21 Aralık 2017 Perşembe

Meryem-21.bölüm

Aşk-ı Tufan
“Ölüm yaşam bir varmış bir yokmuştur. Ölümle yaşam aynı yaprağın iki yüzüdür, art arda gelen iki yaprak değil.”
Hayat dediğin o kadar ince bir iplik ki nerede ,  ne zaman kopacağını kime ne zaman düğüm olacağını öngörmek zor. Meryem bu hafta Oktay’ın ölüm haberiyle açıldı. Bu haber dizi evrenimizde her karakterde ayrı yankı buldu. Duygu şiddetleri bakış açıları ile doğru orantılı değişse de tıpkı Oktay’ın dediği gibi onun ardından sadece Beliz gerçekten üzüldü. Bir de Beliz’in motivasyonunun  çok uzağındaki duygularıyla Meryem. Meryem’i çok sarstı bu ölüm. Öncelikle katil olmak ya da en azından bir ölümde daha pay sahibi olmaktı onu sarsan. Sonrasında Burcu’ya da anlattığı gibi Oktay varken olanları onun suçu olarak hissetmek kolayken suçların bir anda kendi omuzlarına kalmasıydı Meryem’i ağlatan. Savaş’ın da dediği gibi Meryem böyle biri. Ama bir taraftan da ciğeri beş para etmez adama üzülen Meryem’in üzüntüsüne kıyamasa da ona tek laf etmeyen, onu anlamaya çalışan Savaş’ta kuşkusuz  Meryem’le aynı hamurdan. Hüzün çökmüşken ruhuna ve belki  geçmişine dair her renk siyahta olsa hayatından çekilip gitmişken, uzaklaşan çocukluğunun arkasından tuttuğu yası Savaş’ın doğum günü için geride bırakmaya razı Meryem Savaş için tek telefonla o hüznün perdesini aralayıverdi. Savaş’ın telefonu açtığında bulutlu yüzünde Meryem onu çağırdığında açan güneş kuşkusuz gözlerden kaçmadı. Sürprizler, aile olmalar, Münir Özkul’a , Vecihi’ye yapılan göndermeler derken Savaş için tüm sevdiklerinin resmi geçitine dönen doğum gününde anladık ki Savaş’ın istediği hep basit ama huzurlu bir aile tablosu. Kardeşleriyle, sevdiğiyle gülümseyerek sarıldığı bir sıcaklık. Bir de diğer dikkat çeken şey Savaş için Meryem ve Meryem’e dair her şey aslında kendi parçası haline gelmiş bile. Meryem’e evlenme teklif etmeden onunla geleceğini inşa etmeye başlamış zihninde. Onda belirsizliğe inat hayatlarına dair , Savaş’ta Meryem’e dair her şey yerli yerinde. Üçüncü bölümdü galiba. Meşhur rüyadan beri sanki Savaş’ın ruhu Meryem’le aile olmaya, onunla çocuklar büyütmeye hazırlanmış. Geçtiğimiz hafta Meryem’in başında “bizimki de ormana bakan”derken kendi cümlesine şaşıran Savaş bu hafta bir ömür Meryem’i dilerken o şaşkınlıktan ne kadar uzak, ne kadar sahiplenici. Meryem’i değil Meryem’le bir hayatı sahiplenen bir Savaş Sargun var. “Ne istersen , içinden ne gelirse onu yap” o kadar incelikli bir ifade ki. Genel erkek jargonundan sıyrılmış , özenli, birlikteliğe odaklı. Ah ah Savaş Bey iki haftadır gönlümüzü alıyorsun ne diyim? Savaş’ın doğum günündeki bir başka dikkat çekici unsur ise Yurdal’ın aile reisliğini Savaş’a bırakmasıydı. Yurdal için artık geçmişle hesap zamanı. Ancak bu hesaplaşma korkarım Sargunlar ve Berkerler olarak cephelere ayrılacak. Derin’in Tülin’in desteğini yitirmesi, tam da beklediğimiz gibi gri bir karakterden siyaha evrilişi , Jasmin’in gelişinin ve  ne hikmetse Meryem’e düşmanlığının Derin’in histerik aşkını bilemesi, Jasmin’in sırf Naz’ı acıtmak için Berk’i öpmesi diye gidiyor. Safların , tarafların değişmeye başladığının sinyallerinin alındığı bir bölümdü. İyilerimiz zaten katıksız orada sorun yok ancak Derin’in yeni ittifakının Nurten oluşu hikayeye döndüğü an Oktay ve Derin pazarlığının kanlı olacağının bana göre işareti. Diğer taraftan Yurdal’ın iç hesaplaşmaları, Güçlü’nün ailesinin anılarına sığınma telaşı, bir baba olarak davranma çabası karakterdeki öncelik sıralamasının yönünün değiştiğini gösteriyor bence. Ertan Komiser’e  gelince Meryem’e yardım etme telaşı bir vicdan temizleme kadar saflardaki değişimle de alakalı gibi. Hoş Gülümser’in ölümündeki Meryem payının ortaya çıkması adına söyledikleri taze sevgililer Savaş ve Meryem’in hayatına bomba gibi düştü. Burada bir parantez, okuyan bilir Gülümser Anne’nin ölümünü hiç desteklemedim. Bunun iki ana nedeni vardı. Birincisi bilge bir  kimlik bu tip hikayelere hep renk katar. Gerilimi azaltır. İyi gelir. İkincisi ise bu yükün Meryem’e ağır olduğunu düşünmemdi. Kaldı ki Güçlü’nün anne kaybının müsebbibi gördüğü Meryem susarak evet buna sebep oldu. Pek çok şeye neden olduğu gibi. Kendi babasını kaybettiği gibi. Güçlü Meryem’i affedecek. Hatta kardeşim dediği, ailem dediği genç kadının sırtını yasladığı kardeş olacak. Hem de çok kısa sürede. Lakin burada Meryem ne hissedecek. Bu vicdan yükünün üzerinden atlayıp mı geçecek? Sanmam. Bölümün en güzel sahnesi olan yağmur altındaki sağaltma seremonisinde gördük Meryem’in unutmadığını, unutamadığını. Diğer taraftan bu sahnedeki alt mesaj öyle derin ve güzeldi ki. Unutulamayana inat bir yağmurla hayatlarının en korkunç gecesini yaşayan ve korkutucu bir döneme giren Savaş’la Meryem’in Savaş’ın doğum gününde yağan yağmurla temizlenip geçmişteki duygulardan kendilerini sağaltıp yepyeni bir döneme adım atışıydı bu sahne. Aşk, tutku, özlem, acı, sevgi karmasıydı adeta. Sonrasındaki süreçte Savaş’ın Meryem’i kaçırışı, Derin’in derin hesapları. Bu kaçırma kısmında en sevdiğim sahne kuşkusuz ikilinin yolda kalmasıydı. Bu sahnedeki doğallık, karşısındakini hayatına kabul etmişlik, sevimlilik ve en çok da sıradan ama en samimisinden sevgililik hali.  Muhteşemdi. Burada bir es Savaş ve Meryem’e.
Burcu ve Güçlü zor bir süreçten geçerken bir taraftan da biz olma dönüşümünü de yaşıyor. Kim ne derse desin Güçlü’nün elini bırakmayacağına ikna olacak Burcu. Belki çoktan oldu bile de… İşte o bile sıkıntı. Çünkü korkarım Burcu’yu Güçlü’den uzak tutan şey güvensizlik değil.  Burcu’nun bebeğini kaybederken beraberinde bir daha anne olma olanağını da kaybetmiş olması. Bu Burcu yaradılışındaki bir kadını sevdiği adamdan uzak tutmak için çok güçlü bir neden. Kuşkusuz Savaş Meryem nikahından biliyoruz bu ikili de sorunlarını aşacak. Ama sancılı bir geçiş olacağı da belli. Belki tazelenen anne acısı Burcu’nun Güçlü’ye  yaklaşımını değiştirebilir. Aralarındaki ince buz da böylece erir. Güçlü hikayede kuşkusuz etkin hatta en etkin karakterlerden biri. Sadece Burcu merkezinde değil, Savaş Meryem ilişkisi hatta Naz hattında bile. Kafa karışıklıklarını attığında kendi hikayesini de oluşturmaya başlayacağı da bu bölüm kalın kalın çizildi. Burcu’nun kayıp kocası bakalım önce Güçlü’yü sonrasında onun sırtını dayadığı dağı, Savaş’ı, nerelere götürecek. Tabi Burcu ve Meryem’i de.
Berk ve Naz… Nazcım ne dersen de. Berk ve sen tutuldunuz birbirinize. Ancak bu aşkı hikayeye nereden yedirecekler nasıl ana hikayeye bağlayacaklar meraktayım. Jasmin’in Berk’e sırf Naz kıskançlığıyla yürüyeceğini hissetsem de bakalım. Jasmin’in Savaş ilgisi de ilginç. Bu aşk ilgisi olsa ki olmadığı aşikar, Derin sakin kalamazdı. Burada bir kız kardeş kıskançlığı mı var acaba, demeden geçemiyorum. Ey Yurdal Sargun yoksa bunu da mı yaptın?
Son demde;  Meryem’in yüreğinin güzelliğini görüp şaşıran Savaş, aşkın yüzüne baktığını nerede anladı acaba? Kalbiyle, kokusunu ezberleyip her şeyden korumaya çalıştığı, iyiliğine, kendinden geçebilme haline vurulduğu kadına hala benim mi şaşkınlığıyla sevdalanan Savaş için Meryem katman katman açılan bambaşka bir sevda mı? İlk hasta yatağında onu bırakıp gitmemesiyle ama ondan da önce gözlerine yakından baktığında Meryem’e görmese de bildiği miydi bu sevda? Tüm sıradanlıkların içinde olağanüstülük gördüğü , onun için süslendiğinde gözünü alamadığı ama en çok etrafında dolaşmasında yuva bulduğu ilk kadın mı Meryem? Ölümlerle yaşam arasındaki gelgitlerde savrulurken ortak hikayelerinde aslında yaşama tutunduğu mu Meryem? Ya Meryem? Savaş , onun için hayatta olmanın, hayat olmanın tek anlamı mı? İyiki varsın iyiki doğmuşsun demesinde mi varlığının onun varlığına bağlı olduğunu? Hayattaki tekliğini Savaş’ta bulduğunu. Tıpkı Güneş gibi. Unutmadan aşk tektir. Tek kişiye hissedilir.
Emeklere Saygıyla…
                                                                                                    UmayMasal






       

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder