31 Aralık 2020 Perşembe

Yamaç'ın Güvenli Evi: Efsun

Canım Benim,

Bilir misin "canım" dediğimde içimden canımın çıkıp sana koştuğunu duyarım hep- Ahmet Arif   

Kadın olmanın terminolojisi bu ülkede garip. Garip sözcüğünün içeriğine tehlikeli, acıtıcı, zorlayıcı, kırılgan, şiddetli… Selam sevgili okur. Sen istedin diye beş dakika peşindeki yolculuğa devam. Süreklilik için söz veremem ama elden geldiğince, dil döndüğünce, tabi sizler de istedikçe kovalamayı sürdürürüz. Geçen hafta iki kadın karakteri biri su ve elektrik ortamında bağlı, biri çift testere onu kesmek için inerken masada yine bağlı bırakmıştık. Geçtiğimiz hafta izleyici ile alay eden ve bana göre senaristin daha ne kadar saçmalayabilirim çabasının sonucu olan tutumu nedeniyle bir hayli sulansa da hikâyede, bunun bir suç dizisi olduğunun farkında olarak, kadına işkence kavramının böyle aleni hale gelmesini sevmedim. İki kadının da kurbanlık koyunlar gibi sadece erkeğe acı çektirmek için araç haline getirilmesinden de nefret ettim. Daha da ilerleyelim. Zaten bu hikâyenin sorun yumağı haline gelen iki kadın bir adam durumunun yarattığı poligami yeterince mide bulandırıcı. Üstüne şiddet dozu yüksek aman beyim kimi seçecek alt mesajının verilmesi başlı başına rezalet. En baştan beri Yamaç’ın sevdiği kadın net olsa da sebebini anlayamadım şekilde ikinci kadını aile evine götürmekle başlayan saçmalama çıtası her geçen hafta daha da yukarı çekilerek olmayan üçgen varmış gibi davranıldı. Ortada bir geometrik şekil var bu doğru. Ama bu olsa olsa Yamaç’ın vicdanına oynayan hanımefendi ile aşık olduğu kadının gururu arasında gel git yaşayan delikanlının helezonik ruh halidir. Kısaca Yamaç aslında iki kadın arasında kalmadı. Senaristin ne yaptığını bilmez hallerine rağmen bir tarafı hep netti. Yamaç ayaklı bir vicdan olarak dolaşmasının karşılığı olarak bir tarafı geride bırakamadığı için aslında dut gibi âşık olduğu kadın olan Efsun’la arasında sorunlar yaşadı. Bir de şunu çok net yazabilirim. Karşı tarafta Yamaç’ın yumuşak karnı olan vicdanına sonuna kadar oynadı. Senaristimiz bu işlerin uzmanı olmasından mütevellit sonuna kadar sosyal medyaya oynadı yani. O muuu bu muuu? Bir tarafa netlikle seni seviyorum dedirtmesine rağmen, Efyam aşkına verdiği anlamsız aralara sıkıştırdığı vicdani sessizlikler yüzünden kafa karıştırdı. Çünkü o da biliyor. Bu toplum gördüğüne bakar altında yazan şeye değil. En kötü hamlesi de kaçırılmada iki kadını aynı odada tutması oldu. Üstelik kendince yazdığı şeyin mizahını da yaptı. Komik miydi? Hayır. Kaldı ki bunun cevabını da bu hafta aldığı reytingle gördü. Tabi bence. Neyse. Bu hikâyede çok bence var. Sanırım senarist postmodernizm seviyor. Okur eksik parçaları kafasında tamamlasın diye bekliyor. Hani Yamaç neden bıraktı Efsun’u o havuz başında, Çağatay meselesinde sabah yanında uyandığı ve babaannesini onu yaşatmak için öldürmüş bir kadına nasıl öyle korkunç bir tepkiyle bağırarak verdi filan. Tamam Efsun ve Yamaç’ın sevdasının alt metnini okuyanlar var.  Ama işte birinin anlatıcıya hatırlatması gerekenler de var. Bir yazdığı şey Amerikan uyarlaması bir, birkaç da olabilir kararsızım, suç dizisi, bir de geçen hafta galiba suç parodisini denedi, iki ise kitlesinin büyük bölümü, Efyam tayfayı tenzi ederek, sanırım cilalı taş devrinde yaşıyor metin okuma becerisi olarak. Kısaca demek istediğim diyalog yaz be adam. Cidden nedenselleştir argümanını. Alıyorsun eline kalemi karambole karşına hoşuna giden hangi sahne varsa pachwork yapar gibi monte ediyorsun hikâyeye ama anlattığın karakter eksiliyor. Boş bomboş hale geliyor. Anladık doydun, anladık bitse de gitsek diyorsun. Ama dört sene ekmeğini yediğin o karakterlere, seyircine haksızlık bu yapılan. Karakter dönüşür, değişir, olayı budur anlatının. Mitler bile karakter dönüşümüne adar kendini.  Hayat gibidir hikâye. İzlerken, okurken anlarsın ama neden öyle oldu. Biz kendi kendimize diyoruz bir şeyler ama bu hikâyede son zamanda kim neyi neden yapıyor belli değil. Konuşmuyorlar. Gerisinden bana ne de Efsun ve Yamaç düşmanken daha çok konuşuyordu. Anlıyorlardı birbirlerini. Bu iki insanın çocuğu olacak ve son zamanlarda sakata gelse de birbirlerine, birbirlerinin hayatı için kendinden vazgeçecek kadar aşıklar. Bırak konuşmayı, kavga bile edemiyorlar. Kendi içlerinde kıskançlıktan kuduruyorlar, o kıskançlıkla saçma sapan hamleler yapıyorlar ama yok kimse eteğindeki taşı dökemiyor. Saçma mı saçma. Leb demeden Çorum’u anlayan, ben demiyorum abisi dedi, bizim zekâ küpü Yamaç Koçovalı söz konusu Efsun olunca Medetleşiyor diyecektim ki vazgeçtim. Medet bu hafta zekasını ispatladı zira, Yamaç Koçovalı zekâsı out Medet in bundan böyle. Şaka bir yana Efsun’u kurtaran Team Efsun bana başta güçlü gelmese de sonradan izlediğim halleri ile, Efsun kısmında olan her şeyin altının kalın kalın çizilmesi sebebiyle belki, ne kadar sevimli bir seçimmiş dedirtti. Medetle Efsun bağının Salih yolunu açmasını umuyorum. Sadece Efsun ile sahnesi olmasını istediğim için değil, Yamaç’ın gözünden akan aşkın herkes tarafından görülmesine rağmen bir türlü konuşulamamasına çare olsun istiyorum Salih. Yamaç otursun ona anlatsın. Cumali sahnesinde, Yamaç’a Selim kadar abilik yapma çabası gösterse de, ki zaten daha yumuşak olması karaktere ters, Yamaç’ta hala konuşma, açıklama hali yok. Belki Yamaç Efsun’u istiridyedeki inci tanesi gibi saklarken bu normaldi. Çünkü kızı Baykal’ın kızını, düşmanı olarak ona silah doğrultmuş kadını saklaması normaldi. Ama artık nerede durduğunu seçtiği noktada saklayamaz. Efsun’un ona dediği gibi, tehlikeye attıklarının başında Efsun var. Galiba bu haftaya kadar Yamaç Efsun’u asla tehlikeye girmeyecek konumda sanıyordu. Hoş nasıl sanıyordu bu da tartışmaya açık. Bizzat kardeşin kardeşi, babanın oğlunu harcadığı sistematiğin, hem de Yamaç’a aşkı afişe olmuş bir Efsun için yapabileceklerini tahmin etmesi güç olmamalıydı. Keşke o testereleri biri anlatsa, herhalde anlatmışlardır, biz de görsek veya görseydik o tepkiyi. Sorun bu zaten. Kimse izlediği şeyin romcom olduğunu düşünmüyor. 