2 Mart 2019 Cumartesi

Gülperi- Yanındayım

“Ben, Sen, Siz Aslında Daha Çok Biz,
Korku beklesin varsak biz.
Acı sussun ellerimizde yaşıyorsa biz.”
Zaman konusunda yazan çoğu kişi farklı argümalar üretir. Kimi zamanı alır eğer , büker kimi alır düz bir çizgiye sabitler. Fakat neresinden tutarsanız tutun, ister çekin ister itin, çevresinden dolanmayı deneyin , anlatılarınızda başa sarın bir daha bir daha yaşatın zaman akar. Zaman geçer ve onu yakaladığınızı sandığınız her an avucunuzdan kaçıp savrulur, tozlara küllere karışır bizi önüne katıp sorguların ortasında bırakır. Malumunuz bizim girizgahlarımızı uzun. Neden zamanı aldık Gülperi’nin “Yanındayım” denilen bölümünün en başına koyduk? Metnin altında metin aramayı sevme telaşımızın sirayeti belki. Ya da zamanı kaçırmışların onu yakalama telaşının aşk hali Gülperi-Kadir ikilisinin, zamanı tutup bırakmamacasına onun önüne geçmeye koşan Artemis-Hasan’ın hikayelerinedir bunca sözcüğün akışı.
Gülperi’nin bu haftaki bölümünde acıdan acıya koşarken Hasan’ın peşinde hem yorulduk, hem üzüldük hem acıdık. Paralellik seven hikaye anlatıcılarımız izleyen olarak bizi zorlasa da yine pararlel üzerine paralel kura kura devam ettiler anlatılarına. Önce Hasan’ın babasıyla hesaplaşmasını izledik. Babasını anlamak adına çaba sarf ede ede geldiği noktanın onu paramparça edişine şahit olduk. Taşkın soyadının Hasan’ı defalarca ve defalarca vurmasının kasırgaya dönen öfkesini gözlerinden gördük Hasan’ın. Baba sözcüğünün Hasan için anlamını kaybetmesi anlarına paralel hiç baba dememiş olan Gökhan için bu sözcüğün anlam kazanışını da izledik. Seyit’in oğlu olmanın  anlamını kavrayamadan kimsesizliğine yanan Gökhan’ın anlamlanmaya başladığı ilk sahneleri izledik. Hasan yaşayan babasını kendi benliğinde öldürürken Gökhan’ın bedenen ölen babasının ruhunu ceket gibi üzerine giymesini gördük. Sonra Hasan’a geri döndük. Oradan yeni bir çizgi çektik Artemis’e vardık. Artemis’in annesinin manipülasyonuyla Hasan’ın daha önce geçtiği yollardaki ayak izlerini takip etmesine şahit olduk. Kısaca Hasan’ın da Artemis’in de eksik gedik taraflarını yaratan Eyüp ve Şeyma’nın iki genç ruhta bıraktığı ve muhtemelen bırakmaya devam edecekleri yaraların sızısında yanmaya başlayan Hasan ile henüz yanmanın eşiğindeki Artemis’in hayat çizgilerinin daha da düğümleneceğinin işaretiyle bıraktık Gülperi ve Kadir’in en mutlu gününün kaos denilen girdaba mola veremeden sürüklenişiyle güne devam ettik. Burada parantez. Yazınca masal gibi de izlerken insan düşünmeden edemiyor. Önceden Bedriye’nin atlattığı travmandaki kolaycılığı dile getirmiş daha sonra burdan bir şey çıkacağını umut ettiğimi yazmıştım. Şimdi travma üstüne travma yaşayan Hasan ve Artemis’e bakıyorum, şaşırıyorum. Kaçırılan , yakılmanın eşiğinden dönen , annesini dayak yerken gören Artemis nasıl dayanıyor? Bulumia olduğunu bildiğimiz bu kız onca gücüne rağmen böylesine kırılgan olduğunu bildiğimiz Artemis nasıl bu denli sağlam? Kızının  yaşadığı onca olaya rağmen sadece kendi istekleri için kızının ruhunda bırakacağı izleri umursamayan Şeyma nasıl bir anne? Annesini suçlarken onun günahsız olduğunu öğrenmekle yola çıkan ve değişen Hasan’ın önce amcası, sonra dedesi, halası derken babası ile kopan bağlarının yükü az mıydı da Seyit’in ölümü de o omuzlara yüklendi? Eğer ki Seyit’in ölümü çok hızlı alınmış bir kararsa ki Şeyma ile yakınlaştırılma çabasından öyle anlaşılıyor, neden Hasan’a o da yük edildi? Şimdi Gökhan’la da karşı karşıya geleceği aşikar olan bu on yedi yaşındaki çocuk, hoş çocuk olmasını bırakalım genç olmasına bile asla izin verilmiyor nereye kadar dayanır? Geçen hafta da yazdım. Hikaye çok ağır. Darbe üstüne darbe yiyoruz hem biz hem karakterler. Bu durum da hem bizi hem karakterleri yoruyor. İşin dram yükünü tek cepheye değil de genele yaysak üstüne olayın etkilerini , tepkilerini ölçecek zaman tanısak mesela. Naçizane... Eyüp kısmının artık sonuçlanmasından mutluyum. Fakat hala söylüyorum ilgi çekecek çatışmalar eklenmeli. Büyük bir çatışmaya eklemlenecek küçük çatışmalar tepemize tepemize vuran üç büyük olaydan daha çok sürükler sanki. Karakterlerin konuşamaması da bir başka sorun. En basiti. Hasan annesine Kadir’in nerde olduğunu soruyor karakolda. Orda geçiştirmek yerine Hasan’a kısaca bilgi verse Gülperi çok mu zor? Bilmiyorum. Sanki denemek lazım. Baba darbesi yiyen Gülperi ve çocuklarının kenetlenmesi paralelinde Artemis ve Şeyma’nın yakınlaşması da ilginç bir sahneydi. Şeyma’nın kızının sevgisine oynayacağı belliydi. Fakat öldürücü darbe nereden gelecek göreceğiz. Kadir ve Gülperi aşkı zaman sarmalına takılmış görünüyor şimdilik. Kaçırdıkları zamanı telafi edebilmek uğruna gizlice evlenen çift bu gizliliğin faturasıyla bir süre uğraşacak gibi. Şeyma’nın hamlesi, Hasan’ın yaşadığı olaylar, Eyüp saldırısı ve Can’ın Kadir’i babalığa seçmesi derken son sahnede Artemis ve Hasan’ın aşk itirafıyla sarsılan çift biraz daha dişini sıkacak belli. Burada parantez yine. Gülperi ve Kadir’i durduran şey korkuları. Tabiki şaşırdılar Artemis ve Hasan’ın durumuna. Nasıl refleks gösterecekler göreceğiz. Ben kendi adıma kendi ilk aşklarını kurtarmak için çaba sarf eden Gülperi ve Kadir’in ArHas’ı kurban edeceğine inanmam. Hele o yanlış anlamaya dayalı girizgahtan sonra. Kadir’cim ah ah gollük pası kaçırdın. Hasan’a diyecektin, aşk büyük oğlum ben sana kızamam ama sen de beni anla o zaman ben de senin anneni seviyorum. Sanırım senaristlerimizin Gülperi ve Kadir için daha gürültülü bir ilan planı var. Yine minik bir parantez. Kim ne derse desin ben o dörtlü masa sahnesini çok sevdim. Yanlış anlamanın yarattığı saçma hal, çocukların yaşadığı o mutlu şok, Kadir’in umutlanıp öğrendiği aşkla dumura uğraması, yanlış anlamanın vehametini ilk anlayan Gülperi’nin şaşkınlıktan ne yapacağını bilemeyen bir insanın haline dönüşen ifadesi, üstüne gençlerin ilk aşkın ilk heyecanını paylaşmadaki korkudan önce mutluluğa sonra endişeye geçen hali. Oyunculuklar adına çok güzel bir sahneydi. Bence daha sık otursunlar aynı masaya. Umut vardı o masada hikayenin ana eksenindeki umut eksikliğine rağmen. Bir de Arhas’ın üstüne basa basa söylediği “Biz” vardı o masada. Biz olmaya çalışmanın en zor olduğu zamanlarda kolaycacık bunu yapabilme becerisi vardı.  Ben bize dönüştüğünde yaratılabilen güç vardı.
