duygularını çok iyi tanımladığı için anladığı Doruk’un karşılığı olmayan bakışına bile tahammül edemeyip işi kavgaya kadar vardırmasından. Kısaca Hasan acı çekiyor. Kimsesinin kalmayışının acısını, güven duygusunun muhatabı olarak sadece elinde Artemis kalmışken ne yapacağını bilememenin acısını çekiyor. Bu acı Hasan’ın Artemis’i bir anlığına kaybetmesine neden olsa Hasan sekiz şiddetinde sallansa ve büyüten aşk acısı Hasan’ı sarssa ne olurdu? Belki artık ne olacaksa olsun dediği yerden yüzleşe yüzleşe geldiği geçmişten ona yepyeni kararlar aldırma gücüne sahip Artemis’in kucağına sığınmasını sağlardı. Artemis’in kucağı, onun elleri belki yaralarına dokundukça Hasan annesinin aslında ne kadar yaralı bir kadın olduğunu anlardı. Hasan ve Artemis ilişkisinin derinliği diyaloglarında ve kuşkusuz o tertemiz ama bir o kadar tutkulu dokunuşunda. Çünkü saflıktır aşk. En sıradan olmayanı, en sıradan olmayacak şekilde içindeki mezarda uyuyan seni çıkarandır. İşlendikçe ışıldayan zorlandıkça parlayan sevdadır. Umalım da ArHas hep sevdanın en saf rengi olarak kalsın.
Bölüm sonunda herkesi biraraya toplayan Eyüp’ün  hamlesi kuşkusuz Gülperi ve çocukları arasındaki buzdan duvarı eritecek. Hikayeye patlayan bir silahla mi bir kaçma kovalama ile mi devam edeceğiz bilmiyorum. Uzun zamandır eksik dediğim Gülperi Artemis arasındaki bağın en azından tek sahneyle sağlanmaya başlanması da güzel olmuş. Hem annesini kurtaran hem de vedasında kendi çocuklarından ayırmadan ona da elini uzatan Gülperi’ye Artemis kayıtsız kalmayacaktır diye umuyorum. Hasan ise son anda annesine sarılarak en azından annesine bir adım attı ki devamı gelsin dilerim.
Hamiş’e geçmeden evvel; hikaye bitene kadar biz de elden geldiğince dil döndüğünce yazmaya devam edeceğiz. Zira yazma sebebimiz hep dedik :Arhas. İlk aşkın dinamiklerini içinde barındıran sevdada aynı zamanda ciddi bir sorgulama olması , değiştirme ve dönüştürme becerisi bulunması ArHas’ı bambaşka yapan şey. Kadir nasıl Gülperi’den Gülperi bulup çıkartıyorsa en derinden Artemis de Hasan’ın içinden Hasan çıkartıyor. Tıpkı babası gibi aşkının hayatını değiştirme ona hayat içinde hayat verme becerisi de olan güneş saçlı kız hiç bırakmasın Hasan’ı ruhuyla. Hasan ise, seçeceğine emin olduğum doğrular ve Artemis’le hayatını baştan yazsın. Aşk büyütür çünkü. Aşk dönüştürür. Aşk kendinden başkasına odaklanmaz. Kendi doğrularını kurar belki ama vicdanında asla gerçek olana sırtını dönmez.
“Güle baktıkça çırpınır yüreği bülbülün...”
Hamiş: Sensiz kaldığımda biliyorum kendimi ben. Sensiz yerini yadırgayan eşyalar gibiyim. Durup seni aramak istediğimde bana kırgın gözlerin geliyor aklıma. Susturuyorum zihnimi ama konuştukça konuşuyor kalbim. Sensiz atmasa, dursa. Hep dönmek istemese sana. Yaşar mıyım? Sanmam.-ArHas’a

                                                                                                      UmayMasal       
 

16 Mart 2019 Cumartesi

Gülperi-Derdim Olsun

“Her şey seninle güzel yolda yürümek bile
Olmayacak düşlerin peşinde koşmak bile
Her şey seninle güzel bu toprak  bu taş bile
İçimdeki bu korku gözümdeki yaş bile
Beklenmedik bir anda ayrılık gelip çatsa
Seninle paylaştığım tek bir gün yeter bana
Her şey seninle güzel duyduğum ses bile
Yalnız içtiğim su değil aldığım nefes bile
Her şey seninle güzel bu yağmur bu kar bile
Yüzümdeki gözyaşının izleri onlar bile...”
