2 Haziran 2019 Pazar

ArHas- Öykü

Ezgi Gör ve Burak Dakak’ı nasıl bir hikayede görmek isterdiniz sorusuna yanıt arıyorken Arhas fandom ben kendimce bir cevap bırakmak istedim bloga. Masalsı uyumu olan Ezgi ve Burak’ın bir gün, bir yerde yeniden biraraya geleceğini veya getirileceğini umuyorum. Bu biraraya gelmede yine umuyorum ki kendileri üzerine kurulan bir hikayenin tarafı olacaklar. İşte bu taraflık bence nasıl olsa güzel olurdu, onu anlatmaya çalışacağım küçük de olsa bir hikayecikle. Keyifle okumanız dileğiyle Arhas fandom. Bu arada zihninizde canlandırma güçlüğü olmasın diye Hasan ve Artemis isimlerini kullanmayı tercih ettim ama karakterler tamamen dizideki yapının dışındadır. Yani okuyacağınız hikayecik isimler dışında tamamen farklı bir evren. Şimdiden keyifli okumalar: )

                                              TAMAMLANMA
Genç adam babasıyla ettiği kavgadan sonra kendisini sokağa atmıştı. Yine ,yeniden, aynı konuda sayısını hatırlayamadığı kavgalardan biriydi yaşadıkları. Ancak Hasan artık bıkmıştı. Babasına kendisini anlatamamaktan, kendi hayalleriyle babasının planları arasında sıkışmanın verdiği yükten yorulmuştu. Bu yüzden ilk kez kapıyı çarpıp odasına kapanmak yerine gecenin bu saatinde sokak kapısını vurmuş dışarı çıkmıştı. Ne annesinin gözyaşlarını ne de abisinin nasihatlerini dinleyecek haldeydi. Yürüdü Hasan evinin bulunduğu sokağı geride bıraktı önce. Sonra çocukluğunun ev sahibi mahalleyi. Ellerini cebine soktu. Gecenin sonbahar ayazını hesaplamamıştı öfkeyle evden çıkarken. Ceket bile giymemişti. Annesinin dediği gibi ilk elleri ve burnu üşümüştü. Aldırmadı. İçindeki öfkeye tutundu. Yürümeye devam etti. Mahalleden de uzaklaştı. Yürüdü , yürüdü. O kadar kızgındı ki. Amacı yoktu. Nereye gideceğini bilmiyordu. Sadece kafasının içindeki bağırtıdan uzaklaşmaktı derdi. Durdu. Saatine baktığı an anladı iki saattir yürüdüğünü. Ayakları acıyordu. Bir an durdu. Annesi kesin delirmişti. Hayret telefonla aramamıştı. Sonra hatırladı şarja taktığı telefonunu da evde bıraktığını. Önce annesini aramayı düşündü sonra vazgeçti. “Biraz merak etsin. Ölmez ya!” dedi. Elini arka cebine attı. Cüzdanını evde bırakmadığını anlamanın iç huzurunu duydu bir anda. En azından aç kalmayacaktı ya da eve dönmek isterse taksiye filan binebilirdi. Dönmek istiyor muydu? Hayır. Hasan yürüdü. “Yakınlarda bir park olacaktı.”diye düşünüyordu bir taraftan. Okula giderken görmüştü. Üşüyordu. Aldırmadı. En fazla ne olabilirdi? Hasta olurdu, ki bu Hasan’ın umrunda bile değildi. Bugünkü kavgada açılan kaşının umrunda olmaması gibi. Kaşı aklına gelince elini revirdeki hemşirenin attığı dikişe uzattı. Hala çok acıyordu. Gülümsedi. “Peki Cem’in kırılan burnu ne kadar acıyordu?” Kuşkusuz Hasan’dan daha çok acı çekiyordu şu an. Cem’le kavga neden çıkmıştı? Hasan hatırlamıyordu bile. Cem’le ilk kavgaları Buse yüzünden çıkmıştı ama bugünkü olay Buse ile ilgili bile değildi. Aralarındaki kavga Buse ile ilgili olmaktan çıkmış garip bir üstünlük mücadelesine dönüşmüştü. Sonunda parkı gördü Hasan. Adımlarını hızlandırdı. Eylül aynının sonlarındaydı şehir. Parkta insanlar vardı hala. Saat de çok geç olmadığından belki boş bir bank bulmak için bakındı biraz. Sonunda biraz ilerdeki yaşlı çınarın altındaki bankı gördü. Gitti ve oturdu. Oturur oturmaz da ne kadar yorulduğunu fark etti Hasan. Derin bir soluk aldı. Bıkmış ruhunu bırakır gibi bıraktı sonra tuttuğu nefesini.  Geriye doğru yaslandı ve gözlerini kapattı. Derin bir soluk daha aldı.
-Pardon biraz toparlanırsan ben de oturmak istiyorum.
Hasan irkilerek açtı gözlerini. Karşısında kendisine bakan kızıl kıvırcık saçlı kıza baktı:
-Anlamadım, dedi.
Kız omuzlarını kaldırdı ve Hasan’ın bacağını işaret ederek:
-Anlamanı beklemiyorum zaten. Bacaklarını diyorum ,toparlarsan eğer ben de oturabilirim. Küçük ağa gibi yayılmışsın koca banka.
Hasan kızı baştan aşağı süzdü önce. Kendisine tepeden konuşulması hayatta en nefret ettiği şey olmasına rağmen bu kıza bakarken  içinde oluşmasına alışık olduğu o öfkenin zerresini hissetmediğini fark etti. Güldü. Hasan gülünce kız kaşlarını çattı:
-Neden gülüyorsun ya, komik mi söylediğim şey? Allahım ya insanlara insanlık öğretmek ne zor şey.
Hasan kızın öfkesine baktı. Gülümsemesi genişledi. Ama diğer taraftan kızın tabiriyle yayıldığı bankta toparlandı ve kızın da rahatlıkla oturabileceği kadar yer açtı:
-Kusura bakma. Aslında küçük ağalık taslamam pek. Hatta benden küçük ağa mağa da olmaz. Oturabilirsin,dedi.
Kız gözlerini kıstı. Hasan’ın tepkisini ölçüp biçmeye çalıştığı yüzündeki her mimikten belli oluyordu. Hasan işte ilk o an bu incecik kızın yüzündeki kocaman kahverengi gözleri çevreleyen uzun kızıl kirpikleri fark etti. Kız sırt çantasını taktığı tek omzundan indirip hemen yanına oturduğunda bu kez yan gözle ama dikkatle kızı incelemeye başladı. Kızın beline uzanan kızıl kıvırcık saçları vardı. İncecikti. Sanki şiddetli bir rüzgar çıksa uçacak gibi narindi. Beline bağladığı oduncu gömleğini belinden çözüp üstüne giydiğinde:
-Üşüdün mü?, dedi istemsizce Hasan.
Kız sanki başkasına konuşur gibi gözleri karşıda:
-Sonbahar ayazı. Dedem kışın ilk nefesi derdi,dedi.
Hasan bu kez kıza döndü:
-Güzel benzetme kışın ilk nefesi. Ama nefes daha çok hayat için kullanılan bir şey değil mi? Kış bana daha çok...
Kız gülümsedi bu kez. Hasan gülümseme karşısında sustu çünkü yine zihni konuşmaya başlamıştı. Dili ve zihni arasındaki bağ kopmuştu.  Zihni “Oha çok güzel gülümsüyor” derken ağzından çıkacak cümle havada kalmıştı. Kız cümleyi tamamlasın diye Hasan’a bakarken Hasan ne diyeceğini unutmuştu bile. Genç kız bu kez kocaman bir gülümseme fırlattı genç adama:
-Neden sustun?,dedi.
Hasan bir an düşündü. Elbette kendisini şu durumdan kurtaracak çok şey söyleyebilirdi. Ağzı iyi laf yapan, kızların çekici olarak nitelediği biriydi. En kötüsü bunun farkındaydı. Çapkındı. Hatta can yakanlardandı. En kötüsü can yakmayı sevenlerdendi. Ama şimdi , şu an ,burda ait olduğu Hasan kimliğinden yorgunken yeniden o kimliği giymek mi istiyordu? Saniyeler içinde bu soruyu sordu ve cevabını buldu. Kıza döndü:
-Sustum. Çünkü unuttum.
Kız biraz şaşkın:
-Unuttun mu? Cümlenin devamını mı? Niye ki?
Hasan da güldü. Geriye doğru yaslandı yeniden. Ama bu kez fazla yayılmadan. Gözleri karşıda:
-Gülümsedin, ondan.
Kızın kaşları çatıldı:
-O, ne demek öyle?
Hasan gayet vakur:
-Çok güzel gülümsüyorsun. Sen gülümseyince cümle uçtu kafamdan.
Kız hızla ayağa kalktı Hasan’ın cümlesi bitince. Bu kez Hasan şaşkın baktı kıza. Kız çantasını omzuna atarken Hasan da ayağa fırladı:
-Hey hey ne oluyor? Ne dedim ben şimdi?
Kız çattığı kaşlarının altında parlayan kahverengi gözlerinde kızıl bir öfke ile baktı genç adama:
-Bana asılamazsın anladın mı? Bana kimse asılamaz.
Hasan kızın tepkisinden şaşkın baktı o kızıl öfkeye önce. Elini uzatıp kolundan yakalamak istedi dönüp gitmeye hazırlanan kızı. Ancak kızı bileğinden yakaladığı anda genç kız bir anda Hasan’ın bileğini tutan elini yakaldı hızla kıvırdı ve arkasına alıverdi. Hasan beklemediği hamle karşısında şaşkın kalakalırken genç kız adeta tıslayarak:
-Bana sakın dokunma, dedi.
Hasan kurtulmak için hamle yapması gerektiğini bilse de , bu incecik narin kızda ortaya çıkan güce teslim olmak istedi. Hiçbir şey yapmadan sakince konuştu:
-Sadece dürüst olaya çalışıyordum ki emin ol genelde yaptığım bir şey değil. Ne sana iznin dışında dokunmak derdim ne de sana asılmak. Tekrarlıyorum hayatımda senin kadar güzel gülümseyen bir kız görmedim. Bu yüzden unuttum cümlemi ki pek sık başıma gelen bir şey değil.
Kız hala sımsıkı bileğini arkada tutmaya devam ederken Hasan sakince devam etti:
-Bak adını bile bilmiyorum. Hayatımda ilk kez bir kıza samimi olmak istedim ama o da kolumu kırmak istiyor şu an. Lütfen beni bırak çünkü bırakmazsan ben sana hamle yapmak zorunda kalacağım ve inan canını yakmak istemiyorum,dedi.
Kız bir an duraksadıysa da yavaşça bileğindeki baskıyı hafifletti Hasan’ın. Daha sonra da tamamen bıraktı bileği. Hasan’ın bileğini arkaya çevirirken yere fırlattığı çantasını yerden aldı ve hızla Hasan’ın yanından geçip yürümeye başladı. Hasan kızaran bileğine bakıp daha sonra kendisinden koşar adım uzaklaşan kızın ardından baktı.  Bir an zihnindeki o ses “Bırak gitsin” dediyse de ruhunun derinliklerinde bir yerde çatlayan bir merak duygusu zihnini bastırdı ve Hasan kendisini kızıl, kıvırcık saçlı narin ama güçlü kızın arkasından koşarken buldu. Ruhundaki çatlaktan yükselen bir ses bağırıyordu genç kızın ardından:
-Hey güneş saçlı kız, beklesene beni.
Kız  hızlı adımlarla yürürken Hasan’ın seslenmesiyle bir an duraksasa bile dönüp bakmadan devam etti. Hasan tekrar seslendi, bir taraftan da kıza yetişmeye çalışıyordu:
-Hey güneş saçlı neden kaçıyorsun? Korkutmak istemedim seni,dedi.
Bu kez genç kız durdu. Bir an derin derin nefes aldığını hissetti Hasan iyice yaklaştığı kızın. Kız döndüğü an ise hızını alamayan Hasan ister istemez genç kızla burun buruna geldi. Aynı anda da kendisini geriye çekti. Çünkü kızın son birkaç dakikadır gösterdiği hassasiyetlerin farkındaydı. Kız Hasan’ın geriye çekilme hamlesini bir bakışta fark etti. Karşısında sakince kendisine bakan genç adama dikti gözlerini. Hasan bir an duraksadı ama sonra:
-Adım Hasan ve gerçekten sana asılmadım,dedi bir hamlede.
Genç kız tek omzuna taktığı çantayı diğer omzuna da geçirdi yavaşça. Sonra dikkatle Hasan’ın yüzüne baktı. Gözlerini gözlerine dikti ve yine yavaş yavaş sağ elini uzatıp:
-Artemis, dedi.
Hasan uzatılan eli tutsa da şaşkın:
-Artemis? Takma ad filan mı?
Artemis’in kaşları bir an çatılsa da elini sımsıkı kavrayan ele bakıp gülümsedi yeniden:
-Gerçek adım bu. Takma ad değil. Adım Artemis.
Hasan Artemis’in gülümsemesine yine takılsa da bu kez çabuk toparladı kendisini:
-Ay tanrıçası. Vay annen ya da baban oldukça ilginç insanlar olmalı.
Hala elini bırakmayan Hasan’ın samimi şaşkınlığına bakıp yavaşça elini çekti Artemis Hasan’ın avucundan. Hasan ise Artemis’in gülümsemesinin ailesinden bahsedince nasıl solduğunu an be an görmüştü:
-İlginçtirler evet ama ismimi koyan dedem. Dedem arkeologdu. Ben doğduğumda Kybele ve Artemis arasında gidip gelmişler. Sonunda Artemis koymuşlar adımı.
Hasan az önce kalktıkları bankı işaret ederek:
-Bence birileri kapmadan gidip oturmalıyız,dedi.
Artemis tamam anlamında başını salladı. Banka doğru yürümeye başladıklarında Artemis:
-Kusura bakma belki fazla tepki verdim, dedi.
Hasan ellerini cebine sokarak ilerlerken:
-Özür dileme , sonuçta bu ülkede yaşamak zor. Hele kadın olmak daha zor. Çok da iyi niyetli değiliz sonuçta ve sen beni tanımıyorsun.
Artemis Hasan’a baktı:
-Her zaman bu kadar açık sözlü müsün?
Hasan güldü:
-Aslında değilimdir. Genelde son derece hesaplı davranırım. Hele bir kıza senin tabirinle asılacaksam,dedi.
Artemis:
-O zaman bana asılmıyorsun gerçekten?,diye sordu.
Hasan sonunda ulaştıkları banka yeniden oturup ayaklarını öne doğru uzattı ve başını göğe kaldırdı. Artemis de çantasını yere bırakıp yanına oturdu genç adamın. Hasan gökyüzünde görünmeyen yıldızları bulmaya çalışırken Artemis’e cevap verdi:
-Hayır. Sana asılmıyorum. Bu gece kendim gibi olmak istemiyorum çünkü. Normalde evet sana asılırdım belki ama normal olmak istemiyorum bu gece,dedi.
Artemis de tıpkı Hasan gibi gökyüzüne bakarken mırıldandı:
-İncinip incinmeyeceğine dair tercih yapma şansın yok... ama seni kimin incitebileceğini seçebilirsin.
Hasan gözlerini Artemis’e dikti yeniden:
-Bunu biliyorum. Ama nereden?
Artemis gülümsedi. Hasan’ın iç sesi yine bağırdı: “Lutfen böyle gülümseme!”
-Film “The Fault in Our Stars” orda esas oğlan esas kıza diyordu sanırım ya da tam tersi,dedi Artemis.
Hasan dikkatini dağıtmamak için Artemis yerine karşıya bakmaya başladı. Ellerini ensesinde kilitledi ve kaykıldı:
-Romantik filmleri sevmem ama bu dediğin filme kız arkadaşımla gitmiştik. Şu ikisi de kanser hastası olan aşıklar di mi?
Artemis gülümsemedi bu kez. Hasan bakmıyordu ama yine de onun ses tonundan sezdi gülümsemediğini:
-Evet , o film. Ama bu cümle bence son derece realist. Hayatta hangi noktada kırılacağımızı seçemeyiz ama bizi kimlerin kırabileceğini seçme şansımız var.
Hasan güldü bu kez:
-Katılmıyorum. Annemizi ve babamızı seçemiyoruz. Ailemizi , akrabalarımızı... Kısaca seçebilme becerimiz varsa bile sadece arkadaş ve sevgililerimizi seçiyoruz. Bunların da bizi kırma becerisi bence diğerleri kadar çok değil.
Artemis döndü. İlk kez Hasan’ın gözlerine bu kadar dikkatle baktı:
-Aptal değilsin, dedi.
Hasan şaşkınlıkla gözlerini açtı ve kahkaha attı. Aynı anda da kaykılarak oturduğu bankta dikleşti:
-Oooo.. Teşekkür ederim. Bana diyorsun ama sen de baya açık sözlüsün,dedi.
Artemis omuz silkti:
-Ama ben senin gibi sadece bu gece için böyle bir tavır benimsemiyorum. Genelde böyleyim ben. Çok da sevilmez bu huyum,dedi.
Hasan Artemis’e gülümsedi:
-İnan hayatımda en çok ihtiyacım olan şey açık sözlülük şu ara,dedi.
Artemis:
-Anlatmak ister misin?,diye sordu.
Hasan karşısındaki kıza baktı. Artemis’in samimi merakındaki saflığı gördü kahverengi gözlerinde ve en az kendisininki kadar acıtıcı bir kaçış.  Artemis ise Hasan’ın siyaha çalan koyu kahve gözlerindeki o garip hüznü gördü. İkisi de hayattaki korkularının cevaplarını değil, cevap kovalamacasındaki yol arkadaşını gördü. Anlatmak , anlamak, yol almak üzerine. Hasan:
-Anlatmak isterim Artemis . Hatta galiba sadece sana anlatabilirim. Ama bir şartla sen de bana anlatacaksın, dedi.
Artemis kızıl kirpikleri kahverengi gözlerini kapattı. Artemis nefes aldı. Derin çok derin bir nefes:
-Peki, zaten birine anlatmazsam cıldırabilirim,dedi.

Ve önce Hasan’ın anlatısı başladı...
                          UmayMasal

8 Mayıs 2019 Çarşamba

Ezgi Gör- Portakal Çiçeği'nden Güneş Kız'a

“... doruklarından bakınca
Görürsünüz hoşnut gözlerle
Vadinin ak çadırlarla donandığını
Ve, ta ötede,denizin
Uçan yelkenlerle...”
Ezgi Gör... İlk defa bir oyuncu hakkında yazmak. İlginç bir tecrübe benim için. Çünkü çok yolun başında bir oyuncu Ezgi Gör. İlk performansı, benim adıma, Artemis Aydın olarak hayal evrenime girdiğinden beri hem sıra dışı güzelliği, hem de Artemis Aydın’a ruh üflerken kullandığı yaklaşımla içimizi ısıttı. Biz Artemis Aydın’ı kardeş, arkadaş, küçük kızımız gibi hissettik. Çünkü Ezgi Gör bunu hissetmemizi sağladı.
Artemis Aydın sorunları olan, ailesiyle özellikle annesiyle yaşadığı sorunlarla başa çıkma konusunda tereddütlerle savrulan bir genç kızdı. Bir taraftan da babası ile olan ilişkisindeki dürüstlüğü, netliği ile tereddütsüz. Hissettiklerini söyleme konusunda zaman zaman karmaşık, içine kapalı bir o kadar da sahilde bağıra çağıra şarkı söyleyecek kadar cesur. Artemis’in en özel tarafı özgün olmasıydı. Babasına aşkla bağlı, annesine kendisini anlatamayan, etrafındaki herkese akılcı bu kızın alt kimliğinde gizli olan okuma, anlama, sorgulama becerisi şu ana kadar yazılmış pek çok genç kız karakterinin ötesine taşıyordu Artemis’i. Başlarda babası ile sahnelerinde bölük pörçük gördüğümüz “Portakal Çiçeği” Hasan’la farklı düzlemde ama aynı doğrultuda karşılaştığında Artemis için anne ve babasından bağımsız bir hikaye de başladı.
Kuşkusuz Artemis ve Hasan ilişkisinin en güçlü tarafı en başından itibaren Artemis’ti. Bu güçle genç kızın çektiği aşk acısının samimiyeti hepimiz için bağlayıcı oldu. Ezgi Gör’ün Timuçin Esen’le olan “Hiç iyi değilim baba, canım çok yanıyor...” sahnesinde Artemis’in aşkını anlatırken duygudan duyguya geçen mimiklerinde saklı olan o bilememe hali, kırılganlık, dağılmışlık ama bir o kadar güçlü tutum hepimiz için Artemis’le empati kurma sebebi oldu. Orda hepimiz ilk aşkımıza, ilk acımıza ve belki babamızla konuşabildiğimiz anlara, konuşamadığımız korkularımıza götürdü genç oyuncu bizleri. O ağlarken, sonrasında Artemis’i o aşkla büyütürken Artemis’teki her değişkene sağlam vurgularla bizi bağlarken Portakal Çiçeği Artemis, Güneş Kız Ezgi Gör’e  dönüşmeye başladı hepimiz için. Ekran karşısında onu izlerken yüzümüze yayılan gülümsemeler, zaman zaman mahzunlaşan ifadelerle ona eşlik ettik durduk.
Gülperi evreninde çok karakter vardı malum. Ancak o evrenin Hasan’a aşık olarak düğümlerinden olmaya aday olan karakteri Artemis aşkına rağmen haksız olduğunu düşündüğü Hasan’ın karşısına dikilince ve “Senin gelişinle benim bitişim başladı Hasan Taşkın, uzak duralım” dediğinde artık kalbimizde “Artemis’in Askerleriyiz” nidası yükselmeye başladı. Çünkü Ezgi Gör bu sahnede sesini kullanma biçiminden, gözlerine ağır ağır hücüm eden gözyaşlarına kadar, yüzüne ağır ağır yayılan kızıllıktan bedenindeki titremeye kadar öyle hissettirdi ki bize Artemis’i hayran kalmamak elde değildi. Hala dönüp dönüp izlediğim sahnelerden biri olarak cebimde. Kuşkusuz partneri Burak Dakak’la oyun alıp verme konusundaki sinerjilerinin de bu performanslarda olumlu etkisi vardı fakat henüz 16 yaşında bir genç kızın ilk dizi performansında bu denli güçlü, ayakları yere sağlam basan, inandırıcı oyunculuğu da asla es geçilmemeli.
Sonrasındaki süreçte Artemis ve Hasan’ın aşkları hikayenin merkezine ilerlerken yine Ezgi Gör’ün Artemis’in dönüşümüne nasıl ayak uydurduğunu, öfkesinde ve neşesinde ne kadar inandırıcı olduğunu izledik.   İtiraf sahnesinde elindeki güçlü varsayımlara rağmen ,aşkını ilk haykıran taraf olmasına rağmen Artemis’in  nasıl kaygılar taşıyarak Hasan’ın cevabını beklediğini öyle anlattı ki beden diliyle hepimiz o endişeyle bekledik. Hasan kendi duygularını itiraf ettiğinde biz de tıpkı Artemis gibi derin bir nefes alıp “Göğe Baktık”. Sahilde “Babam katil” derken Hasan’ın elini bırakmayan Artemis’in nasıl acı çektiğine kıpkırmızı bakışlarla şahit olduk. Ağlayamayanlara inat yapar gibi, Artemis her ağladığında öyle gerçekti ki bazen içimizde bir şeyler koptu gitti bazen hepimiz Artemis’le ağladık. Mutluğunda , ağlayışında, huzurunda, öfkesinde ve kuşkusuz aşkında samimi olmayı başaran, bize Artemis’i inandırandı Ezgi Gör. Şimdi Artemis’i Hasan’la el ele uğurladı sonsuza. Bekliyoruz. Bu genç kız başka hangi karaktere ruh üfleyecek acaba? Ezgi Gör... Portakal çiçeğiydi, şimdi Güneş Kız. Kızıl kıvırcık saçları, bembeyaz teni, çilli yüzü ve uzak İskoç dağlarından gelmiş bir peri kızını andıran gülümsemesi ile hayallerinin peşinden gitmesini izlemek istiyoruz. Bir kısmımız için kardeş, bir kısmımız için arkadaş, bir kısmımız için ise gurur duyulan kız evlat gibi. Çünkü ışıldayacak biliyoruz. Hasan’a okuduğu şiirlerdeki duyguyu nasıl kalplere taşıdıysa her ruh verdiği karakterde aynı duyguyla bizi sarsacak biliyoruz.  Bekliyoruz. 
Son demde; Hayallerini, hedeflerini gerçek yaptığın bir ömür olsun Güneş Kız. Portakal çiçeğini Tanrıça Artemis’e dönüştürdüğün maceranda, dönüştürme becerini hep kullandığın performanslar senin olsun. Hep böyle samimi, bir o kadar özgün ve benzersiz ol. Zira biz senin gibilerin başarmasını istiyoruz.
                                                                                           UmayMasal        

