12 Kasım 2017 Pazar
Meryem-15
5 Kasım 2017 Pazar
Meryem-14
27 Ekim 2017 Cuma
Meryem-13
21 Ekim 2017 Cumartesi
Meryem- 12.bölüm
12 Ağustos 2017 Cumartesi
AteşBöceği 7.Bölüm
‘‘Ya her şeyim ya hiçim
Sorma dünyam ne biçim
Bir kördüğüm ki içim,
Çözdükçe dolaşıyor...’’
Aslı’nın Barış’a neden diye sorduğu sahneyle açtık. Barış etrafından dolaşarak aslında Aslı hakkındaki meraklarına dair tek ipucunu da bakışlarına yükleyerek cevapladı genç kadını. Merak dedi, kendini koruma içgüdüsüne vurgu yaptı sonunda ‘sen benim için değerlisin’e kadar vardı. Hayat kimseye adil davranmıyor. Verdiği yerden de alıyor dengesinin vücud bulmuş hali gibi Aslı. Barış’ın öğrendiği sır Aslı’ya dair korkuların kapısını açarken travmatik bir şekilde Hukuk Fakültesinden vazgeçen kızımızın Barış’a duyduğu sonsuz güvene de şahit olduk bölüm süresince. Teo’nun peşine düştüklerinde kendilerini parçası olarak buldukları düğün belki Teo’yu bulmalarını sağlamadı ama Aslı ve Barış’ın birbirlerine dair duygularını anlamalarına yardım etti. Barış Aslı’nın babasını kaybettiği günün hikayesine Aslı’yı bir bakıma kendisine getiren kazanın eklendiği travmalar silsilesine sadece ağladı. Ağlayabildi. Aslı’nın okula dönmesini , kaybettiklerini telafi etmesini isteyen Barış aslında ne kadar zorlu bir sağaltma süreci gerektiğini anladı. Aslı okul ve kayıpları birbirine bağlamış, her okula gidişinin ona acı olarak döneceğine inanmış. Barış bunu ne noktada tersine çevirebilecek? Bunca zorluğun üzerine kazayı yapanın Mavi Melek değil bizzat Hakan olduğunu anlamasıyla Barış’ın Aslı’nın gözünde aklanma çabası da dinamitlendi. Barış Buka çaresizlikleri çareye bağlayan adam çaresizliğiyle başbaşa. Yalana dair bakış açısı, ilişkilerdeki dürüstlüğe verdiği değerle tamamen ters düşmüş ve koca bir kördüğümle bağlanmış. Bir tarafta ailesi, bir tarafta Aslı ve mesleği. Aslı açısından yaşadıklarını Gül dışında biriyle paylaşması belki iyileşme sürecinin parçası olarak görülebilir ancak diğer taraftan mutlaka yüzleşeceği yalan bir başka travma olarak ona dönecektir. Barış’a aşkını ciddiye alan Aslı gerçek aşk kolay söylenmez, söze dökülemez mottosuyla kalbinin içinde ilk aşkını büyütürken alacağı darbenin dönüş şiddeti ne olur bilemiyoruz. İkisinin de birbirlerine yönelik duygularının fazlasıyla farkında olması, bölüm boyunca önce karşı tarafın konuşması yönünde yapılan zorlamalarla kendini gösterdi. Barış Buka çözülüyor, farkında olarak Aslı’ya kapılıyor. Aralarındaki engelleri kaldırmak için tüm gücüyle uğraşıyor. En kötü tarafı bu çözülmenin, kapılmanın farkında olan İlayda’nın iz sürmeye başlaması. İlayda tıpkı Barış’ın dediği gibi kötü niyetli bir hırs duygusuyla hareket ediyor. Bu da Barış’ın göreceği zararı hesaplamadan adım atacağının en büyük göstergesi. Cahide cephesindeki müttefikini kısa sürede kaybedeceğini düşündüğüm İlayda hedef büyütebilir. Cahide’nin Şirin hamlesi büroda aslında ne oluyor sorununa daha akılcı bir cevap olabileceği için İlayda Sıdıka ile başbaşa kalabilir. Handan ve Hakan’ın Amerika’ya gitmesine izin verilirse korkarım Barış’la ilgili ciddi bir kozu elinde bulundurmak İlayda’yı iyice fütürsuzlaştırabilir.
Diğer taraftan Teo ve Gül ilişkisine de bomba gibi düştü Hakan olayı. Öyle ya sadece Barış değil okkanın altına gidecek kişi. Aslı’yı bulan aileye kadar gelen onun evrenine ilk dahil olan Teo. Gül’e teslim olmaya karar verdiği an onun da bu kördüğümün aktif parçasına dönüştüğü tahmin edilebilir bir şey. Gül ki Aslı’nın harçlarını ödemeye devam eden, ailesinden daha iyi onu tanıyan arkadaştan öte kardeş olmayı seçmiş bir kız. Sevdiğine canı feda. Peki aldatılmaya tepkisi ne olur? Daha da beteri hem Aslı’nın hem onun aldatıldığı bir manzarayla karşılaştığında bu kız ne kadar kırılır? Kaldı ki Mavi Melek’in gösterdiği görüntünün Hakan’a ilişkin olduğu fikrinden hareket ediyoruz burda. Belki Teo’nun da geçmişini, yanlışını içeren bir şey vardı orda kim bilir? Teo kaybolmayı neden seçti? Nereye gitti de Gül’e gelip veda etti? Göreceğiz. Bu arada olanları hatırlamaya başlayan Hakan da saatli bomba durumunda. Hatırladıklarını tutup Sıdıka’ya anlatabilecek saflıkta bir kimlik. Yani yarattığı kaosu büyütebilir sanki.
Ben burada izninizle Gül’e ayrı bir başlık açmak istiyorum. Gül sen nasıl bir arkadaş, kardeşsin öyle. Tüm saflığın, güzelliğinle, içtenliğinle. Kendinden önce sevdiklerini düşünmenle. Öyle kocaman bir kalbin var ki, kıyamıyorum sana. Seni hiç üzmesinler Gül. Biliyorum ki gözünde yaşın hep olacak. Teo’nu geçmiş acıları bir şekilde seni vuracak ama sen o vurulduklarından yine yeniden doğacaksın. Çok uzun zamandır bir dizide ikinci çifti bu kadar sevdiğimi hatırlamıyorum. Çağrı Çıtanak ve Gözde Çığacı öyle uyumlu, enerjisi yüksek bir çift çıkardılar ki çoğu projede esas çiftte bulamıyoruz bu uyumu. Bu kuşkusuz hikaye için bir artı. Barış-Aslı hattı zaten enerjisi çok yüksekken onlara bağlı gelişen ve kendi hikayesine yol almaya başlayan Gül-Teo da izleyen adına merak duygusu yaratıyor. Gözde Çığacı’nın gözlerinden her duyguyu geçirebilme yeteneğine ek Çağrı Çıtanak’ın gösterişsiz ama içten oyunculuğu bunu sağlayan bana göre. Seçkin Özdemir ve Nilay Deniz zaten bildiğimiz gibi. Hafta hafta beden dilleri birbirlerini bütünlemeyi daha da arttırıyor.
Emeklere saygıyla...
8 Ağustos 2017 Salı
AteşBöceği 6.Bölüm
‘‘Ellerim sana dokunduğunda yanıyorum, yanmanın ne oldsuğunu bilmiyorum. Bilsem böyle korkar mıyım? Bilsem kaçmaya çalışmakla teslim olmak arasında bu kadar kalır mıyım?’’
Biraz gecikmeli, azcık hayata takılmalı da olsa Ateşböceği’nin yeni bölüm yorumuyla sizinleyiz. Masal tadında ilerleyen hikayemizde Aslı ve Barış aşkın merkezine doğru her hafta hızlanan bir ivmeyle ilerliyor. Barış’ın farkındalığının yükselişi bu haftaya damgasını vurdu. Peki o farkındalığa nasıl vardık? Geçtiğimiz hafta yatta Aslı’nın aşkta ve insan ruhunda Barış’ı nasıl algıladığını öğrenmiştik. Hoş meraklanmıştık da itiraf gelmeyeceğini bilsek de, acaba demiştik Barış’ta Aslı nasıl yankılanıyor. Aşk geliyor Barış’a ama Aslı’ya dair gelmesinin sebebi Barış’ın ağzından nasıl dökülecek? Cevabımızı aldık. İtiraf etme çabasındaki Barış Teo’nun etkisiyle Aslı’nın aklına ektiği şüphe tohumlarına rağmen sustu. Kaza olayını çözüp Aslı’yla öyle konuşmaya karar verdi. Aslı’ya duyguları derinleştikçe Barış, içinde bulunduğu durumdan daha fazla rahatsız olmaya başladı. İş kazayı çözüp mesleki hayatına sürülebilecek bir lekeden kurtulmaktan çıkıp Aslı ile arasında engele dönüşen durumu ortadan kaldırma amacına evrildi. Aslı kafasında garip düşünceler uçuşurken Barış’ın röportajı Aslı’nın olmasa da Barış’ın kafasına taş olup düştü. Barış sorular sırasında her sıkıldığında Aslı tarafından sakinleştirildi. Seçimlerinde yönlendirildi. Barış çoğu zaman Aslı’ya odaklanan dikkatiyle kendini unuttu. Hatta Aslı’ya dair merakları depleşti. Adımlar attı. Ancak kuşkusuz nasıl bir kadına aşık olacağına dair sorusunda Aslı’ya yönelen duygularının sebebini onun ağzından duyduk. Hayatında biri olduğuna dair adeta itirafını da. Aslı sevimli, olgun, çocuk kadar saf, iyi niyetli ama dağ aslanı gibi güçlü haliyle Barış’ın kalbinden içeri süzülmüş gözüküyor. Tarif ettiği kadının Aslı olduğunu fark ettiği anda da artık duygularından kaçamadığını da duyduk bizzat kendi iç sesinden. Barış’ın hayatı kırıklarla dolu. Tıpkı dergi ekibinin kırıp döktüklerini topladığı gibi Aslı Barış’ın kırılmışlıklarını toparlayacak sanki. Tabi bu sahnede Aslı’nın eline dokunur dokunmaz ateşe dokunmuş gibi kendisini çeken Barış aşka düşmenin çok tatlı bir yorumuydu. Sonrasında çaresizlikle Aslı’ya ‘Ne duymayı umuyorsun’ diyip dümeni çok yanlış bir noktaya da kırsa Barış’ın aşkı Aslı’ya nazaran daha hızlı ilerliyor. Aslı Barış’a kızgınlığına rağmen açıklama için peşine düştüğünde karşısında ‘git’ dese de ‘gitme’ tınısında haykıran bir Barış buldu. İkilinin hafif meyli hallerinde ettikleri dans tam anlamıyla tutkuyla doluydu. Aralarındaki duygunun gözlerden dokunuşa dönüşmesiyle çakırkeyf de olsalar Aslı’dan gitmesini istese de aslında gidecek diye ödü kopan Barış sımsıkı tutundu Aslı’ya. Aslı ise tüm açık yürekliliğiyle Barış’a kararlarını kendisinin verceğini söyledi. Bir bakıma Aslı tüm çocuk saflığına rağmen yetişkin, sorumluluk sahibi ve kendine dair adımları kendisi atan bir genç kadın olduğunu ispatladı bir kez daha. Barış’ın kalbindeki yeri her haliyle sağlamlaşan Aslı için Barış neleri göze alacak göreceğiz.
Teo ve Gül’de aşkta Barış ve Aslı’ya göre daha hızlı yol alıyor. Bunda Gül’ün çabasının payını es geçmemiz mümkün değil. Teo’nun duvarlarını yıkma konusunda Gül o kadar başarılı ki. Teo’nun kimsesizliği zaten daha önceki bölümlerde vurgulanmıştı. Bu hafta Teo için Barış’ın önemine vurgu yapıldı ki burdan Teo’nun da bir hikayesi olduğuna da varabiliriz. Gül öyle sarıp sarmalayıcı bir kız ki Teo’nun muhtemelen eksik kalan aile sevgisini tek başına kapatacak.Tabi bir taraftan Teo ve Gül Barış-Aslı ikilisinin denge unsuru olmayı da sürdürüyor. Her ne kadar Barış Teo’nun Ateşböceği’ne ilgisini zaman zaman yanlış anlasa da Teo olmasa Aslı’nın hayatında neler olup bittiğini öğrenmesi zor görünüyor. Barbaros-Arzu restleşmesine de şahit olan Teo Aslı’nın evrenine Barıştan hızlı entegre oldu. Ee ne de olsa Anadolu çocuğu Teo. Artı aslanlar gibi bir ittifakı var:Gül.
İlayda ve avanesi bu hafta karikatür kötülük kavramına ciddi anlamda bir atılımla boyut kattı. Aslı ve Barış’ın arasında olanları basına yansıtmak , üzerine işin büyüyeceğini akıl edememek tam da İlaydalık bir tavırdı. Fakir şöför kız ve zengin oğlan. Cidden ilginç başlık. Aralarındakiler söze dökülmeden karşılaştıkları Aslı açısından en çok aileden yiyeceği bir vurgun olarak hissedilse de işin rengi öyle olmadı. Anne ve abisinin baskınıyla işinden olmayı bekleyen Aslı, Barış’ın kendisi hakkında bildikleriyle yüzleşti. Aslı’ya git dese bile gitmesinden korkan Barış aileye karşı cidden sağlam bir argüman üretti. Peki şimdi ne olacak? Aslı açısından tepki malum ama ben işin başka tarafına bakmak istiyorum. Aile ile yüzleşen Barış’a Aslı’nın annesi ‘kızımı sana emanet ettim’ dedi. Şimdi bu emanet vurgusu ve ailenin kızımız sahipsiz değildir tavrı Barış’a nereden dönüp patlayacak? İlayda’nın yaptıkları Barış ve Aslı’ya zarar vermekten çok aralarındaki ateşin körüklenmesine neden oluyor şimdilik. Barış’ta Aslı’yı koruma refleksi geliştiriyor. Aslı’da ise içten içe Barış’ın o refleksine dayanma hissi. Kuşkusuz Aslı hayatta tek başına durmayı bilmiş bir dağ aslanı. Ailesini sırtlamaktan küçücük yaşında kaçmamış. Kazandığı okulu bırakmış ama dönerim umuduyla harçlarını ödemiş. Ben bu dönerim umudunu çok sevdim mesela. Okulundan vazgeçmiş bir kız değil Aslı. Hayat onu savurmuş olsa da direnmeye devam eden bir kimlik. Sertliği sevimlilikle harman bir kız. Kadınlık kimliğinden uzak değil. Dediği gibi bir parça şöför Nebahat bir parça Agatha. Kazayı çözme yolunda adımlar atılması da dizinin ritmini yükseltiyor. Lakinnn şimdilik İlayda yolundan yürüyen kötülük nereye kadar sürer bilmiyorum. Bir de yine ısrarcıyım. Bölümlere dizi film tadı katan davalar Aslı-Barış-Teo hattında hafif polisiye soslu komedi çıkartabilir. Hatta dozunu ayarlamak koşuşuyla drama da hafiften girilip küçük küçük hikayeler anlatılabilir. Tek boyutlu kalmaması mümkün bir yapı sağlıyor avukatlık ofisi. Arabuluculuk, hafif dedektiflik katılabilir. Böylece bölümler boyu süren entrikalar yerine izleyici farklı bir tad görür. Naçizane...
Emeklere saygıyla.
29 Temmuz 2017 Cumartesi
Kalp Atışı-5.Bölüm
*‘‘Önce ellerin
Önce ellerini gördüm, tuttum bırakmam...’’
Yarayı bilmez yaralanmamış olan. Yara yarayı tanır, yaralı yaralının yarasını. Sevda yaranın tuzudur. Yarası ortak olanların sevdasında o tuz daha acı ama daha dağlayıcıdır. Yara yaraya karıştı mı en zoru odur. Ali Asaf Eylül’ü neden bu kadar seviyor sorusunun cevabını mı arıyoruz? Yaralarına bakmalı. Ali Asaf’ın Eylül’ü öpmesi ve devamında Eylül’ün gidişi, kaçışı demek daha uygun oysaki, sonrasında Ali Asaf’ın babasını hastane sedyesinde görene kadar yokuş aşağı giden kısım. Kalp Atışı temposu yüksek bir bölümü daha geride bırakırken Eylül’ün ve Ali’nin ayrı ayrı hikayelerine de perde aralamaya başladık. Ali’nin anne ve babasını kaybettiği sahneyi daha önce görmüştük. Bu hafta nasıl evlat edinildiğini öğrenirken Ali ve babası arasındaki bağın daha ilk andan ne kadar güçlü düğümlerle bağlandığına şahit olduk. Eylül’ün babannesiyle bağı ne kadar güçlüyse Ali’nin babasıyla bağı o denli güçlü. Diğer taraftan karşılıklı olarak bu güçlü bağlar aşkla düğümlenen Ali ve Eylül’ü karşı karşıya getirdiğinde kör bir düğüm oluşacak mı? Göreceğiz.
Mehmet’in Eylül’e karşılıksız bir aşkla bağlı olduğunu da öğrendik bu hafta. Eylül için babannesinin hatırasını korumak ve Ali Asaf’a duyulan aşk atbaşı giderken Mehmet dost olarak çok değerli bir yere konmuş. Tıpkı Selim Hoca gibi. İkisine de kendisini tanıma fırsatı vermiş ki bu Eylül açısından önemli bir duvar bence. Eylül mesleki kimliği dışında insanları iyi etüt etmesine rağmen yakınına kimseyi almayı sevmeyen biri. Bu da onun koruma kalkanı belki. Zayıflıklarına kimse şahit olsun istemiyor. Kendisinin annesinin zayıflığına şahit olduğu gibi. Eylül’ün sözcükler ağızdan çıktığında büyüsünün kaybolacağına dair korkusu bile buna bağlı. Sevdiğin insana onu sevdiğini söylediğinde kalbini avuçlarına bırakıyorsun. Sonrasında da tutup ne yaparsan yap diyorsun. Bu dünyanın en riskli hareketi. Ali açısından güven kayıplara rağmen altı boşalmamış bir kavram peki Eylül için? Kayıp ortaklığına rağmen iki karakterin güven sorunsalına bakışı aynı değil. Belki Ali babasının Sinan’ın yaptığı hatayı örtbas etmede pay sahibi olduğunu öğrendiğinde bir güven bunalımı yaşar. Fakat bu küçük bir kız çocuğunun en korunmasız olduğu andan başlayarak yaşadığına benzer bir bunalım olmaz. Artı Eylül’ün savunma konusunda kendisini korumaya yönelik ‘Kendimi ben korurum’ mottosunu da çocukluk anıları net bir şekilde açıkladı.
Bahar’a gelince öncelikle Esma’ya saldırısının altındaki onaylanmamış, istenmemiş, histerik kız kimliği rahatsız edici. Orda Eylül’e gücüm yetmiyor, üzerine atlasam beni yere serer, doktorlukta desen zaten gol üstüne gol yiyorum bari Esma’yı ezeyim hali acınasıydı. Ezdi mi, kim kimi ezdi tartışılır. Esma’dan bahsolmuşken Bahar’ın obsesiflik içeren tavrına ara verip sevimli kızımıza bir parantez açalım. Eylül’ün sığınağı, arkadaşının yüzünden yaşadıklarını okuyabilen ve rengarenk Esma. Eylül’ün çevresindeki erkek popülasyonu üzerindeki etkisi aşka ya da ona benzer duygulara neden olduğundan şu aşamada en gerçek dost Esma. Arkadaşının iyiliğini ve mutluluğunu gözetmesi, gereken yerde elinde delilleriyle bu mutluluğu sağlaması muhtemel adamın omzuna hafif dokunup yürütmesiyle Esma peri anneler gibi. Bir taraftan Esma’nın kendi hikayesi de başladı sanıyorum Alp’le olmasını tüm kalbimle dilediğim Esma’nın terk edilmiş, sevgiyle imtihanı zorlu geçmiş Alp için biçilmiş kaftan olduğunu düşünüyorum ben. Katılan? Kabul ilk an acaba Mehmet’le mi olsalar desem de Esma’nın Mehmet’in Eylül aşkına hakimiyetiyle bu fikirden jet hızıyla caydım. Esma-Alp olur olur. Güzel olur. Bahar’a devam edelim. Bahar’ın tıpkı babası Sinan gibi ciddi sorunları var gibi duruyor. Bu hafta saldırıya uğramasının ardından Sinan’ın tutumu, kızına ilişkin Oğuz’a söyledikleri Sinan’da ciddi bir duygu bozukluğu olduğunu düşündürüyor insana. Ne kadar zamandır annesiz olduğunu bilmediğimiz Bahar’daki onay derdinin ve mücadele ederken her yol mübahtır tavrının benimsendiği yer baba. Sinan’ın, Ali Asaf’ın babası Ziyanur’un geçirdiği ölüm tehlikesi karşısındaki tavrı dikkatlerden kaçmamıştır eminim. Ziyanur’un hayata döndürülme çabasından neredeyse rahatsız oldu. Sonrasında da kendi hatalarının hesabını başkalarına kesme haline devam etti. Bahar’ın kimi örnek aldığı konusu sanıyorum tartışmaya açık değil. Yalan konusundaki soğukkanlılığı da elbette.