“Gülperi” yeni bölümü yorumlamak için ekrana uzun uzun bakıyorum. Yazmayı sevenler bu hissi bilir. Durursun ve bakarsın sözcüklerini bulmak için. Zihnindedir o sözcükler ama ne diyeceğini bilememenin acziyeti kilitler hepsini. Anlatmak istediklerini yakalamak istedikçe kaçar sözcükler. Bakarsın, bakarsın. Sonra bir şey olur. Tılsım belki ya da o sözcüklere yetişmeni sağlayacak bir uçurtma ipi buluverirsin. İşte benim kaçma kovalama serüvenimde Eda Baba’nın yorumuyla dinlediğim Çiğdem Talu ve Melih Kibar şarkısı o ip oluverdi sözcüklerime. Ben de bıraktım uçursun o sözcükler beni gideceği yere. Artemis’in kendi gibi olan kırgınlığını yansıtmasındaki kendi olmama halinden geçtim. İçimde on yedi yaşındaki bir kızın baba aşkına tutundum, parçalanan ruhuma sağır annemin elini tutmaya çalıştım onunla. Sonra o elin beni kullanma becerisinde kayboldum. Kırılmışlığım parçalanmışlığa dönerken onların beni anlamaktan acziyetinde büyümekten korktum. Büyümek yalandı, öyleyse yalan büyüklüğe, doğru çocukluğu tercih ederdim. Ordan Hasan’ın kalbindeki fırtınaya savruldum. Yalanlarla örülü hayatımın tek dayanağı, utançların en beterini yaşattığımın annemin ruhuna tutunma telaşındayken nasıl yanıltıldığımı hissettim. Bulmayı umut ettiğim mutlulukta yön tayin ettiğim pusulam olarak seçtiğim adamın gizlice arkamdan iş çevirdiğini hissetmenin acısını duydum. Oysa en sevdiğimin sevdiği, babası olan adam , abi dediğim adam benim de tutunacak dalım olabilirdi bu hayat denilen kargaşada. Serbest bıraktım içimdeki fırtınayı kendi kendime çünkü eski Hasan değildim artık. Yakıp yıkmak nedir bile bile içime aktım. Susmadım belki ama gitmekten başka da yol bulamadım. Acıyan her zerremde sığınacak yer bulamamanın küçülmüşlüğüne hapsoldum. Durdum nefeslendim.
Hikayenin başa sarma sorunsalında içimden gelmeye gelmeye sorular bırakıyorum  buraya. Gülperi ve Kadir’in evliliğini eş zamanlı öğrenen Hasan ve Artemis’in biri kendine özgü biri ise tamamen karaktere ters dışa vurumlarındaki amaç neydi?  Hasan ısrarla işin yalan kısmındayken özellikle Artemis’e takside “Olay sandığımızdan büyük” derken empati yapmaya mı başladı? Peki neden sadece öfke patlaması gibi yansıtılan bu tepkilerin asıl duygusal tabanları anlatılamadı? Artemis babası hapisteyken babasının gözlerindeki aşkı gören bir kızken neden anne ve babasına evlenin dedi? Birkaç gün iyi anlaşan anne ve babasının durumu bu kadar mı kolay gözlerini boyadı? Yoksa korkuları, hastalığı, daha çok da babasına kırgınlığından temellenen babasını acıtma motivasyonu mu onu bu yola soktu? Mantığını kullanma becerisi ile ışıldayan Artemis mi mantık sınırlarını bu denli zorladı? Karakter tip değilse tabiki grilikleri olacak. Hasan ve Artemis bunun en net örnekleri. Tıpkı geçmişte aşklarını beceriksizce harcayan , öncelik sonralık bağıntısına daima başka şeyleri koyup savrulan, Şeyma ve Eyüp’ü eş olarak seçip yollarına devam eden şimdi onların takıntılı kimliklerinin yarattığı entrikaların ortasında kendileriyle beraber çocuklarını da sürükleyen Kadir ve Gülperi gibi. Onların aşksız , sevgisiz, sorunlu evliliklerinin içinde büyüttükleri çocuklarının güvensizliklerine kızıyoruz şimdi. Oysa o güvensiz çocukların hayattaki karşılıklarıyla karşılaşsanız verilen tepkilerin doğallığı karşısında şaşkına dönersiniz. Ama sorun duygudaşlığı oluşturamamak belki. Yüksek perdeden tepkilere alışık topluma o perdeyi daha da yükseğe alarak anlatmaya çalışmakla başlıyor sıkıntı belki. Oysa kırgınlığını o güzel sözcükleriyle anlatsaydı Artemis çatışma yaratayım derken harcanmazdı. Hem de gerçek bir çatışmanın ortasında bırakırdı onun sözcüklerinin ilk muhatabı babayı. Hasan Artemis kadar güzel olmayan sözcüklerine rağmen o yalın anlatımıyla annesine yaşadığı güven bunalımına katkısını anlatsaydı kuşkusuz Gülperi için daha vurucu olacaktı o karşı çıkış. Kadir Abi’siyle konuşurken Kadir’in onun için dönüştüğü şeyi anlatan Hasan tüm öfkesine rağmen Artemis için öfkesini içine hapsediyorsa değişmiş demektir. O halde neden ve neden o değişimi anlatmasına izin vermiyoruz ki? Artemis’in hastalığını evliliğinin bitişine bağlayacak kadar kızından bi haber olan Şeyma’nın söylediklerine karşılık Artemis’in Hasan’a sözcüklerinde saklı terk edilme korkusu oysa genç kızın sorunu hakında ne kadar temel bir noktaya işaret ediyordu. Ağlamaktan, korkmaktan yorulmuş Artemis’in Hasan’a sımsıkı sarılmasında, onun göğsüne saklanmasında gizli yaşadığı korkular. Ama neden gizli? Neden kendisini anlatmasına izin verilmiyor? Dizide kendisini anlatmaya en yatkın karakter olan Kadir dışında kimse anlatmıyor derdi ne. Anlık patlamalar dışında. Konuşabilen sadece Kadir ve Artemis’i gördüğü an Hasan. Kısaca metinlerin altına gizli değişimler, açıklanmayan kırgınlık sebepleri sebep bunca anlaşılamamaya. Üstelik seyirciye geçemeyen tepkilere.