6 Mayıs 2019 Pazartesi

ArHas- Ek Sahne

Kimi anlar vardır karakter kendi yolunu arar. O yol çoğu zaman okurun, izleyenin kalbinden geçerek sonsuza ulaşır. Kimi aşk vardır hikayesinden bağımsız kendi nefesine tutunur. Her okurda her kalpte nefeslenir sonsuza uçar. Kerem’le Aslı’dan , Leyla ile Mecnun’a, Ferhat ile Şirin’den, Romeo ve Juliete kadar. Kim aşkın hikayesinde son verebilir ki? O hep yol alır ve yol bulur.  Artemis ve Hasan’ın hikayesindeki eksiğe küçük bir tamamlama bırakmak dileğiyle yazılmıştır sevgili okur. Keyifle okumanız dileğiyle... ArHas’a...
(Yer Hastane odası – Artemis ve Hasan)
Hasan’la Artemis hastane odasında yalnız kalmıştır doktorun herkesi dışarı çıkarmasıyla. Hasan sağ elini uzatır kendisine dolu gözlerle bakan Artemis’e:
-Çillim, hala kurumadı o gözlerindeki yaşlar.
Artemis uzatılan eli yakalar sağ eliyle. Parmaklarını teker teker geçirir Hasan’ın parmaklarına. Sonra sol eliyle de kapatır ikisinin ellerinin üzerini. İkisi de ellerine bakar. Artemis’i dolan gözlerinden süzülen tek damlayı serbets bırakır. Hasan tekrar bakar Artemis’in yüzüne. Diğer eliyle uzanmak ister Artemis’in yüzüne ,ama canı yanar. Onun canının yandığını fark eden Artemis telaşlanır:
-Deli misin? Daha yeni ameliyat oldun. Kıpırdanma. Canın yanıyor.
Hasan yaklaşan Artemis’i kendisine daha da çeker acısına rağmen. Yatağa oturmasını sağlar. Artemis onun canını yakmaktan imtina ederek oturur yatağa. Hasan uzanıp yanağını okşar Artemis’in:
-Benim canım sen böyle ağladığında yanıyor Çillim, der.
Artemis dudakları titreyerek gözlerini kaçırır Hasan’dan :
-Ne kadar korktum biliyor musun? Kalbin durduğunda ne hissettim biliyor musun? O an her şey paramparça oldu dünyada.
Artemis artık ağlamaktadır. Hatta sarsıla sarsıla ağlamaktadır. Hasan onun üzüntüsünü görünce tutar genç kızı göğsüne çeker. Artemis onun canını yakmaktan korkar ve geri çekilir:
-Ne yapıyorsun Hasan? Canın yanacak,der.
Hasan bileğinden yakaladığı kızı göğsüne çeker sakince ve başını yaslamasını sağlar bu kez. Artemis Hasan’ın ısrarına dayanamaz korka korka da olsa yumuşak hamlelerle başını genç adamın göğsüne koymaya itiraz etmez. Hasan bir eliyle kızın başını tutarken diğer eliyle sakince kızıl kıvırcık saçlarını okşar.
-Biliyorum, sevgilim. Kalbim durduğunda nasıl korktuğunu biliyorum. Çünkü o ateşten topa dönen evi gördüğümde , senin içerde olduğunu bilirken kalbimin ortasında yanan şeyin nasıl bir acı olduğunu biliyorum. Seni kaybedersem yaşayamayacağımı anladığım andı o. Sen gidersen arkanda sensiz yaşamayı başaramayacağımı anladığım andı. Sana nasıl aşık olduğumu anladığım andı.  Şimdi sen bana diyorsun ya, kalbin durduğunda diye. Benim kalbim sensin. Sen burdayken ben gidebilir miydim? Bu kalp seni bırakıp durabilir mi?
Artemis daha fazla dayanamaz. Başını kaldırır Hasan’ın göğsünden. Hala ağlamaktadır. Sımsıkı tutar sevdiği adamın ellerini. Hasan’ın gözleri de dolmuştur. Artemis:
-Öyle korktum ki, gidersin diye. Sensiz kalırım diye. O an sanki ruhum çekildi içimden. Sana bir şey olsaydı...
Hasan parmağını dudaklarına bastırır Artemis’in. Gülümser:
-Sen yanımdayken mi? Sen beni beklerken mi? Bak bana Çillim. Ben seni bırakıp gider miyim?  Gidebilir miyim?
Artemis ilk kez gülümser:
-Gitmezsin. Gidemezsin.
Hasan da gülümsemeye devam ederek:
-Gidemem. Hem ben gitmeye kalksam mesela yolumu kaybettiğim için  sen benim elimden tutar yolu bulmamı sağlarsın.
Artemis:
-Kaybolmana izin vermem ki...
Hasan:
-İzin vermezsin. Sen hep buldun beni. En karanlık anımda, en kaybolduğum noktada buldun ve elimden tutup çıkardın o karanlıklardan. İlk tanıştığımız andan beri. Hep elimden tutup yanlıştan döndürdün. Bana öğrettin. Yol aramayı, doğruyu bulmayı, sorgulamayı.
Artemis gülümser:
-Sen de hep beni kurtardın. Benim için alevlerin arasına girdin. Dayak yedin. Gökhan anlattı nasıl yana yakıla beni aradığınızı. Nasıl dağıldığını, nasıl üzüldüğünü.
Hasan dudaklarını büzer ama çapkın bir gülümseme yerleşir yüzüne:
-Nasıl dağıldığımı mı anlattı sana Gökhan? Siz hayırdır kanka mı oldunuz benim kankamla?
Bu kez Artemis çilveli bir gülümseme fırlatır Hasan’a:
-Ne, ne var yani? Azcık anlattıysa Gökhan. Hem sen bana anlatıyor musun?
Hasan:
-Ben sana kimseye anlatamadığımı anlatıyorum hep Çilli. Kim biliyor ki sırlarımı senden başka?
Artemis uzanır tüy gibi bir dokunuş bırakır Hasan’ın solgun yanağına:
-Doğru “Yoldaş Çilli” olarak hep anlattın bana. Anneni, babanı, babamı...
Artemis “babamı” derken mahzunlaşır. Hasan Artemis’in neyi düşündüğünü anlar. Tekrar tutar boşta kalan tek elini:
-Artık sorun yok, sana yemin ediyorum. Seni üzmemek için, senin için. Biliyorum. Seni çok üzdüm. Çok hata yaptım Çilli. Ama söz bundan sonra hata yok, yanlış yok.
Artemis yüzüne yerleşen hüzünden sıyrılır:
-Hatayı hepimiz yaptık Hasan. Büyüklerimiz en büyük hataları yaptı. Sen ödedin bedelini yaptıklarının. Ölümden döndün. Nolur artık bunları konuşmayalım olur mu?
Hasan bir an durur, sonra:
-Sana ne anlatmamı istersin Çilli?
Artemis durur. Gözlerini tavana diker. Düşünür. Sonra Hasan’a bakar:
-Her istediğimi anlatacak mısın?   
Hasan güler:
-Ne istersen anlatacağım. Sor ve cevabını al. Sonra Gökhan’a filan sormana gerek kalmasın.
Artemis minik bir kahkaha patlatır:
-Oooo Hasan Taşkın ve kıskançlık. Ne o Gökhan’ı mı kıskandın?
Hasan da güler:
-Ne, ne var yani kıskanamaz mıyım?
Artemis hem hoşuna gitmiş hem de şaşkın güler:
-Gökhan’ı mı? Yok artık.
Hasan yattığı yerden kıpırdar. Kalkmaya çalışır. Artemis anında müdahale eder:
-Kıpırdama. Dikişlerin açılacak. Ne yapıyorsun Hasan?
Hasan:
-Sana yaklaşmaya çalışıyorum.
Artemis biraz kızgın:
-O ne demek öyle? Yanındayım işte. Neden kalkıyorsun?
Hasan yine çapkın gülümser:
-Yeterince yakın değil. Kalkıp gözlerinin ta içine bakmam lazım ama itiraf ediyorum canım yanıyor.
Artemis yüzüne hafif bir tebessüm yayılsa da kaşlarını çatmaya çalışır:
-Yanar tabi. Bir durmadın Hasan Taşkın, yerinde bir durmadın. Hoş ne zaman durmayı başardın ki?
Hasan düşünür:
-Başka bir çare bulmak gerek.
Artemis anlamadan bakar:
-Neye?
Hasan:
-Gözlerini istiyorum Artemis, tam olarak burun mesafemde hem de. Gözlerini istiyorum.
Artemis şaşkın ve utangaç genç adama bakar. Ne diyeceğini bilemez. Hasan düşünür:
-Buldum galiba. Ben gelemiyorsam sen gelirsin.
Artemis utanarak sorar:
-Nasıl olacak o dediğin?
Hasan eliyle Artemis’e yataktan kalkmasını işaret eder. Yataktan kalkan Artemis’in eline tutunur yatakta sola kayar. Artemis tam olarak ne olduğunu anlamadan bakar olanlara ama sormaz. Hasan iyice yerleşir. Yatağın sağ tarafında oluşan boşluğa bakar ve yatağa dokunur:
-Hadi, der.
Artemis boşluğa bakar.Hasan’ın ne demek istediğini anlasa da anlamazdan gelir:
-Ne hadi?
Hasan yine güler:
-Çilli, gel bakalım yanıma. Hem yoruldun bütün gün, hem de benim sana, varlığına ihtiyacım var. Yat yanıma ki gözlerini, o derinliğinde kaybolduğum gözlerini, yakından görebileyim. Söz o gözlere bakarak anlatacağım ne istersen.
Artemis bir an tereddüt etse de önce ceketini çıkarır. Sonra Hasan’ın yanına yatar. Elleri yine kenetlenir gençlerin. Hasan canı yansa da döner Artemis’e doğru. Burun burunadır iki genç. Birbirlerinin gözlerine bakarlar Hasan konuşmaya başlar:
-Hani dedin ya Gökhan’ı mı kıskandın diye? Ben seni hep kıskanıyorum mesela kim olduğunun önemi yok. Hatta sonradan düşündüm ben seni hep kıskanmışım zaten. Sen her Doruk dediğinde mideme giren krampların sebebi seni kıskanmammış ama anlayamayacak kadar kibirliymişim. Çillim, sen o kadar benimsin ben o kadar seninim ki sana benden yakın olmaya çalışan herkesi kıskanırım ben. Sen sevgilimsin benim, aşık olduğum kız ama bu kadar değil. Sen yoldaşımsın, arkadaşım, dert ortağım ve dostum. Ben kim olsa paylaşamam seni. Anladın mı?
Artemis başını sallar. Bir süre birbirlerine bakarlar. Sonra Artemis:
-Hasan sana bir şey sorsam?
Hasan eli Artemis’in yüzünde dolaşarak:
-Sor. Ne istersen sor güzelim,der.
Artemis biraz tereddütlü:
-Sen beni ne zaman sevdin? Tamam yangında anladın bana sevginin aslında aşk olduğunu ama hiç düşündün mü sen beni ne zaman böyle sevdin? Benim için alevlere dalacak kadar.
Hasan bir süre Artemis’in yüzünde , saçlarında dolaştırır elini. Sonra çok net:
-Düşündüm. Fark ettiğimde çoktan yarıyı geçmiş olan bu sevda ne zaman içimde yeşerdi diye. Bana yardım ettiğin ve babanın ofisine gitttiğimiz gece mi dedim önce? Sonra anladım ki ondan çok önce çünkü yine Doruk demiştin bana ve benim içim çekilmişti. Düşündüm. Düşündüm. Ben sana gelmek istedim hep Artemis. Canım yandı, sana gelmek istedim. Korktum , sana gelmek istedim. Artemis ben galiba seni o sahilde gördüğüm andan beri sevdim. Çok sevdim. Anlayamadım, belki anlamak istemedim.
Artemis yüzünde dolaşan Hasan’ın elini yakalar:
-O zaman neden?
Susar Artemis. Hasan’ın parmakları hala Artemis’in dudağının kenarındadır. Ama o parmakların ait olduğu el de Artemis’in elinde bir süre dururlar. Hasan yutkunur, sonra burnunu kızın burnuna dayar. Artık aralarında mesafe kalmamıştır:
-Korktum. Anneme aşık olduğunu, her hücremle bildiğim adamın kızına aşık olamazdım. Zaten ben aşık olamazdım ki. Başımda dünya kadar dert vardı. Korktum. Seni o dertlerde, anne ve babamız arasındaki kargaşada kaybetmekten korktum. Dur istedim. Orda ol. Her istediğimde seni yanımda bulabilmek istedim. İstedim ki beni bırakma. İstedim ki sevgilim olamayacaktın madem yoldaşım ol. Kardeşim dedim senin için babana sırf senden uzak durabileyim diye. Korktum sana aşık olmaktan çok korktum.
Hasan gözlerini kapatır ve alnını Artemis’in alnına dayar. Kızı iyice çeker kendisine. Gözleri kapalı nefes alır. Sonra gözlerini açar ve Artemis’e bakar. Kızın gözleri yine dolu doludur:
-Ahmaklık işte . Sanki direnebiliyoruz da duygularımıza. Artemis , sen benden her gitmeye kalktığında paramparça oldum ben.  O kapının önünde bana bakarak tanıştığımız güne lanet ettin ya, sonra  hayatıma girişinle benim bitişim başladı diyip uzak duralımla bitirdin ya cümleni, çektin gittin. Ben orda sarsıldığım kadar hiç sarsılmamıştım hayatımda. Darmadağın oldum. Hala anlamadan, nedenini sorgulamadan. İçim bomboş kaldım. Ama bilemezdim ki bu çilli kızın beni daha da beter sarsma gücü olduğunu. İsterse beni parçalara ayırabileceğini. Hani senin neden dediğin o olay var ya? Başkasının elini tutmaya kalkışmam. Sanıyor musun benim dudaklarımdan bir kez olsun sevgi sözcüğü çıkabildi o zaman? Çıkmadı, çıkamadı. O zaman bile bu ahmak kafam anlayamadı nedenini. Kalbim bilse de. Ben senden başkasına seni seviyorum diyemedim. Diyemeyeceğim asla.
Hasan’ın da bir damla kayar gözlerinden. Artemis’in ise gözyaşları ip gibi inmektedir. Hasan uzanır Artemis’in akan gözyaşlarını siler parmak uçlarıyla. Sonra uzanıp acı çekse de yarası yüzünden aldırmaz,  kızın gözlerini teker teker öper. Yeniden başını onun başına dayar ve gözleri kapalı mırıldanmaya başlar boğuk sesiyle:
-          Desem ki sen benim için
Hava kadar lazım,
Ekmek kadar mübarek
Su gibi aziz bir şeysin,
Nimettensin , nimettensin!
Desem ki...
İnan bana sevgilim inan,
Evimde şenliksin, bahçemde bahar;
Ve soframda en eski şarap.
Ben sende yaşıyorum,
Sen bende hüküm sürmektesin.
Artemis ve Hasan gözleri kapalı , burun buruna , alınları birbirine dayalı uyurlar. Elleri , tüm parmaklarıyla kenetlidir.
Hamiş: Sahneyi Eda Baba şarkısı “Sonbahar” eşliğinde okursanız, ben o şarkıyla yazdım çünkü. Sevgiyle...
                                                                                  UmayMasal





