11 Temmuz 2017 Salı
Kalp Atışı 2.Bölüm
1 Temmuz 2017 Cumartesi
Kalp Atışı 1.Bölüm
‘‘Kendinden dışarı çıkıp kendine bakmadıkça kim olduğunu asla bilemezsin.- Jose Saramago’’
Eylül’ün hikayesini merkeze alan ‘‘Kalp Atışı’’ karakterin acılara boğulmuş halini isyankar ve bir o kadar soğuk ruh hali içinde anlatmasaydı sanıyorum ilgimi çekmezdi. Hatta daha ileri gideyim Öykü Karayel’in karaktere getirdiği yorumda buz gibi bakışlarının altına gizlediği kırılganlığı yansıtışına Gökhan Alkan’ın sıcacık sarıp sarmalayan ama bir o kadar cool hali eşlik etmese belki bakmazdım bile. Ama evet bu ama sanırım benim ekrana ilgiyle bakmamı sağladı.
Bölümün en başında Doktor Eylül’ü gördük. Belki de şimdiye kadar Türk dizilerinde karşılaşmadığımız bir giriş yaptı. Doktorlara yönelik şiddet kavramına adeta uçan tekme attı. Ki bu girişle anladık ki Eylül gerçekten güçlü bir kadın. Tek başınalığı zırh olarak giymeyi becerebilenlerden. Erkek egemen toplumun belki de en karanlık ve en ataerkil modellerinden birine onun dilince verdiği cevapla sevilesiydi Eylül. Diz çöktürücüğüyle ve bunu zerre umursamayan tavrıyla eski zaman amazonları gibi soğuk ve mesafeli. Sonrasında Eylül’ün geçmişine gittik. Kulağında cd çalarıyla yine disiplinlere ve otoriteye karşı çıkan liseli kızla karşılaştık. Benim için o cd çalardan duyduğum ses Şebnem Ferah olsaydı ‘Can Kırıkları’ diye haykırsaydı daha gerçekçi ve karaktere uygun olacaktı ama tercih. Sonrasında baba-kız çatışmasını ve buradaki temel dinamik olan üvey anneden yansıyan anne özlemini hissettik. Burada parantez. Eylül’ün kadınlıkla arasında hissedilen mesafenin temelinde annesi var galiba. Hani derler ya herkes için ilk nesne annedir. Anneliğin öyküsü anneye olan aşkla başlar. Kız ya da erkek çocukların ilk aşkları anneleridir. Kızlar için sonraki aşk ise babadır. Eylül’ün bu noktada annesiyle beraber babasını da kaybettiğini öğrendik hatta gördük. Lakin bu kayıp nasıl yaşandı, Eylül kaç yaşındaydı? Bilmiyoruz. Sadece cebimizde hayırsız ve şiddet eğilimli bir baba var ki bu Eylül’ün savunma içgüdüsünün kaynağını gayet net anlatıyor. Diğer taraftan kimseye bile isteye kötülük yapmayan ama karşılaştığı müdahaleleri sertlikle püskürtmeyi bilmesi de kızımızın gardı havada yaşayışının yansıması. Babannesi ve sonrasında karşılaştığı Ali Asaf’a temkinli yaklaşımı ve gördüğü iyilikle -biri kendisine, biri hamile kadına olmak üzere- hızla çözülen buz duvarı aslında Eylül’ün iyiliğe inanmak istediğinin ispatıydı. Hoş kayıp üzerine kayıp yaşayan Eylül’ün önce umudunu sonra babannesini yitirmesiyle buzdan kalesinin duvarları yeniden sağlamlaştı ve hatta belki daha da kalınlaştı. Eylül’ün motivasyonunu babannesine güzel bir emeklilik vermekten intikama dönüştüren süreç acı ve zorlayıcı. Ali Asaf’ın Eylül’e yaklaşımının hızla evrilmesinde öğretmen-öğrenci aşkına yönelik göndermelere takılsam da Ali Asaf’ın gidişi ve araya giren 11 yılın etkisiyle o gönderme de temize çıkmış oldu sanıyorum.
Ali Asaf demişken orada da sanıyorum anneye dair bir başka acılı hikaye var. Doktorluk niye bırakıldı? Neden biyoloji öğretmeni olarak yola devam edildi? Sınıf rehber öğretmeni olarak zihnini temize çekmek için neden öğrencilerle uğraşıldı? Bilmiyoruz. Ya da ben bilmiyorum Kore versiyonunu izlemediğim için. Ancak Eylül’ün tüm buz haline inat Gökhan Alkan’ın tüm enerjisini yansıtan Ali Asaf çok sıcak. Eylül’ün ketumluğuna inat Ali Asaf çok açık, net. Eylül’ün şiddete şiddetle cevap veren haline karşın Ali Asaf o kadar barışçıl. Zıt kutupların çekimi gibi duran Eylül Ali hattında aslında benzer ruhların birbirine koşuşu bir hikaye izlermişiz gibi geliyor. Diğer taraftan ikilinin birbirine turnusol etkisi yapması da muhtemel. Yazının başında kullandığımız söz gibi. Kişi kendini görmek için kendinden dışarı çıkıp bakmalı. Bunu da masalda olduğu gibi bilinmeyen bir adaya yolculuk yapmaya sizinle gelecek cesaretteki kişiyle yaparsınız. O kişi Eylül için Ali, Ali için Eylül gibi. Dizinin aşk ayağının evreni kurulurken bir başka duygunun da merkezde olacağı da hissettirildi. Rekabet.
Dişe Diş(i). Ali Asaf’a sevimli görünmek adına Eylül’e yardım etmeye başlayan Bahar’ın hem denemede geride kalışı hem de Ali Asaf ve Eylül arasındaki enerjiyi hissetmesiyle rekabete dönüşen duygularının bıçak gibi keskinleşmesi. Günümüze gelen hikayenin asıl izleyeceğimiz kısmında Bahar nerelere gelmiş o kırmızı ruj ipucu verse de bilemiyoruz. Çünkü temelde sahip olmak için girişilen rekabet yoğun güç istenciyle gelişir derler. Bahar Ali Asaf’a yönelik rekabet duygusunu işe ve iş anlamında Eylül’den daha güçlü olma isteğine dönüştürür mü? Ya da halihazırda bir şekilde sahiplerinden olduğu hastanede bunu Eylül’e yönelik mobing olarak kullanır mı? Yoksa rekabetin tutsaklık biçimi olduğunu fark edecek kadar olgun bir karaktere mi evrilir?
Kısaca Kalp Atışı, Kore dizisi adaptasyonu olarak çıktığı yolda, enerjisi birbirini tamamlayan iki başrol oyuncusu, iyi yapılmış gibi hissettiren castı ile ilgi çekerek başladı. Eylül’ün farklı yapısı, çatışmaya müsait hikayesiyle nerelere varacak göreceğiz. Aşk beyinde başlar, kendimizi tamamlayacağına inandığımız kişiyi beynimiz seçer. Sonra o aşk kalpte yaşar.
Emeklere saygıyla...
UmayMasal
18 Nisan 2017 Salı
Cesur ve Güzel -22.Bölüm
- Sühan’a bağırırken birden ondan kocam kelimesini duyan Cesur’un şaşkınlığı… Çok tatlış bir şaşkınlıktı. Koca kelimesi gözünde resmen farklı bir anlam kazandı.
- Cesur’un zille olan imtihanı… Bir an hiç durmayacak sandım.
- Cesur ile Sühan’ın yüzleşmesi… İki kırık kalbin birbirleriyle konuşması. Çok sakin ama bir o kadar derindi.
- Sühan’ın bebek rüyası… O kadar içtendi ki o sahneye gerçeklik yakışırdı.
- ‘Seni ben sevdim.’ Ve tabii ki dans sahnesi… Uzak ve yakın olmanın anlamını kaybettiği anlar. Gözlerle seviştiler. Sonuç olarak duygusal olarak en etkileyicisiydi.
9 Nisan 2017 Pazar
Adı Efsane-11.Bölüm
Gelelim davamız HakMel'e...
Bir şeyler oluyor gibi de olmuyor gibi de bu konuda sanki. Aralarındaki tutkunun nihayet ikisi de farkına vardılar ama başlamadan biten bir şey var ortada. Senaristlerin HakMel konusunda eksik işledikleri noktalar olduğuna inanıyorum. Umarım zaman içinde HakMel sadece ikilinin uyumu uğruna izlenen bir şeye dönüşmez zira bunu daha önce başka çiftlerde defalarca kez yaşadık...
Ama bu yakınlaşmalar hayra alamet ben size söyleyeyim. Hırçın iki insanın aşkının ilk öpücüğünün de bir kavga sonrası olma ihtimali baya yüksek gibi görünüyor. Nefeslerimizi tuttuk,kemelerimizi bağladık ve bekliyoruz o halde...
En yaralayıcı konuyu en sona bıraktım.
Sahalarda görmek istediğimiz hareketler bunlar...Koç ve takımın arasındaki bağ insanın içini titrecek türden. Hayatları boyunca adam yerine koyulmamış dört tane gence hayal kurma gücünü veren koçları olmadan takım olur muymuş hiç? Ayırmak isteyenler utansın. Tam koç takımını bırakmadı diye halay mendillerimizi hazırlamışken tekrardan sandalyelerimize el mahkum oturmak zorunda kaldık. Zeyno'nun ablasından daha çok mantıklı hareketlerdi vardı ama Melis kendine benzetti bu sefer kardeşini. Allem ettiler kallem ettiler sonunda koçun takımı bırakmasını sağladılar.
Ayağa kaldırdığı takımı tek başına yükseklerde bırakmak koçun da ağırına gitse de ne yapsın adamcağız? O zaamaan grup sarılması :(
Koçun o sözleşmeyi imzalamayacağını düşünenler olarak çok tatlıyız bence...Efsanesiz hayaller olmaz ne de olsa. Haftaya görüşmek üzere,esen kalın...
3 Nisan 2017 Pazartesi
Cesur ve Güzel 20.Bölüm
- * Ayrılık da sevdaya dahil. Bir şarkı çiftimize anca bu kadar uyabilirdi.
- * Sühan’ın Cahide’ye tokatı. Böyle bir hareketi hak ediyordu. Birinin yapması gerekti, O da Sühan’a denk geldi.
- * Korhan İle Sühan hastane sahnesi. Şu var ki ekranların en güzel abi – kardeş ilişkisine sahip olabilirler kendileri.
- * Cesur’un şirketten Tahsin’i kovması. Hal ve hareketleri ile Kıvanç Tatlıtuğ yine mükemmeldi.
- * Sühan’ın daha doğrusu Tuba Büyüküstün’ün yansıttığı bütün ruh halleri. Hepsi birbirinden etkileyiciydi.