11 Ocak 2017 Çarşamba

Bodrum Masalı- 18. bölüm

‘‘Adımdan hariç bir sözcük olsaydım sevgilim, ne olmamı dilerdin?
Peki sen ne olurdun?
Daha önemlisi senin ve benim sözcüklerimiz ne olurdu?
Biz seninle cümle mi olurduk yoksa bir tamlama mı?
Yargı mı olurduk, yoksa olgu mu?
Sahi sevgilim biz seninle bizlik zamirinden sonra ne olurduk?’’
İnsan bilinçaltında kaçışlarındandır rüyaları. Rüyalarında gelecekten haber aldığımızı düşündüğümüz zamanlar bile bana göre beklentilerimize kaçıyoruz. Peki aklınıza geldi mi hiç? Bir rüya tasarlasaydınız nasıl tasarlardınız? Şu an, bunun bu hafta Bodrum Masalı’yla alakası nedir denebilir. Kısım kısım gitmekte fayda var belki ama ben yılbaşı hazırlığı sonrası aynı masa etrafında umutlarıyla toplanan ekibi izlerken eğer bu sofra birinin rüyası olsaydı ve tasarlasaydı kim olurdu diye düşündüm. Cevabım Yıldız’dı. Musmutlu Ateş ve Su yanıbaşında, sevdiği adam karşısında, kızının ve oğlunun mutlu olmasının ana sebebi Aslı ve Kelebek diğer tarafta. Yıllardır acısıyla sahip çıktığını kendinden bile sakladığı aşkın ışıltısını taşıyor Yıldız. Adı gibi parlıyor son haftalarda. Yıldız öyle bir halden öyle bir hale evrilmeye başladı ki; silik, vazgeçmiş ve erteleyen kabuğunun içinden yepyeni bir veya eskide kalmış bir ruh doğurmaya başladı. Erteleyen dedim çünkü Yıldız geride bıraktığı aşkın gölgelediği kalbine sanki hep şu cümleyi kurar gibiydi: ‘‘Ben seni, sen kendini ötelediğin için erteledim.’’ Öte; Yıldız’ın tek kelimelik özetiydi bu sözcük. Sonra bu kendini Öteleştirmiş kadından başka bir şey çıkmaya başladı. Belki Evren’in defalarca ve defalarca başka başka manalarda onu aldatmış olmasıydı sebep, belki Faryalı’nın terk edilmişliğine inat aşkına sadakatiydi ve belki hepimizin döndüğünde kendini kale gibi hissettiği baba evinin gençliğindeki Yıldız’ı çağırmasıydı. Biri veya hepsi, Şevval Sam’ın gözlerinde görmeyi sevdiğim o yaramaz, hınzır, doğrucu kız yavaştan yerini bulmaya başladı Yıldız’da. Sabretmenin, beklentilerini erteleyebilmenin kötücül taraflarından sıyrılıp bu özellikleri geçtiğimiz bölümde gözlemleri birleştirmeye ve keşfetmeye eviren Yıldız kendini buldu. Bu bulma hali Yıldız’da hep olan netliği, duygularıyla harmanlayıp Faryalı’ya aktarma gücü verdi. Bölümün sonunda yaşananlara inat ben inanıyorum ki, Faryalı Yıldız aşkı gençliklerinden daha güçlü daha içe işleyen bir yapıya kavuşacak.
Faryalı... Sevginin anlamını özetleyecek bir ifade bulmayı mı umuyorsunuz? Ama öyle bir ifade yok. Efsanelere inanırız ya hani. Herkesin bir zamanlar ayrıldığı bir yarısı vardır ve tüm dünyada onu arar. Böyle düşünürüz. Ama bağlılık yoksa sevginin pek de şansı yoktur. Faryalı; bağlılık. Öyle bir bağlılık ki bu, sevdiği meyveden vazgeçecek kadar, kendini unutacak kadar, onun verdiği nefesin buğusunda ısınacak kadar. Hem sert hem yumuşak. Hem kaçan hem koşan. Faryalı sevgisinin her katmanında bağlılık. Aşkında, ağabeyliğinde, babalığında, dostluğunda... İçinde Evren’e karşı birikmişliğine rağmen Yıldız’a bağlılığından sineye çekebilen Faryalı yazık ki en çok verdiği yerden vurulacak yine. Yıldız’ın onu sadece terk etmediğini, aynı zamanda babalıktan mahrum ettiğini öğrendi. Tepkisi de bu vurgunla vurucu olacaktır. Haftalardır bizim kafamızı kurcalayan Ateş sorusu Faryalı’nın da zihnini meşgul edecektir sanıyorum.
Kelebek... Faryalı’nın haddesinden geçmiş Kelebek, olsa olsa adanmışlık olurdu. Ateş ve Aslı’nın bagajda buldukları genç adamla birlikte başlarını belaya sokmalarının ardından yine Kelebek imdada yetişti. Önceden Ateş’i uyarmış olmasına rağmen o bela taşının altına elini, bedenini koymakta bir an tereddüt etmedi. Ateş açısından kardeşe dönüşen Kelebek’in her anlamda hayatının kenarında ,köşesinde, ortasında duran herkese adanmış hali o kadar içtenlikli ki. Başlarına sardıkları belanın büyüklüğünün farkındalığıyla yine de Su’yu ihmal etmeme çabası, ilk aşkına dair incelikli zarafeti. Zaman zaman kendisini anlatmadaki beceriksizliğine karşın tertemiz vicdanıyla yine o ilk aşkı sevgilisiyle kaçışında kollayan Kelebek. Aşka da adanan genç adam bakalım ilerleyen bölümlerde hangi bağı için hangi belalara dalmaktan çekinmeyecek?
Su... Annesine destek olurken güçsüz olmadığını aslında ayakta kalmaya aday olduğunu söylese de, ailesinin onu her fırsatta gözünden sakınmasının sözcüğü Su’da bağımlılık. Kuşkusuz zarefetinin ve kırılgan sanatçı kimliğinin harmanladığı bir bağımlılık onunki. Sevdiklerine, hatalarına rağmen en son raddeye kadar sahip çıkması bundan belki. Babasından yediği darbeye dayansa da yaslandığı ve güvendiği insanlar olmasa dağılabilecek olması bundan. Kuşkusuz koşulsuz korunan her insanın yaşayacağı şeyler bunlar. Su bağımlılıktan bağlılık evresine geçecektir. Kelebek bu noktada en etkin destek olacaktır ona. Bu hafta Ateş’e ve annesine karşı dik duran ama Kelebek’e sığınan Su güçleneceğinin ve en önemlisi Kelebek’e hissettiklerinin sağlam duygular üzerine kurulduğunun ispatı gibiydi. Güçlenen Su kendisini hangi noktalara taşır? Bu da merak konusu.
Ateş... Her şeyin ortasında kalan, kendisini başrol ilan eden Ateş oğlan. Ateş olsa olsa serüven olurdu. Keşif, merak, haz,yol, rüyalar,kendini aramak, zor olanın peşine düşmek. Ateş tam bir serüvenci. Arabanın arkasındaki Ferdi’yi çıkarttıktan sonra onun hayatına dair merakları, kendi aşıklık halinden kurduğu empatiyle ona yardım etme isteği. Bir yanda oturaklı aile reisi olma rolünün ona bol gelen ceketine sığışma cabasındayken, bir yandan polisten kaçmak için son sürat araba kullanırken muhtemelen kendi torunları da olduğunu düşündüğü Aslı’nın torunlarına bir öpüşme hatırası bırakmayı düşünebilecek kadar çocuk ruhlu. Diğer taraftan sevgilisi için elindeki parayı denkleştiremediği için mutlulukla cam silmeyi kabul eden bir Romeo. Beklenmedik, apansız, aniden...
Aslı... Ateş’le bizleşme sürecindeki Aslı’nın Ateş’in onda sevdiği birden çok şeyle şaşkına dönmesi karşısında onu ifade eden sözcük olsa olsa, katman olurdu. Ateş’in Aslı’ya taktığı her isimde, sevgisine doğallığında yüklediği her anlamda Aslı’nın katmanlı karakterinin yansıması var. Zaman zaman korunması gereken, kırılgan bir şirine, bazen elinden her şey gelen ve kokusunu elinden bereket gibi dağıtan tanrıça. Ateş’deki Aslı kaybedilen her şeye bedel bir değer. Aslı ise kendinden yansıyan bu katmanlılıktan şaşkın ama bir o kadar da sevdiğinin derdine derman olma peşindeki şiir ruhlu genç kadın.
Hepimiz isim denilen o tek sözcüğe sığıştırmaya çalışıyoruz ya tüm benliğimizi, ben de isimlere ek birer sözcük daha eklemek istedim masalımızın her biri kendine has karakterlerimizden birkaçına. Bölüme dair en önemli olay Evren’in tüm intikam duygusuyla oluşturulmaya çalışılan geçici huzuru tek hamlede devirmesiydi. Üstüne Ferdi ve Aylin aşkının Yıldız Otel sakinleri için kopartacağı fırtına da eklendi. Bu bölüm kendisini izlemeye çekmiş Uzay da özellikle AsAt açısından tehlikeli bir yerlere yürüyor gibi. Pizzacı mevzusunun açılmasıyla yeniden masal kurgumuza dahil olacağını anladığımız keman hocamız ise bakalım ne kapılar açacak SuKel aşkında.
Son demde, bu kez bir alıntıyla veda ediyorum. Aşkla sarmalanan ve her aşkı kendine dair olan masala;
‘‘Sabr etmeyen belalarına aşkın anmasın,
Nuş etmesin şarabı kaçanlar humardan’’,
Taşlıcalı Yahya diyor ki, belalarına katlanamayacak olan aşkın adını anmasın, sonunda başım ağrıyacak diyen aşk şarabından içmesin.
Emeklere Saygıyla..

UmayMasal  

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder