‘‘Adımdan hariç bir sözcük olsaydım sevgilim, ne olmamı dilerdin?
Peki sen ne olurdun?
Daha önemlisi senin ve benim sözcüklerimiz ne olurdu?
Biz seninle cümle mi olurduk yoksa bir tamlama mı?
Yargı mı olurduk, yoksa olgu mu?
Sahi sevgilim biz seninle bizlik zamirinden sonra ne olurduk?’’
İnsan bilinçaltında kaçışlarındandır rüyaları. Rüyalarında gelecekten haber
aldığımızı düşündüğümüz zamanlar bile bana göre beklentilerimize kaçıyoruz. Peki
aklınıza geldi mi hiç? Bir rüya tasarlasaydınız nasıl tasarlardınız? Şu an,
bunun bu hafta Bodrum Masalı’yla alakası nedir denebilir. Kısım kısım gitmekte
fayda var belki ama ben yılbaşı hazırlığı sonrası aynı masa etrafında
umutlarıyla toplanan ekibi izlerken eğer bu sofra birinin rüyası olsaydı ve
tasarlasaydı kim olurdu diye düşündüm. Cevabım Yıldız’dı. Musmutlu Ateş ve Su yanıbaşında,
sevdiği adam karşısında, kızının ve oğlunun mutlu olmasının ana sebebi Aslı ve
Kelebek diğer tarafta. Yıllardır acısıyla sahip çıktığını kendinden bile
sakladığı aşkın ışıltısını taşıyor Yıldız. Adı gibi parlıyor son haftalarda. Yıldız
öyle bir halden öyle bir hale evrilmeye başladı ki; silik, vazgeçmiş ve
erteleyen kabuğunun içinden yepyeni bir veya eskide kalmış bir ruh doğurmaya
başladı. Erteleyen dedim çünkü Yıldız geride bıraktığı aşkın gölgelediği
kalbine sanki hep şu cümleyi kurar gibiydi: ‘‘Ben seni, sen kendini ötelediğin
için erteledim.’’ Öte; Yıldız’ın tek
kelimelik özetiydi bu sözcük. Sonra bu kendini Öteleştirmiş kadından başka bir
şey çıkmaya başladı. Belki Evren’in defalarca ve defalarca başka başka
manalarda onu aldatmış olmasıydı sebep, belki Faryalı’nın terk edilmişliğine
inat aşkına sadakatiydi ve belki hepimizin döndüğünde kendini kale gibi
hissettiği baba evinin gençliğindeki Yıldız’ı çağırmasıydı. Biri veya hepsi,
Şevval Sam’ın gözlerinde görmeyi sevdiğim o yaramaz, hınzır, doğrucu kız
yavaştan yerini bulmaya başladı Yıldız’da. Sabretmenin, beklentilerini
erteleyebilmenin kötücül taraflarından sıyrılıp bu özellikleri geçtiğimiz
bölümde gözlemleri birleştirmeye ve keşfetmeye eviren Yıldız kendini buldu. Bu bulma
hali Yıldız’da hep olan netliği, duygularıyla harmanlayıp Faryalı’ya aktarma
gücü verdi. Bölümün sonunda yaşananlara inat ben inanıyorum ki, Faryalı Yıldız
aşkı gençliklerinden daha güçlü daha içe işleyen bir yapıya kavuşacak.
Faryalı... Sevginin anlamını özetleyecek bir ifade bulmayı mı umuyorsunuz? Ama
öyle bir ifade yok. Efsanelere inanırız ya hani. Herkesin bir zamanlar
ayrıldığı bir yarısı vardır ve tüm dünyada onu arar. Böyle düşünürüz. Ama bağlılık
yoksa sevginin pek de şansı yoktur. Faryalı; bağlılık. Öyle bir bağlılık ki bu, sevdiği meyveden vazgeçecek
kadar, kendini unutacak kadar, onun verdiği nefesin buğusunda ısınacak kadar. Hem
sert hem yumuşak. Hem kaçan hem koşan. Faryalı sevgisinin her katmanında
bağlılık. Aşkında, ağabeyliğinde, babalığında, dostluğunda... İçinde Evren’e
karşı birikmişliğine rağmen Yıldız’a bağlılığından sineye çekebilen Faryalı
yazık ki en çok verdiği yerden vurulacak yine. Yıldız’ın onu sadece terk
etmediğini, aynı zamanda babalıktan mahrum ettiğini öğrendi. Tepkisi de bu
vurgunla vurucu olacaktır. Haftalardır bizim kafamızı kurcalayan Ateş sorusu
Faryalı’nın da zihnini meşgul edecektir sanıyorum.
Kelebek... Faryalı’nın haddesinden geçmiş Kelebek, olsa olsa adanmışlık olurdu. Ateş ve Aslı’nın
bagajda buldukları genç adamla birlikte başlarını belaya sokmalarının ardından
yine Kelebek imdada yetişti. Önceden Ateş’i uyarmış olmasına rağmen o bela
taşının altına elini, bedenini koymakta bir an tereddüt etmedi. Ateş açısından
kardeşe dönüşen Kelebek’in her anlamda hayatının kenarında ,köşesinde,
ortasında duran herkese adanmış hali o kadar içtenlikli ki. Başlarına sardıkları
belanın büyüklüğünün farkındalığıyla yine de Su’yu ihmal etmeme çabası, ilk
aşkına dair incelikli zarafeti. Zaman zaman kendisini anlatmadaki beceriksizliğine
karşın tertemiz vicdanıyla yine o ilk aşkı sevgilisiyle kaçışında kollayan
Kelebek. Aşka da adanan genç adam bakalım ilerleyen bölümlerde hangi bağı için
hangi belalara dalmaktan çekinmeyecek?
Su... Annesine destek olurken güçsüz olmadığını aslında ayakta kalmaya aday
olduğunu söylese de, ailesinin onu her fırsatta gözünden sakınmasının sözcüğü
Su’da bağımlılık. Kuşkusuz zarefetinin
ve kırılgan sanatçı kimliğinin harmanladığı bir bağımlılık onunki. Sevdiklerine,
hatalarına rağmen en son raddeye kadar sahip çıkması bundan belki. Babasından
yediği darbeye dayansa da yaslandığı ve güvendiği insanlar olmasa dağılabilecek
olması bundan. Kuşkusuz koşulsuz korunan her insanın yaşayacağı şeyler bunlar. Su
bağımlılıktan bağlılık evresine geçecektir. Kelebek bu noktada en etkin destek
olacaktır ona. Bu hafta Ateş’e ve annesine karşı dik duran ama Kelebek’e
sığınan Su güçleneceğinin ve en önemlisi Kelebek’e hissettiklerinin sağlam
duygular üzerine kurulduğunun ispatı gibiydi. Güçlenen Su kendisini hangi
noktalara taşır? Bu da merak konusu.
Ateş... Her şeyin ortasında kalan, kendisini başrol ilan eden Ateş oğlan. Ateş
olsa olsa serüven olurdu. Keşif,
merak, haz,yol, rüyalar,kendini aramak, zor olanın peşine düşmek. Ateş tam bir
serüvenci. Arabanın arkasındaki Ferdi’yi çıkarttıktan sonra onun hayatına dair
merakları, kendi aşıklık halinden kurduğu empatiyle ona yardım etme isteği. Bir
yanda oturaklı aile reisi olma rolünün ona bol gelen ceketine sığışma cabasındayken,
bir yandan polisten kaçmak için son sürat araba kullanırken muhtemelen kendi
torunları da olduğunu düşündüğü Aslı’nın torunlarına bir öpüşme hatırası
bırakmayı düşünebilecek kadar çocuk ruhlu. Diğer taraftan sevgilisi için
elindeki parayı denkleştiremediği için mutlulukla cam silmeyi kabul eden bir
Romeo. Beklenmedik, apansız, aniden...
Aslı... Ateş’le bizleşme sürecindeki Aslı’nın Ateş’in onda sevdiği birden
çok şeyle şaşkına dönmesi karşısında onu ifade eden sözcük olsa olsa, katman olurdu. Ateş’in Aslı’ya taktığı
her isimde, sevgisine doğallığında yüklediği her anlamda Aslı’nın katmanlı
karakterinin yansıması var. Zaman zaman korunması gereken, kırılgan bir şirine,
bazen elinden her şey gelen ve kokusunu elinden bereket gibi dağıtan tanrıça. Ateş’deki
Aslı kaybedilen her şeye bedel bir değer. Aslı ise kendinden yansıyan bu
katmanlılıktan şaşkın ama bir o kadar da sevdiğinin derdine derman olma
peşindeki şiir ruhlu genç kadın.
Hepimiz isim denilen o tek sözcüğe sığıştırmaya çalışıyoruz ya tüm
benliğimizi, ben de isimlere ek birer sözcük daha eklemek istedim masalımızın
her biri kendine has karakterlerimizden birkaçına. Bölüme dair en önemli olay
Evren’in tüm intikam duygusuyla oluşturulmaya çalışılan geçici huzuru tek hamlede
devirmesiydi. Üstüne Ferdi ve Aylin aşkının Yıldız Otel sakinleri için
kopartacağı fırtına da eklendi. Bu bölüm kendisini izlemeye çekmiş Uzay da
özellikle AsAt açısından tehlikeli bir yerlere yürüyor gibi. Pizzacı mevzusunun
açılmasıyla yeniden masal kurgumuza dahil olacağını anladığımız keman hocamız
ise bakalım ne kapılar açacak SuKel aşkında.
Son demde, bu kez bir alıntıyla veda ediyorum. Aşkla sarmalanan ve her aşkı
kendine dair olan masala;
‘‘Sabr etmeyen belalarına aşkın anmasın,
Nuş etmesin şarabı kaçanlar humardan’’,
Taşlıcalı Yahya diyor ki, belalarına katlanamayacak olan aşkın adını
anmasın, sonunda başım ağrıyacak diyen aşk şarabından içmesin.
Emeklere Saygıyla..
UmayMasal
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder