29 Temmuz 2017 Cumartesi

Kalp Atışı-5.Bölüm

*‘‘Önce ellerin

    Önce ellerini gördüm, tuttum bırakmam...’’

Yarayı bilmez yaralanmamış olan. Yara yarayı tanır, yaralı yaralının yarasını. Sevda yaranın tuzudur. Yarası ortak olanların sevdasında o tuz daha acı ama daha dağlayıcıdır. Yara yaraya karıştı mı en zoru odur. Ali Asaf Eylül’ü neden bu kadar seviyor sorusunun cevabını mı arıyoruz? Yaralarına bakmalı. Ali Asaf’ın Eylül’ü öpmesi ve devamında Eylül’ün gidişi, kaçışı demek daha uygun oysaki, sonrasında Ali Asaf’ın babasını hastane sedyesinde görene kadar yokuş aşağı giden kısım. Kalp Atışı temposu yüksek bir bölümü daha geride bırakırken Eylül’ün ve Ali’nin ayrı ayrı hikayelerine de perde aralamaya başladık.  Ali’nin anne ve babasını kaybettiği sahneyi daha önce görmüştük. Bu hafta nasıl evlat edinildiğini öğrenirken Ali ve babası arasındaki bağın daha ilk andan ne kadar güçlü düğümlerle bağlandığına şahit olduk. Eylül’ün babannesiyle bağı ne kadar güçlüyse Ali’nin babasıyla bağı o denli güçlü. Diğer taraftan karşılıklı olarak bu güçlü bağlar aşkla düğümlenen Ali ve Eylül’ü karşı karşıya getirdiğinde kör bir düğüm oluşacak mı? Göreceğiz. 

Mehmet’in Eylül’e karşılıksız bir aşkla bağlı olduğunu da öğrendik bu hafta. Eylül için babannesinin hatırasını korumak ve Ali Asaf’a duyulan aşk atbaşı giderken Mehmet dost olarak çok değerli bir yere konmuş. Tıpkı Selim Hoca gibi. İkisine de kendisini tanıma fırsatı vermiş ki bu Eylül açısından önemli bir duvar bence. Eylül mesleki kimliği dışında insanları iyi etüt etmesine rağmen yakınına kimseyi almayı sevmeyen biri. Bu da onun koruma kalkanı belki. Zayıflıklarına kimse şahit olsun istemiyor. Kendisinin annesinin zayıflığına şahit olduğu gibi. Eylül’ün sözcükler ağızdan çıktığında büyüsünün kaybolacağına dair korkusu bile buna bağlı. Sevdiğin insana onu sevdiğini söylediğinde kalbini avuçlarına bırakıyorsun. Sonrasında da tutup ne yaparsan yap diyorsun. Bu dünyanın en riskli hareketi. Ali açısından güven kayıplara rağmen altı boşalmamış bir kavram peki Eylül için? Kayıp ortaklığına rağmen iki karakterin güven sorunsalına bakışı aynı değil. Belki Ali babasının Sinan’ın yaptığı hatayı örtbas etmede pay sahibi olduğunu öğrendiğinde bir güven bunalımı yaşar. Fakat bu küçük bir kız çocuğunun en korunmasız olduğu andan başlayarak yaşadığına benzer bir bunalım olmaz. Artı Eylül’ün savunma konusunda kendisini korumaya yönelik ‘Kendimi ben korurum’ mottosunu da çocukluk anıları net bir şekilde açıkladı. 

Bahar’a gelince öncelikle Esma’ya saldırısının altındaki onaylanmamış, istenmemiş, histerik kız kimliği rahatsız edici. Orda Eylül’e gücüm yetmiyor, üzerine atlasam beni yere serer, doktorlukta desen zaten gol üstüne gol yiyorum bari Esma’yı ezeyim hali acınasıydı. Ezdi mi, kim kimi ezdi tartışılır. Esma’dan bahsolmuşken Bahar’ın obsesiflik içeren tavrına ara verip sevimli kızımıza bir parantez açalım. Eylül’ün sığınağı, arkadaşının yüzünden yaşadıklarını okuyabilen ve rengarenk Esma. Eylül’ün çevresindeki erkek popülasyonu üzerindeki etkisi aşka ya da ona benzer duygulara neden olduğundan şu aşamada en gerçek dost Esma. Arkadaşının iyiliğini ve mutluluğunu gözetmesi, gereken yerde elinde delilleriyle bu mutluluğu sağlaması muhtemel adamın omzuna hafif dokunup yürütmesiyle Esma peri anneler gibi. Bir taraftan Esma’nın kendi hikayesi de başladı sanıyorum Alp’le olmasını tüm kalbimle dilediğim Esma’nın terk edilmiş, sevgiyle imtihanı zorlu geçmiş Alp için biçilmiş kaftan olduğunu düşünüyorum ben. Katılan? Kabul ilk an acaba Mehmet’le mi olsalar desem de Esma’nın Mehmet’in Eylül aşkına hakimiyetiyle bu fikirden jet hızıyla caydım. Esma-Alp olur olur. Güzel olur. Bahar’a devam edelim. Bahar’ın tıpkı babası Sinan gibi ciddi sorunları var gibi duruyor. Bu hafta saldırıya uğramasının ardından Sinan’ın tutumu, kızına ilişkin Oğuz’a söyledikleri Sinan’da ciddi bir duygu bozukluğu olduğunu düşündürüyor insana. Ne kadar zamandır annesiz olduğunu bilmediğimiz Bahar’daki onay derdinin ve mücadele ederken her yol mübahtır tavrının benimsendiği yer baba. Sinan’ın, Ali Asaf’ın babası Ziyanur’un geçirdiği ölüm tehlikesi karşısındaki tavrı dikkatlerden kaçmamıştır eminim. Ziyanur’un hayata döndürülme çabasından neredeyse rahatsız oldu. Sonrasında da kendi hatalarının hesabını başkalarına kesme haline devam etti. Bahar’ın kimi örnek aldığı konusu sanıyorum tartışmaya açık değil. Yalan konusundaki soğukkanlılığı da elbette.

Ali Asaf’a gelince, aşkta bu kadar net, bu kadar rahat ve kendinden emin karakter az görülmüştür sanıyorum. Eylül’ün tüm defansına karşılık Ali yılmadan, kırılıp dökülmeden tek dokunuşa, tek güzel söze dünyaları sığdırarak tüm sevimliliğiyle Eylül fırtınasının kalbine yol alıyor. Eylül’ün kucağında yatıp ellerini öptüğü sahnede şiirler gibiydi ikisi. Etraflarında olan bitene rağmen, korkulara, hikayelerdeki karamsarlıklara rağmen ilkbahar gibi Ali. Renk renk etrafını çiçeklere beziyor sonbaharın kızı Eylül’ü. Kuru yaprakları savuruyor ilkbahar meltemleriyle, kurumuş dallara sürgün vermeleri için yağmur gibi yağıyor. Kendi hüzünlerinde bile Eylül’e duyduğu sonsuz güvenle davranıyor. Aşık Ali böyle. Peki doktor Ali. Babasını vuran adama yaptığı müdahalede, bilmesine rağmen en ufak kuşkuya yer bırakmadan doktorluk kimliğini giyen Ali vicdanın bazen sevgilerden bile önce gelmesi gerektiğini kafalara vura vura gösterdi. Yüz mimiklerinde o öfkeyi görsek de Ali yapılması gereken konusunda insan ve doktor olarak sınavını geçti. Bakalım Sinan-Babası- Bahar şeytan üçgeninin babasına ilişkin şantajına yaklaşımı ne olacak? 

Mehmet ise aşık belli. Değersiz hissediyor bu da belli. Kaybolmuş bu da belli. Peki bu kadar belirginlikte Mehmet’in hayatı nerede? Bilmiyoruz yine. Eylül’lü haller tamam da, bu kadar kayıplık sadece aşka bağlanmaz sanıyorum. Eylül’ün tabiriyle kendi değerini ne zaman fark edeceği ve Ali’yi seven Eylül’ü kalbinde nereye koyacağını da en az Selim’e gösterdiği tepki kadar net bekliyoruz bakalım. 

Bir başka aşık Oğuz’a bakalım mı bizce? Kendindeki hoşlanma duygusuna yabancılığını o kadar sevimli yaşayan bir karakter ki Oğuz. Hangi kayıp zamanda kendisini sevgiden bu kadar uzağa düşürdüğünü görmeyi isterim. Eylül’e doğru akan duyguları ete kemiğe bürünürken her hafta bizlerden çok kendisi şoklar yaşıyor. Ali Asaf’ı hafiften kıskanmaların da başladığını söylersek yanlış olmaz. Tekrar ediyorum bana göre Eylül’e en çok benzeyen kimlik Oğuz. Bu nedenle nerelerden hangi kavşaklardan dönerlerse dönsünler bu ikili sonunda çok sağlam iki dost olmalı.

Son sahnede yanık kremi kutusuyla yaşanan aşk sanırım en tatlı itiraflardan biriydi. Sözsüz, ateşe dair, yanmaya dair. Evlenme teklifi ‘Evlensene benimle’ cümlesinde saklı ‘Beni seviyorsun biliyorum’la şekillense de gelen telefon teklifin olumlu cevaplanmasına engel olacak gibi. Bakalım..

Son demde;  yüreğine sor eğer aklın benden kuşku duyarsa. Yüreğin bildi çünkü beni. Hayat denilen dehlizin ortasında yüreğin tuttu beni. Ellerine sor. Onlar söyler nasıl yandığını alnımın senin dokunuşunla. Duyduklarına değil, hissettiklerine sor. Sen beni en çok yüreğine sor. O söyler.   

*Ümit Yaşar Oğuzcan

Emeklere saygıyla...

UmayMasal


28 Temmuz 2017 Cuma

AteşBöceği 5.Bölüm

*‘‘İnsan birine kalbini açtı mı o kişi içine sızmaya başlar hızla. Engel olamazsın. Duygu kökleşir. Kökleşirken de toprağı delen kök uçları insanın içini deler. Tanımadığınız o duygu tanımaya çalıştığınız kişide bedenlendirirken en çok tetiklenen duygu kıskançlıktır. Onunla konuşamadıkça, onunla konuşacaklarını önce kendinle konuşamadıkça kıskançlık kendine özgü algılar yaratır. Olmayanı oldurur, olanı görmezden gelebilir. Kendi yalanını kendine göre yorumlar. Konuşmak ağırlaştıkça yanlış anlamalar genişler büyür. Aşk büyüdükçe hele ki o aşkı konduramıyorsan zihninde kendine sanrılar seni daha fazla zapteder.’’

Yukarıdaki parça Barış’ın duygularını ne kadar güzel anlatıyor değil mi?  Barış Teo’yu kıskanadursun Aslı’nın duyduklarının sınırlarını öğrendik bizler de. Meğer sadece Barış’a ilişkin kısmı duymuş bizim Ateşböceği. Heyecan yapmıştık birazcık acaba sır azcık zorlayacak mı Barış’ı diye. Aslı’yı kaybetme ihtimali bizim güzel bakışlı avukatı savunma hattından saldırı hattına çekecek mi diye? Olmadı. Başka bahara artık. Barış ve Aslı’nın dansını bekliyorduk. Hoş Aslı’nın elbisesi daha çok tutkulu bir tangoyu haketse de romantik bir salınışa ve birbirlerini tanımaya yönelik sohbet de gayet memnun ediciydi. Aslı ve Barış son iki haftadır özelde birbirlerini tanımaya çalışıyor. Değil birbirlerine kendilerine bile itiraf edemedikleri duyguları gözlerinde etraflarına Barış’ın örmek zorunda kaldığı kozada Aslı birilerine çarpa çarpa Barış’ın kontrolünde yaşıyorlar şimdilik. Bir taraftan da İlayda’nın tarafında saf tutan zeki Cahide’ye karşılık Aslı’nın tarafını şimdiden seçeceği belli saf Handan’ımız oğlu için ne kadar tehlikeli olduğunu bilmeden hamlelerini yaptı. Kırmızılı kadınların gücü adınaaa! İyilik kötülüğü yenecek. Teo ise tam da beklediğimiz gibi Gül’e söylediklerini hatırlamıyor. Kıyamadığımız Gül ise tabiki Teo’nun itirafının ilaç etkisinde geldiğinden habersiz kalbini ilmek ilmek örüp Teo’nun avucuna bırakıverdi. Biz Teo’nun içindeki duygunun yansımasını biliyoruz da Teo bunu anlayıp bilinç düzeyine çağırıncaya kadar Gül’ün o minik, kırılgan kalbi parçalanmaz inşallah diyorduk ki Teo hatırlamasa bile söylediği sözün arkasında durarak adamlık dersi verdi herkese. Teo ve Gül aralarındaki duyguyu netleştirdi. 

Aslı Barış’a dair duygularını keşfediyor bir taraftan. Barış’ın bakışlarında kendisine dair ipuçlarını kovalıyor. Barış’ın kendine yönelen duygularını hissetse de konduramıyor işte. Birlikte Agatha Christiecilik oynarken Barış’ın ilk defa elini tutmasıyla numaradan sevgililik halinde ara ara eriyen haliyle son derece şeker Aslı. Barış ise koruma içgüdüsüyle davranıyor sürekli. İlk defa dizinin yalan düğümünü erkek tarafına bağlayan dizimizde Barış her geçen bölüm daha fazla kıvranıyor. Bu arada Mavi Melek’i arama sahneleri Barış ve Aslı adına yakınlaşma aracı olarak kullanılsa da diyaloglarda, sahnelerdeki esler rahatsız ediciydi. Biraz daha özen gösterilirse konuşmalar ve sahneler dolarsa iyi olur sanıyorum. Seçkin Özdemir Barış olarak Aslı’ya efsane güzel bakıyor bu tamam ancak tüm sahne dramatizasyonunu buna bağlamak hata. Elimizde tatlı, enerjisi yüksek bir çift var. Üzerine çalışılmalı. Senaryo sıkıntısı sürüyor çünkü. Nilay Deniz ekranda ailemizin sevimli kızı imajını rahatlıkla taşıyor. Bu da avantaj. Fakat biz Aslı’nın derinleşmesini beklerken sadece aşkı derinleşiyor fakat karakter sanki eksik kalıyor. Diğer taraftan Belma Canciğer bu bölüm saf Handan imajına eklenen iyiliği hisseden saflıkla daha tatlı biri haline geldi. İlayda sahnelerinin azalması iyi olmuş. O ve asistanı yine Aslı’nın başına bir bela dolasalar da bu kararda kalsınlar. Fazla doz İlayda ve Sıdıka hakikaten seyirci açısından problem oluyor. Cahide’yi kullanma çabaları içinde Cahide gibi birinin kurulmaya çalışılan oyunu anlayamaması da ironik bir dokunuş olmuş. Bazen zeka değil hissetmek esastır dendi sanırım seyirciye.

Kaza olayında adım adım çözüme gidilirken Aslı ve Barış açısından bu durum çapraşık hale de gelmiyor değil. Aslı Barış’a alabildiğine dürüst. Açık bembeyaz bir sayfa gibi. Barış ise tıpkı Aslı gibi olmakla övünen biri ama kazanın devamında yaşananlar Barış’ı Aslı’ya kördüğüm halinde bağlarken ne noktada nereden çıkacak bilinmiyor. Aşk her şeyi affeder mi? Yeterince büyükse affeder. Kaldı ki Barış açısından mantıklı bir açıklama yapmak mümkün. Fakat her şeyi kabul edebilen Aslı’nın Barış’ın kendisine olan duygularının doğruluğuna inanması mümkün olacak mı? Göreceğiz. Aslı’nın hayallerinde Barış’ın olmasının yanında yavaş yavaş üniversite hayaline de vurgu yapılması çok güzel. Zira eğitimsiz ve çabasız ilerleme modellerinden gına geldi. Handan ve Metin karşılaşması da enteresan bir başka hikayeye kapı açacak gibi. Hep diyorum Metin ve Balböceği’nin-ki hikayenin Clarası mı desem, Pollyannası mı bilemiyorum- yaşamına arada odaklanılırsa Aslı’nın hikayesinin içinde yedire yedire giderse güzel olur mu? Olur gibi. Fal kafenin ne kadar zaman sonra patlayacağını da bir parça yüreğim ağzımda bekliyorum. Azru ve Barbo açısından en büyük sorun orada başlayacak çünkü. Bu hafta Barış’ın herhangi bir davası ya da müvekkilinin olmaması sanki bir parça ritmi düşürdü. Yeni yüzler ne olursa olsun hikayeye renk katıyor bence.

Son sahneye geldiğimizde Aslı’nın artık Barış’ı hayatında nereye koyduğunun adeta bayrak salladığı sahneydi. Aslı’nın güven kavramının kafasına vura vura patronu Barış’a hayranlığını sözcüklerinden işittik, aşık olmaya hızla yol aldığı Barış’a güvenini ise gözlerinden okuduk. Aslı’nın her sözüyle ve ailesine rağmen kendisini seçen tutumuyla Barış adeta ezildi ezildi darmadağın oldu. Öyle ki, itirafın eşiğine geldi. Tabiki erken fragman acaba itiraf mı edecek sorusunun cevabını hızla verse de biliyoruz ki ikili sırılsıklam aşık olmadan, yaşanmışlıkları artmadan o sır ortaya çıkmayacak. Hatta büyük ihtimalle öğrense de Barış’tan öğrenmeyecek Aslı bu hikayeyi. Bakalım aralarındaki tutku yükselen ikilimizin ilk tutulması ne zaman?  

