*‘‘Önce ellerin
Önce ellerini gördüm, tuttum bırakmam...’’
Yarayı bilmez yaralanmamış olan. Yara yarayı tanır, yaralı yaralının yarasını. Sevda yaranın tuzudur. Yarası ortak olanların sevdasında o tuz daha acı ama daha dağlayıcıdır. Yara yaraya karıştı mı en zoru odur. Ali Asaf Eylül’ü neden bu kadar seviyor sorusunun cevabını mı arıyoruz? Yaralarına bakmalı. Ali Asaf’ın Eylül’ü öpmesi ve devamında Eylül’ün gidişi, kaçışı demek daha uygun oysaki, sonrasında Ali Asaf’ın babasını hastane sedyesinde görene kadar yokuş aşağı giden kısım. Kalp Atışı temposu yüksek bir bölümü daha geride bırakırken Eylül’ün ve Ali’nin ayrı ayrı hikayelerine de perde aralamaya başladık. Ali’nin anne ve babasını kaybettiği sahneyi daha önce görmüştük. Bu hafta nasıl evlat edinildiğini öğrenirken Ali ve babası arasındaki bağın daha ilk andan ne kadar güçlü düğümlerle bağlandığına şahit olduk. Eylül’ün babannesiyle bağı ne kadar güçlüyse Ali’nin babasıyla bağı o denli güçlü. Diğer taraftan karşılıklı olarak bu güçlü bağlar aşkla düğümlenen Ali ve Eylül’ü karşı karşıya getirdiğinde kör bir düğüm oluşacak mı? Göreceğiz.
Mehmet’in Eylül’e karşılıksız bir aşkla bağlı olduğunu da öğrendik bu hafta. Eylül için babannesinin hatırasını korumak ve Ali Asaf’a duyulan aşk atbaşı giderken Mehmet dost olarak çok değerli bir yere konmuş. Tıpkı Selim Hoca gibi. İkisine de kendisini tanıma fırsatı vermiş ki bu Eylül açısından önemli bir duvar bence. Eylül mesleki kimliği dışında insanları iyi etüt etmesine rağmen yakınına kimseyi almayı sevmeyen biri. Bu da onun koruma kalkanı belki. Zayıflıklarına kimse şahit olsun istemiyor. Kendisinin annesinin zayıflığına şahit olduğu gibi. Eylül’ün sözcükler ağızdan çıktığında büyüsünün kaybolacağına dair korkusu bile buna bağlı. Sevdiğin insana onu sevdiğini söylediğinde kalbini avuçlarına bırakıyorsun. Sonrasında da tutup ne yaparsan yap diyorsun. Bu dünyanın en riskli hareketi. Ali açısından güven kayıplara rağmen altı boşalmamış bir kavram peki Eylül için? Kayıp ortaklığına rağmen iki karakterin güven sorunsalına bakışı aynı değil. Belki Ali babasının Sinan’ın yaptığı hatayı örtbas etmede pay sahibi olduğunu öğrendiğinde bir güven bunalımı yaşar. Fakat bu küçük bir kız çocuğunun en korunmasız olduğu andan başlayarak yaşadığına benzer bir bunalım olmaz. Artı Eylül’ün savunma konusunda kendisini korumaya yönelik ‘Kendimi ben korurum’ mottosunu da çocukluk anıları net bir şekilde açıkladı.
Bahar’a gelince öncelikle Esma’ya saldırısının altındaki onaylanmamış, istenmemiş, histerik kız kimliği rahatsız edici. Orda Eylül’e gücüm yetmiyor, üzerine atlasam beni yere serer, doktorlukta desen zaten gol üstüne gol yiyorum bari Esma’yı ezeyim hali acınasıydı. Ezdi mi, kim kimi ezdi tartışılır. Esma’dan bahsolmuşken Bahar’ın obsesiflik içeren tavrına ara verip sevimli kızımıza bir parantez açalım. Eylül’ün sığınağı, arkadaşının yüzünden yaşadıklarını okuyabilen ve rengarenk Esma. Eylül’ün çevresindeki erkek popülasyonu üzerindeki etkisi aşka ya da ona benzer duygulara neden olduğundan şu aşamada en gerçek dost Esma. Arkadaşının iyiliğini ve mutluluğunu gözetmesi, gereken yerde elinde delilleriyle bu mutluluğu sağlaması muhtemel adamın omzuna hafif dokunup yürütmesiyle Esma peri anneler gibi. Bir taraftan Esma’nın kendi hikayesi de başladı sanıyorum Alp’le olmasını tüm kalbimle dilediğim Esma’nın terk edilmiş, sevgiyle imtihanı zorlu geçmiş Alp için biçilmiş kaftan olduğunu düşünüyorum ben. Katılan? Kabul ilk an acaba Mehmet’le mi olsalar desem de Esma’nın Mehmet’in Eylül aşkına hakimiyetiyle bu fikirden jet hızıyla caydım. Esma-Alp olur olur. Güzel olur. Bahar’a devam edelim. Bahar’ın tıpkı babası Sinan gibi ciddi sorunları var gibi duruyor. Bu hafta saldırıya uğramasının ardından Sinan’ın tutumu, kızına ilişkin Oğuz’a söyledikleri Sinan’da ciddi bir duygu bozukluğu olduğunu düşündürüyor insana. Ne kadar zamandır annesiz olduğunu bilmediğimiz Bahar’daki onay derdinin ve mücadele ederken her yol mübahtır tavrının benimsendiği yer baba. Sinan’ın, Ali Asaf’ın babası Ziyanur’un geçirdiği ölüm tehlikesi karşısındaki tavrı dikkatlerden kaçmamıştır eminim. Ziyanur’un hayata döndürülme çabasından neredeyse rahatsız oldu. Sonrasında da kendi hatalarının hesabını başkalarına kesme haline devam etti. Bahar’ın kimi örnek aldığı konusu sanıyorum tartışmaya açık değil. Yalan konusundaki soğukkanlılığı da elbette.
Ali Asaf’a gelince, aşkta bu kadar net, bu kadar rahat ve kendinden emin karakter az görülmüştür sanıyorum. Eylül’ün tüm defansına karşılık Ali yılmadan, kırılıp dökülmeden tek dokunuşa, tek güzel söze dünyaları sığdırarak tüm sevimliliğiyle Eylül fırtınasının kalbine yol alıyor. Eylül’ün kucağında yatıp ellerini öptüğü sahnede şiirler gibiydi ikisi. Etraflarında olan bitene rağmen, korkulara, hikayelerdeki karamsarlıklara rağmen ilkbahar gibi Ali. Renk renk etrafını çiçeklere beziyor sonbaharın kızı Eylül’ü. Kuru yaprakları savuruyor ilkbahar meltemleriyle, kurumuş dallara sürgün vermeleri için yağmur gibi yağıyor. Kendi hüzünlerinde bile Eylül’e duyduğu sonsuz güvenle davranıyor. Aşık Ali böyle. Peki doktor Ali. Babasını vuran adama yaptığı müdahalede, bilmesine rağmen en ufak kuşkuya yer bırakmadan doktorluk kimliğini giyen Ali vicdanın bazen sevgilerden bile önce gelmesi gerektiğini kafalara vura vura gösterdi. Yüz mimiklerinde o öfkeyi görsek de Ali yapılması gereken konusunda insan ve doktor olarak sınavını geçti. Bakalım Sinan-Babası- Bahar şeytan üçgeninin babasına ilişkin şantajına yaklaşımı ne olacak?
Mehmet ise aşık belli. Değersiz hissediyor bu da belli. Kaybolmuş bu da belli. Peki bu kadar belirginlikte Mehmet’in hayatı nerede? Bilmiyoruz yine. Eylül’lü haller tamam da, bu kadar kayıplık sadece aşka bağlanmaz sanıyorum. Eylül’ün tabiriyle kendi değerini ne zaman fark edeceği ve Ali’yi seven Eylül’ü kalbinde nereye koyacağını da en az Selim’e gösterdiği tepki kadar net bekliyoruz bakalım.
Bir başka aşık Oğuz’a bakalım mı bizce? Kendindeki hoşlanma duygusuna yabancılığını o kadar sevimli yaşayan bir karakter ki Oğuz. Hangi kayıp zamanda kendisini sevgiden bu kadar uzağa düşürdüğünü görmeyi isterim. Eylül’e doğru akan duyguları ete kemiğe bürünürken her hafta bizlerden çok kendisi şoklar yaşıyor. Ali Asaf’ı hafiften kıskanmaların da başladığını söylersek yanlış olmaz. Tekrar ediyorum bana göre Eylül’e en çok benzeyen kimlik Oğuz. Bu nedenle nerelerden hangi kavşaklardan dönerlerse dönsünler bu ikili sonunda çok sağlam iki dost olmalı.
Son sahnede yanık kremi kutusuyla yaşanan aşk sanırım en tatlı itiraflardan biriydi. Sözsüz, ateşe dair, yanmaya dair. Evlenme teklifi ‘Evlensene benimle’ cümlesinde saklı ‘Beni seviyorsun biliyorum’la şekillense de gelen telefon teklifin olumlu cevaplanmasına engel olacak gibi. Bakalım..
Son demde; yüreğine sor eğer aklın benden kuşku duyarsa. Yüreğin bildi çünkü beni. Hayat denilen dehlizin ortasında yüreğin tuttu beni. Ellerine sor. Onlar söyler nasıl yandığını alnımın senin dokunuşunla. Duyduklarına değil, hissettiklerine sor. Sen beni en çok yüreğine sor. O söyler.
*Ümit Yaşar Oğuzcan
Emeklere saygıyla...
UmayMasal