140dk da 70dk istemiyor. Verilmesi gereken 15dkda dolu, diyalog olan, duygunun sözcüklere de döküldüğü bir hikâye içi hikâye görmek dert. Neyi neden yaptıklarını söyleyebilsinler. Yamaç’ın anlayanının kalmadığı, Selim’i gömdüğü zamanlarda dert ortağı Salih yokken, tüm bunların varlığında bile gittiği, planlarını anlattığı, yaralarını sardırdığı kadınla konuşamaması saçmalık. Çok derin bir noktada duran sonra birden sığlaşıp attığımız kulaçların tabana vurmasına neden olan bu aşkın kendi askını yeniden bulması mümkün mü? Bilmiyorum. Aras Bulut İynemli ve Damla Sönmez karşılıklı her sahnelerinde kanları, canları ile Efyam’ı o yüksek duyguda tutmayı başarıyor. İzleyen kimsenin senaryodaki boşluklara rağmen duyguda boşa düşmesine izin vermiyorlar. Mesela bu hafta Yamaç gözleri dolu Efsun’un olduğu odaya giriyor. Bakıyor. Karşısında eli ayağı dolaşmış, korkmuş, ne tepki alacağından emin olamayan bir küçük kadın gözlerinde yaşlarla ona bakıyor. Sonra “Canııımm”. Kucaklaşma. Ağlayarak, karşılıklı pişmanlıkla, korkuyla, aşkla. Sahneyi ikili öyle bir yorumluyor ki sadece bakıyor ve kalıyorsun. Tablo gibiler. Ama, işte o ama kalıyor orda. Mesela bence Efsun pişman ama niye? Efsun Yamaç’a yaşatması muhtemel acından dolayı pişman. Yamaç’ın ikinci bir travmanın eşiğinden döndüğünü bildiği için o özür. Yamaç iyi mi merakı da ona. Fakat bunu kaç kişi böyle yorumlar ki? Erdenetler’e gittiği için neden pişman olsun, sebep olan Yamaç. Orda Yamaç pişman olmalı. Ki oldu. Korumalıydı. Öyle adam dikmesine bile gerek kalmadan, sadece ertelemek yerine sevdiği kadına gidecek ve neden diyecekti. Hepsi bu. Korumalıydı Efsun’u. Git demek o kadar kolay olmamalıydı. Bedel ödendi karşılıklı. O bedele üçüncü birinin dahil edilmesi de galiba ayak oyunuyla Yamaç’ı iki arada gösteren senaristimizin son hamlesine yoldu. Bu hafta sembolik şekilde yol ayrımında kalan Yamaç vicdanı ile aşkı arasında ilk kez yemişim vicdanını dedi ve aşka gitti. Hatta anlamayanlara tekrarı da Cumali Abisiyle olan konuşmada yapıldı. En son Dan Brown Kayıp Sembol’ün son kısmında ahmağa anlatır gibi katil neden katil olduyu anlatırken bu kadar garip hissetmiştim ve uzun süre yazarı okumamıştım. Şey geçmişti aklımdan “Oradan salak gibi mi görünüyoruz acaba?” Lakin geçen haftaki alaycı tutumundan bence mantıklı şekilde dümen kırmış anlatımda gerek Cumali’nin ifadeleri gerek Yamaç’ın halleri ve en son “O kız olmaz” diyip devamında çark ederek “Mevzu ben değilim.” diyen abisine cevap verir gibi Efsun’a gidip sarılarak uyuyan, sabah tıpkı abisinin hayata tutunuş sebebi olan kadına tutunuşu gibi Efsun’a tutunuşunu göstermek bana göre başta bahsettiğim cilalı taş dönemi okura alt yazıydı. Üstelik üçüncü darbede bana göre Karaca- Yamaç konuşmasında gelmiş. Yamaç bu konuşmada ezilir büzülür diye beklerken ben, baya baya net şekilde Karaca’ya seçimin ona ait olduğunu, Cumali’ye kızsa da, Azer ile Efsun’un aynı noktada durmadığını anlatmaya çalışmış. Sadece burada eksik kalan belki şu vazgeçememe noktasında onu anlayabildiğini söyleyebilirdi kıza. Bu arada minik not: Ben bu Koçovalı familyanın bencilliğine hayret ediyorum zaten. Yamaç bunlardan nasıl çıkmış şaşırtıcı. Hoş o da ayarsız. Sencillikten ölecek o da. Arası yok. Bazen biri yüzüne tokat atsa da dese oğlum sen hayırdır, bunlar bu kadarına değer mi? O kadro şu ara Afganistan’da malum. Şu ana kadar tek ben dediği karar Efsun gibi duruyor. Bu bölüme kadar olabildiğince flu çizilen ama bu bölüm altı kalın kalın çizilmeye çalışılan Yamaç için Efsun’un vazgeçilmezliği net. Her şeye rağmen dediğinde de netti ama işte arada ne olduysa izleyicinin kafası karıştırıldı.  Neyse senarist bence çivi üstüne çivi çakmış bu hafta bazı tabutlara. Bakalım dağıtıp lime lime ettiği hikâyeyi toplamayı başarabilecek mi? Bir de karakterlerin bazı özellikleri vardır. Onları da iade-i itibar yaparsa seviniriz. Mesela bir anlık korku, hormonlar, babaanne krizi, Yamaç’la olan anlamsız kriz, pişmanlık diye kediye dönen Efsun Kent’in tiger halini bize verirsen söz aradaki saçmalıkları zihnimizden sileceğiz. En azından deneriz. Denemeye çalışırız.  Bu kadın sadece tek bir kişiye gardını indirebilir: Yamaç. Başkalarına inmez o gard. İnmemeli. Efsun böyle biri çünkü. Tarzı, hikayedeki yeri, hatta Çukur’daki evi bile, olacaksa, Baykal’ın evi olmalı. Bu kadın asla haftalardır isyanımızla başlayan git gide hayal kırıklığına dönüşen eşitlemeye maruz kalmamalıydı. Efsun bu hikayedeki tek kişi ile benzeşiyor ve ona eşit kalmalıydı. Efsun Yamaç’ın yansıması. Ama Yamaç ile duygu durum paylaşımında, tamamladıkları bütünlükte, üstlendikleri roller farklı. Yamaç hep kalp. Efsun akıl. Bu ilişkinin dinamiğinde iki zeki, kavrayışı yüksek ruhlarında aynılıkları ne kadar belirginse ilişkinin yapılanışında tamamen bütünleşen birinin zayıf tarafını diğeri kapatan bir halleri var. Vardı. Çatışması tam da buradan yürümeliydi. Yürüseydi efsaneye koşan bir çift olacaktı Efyam. Ben mesela bu hikâyenin yaratıcısı olsam, hoş hikâyeyi yaratan başka anlatmış ve kendi dinamiğini korumuş, uyarlayıcısı olsam demek daha doğru galiba, Efsun ve Yamaç’ı daha ilk bölümde ana aşk olarak yazmadığıma çok pişman olurdum. Bazen düşünüyorum. Ya her şeyden bihaber yurt dışında karşılaşan Efyam olsaydı. Âşık olsalardı. Sonra Baykal’ın kızı Efsun kaybolsaydı. Ve Yamaç Koçovalı ile Çukur’da Baykal’ın kızı olarak karşılaşsaydı. Al, imkansızlığın dibi. Aras Bulut ve Damla kimyası da nereye giderdi? Beş dakikalık toplam süreleriyle sosyal medyayı sallamayı başaran, millet dizisinin prını yapacak diye deli gibi uğraşırken hiçbir şey yapmadan sadece oynayarak ışıklarını seyirciye geçiren bu çifte üzülüyorum. Öyle başkalar ki, keşke demekten kendimi kurtaramıyorum. Keşke sadece ikisi üzerine kurulu bir hikâyenin kahramanı olsalardı. Onlarla ağlasaydık, gülseydik ama hikayelerini boşluksuz izleseydik. Bu arada yazmadan geçemeyeceğim süresi kısa olsa da çok ikonik üç sahne gördük. Altı dolu olsa daha da büyüyecek sahnelerdi. İlk “Canım” Ahmet Arif’e selam çakan Yamaç’ın “Can benim, düş benim” diyen hikayesinin öznesine ithaftı. Koltukta göğsünde sımsıkı tuttuğu Efsun’la dünyasındaki her şeyden soyutlanan, ilk kez sadece orda olmak istemekle kalmayan gitmesi gerekse de orda kalmayı seçen Yamaç vardır. Üçüncü sahne ise, uyuyamayan Efsun’a gelip sarılan hem onu uyutan hem onunla uyumayı başaran üçüncü sezon Yamaç’ına selamdı. Tercih. Yamaç çoktan yaptığı tercihte ilk kez kendi gerçeğine teslim oldu. Vicdan ve aşkta, kaybetme korkusu onu götürüp aşkın kapısına bıraktı yine. Diğer taraftan akvaryum evi ben de çok seviyor olsam da sanki yeni ev beraberinde başka bir şey getirecek gibi. Tahmin etmeyi sevmiyorum. Zira ne düşünsek sanki tersini yapmaya çalışan bir senarist var ama Efsun ve Yamaç ilişkisi bundan böyle boyut atlayacak gibi. Akvaryum ev Efsun Kent’in eviydi. Koçovalı evi Yamaç’ın evi. Bu yeni ev Efsun-Yamaç evi olacak sankiiii. Ama tabi göreceğiz. Yamaç’ın güvenli evi Efsun Kent ile kapattık bu yılı. Başımıza ne gelecek bakalım.

Son demde; mutlu yıllar EfYam Tayfa. Sağlıklı, huzurlu, istediğiniz sahnelerin, istediğiniz dolulukta olduğu bir yıl olsun.

Dilek bırakıyorum yine; Aras Bulut İynemli ve Damla Sönmez’i başka bir işte tekrar görmek dileğiyle. Dijital platform olsun😊  Sevgiler….

                                                                                                                         UmayMasal





10 Aralık 2020 Perşembe

Efsun- Yamaç: EfYam

 

“Gitmek mi yitmektir kalmak mı artık bilmiyorum

Yerini yadırgayan eşyalar gibiyim ya hep ben!

Ve inançlı, gitmenin bir şeyi değiştirmediğine,

Bilemem, belki bu yüzden

Ben sana yanlış bir yerden edilmiş,

Bir büyük yemin gibiydim.

Beni hep aynı yerimden yaralayan o eve

Yine de döneyim, döneyim istedim.” – Birhan Keskin

Selam sevgili okur. Yorucu bir yılın sonuna doğru giderken ne noktada ne düşünmeli sorgusundayız çoğumuz. Aslında nefeslerimiz bile maskelere saklanırken o nefesi kaybetmekten korkumuz bizi yoruyor. Başka pek çok şey gibi. Hayatın içindeki o zor zamanlara inat bazen bir şeylere tutunup kafamızı dağıtmak isteği sanırım ayakta tutan çoğumuzu. Sebeb-i girizgâh malum. Efsun, Yamaç yani EfYam. Bu kez yazıya şiirle başlamak istedim. Canın isterse takıl peşime EfYam olmasına bir türlü izin verilemeyen Efsun ve Yamaç’a bakalım. Çukur evrenini uzmanına bırakacağım bırakmasına da minicik küçücük bir sitemle açacağım yazıyı. Bu hafta evrende önemli bir kayıp yaşandı. Selim öldü. Bu ölüm Yamaç’ın dönüşümüne hizmet açısından belki değerli görülebilirdi ama… İşte bu ama sorun. Selim Çukur’un tapuları için öldü. Çağatay tarafından kısasa kısas mantığı ile kardeşi Arık için öldürüldü. Bu sahne sanırım eril dilin başka bir eril dile meydan okumasının sözde epik anlatımı olacaktı. Olmamış. Kısasa kısas yapılsa da tamamen Koçovalı Familyasını mağdur göstermek adına seçilen hedef Selim olmuş. Hatta Selim  yaratıcı evrenin efendisi yazarımız tarafından kurban sütununa sürüklenirken sadece yaratılacak mağduriyete o kadar odaklanılmış ki olan Selim’in nahif ruhunun sokak ortasında kanlı tapularla zebani babaya teslimine varmış. Hep söylüyorum hikayedeki oyunculukları tenzih ederek yazıyorum. Çok ayrıntılamayacağım. Çünkü genel hikâye aksı beni pek ilgilendirmiyor. Çünkü hali hazırda orijinali varken o orijinalden yola çıkılıp yolunu alt metin anlamında şaşırmış bir yapı en iyi ihtimalle atlaya zıplaya izlenebilir bana göre. Ancak Öner Erkan’a ve yarattığı karaktere böyle bir ölüm ve beraberinde ölüm sebebi  en hafif tabiriyle haksızlık olmuş. Neyse dönelim asıl mevzumuza.  Girişteki şiiri bana Efsun ve Yamaç’ı hatırlattığı için kullandım. Yamaç’ın kendisini hep aynı yerden yaralayan Koçovalı evine devamlı dönüşü, Efsun’un da onu daima aynı yerden yaralayan Yamaç’a dönüşü. Kuşkusuz her iki durumda tartışmaya açık. Bir de tabi Koçovalı evinin Yamaç için alternatifi bir başka ev de  Efsun. Senaristimiz unuttuğundan ya da özellikle hatırlamak işine gelmediğinden belki ne olursa olsun dönüleceği sözü verilmiş bir Efsun Kent olduğunu es geçiyor bu sezon. Yamaç acıdan acıya, sorundan soruna koşarken kendisini de unuttuğundan sanırım kendine dair olan tek şeyi aşkını da onun bebeğini de çoğu noktada hatırlayamıyor. Hatta belki de Çukur’a dair her şeyi görev bilinciyle hatırlamasından sebep diğer bebeği hatırlaması. Pardon. Tespit yok metin kovalama var. Şimdi Selim’i kaybeden Yamaç yas sürecinde. Aslında hayatı koca bir yas sürecine dönüşen Yamaç’ın ne kadar yas tutabildiği konusu da tartışmaya açık. Bu senaryoda ne kadar da tartışmaya açık boşluk var hey hat. Neyse.  Koçovalılar bir yas tutamama direncine sahip ve bu yüzden hepsi hayaletlerle yaşıyor. O hayaletlerin tamamı da Yamaç’ın ruhuna çörekleniyor. Başka ruhu olan kalmadı malum. Yamaç hayaletlerle yaşıyor. Çukur hayaletler diyarı. Tam da bundan galiba zavallı Selim ölüme yürürken Selim’in ölümünden  çok cehennem zebanilerine odaklanılması. Geçelim. Selim’in acısını Yamaç kadar belki daha derinden hisseden Akın’ın yalıya saldırısının öncesine gelelim. (Burak Dakak yine yolumuz kesişti😊 ) Efsun Kent  yalıda Erdeneler’in iç çatışmalarını izlemede. Burada metin o kadar boş ki, neresinden tutmalıyım bilemiyorum. Kendi adıma Efsun’un bebeğinden haberdar olan Çağatay Erdenet’i  ve her an Yamaç’la savaşa girmesi kuvvetle muhtemel Erdenet familyasını kontrol altında tutma çabası olarak tanımlamaya çalışıyorum Efsun’un bu halini. Ama bir taraftan da öz kardeşini öldürme çabasını bizzat Seren’den duymasına rağmen ne amaçla -ki eminim GH burada amaçsızca yazdı bu diyalogu. Derdi sadece Efsun’u o odaya sokmaktı.- Cengiz’le Çağatay’ı konuşmaya çalıştı bilmiyorum. Burada metni anlama, hatta oyuncunun beden dilinden olanları çözemeyenlere dip not: Efsun Erdenetlerden nefret ediyor. Çağatay gitti diye bir an sevinen ama sonra dönüşüne yönelik belirsizlikten gerilen Efsun bana göre Çağatay’a şans filan vermemiş. Geçen hafta EfYam ilişkisini çevirdiği romcom tadından şikayetimi beyan ettiğimden o topa girmiyorum şimdilik. Diğer taraftan Akın’ın saldırısı sırasında Cengiz ve Efsun arasında yazılan diyaloglar da tuhaf. GH komik mi olmak istedi ne? Hoş hayvan öldürmemek için vejetaryen olan Efsun , Yamaç ve bebeği için babaannesini öldürse de, kafalarına kurşun yağarken Cengiz’i kurtarma refleksi göstermemesi mümkün değil.  Devam. Akın saldırısından sonra Cengiz’in öfkesine şahit olan Efsuncum Kentcim hemen Yamaç’ı aramaya kalktı lakin aradığı numaraya ulaşılamadı. Üzülme Queen biz de bir süredir aradığımız Efyam’a ulaşamıyoruz. Ertesi sabah koşa koşa Yamaç’a giden “Queen of Çukur Efsun Kent” Çukur’un kapısında arz-ı endam etti. O kapıdan içeri de sokacaklar seni hissediyorum ama susuyorum. Yamaç Bey’e Cengiz’in planlarından hemencecik bahseden ve endişesini dile getiren Efsun, Yamaç’ın doğal Efsun duvarına tosladı ama bu konuya bağışıklık geliştirdiği için de takılmadan yoluna devam etti. Takılırsa ilerleyemiyor kız da ne yapsın. Koruyucu Melek olmak kolay mı? Öyle tv karşısında olmuyor o işler.  Önce Cengiz’i Yamaç’tan uzak tutmayı denese de sonuçta kuleye kapatılan yine kendisi oldu. İlginç değil mi? Efsun Kent ve bebeği, Yamaç Koçovalı’nın intikam deliliği  karşısında Cengiz Erdenet’in kalkanı oldu. Bu Erdenetler de ne tuhaf kötü çıktı ya. Biri kaçar biri saklanır.  Efyamcılar Efsun’u Rapunzel’e benzetirken şaka maka Efsun Rapunzel kaderi yaşayacağını tahmin ettiler mi? Sanmam.  Peki Queeni kuleden kim kurtaracak?  King of Çukur Yamaç Koçovalı.   Nasıl ve ne zaman? İşin açıkçası bilmiyorum. Senaristimiz iki şeyi çok seviyor. Çok kenarlı geometrik şekilleri ve Efyam’ın uzak olmasını. Analitik mi? Yok onu sevmiyor. Burada parantez. Efsun ve Yamaç bize en başından beri kavga ile bile olsa konuşabilen bir çift olarak verildi. Hatta acıda sağaltabilme becerileriyle birbirlerine sonuna kadar sahip çıktılar. İmkânsız anlarda bile Yamaç Efsun’a gitmenin yolunu buldu. Efsun’a göre onu bekleyen birine rağmen hatta Efsun’un yanında onu görürse öldürecek kişiye rağmen Yamaç Efsun’a gitmenin yolunu buldu. Bu sezon o havuz başı olayını es geçerek, yazar burada o olayı hala mantıksız bulduğunun şerhini düşer, Efsun’un travmasını sağaltan da Yamaç oldu. Kısaca bize verilen çiftin ,bu sezon eksik gedik olsa da geçen sezon referanslarıyla hareket edersek, uzak durmaları ne olursa olsun imkânsız. Bu sadece bizim yani Efsun ve Yamaç için izleyenlerin fikri de değil. Emin olun genel izleyici de bu saçma boşluğun farkında. Hatta hikâyenin genelindeki duygu boşluğunun farkında herkes. En azından hissinin farkında. Bize verilen aşkta net olan bir şey var. Efsun ve Yamaç ruh eşi. Birbirlerinin ruhlarını okuma becerilerinden hikâye paralellerine kadar hikâyenin gelişimi bunu bağırıyor. Şu an yeniden ivmelenmeye başlayan ama çatışma aksında gözüken EfYam’ın, bilgisi Efsun’dan icraatı Yamaç’tan şeklindeki gelişimi de hoş ama bir o kadar da boş. Üzgünüm sayın senarist. Yetmez. Bize borçlu olduğun alfa bir çift ve onun yine birlikte hareket edebileceği  bir hikâye borçlusun. Sen başlattın biz değil.  Efsun ve Yamaç’ı imkânsız diye bir şey yoktur inan yeter kafasına getiren de sensin. Yamaç’ın üstünde tepinerek reyting kapma telaşını bırakıp gerçekten hikayeni yazmanı diliyorum. Evet bu hikâye senin değil, evet bu hikâyeyi kendin yaratmadın belki ama bunca sene ekmeğini yediğin izleyiciye de oyuncuya da bunu bence borçlusun. Ruh ve bedene böldüğün aşkı bütünlemeyi de bence bunca zaman sömürdüğünüz aşka borçlusun. Ben kendi hikayesine ihanet edenlerin bu borcu ödeme duygusuna geleceğini hiç sanmasam da borcunu hatırlatmak istedim. Gerisi vicdan ve zekâ. Sonunda mutlu sonsuz olmayacaksa da, ki aslında mutlu çocuklukları ellerinden alınan bu iki birbirinin eşi ruh bunu hak etse de, onlara beraber mutlu an vermeyi borçlusun. Özellikle en çok tepesinde tepindiğin Yamaç’a. Kuşkusuz tüm farkındalığını elinden almış olsan da o minicik mutluluk onun için sadece Efsun’da. Onun ellerinde ve gözlerinde. 

Hamiş: Biri Damla Sönmez ve Aras Bulut İynemli’yi başka dizide partner yapsın. Bu iş biter bitmez. Film de olur. Netflix tercihimizdir.

                                                                                                                             UmayMasal






2 Aralık 2020 Çarşamba

EfYam'ı Beklerken

 

Geçtiğimiz hafta Efsun ve Yamaç sahnesini bırakın Efsun’un adı dışında varlığı olmadığından yazmak mümkün olamadı değerli okur. Bunca sıkıntıda, iniş çıkışta yine yeniden EfYam’a takılıp gitmekse derdin haydi gel birlikte yürüyelim o meşakkatli yolu. Meşakkati sisten biraz da el yordamıyla bulma çabasının verdiği gerilimden olsa gerek yine de bulmaya çalışalım yolumuzu. Yamaç Bey’in attığı   Cyrano de Bergerac tiradını iteleyip kenara biraz Hamlet’ten bahsederek başlayalım yazıya. Hamlet benim bildiğim kadarıyla tiyatro tarihinin en çok tartışılan karakterlerinden biri. Pek çok açıdan ilgi çekici bir karakter ama bizim yazıya konu etme sebebimiz erteleme denince kendilerinin birinci sırada akla gelmesi. Oyun boyunca erteler Hamlet. Kasıtlıdır. Çünkü eyleme geçme açısından yetersiz görünmesi gereklidir. Okuduğum eleştirisinde Goethe Hamlet için diyor ki : “Kahramanı kahraman yapan güçlü sinirlere sahip olmayan güzel, saf ve son derece ahlaklı bir tabiat ne taşıyabileceği ne de fırlatıp atabileceği ağır bir sorumluluğun altına gömülür. İmkansız olan isteniyordu ondan-kendisi imkansız olan değil onun için imkansız olan. Bu görev ona her hatırlatıldığında, nasıl da soluğu kesilir, dolanıp durur, ıstırap çeker, hamle yapar ve geri çekilir. Sonunda ruh dinginliğine bir daha kavuşamayacak şekilde, düşüncelerle boğuşurken amacını yitirir.” Ama ilerleyen süreçte Hamlet’in dertleri insanlığın muhasebesine dönüşür. Kısaca o ertelemeler daima bir amaca hizmet eder. Neden bunları anlattım? Kurguda her şey amaca hizmet eder. Erteleme de. Yamaç’ın ertelemeleri neye hizmet ediyor acaba? Ya da aslında kurgu bütününde hangi karakterin hamlesi anlık durumlar dışında gerçek bir çatışmaya hizmet ediyor? Çukur’un genel evrenini uzmanına bırakıp- tapu olayının saçmalığına şerh de koyup- EfYam’dan devam ediyorum.  Efsuncum Kentcimin Erdenet hanedanının kanatları altına girmesini aslında bahsettiğim genel çatışmayı besleyici unsur olarak görmüştüm en başında. Bana göre Çağatay Erdenet takıntısı ileri boyutta olan Yamaç Efsun’u o yalıda tutmamak Çağatay ise tam tersine tutmak için kılıçlarını keskin çekecekti. Aralarındaki egosal rekabet de level atlayacak sonunda koskocaman bir patlamaya dönüşecekti. Bir taraftan da Efsun’u haksız yere suçlayan Yamaç kendi hataları ile yüzleşecek, değerlisi kadının değerini kavrayacaktı falan filan. Bu arada Efsun da queenliğin raconunu hem Yamaç’a hem de Çağatay’a kesecekti. Unutmuşum. Çukur evrenindeyiz. Neydiiiii?   Son of anarchy uyarlaması Çukuristan hayal evreni. Bu evrende kadının adı yok. Duygu Asenacım ruhun şad olsun. Hayatın gerçekliğinde kadını hiçe sayan düzenin yansıması kurgularda tanrılığa soyunan ataerkil kafalar işte. Kadın da olsa erkek de yazamayan belki yazmaya korkan ozanlar gibiler. Neyse Yamaç Efsun’u erteliyor. Efsun’un yalıda olma durumunu, Efsun’un onu korumak için vazgeçtiklerini bile bile erteliyor. Çağatay takıntısına rağmen karnında kendi bebeğini taşıyan, çok seviyorum dediği kadını erteliyor. Bu hafta anladık ki canını yakmaya çalıştığını anladığı kadını ateş çemberinin ortasında bırakmaya gönlü razı olarak erteliyor. Bu noktada Yamaç tayfa bana kızacak ve argüman olarak şunu diyecek biliyorum: “Yamaç nelerle uğraşıyor, Yamaç Çukur’u korumaya çalışıyor, Yamaç herkesi korumaya çalışıyor.” Doğru Yamaç herkesi korumaya çalışıyor. Başta ailesini ve sonra mahallesini. Peki sayın vicdan sahibi seyirci 140 dk ya on dakika Efsun Yamaç sahnesini sığdıramayan senariste, hayatta yapayalnız bıraktığı, bebeğini korumaya çalışan, ailesi gördüğü adam ve bebeği için babaannesinden olan, kırıklığını zırhının altına gizleyen, ön izleme  dahilinde söylüyorum, o kırgınlıklara rağmen yine yeniden Yamaç’ı uyarmaya giden Efsun için nasıl kızamıyorsunuz? Çukur evreninin en mağrur kadınını Güneşi Beklerken ya da Kavak Yelleri yazıyormuşçasına ergen sahnelere sıkıştırıp EfYam dediğiniz masalsı çiftin altını boşaltmasına nasıl üzüntü ile bakamıyorsunuz? Efsun ve Yamaç karşılaştıkları andan beri denklikleri, kavgada bile argüman güçleri, zekaları, birbirlerinin bakışından tanıdıkları eş ruh halleriyle buraya getirdi bizi. “Canın yandığında hep böyle kaçar mısın?”  “Kaçmıyorum, canım da yanmıyor.” “Benim yanıyor.” Biz bu çiftin o karanlık dünyada kendince barındırdığı ışıkla sevdik. Yamaç’ın Efsun’un gözlerine her takıldığında nefesinin kesilmesiydi derinlikleri, Efsun’un Yamaç’ın ruhunu okuyarak onun içinde can çekişen çocuğa dokumasıydı bize dokunan. Bu sezon hangi mantıkla nereye evrildi bilmiyorum. Bizim bilemeyeceğimiz hangi nedenler EfYam’ı sürekli konuşamayan ergen romcom çiftlerine çevirdi yine bilmiyorum. Saçma sapan ayrılık nedenlerine kendimizce alt metinler yazıyoruz. Duraksamalara, tepkilere, bu aşka odaklanmayan kimsenin o anlamı yüklemeyeceğini bile bile anlam yüklüyoruz. Çünkü o anlamlar gerçekte verilmiyor. Bunun da hımmm çok heyecanlı olması bekleniyor galiba. Bazen durup düşünüyorum. Bu bir suç evreni, aşk? Sonra diyorum ki bu işin babası “Baba” da bile aşk vardı. Şu an aynı akstaki dizilerin tamamı, hem ana temasına hem de aşka aynı oranda yer veriyor. Çünkü sevginin çatışmaya katkısı vardır. Sevginin empatiye katkısı vardır. Çukur da değil. Tamam alıntı yaptığın evren çok sert olabilir ama senin bize verdiğin Yamaç da Jax değil yani. Geçen hafta Çağatay’a eee diyerek kalan, bir önceki hafta kıskançlıktan deliye dönen Yamaç, sanki sıradan bir trip yiyormuş gibi erteleyen Yamaç; kendisinden esirgenen şefkatin başkasına kolayca bahşedildiğini gördüğü için içindeki kırıkların acısından Çağatay’a gittiğini sandığımız Efsun’un adeta Yamaç’la cilveleşir gibi tavrı. Neyi nereye koymalı bilmiyorum. Şu bir gerçek ama kabullenmek lazım: Senaristimiz bıkmış, doymuş, zaten belli bir izlenmesi olan dizi için aklını yormayı bırakmış, elindeki başrol oyuncusunun oyun gücüne yaslanmış, etrafının da onu besleyeceğinden emin temcit pilavı gibi aynı şeyleri sunup duruyor. Patinaj çekiyor. Eli ne Yamaç’ı hikayenin aslındaki kadar pislik birine dönüştürmeye eriyor ne de o akstan kurtarıp özgünleştirebiliyor. Yapamadıkça İdris’in ölümünden dram sağıyor. Kısaca ne suç dizisi yazabiliyor, ne aşkın hakkını teslim ediyor, ne de aile diye yutturmaya çalıştığı Koçovalılar’ın dramlarına ikna ediyor. Peki izlenme? O konu başka bir inceleme konusu. Bir de geçtiğimiz haftalarda bir arkadaşa söylediğim bir cümle vardı: “Çukur da aslında en derinlikli yazılan iki karakterden biri Selim.” Demeseydim keşke. Adamın ölümü, öldüyse tabi, neydi o benzetme muhabbet kuşu ölümü gibi olmuş. Hele ön izleme. “Benim abim öldü.” Dram tamam, oyuncunun duygu tamam, acı tamam, geride bırakılan aşık kadın ve şoku tamam. Üstündeki müzik “bu hayatın heycanı meycanı yok.” Gerçekten mi demek istiyorum, gerçekten mi? Bu kadar mı sevmedin Selim’i senarist bey. Hoş neden sevesin di mi? Senin ataerkil kafanda Efsun kadar Selim de öylesine anlatılan, amaca hizmet eden karakter. Selim’in ayrıksı hisseden ruh halini erkek egemen diziye gölge gibi yerleştirme cesaretin olup bunu en sevdiği ile paylaşmadan öbür tarafa yollamak da ne bileyim? Neyse. Bu hikayede Efsun’un yalnızlığı, kırgınlığında saklı o eski zaman cadısına selamlar; Yamaç’ın geri dönmek istediği tertemiz çocukluğuna onu götürebilme gücü ile, zamanı geriye ileriye sarabilme becerisiyle orda duruyor Baykal’ın kızı, İstanbul’un yarısının sahibi Efsun Kent. Yamaç’ın parçalanan ruhunu sağaltan bu kadını hatırlaması dileğiyle. Çünkü onlara onca acının ortasında on dakika huzur vermemekte kararlı senaristimiz  konuşmalarına izin vermeyecek. Neydi? Zamanı değil. Efyam tayfa bekleyin bakalım sıranızı.  Ben seni sen kendini ötelediğin için erteledim. Masal uzaklığındaki anılara dönüşen bir rüyayı bekle sen de bizimle Efsun bekle. Beklerken sana şarkı yollayalım. Hediyemiz olsun.

“Bir ince pusudayım

Yolumun üstü engerek

Bir garip akşamdayım

Sırtımı gözler tüfek

Ben senin sokağına

Ulaşamam dardayım

O mazlum gözlerine

Bakamam firardayım…”

 Hamiş: Aras Bulut İynemli ve Damla Sönmez'i başka bir işte en kısa zamanda partner görmek dileğiyle.... En kısa zamanda...

                                                                                                         UmayMasal