Ali Asaf’a gelince, aşkta bu kadar net, bu kadar rahat ve kendinden emin karakter az görülmüştür sanıyorum. Eylül’ün tüm defansına karşılık Ali yılmadan, kırılıp dökülmeden tek dokunuşa, tek güzel söze dünyaları sığdırarak tüm sevimliliğiyle Eylül fırtınasının kalbine yol alıyor. Eylül’ün kucağında yatıp ellerini öptüğü sahnede şiirler gibiydi ikisi. Etraflarında olan bitene rağmen, korkulara, hikayelerdeki karamsarlıklara rağmen ilkbahar gibi Ali. Renk renk etrafını çiçeklere beziyor sonbaharın kızı Eylül’ü. Kuru yaprakları savuruyor ilkbahar meltemleriyle, kurumuş dallara sürgün vermeleri için yağmur gibi yağıyor. Kendi hüzünlerinde bile Eylül’e duyduğu sonsuz güvenle davranıyor. Aşık Ali böyle. Peki doktor Ali. Babasını vuran adama yaptığı müdahalede, bilmesine rağmen en ufak kuşkuya yer bırakmadan doktorluk kimliğini giyen Ali vicdanın bazen sevgilerden bile önce gelmesi gerektiğini kafalara vura vura gösterdi. Yüz mimiklerinde o öfkeyi görsek de Ali yapılması gereken konusunda insan ve doktor olarak sınavını geçti. Bakalım Sinan-Babası- Bahar şeytan üçgeninin babasına ilişkin şantajına yaklaşımı ne olacak?
Mehmet ise aşık belli. Değersiz hissediyor bu da belli. Kaybolmuş bu da belli. Peki bu kadar belirginlikte Mehmet’in hayatı nerede? Bilmiyoruz yine. Eylül’lü haller tamam da, bu kadar kayıplık sadece aşka bağlanmaz sanıyorum. Eylül’ün tabiriyle kendi değerini ne zaman fark edeceği ve Ali’yi seven Eylül’ü kalbinde nereye koyacağını da en az Selim’e gösterdiği tepki kadar net bekliyoruz bakalım.
Bir başka aşık Oğuz’a bakalım mı bizce? Kendindeki hoşlanma duygusuna yabancılığını o kadar sevimli yaşayan bir karakter ki Oğuz. Hangi kayıp zamanda kendisini sevgiden bu kadar uzağa düşürdüğünü görmeyi isterim. Eylül’e doğru akan duyguları ete kemiğe bürünürken her hafta bizlerden çok kendisi şoklar yaşıyor. Ali Asaf’ı hafiften kıskanmaların da başladığını söylersek yanlış olmaz. Tekrar ediyorum bana göre Eylül’e en çok benzeyen kimlik Oğuz. Bu nedenle nerelerden hangi kavşaklardan dönerlerse dönsünler bu ikili sonunda çok sağlam iki dost olmalı.
Son sahnede yanık kremi kutusuyla yaşanan aşk sanırım en tatlı itiraflardan biriydi. Sözsüz, ateşe dair, yanmaya dair. Evlenme teklifi ‘Evlensene benimle’ cümlesinde saklı ‘Beni seviyorsun biliyorum’la şekillense de gelen telefon teklifin olumlu cevaplanmasına engel olacak gibi. Bakalım..
Son demde; yüreğine sor eğer aklın benden kuşku duyarsa. Yüreğin bildi çünkü beni. Hayat denilen dehlizin ortasında yüreğin tuttu beni. Ellerine sor. Onlar söyler nasıl yandığını alnımın senin dokunuşunla. Duyduklarına değil, hissettiklerine sor. Sen beni en çok yüreğine sor. O söyler.
*Ümit Yaşar Oğuzcan
Emeklere saygıyla...
UmayMasal