Nefeslendiğim yerden, uçurtmanın ipine yapıştım devam ettim. Huzurda da huzursuzlukta da birbirinin elini tutan, aynı acıda yanarken o acıyı diğerine hissettirmekten korka korka birbirine tutunan ArHas’a uzun uzun baktım. İlk aşkın korumacı utangaçlığına sığınan sevdayı gördüm orda. Ona bir şey olacak diye, bas bas bağırmak istediklerini, öfkeni yutabilmeyi gördüm. Kıyamamaktan inanmaya, korkudan sığınmaya, imkansızlıktan gerçeğe seke seke derinleşen daha derine en derine işleyen masalsı aşkın ilmeklerini hissettim. Hasan’ın sözcüklerinde gizli olan , Kadir’in de gönderme yaptığı gibi, en başından beri aşkla beklenen ama tutamamaktan korkulan aşkın yine yeniden itirafını duydum. İyi olsun, kötü olsun, ne olursa olsun ama onunla olsun hissinin kokusunu duydum. Gözlerde çığlık çığlık bağıran sevdanın sessiz yankısının duvarları parçalamasını duydum. Tek sahneye sığan , sıradanlıktan uzak, 17 yaşın ilk heyecanından hızla tek aşk olma yolunda yürüyen Artemis ve Hasan aşkındaki derinlik sarhoşluğunda asılı kaldım.  Çünkü “Her şey seninle güzel aldığım nefes bile”...
Hamiş: ArHas’a baştan itibaren bir nerden nereye mi yazmalı? Hikayeyi devralacak yazarımıza da sevgiyle. Diliyoruz ki köken aşkla beraber yürüyen bu çağdaş masalsı aşkı da keyifle , umutla yazsın. Çünkü saflık umuttur.

                                                                                                UmayMasal    
 

10 Mart 2019 Pazar

Gülperi-Vazgeçme Bizden

“Yüreğim gibi duruyorsun orda,
Kalp atışlarımız da adımlarımız gibi senkronize.
Aşka dair ne varsa gözlerimizde ve
Ruhumuzdan bir iple bağlıyız”
Ne  zaman ipin üstünde yürüyen bir akrobat görsem kendimi onun yerinde hissediyorum ,demiş Theodor Lipps. Empati duygusunun yazan , çizen, oynayan, yontan sanatçılar açısından ne kadar üst perdede yaşandığını anlatmak istemiş belki. Empati gelişimsel ve sosyal psikolojide yapılmış tanımlarında  da kişinin başkalarının duygu, perspektif durumlarını deneyimleme yeteneklerini kapsar. Buna ister karşısındakini anlama ister duygusal anlamda karşısındakinin hissettiğini hissetme becerisi diyin. Karşısındakini anlayan ya da hissettiğinin hissedebilen birey bunu karşısındakiyle paylaşmalı ve gösterebilmelidir de. Ancak Adler kitabında empatiyi yetenek olarak yorumlarken empatik bireylerin ruhlarında sürekli ayarlama yapma ihtiyacından da bahseder. Özdeşleşme insana özgü ama bir o kadar zorlayıcı tahribatı gelişim düzeyiyle eş güçte bir oldu olarak da gösterilir. Katılın ya da katılmayın, ki ben tamamiyle katılıyorum, empati her insanda kodlanmış ama her insanın üst düzey beceri haline getiremediği bir yetenektir. Girizgahların sebebi eğer bizi takip ediyorsanız malum. Her bölümü bir durumla özdeş gördüğümüz noktalar neden oluyor bu kısımlara. Yazmamızın sebebini oluşturan Gülperi’nin Vazgeçme Bizden bölümü bana göre işte tam da bu durum yani “Empati” üzerine kurulmuş bir bölümdü. Bazı anlarda üstün yeteneklerini kullanan karakterler bazı anlarda bu yeteneklerini gözardı edebildi bazı karakterlerse bu duygudan yoksunluğuyla anlamsızlıklarına anlamsızlık ekledi. Bölümü en başından ele aldığımızda geçen hafta aynı masada bıraktığımız Gülperi, Kadir, Artemis, Hasan  kare asının ArHas ilişkisinde duracakları nokta bu duygunun Gülperi ve Kadir için anlamını ölçtü. Gülperi ve Kadir açısından hem özel durumları hem de anne baba olarak durdukları noktadan zor bir sürecin başlangıcıydı ArHas aşkı. İkilinin aşkına bozulsalar da kendi geçirdikleri süreçler ve tabiki evlatlarına olan tartışmasız sevgileri Artemis ve Hasan’ı anlamaya itti onları. Temelde ilk andan beri kızının duygularını bilen Hasan’dan da şüphelendiğini bildiğimiz Kadir’in ArHas aşkını geçici olabilir diye tanımlamasını yadırgadım sadece. O noktada kadın empatikliğinin daha gelişkin olduğunu yaşadığı şoka rağmen Gülperi ortaya koydu. “Ya değilse, bizim gibi mi olsunlar?” Ana karakter olarak ve kuşkusuz ana aşk olarak dizinin merkezinde olan Gülperi ve Kadir’in şimdilik geri çekilmesine kızanlar bana da kızacak belki ama bence ilk bölümden beri çocukları için hayatından bile vazgeçmeye hazır Gülperi’nin hamlesi tam da ona göreydi. Burada parantez henüz sürgün veren bir aşkı budamak belki onu öldürür ama köklenmiş bir ağacın budandığı yer daha fazla yeşerir. Gülperi ve Kadir aşkı yıllara meydan okumuş bir aşk. Budanmak ne kesildiği yerden yeşermeyi başaracak kadar köklü. Ne kadar engel girerse girsin bundan sonra sadece şiddeti artar. Diğer taraftan bölüm boyunca Gülperi ve Kadir’in imkansıza düşer gibi olan ama daima da birbirinde son bulan halini çok sevdim ben. Hafif kavga halini ama sonra yine yeniden birbirlerini anlamalarını samimi buldum. Son sahneye rağmen sarsılsalar da ayakta kalacaklarına inancım büyük. Zira şu ana kadar Kadir’in Can için babaya dönüşmesini, Hasan için de baba figürü haline gelmesini izledik. Kadir’in sadece Bedriye ile bağı oluşmadı. O da yakın görünüyor. Malum spor arabalı züppemiz pek tekin değil. Ancak Artemis ve Gülperi arasında kurulamayan bağ bakalım nereden sağlanacak. Şeyma’nın ilgili anne, anlayışlı eski eş, yaşadıklarından ders çıkarmış ve olgunlaşmış birey tavırlarından etkilenmiş görünen Artemis’in Gülperi’nin gerçek anneliğine tam da ihtiyacı olan an kuşkusuz Şeyma’nın kendisini amaçları için nasıl hiçe saydığını öğrendiği an olacaktır. Bulumia olduğu bu bölüm ortaya çıkan Artemis’in hastalığı yeni değil. Buna sebep olan etkenlerin gücü hakkında bilgimiz kısıtlı. Aşksız ve anlayışsız bir evliliğin ortasında büyüdüğünü biliyoruz. Babası tarafından koşusuz kabul edilirken annesi tarafından ötelendiğini de biliyoruz. Bu ötelenmenin şiddetini Artemis’in yaşadıklarına rağmen kendisini onun önünde dövdüren Şeyma’dan ölçmek de zor değil. Ama kızın annesine yönelik duygu boşluğu o kadar derin ki, arka arkaya yaşadığı travmalardan sonra ciddi bir hastalığının olması çok yüksek olan empati duygusunu bir anlığına geriye çekmesine neden oldu. Şaşırtıcı mı? Değil. Artemis korkuyor. Parça parça olmuş ailesinin yitip kaybolmasından korkuyor. Babasını paylaşmaktan korkuyor. Neydi? “Sen tanıdığım en muhteşem insansın tabi babamdan sonra.” Babası Artemis için sadece babası değil. Tüm ailesi. Onu başka bir kadınla, çocuklarla paylaşmak, ona asla yalan söylemeyen babasının ona bir şey söylememesi gerçeğiyle yüzleşmek kolay olmasa gerek. Aynı gün içinde üst üste duyduklarıyla, yaşadıklarıyla dağılması belki dizi evreninde sizlere bencillik gibi gelmiştir ama aslında o kadar doğal ki. Bir de bu kız anne ve babasının boşanmasına karşıyken Hasan’dan duyduklarıyla annesinin yaptıklarına şahit olunca “Artemis Kılıcını” alıp adaletini içi kanaya kanaya sağlamış biri. Şimdi tam da inanmak isterken annesine saklanan gerçekler yeniden o kılıcı eline aldıracaktır. Geçen sefer babasını annesinin elinden alan Artemis’in bu kez Şeyma’ya bedeli sadece Kadir olarak kalmayacaktır. Artemis annesinden kendisini de alacaktır.
Bölümün Hasan cephesine bakınca empatinin ilk kez ona doğru aktığı söylenebilir sanıyorum. Gökhan’la aralarında olanlara rağmen Hasan ilk defa kendisi için bir şeyler yapmaya karar verdi. Bu noktada  ikisinin zayıflayan bağı, kopacağına inanmıyorum mutlaka yeniden o kardeşlik kurulacak, Hasan’ın kendisiyle yüzleşmesinde etkili oldu. Artemis’le aşkına sığınan Hasan’ı ilk defa on yedi yaşında gördük. Bedriye’nin anlattıklarına dayanarak çok da okul meraklısı olmadığını bildiğimiz Hasan’ın Taşkınların prensliğindeki kimliğinden ne kadar uzak düştüğünü de görmüş olduk. Bu benim için çok değerli zira avukat olmayı düşünmeye başlayan Hasan’ın feodal kimlikten sıyrılmaya başladığını hissetmek güzel. Burada parantez, Artemis’in çevresiyle ilk çarpışmasında öngörülerimizin doğruluğu da tek tek ortaya çıktı. Hasan’ın Artemis’e duygularını keşfetmekteki gecikmişlliği sadece Kadir değil demiştik ki bölümdeki senin dünyan çok güzel, ifadesi gösterdi ki kendi karmaşık dünyasının belki cahillikle çevrelenmiş bakış açılarının oluşturduğu sancılı kimliğinin hakettiği kişiyi Artemis olarak görmemiş Hasan. Hasan’da Artemis hep bambaşka olmuş. Teknik olarak o dünyanın başka bir parçası olan Selen’i o kadar derin görmemiş demek ki. Artemis’in derinliğinde boğulmaktan korkmuş. O derinlikle başa çıkamamaktan korkmuş. Korkmuş ki uzak durmuş. Bu bölüm “senin baban katil” dediği kıza “ben bir katilin oğluyum beni istemezsen anlarım” derken aslında Artemis’i kırmaktan, onu zor durumda bırakmaktan nasıl korktuğunu, kendisini ona layık görmekten ne kadar uzak olduğunu anlatmaya çalıştı Hasan.  Artemis ise Hasan’a sorulmamışları sorarken genç adamın hayatının akışını hızla değiştireceğinin sinyalini verdi. Artemis Hasan’ı , ailesini, feodal kimiliğini ve defolarını biliyor. Kırıla kırıla öğrendi bunları. Ama Hasan’ın babası gibi kocaman bir kalbi olduğunu , sevdikleri için hayatından vazgeçecek ruhunu da biliyor. Kendi ifadesiyle dürüstlüğünü, muhteşem cesaretini de biliyor. Artemis Hasan’ı içinde yaşadığı topluluğun sığ duygu dünyasının yalancı nezaketinin dışında bir adam olduğu için seviyor. Diğer konular tıpkı dediği gibi sadece sorup öğrenmeye bakar. Hasan sorarsa Artemis onunla o cevapları aramaktan asla kaçmayacaktır. Hasan da o soruları Artemis’le aramak isteğinde zaten. Bölüm boyunca elini bırakmayan Artemis’ten bir an gözlerini ayıramaması, verilen tepkilerin sakinliği karşısında hiç yaşamadığı huzuru hisseden Artemis’in şaşkınlığına inat, gözlerinde sakladığı bu kız gerçekten benim mi bakışıyla en güzel gerçeğim dediği aşka sığınışı bundan. Daha önce sadece yokuş başına geldiği okulun kapısına kadar Artemis’le gelip o okula gidecek olmaya çok da büyük tepki göstermemesi bundan. Hasan için Artemis cidden her şey. Sırdaş, arkadaş, dökülebildiği kişi ve kuşkusuz aşk. Sarıldığında göğsüne sığan “Çillim”  dediği kız hayattaki en büyük değişkenlerinden biri olma yolunda yürüyor. Yine parantez Hasan’ın okul fikrine ikna olma nedeni sonuna kadar Artemis’tir ve bu konu tartışmaya kapalıdır. Şeyma’nın Gülperi ve Kadir’i bitirmeyi öncelikli amaç belirlediği yolda ikinci hedef ArHas aşkıdır bu da net. Peki hastalığı ortaya çıkan Artemis’in hamlesinden sonra ne olacak? Bu kısım tamamen hikayenin bugüne kadar bana anlattıklarıyla ilgili. Keşke değişmeseydi dediğim hikaye anlatıcılarının verdiği mesajlarla ilgili. Bundan sonraki bakış açısına ilişkin yeni bölümü görmemiz gerek. Bundan sonraki kısımda Gülperi ve Kadir’in ilişkisi sarsılsa bile ayakta kalacaktır. Hasan’ın evliliği öğrenmesini beklemiyorum. Hatalı nüfüs kaydı denilerek Hasan atlatılacaktır. Artemis kısmı ise bir süre idare edilip daha sonra Şeyma’nın planlarının ifşasıyla son bulacaktır. Tam da bu sırada Hasan’ın evliliği öğrenmesiyle de iş bambaşka noktalara taşınabilir. Artemis ve Hasan konuşurken , Gülperi ve Kadir neden konuşamadı kısmına gelince. ArHas aşkının güçlenmesi için zamana ihtiyaç var. Bu bölüm bol bol konuşan , paylaşan, birbirini bakışlarından anlayacak halde olsalar da her sıkıntıda birbirlerine sahip çıkmaktan geri durmayan halleri bu güçlenmenin yansımaları. İkisinin aşkının sınanacağı zamana hazırlık. Artemis’in Hasan’a söylemeyeceğini düşündüğüm evlilik sınanmayı başlatacaktır. Fakat aralarındaki bağ onları aynı okulda ve korkarım aynı evde acıttıkça acıtacaktır. Aşk acısı büyüttükçe de hem anne ve babaları için hem de birbirleri için zaten varolan empati duyguları daha da gelişecektir.
Hamiş: Başka bir yolu bulunamaz mıydı bilmiyorum sayın yazarlar. Keşke bırakmasaydınız hikayenizi. Zira sizin anlatınız ne olursa olsun değerliydi benim için. Birbiri içine geçmiş iki aileyi, kader denilen iple iki koldan bağlarken bana göre duygusu, empatisi yüksek bir bölümle veda ettiniz. Baştan beri izlediğim bir kadın hikayesiydi Gülperi. Sonra sonra buraya birkaç sözcük bırakmamı sağlayan Artemis ve Hasan’ın ilk aşkıyla irdeler oldum anlatınızı. Öyle derin, öyle kimlikli bir ilk aşk ve derinlikli bir kız çocuğu yazdınız ki onun ağzından çıkan her sözcükte haklı olsun olmasın onu anlama duygusu yarattınız. Öyle bir oğlan çocuğu yazdınız ki iki arada sıkışmanın, cehaletin onu nasıl parçaladığını hissettirdiniz. ArHas kod adlı bu ilk aşkta aşkın en saf halini anlattınız. Artemis’in ses tonuyla “Teşekkür ederiz”

                                                                                          UmayMasal     

              

2 Mart 2019 Cumartesi

Gülperi- Yanındayım

“Ben, Sen, Siz Aslında Daha Çok Biz,
Korku beklesin varsak biz.
Acı sussun ellerimizde yaşıyorsa biz.”
Zaman konusunda yazan çoğu kişi farklı argümalar üretir. Kimi zamanı alır eğer , büker kimi alır düz bir çizgiye sabitler. Fakat neresinden tutarsanız tutun, ister çekin ister itin, çevresinden dolanmayı deneyin , anlatılarınızda başa sarın bir daha bir daha yaşatın zaman akar. Zaman geçer ve onu yakaladığınızı sandığınız her an avucunuzdan kaçıp savrulur, tozlara küllere karışır bizi önüne katıp sorguların ortasında bırakır. Malumunuz bizim girizgahlarımızı uzun. Neden zamanı aldık Gülperi’nin “Yanındayım” denilen bölümünün en başına koyduk? Metnin altında metin aramayı sevme telaşımızın sirayeti belki. Ya da zamanı kaçırmışların onu yakalama telaşının aşk hali Gülperi-Kadir ikilisinin, zamanı tutup bırakmamacasına onun önüne geçmeye koşan Artemis-Hasan’ın hikayelerinedir bunca sözcüğün akışı.
