14 Mart 2017 Salı
Bodrum Masalı-27.bölüm
12 Mart 2017 Pazar
Cesur ve Güzel-17.Bölüm
- * Kıvanç’ın yeni saç stili. Gecenin en çok konuşulan konuların başında geldi.
- * Cesur’un annesi ile son sahnesi. Buraya sadece ‘oyunculuk’ kelimesini yazsam yeterli sanırım.
- * Cesur‘un annesinin ölümünden dolayı Sühan’a olan öfkesi. Yine kime üzüleceğimi bilemediğim anlardan biri oldu.
- * Cesur ve Sühan’ın özlem dolu muhteşem sarılması. İkisi arasında bu zamana kadar yaşananlarda duygusal açıdan en etkileyicisi olabilir.
- * Sühan’ın kapının önünde ağlaması. Birikmiş hislerin, acıların dışa vurumu. Çok iyiydi ve tam da zamanıydı.
- * Cesur’un dörtnala at sürmesi.Her bölümde böyle sahneler izleyebiliriz, hiç sakıncası yok.
- * Ve tabii ki duş sahnesi… 50 saniyelik duygu akımı… Bambaşka bir şeydi.
Adı Efsane 7.Bölüm
"Sen bana rüzgar içinde,eser coşarsın derinde...''
Herkese merhabalar...Bir Adı Efsane bölümünün ardından yine sizlerleyim. Dizi güzel gidişatını bu hafta da koruyarak kitlesini elinde tutmayı başardı. Bu güzel pazar gününde gelin biraz bölümü konuşalım..
Bu haftaki bölümde umarım hepinizin peçetelerinizi yanınızda tutmuşsunuzdur zira son derece duygu yüklü bir geçiş bölümüydü..Bir yanda Melis'e olan duygularıyla birlikte ailesini korumaya çabalayan Hakan,bir yanda pişmanlık dolu bir baba bir yanda ise hep bir ağızdan,yüzümüzde tiksinmiş bir ifadeyle ''Bu ne biçim baba be!'' dediğimiz çok sevgili Hakan'ın babası Seyfi...
Tabi ki Hakan'la başlamak istiyorum yazıma..Melis'i korumak için kurşunun önüne atlayışı hepimizin yüreğini derinden burktu. Maalesef saliselerle iyi yarışamayan Hakan kurşunun hedefini değiştiremedi. Melis'in Hakan'ın kolları arasında yığılması öyle zannediyorum ki bu aşkın temellerinin daha da sağlamlaştığı anlardan biriydi. Hakan'ın yüzündeki çaresizlik,suçluluk ve pişmanlık on metre öteden bile belli olacak cinstendi..Melis'in onun en büyük savaşı olacağını söylemiştim değil mi? Ne demiş Atilla İlhan; ''Ben sana mecburum,bilemezsin..'' Ah Hakancığım,aşıkken nasıl harikasın..
Gelelim Hakan'ın babasına...Öncelikle şunu söyleyeyim;evlat olsan sevilmezsin Seyfi. Gerçekten böyle bir baba nasıl var olur anlamak çok güç. Bir insan evladı nasıl olur da oğluna böylesine bir kumpas kurabilir? İnsan düşmanına yaparken iki kere düşünür arkadaş. Ah Hakan'cığım böyle bir tuzağa nasıl düştün sen..Düşmekle de kalmayıp akbaba Kıvanç'ın eline kocaman bir koz verdin. Kardeşini ve anneni korumak uğruna yaptın ama... Desenize bir cephe daha açıldı. Bunca olumsuzluğun içinde tabi ki Hakan'ın tayfasına olan sevgimden bahsetmeden geçemeyeceğim. Kan bağları olmasa da gördüğüm en güçlü kardeşlik örneklerinden biri Hakan ve tayfası. Melis'e birlikte ağladılar,Hakan'ın derdine birlikte koştular ve onu bir an bile yalnız bırakmadılar. Adamsınız be!
Sibel'in Hakan'ın odasına girmesine de ufak değineyim...Tehlikeli sularda yüzüyorsun kızım. Bu iş ortaya çıktığında kıymetini bilemediğin Fiko'yu da kaybeder ortada öylece kalırsın. Hakan'a azıcık çıtlattığında ne olduğunu da gördün. Onlarda kardeşe yanlış ol-maz.
Gelelim Tarık'a..Bir baba daha fazla ne kadar acı yaşayabilir bilemiyorum. Kavuşmak için,yaptığı hataları telafi edebilmek için çırpınırken kollarının arasından kayıp gittiği hissine kapılmak..Sonu olmayan bir yolda araba kullanmak kadar yorucu ve çaresiz bir durum. Hele ki söz konusu evlatsa. Bir babanın verebileceği en büyük mücadeleyi verdi Tarık dün. Bahar hocanın Tarık'ın yanında olması ise en güzel detaylardan biriydi. Ne diyelim Efsane...Allah bir daha yaşatmasın..
Melisciğim..Güç bela da olsan gözünü açman hepimizin yüreğine su serpti...Uyanmandan daha çok mutluluk veren bir şey varsa tabi o da gözlerini açar açmaz Hakan'ı sormandı ve hatta aramandı...Oluyor musunuz siz hafiften?
Hakan'ı babasının dertleriyle uğraştığı anda böylesine güldüren tek insan olduğunun farkında mısın acaba Melisciğim? Yaşadığınız bu tatsız tecrübenin senin gözlerini açması harika bir detay ama terslik ya işte Hakan senden uzak durmak zorunda olacak. Neyse durun o haftayanın konusu...
Hastanede küçük gülümsemeler eşliğinde aralarında geçen konuşmadaki ince detayları tabi ki yakaladık..Melis'in Hakan'a Kıvanç konusunda açıklama yapması,Hakan'ın sadece değer verdiği insanlar için kurşunun önüne atladığını belirtmesi falan falan..Hafiften sıvı kıvamına geçtik mi biz ne? Kıvançcığım sen de aldığın gülleri sağdaki çöp kovasına bırakıp devam edersen iyi olur,hadi bakayım. Sonuçta iki kişi konuşurken üçüncüye ne yapmak düştüğünü bilirsiniz :)
Çaresizliğinden dolayı gitmeyi seçen Tarık'ı yüreğim burkularak izledim..Ama kolay değil tabi öyle artık gitmek falan. Koca yürekli polis abimiz olaya el attı ve Tarık'ın gitmesine engel oldu..Bahar Hoca'nın da Melis'in içindeki babasına olan sevgisini körüklemesi sonucu otoyolda ''group hug''a bağladılar şükürler olsun ki...
İşte bunlar sahada görmek istediğimiz hareketler...Bu haftaki bölümün de böylece sonuna geldik. Aşk,babalık,kardeşlik duygularını güçlü bir şekilde hissettiğimiz ama aynı zamanda varlığına inanamadığımız bir babayı izlediğimiz dolu dolu bir bölümdü...Haftaya görüşmek üzere,esen kalın..
Dipnot:YGS'ye giren herkese bol başarılar dilerim,umarım emeklerinizin karşılığını almışsınızdır. Ama unutmayın hiçbir şey sizden önemli değil...
11 Mart 2017 Cumartesi
Bodrum Masalı-26.bölüm
7 Mart 2017 Salı
DAMGA MI? O DAMGAYI KADIN VURUR HEM KALBE HEM ZİHNE !
Kadın sorunlarının tartışıldığı şu günlerde, edebiyatta, beyaz camda, sinemada kendi özgün çizgilerinde hayatta kalmaya çalışan, düzeni sorgulayan bunu yaparken aslında bu amaçta olmaktan çok kendi bireysel depresyonlarının içinde kurtuluş yolu arayan kadın karakterlerle bakalım istedik. Seçerken içlerinde başkadırıyı aradık. Kötü ya da iyi demekten ziyade içlerindekini sorgulamaya çalıştık. Elimizden geldiğince...
Vedat Türkali’nin kahramanıdır Fatmagül. Ama biz onu roman kahramanı olmaktan daha çok beyaz perdeye yansıyan haliyle tanıdık ilk. 1986 yılında Süreyya Duru’nun kurduğu evrende Hülya Avşar olarak çıktı karşımıza. Tecavüze uğrayıp sonrasında tecavüzcülerinden biriyle evlendirilen kaderini kabullenmiş Fatmagül’dü. Kocası onca şeyin üzerine ona eziyet etmeyi sürdürürken sessiz kabullenişiyle kocasının kendisini sevmesini sağlıyordu. Film bittiğinde midenizde bir yumru öylece bakıyordunuz. Öyle bir gerçeklik vardı ki hikayede. Öyle bir acı. Sadece gerçeklik algısıyla sarsılıp duruyordunuz. Sonra aradan yıllar geçti. 2010 yılında yeniden bedenlendi Vedat Türkali’nin Fatmagül’ü. Kaş’ta değil Çeşme’deydi. Fatmagül’ü giyen bu kez Beren Saat’ti. Hikaye bildiğimiz gibi başladı. Hayat dolu Fatmagül tecavüze uğradı. Hayata kendisini kapattı. Kerim bu kez vicdani sorumlulukla yüklendi Fatmagül’ü. Ona eziyet etmek şöyle dursun Kerim’e eziyetti süreç. Beren Saat Fatmagül’deki kırılmaları önce içe dönme sonra dışa vurmayla ortaya koyarken filmdeki Fatmagül’ün aksine suça bedel istedi hikaye. Susmadı, konuştu. Kötülerin karikatürleştirilmediği hikayede hayattaki karşılıklar sorgulandı. Fatmagül evrildi, büyüdü. Hayata tutunmanın ve susmamanın karakteri oldu.
2004 yılında Çağan Irmak evreninin en güzel yansımalarından biri olarak çıktı karşımıza Yurdanur. İlerlemiş yaşlardaki hali Selda Alkor iken gençliğini Özge Özberk’in bedenlendirmesiyle izledik. 1970’lerdeki öğrenci olaylarından kaynağını alan hikayede fon dönemin siyasi gerilimleri de olsa insanın insan olma gerçeğini merceğinde tutmayı düstur edinmeyi de bildi anlatı. Yurdanur ise bu merceğin hem geçmiş hem bugün sorgusunda sevgili ve anne olarak yaşadı. Yurdanur’un hikayesi sağ görüşlü babanın kızı olarak sol görüşlü bir gence aşık olunca başladı. İkilemler, çalkantılar, yaşadıkları köşk içindeki hayatlar içinde akan başka başka hayatlarla yoğurulurken Yurdanur sevgililikten eşliğe, anneliğe evrildi. Yurdanur kadındı. Çeken, direnen, hayattan hayat koparmaya çalışan. Zenginlikler içinde büyümüşken yine de sıkıntıdan gocunmayan. Güçlü kadındı. Aşkı da, hayata tutunuşu da güçlüydü. Yurdanur bir tavırdı. Dimdik durma tavrı.
Çocuklarım olmadan asla... Bir kadın aldatıldığını öğrendiğinde ne yapar? Kalır savaşır, gider bırakır. Aliye üzerinde mavi elbisesi dayısının evine gitti. Haftalarca aynı elbiseyle hayatına dair yeni kırılmaların ortasında kaldı. Umudu vardı. Çocuklarından ayrıldı. Onlara varmaya çalışırken aşkla yeniden karşılaştı. Yeteneklerini keşfetti. Onlara yaslandı. Yeteneği ona ekonomik özgürlüğünü verdi. Çocuklarına kavuştu. Çocukları için aşktan vazgeçti. Sonunda Arda ve Ayşe’siyle yoluna devam etti. Aliye bir kadın hikayesiydi. Toplumsal değerleri sorgulayan, kadın olmanın yükünü, öğrenilmiş çaresizliklere cevap bulmaya çalışan, yeteneklere ve ekonomik özgürlüğe vurgu yapan bir hikaye. Aliye umut etmenin hep karşılığını bulacağının hikayesiydi. Aliye ise çocukları için aşkı, öfkeleri, kırgınlıları geride bırakabilen bir anneydi.
Öyle bir geçer zaman ki, hayatımızın ortasına küçük Osman’ın masa altındaki o içli ağlamalarıyla girdiğinde biz Cemile’nin ailenin annesi olma serüveninde bu kadar dönüşüm geçireceğini bilmiyorduk. Ali Kaptan tarafından aldatılmanın yarattığı travmalara travma ekleye ekleye değişen Cemile Ayça Birgöl’ün eşsiz yorumuyla öyle güçlü bir kadın figür haline geldi ki, sadece direnmek ya da aileyi birarada tutmak değil insanın hayatın zorluğunda kendine alan açmasının ne kadar mühim olduğunun da altını kalın kalın çizdi. Çocuklarını koruma kollama onlara kol kanat germenin dışında iş kadını olan hayatta yeni şanslara fırsat vermenin değerine vurgu yapan Cemile , Öyle Bir Geçer Zaman ki dünyasının bana göre en taktire şayan karakteriydi.
Aşk bir delilik hali mi albayım? Hadi delirelim. 2015’te hayatımıza giren ve bir kült olan Poyraz Karayel’in efsanevi kadını Ayşegül. Mafyöz babasından kaçarken tanıştığı Poyraz’a aşık oluşuyla karmaşık olan dünyası kördüğüme dönen, ölümlerle sınanan, ölümle aşkının kucağında buluşan kadın Ayşegül. Susan, gülmeyen kadının sanal evrende en çok bağıranı, en çok güleni, en çok ağlayıp en çok delireni Ayşegül. Henüz ayrılmışken bu eşsiz kadın karakterden Ayşegül’ü Ayşegül yapanın aşk dışında hiçbir şeye teslim olmayan hali olduğunu, en umutsuz anlarda bile tutunma becerisiyle direnenlereden olduğunu ve etrafındaki herkesi dönüştürebilme becerisiyle, sevme becerisiyle kadının dönüştürme kuvvetine bir güzelleme olduğunu söyleyebiliriz sanıyorum. Ethem Özışık evreninin en güzel yansımalarındandı Ayşegül. Poyraz’ın kalbi ve zihniyle beraber hepimizde asılı kaldı.

Kötü olmak ister mi insan? Seçer mi kötülüğü? Babası tarafından istenmediğini bilmek mi, annesi tarafından sevilmediğini hissetmek mi? Yeşim’in derdi biri miydi hepsi mi? Delirmeye yüz tutması ruhunun sakat aşkından mı geçmişinden miydi? Ablasının aşık olduğu adama takıntılı aşkında ablasının sevilen ve istenen oluşuna duyduğu öfke mi vardı? Hayatta iyi olmayı seçmemesinde ve deliliğe vardırdığı sevgisinde hangi ruh kırılmışlığının ya da kaybolmuşluğunun etkisi vardı? Soruların ve sorunların kadınıydı Yeşim. Bir kötünün hikayeyi sürükleyebilmesinin gücüydü. Bir kadının hikayeyi savurmasının gücü. Çınar’ın kifayetsizliğine inat tutkusunu deliliğe evirmesinin gücü.
Erkeğe dair hayatların ortasında o erkeksi raconlara inat bir kadındı Esra. Behzad Ç. evreninin kendine aşkla yol açan cesur güçlü kadın kimliğiydi. Behzad’a beraber mutsuz oluruz o zaman diyebilecek kadar aşık bir mağrurdu. Kendi karanlığında kayıp Behzad’a ışık olabilecek kadar aydınlık, onun karanlığından korkmayacak kadar karanlık. Erkeğin kendine has saydığı dünyanın içinde topuklu ayakkabılarıyla var olan mert bir kadındı Esra. Savcı Esra. Ölümü hazin, iç acıtıcıydı. Sevdik Esra’yı. Erkekleşmediği, kadın gibi kafa tutabildiği için sevdik.
Elif
İzin peşindeyken aşkı bulan Ömer’in Elif’i. Sevdasında alçak gönüllü acısında mağrur Elif. Adı gibi dik. Bedenlendiren Tuba Büyüküstün gibi güzel, bakışları orman Elif. Bana göre Elif hayata, olanı olduğu gibi kabule yanaşmayan tutkusuyla, erdemi, modern kimliğiyle özel kadınlardandı. İz bıraktı izin peşine düşerek yola çıkan evreninden çıkıp. Aşkıyla harmanlandı ama asla kimliğini kaybetmedi. Sanatsaldı, bakışıyla ve duruşuyla. Zekiydi. Kandırılmaya yatkın olmayan tavrıyla. Tutkuluydu. İstediğini almakta gösterdiği sabırla. Farkındaydı. Asla kendinden ve hayatından kaçmayan bakış açısıyla. Neticede Ömer’in Elif’iydi ama Ömer’de Elif’indi.
Umay Masal
6 Mart 2017 Pazartesi
Cesur ve Güzel -16.Bölüm
Poyraz Karayel Final
“Ağlamak
Bazı acılarda yetmez
Bazı ölümlere”
Özdemir Asaf
Sevgili deli kardeşlerim!
Hayat uzun bir yol, bizler ise yolcu… Yollar hiçbir zaman dümdüz olmaz, engebeler, yokuşlar, dik bayırlar, keskin virajlar olur… Bazen çamura saplanırsın ve o saplandığın yerden kurtulmaya, yoluna devam etmeye çalışırsın. Bir insan hiç mi o saplanan çamurdan kurtulamaz be kardeşlerim! Kurtulamadım. Kötülerle kötü olmamak için çabalarken daha çok battım o çukura. Derin bir soluk almak isteyip kafamı gökyüzüne çevirdiğimde yıldızlar göz kırptı, sevdiğim kadın hiç bırakmadı ellerimi. Zaten o bırakmadığı için ben güçlüydüm, o beni bıraksa ohoo ben çoktan delirmiştim. Bakmayın o zamanlar da çok aklı başında değildim ama Ondan güç alıp en azından akıllı gibi davranabiliyordum.
Tam her şey yoluna girdi artık sonsuz huzura kavuştun Poyraz derken uçsuz bucaksız çöle düştüm, Mecnun oldum.
Ben güzel günlerin başlangıcı deyip sevdiğimle uzun bir seyahate çıkarken yolu daha yarılamadan yapayalnız kaldım. Kalabalıklar arasında var ama yok oldum. O an keşke zaman dursa dedim, O öylece kollarımda acı çekerken kollarımda hep böyle kalsa, yaşasa beni bırakmasa, biz böylece kalsak dedim. Sanki daha beş dakika önce sarmaş dolaş birbirimize karışarak şarkı söylememiş gibi şimdi benden uzaklara gidiyordu ve ben hiçbir şey yapamıyordum. Yüreğimden taşan acı dışarı çığlık olup taşarken ne aldığım nefes yetti ne de haykırışlarım onu geri getirdi. Benden ben istemesem de kopup gitti.
Ben ne suç işledim ki dünyanın bütün acılarını benim üzerime yıktılar albayım?
Poyraz ve Ayşegül için gönül isterdi ki mutlu son olsun… Lakin Ethem Bey mutlu sonlara inanmayan, realist kişiliğini gösterdi ve gerçekler acıdır dedi bize. İçten içe beklediğim bir sondu, Poyraz dışında biri ölecek diye düşünüyordum ki Poyraz’ı Mecnun edecek kişi olan Ayşegül öldü.
Ayşegül’ün ölümüne dayanamayan bir Poyraz olmadı tabii ki… Bahri Umman ikinci kez evlat acısını yaşarken torunu Hasan Yağmur ile oynarken yorgun kalbi daha fazla dayanamadı ve öldü.
Songül ve Sadrettin ise sonunda yeniden birbirlerini buldular. Ne diyordu Emrah Serbes; “Arada birbirimizi kaybettiğimiz iyi oldu. Bir şeyin kıymetini bilmenin en klasik yolu onu kaybetmektir.” Songül ve Sadrettin’de önce birbirlerini kaybettiler sonrasında buldular. Hem de bu sefer bir daha birbirlerini bırakmamak üzere.
Eda, Poyraz’ın küçük(!) bir yardımıyla kariyerinde zirveye doğru yol alırken sonunda kızına kavuşmayı da başarabiliyor.
Ümran, Taşkafa, İsa ve Albayım mutlulardı ama herkes gibi buruklardı.
Zülfikar ve Meltem ise sonunda kavuşmuş iki çiçek bir tanede böcekleri olmuştu. Ayşegül, Sefer ve Sema onlarda yaşayacaklardı artık.
Gönül isterdi ki Ayşegül ve Poyraz için de böyle olsun. Evlensinler, Sinan’ın kardeşleri olsun, yine sabah kahvaltısı klasiği menemen partisi olsun. Ayşegül’ün yemek yapıp yapamadığı tartışılsın, mesela Poyraz’ın Ayşegül’e benzeyen bir kızı olsun ve bir babanın nasıl kızının ilk aşkı olduğunu göstersin. Kuru – pilav – cacık üçlüsüne yeni üyeler katılsın, gerçekten mutlu olsunlar. Mutlulukları hep kötü ve kötülüklerin gölgesinde kalmasın… Fakat bu defa sonutamamen zifiri karanlık oldu. Nevra öyle bir intikam hırsıyla bilenmişti ki nefreti kendi oğlunun ölümüne neden oldu. Fakat onun kör olmuş gözleri bunu göremediği için oğlunun ölümünden Ayşegül’ü sorumlu tuttu. İlk seferde başaramadı belki, sonunda bu sefer kurtulduk dedik ama öyle olmadı hiç umulmadık bir zamanda mutluluktan ayakları yerden kesilmişken Nevra’nın soğuk nefesini ensesinde hissettiAyşegül. Kaybedecek bir şeyi kalmayan, sadece intikam isteyen Nevra hiç düşünmeden sapladı çakıyı Ayşegül’ün sırtına…
Son defa sevdiği adamı görebilmek, ona sarılabilmek, kokusunu son kez ciğerlerine doldurabilmek, sesini son defa duyabilmek için ona doğru yürüdü. Daha fazla dayanamadı yığıldı yere, Poyraz ilk an anlamadı, neler oluyor diye düşündü ve ona doğru koştu. Sonra ne kadar istemese, kabullenemese de Ayşegül’ün gittiğini fark etti. Ne zamanı geri sarabildi ne de durdurabildi. Ne Ayşegül geri geldi, ne de O bir daha iyi olabildi.
Sinan ise hem annesi gibi sevdiği Ayşegül ablasını, en yakın arkadaşını hem de babasını kaybetmişti. Küçük kalbinde derin bir yarası vardı artık.
Velhasılıkelam başladığımız yerde bittik albayım.
Tarih sadece mutsuzları yazar ve sen de hiç unutulmayacaksın #PoyrazKarayel
Elveda Poyraz’ım.
Sevgiyle, sağlıcakla kalın…
Frezya