Sır Düğümü
*‘‘Son kötü günleri
yaşıyoruz belki
İlk güzel günleri de yaşarız
belki
Kekre bir şey var bu havada
Geçmişle gelecek arasında
Acıyla sevinç arasında
Öfkeyle bağış arasında’’
Savaş- Nihayetinde
belleğimde bizi huzursuz edecek bir hakikat varsa tüm hakikat arayışlarıma
rağmen sende durmuş saatin akrebi gibi o hakikati durdurur ve seni o hakikatin
şerrinden korumak adına susarım. Derdim bazen gerçekliği saklamak değil sadece
gerçekliği eksik anlatmak. Kaldırabileceğinden fazla yük yüklenmene mani olmak
ve belki sırtımıza binen yüklerden benliğimize sızan , yüzleşmeye korktuğumuz
duygudan korunmak.
Meryem-Beni
anlarsan diye korkuyorum. Çevrelendiğim onca sırra inat sır kalmaya devam
etmeye çabama inat ya beni anlarsan diyorum. İçimdeki benim bile
tanımlayamadığım o özneyi tanımlarsan ve sırrımı ifşa ettiğinde değersizleşirsem
gözünde. Çünkü sır değil mi bizi başkasında temellendirdiği gibi başkasının
bizi anlamasını da temelden önleyen. Aramızdaki imkansız mesafe sen sırrımı
öğrendiğinde aşılır mı? Bütün ötekiliğim aslında bir senlik olur mu? Ben ki bu
sırrı sana söyleyen olursam artık o mesafeyi adımlamaya talip olduğumu anlar mı
hakikatin tüm acısına rağmen ruhun?
Oktay- Ben
obsesif değilim. Duvarlar yamuk aslında. Sırrım var. Sende gizli. Tüm dışarda
bırakılmışlığım, istenmemişliğim, kapı önünde beklemişliğim, kovulmuşluğum,
mahrum bırakılmışlığım gibi. Bu sır beni sana ince bir pamuk ipliğiyle
bağlıyorken ruhumun uçurma gibi senin elinde salınmasına neden oluyor. Sırrım zamanla
bir güce, bir içeri alınma, kabul edilme çağrısına dönüşürken o şeyle yani koşulsuz
güçle temas çağrısına dönüşüyor. Sen, o ipliği elinde tutan sen , hem tüm o
gücün asıl sahibi hem o gücün farkındalıksız istemeyeni. İp de o ipi tutan elin de
benim.
Meryem’in bu haftaki bölümünde karakterlerine bir bakıştı bizce. Sizin hayal
evrenize uyar mı uymaz mı bilemiyorum. Ancak Savaş’tan Meryem’e oradan Oktay’a
tekrar Savaş’a Meryem’e derken seken hikayede ciddi kırılmalar var. Meryem’in Gülümser’in
kimliğini öğrendikten sonra yaşadığı hayal kırıklığının Savaş ve Gülümser’de
bıraktığı acılı iz kuşkusuz Güçlü’nün desteğine rağmen derin oldu. Savaş’ın
kayıplara dair pişmalıkları Sevinç’e kadar uzandı. Savaş Sargun olmasının tüm
bu kaderleri birbirine bağlarken aslında felaketlerin pimini çektirdiğini de
düşündüğünü biz seyirciyle paylaştı. Öfke ve nahifliğin kılıç dövüşü olan
SavMer’in aslında felsefe olarak ne kadar benzer olduğunu da gördük böylece. Meryem kırılmışlığını Oktay’ın yaklaşma çabalarının
gölgesinde yaşayadursun kuşkusuz Savaş’ta Meryem’in ne noktaya geldiğini görmek
adına ilginçti sahneler. Meryem de ne işin var o arabada nidalarına cevaben Oktay’ın
geçmişi hortlatma hallerine prim vermedi ve o arabaya bir daha binmeyeceğini de
sağolsun söyledi. Oktay elinde bozaları kalakaldı.
Savaş ve Meryem’in yaşadıkları güvensizlik
sorunu daha sıcakken, derine işlememişken Selma’yı bulma peşine düşmeleri güzel
bir kırılma olmuş. Burcu’nun Güçlü’deki Savaş’ın ne olduğunu anlaması, Güçlü’nün
ruhundaki inceliği görmesi de bir bakıma kovalamacanın diğer güzelliği oldu. Kovalamaca
demişken süresinin uzunluğu gerçekten gereksizdi. Her neyse Meryem’in kafasına
dayanan silaha onu bırak beni al diye yaklaşan Savaş , Meryem’in güven sorununun
yarasına bir bant daha yapıştırdı. Hoş Savaş’ın vurulmasına müsade etmeyen
Meryem’le Savaş’ın o sahnedeki hali de kendileri hariç herkese aşikar durumun
ilanı gibiydi. Savaş’ta Meryem , Meryem’de Savaş artık Hayat. Ailesiz kalan
Meryem için Savaş, ailesi hiç olmamış Savaş için Meryem eve dönüşmek üzere
sanki. Bu durumun ayak seslerini duyan Oktay’a gelince Savaş’ı öldürtmeye kadar
varan takıntılı ruh halindeki sarsıntının kaynağı ne kadar Meryem düşünmeden
edemiyor insan. Gözünü kırpmadan sekiz yıla mahkum ettirdiği Meryem ne noktada
bu kadar değerli oldu? Geçmişle bağım dese de o geçmişin parçalarından annesini
bile hiçe sayan Oktay aslında hep kıskandığı hayatın parçası olmayı reddeden
Savaş’la mı mücadele ediyor? Derin’in dediği gibi Savaş olmak derdinde
olduğundan mı birden Savaş’ın sahip olduklarından o da vazgeçip Savaş’ın
istediklerine odaklanmayı tercih etti? Kavgası aşk için mi tüm takıntısıyla
harmanlı yoksa asıl derdi rekabet mi? Beliz ve Berk hikayesi, kaza hikayesine
oradan Yurdal Sargun, Derin Berker ve aile sırlarına da eklenince üzerine tüm
sırlar Oktay’a düğüm olunca bakalım bu takıntılı, kimlik kaç kimlik daha
doğuracak Oktay’da. Oyuncu da müsait olunca kuşkusuz Oktay’ın geliştireceği
kimlikler korkutucu.
Diğer taraftan Meryem ve Savaş’a oranla daha makul bir ilişki içindeki
Burcu ve Güçlü de başroldeki çift kadar alımlı ekranda. Birbirine benzeyen
yapılarıyla, sahiplenme duygularıyla hem aşkta hem savaşta güçlüler. İkisinin atışmaları
sıkıntılara mola, aşklarını yaşama biçimleri ise başrol aşka o kadar zıt. Meryem
Savaş ne kadar sırsa , Güçlü Burcu o kadar net. Meryem Savaş ne kadar sözcüklerden
uzaksa Güçlü Burcu o kadar söyleyişli. İtiraf olmasa da her sürtüşmeleri itiraf,
her kavgaları sevda.
Meryem Gülümser’i ve dolayısıyla Savaş’ı muhakkak affedecek. Süreç ne
olursa olsun sahte olanı hisseden kalbi gerçeği de ayıracaktır. Oktay’ın her hamlesi gibi azmettirme hamlesi de
Meryem’i Savaş’a ; Savaş’ı Meryem’e sürükleyecektir. Bu kez ciddi bir sonuç
umalım.
Son demde; zamanı öldürmenin en yaygın yöntemi şikeyettir derler. Şikeyetim
yok çünkü senli zamanlarda , devam etsin istemiyorum akreple yelkovanın kovalamacası. Dursun
, ölmesin zaman. Sen yanımda bana bakarken gözlerim gözlerine değmesin diye
uğraşırken ben zaman canlansın.
*Cemal Süreya
Emeklere Saygıyla...
UmayMasal