Emeklere saygıyla...

Şura.    


22 Temmuz 2017 Cumartesi

Bodrum Masalı'na Giderken

‘-Sevgili ben gidiyorum.

-Gitme!

-Gitmeliyim. Gitmezsem hikayen bitecek. Hikayen bana eklenecek. Sen devam et diye gitmeliyim.’

Merhabalar sevgili Bodrum Masalı takipçileri. Uzun bir aradan sonra mevzumuz olarak ilk gözağrımıza dönelim yeni sezonuna bizce bir bakış fırlatalım dedik. Uzunca bir süredir yazmadık Bodrum Masalı’nı. Bunun altında pek çok sebep vardı. Hikayenin evrildiği yerin bize göre artık yorumlanamaması mı demeli, yoksa geldiği noktada heyecanını yitirmesi mi demeli bilmiyorum. Belki bizim iç huzursuzluklarımızdır hikayeden bizi kopartan. Her ne olursa olsun ikinci sezona devam kararına sevindik. Sebebi malum. Yukardaki satırlarda da söylediğimiz gibi, masal evreniyle doğan Bodrum Masalı bizim için ilk gözağrısı. İsmiyle müsemma blogumuz Masalİstan’ın ilkyorumladığı dizisi. Onun ve izleyenlerinin yeri başka bu nedenle. Yıl içinde Ateş-Aslı, Su- Kelebek, Faryalı-Yıldız aşklarını merkeze alan -ya da almaya çalışan diyelim- hikayemizin akışını sanırım ikiye bölmekte fayda var. Aslı’nın Faryalı’nın kızı çıkana kadarki süreç ve sonrasındaki süreç. Ergüvenlerin Bodrum macerasına yetişkinler ve ergenler olarak ayrılan iki pencereden bakarak başlayan hikayede gençler hızla ön plana geçmişti. Burada Aslı’nın Ateş’e umutsuz aşkı , Kelebek’in Su’ya karşı gelişen içtenlikli sevdasının payı büyüktü. Ateş ve Su açısından başlarda pek de umursanmayan ama zamanla alışkanlığa sonrasında kaybetme duygusunun etkisiyle sevdaya dönüşen süreç sanırım hepimizi etkiledi. Burada kendi adıma iki sahne var ki aklımda mıh gibi durmakta. Biri Ateş’in Alara yanındayken arabanın içinde Aslı’ya takılıp kaldığı ve Yiğit’le gördüğü anda tanımlayamadığı bir şekilde kıskandığı sahne diğeri ise yine Aslı’nın Ateş’in Alara’dan ayrılması haline anne şefkatiyle yaklaşan hali. Beni bu hikayeye bağlayan çift evet Aslı ve Ateş’ti. Geçen süre içinde yazdığım yazılara baktığımda Aslı ve Ateş’ten yola çıkıp tüm çiftleri sevip benimsediğim bir yolculuk olmuş ;ama... Bu ama beni düğümlüyor. Hikayenin genel kurgusu bir yana başa sarıp baktığımda öyle çok eksik bırakılmış hal var ki... Aslı ve Ateş adına, Su ve Kelebek adına hatta Faryalı ve Yıldız adına. Altı dolmayan, bir türlü sıradan hallere serpiştirilmiş amasıradanlıktan uzak kendilerine özgü olamayan aşkları adına. Oysa her biri dinamiğiyle, karakteristik kimliğiyle başka başka anlatılabilecekken. Olmadı, olamadı vardır bir sebebi. Bir anda Aslı’ya aşık olduğunu anlayan Ateş’ten, ailesini birkaç sözcükleyitirip gerçek ailesini arayan Aslı’ya, keman hocası bulup oradan kendine ait bir hikayesi üretemeyen Su’ya, başkalarından kendisine sıra gelemeyen Kelebek’e, bir anda Aslı’nın kızı olduğunu öğrenip hayatı karmakarışık olan Faryalı’ya ve hep hikayenin bir yerlerinde olan ama parçası haline getirilemeyen Yıldız’a. Koşturduk durduk. Gözde, Evren, Bora,Maya derken; Alara ve Uzay’ın biten hikayeleriyle kayboluverişi karakterlerin evrilirken özünü yitirişi dedik ve Bora’yı intikam için vurmaya gelen Evren’in fikir değiştirip Faryalı’yı ölümün eşiğine getirmesiyle sezona veda ettik. Bu arada unutmadan 60 dakikayazılan(?) diziyi denedik, 120 dakikalık bölümü ikiye bölüp iki bölüm diye yutmaya çalıştık, kanalın diğer işleri tutmayınca eski süreyi geri aldık hatta 2.sezonu kaptık. Yazarken yoruldum. Tam pişmiş tavuk hikayesiydi Bodrum Masalı’nın geçirdiği süreç.Neyse gelelim 2.sezona. 

Şimdi 2.sezonda farklı bir konsept deneneceği söylenen-ki korkmuyor değilim malum yaşananlar yaşanacakların referansıdır- Bodrum Masalı’nda alınan bilgilere göre Yıldız yani Şevval Sam olmayacak. Bu da muhtemelen zaman atlamasını getirebilir diye düşünüyoruz. Evren’in Faryalı’yı vurmuş olması Aslı-Ateş ve Su-Kelebek aşkını kim ne derse desin etkileyecektir. Artı annelerinin yanından bir an ayrılamayan Ergüven kuzularımız eğer Yıldız’ın ayrılması Bodrum’u terk etmek şeklinde olacaksa, ki öyle olur diye düşünüyoruz, annelerini bırakmaz. Bu bırakmama durumu karakterlerin doğal refleksi olmalı çünkü. Su ve Ateş açısından hikayeye yeniden dahil oluş belki dönüşle mümkün olacaktır böylece. Kaldı ki okullarını bitirmiş, çalışan, meslek sahibi Ateş, Su, Kelebek ve Aslı belki hikayeye yeni düğümler atmak adına daha verimli olur. Su ve Kelebek adına imkansızlığın derecesi yükselse de heyecan o oranda artabilir. Diğer taraftan annesine fazlasıyla bağlı Ateş’in annesinin mutsuzluğundan bir nevi sorumlu olan Aslı’yla arasındaki aşk en az Su ve Kelebek kadar imkansızlıkla derinleşebilir. Bu da bize, es geçilen ve içi doldurulamayan AsAt ve SuKel’i sil baştan alma konusunda şans verebilir. Dizinin dönüşeceği söylenen gençlik dizisi formatında yükün bu dörtlüye bölüneceği düşünülürse sanırım dediklerimiz mümkün. Tabi bilen bilir ben Faryalı ve Yıldız aşkını diğer iki aşkın kökü olarak gördüm hep. Genetik aktarım gibi. Aynı hücreler birbirini bulmuştu. İçine girilen yeni halde bu durum ciddi darbe alacak gibi. Hoş bir türlü kavuşmayı beceremeyen FarYıl’dan sonra ayrılıkla sınanmaları diğer ikililer adına yine ayak izlerini takip etmek gibi olacaktır. Kuşkusuz gençlik formatına döneceği söylenen hikayeye yeni kişiler de dahil olduğunda belki yeni sezon için umut vaadeden bir yapı yakalamak mümkün olur. Ancak bu noktada gençlik formatlarının genel bir sıkıntısı umarım bizim masala uğramaz. Zira isimleriyle bu masal evrenine masal karakteri gibi giriş yapıp hikayeye ve sürelere yenilen aşklarımız çapraşık ilişkilerle o masalsılıktan uzağa düşürülmez. Konuşmayı sevgili olduktan sonra bir türlü başaramayan Aslı ve Ateş aşkı başta feyz alındığından emin olduğumuz Kerem Aslı metaforuna geri döner umarım. Kelebek ve Su aşkında Su artık alıştığı eski yaşamının etkisinden sıyrılmış, kendine ait hikayesi olan birine dönüşür. Peki ya Faryalı. Herhangi bir yerde Timuçin Esen’in ayrılacağına dair bir haber okumadım. Bodrum ekseninde kuşkusuz Faryalı çok önemli bir karakter. Onun yolculuğu da dizi nereye evrilirse evrilsin tamamlayıcı unsurlardan biri. Faryalı’nın gönül hikayesi, Yıldız yine yeniden giderse Maya ile devam edecek gibi duruyor. Hem kızının annesi olması hem de son bölümlerdeki kafa karışıklığı bu durumu besler nitelikte.Evren, Gözde, Bora nerede nasıl duracak diğer merak konumuz. Gözde hikayesini tamamlamış gibi dursa da Toprak Sağlam oyunculuğu öyle güzeldi ki vazgeçmek içimizden gelmiyor eminim. Evren’e gelince hikayede olsa bir türlü olmasa bir türlü.Evren çatışma unsuru olarak çok fazla yüklenilen bir karakter oldu sezon boyunca. Bu noktada hikayeye yeni ama mantıklı çatışma noktaları eklemek gerekecektir. Bora, Maya ve Faryalı açısından hikayenin neresinde durur bilmiyoruz. Nejat İşler de tıpkı Toprak Sağlam gibi vazgeçmek istemediğimiz oyunculardan. Bazen sadece ekranda dursun yeter dediğiniz oyunculardan çünkü Nejat İşler. Tabi bunların tamamı tahmin ve beklenti. Başar Başaran izleyicisini şaşırtmayı seven bir senarist. Ne noktada neyi nereye bağlar göreceğiz. Sonuçta Ateş’i bağlaması beklenirken Aslı’yı Faryalı’ya bağlamayı başardı. Bora’yı Evren’in iflasına ve Yıldız’a bağlarken Maya’ya düğümledi. Yeni sezonda yapabilecekleri bu noktada bizim için sadece tahmin olabiliyor. 

Dizinin en başından günümüze gelirken karakterlerdeki değişim de yıl boyu bizi zorlamıştı. Faryalı’nın Yıldız’a aşkındaki derinlikli tutumun Maya’nın ortaya çıkışıyla sekteye uğraması son bölümdeki kararlılığa rağmen dönüşümün izlerinden. Şevval Sam’ın yeni sezonda olmayacağı çok önceden belliydi de ondan mı bu tutum benimsendi bilinmez tabi. Diğer taraftan bir başka değişen karakterimiz Aslı’ydı. Hikayesinin içinden hikaye çıkan Aslı, anlayışlı ve en zor olanı bile konuşabilen halinden o kadar uzağa düştü ki. Ateş’le sorunlarını paylaşmak şöyle dursun çoğu zaman sevgilisi olan Ateş’i kendisinden uzak tuttu. Bazı bölümler çifti sadece telefonda konuşurken gördük. Diğer taraftan Aslı’nın okulu hazırlık adı altında kaybolurken hedefleri, hayalleri aile arayışının altında ezilip gitti. Ateş ise, delişmenliğinden o kadar uzaklaştı ki. Sorunlar, dertler derya hali içinde kayboldu. Kuşkusuz yaşadıklarıyla olgunlaştı değişti ama bir taraftan da sanki kendine dair hedefleri kalmadı. Yüzüyordu. Burs hayali vardı. Adı anılmaz oldu. Su ile ilgili zaten yazmıştım. Kemana ve hocaya dair son bölüme kadar bir şey görmedik. Kelebek’e ise Su ile ilişkisi dışında hayal dahi verilmedi bölümler dışında. Tüm bunlar umarım gelecek sezon çözümlenir. Umarım ki gençler üzerinden gitmesi planlanıyor gibi duran sezonda hayaller, hayatlar ve kimlikler oturmuş olarak hikaye ilerler.

Son demde; zaman bir sarkaç. Hızla sallanıyor. O sarkaç salınırken hayatlar içinde hikayeler akıyor. Hikayeler ete kemiğe bürünüyor insanların ruhuna sızıyor. Her hikaye kendi okurunu buluyor.

Emeklere saygıyla...

Bodrum Masalı takipçilerine sevgiyle...

UmayMasal        


Kalp Atışı-4.Bölüm

‘‘Güzelliğin şerefine alevli bir keman eşliğinde

Dans et benimle.

Paniğe doğru dans et benimle

Kendimi güvenle toparlayana kadar...’’

Kaybettiklerinin acısı taptaze duruyorsa yüreğinin ortasında hele kayıplarının adresi en değerlilerinin mahallesiyse yeniden aynı acıyı tazeleme ihtimali olan bir kayba engel olmak için hayatını hiçe sayabilirsin. Bölüm Eylül’e dair korkusuyla bu dediğimiz duyguyu yansıtan Ali Asaf’la açıldı. Evet yaralanan saldırgandı ve Eylül iyiydi. Hatta Eylül yine günün kahramanıydı ama Ali Asaf hem korkma biçimiyle hem de Oğuz’a verdiği tepkiyle aşkının sahiplenici tarafını o korkunun içinde haykırdı. Oğuz’a gelince aslında elinden geleni yapmasına rağmen ortasında kaldığı durum onu sanıyorum bir parça Ali Asaf’a karşı kurdu. İlerleyen bölümlerde Selim Hoca’nın da incelikle ektiği rekabet tohumarına ek Eylül sevdası Oğuz’u hangi kıyıya savurur göreceğiz. Kore versiyonunu izlemedim ama izleyenlerin söylediğine göre nitelikli rekabet hissiyle devam edecek Oğuz. Yani bizdeki yapılanma Türk olan Oğuz açısından nasıl bir karaktere dönüştürülür bilemiyorum tabi. Bir taraftan da adil olması sebebiyle Eylül’e en çok benzediğini düşündüğüm Oğuz’un ahlaki veya vicdani anlamda sorunlu bir kimlik kazanmasını çok da istemediğimi söylemek isterim. Zira Oğuz’un yaşadığı o kompleksli duyguya Eylül müdahalesi sırasında kalp atışları hızlanan ve bunu tanımlamaya çalışan Oğuz gerçekten çok sevimliydi. Devamında Eylül’e bakışlarının takılması, bunun istem dışı olduğunu belli eden hali, farkındalığı su yüzüne çıktığındaki şaşkınlığı ile içten içe hikayesini merak ettiren biri oluyor Oğuz. Eylül’e karşı oluşan duyguları aralarındaki rekabet hissini tatlı bir zemine mi taşır, o rekabeti Oğuz açısından Ali Asaf’a mı yönlendirir? Göreceğiz. 

Bölümün diğer sürprizi Mehmet. Asi, karmaşık, baştan beri Eylül’e dair bir hikaye. Hatta Eylül’ün bizim açımızdan bilinmeyen tarafına ortaklık eden Mehmet. Ali Asaf’ın şimdilik bildiği tek rakibi. Eylül’ü ondan alan adam Mehmet. Öyle görünüyor ki Eylül açısından geçmişine saklanan ve bırakılmayan biri Mehmet. Esma gibi Ali Asaf gibi. Mehmet’in kendine dair hikayesi de sanırım ilgi çekici bir düğüm olacak. Ali Asaf açısından da kıskançlık nedeni. Ancak öyle ya da böyle Mehmet için elimizdeki en güçlü veri aşk anlamında Ali Asaf’a rakip olmayacak olsa da,bence, Eylül’ün içindeki Eylül anlamında en net bilgiye sahip kişi. Onun kimliğine, hayattaki duruşuna saygı duyan ve Eylül’ü gerçekten seven biri. 

Annemin tabiriyle bölüme damgasını vuran kişiye gelince. Alp hayatına dair hikayeyle sanıyorum herkesi dağıttı. Terk edilmeye dair duyarlılığı sebebiyle tabiki tahmin ettik yaşanmışlığı olduğunu ama en sondaki ‘Sen de beni sevdiğin için mi terk ettin anne?’ sorusu sanıyorum dağlanmadık yürek bırakmamıştır. Hayatların insanları nerelere, nasıl sürükleyebileceğini öngöremediğimizi hatta hikayelerini bilmeden kimseyi yargılamamak gerektiğine dair vurucu bir sarmaldı anlatılan. Bir taraftan kadına, seçimlerine dair şiddeti, töre adı altında işlenen cinayetleri anlatırken bunun sonuçlarının görünenden fazla hayatı nasıl etkilediği adına da güzel bir vurguydu. Alp’e can veren Selahattin Paşalı’nın performansı yıldızlı bir pekiyiyi hakediyor. Resmen ağlattı bizi. Duygudan duyguya geçerken, bebek için çabalarken, öfkelenirken, kırılmışlığını gözleriyle anlatırken en çok yargıladığı kadından annesine dair ufacık sevgi umuduna tutunurken. Ben çok etkilendim.

Bahar, babası ve dedesi bildiğimiz gibi. Bahar yaptığı hata ile bir can kaybına sebep olurken en az babası kadar soğuk ve kibirli. Doktorluğun müdahale sırasında, sonrasında, hatta bir kaybı yakınına aktarırken ne kadar insana dair ne kadar zor bir meslek olduğuna ilişkin önemli bir örnekti yaşanan. Doktorun insanlığını kaybetmek gibi bir lüksü olmamalı. İnsanlığını yitiren doktor olmamalı. Hoş bence insanlığını yitiren tümden buhar olsun ya. Eylül’ü belki bundan çok sevdik. Güçlü,mesafeli ama bir o kadar insan. Bir bebeği hayata döndürmek için çabalarken, mucize yaratırken, hasta yakınını sakinleştirmeye çalışırken ve bir hastasını kaybetiğinde oturup ağlarken. Eylül’ün güçlü bir kadın karakter oluşunu o gözyaşları asla değiştirmiyor neden? Eylül güçlü, acımasız değil. Bir aşk hikayesini tamamlamak için gözünü budaktan sakınmayacak kadar cesur. Ama yarattığı mucizelere takılmadan her hasta kaybında dağılıp sonra yeniden yola devam edecek gücü toparlayan bir kadın Eylül. Seviyoruz, ne diyelim.

Ali Asaf’a gelince , aşkına sahip çıkacağını Selim Hoca’ya söylerken muhtemelen Selim’de hissettiği Eylül sahiplenmesinin gittiği noktaya vurgu yaptı. Selim içindeki bizce malum durumu kabullenmiş görünmüyor. Ali Asaf ise tüm tatlılığına, kibarlığına rağmen Eylül’ün etrafında olanlara alabildiğine net ve sert tepkiler vermeye devam ediyor. Ah mine’l aşk. İşi zor. Bu hızla giderse, Mehmet, Selim, Oğuz derken Eylül’e talip kaç aday çıkar tahmin etmesi güç. Fadime Nine bile iki arada torununa istedi ya bizim kızı. Ali Asaf’ın işi ve Eylül arasında bölünmüş algısı Bahar’ın örmeye çalıştığı örümcek ağını ne vakit gerçekten görüp ciddiye alacak bu da bir başka merakım. Hoş babasının vurulması Ali Asaf adına bu durumla yüzleşme zorunluluğu getirir belki. Gerçi Ali Asaf çok net bir şekilde babasına dayatılmaya çalışılan durumdan hoşlanmadığını söyledi ama sonuçlar ne noktaya varacak bilemiyoruz. 

Gelelim son sahneye. Dance me to the end of love. Leonard Cohen’in efsanevi şarkısı Eylül ve Ali Asaf’ın ilk dans şarkısı ve kuşkusuz ilk öpücüğüne fon olarak bence harika seçim olmuş. Çünkü geçtiğimiz yıl kaybettiğimiz Leonard Cohen 20.yy’ın halk ozanlarından sayılabilecek bir sanatçı. Aşkı anlamaya, anlamlandırmaya çalışmış, beden ve zihin ikilemlerini hatta sonrasında bütünselliğini değerlendirmiş bir usta. Ne hoş, dizi de olsa bir çiftin bütünleşmesinde ve biz olma yolculuğunun başlangıcında bu şarkının seçimi. Sahne anlamında görselliği yüksek, oyuncuların duyguyu sonuna kadar geçirdiği bir sondu. Ali Asaf’ın sonuna kadar Eylül’ün yanında duracağını, babannesi konusunda en büyük destekçisi olacağını söylemesi çok değerliydi. Burada güven kavramının aşkta, her tip ilişkide ne denli değerli olduğunu da tekrar gördük. Artık Ali Asaf tarafından çok önceden adı konmuş duygunun Eylül’de karşılığının da netleştiği ortada. Belki hep netti ama Eylül kapalı kutu. Zaten Musa Dede-Fadime Nine aşkında kendilerine paralellik kuran çiftimiz duygularına dair kapıyı yavaş yavaş aralamaya başlamıştı birbirine. ‘Hep sevmiş, hep sevecek.’ Son sahnedeki öpücük bir nevi mühür görevi görüyor. Söylenmemiş, söylenememiş sözcüklere, yoklukla ezberlenmiş aşklara.

Son demde, merkezine aşkı alan ama hariçte pek çok duyguyu, insana dair durumu anlatmaya çalışan Kalp Atışı ritmini yitirmeden devam ediyor. Her hasta ile, her müdahale hikayesiyle insan hayatının aslında başlı başına bir mucize olduğunu, ailenin, sevmenin ve sevilmenin sağlıkla beraber en önemli hazine olduğunu da anlatmaya devam ediyor. Doktorlarımızın hikayelerini öğrendikçe çok daha içselleştirilen bir iş. Evet çoğumuzun kahramanı Eylül. Ama zamanla bir o kadar Ali, bir parça Oğuz, bir tutam Alp. Çok karakterli işleri bu nedenle daha çok seviyorum galiba. Ritmi yükseltirken bir taraftan da kendine ait bir evren yaratma konusundaki inandırıcılığı artıyor. Oyuncuların da her hafta daha da sindirdiği roller yaşayan insanlara dönüşüyor. Parantez; Öykü Karayel gözlerinde fırtınayı da yağmuru da güneşi de gösteren kadın. Sen gerçekten çok iyisin. Eylül senden başka kimse olamazmış.

Emeklere saygıyla...

UmayMasal  


21 Temmuz 2017 Cuma

AteşBöceği 4.Bölüm

*‘‘Şimdilik susuyorum inatla acımasızca, 
Ama yanlış anlama susuşum kendime acımamamdan,
Yalanla seni sarıp sarmalarken,
Yalanla kendimi prangalamamdan...’’
Ateşböceği yavaş yavaş dramatik kurgusunu oturtmaya başladı bu bölüm. İzlerken zaman zaman esler olsa da genel olarak keyifli, başrol olan çift dışında da çift yaratmaya çalışan bir çizgi oluşturma çabasını net bir şekilde ortaya koydu.  Yapımcı Banu Akdeniz’in diğer işlerini bilen bilir, aile yaratan bir tarzı vardır. Evet merkeze koyduğu bir aşk vardır ama etrafındaki aşkları, ilişkileri de ilgi çekici ve sıcak kurma konusunda dikkatli bir yapımcıdır. Bu haftaki bölümde de bu kurgunun oturtulmaya çalışıldığını söylesek yanılmayız sanıyorum. Aslı ve Barış dışında geçen hafta bizi bir parça korkutsa da bu hafta yüreğimizi ferahlatan Teo’nun Gül için ‘Kalbim ilikli’ demesi sanıyorum gecenin repliği olmaya adaydı. Gül o kadar candan bir arkadaş ki, içtenliğiyle öyle saf bir insan ki kırılmasını sanıyorum kimse istemiyor. Geçen hafta Barış’ın teknesinde yaşadığını öğrendiğimiz Teo’nun kimsesizliğini alacak kişinin Gül olduğu da o kadar belli ki. Tabi burada Gül’ün muhtemelen annesini kaybettikten sonra benimsediği ya da benimsemek zorunda kaldığı  anaç tavuk rolünden ne ara sıyrılıp aşık genç kadın olacağını da merakla bekliyoruz. Teo’ya gelince iyilik kontenjanında Gül’den eksik kalmayan hero gibi. Hem Hakan’ın saçmalıklarıyla uğraşıp kaza olayını çözme gayretinde hem de Aslı-Barış hattındaki gerilimleri azaltma ve toparlama. Ne diyelim herkese lazım bir Teo ve Gül. Birbirlerine de lazım oldukları o saçılan armutları toplama ve düğme dikme sahnesinden belliydi ya hadi hayırlısı diyelim. 
Geçen hafta Hakan-Handan-Cahide olayının kazayı çözmek adına hamle olarak tasarlanmışsa demiştik ki öyleymiş. Her ne kadar Hakan’a dokunan yanan diyen Cahide’yi haklı çıkarırcasına bu hafta Teo’da kafayı bulsa da sonunda bir ipucu yakalamış olmaları iyi oldu. Artı Teo’nun uçarken bile yüreğini ilikleyen kızı hatırlayarak davranmasına bizden on puan. Kızı aramasına verilecek puanı size bırakıyorum sevgili Ateşböceği severler. Hoş büyük ihtimalle hatırlamayacak Gül’e söylediklerini ama olsun biz biliyoruz Teo’nun duygularını daha ne olsun.
Arzu ve Barbaros aşkına gelince ben orda en çok Metin’in aşka dair sahip çıkışına bayıldım. Metin’in hikayesi çok acıklı bunu hissediyoruz. Bize anlatılacaktır da eminim. Hoş geçtiğimiz hafta Aslı’dan dinledik o hikayeyi bir parça lakin Metin’in geçmişi sanırım anlatılandan fazlası. Neşe’ye gelince babasız çocuk büyüten her anne gibi endişeli, kızları için korkulu ve bir o kadar da zeki bir kadın. Gerçekçi bakıyor hayata. Bu güzel. Çünkü masalsı bir aşk çemberinde de gelişse hikaye ayakları yere sağlam basan karakterler önemli. Kafenin fal kafe olarak müşteri toparlamaya başlaması da güzel oldu. Zira ara ara düğüm gereği sıkıntılar olması gerekse de böyle nefeslenmeler lazım bence.
Şimdi gelelim Aslı ve Barış’a. Aslı’nın tepkisini şımarıklık olarak yorumlasa da Barış’ın Aslı’nın etkisinden kurtulamadığını gördük bölüm boyu. Diğer taraftan kendisine güvenilmediği için kırgın olan Aslı ise vicdanında Barış’ı aklamaya çalışıp durdu. İkisi de birbirlerini düşünmedikleri tek dakika olmaksızın ayrı kaldı bir süre. Aslı’nın nezarete atılmasından sonraki kısım ise tam bir Teo prodüksiyonuydu. Barış’ın Aslı’yı kurtarması sonrasında Nisan Hanım faktörüyle Aslı’nın hayat tecrübesiyle Barış’ı yine rahatlatan çözümleri ikiliyi yine biraraya getirdi. İlayda’nın kendisine söylediklerini Barış’a söyleyemese de bir parça Nisan Hanım’ın yardımıyla gerçek ortaya çıktı. Çıktı çıkmasına da Aslı’nın gerçekleri ve Barış’ın gerçekleri çarpışmasında kim sağ kalır kim sürünür tartışma götürür. Buraya döneceğiz. Barış’ın Aslı’ya ‘İyiki geldin’ demesi kuşkusuz hayatına kasıttı. Barış’ın annesinin çok erken öldüğünü, teyzeleri tarafından büyütüldüğünü tahmin etsek de net Barış’ın ağzından duyduk. Burada babası hakkında bir bilgi verilmemiş olması ilginç. Bakalım senaristimiz bunu nereye bağlayacak. Aslı Barış’ın duvarlarından içeri sızdı bile. Öyle bir sızma ki bu Barış için kazayı çözmek yavaş yavaş dava sorunsalından çıkıp Aslı’yı kaybetme sorunsalı olmaya ilerliyor. Barış değişiyor. Aşk onu değiştiriyor. Bunun farkında olarak akışa kaptırmamaya çalışsa da Barış’ın bu duyguya teslim olmaya gönüllü olduğunu da düşünmüyor değilim. Aslı’ya gelince iç sesinde o delişmen halinin yansıması duygular öyle berrak ki. Barış’tan çok hoşlandığı, ondan vazgeçmek istemediği hatta bir an bile olsa sırf Barış için İlayda’dan özür dilemeyi düşünmesi tüm o duyguların dışa vurumu. Tesadüfi bir şekilde İlayda ve Aslı arasında geçenleri öğrenen Barış’ın Aslı hakkında yanılmadığını anladığı andaki rahatlama ise Barış’ın duygu yoğunluğu adına Aslı’dan ne kadar önde olduğunun ispatı. Burada her mimiği her bakışıyla Aslı’nın duygularına saldıran bir Barış olduğunu söylemeden geçemeyeceğim. Barış Aslı’ya öyle bakıyor ki, severken içine çeker gibi; kıskanırken her şeyi yakacak gibi; kaybederken dünya ayaklarının altından çekilir gibi. Bakarak sevmek konusunda sanırım Seçkin Özdemir rahat rahat oyuncular arasında ilk beşe girer. Müthiş. Nilay Deniz ise Aslı’yı her hafta daha da sindiriyor. Son sahneye kadar o haşarı ruhlu ateşböceği kızken son sahnede böceği gitmiş ateş gibi girişiyle çekici bir genç kadına nasıl dönüşebileceğini de gösterdi. Bu arada Aslı’nın üniversiteyi kazandığı ve gidemediği bilgisini cebimize ekledik. Ortak hayalleri olan bir çiftimiz olduğu bilgisini de yanına koyduk. Haftaya Barış açısından zor olacak bu belli. Zira Aslı’nın duyduğu konuşmaları rahatlıkla tamamlayacak bir zekası var. Agatha Christie okuyan kızımız parçaları toparlayacaktır. Soru Barış ne yapacak? Bir tarafta Aslı’nın muhtemel şüpheleri bir tarafta Teo’ya yönelik kıskançlıkları. Barış’ın işi zor. Bu arada değinmeden geçemeyeceğim her bölüm farklı davalara odaklanılması dizinin ritmini arttırıyor bana göre. Dizi film havasına sokulabilir bu çizgi iyi ayarlanırsa. Zaman zaman komedi dozu zaman zaman dram dozunu ayarlamak için konuk oyuncuların katılımıyla hareket sağlanır sanki.
Son olarak, klasik bir romantik komedi olan Ateşböceği’ni hikaye çizgisini derinleştirerek farklılaştırmak mümkün. Çünkü gerçekten farklı enerjileri olan birkaç çifte sahip. Aynı zamanda aile hikayelerine de sahip. Kurgunun merkezinde asıl çifti tutmak koşuluyla çok farklı bir işe dönüşebilir sanki.
Emeklere saygıyla...
     


14 Temmuz 2017 Cuma

Kalp Atışı 3.Bölüm

'Hayat iki şekilde yaşanır:Ya hiç mucize yokmuş gibi ya da her şey birer mucizeymiş gibi-Albert Einstein'
Kalp Atışı'nın bu bölümünde hayatın farklı yönlerine baktık. Olmamışlıklara, ölüme, hayata... Mucizenin hayatta nasıl ve ne kadar kişiye özel oluşabildiğine dokunulmaktı belki en güzel mucize bir çocuğa, hayata hatta ölüme dokunmaktı.
Ali Asaf olanı olduğu gibi kabul eden ruhuyla-Eylül dışındaki her durum-karşılaştığı her zorlukla kolayca başedebildiğini gösterdi. Mucizenin olamayacak olanı oldurma çabası olmadığını elimizdekilerin kıymetini bilerek de mucize yaratılabileceğini anlatmaya çalıştı.Eylül'e ilişkin tavrında ise o kadar net ve samimi ki üstüne basa basa genç kadından asla vazgeçmeyeceğini yaptığı hatadan pişman olduğunu söyledi. Eylül ise bir tarafta Ali Asaf'a duyguları bir tarafta hastanede kabul görme çabası diğer tarafta babaannesine ilişkin gerçeği bulma arzusuyla iki arada bir derede. Eylül doktorluğu konusunda özgüveni yüksek kendinden emin çalışma disiplininden kopmayan bir tavra sahip bunu bölüm boyunca müdahale ettiği her vakada gösterdi. Sadece Umut'a ilişkin vakada Eylül'ü en çok üzecek şeyin çaresizlik olduğunu Eylül için doktorluğun bir meslek değil hayatla başa çıkabilme  metodu olduğunu da net bir şekilde anladık. Sorunlu gençliği, babaannesi kaybedişi ve devamında sımsıkı sarıldığı mesleğinin onun için güvenli liman olmasının tek koşulu hayat kurtarmak.
Bu bölüme damga vuran bir başka karakter ise kuşkusuz Oğuz'du. Oğuz'un rekabetçi tutumunun yanına adaletli aynı zamanda duyarlı bir kimlikte geliştirildi. Eylül'ü takdir etmesi, doğum sırasında yardımcı olduğu kadına yaklaşımı, kadının babasını hayata döndürme çabası ve devamında gördüğü mucize karşısındaki mutluluğu ile Oğuz bana göre bu bölümde bir karaktere dönüştü. Öyle görünüyor ki Ali Asaf için Eylül konusunda ciddi bir rakip olacak. 
Rakip demişken Selim Hocanın Eylül ve Ali Asaf arasındaki etkileşimden rahatsızlığı belirginleşti. Ayrıca bölümün sonlarına doğru Esma'yı tanımasına dair verdiği ipucu Ali Asaf'a 'Ben Eylül'ün hayatının bir parçasıyım.' deme şekliydi. Ama Ali Asaf'ın Eylül'ü sevme şekli o kadar derinlikli ki, Oğuz,Selim Hoca veya başkaları, Ali Asaf mücadeleden kaçmayacaktır. 
Hikayemizin olumsuz karakteri Bahar ise hala Eylül'e denk bir güç olmaktan uzak Oğuz'la müdahale ettikleri hamile kadın vakasında bile korkakca tutumu karakterin iyice içini boşaltıyor. Bahar'ın aksine babası Sinan Eylül ve Ali Asaf açısından tehlikeli olacağının sinyallerini bu hafta verdi. Değiştirdiği raporlar, Ali Asaf'la Bahar'ı bir araya getirip hastaneyi ele geçirme planları Sinan'ın gerçekten takıntılı ve riskli bir tip olduğunun kanıtı.
Kalp Atışı'nın temposunu yükselten kuşkusuz her bölümde farklı vakaların doktorları sınaması. Her doktor karakteristik özellikleriyle vakalara kendilerince müdahale ediyor. Burada gerçeklik olgusu ıskalanmazsa çok güzel olacaktır. Doktorlar uzmanlık alanlarında mucize yaratırken hep aynı kişilerden yürünmezse etki alanı genişletilebilir sanki. Diğer taraftan öykünün sadece hastane ayağında kalması gerek Eylül'ün gerek diğer karakterlerin özel hayatlarının geri plana atılması umuyorum sadece dizinin evreninin yeni kurulmasıyla ilgilidir.
Bu bölüm Öykü Karayel ve Gökhan Alkan'ın dışında Ali Burak Ceylan'ın oyunculuğuna da değinmek gerekiyor sanıyorum. Kara Sevda da gösterdiği performanstan sonra Kalp Atışı'ndaki Oğuz karakteriyle dikkatleri çektiğini düşünüyorum. Oğuz'un hikayesinin derinleştirilmesiyle Ali Burak Ceylan'ın  performansının çok daha genişleyeceğini hissediyorum. Umuyorum ki Oğuz'un gerçekten ilgi çekici bir hikayesi olsun. Gökhan Alkan ve Öykü Karayel'e gelirsek, her hafta oynadıkları karakterleri daha iyi sindiriyor ve benimsiyorlar. Özellikle Umut'a ve ailesine hastalığı anlattıkları sahnede ikisinin de duygusal geçişleri vermedeki başarısı takdirlikti. Son sahnede ise Ali Asaf'ın geçmişten getirdiği kaybetme korkusunu Eylül'e yönelik olarak yaşatmadaki başarısıyla Gökhan Alkan dramatik sahnelerdeki gücünü de göstermiş oldu.
Emeklere saygıyla...

Umay Masal

Ateşböceği 3.Bölüm

Merhabalar, AteşBöceği 3.Bölüm yorumu benden keyifle okumanızı dilerim.
'Kıskanırım seni ben,
 Kıskanırım sevgimden,
 Bu nasıl aşk Allah'ım,
 Öleceğim derdimden...'
Bu bölüm Ateşböceği'ne bir başlık arasam kıskançlık derdim. Çünkü tüm bölüm Barış'ın tanımlayamadığı ama içten içe hissettiği kıskançlıklara bağlı yanlış anlamalarla geçti. Aslı, Barış'a hissettiği hayranlık dozu yüksek hoşlanma hissiyle başa çıkmaya çalışadursun esas oğlanımız Barış aşkın kalbine doğru son sürat ilerliyor.
Teo'nun Aslı'ya ilgisi Barış kadar izleyicinin
de kafasını karıştırdı. Öyle ya Aslı'yı yakınlarında tutma sebepleri mağlum olan ikilimiz oldukça yakın iki dost. Barış içindeki şefkat açlığının doğurduğu soğuk duvarları eriten Aslı'ya büyük ölçüde aşık oldu. Teo'nun ise Gül'ün ona yönelik tüm çabasının soğuk geri dönüşlerine karşın Aslı'ya yaklaşımındaki sıcak ilgi en azından ortada bir hoşlanma durumu olduğunu da gösteriyor sanki. Aslı aşkı iki dostu karşı karşıya getirir mi? Umarım getirmez. Çünkü Barış yalnız bir adam. Teo onun güvenebildiği dost bir liman. Elinden alınırsa yazık olur bence.
Diğer taraftan yarı suçluluk yarı Aslı'yı mutlu etme hissiyle Barış, Çiçek'e ve dolayısıyla Aslı'nın ailesine yardım ediyor. Bu tavır Barış'ın aileye açılan bir kapısı olacaktır. Çünkü aile Barış'ı bir şövalye olarak görmeye başladı bile. 
Aile demişken dizinin düğümünü ve komedi yükünü kaldırmaya çalışan Cahide-Handan-Hakan üçlüsünün yaşadıkları dolandırma vakası yaşanan mağlum kazaya bağlanırsa bir şey ifade edecektir. Ama öylece bırakılırsa sanıyorum seyirci açısından boş bir kısım olarak görülebilir.
Gelelim kötü cadımız İlayda'ya. İlayda evet pozisyon ve hırs olarak Aslı için tehlikeli bir rakip ancak İlayda'da eksik olan şey çok karikatür kalması. Bilhassa yardımcısıyla(Sıdıka'yla) olan diyologları nasıl desem; itici. Kötü karakter derinleştikçe hikaye derinleşir. İlayda şuan bundan çok uzak. Yaşayan bir tip değil. Seyirciye bu nedenle geçmiyor. Burada ilk iki bölüm sırıtan bu bölüm biraz çözümlenmiş gibi duran senaryo problemi devreye giriyor galiba. Umarım kısa zamanda çözülür. Çünkü rakip çok 😔
Bir başka cephe, Metin-Neşe-Barbaros-Arzu.
Ben kendi adıma bu cepheyi ve hikayesini sevdim. Ama Metin'in hikayesi öne çıkıyor sanki. Durul Bazan abi Metin olarak sakin fakat içten bir portre çiziyor. Yaşadıklarına biraz daha olumluluk eklenirse tadından yenmez.
Son olarak Seçkin Özdemir. Sen ne güzel bakıyorsun öyle. Nilay Deniz'in haşarı oyunculuğuna karşın o soğuk tavrın altına sakladığın tutkulu bakışlara hayran olmamak elde mi? Nilay-Seçkin. Olmuş mu? Olmuş. Senaryoyla beslenirse ve hikayenin altı gerçekten dolarsa uzun süre izlenir bu çift. 
Tüm emeklere saygılyla..




12 Temmuz 2017 Çarşamba

Dolunay 1. Bölüm

Merhaba arkadaşlar size şimdi yeni başlayan Dolunay hakkında birkaç şey yazacağım.

Yaz dizileri genelikle hep aynı hikayeye sahiptir. Fakir ama güzel kız, zengin yakışıklı iş adamı...Kızın paraya ihtiyacı olduğu için adamın yanında işe başlar ve sonra istifa eder ama kader onları daima tekrar karşılaştırır.Dolunay bu noktada diğer dizilerden ayrılıyor.Takıntılı ve zengin Ferit Aslan bir türlü kendine yardımcı ve aşçı bulamaz ama birden Nazlı çıkagelir ve Ferit Aslan'ın gönlünü yemekleri ile fetheder tabi sadece yemekleriyle değil Bulut'a olan davranışlarıyla da yavaş yavaş Ferit'in ilgi alanına girer.

Nazlı ve Bulut'un arasındaki uyum ve iyi iletişim Ferit açısından Nazlı'yı daha ilginç biri haline getirecek gibi görünüyor.

Nazlı ve Ferit'in ilk yakınlaşması dans sırasında Ferit'in Nazlı'nın kokusunu alması ve bu kokudan etkilenmesiyle oldu. Koku hafızası önemli bir ayrıntı.Zira en derin izi koku bırakır. Bu ayrıntı Ferit'in duvarlarının Nazlı'ya yönelik olarak yavaş yavaş  dökülmeye başladığının kanıtı gibiydi.

Dans gecesinde bir başka önemli olay da Demet'in Ferit'e bakışlarıydı ki bu bakışlardan Ferit'in rahatsız olması geçmişte yaşanan birtakım olumsuzluklara da işaret gibi. Ferit ile Nazlı'nın  dansından fazlaca rahatsız olan Demet için yaşananlar pek de geçmişte kalmış gibi durmuyor. Sonuçta eğer Ferit Nazlı cephesinde bir gelişme olursa Demet ve Mert bu cepheyi en çok zorlayan kişiler olacak.

Nazlı'nın kız kardeşi yüzünden başı çok büyük derde girecek baştan belli oldu.. Zengin koca avcısı damgasını yediği gibi.. Kız kardeşi yüzünden yanlış anlaşılmaların ortasında kalacak sanıyorum.

Son sahne de Ferit'in her şeyi yanlış anlaması ve biraz da alkolun etkisiyle davranışlarını kontrol etmeden davranması ve Nazlı'ya ahlaksız teklifte bulunması Ferit açısından gelinebilecek en son  noktaydı.Bakalım Nazlı'nın tepkisi ne olacak, tabiki sağlam bir tokadı Ferit Aslan haketti. Ferit Aslan duygularının onu mereye sürüklediğini tam olarak çözümeleyese de ilerleyen bölümlerde düştüğü bu hatalar onun önüne ciddi engeller koyacaktır. Merakla devamını bekliyoruz.


11 Temmuz 2017 Salı

Kalp Atışı 2.Bölüm

Yıllanmış sevgiler yarın kalmışsa eğer derin yarıklar bırakırmış. Ali Asaf'ın geçmişte bırakmayı başaramadığı Eylül'le karşılaşmasının etkisi de bu yarıklarda tam anlamıyla 'Echo' etkisi yaptı. Ali Asaf sıcacık, öylesine esnek ve sevecen bir karakter ki Eylül'e aşkını anlatırken de o sıcaklık ekrandan yansıyor. Ama bir taraftan o aşk o kadar kırılganlıkla büyümüş ki Eylül'ün kalbinde tıpkı Narkissos'a aşık Echo'nun umutsuzluğunun örselediği bedeni, Eylül ruhuna aksettirmiş.
Eylül güçlü, yansıtıcı, aldığını aynen iade eden bir 'Echo'. Burada Ali Asaf'ın Eylül'e yaklaşımındaki samimiyete Eylül'ü inandırması önemli gözüküyor. Diğer taraftan Bahar'ın genetik olarak getirdiği her şeye sahip olma isteği ikilimizin arasına yine yeniden girmeyi başarmış duruyor.
Selim Hoca'nın muhtemelen kendisine bile itiraf edemediği duygularının yavaş yavaş seyirciye hissettirilmesiyle ortaya çıkan tabloda Ali Asaf'ın geçmişte Eylül'ü Selim Hoca'ya emanet etmesinin nereye konacağı da merak konusu. 
Duyguları konusunda ketum olsa da Eylül'ün mesleki değeri konusunda net olan Selim Hoca'nın Bahar ve ailesinin tehditlerine boyun eğmeyeceğine-ki papuç bırakmayacağı fikrindeyim- nasıl bedeller ödeyeceği de yine sorulardan...
Hastanenin belki Eylül'den daha mesefeli ve soğuk doktoru Oğuz'un Eylül karşısındaki çözülmesi kuşkusuz bölümün en ilginç sahnelerinden bir tanesiydi. Oğuz'un hikayesi, iç dinamikleri  ve muhtemel Eylül aşkı hikaye bütünlüğüne nasıl yansıyacak göreceğiz. Ama şu bir gerçek ki Oğuz dizinin en ilgi çekici karakterlerinden biri.
Kuşkusuz bölümün en etkileyici sahnelerinden bir tanesi acile gelen iş kazasına uğramış işçiye Bahar'ın yapamafığı müdahaleye karşın Eylül'ün kaldığı zor duruma rağmen gösterdiği başarıydı. Burada her mimiği, jestiyle Eylül'e yorum katan Öykü Karayel'in oyunculuğuna da selam olsun. Sahnede Eylül ve Bahar karakterlerinin farkı Ali Asaf'ın neden Eylül'ü seçtiğinin altı kalın kalın çizilirken Eylül'ün başarılı müdahalesine Ali Asaf'ın gururla bakışı sahneyi daha da derinleştirdi.
Son olarak dövüş sahnesinde Eylül ve Ali Asaf arasındaki kavga, aşk,ihtiras,mücadele ama en çok ihtiyaç ortaya kondu. Sahnenin sonunu merakla bekliyoruz.
Emeklere saygıyla...


1 Temmuz 2017 Cumartesi

Kalp Atışı 1.Bölüm

‘‘Kendinden dışarı çıkıp kendine bakmadıkça kim olduğunu asla bilemezsin.- Jose Saramago’’

Eylül’ün hikayesini merkeze alan ‘‘Kalp Atışı’’ karakterin acılara boğulmuş halini isyankar ve bir o kadar soğuk ruh hali içinde anlatmasaydı sanıyorum ilgimi çekmezdi. Hatta daha ileri gideyim Öykü Karayel’in karaktere getirdiği yorumda buz gibi bakışlarının altına gizlediği kırılganlığı yansıtışına Gökhan Alkan’ın sıcacık sarıp sarmalayan ama bir o kadar cool hali eşlik etmese belki bakmazdım bile. Ama evet bu ama sanırım benim ekrana ilgiyle bakmamı sağladı. 

Bölümün en başında Doktor Eylül’ü gördük. Belki de şimdiye kadar Türk dizilerinde karşılaşmadığımız bir giriş yaptı. Doktorlara yönelik şiddet kavramına adeta uçan tekme attı. Ki bu girişle anladık ki Eylül gerçekten güçlü bir kadın. Tek başınalığı zırh olarak giymeyi becerebilenlerden. Erkek egemen toplumun belki de en karanlık ve en ataerkil modellerinden birine onun dilince verdiği cevapla sevilesiydi Eylül. Diz çöktürücüğüyle ve bunu zerre umursamayan tavrıyla eski zaman amazonları gibi soğuk ve mesafeli. Sonrasında Eylül’ün geçmişine gittik. Kulağında cd çalarıyla yine disiplinlere ve otoriteye karşı çıkan liseli kızla karşılaştık. Benim için o cd çalardan duyduğum ses Şebnem Ferah olsaydı ‘Can Kırıkları’ diye haykırsaydı daha gerçekçi ve karaktere uygun olacaktı ama tercih. Sonrasında baba-kız çatışmasını ve buradaki temel dinamik olan üvey anneden yansıyan anne özlemini hissettik. Burada parantez. Eylül’ün kadınlıkla arasında hissedilen mesafenin temelinde annesi var galiba. Hani derler ya herkes için ilk nesne annedir. Anneliğin öyküsü anneye olan aşkla başlar. Kız ya da erkek çocukların ilk aşkları anneleridir. Kızlar için sonraki aşk ise babadır. Eylül’ün bu noktada annesiyle beraber babasını da kaybettiğini öğrendik hatta gördük. Lakin bu kayıp nasıl yaşandı, Eylül kaç yaşındaydı? Bilmiyoruz. Sadece cebimizde hayırsız ve şiddet eğilimli bir baba var ki bu Eylül’ün savunma içgüdüsünün kaynağını gayet net anlatıyor. Diğer taraftan kimseye bile isteye kötülük yapmayan ama karşılaştığı müdahaleleri sertlikle püskürtmeyi bilmesi de kızımızın gardı havada yaşayışının yansıması. Babannesi ve sonrasında karşılaştığı Ali Asaf’a temkinli yaklaşımı ve gördüğü iyilikle -biri kendisine, biri hamile kadına olmak üzere- hızla çözülen buz duvarı aslında Eylül’ün iyiliğe inanmak istediğinin ispatıydı. Hoş kayıp üzerine kayıp yaşayan Eylül’ün önce umudunu sonra babannesini yitirmesiyle buzdan kalesinin duvarları yeniden sağlamlaştı ve hatta belki daha da kalınlaştı. Eylül’ün motivasyonunu babannesine güzel bir emeklilik vermekten intikama dönüştüren süreç acı ve zorlayıcı. Ali Asaf’ın Eylül’e yaklaşımının hızla evrilmesinde öğretmen-öğrenci aşkına yönelik göndermelere takılsam da Ali Asaf’ın gidişi ve araya giren 11 yılın etkisiyle o gönderme de temize çıkmış oldu sanıyorum.   

Ali Asaf demişken orada da sanıyorum anneye dair bir başka acılı hikaye var. Doktorluk niye bırakıldı? Neden biyoloji öğretmeni olarak yola devam edildi? Sınıf rehber öğretmeni olarak zihnini temize çekmek için neden öğrencilerle uğraşıldı? Bilmiyoruz. Ya da ben bilmiyorum Kore versiyonunu izlemediğim için. Ancak Eylül’ün tüm buz haline inat Gökhan Alkan’ın tüm enerjisini yansıtan Ali Asaf çok sıcak. Eylül’ün ketumluğuna inat Ali Asaf çok açık, net. Eylül’ün şiddete şiddetle cevap veren haline karşın Ali Asaf o kadar barışçıl. Zıt kutupların çekimi gibi duran Eylül Ali hattında aslında benzer ruhların birbirine koşuşu bir hikaye izlermişiz gibi geliyor. Diğer taraftan ikilinin birbirine turnusol etkisi yapması da muhtemel. Yazının başında kullandığımız söz gibi. Kişi kendini görmek için kendinden dışarı çıkıp bakmalı. Bunu da masalda olduğu gibi bilinmeyen bir adaya yolculuk yapmaya sizinle gelecek cesaretteki kişiyle yaparsınız. O kişi Eylül için Ali, Ali için Eylül gibi. Dizinin aşk ayağının evreni kurulurken bir başka duygunun da merkezde olacağı da hissettirildi. Rekabet.

Dişe Diş(i). Ali Asaf’a sevimli görünmek adına Eylül’e yardım etmeye başlayan Bahar’ın hem denemede geride kalışı hem de Ali Asaf ve Eylül arasındaki enerjiyi hissetmesiyle rekabete dönüşen duygularının bıçak gibi keskinleşmesi. Günümüze gelen hikayenin asıl izleyeceğimiz kısmında Bahar nerelere gelmiş o kırmızı ruj ipucu verse de bilemiyoruz. Çünkü temelde sahip olmak için girişilen rekabet yoğun güç istenciyle gelişir derler. Bahar Ali Asaf’a yönelik rekabet duygusunu işe ve iş anlamında Eylül’den daha güçlü olma isteğine dönüştürür mü? Ya da halihazırda bir şekilde sahiplerinden olduğu hastanede bunu Eylül’e yönelik mobing olarak kullanır mı? Yoksa rekabetin tutsaklık biçimi olduğunu fark edecek kadar olgun bir karaktere mi evrilir? 

Kısaca Kalp Atışı, Kore dizisi adaptasyonu olarak çıktığı yolda, enerjisi birbirini tamamlayan iki başrol oyuncusu, iyi yapılmış gibi hissettiren castı ile ilgi çekerek başladı. Eylül’ün farklı yapısı, çatışmaya müsait hikayesiyle nerelere varacak göreceğiz. Aşk beyinde başlar, kendimizi tamamlayacağına inandığımız kişiyi beynimiz seçer. Sonra o aşk kalpte yaşar. 

Emeklere saygıyla...

UmayMasal