5 Mayıs 2019 Pazar

Gülperi-Peri Masalı

“Yolculuk ilginçtir. Yaşamın içinde kesitler oluşturur. Keser bazen seni. Çünkü karşına çıkan bir çift gözdeki kirpik bıçak gibi olma yetisine erişir senin için. Aşk denilen şeydir bu gücü veren o kirpiklere. Ve sen tüm ortaya döktüklerine inat saklarsın aşkı en derine. Kimse görmesin , bilmesin dersin ama ordadır gözlerinde , ellerinde. Bulanmışsındır. Sadece aşkı bilenin görebileceği peri tozuyla.”      
Gerçeklikten kaçışımız çoğu zaman beklenmedik acılarla karşılaşmamızdan temelini alır. Bu doğrultuda sığınırız kurgulara. O kurgular bizi serüvenden serüvene sürükler. İçinde bizden parçalar bulunan ama tam da biz olmayan o evrenin gerçekliğine sığınırız kendi gerçekliklerimizin soğuk yüzlerine inat yapar gibi.  Belki bundandır zamanla tarih olan gerçeklikten daha çok kurgu olan ama içinde insan gerçeğini barındıran öykülerin ölümsüzlüğü. Ya da tarih denilen olgunun yüzyıllar boyunca kazanan tarafından yazılmasına inat öykünün kaybedenin tarafındaki o sonsuz bağlayıcılığı insanı öyküde tutan. Bilmiyorum. Mitlerden destanlara, halk hikayesinden mesnevilere, modern öyküden romana, tiyatrodan sinemaya, heykelden resime hatta müziğe uzanan kökleşmedeki temelde kurgu hakim ama sanatın bütün coğrafyasına. Kurgu ve o kurguda vaadedilen serüven. Sebeb-i Girizgah yine ve son defa Gülperi. “Peri Masalı” diyerek yola çıkılan bölüm, otuz haftalık serüvenin sonu. Hikayenin sonu..: ) 
Öncelikle belitmek zorundayım ki son bölüm hiçbir tarafıyla tatmin edici değildi. İlk bölümden beri seyirciye vaddedilen konusunda zaman zaman sıkıntı yaşayan hikaye son bölümde tam anlamıyla “Bu mu yani” duygusu yaratarak veda etti. Kuşkusuz bu alışık olduğumuz bir durum. Final yazmak , hikayenin ana unsurlarını koruyarak çatışma yaratmak zor işler. Bunu başarabilen senaristler muhakkak var ama süreci iyi yönetemeyen , hikayesini yarı yolda bırakan, sonrasında bu tarz finallerle seyirciyi muhatab eden senaristler de var. Yapacak bir şey yok. Seyirci açısından tatmin edici olmaması sanırım çok da önemsenmiyor ki, defalarca ve defalarca aynı tip aceleye gelmiş hissi bırakan eksik gedik sonlarla kalıyoruz. Üzücü olan taraf şu hikaye bir dönüşüm ve değişimdir. Kahramanların dönüşümlerini okur, izler ve dinlersiniz. Finalde ise vurgu hem düğümlerin çözümüne yöneliktir hem de karakterlerin dönüşümüne. Bizdeki gibi uzun dizi sürelelerinde bana kalırsa son anda karar verilen finaller tam da bu dediklerimi eksik bıraktıklarından ağızda buruk tat bırakıyor işte. Neyse son defa bölüme bakalım.
Geçen hafta bıçaklanan Hasan ve kaybolan Can sorunsallarıyla bölüme girdik. Hasan canıyla cebelleşirken Can çocuk dilendiren bir adamın eline düştü. Bölümümüzün ki finaldi bu bölüm yüzde sekseni bu olaylarla da geçti gitti. Hasan’ın bıçaklanması tüm aileyi biraraya getirmek, dede pişmanlığı, hatalardan ders çıkarmak, Eyüp’ün çocukları için ilk gerçek endişesi, Şeyma’nın samimi pişmanlığı açısından kuşkusuz faydalıydı ama Can neden kayboldu? Neden biz bununla zamanlar harcamak yerinde hastanede birbirinin acısını sağaltmaya çalışan bir aile görmedik. Birbirleriyle konuşabilirlerdi. Gülperi Kadir’le , Bedriye Artemis’le konuşabilirdi. Hasan’ın kalbinin durduğu sahnede tüm aile orda olabilirdi. Burada parantez, Hasan’ın kalbinin durduğu an önce annesinin sesini duyup çıkış yolunu bulmaya çalışması ama bulamaması sonra Artemis’i görüp onun elini tuttuğunda hayata tutunması çok güzel bir sahne olmuş. Hem anne çocuk bağı hem de aşkın gücü adına. Çünkü o sahneden gizli anlam çok kıymetli. Hasan ve Artemis ilk tanıştığı andan beri anne ve babalarının seslerinin , genlerinin etkisini hissettiler üzerlerinde. İkisi de anne ve babadan miras bir aşkın ilk kıvılcımıyla yola çıktılar ama sonra çok daha sahip çıkan bir aşkın kahramanı olmayı başardılar ki bu bölüm bile buna ispat. Gülperi Kadir aşkında tek taraf vardı aşka sahip çıkan: Kadir Aydın. Ama Artemis Hasan aşkında iki taraf da sonuna kadar direndi. Aralarına giren sorunların ciddiyetine rağmen sevdalarına sahip çıkmayı başardılar. Rüya metaforunda olduğu gibi ilk tanıştıkları an Hasan’a elini uzatan Artemis Hasan’ın dönüştürücüsü oldu. Artemis Hasan’ı hep hayata bağladı. Hep sorunlarla başa çıkmasını sağladı. Bundandır Hasan sadece yoldaşı gördüğü zaman bile Artemis’ten başkasına konuşmadı. Son demde Hasan’ı ölüme yürümekten alıkoyan kişinin aşık olduğu, bakarken içini titreten, onun olduğu yerde başka hiçbir şeye odaklanamadığı kız olması boşa değil.  Parantez kapatalım devam.
Hasan’ın iyileşmesi, Can’ın bulunmasından sonra süre olarak bizlere kalan kısıtlı zamanda her zamanki gibi Gülperi’nin aldığı kararların ceremesini çektik. Nedeni bilinmez , Gülperi Foça’ya gitmeye karar verdi. Oysa ailesi zamanında onu reddettiği için Foça yerine İstanbul’a gelmemiş miydi? Bu soruyu geçelim, “Bu Kadir Aydın sana ne yaptı Gülperi?” demekten kendimi alamıyorum. Finalde bile adamı terk etti. Kendi aşkını hiçe saydığı gibi Artemis ve Hasan aşkını da hiçe sayarak aldı bu kararı. Sevgili okur bu final bölümü onu da tekrar hatırlatmak isterim hani bunca saçmalığı gerçi hep yaptı ama olsun dizinin gelişme bölümünde yapmıyor yani. Neyse dizinin gerçek hissindeki tek aşkı Arhas tabi bu duruma itiraz etti. Hem ikisinde bulunan aile özlemi hem de hissettiklerini koruma refleksiye anne ve babalarını biraraya getirmeye çalıştılar küçük adam Can’ın da yardımıyla. Gülperi’nin güçlü (!) direnci sebebiyle de Hasan’ın dediği gibi patladılar. Merdivende oturup konuşurlarken karşımızda artık kendilerine dair sorunlarını aşmış bir Arhas vardı. Hasan çilli bebekler derken aslında Artemis’e hissettiklerinden ne kadar emin olduğunu vurguladı. Hoş benim hayalim el ele yurt dışına eğitim için giderlerken arkalarından onlara el sallayan Kadir, Gülperi, Can ve Bedriye’ye dönüp el sallamaları sonra Hasan’ın Artemis’e dönüp şunu demesiydi: “Biz evlenicez biliyorsun di mi?” Ona şaşkın bakan Artemis’in yanağını okşayıp devam edecekti Hasan: “ Biz evlenicez ve en az onlar kadar mutlu olcaz. Sımsıkı tuttuğum elini hayat boyu bırakmayacağım çünkü bırakırsam düşerim.” Artemis gülecekti Hasan’a ve “Sensiz olmaz zaten, hayat sensiz hayat olmaz ”diyecekti.  Sonra Arhas tarzı sımsıkı el ele tutuşup kendi hayatlarına yürüyeceklerdi iki sevgili. Olmadı. Buna da şükür. Planları var ve biz bunu bildik diyip devam edelim.    
Her neyse Foça macerasında Bedriye hariç kimsenin mutlu olmadığını görerek devam ettik final yolculuğuna. Bedriye’nin her yerde eğlence bulabilme becerisine taktir bırakarak ArHas’ın özlemli konuşması ve kavuşmasına gidiyorum. Artemis ve Hasan siz ne güzel bir çiftsiniz öyle diye diye izlediğim ve sizden ayrılmaya hazır olmadığımla yüzleştiğim bir andı. Artemis ve Hasan spinn off yapsak olmaz mı? Olmaz mı? Peki.: (  Hasan ve Artemis hayatlarındaki her anın sadece diğeri yanındaysa anlamlı olduğunu anlattı o kısacık kavuşma anında birbirlerine. Yemek yemenin, nefes almanın, öğrenmenin, uyumanın, gülümsemenin kısaca yaşamanın anlamlı olmasının sebebini anlamış iki ruhtu onlar o sahnede. Ayrı kalmaktan canlarının nasıl yandığını birbirlerine anlatırken gözyaşları akan Artemis’e sesi boğularak “bir daha asla seni bırakmayacağım” diyen Hasan’ın o gözyaşlarını silmesi o bırakıştaki mecburiyete rağmen nasıl üzüldüğünün, eksik kaldığının ispatıydı. Aşk tamamlanmak ne de olsa. Bir kez tamamlanırsan bir daha asla başkasıyla bütünlenemezsin. Hasan’ı aşk büyüttü. Hasan’ı Artemis büyüttü. Artemis’i Hasan’ın büyütmesi gibi. Devam. Arhas’ın kaçacağını sanarak biraraya gelen Gülperi ve Kadir’i bir eve kapatıp kendi duygularıyla yüzleşmelerini sağlayan çocuklar sonunda istediklerini aldılar ve yeniden aile oldular. Burada annemin Kadir’e “İsteme artık bu Gülperi”yi serzenişini de ekliyorum. Bana kalsa annemle aynı fikirdeyim lakin serde Arhas aşkını korumak var. Ah canım Kadir Aydın aşıksın da sonsuza hem aşkınla hem de ArHas aşkını koruma kollama göreviyle uğurluyoruz seni. Zira Hasan’ın da dediği gibi baba olacak, babalığa seçilecek bir adamsın sen.
Son demde;  benim için Timuçin Esen izlemek için başlanan, Kadir Aydın’ı severek devam eden sonrasında  ArHas için yorumlanmaya başlanan bir serüvendi Gülperi evreni. Önce yönetmen kaybı ardından hikaye sorunsalı ve senarist kaybı ile devam eden tüm sıkıntılara rağmen keyifli bir macera yaşadık. Bütün oyuncularının karakterlere inandırdığı bir evrendi ama yazık ki kurgu doğru olmayınca , açılamayınca daha uzun izlemenin keyif olacağı hikaye tıkandı. Hatalar bizce de var ama yazmanın manası yok şu an. Hem GülKad hem çocuklar çok mutlu olsun kendi dünyaları içinde. Şeyma ve Artemis’in gerçekçi hesaplaşmasını çok sevdim. Anne kız ilişkisini yeniden bulmuşlardır umarım ki umut vaddediyorlardı. Arhas , sizi sevdim. Çok sevdim. Ayrıca veda edicem size. Ama size olan Hamiş bölümünde şimdilik.
Sevgili okur sana da teşekkür. Bunca zaman okudunuz. Belki başka evrende kesişir yolumuz. Sevgiyle kal “Gülperi”
Hamiş:  Sevda ne tek gün ne hafta ne ay. Sevda kıyamete kadar. Sevda sana dair senin ellerine senin gözlerine. Kızıllığında ateşin saklı sevda. Bazen bir festival bazen bir karabasan. Ama hep sen sana dair. Sevda nefes, sevda su, sevda ekmek, sevda sen hep sen. Sonsuzluk mutlu bir sonsuzluk. Aşkla kal Arhas. Kızıl her zaman karaya yakışır unutmadan...

                                                                                                          UmayMasal 
      

27 Nisan 2019 Cumartesi

Gülperi-Bize Güven

“Canım yanıyor biliyor musun? Öyle acıyor ki bazen kanadığımı hissediyorum. Hayat bana yüklerini sırtlamam için zor kullanıyor. Yaram, berem ,çiziklerim, kayıplarım. Sense ordasın. Mıh gibi aklımda, hayalimde, kalbimde. Gülümsemenle orda karşımdasın. Sen  yaralarımın merhemi, sen pişmanlıklarımın affı, aşksın.”
Girizgah aşk. Girizgah bir parça af, çokça pişmanlık, bir tutam intikam, bağ bağ kargaşa. Gülperi “Bize Güven” etiketiyle sona bir kala karşımızdaydı.  Hasan Kadir’i yaralamak suçundan kelepçelendiğinde o bizlik yine yeniden sorgulanmaya başlandı bizzat Gülperi tarafından. Gülperi bölüm boyunca inişli çıkışlı tepkilerinde sadece ve sadece Kadir’i suçlayarak çocuklarının bile kabullendiği “Biz” olma, aile olma fikrinden ne kadar uzak olduğunu gösterdi. Dizinin ilk bölümlerinde ne yaptığını bilen Gülperi’nin çocukları yanına geldikten ve onu anladıktan sonraki süreçte hızla sığlaşan bakış açısı devredeydi. Anne olmanın fedakarlık olduğu zaten malum ancak İstanbul’un en iyi avukatı olan adama yani Kadir'e zaten ipten adam alıyor diye kendisi gitmemiş miydi ilk bölümlerde Yakup Taşkın’a kafa tutabilir diye? Şimdi kocası olan adama bir türlü duyamadığı güvenin anlamlanması çok zor. Kadir Aydın hem baba hem avukat olarak tek bir hata yapmamışken Gülperi’nin sürekli ondan bağımsız yol arama çabası, Kadir’i defalarca terk etmesi üstüne bu hafta Kadir’i dürüst olmamakla suçlaması neden Gülperi Kadir aşkının inandırıcılığı kaybettiğinin altını kalın kalın çiziyor aslında. Giriş gelişme ve sonuç bölümünde bu aşkın derinleşememesi sadece Kadir cephesinde çabalanarak oldurulmaya çalışılması Gülperi’nin sadece çocuklarına ilişkin durumlarda ortaya çıkan kahraman kimliğinin hayatının geneline yayılamaması çocuklarına ilişkin durumlarda dahi mantıklı kararlar alamayıp kurban kimliğini benimsemesi gibi gibi gibi. Finale geldik zaten neden bunları sorguluyorum? Ben finale bu kadar çabuk gelelim istemiyordum da ondan.
Kadir Aydın... Timuçin Esen harika bir oyuncu. Kadir Aydın da harika bir baba. Hata yapmaması bana zaman zaman rahatsızlık verse de Kadir’in en özel tarafı babalığı ve kızı, devamında Gülperi’nin çocuklarıyla ilişkisi. Artemis’i yetiştirme şeklinde saklı demokrat, akılcı, sevgi dolu kimlik önce Can sonrasında da ona en çok direnen Hasan’da karşılık buldu. Ey okur Bedriye’yi sorma bana. Zira sorarsan onda hangi duygunun ne kadar karşılığı var ben de bilmiyorum derim. Hasan hapisteyken yatağından şikayet eden, üstüne Mehmet’e ilan-ı aşk eden Bedriye’nin travmatik bir kimliği var kabul ama o travmanın doğuştan olduğunu düşünür hale geldim. Çok da düşünme taraftarı mıyım? Sona bir kala hayır. Kadir’e devam edelim. Hasan’la yaptığı her konuşmada Hasan açısından rol model olmaktan babalığa doğru ilerledi Kadir. Özellikle Artemis’in yönlendirmesiyle Hasan’ın birini bıçaklamasına engel olduğu sahnede kucakladığı Hasan, Kadir için artık oğul ,Hasan içinse Kadir baba oldu. Şeyma’nın yine Artemis tarafından ikna edilmesiyle Hasan’ın başındaki belayı tam da en baştan dediği gibi def etmek üzere olan Kadir Hasan’ın bıçaklanmasıyla adeta yıkıldı. Bıçağı bedenine yiyen Hasan’dı ama korkarım aynı yerden bıçağı yiyen diğer kişi de Kadir oldu. Haftaya finalde Hasan hayatı için savaşırken Kadir nelerle muhatap olacak cidden ürkerek bekliyorum.
Artemis Hasan... ArHas.
Sizi yazmayı özleyeceğim. Ama haftaya yakarız ağıtı. Şimdi devam. Artemis ve Hasan Gülperi evreninde öyle bir yer ki benim için ilk aşkın, sevdanın, özlemenin, örselenmenin ve bununla büyümenin acıtıcı , bir o kadar güzel tarafı. Baştan beri ilmeklene ilmeklene oluşan aşk hikayesi hep sınanmak zorunda kaldı.  Bu sınavlardan da el ele geçmeyi başardılar hep ArHas olarak. Bu hafta önce Hasan’ın tutuklanması ile karşı karşıya kaldılar. Artemis kırgınlıklarına rağmen aşkla Hasan’ın yanındaydı yine. Annesinin yaptıklarından şüphelenerek , acı çekerek ama en çok Hasan’ı merak ederek Hasan’a sarıldı yine. Hasan ise hayattaki en değerli hazinesi haline gelen kıza sarıldığında ona “Üzme kendini, her şey güzel olacak”diyecek kadar umutluydu sahip olduğu sevgilerle. Sonrasında Hasan ıslahevinde daha ilk geceden başını belaya soktuğunda da o sevgi sarıp sarmaladı onu. Revirdeki Artemis Hasan sahnesinde de yine sahiplenme, sevgi, şefkat, çokça aşk ama en en çok af vardı ki Hasan açısından bu en önemlisiydi o an. Hasan’a hep kızdık bu aşkı ne kadar hak ettin acaba diyerek? Ama Hasan o kadar net ki sevdasında. Artemis’e “seni özledim” dediğinde sadece kastı ıslahevinde olması değildi. Ona kırgın olan Artemis’in gözlerindeki sevdayı özlemişti Hasan. Tam da bunu anladı Artemis ki cevabı “kavuşmak rüya gibi hiç uyanmak istemiyorum” oldu.  Artemis ve Hasan arasındaki aşkta en güzel taraflardan biri aralarında sır olmaması. Kırgınlıklarını, öfkelerini , hatalarını konuşabiliyorlar. Hatta anne ve babalarının hatalarını da. Hasan nasıl babasının katil olduğunu saklamadıysa Artemis’ten, Artemis’te Hasan’dan saklamadı asıl Şeyma’nın görüntüleri çeken kişi olduğunu. Burda itiraftan sonra Gülperi’nin tepkisi devreye girince Artemis’in özrüne herhangi bir cevap veremedi Hasan ama kızmayacağı da gün gibi ortadaydı. Aşıkların ıslahevindeki diğer konuşmasında Hasan taşıdığı umudu kaybetmiş gibiydi. Bedeller , pişmanlıklarla üstüne kendi kendisini bir şekilde hep mahkum ettiği çıkmazla yüzleştiğinde Artemis’ten özür dileme sırası ona geldi. Olmak istediği ve olmak zorunda kaldıklarının yüzleşmesi gibiydi Artemis’e dolu dolu bakışları. Artemis Hasan’ın gözlerinin tam içine bakarak “Ayrılık sevdaya dahil çünkü ayrılanlar hala sevgili” şiirini okurken Hasan kızın gözlerinden bir saniye kopmadan olmak istediği yere, olmak istediği kalbe, hayata baktı. Olmak istediği ama bir türlü olmasına izin verilmeyen hayata. Haksızlıkla mücadele ederken benimsemesi öğretilen şiddetten kaçamadıkça uzaklaştığı yakalamak isterken kendisinden esirgenen o hayat Artemis olarak karşısında ona şiir okurken Hasan’a içini çeke çeke ağlamaktan başka çare kalmamış gibiydi. Kafasında yapmayı planladıkları, kalbinin orta yerindeki yangını kıyasıya kapışırken o söylemese bile onu anlayan Artemis yine yeniden Hasan’ın kendisini yakmasını babasıyla engelledi. Ne demiştin Hasan Taşkın “Hiç konuşmasak öyle yan yana dursak” . Kadir’in gösterdiği babalık ve verdiği garantiyle mahkemede tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakılan Hasan’ın sevinçle ilk Kadir’e sonra Artemis’e bakması bundan belki. Ondan asla elini yüreğini esirgemeyen baba kız Hasan’ın kahramanları.  Son sahnede bıçaklandıktan sonra Artemis ve ailesinin resmine tutunup yaşamak istemesi, yardım için çabalaması da hep bu umuttan. Hasan umudu varsa sonuna kadar direniyor, direnecek. Hasan’ın umudu sevdikleri, Hasan’ın umudu onu sevenler, Hasan’ın umudu Artemis’e sevdası.
Hamiş: Sevdası kıpkızıl dururmuş ruhunda, kan mı ateş mi bilmeden? Biri diğerine karışırmış belki ve belki ateşten nehirmiş damarları kalbinde gezinen. Bakış olmuş akmış sevdiğine sonra can vermiş onun bir damla gözyaşında. Şaşırmışlar o koskocaman ateş nasıl can verir gözyaşı damlasında diye, cevap vermiş : “O damla sevdamın gözünden süzüldüyse eğer sadece söndürmez beni isterse öldürür de.”
                                                                                                          UmayMasal      

   


14 Nisan 2019 Pazar

Gülperi-Sonsuza Kadar

“ Benim yüreğim buz tutarken onun yüreğine düşüyor ateş bu kez.  Bendeki döngü onda tekrarlanıyor. Görüyorum. Görmek yetmiyor. Dursun diyorum. İçindeki acıyı yenmesi gerek, can kırıklarını onarması gerek. Ama olmuyor. Tutmuyor  tutkallar tıpkı benimkileri de tutmadığı gibi. Canını veriyor bazen insan, bazen can alıyor da can kırığı tutmuyor. İnsan kesildiği yerden kanamaya devam ediyor.”
Affetmenin unutmak olduğunu sananlar coğrafyasındayız. Oysa af unutmak barındırmaz. Unutuluyorsa o zaten af olmaz. Gerçekten zamanaşımı mıdır af, yoksa zarar verilenlerin vicdanında yaptıklarınızın bedelini ödediğinize inanç mı? Peki affedilen açısından süren bu belirsiz tutumların ötesinde affetmek büyüklüktür mottosuna sığdırıp sıkıştırdığımız iyi insan olma kanunnamesinin neresinde bedel kavramı? Yoksa affedilen ya da affeden arasındaki iyilik kötülük sorunsalı mı tarafları mahkum eden? Sebeb-i Girizgah: Gülperi-Sonsuza Kadar. Bölümle ne ilgisi var diyenlere cevap: Kafamdaki soruları tetiklemeyen metinle bağım olmaz ki zaten. Sorular burda cevaplar da içimizde bir yerde diyip bölüme devam.
Geçen hafta Eyüp’ün tehditlerinde bırakmıştık Gülperi’yi. Yine ve yeniden o tehditlere boyun eğdi Gülperi. Burada çatışma yaratmak adına yapılan hamleleri anlamakla beraber Kadir gibi biriyle evli olduğu halde üstüne oğlunun tutumunu da bilmesine rağmen hiç çözüm aramadan hiç konuşmadan sürekli Kadir’i bırakıp giden Gülperi’yi anlayamıyorum. Kaldı ki kaza ile Kadir’i vuran Hasan için kurtuluş argümanı üretmek uluslararası çalışan ve zekası ilk bölümden beri altı çizile çizile verilen Kadir Aydın için zor olmasa gerek. Şu ana kadar Artemis ve Hasan muhalefeti üzerinden yürütülen evliliği bir türlü oturtamama hali son haftalarda iki gencin de kabuluyle sanki bir parça çözülebilmeliydi. Mantıklı olarak önce Artemis’in sonra yaşadıklarının payıyla Hasan’ın anladığı Gülperi Kadir aşkında sıkıntının hala diyalog boyutunda olduğu fikrindeyim. İkili Kadir’in tüm açık iletişim biçimine rağmen konuşamıyor. Çözemiyor. Kadir’in muhteşem bir baba profili olması hem kendi kızı Artemis açısından hem de abi dese de Hasan açısından çok belirgin bir şekilde diyalogla ortaya konuyor. Baştan beri kızı ile arasında sımsıkı bir bağ olan Kadir onun kızı olduğunu her fırsatta hata bile yapsa kanıtlayan Artemis’le öyle güzel konuşabiliyor ki baba kız hallerine hayran oluyoruz. Diğer taraftan baba figürü konusunda ilk andan beri sorun yaşayan Hasan’ın da Kadir’e sığınmaya başlaması güzel bir detay. Aralarında gelişen diyalog çok gerçekçi. Kadir Hasan için bir süredir zaten rol model olma yolunda ilerliyor. Bunda kuşkusuz karakterin kahraman kimliği, adalate inancı, sevdiklerini koruyup kollama tavrı da etkili ama Hasan için tüm bunların yanında Artemis’in babası olması da önemli duruyor. Eyüp ve Kadir arasındaki babalık farkı o kadar net ki, ayrıca Eyüp’ün travmatik kişiliğinin bu bölüm sorumlusu olarak gösterilen Yakup Dede de o farkın bir başka kolu olarak da önümüze konuyor. Eyüp ve Yakup arasındaki nefret , iktidar kavgasının mecburen bir kolu haline getirilen Hasan’ın işte tam bu noktada kurtarıcısı Kadir. Hasan hızla o hiyerarşik yapının dışına atıyor kendisini. Her ne kadar önceden yaptığı hataların bedelleriyle yüzleşmek durumuda kalacak olsa da. Diğer taraftan işin anne kıyası kısmını üstlenen Gülperi ve Şeyma’da belirgin bir iletişim sorunu baş gösteriyor. Gülperi kendisini feda eden , çocuklarını çok seven bir anne. Her şeyden önce çocukları geliyor. Burda sorun yok. Ancak ben Gülperi’nin kızıyla, Artemis’le ya da feda süreçlerinin müsebbibi olup onunla konuşmaya çalışan oğluyla gereken şekilde konuşabildiğini düşünmüyorum. Okuyan, şiir bilen, yazan bir kadın kimliği olduğu ilk bölümlerden beri verilen Gülperi’nin eski gücü yok. Buraya biraz daha dikkat edilmeli sanki diyip kapatıyorum. Şeyma’ya gelince kızı Artemis için yaptığı hatalarla artık dönecek köşesi kalmayan karakterin Hasan’ı mahkum etmek için kendisini kaçırmaya çalışan adamla iş birliği yapıyor olması nasıl sonuçlar doğuracak gerçekten görmek istiyorum. Artemis Eyüp’ün kendisine söylediklerini neden babasına ya da Hasan’a söylemedi diyenler olmuştur. Eyüp’ün annesini kaçırdığına, Gülperi’yi esir aldığına şahit olan kıza aynı Eyüp annesiyle işbirliği yaptığını söylüyor. Artemis için annesi ne yaparsa yapsın ilk anda hazmedilecek bir şey değil bu. Hatta inanılacak. Fakat Hasan’ın tutuklanmasıyla başlayan süreç Artemis ve Şeyma’yı karşı karşıya getirirken anne kız bağlarında da onarılmaz kopmalar yaşatacak yine. Hasan babasının baba olma kimliğini tüm benliğiyle reddeder hale gelmişti. Şimdi aynı süreç Artemis için de sonlanmak üzere gibi.
Gelelim ArHas’a. Artemis ve Hasan açısından etraflarında olan her şey bir bedel. Anne ve babalarının evliliği, diğer taraftan Eyüp ve Şeyma’nın yaptıkları, geçmişleri, hayatı algılayış farkları. Tüm bunlar ilk aşkın tüm saflığıyla parlayan ArHas’ı sarsıyor. Fakat sarsıldıkça aralarındaki ilişki daha güçlü hale geliyor. İlk aşkın kırılganlığından güçlü bir sevdaya çoktan evrilen ikili karşılarına çıkan ne olursa olsun bir yolunu bulup kendilerini anlatıyor.  Bu hafta “Senden vazgeçemem” diyen Hasan’ın gerçekten Artemis’ten vazgeçmeyeceğini anlatmaya çalışırken izledik. Onca sorununa rağmen Artemis için değişmeye çalışan onun söylediklerini anlayan, yaptığı hatanın farkında bir Hasan’la karşılaştık. Kuşkusuz genç kız açısından Hasan’ın babasını yaralaması ciddi bir güven sorunu yarattı. Bunu da Hasan’a çok net ifade etti Artemis. Ona inanmak istese de sevdiği adamın defolarını çok net bilen Artemis için Hasan’a yeniden güvenmek biraz zaman. Hoş Hasan’ın üzülmesinde asla dayanamadığı da ortada. Hasan ise, gözü Artemis’te başka dünyalara açılmak istediğini anlatırken  aslında kızın her söylediğini nasıl sindirdiğini onunla hayal kurmaktan yana olduğunu da anlatmaya çalıştı. Ben Hasan Artemis’e şiir okusun çok istemiştim. Bu hafta başta Bedriye’yi koruma refleksiyle ayağa kalkan Hasan’ın içinde bulunduğu durumu en net anlatacak şiiri, Can Yücel’in Dargın mıyız?, Artemis’in gözlerinin içine baka baka okuması harika bir ayrıntı olmuş. Kalabalığı içinde bir anda ikisinin kalması , Hasan’ın sadece sen diyebilen tavrıyla sahne tadından yenmez hale gelmiş. Aynı sahnede yer alan Selen ve Doruk sanırım Hasan ve Artemis aşkının ne kadar güçlü olduğunun anlatılması  adına güçlü bir mesaj. Bu arada Doruk şu ana kadar sadece Artemis’e aşık olması yönüyle çizilen bir karakterken korkarım, tabi Hasan ıslahevinden kurtarırsa kendisini, karanlık taraflarını da zaman içinde ortaya çıkaracak. Bu noktada Artemis’in Doruk’un çakı planını duymasını istiyorum. Hatta mümkünse Bedriye’nin kankası olma misyonu üstlenen Selen’e de Hasan’ın çok net bir şekilde çizgisini çizmesini diliyorum. Hoş genç adam o kadar umursamaz ki Artemis ve ailesi dışındaki unsurlara karşı bazen Selen’e cevap vermeye tenezzül etmiyor mu diyorum.  Gelelim diğer ArHas şiirleşmesi ikinci aşamaya. Hasan’ın okuduğu şiire karşılık ona aynı şiirin devamını okuyan Artemis... Artemis öyle özel bir genç kız ki Hasan’ın algısındaki her ayrıntıyı darmadağın edebilme becerisi var. Affedilmeye çalışırken kırgınlığını anlatan Hasan Taşkın’a acaba dediği noktada öyle güzel cevap verdi ki Artemis, Hasan’a seni sevmekten vazgeçmedim, sensiz benim de baharım gelmedi, belki affedemedim ama sevdam olan her şeye rağmen aynı, demeyi seçti. Tıpkı geçen hafta vazgeçemem diyen Hasan gibi. Burada parantez, şiirin ilk kısmının okunduğu ambiyans ne kadar ilan-ı aşk formunda bir romantizm içeriyorsa, ikinci kısmı da o kadar yüksek tutku içeriyordu. İlk kısmı herkesle paylaşılan o anda hem gözdağı hem de kalabalıktaki “biz”lik hissini nasıl güçlü taşıyorsa ikinci kısım da o kadar yüksek bir enerji içeriyordu. Tam da bu hafta aynı evde nasıl birbirlerine yaklaşmazlar diye düşünmeye başladığım ArHas’ın bu atağı bana nihayet dedirtti. Çünkü karşımızda kırgın da olsalar birbirlerine aşık iki genç var. Bu ikisinin tüm olanlara rağmen bir şekilde birbirlerine çekilmeleri gerekiyor. Atışsalar da , konuşup bazen birbirlerini kırsalar da dokunmak, birbirlerine yaklaşmayı istemek onların inisiyatifinde olmamalı. Bu duygu önlenemez olmalı. Öpemese de öpmeye ramak kalmalı mesela hatta mümkünse öpmeli de. Uyurken ona bakmalı.   Ona dair olmalı her şey. Tıpkı bu hafta olduğu gibi. Şarkı söyleyerek tanışan bir çift onca kargaşaya rağmen genç kalıp belki anlık yine şarkı söyleyebilmeli. Buna ihtiyaç varmış gerçekten. Başlangıç aşamasından bu yana derin bir aşk ArHas ve kuşkusuz bu haftaki sahneler de o derinliğe selam verdi. Bu yapı devam etmeli son bölüme kadar da. Ama merdiven sahnesinde gördük ki bu çift nahif olduğu kadar tutku da barındırabilir.Zira ekran kimyaları inanılmaz güçlü olan Ezgi Gör ve Burak Dakak bana göre dizinin jokerlerinden. Tüm genç aşk enerjisini yüklenebilme potansiyelleri inanılmaz. Bu da tutku demek. İkisinin tıpkı şiir sahnesinin ikincisinde  olduğu gibi burun buruna olmaları bile yeterli o kimyayı ekranda patlatmaya. Kesinlikle değerlendirilmeli. Hatta gönül ister ki bu ikiliyi bundan sonra bir filmde partner görelim. Kızıl ile kara uyumu dünyanın yeni yeni keşfettiği bir tensel uyum. Artı Ezgi Gör ve Burak Dakak’ta inandırıcı bir senkron var. Tamamlayıcılık. Birlikte ışıldıyorlar. Bu durumu diliyorum yapımcılar fark etsin. Saflık ve tutku arasındaki zikzakları tam da olması gerektiği gibi yansıtan, hissettiren Ezgi Gör ve Burak Dakak’ın oyunculuk gelecekleri parlak olsun.     
Gülperi ve Kadir’in aile olma mücadelesinin içindeki halkada Artemis açısından can kırığına dönüşen annesi , Hasan açısından can kırığına dönüşen ailesinin baba tarafı kanatmaya devam edecekse de sonunda birbirlerinde ve yeni kurdukları büyük ailede kanayan yaralarını sağaltacak olan ArHas büyüme mücadelesindeyken GülKad umarım ayakta kalır. Hasan’daki baba kontenjanı Kadir tarafından doldurulsa da Artemis’in yakında ihtiyacı olacağı gün gibi aşikar anne boşluğuna Gülperi’nin yerleşmesi sanırım an meselesi.
Hamiş: Aşk “En” dir demiş Şehrazat. En varken daha azına kim razı olabilir ki. Hele o “En” tam karşındayken, sana bakarken. O “En” tüm ruhuyla seni tamamlarken. Aşkla sevmek varken... Sonsuza kadar.

                                                                                                      UmayMasal 

6 Nisan 2019 Cumartesi

Gülperi-Süper Babam

“Gösterişli bir dekorun arkasında üşüyen bir çocuğum ben,
Kibirli bir dünyanın içime sakladığı korkularla,
Sen gelene kadar bilmedim kimdim ,neydim,
Sarmasaydın yüreğimi o minicik ellerinle ,
Buz tutmuş vicdanım konuşmazdı.
Şimdi sen gidiyorsun ya, gitme.
Gözlerini alma benden ve o minik ellerini yüreğimden,
Seni sevmek, sevmek değil sadece seni.
Seni sevmek, nefes almayı sevmek, hayatı sevmek.
Gitme.”
Eğer kibirli yani kendisini üstün gören , diğerlerini anlamayan ve çaba göstermeyen  birini  görürseniz onun bebekliğinden başlayarak yok olma, silinme, bastırılma, dağılma korkuları çekmiş, güven hissi zedelenmiş , yalnız bir çocuk olduğunu tahmin edebilirsiniz. Kibirli olmanın efsanelerdeki karşılığı sevilmemek, nihayetinde kaybetmek olarak tanımlanırken aslolan kibrin lanetinin altını çizmekti belki. Sebeb-i girizgah yine Gülperi’nin Süper Babam bölümü. Bana göre geçtiğimiz haftadan itibaren altı çizile çizile gelen kibir lanetinin getirdiği sonuçların kalem kalem işlendiği bir bölümü geride bıraktık. Ağır aksak belki geçti bölüm Kadir’in hayati tehlikesi iki saat on dakikalık bölümlere özgü ağdalı yaklaşımla yansıtılamadı belki, bunun karşılığı olarak reytinglerde istenen alınamadı ama ne olursa olsun hikayenin tabanında başından beri var olan geleneksellikle soslanmış hiyerarşiye başkaldırma aksında Kadir’in başlı başına temsil ettiği değerlerle Dede Taşkın ve Eyüp’ün temsil ettikleri arasında sıkışan Hasan’ın patlayan silahla damarlarında akan kibrin lanetini an be an yaşayışı çok güzel anlatıldı bana göre. Kuşkusuz hep söylediğim gibi ,genele anlatmak açısından alt mesajlardan çok  açık net görüntüler ve diyaloglar olmalı. Hatta korkarım beni yorsa da bazı noktalarda duyguları kanırtmak gerekiyor. Çünkü acıyı anlamaktan çok hissetmeye kodlanmışız. Bu noktada anlamlandırmak ya da altında  ne var diye bakmaktan ziyade onu duyumsamak istiyoruz. Neyse burda virgül. Bölüme gidelim, bizce bize göre bakalım.
Geçen hafta Hasan ve Gülperi’nin ortak çabası, şaka şaka ortak hatası sonucu vurulan Kadir Aydın’ın yere yığılmasında kalmıştık. Kadir’i vurmanın şokundaki Hasan’ın şaşkınlığı, Gülperi’nin korkusuyla hastaneye kadar geldik. Sonrasında Gülperi’nin bu hikaye açısından asla tartışmaya açık olmayan anneliğiyle Hasan’ı koruma telaşının yol açacağı sıkıntıların ilk düğümünü attık. Artemis’in babasının durumunu öğrenmesinin yaşadığı acıyla gözümüz dolarken, Hasan’dan umduğu ama alamadığı desteği Bedriye ve Can’dan almasıyla aile olmanın acıları paylaştıkça mümkün olduğuna virgül atıldı. Burada parantez Ezgi Gör inanılmaz bir performans gösteriyor. Bölüme dair bulunduğu her sahnede devleşen Güneş Kız Artemis’e öyle inanarak ruh veriyor ki gözleriniz onunla beraber nemleniyor, onunla gülümsüyorsunuz. İlerleyen yıllarda sanat ve oyuculuk adına çok güzel şeyler yapacağına inancım tam genç kızımızın. Takipçisi de olacağım. Gerek Timuçin Esen’le sahnelerinde baba kız aksında gerek Burak Dakak’la Artemis Hasan olarak öyle inandırıyor ki genç kızın duygularına keyifle izliyoruz kendisini. Parantezi kapatalım. Hasan’ı korumakla Kadir’i kaybetmek arasında kalan Gülperi dedesine emanet ederken Yakup Taşkın’la ciddi bir şekilde hesaplaştı. Ağalık sistemine de yönelik bu hesaplaşmada Hasan’a o silahı vermekle , yıllarca genç adamı manipüle ede ede kibrin, nefretin kucağına atan Yakup Taşkın’ın aslında tüm olanlardan sorumlu olduğunu da haykırdı. Hasan’a gelince abi dediği, abiliğe seçtiği, kızsa kırılsa asla zarar vermek istemeyeceği bir adama zarar vermenin vicdani yüküne o adamın sevdiği kızın babası olmasını ekleye ekleye yandı tutuştu. Artemis’in yanında olmak istemek, ama yaşadığı travmayla darmadağın olmak üstüne birini neredeyse öldürecek olma gerçeğiyle yüzleşmek ve tüm bunların düğüm olup Artemis’e duyduğu aşka bağlanması Hasan açısından korkuç bir yük oldu bölüm boyunca. Kendisini arayan Artemis’in resmini gördüğünde tıpkı ona Artemis’le arasında bir şey olup olmadığı sorulduğunda yüzüne yerleşen acı gülümsemeyle bakıp o telefonu açamamanın ağırlığını omuzlarında fotoğraftaki Artemis’in hep okşadığı yanağını okşaması genç kıza duygularının nasıl yüksek bir perdeden çaldığını anlamak açısından da ipucuydu. Hasan Artemis’i çok seviyor. Yaşadıkları tüm kargaşalara rağmen , bazen çatışan düşünce biçimlerine rağmen hatta etraflarında dolaşan Şeyma ve Eyüp gibi ben merkezci deliliklere rağmen öyle seviyorlar ki birbirlerini, Hasan’ın kanayan vicdanına rağmen ayakta duran kimliği, dayanma becerisi Artemis söz konusu olunca çöküp tuz buz oluveriyor. Kaldı ki Kadir’i vurmanın vicdani yükünü taşırken kaçmayı onursuzluk sayarak teslim olmadan önce Artemis’le konuşmaya karar vermesi işte tam olarak bu aşkın büyüklüğünden.
Artemis ve Hasan’ın yüzleşme sahnesine ayrı başlık açmak gerekiyor sanıyorum.  Artemis’in gece dışarı çıkmasından şüphelenen ve Kadir’e yönelik hırslarını kızına aktaran Şeyma’nın gölgesinde olsa dahi çok sağlam bir yüzleşme izledik. Ezgi Gör ve Burak Dakak’ın karşılıklı her sahnelerinden tamamlayıcılıkları, birbirlerinin oyunculuklarını yükseltmeleri , aralarındaki kimya ile sahne bölümün en güçlü sahnelerinden oldu. Artemis’e babasını vurduğunu söylerken darmadağın olan Hasan genç kızın tepkisiyle parçalandı. Artemis tam da düşündüğümüz gibi Hasan’a kızdı, kırıldı babasının hayatını tehlikeye attı diye ama onu “yüzünü görmek istemiyorum” noktasına getiren Hasan’ın onca uyarıya rağmen , Artemis’in kalbiyle ona uzattığı ele rağmen, Artemis’in elini tutmak yerine  silah tutması. Artemis tıpkı aylar önce babasına katil diyen Hasan’ın karşısında uzak duralım dediğinin çok ötesine geçti bu kez kırgınlığının çok üstüne çıkan öfkesiyle. Hasan’ı yine aylar öncesindeki sahne gibi arkasında bırakıp giderken onu sekiz şiddetinde yıkmayı başardığını bile görmeden , fark etmeden gitti Artemis . Hasan ise Artemis giderken önce “Ne” diyerek durumu algıladı sonra “Çilli” diye sayıklamaya başlayarak yere çöktü. Bu sahnede anladık ki Hasan tanıştıkları ilk andan beri yanında duran Artemis’e o kadar inanmış, o kadar teslim etmiş ki kendisinİ “Her şeyim”dediği kızın babasını dahi vurmuş olmasının o bağı zedelemeyeceğine inancı tammış.   Hasan ne yapmış olursa olsun yanı başında duran Artemis’i sadece bir kez kaybetme ihtimaliyle karşılaşan Hasan orda dahi Artemis’in sevgisini kaybetme ihtimaliyle karşılaşmadı. Oysa babası kırmızı çizgisi olan Artemis çekip gittiğinde tam da bu kayıplık duygusuyla kalakaldı Hasan. Çöktü, yıkıldı. Sonrasında sorumluluk duygusunun, vican azabının ve Artemis’i kaybetmenin yarattığı hisle teslim olmaya giden Hasan’ı durduran yine Artemis’in ona kıyamaması ve Kadir’in babalığıydı. Hasan bir kez daha Kadir’in affediciliğine sığınma fırsatı buldu. Hayatının en kötü olayının hayatının kırılması olacağına dair izlerle , aile olmakla sarıp sarmalandı. Ara ara Artemis’e kayan kaçamak bakışlarının karşılık bulmamasına rağmen, ki bu konu biraz daha belirgin gösterilmeliydi, Hasan huzurla kucağına saklandı annesinin. Şeyma ve Eyüp’ün artık bir parça zorlamaya dönüşen entrikaları nereye vardırır bilemesem de umuyorum haftalardır mevzusu konuşulan okula dönüş Hasan açısından gerçek olur. Hali hazırda Artemis’le kırılgan hale gelen ilişkisi de cepte olarak Hasan’ın okula dönmesi çatışma açısından da besleyici olabilir. Hasan Artemis’ten vazgeçmeyeceğini net bir şekilde ifade etti ki asla vazgeçmemeli. Son haftaya kadar her şekilde aşkları için mücadele eden Artemis’ken artık mücadele edip aşkla büyümesi gereken Hasan diye düşünüyorum. Buraya parantez; iki haftadır Hasan’da varolan el titremesi ve Artemis onu bıraktıktan sonra başının sağ tarafını tutması umuyorum refleksif düşünülmüştür. Hasan’ın onca yükten sonra hastalanması asla şaşırtıcı olmayacaksa da ne yazık ki finale yürüdüğünü hissettiğim hikayede Hasan’ın yaşının dertlerini çözdüğü, Artemis’le yol bulmaya çalıştığı, aşkına sahip çıktığı, bu aşkla büyüdüğü süreçleri görmek istiyorum. Kısıtlı zamanlarda ArHas’ın gencecik heyecanlarını da dramların arasında izleyebilmeyi diliyorum. Çekingen tepkiler yerine aşkı için net tepkiler veren Hasan , Selen’in tacizlerine karşı aşkını net bir şekilde savunan halini görmeyi diliyoruz. Keza Doruk konusunda da benzer bir tavrı Artemis’ten umuyorum. Farkındalığı yüksek bir Arhas hikayelerinin tamamlanması adına beklediğimiz bir şey. ArHas’ın derin ilişkisinin korunması da cabası tabi. Diğer taraftan hala Kadir’den habersiz işler yapmaya devam eden Gülperi’nin de oğlunu koruma motivasyonuyla hangi noktada nereye sürükleneceğini de öngörmek zor. Kendi adıma derinleşemeyen Kadir Gülperi evliliğinin de eksiğinin diyalogsuzluk olduğu düşünülebilir.
Kibirden affetmeye bağlanan hikayenin sonunda Arhas ve Bedriye’yi okul yolunda, Gülperi’yi karakol önünde bıraktık. Hasan “Senden vazgeçemem” dediği Çillisinin ardından bakarken Gülperi de Eyüp’le karşı karşıya kaldı. Artemis açısından kavram kargaşaları ve affedemem arasına sıkışan aşkı gözlerinden okunsa da bir süre bastırılacak gibi. Hasan açısından da geçen haftaki mesafeli tutuma inat yapar gibi yakın daha yakın mottosunu benimseyerek Artemis’i sarıp sarmayacak bir anlayış benimsenecek gibi. Göreceğiz. Baba olma sorgusunda sınıfta kalan Eyüp’e inat her hafta sadece kendi kızına değil Hasan’a , Can’a , Bedriye’ye de baba olmayı başaran Kadir’in babalık sınavları da bitmeyecek gibi. Korkarım Selen’in de üstün çabasıyla tehlikeli hale gelecek Bedriye ve Mehmet sorunsalı da aile açısından sıkıntılı durumların habercisi gibi. Süper baba olmak zor.
Hamiş: Affetmek özgürlüktür. Affetmek hayatla kavganda güçtür, o gücü avucuna alıp onunla savrulmaktır. Sevgili affet ki, gülümseyebileyim yeniden. Affet ki modern zaman masalının ortasında sana yeniden sarılabileyim. Çünkü sarılmak sana  devrimdir.
                                                                                           UmayMasal