Gülperi’nin bu haftaki bölümünde acıdan acıya koşarken Hasan’ın peşinde hem yorulduk, hem üzüldük hem acıdık. Paralellik seven hikaye anlatıcılarımız izleyen olarak bizi zorlasa da yine pararlel üzerine paralel kura kura devam ettiler anlatılarına. Önce Hasan’ın babasıyla hesaplaşmasını izledik. Babasını anlamak adına çaba sarf ede ede geldiği noktanın onu paramparça edişine şahit olduk. Taşkın soyadının Hasan’ı defalarca ve defalarca vurmasının kasırgaya dönen öfkesini gözlerinden gördük Hasan’ın. Baba sözcüğünün Hasan için anlamını kaybetmesi anlarına paralel hiç baba dememiş olan Gökhan için bu sözcüğün anlam kazanışını da izledik. Seyit’in oğlu olmanın  anlamını kavrayamadan kimsesizliğine yanan Gökhan’ın anlamlanmaya başladığı ilk sahneleri izledik. Hasan yaşayan babasını kendi benliğinde öldürürken Gökhan’ın bedenen ölen babasının ruhunu ceket gibi üzerine giymesini gördük. Sonra Hasan’a geri döndük. Oradan yeni bir çizgi çektik Artemis’e vardık. Artemis’in annesinin manipülasyonuyla Hasan’ın daha önce geçtiği yollardaki ayak izlerini takip etmesine şahit olduk. Kısaca Hasan’ın da Artemis’in de eksik gedik taraflarını yaratan Eyüp ve Şeyma’nın iki genç ruhta bıraktığı ve muhtemelen bırakmaya devam edecekleri yaraların sızısında yanmaya başlayan Hasan ile henüz yanmanın eşiğindeki Artemis’in hayat çizgilerinin daha da düğümleneceğinin işaretiyle bıraktık Gülperi ve Kadir’in en mutlu gününün kaos denilen girdaba mola veremeden sürüklenişiyle güne devam ettik. Burada parantez. Yazınca masal gibi de izlerken insan düşünmeden edemiyor. Önceden Bedriye’nin atlattığı travmandaki kolaycılığı dile getirmiş daha sonra burdan bir şey çıkacağını umut ettiğimi yazmıştım. Şimdi travma üstüne travma yaşayan Hasan ve Artemis’e bakıyorum, şaşırıyorum. Kaçırılan , yakılmanın eşiğinden dönen , annesini dayak yerken gören Artemis nasıl dayanıyor? Bulumia olduğunu bildiğimiz bu kız onca gücüne rağmen böylesine kırılgan olduğunu bildiğimiz Artemis nasıl bu denli sağlam? Kızının  yaşadığı onca olaya rağmen sadece kendi istekleri için kızının ruhunda bırakacağı izleri umursamayan Şeyma nasıl bir anne? Annesini suçlarken onun günahsız olduğunu öğrenmekle yola çıkan ve değişen Hasan’ın önce amcası, sonra dedesi, halası derken babası ile kopan bağlarının yükü az mıydı da Seyit’in ölümü de o omuzlara yüklendi? Eğer ki Seyit’in ölümü çok hızlı alınmış bir kararsa ki Şeyma ile yakınlaştırılma çabasından öyle anlaşılıyor, neden Hasan’a o da yük edildi? Şimdi Gökhan’la da karşı karşıya geleceği aşikar olan bu on yedi yaşındaki çocuk, hoş çocuk olmasını bırakalım genç olmasına bile asla izin verilmiyor nereye kadar dayanır? Geçen hafta da yazdım. Hikaye çok ağır. Darbe üstüne darbe yiyoruz hem biz hem karakterler. Bu durum da hem bizi hem karakterleri yoruyor. İşin dram yükünü tek cepheye değil de genele yaysak üstüne olayın etkilerini , tepkilerini ölçecek zaman tanısak mesela. Naçizane... Eyüp kısmının artık sonuçlanmasından mutluyum. Fakat hala söylüyorum ilgi çekecek çatışmalar eklenmeli. Büyük bir çatışmaya eklemlenecek küçük çatışmalar tepemize tepemize vuran üç büyük olaydan daha çok sürükler sanki. Karakterlerin konuşamaması da bir başka sorun. En basiti. Hasan annesine Kadir’in nerde olduğunu soruyor karakolda. Orda geçiştirmek yerine Hasan’a kısaca bilgi verse Gülperi çok mu zor? Bilmiyorum. Sanki denemek lazım. Baba darbesi yiyen Gülperi ve çocuklarının kenetlenmesi paralelinde Artemis ve Şeyma’nın yakınlaşması da ilginç bir sahneydi. Şeyma’nın kızının sevgisine oynayacağı belliydi. Fakat öldürücü darbe nereden gelecek göreceğiz. Kadir ve Gülperi aşkı zaman sarmalına takılmış görünüyor şimdilik. Kaçırdıkları zamanı telafi edebilmek uğruna gizlice evlenen çift bu gizliliğin faturasıyla bir süre uğraşacak gibi. Şeyma’nın hamlesi, Hasan’ın yaşadığı olaylar, Eyüp saldırısı ve Can’ın Kadir’i babalığa seçmesi derken son sahnede Artemis ve Hasan’ın aşk itirafıyla sarsılan çift biraz daha dişini sıkacak belli. Burada parantez yine. Gülperi ve Kadir’i durduran şey korkuları. Tabiki şaşırdılar Artemis ve Hasan’ın durumuna. Nasıl refleks gösterecekler göreceğiz. Ben kendi adıma kendi ilk aşklarını kurtarmak için çaba sarf eden Gülperi ve Kadir’in ArHas’ı kurban edeceğine inanmam. Hele o yanlış anlamaya dayalı girizgahtan sonra. Kadir’cim ah ah gollük pası kaçırdın. Hasan’a diyecektin, aşk büyük oğlum ben sana kızamam ama sen de beni anla o zaman ben de senin anneni seviyorum. Sanırım senaristlerimizin Gülperi ve Kadir için daha gürültülü bir ilan planı var. Yine minik bir parantez. Kim ne derse desin ben o dörtlü masa sahnesini çok sevdim. Yanlış anlamanın yarattığı saçma hal, çocukların yaşadığı o mutlu şok, Kadir’in umutlanıp öğrendiği aşkla dumura uğraması, yanlış anlamanın vehametini ilk anlayan Gülperi’nin şaşkınlıktan ne yapacağını bilemeyen bir insanın haline dönüşen ifadesi, üstüne gençlerin ilk aşkın ilk heyecanını paylaşmadaki korkudan önce mutluluğa sonra endişeye geçen hali. Oyunculuklar adına çok güzel bir sahneydi. Bence daha sık otursunlar aynı masaya. Umut vardı o masada hikayenin ana eksenindeki umut eksikliğine rağmen. Bir de Arhas’ın üstüne basa basa söylediği “Biz” vardı o masada. Biz olmaya çalışmanın en zor olduğu zamanlarda kolaycacık bunu yapabilme becerisi vardı.  Ben bize dönüştüğünde yaratılabilen güç vardı.
Buraya kadar bölümdü burdan sonrası ArHas...
Yazma sebebimin bu çift olduğunu daha önce de dile getirdim. Bölümde çok sahneleri yoktu. Bu nedenle kısaca bölümdeki o son yirmi dakikaya sığan sahnelerindeki ArHas’ı kendimce çözüp devam edeceğim. Artemis Hasan’a beklentisizce destek vermeye devam ediyor. Hasan da ne zaman nefes almak istese Artemis’i arıyor. Eskiden yanına giderdi ama ikisi de yetişkinlerin arkasını toplamakla o kadar meşgul ki sanırım görüşmeleri imkansıza düşüyor. Mezarlıktaki sahnede tüm yüklerine rağmen elini tutan Artemis’e gülümsemeye çalışan Hasan’ın Bedriye’nin tepkisinden sonra aralarındaki ilişkiyi resmileştirme çabası da aslında ilginç bir hamle olmuş. Hasan elini tuttuğu kızdan çok emin, Artemis ise babasına yangından sonra anladık dese de baştan beri duygularının gücünü iyi biliyor. Kısaca anne babalarıyla paylaşma durumunun Gülperi ve Kadir’i sarsması çok normal .Kendilerinden bağımsız olarak bile baksalar bu duruma seviyorumdan öte aşığım diye gelen iki genç, ki birinin oğlu birinin kızı, bence sarsıcı. Sonrası ne olacak , bu denli ciddi adımları koşa koşa atan ArHas kendi ilişki düzleminde zamanı nasıl tutacak göreceğiz.
Bu kısım bölümden bağımsızdır. Artemis ve Hasan’ı neden sevdik sorusuna cevaptır. Aşk insanoğlunun yazıyı bulduğu ilk andan beri hakkında en çok yazdığı duygu. Aşkın bir sürü hali var. Yaşa göre, anlayışa göre, kültüre göre. Bazı hikayede aşk tutkuyla kolkola gider bazı hikayede imkansızlıkla, bazısında gidişler kayboluşlar vardır, bazısında bulunuşlar. Ama Leyla ve Mecnun’dan , Romeo ve Juliet’e kadar iz bırakan aşklarda hep aynı şey vardır. İmkansızlıkla sarmalanmış saflık. Artemis ve Hasan bahar mevsimi gibi. Öyle temiz ve zarifler ki. Çocuksular evet çünkü çocuklar. El ele yürümenin enerjisindeler çünkü o yaşta bu değerlidir. İnsanlara ilk aşklarını hatırlatıyorlar, kıyamamaktan beslenen eski zaman aşkları gibiler. Korkuyorlar. Kırmaktan, karşısındaki aşkı örselemekten korkuyorlar. Çünkü aşk aslında böyle bir şeydir. Hasan üstüne basa basa sevgilim dediği Artemis’te tutmasına izin verilmeyen mutluluğu görüyor. Babasına da dediği gibi onca olaya rağmen mutlu olmak istiyor ve bunu ona Artemis hissettiriyor. Seyirci için de gençliklerinin , ilk sevdalarının yansıması ArHas. Seviliyorlar, gerçekler çünkü. Kaçıp kovalama, hissedip utanma zamanlarından süzülüp geliyorlar. Kısaca iyi hissettiriyorlar. İzlerken de yazarken de. Hikaye bunu gereğince işler mi? Göreceğiz. Umalım ki trajedilere kurban gitmesinler. Umalım ki hikayeyi beslemelerine izin verilsin.
Hamiş: Sana da selam olsun Edip Cansever "Masa da masaymış ha"

                                                                                                        UmayMasal