Buraya kadar bölümdü burdan sonrası ArHas...
Yazma sebebimin bu çift olduğunu daha önce de dile getirdim. Bölümde çok sahneleri yoktu. Bu nedenle kısaca bölümdeki o son yirmi dakikaya sığan sahnelerindeki ArHas’ı kendimce çözüp devam edeceğim. Artemis Hasan’a beklentisizce destek vermeye devam ediyor. Hasan da ne zaman nefes almak istese Artemis’i arıyor. Eskiden yanına giderdi ama ikisi de yetişkinlerin arkasını toplamakla o kadar meşgul ki sanırım görüşmeleri imkansıza düşüyor. Mezarlıktaki sahnede tüm yüklerine rağmen elini tutan Artemis’e gülümsemeye çalışan Hasan’ın Bedriye’nin tepkisinden sonra aralarındaki ilişkiyi resmileştirme çabası da aslında ilginç bir hamle olmuş. Hasan elini tuttuğu kızdan çok emin, Artemis ise babasına yangından sonra anladık dese de baştan beri duygularının gücünü iyi biliyor. Kısaca anne babalarıyla paylaşma durumunun Gülperi ve Kadir’i sarsması çok normal .Kendilerinden bağımsız olarak bile baksalar bu duruma seviyorumdan öte aşığım diye gelen iki genç, ki birinin oğlu birinin kızı, bence sarsıcı. Sonrası ne olacak , bu denli ciddi adımları koşa koşa atan ArHas kendi ilişki düzleminde zamanı nasıl tutacak göreceğiz.
Bu kısım bölümden bağımsızdır. Artemis ve Hasan’ı neden sevdik sorusuna cevaptır. Aşk insanoğlunun yazıyı bulduğu ilk andan beri hakkında en çok yazdığı duygu. Aşkın bir sürü hali var. Yaşa göre, anlayışa göre, kültüre göre. Bazı hikayede aşk tutkuyla kolkola gider bazı hikayede imkansızlıkla, bazısında gidişler kayboluşlar vardır, bazısında bulunuşlar. Ama Leyla ve Mecnun’dan , Romeo ve Juliet’e kadar iz bırakan aşklarda hep aynı şey vardır. İmkansızlıkla sarmalanmış saflık. Artemis ve Hasan bahar mevsimi gibi. Öyle temiz ve zarifler ki. Çocuksular evet çünkü çocuklar. El ele yürümenin enerjisindeler çünkü o yaşta bu değerlidir. İnsanlara ilk aşklarını hatırlatıyorlar, kıyamamaktan beslenen eski zaman aşkları gibiler. Korkuyorlar. Kırmaktan, karşısındaki aşkı örselemekten korkuyorlar. Çünkü aşk aslında böyle bir şeydir. Hasan üstüne basa basa sevgilim dediği Artemis’te tutmasına izin verilmeyen mutluluğu görüyor. Babasına da dediği gibi onca olaya rağmen mutlu olmak istiyor ve bunu ona Artemis hissettiriyor. Seyirci için de gençliklerinin , ilk sevdalarının yansıması ArHas. Seviliyorlar, gerçekler çünkü. Kaçıp kovalama, hissedip utanma zamanlarından süzülüp geliyorlar. Kısaca iyi hissettiriyorlar. İzlerken de yazarken de. Hikaye bunu gereğince işler mi? Göreceğiz. Umalım ki trajedilere kurban gitmesinler. Umalım ki hikayeyi beslemelerine izin verilsin.
Hamiş: Sana da selam olsun Edip Cansever "Masa da masaymış ha"

                                                                                                        UmayMasal   

    

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder