RUHUN UYUMUNDAKİ SEVDA
*“Aşk, teki kaybolmuş bir
papuçla doğmaktır, böyle der Şehrazad. Sindirella masalındaki tek papucun sırrı
budur. Ayakkabının uyması koşulu,aşkın uyum olduğunu tarif eder. Ayakkabı bir
kişiye uyar; eğer o ayakkabı sayısız kişiye uyuyorsa , aşkın ayakkabısı değildir.”
Sevdaya dair en güzel sözcüktür uyum. Uyumsuzların içinde yakalanan
rengarenk bir uyum. Kişi tanıdıkça gözlerine baktığını , gözlerindeki kuyuya
düştüğünü; ruhunun kayıp parçasını bulduğunu anlar. Sözlerin muhatabı
malum:Savaş ve Meryem. Dizinin başından bu yana en imkansız , en karmaşık, en
karşı taraf, en yalanlarla örülü kozanın içinde hapis kalarak büyüyen aşk. Geçtiğimiz
hafta aralarındaki yalan duvarının yıkılmasıyla aralarındaki adı konmuş lakin
resmen kabul edilmemiş ; kalbin içinde tutulup gözlerden ellere evrilememiş
Savaş-Meryem sevdası bu hafta başladı. Okuyanlar bilir Savaş’ın Meryem’e uzun
süre kırgın kalamayacağını söylemiştik. Çünkü bize göre Savaş’ın derdi Meryem’in
sevdiği adamdı. O adamın cinayetini saklaması değil. Bu hafta Savaş yaptığı her
hamleyle attığı her adımla bunu ispatladı.
İlk sahneyle başlayalım: Oktay Meryem karşı karşıya. Silah Meryem’in
elinde. Meryem Oktay’ı vurmak ve intikam almak derdinde mi? Hayır. Meryem kendi
vicdanında kendisini affedemediği için Oktay’dan hesap sormak için orada. Sonra ne
oluyor? Savaş geliyor. Meryem’in düğümlerini çözen, Meryem’den başka Meryem doğmasına
sebep Savaş. Oktay Meryem’in dikkatinin dağılmasının verdiği fırsatla kendi
silahına uzanıp o silahı Savaş’a doğrultunca olan oluyor. Meryem’in elindeki
silah patlıyor. Derdimiz izlediğinizi size yeniden anlatmak değil. Bu sahne
bana göre ciddi bir kırılma Meryem için. Haftalardır değişsin dediğimiz Meryem’in
karakterindeki ilk ciddi dönüşüm. Karıncayı incitmekten korkan Meryem’in Savaş’ı
korumak için ilk aktif hamlesi. Evet daha önce o silahın önüne de dikildi
Meryem. Ancak onun Gandhi ruhunun parçasıydı bu pasif direniş, ölümü sevdalı
olduğu adam için kabulleniş. Asla şiddete yönelik olmayan Meryem söz konusu
Savaş olunca gözünü kırpmadan bastı tetiğe. Tabiki Meryem’in haftalardır
üzerine çözen onca vicdan yükünün de etkisi vardı belki ama Oktay’ın kendisini
vurmasına bile ses etmeyeceğini söyleyen genç kadının o tetiğe basarken tek
güdüleyicisi Savaş’ı koruma refleksiydi. Buradan Savaş ve Meryem
karakterlerinin paralelliklerine yenisini ekleyebiliriz sanıyorum. Sevme
biçimleri ortakken şimdi koruma biçimlerindeki uyum da bir bakıma ortaya çıkmış oldu. Susmayan Savaş’a
artık susmayacak olan Meryem eklendi. Daha sonraki bir başka çözümlenmeye değer
sahne de kuşkusuz Meryem’in kazası. Meryem’i kaybettiğini sanan Savaş’ın çığlık
çığlık Meryem’i sevdasının ipiyle çekme telaşı. Savaş Meryem’e “seni seviyorum”
demedi. Yani dedi de sözcüklerle değil, gözleriyle, yaptıklarıyla dedi. Meryem
de bunu bildi. Savaş o arabanın içinde baygın Meryem’i bulduğunda kelimenin tam
anlamıyla delirdi. Bilen bilir “Sevda” zaten bir delilik halidir. Meryem’in
ölme ihtimali, Savaş’taki bütün kırgınlıkları, kızgınlıkları, hataları,
imkansızlıkları süpürdü geçti. Genç kadının bir anlık gözlerini açması ile
dünyası aydınlanan Savaş, o gözler kapanınca umutsuzluk ve kaybetme karanlığına
yeniden savruldu. Bu kısım da Savaş için kırılmaydı. Hayat kısa ölümse her an
orda. Savaş’ın tabiriyle sevdiği tüm kadınları kollarına alıp dans ederken
Savaş’tan uzaklara savuran kader. O kader ki Meryem’i Sevinç’in kaderini
izlemek için , Sevinç’in yokluğunu sağaltıp Savaş’ta var olan sevgiyi sevdaya
çevirmek için getiren. Savaş Meryem’i kaybetme duygusuyla yüzleşirken geçmişe
dair her şey yok oldu gitti. Burada parantez Furkan Andiç bu sahnede gerçekten
duyguyu inanılmaz geçirdi izleyene alkışlar ona. Sonrasında Oktay ve Meryem’in
hikayesinin kopmayacağına dair alt mesajlarla yüklü hastane sahneleri geldi. Doğrucu
Davut Savaş’ımızın nasıl Meryem uğruna yalanı göze aldığını sonra Meryem’le başa çıkamayacağını anlayıp göz göre göre adaletten Meryem’i kaçırışını
izledik. Ee Savaş Beycim sevda dediğin yapmam dediğini yaptırır, olmaz dediğini
oldurur. Hoş sen bunu kabul ettin bile.
Aşkın Savaş Meryem haline virgül atıp Burcu Güçlü haline bakalım. Burcu’yu
zaman zaman çözmeye çalışırken onun da kimsesizliğinden ama bu kimsesizlikteki
vurgunun aileye dair olmadığına dair hissimizden bahsetmiştik. Yanılmadık. Burcu’nun
hikayesi başından beri genç kadının savunma reflekslerine, erkeklere
mesafesine, Meryem’i koruma şekline adeta cevap oldu. Ciddi bir acıyla
,geçmişle sarsılan Güçlü her şeye rağmen zaten Burcu’nun yanında duracaktı ve
durdu. Tabi Burcu’nun direnişi devam etti. Ne Burcu’ya kızılabilir ne Güçlü’ye.
Onlar için aşk bir direnme hali. Öyle direniyorlar ki ikisi de inandıkları
uğruna Savaş ve Meryem bile zaman zaman onların direnişinde güç alıyor bana
göre. Bu arada düşünmeden edemedim hem Güçlü’nün hem de Savaş’ın başka
sevgilerden geçmiş , güvenleri yerle bir olmuş kadınlara sevdalanması da ayrı
ironik. Güçlü’nün hem Burcu’ya duyduğu aşkta hem de sevgilerinde direnme biçimi
hikayenin en güzel taraflarından biri.
Bir başka aşk hali de Berk ve Naz... Evet henüz yeni yeşeren bir aşk bu
ancak şu da bir gerçek ki temeli ve hikayesi bana göre sağlam gelen bir aşk. Kuşkusuz
bu hikayede merhale merhale aşklar. Berk ve Naz da kendi imkansızlık
evrenlerinde güzel bir öyküye başladı. Naz’ın gerçeklerle yüzleşmesi babasının
da gerçeğiyle karşılaşması eminim esas hikayeyi besleyen lezzetli yan
hikayelerden olacak. Berk’in inatla reddettiği fakat başına buyruk “Meryem”
erkeklerinden olmaya aday sevgisi de yine Naz’la öykülerinde bağlayıcı olacak. Netice
; ben sevdim bu aşkı da.
Aşkın Meryem-Savaş haline devam. Savaş Meryem’i kaçırdı. Yine bir kulübeye
hapsetti. Bu kez Meryem’i korumak, Meryem’siz kalmamak adına. Kendi adıma en
sevdiğim sahneydi 20.bölümden. Buradaki hesaplaşma ve devamı sanıyorum
Meryem-Savaş ilişkisinin temelinin sağlam atılması adına gerekliydi. Meryem’in
Oktaylaşmak istememesi, Savaş’ın onun doğrularına mağlup direnişi, Meryem’in
gözlerine aşkla bakan adama aşktan bırakmayan adama “sevdiğin kadının katilini
koruyan kadın için mi hapis yatacaksın?” sorusuna dağılan ama yine de Meryem’i
kaybetme ihtimaliyle sınanmış ruhuyla yine de Meryem’e sığınan Savaş. Tüm şiddeti
ve tüm özlemiyle ; sevgisinin karşısına çıkardığı sevdasının gücüyle geçmişi
temize çeken Savaş. Savaş’ı Oktay’la vurup doğrularına Savaş’ı kurban etmemeye
çalışan Meryem. Meryem’in gözlerine bakıp kendi sevdasından yansıyan aynada
Meryem’in kendi uğruna tetik çekecek kadar güçlü aşkını görüp “sen benden önce
kimseyi sevmedin”diyen Savaş. Savaş’ın Meryem’in Oktay’ı sevme haline tahammülü
yok bu zaten malumumuzdu. Kalın kalın çizdi altını. Bu arada Savaş Sargun Bey
aldık selamını Derin’le konuşmandan. Mesele söylemek değil o sevda uğruna
yaptıkların dedin bir nevi. Gördük, duyduk, anladık. Senin öfkende, neşende,
korkularında saklı sevdanın söze dökülmesi mühim değil, orda olması yaşanması
mühim.
Son sahnede Savaş teslim olmaya giden Meryem’i durdurdu. Burcu ve Güçlü
Oktay’ı kaçıran Derin’in peşine düştü. Biliyoruz ki Oktay yaşayacak, Derin ve
Oktay ortaklığı çok can yakacak daha. Ama şu bir gerçek ki hikayemiz bambaşka
yerlere savrulacak. Tahmin elbet var. Ama hep dediğimiz biz de aslolan ruh
halleri.
Son demde; bazen bir sevdayı tanımak
için başka duygulardan geçmek gerekir. Önce sevmeyi öğrenmek, sonra haksızlığa
direnmek. Bazen susmak gerekir canın yana yana, bazen eğilmek gerekir
kırılmamak için. O sevdayı geçerken yakalamak , tanımak için önce kendinden
geçmen gerekir. Kendin olmayı bırakmak. Sonra o sevda karşına çıktığında tüm o
acıların ortasında , simsiyah karanlığının içinde ince bir sızı ışık olduğunda
kendin olmaktan geçtiğin için biz olmaya , sevdada tek olmaya hazırsındır. O vakit
sadece sevdanın elleri yeter. Tutarsın.
*Şehrazad'ın Sırları
*Şehrazad'ın Sırları
Emeklere saygıyla...