Bir filmde ihtiyar bir albayın sorgu sahnesinde anlattıklarının yani hikayesinin mantıksız olduğu ima edildiğinde; “Gerçek ile kurgu arasındaki fark da budur işte: Kurgu mantıklı olmak zorundadır.” cevabını verir. Kurgu tutarlılık ister. Kurgunun tabanının iyi oturması gerekir. Çukur evreninde tutarlılık hiç olmadı. Onca tutarsızlık içinde de en çok harcanan kadınlar oldu. Selam sevgili okur. Çukur yolculuğunda sona geldik. Anlamsızlıklarla boğuştuk. Kızdık, kırıldık, söylendik, bıktık, acı çektik, altı hafta ayrı kalan esas çift için şafak saydık. Sonra bir araya geldik ve tam sevindik dedik Efsun’un bağımlılığından dolayı aslında kavuşamadığımızı anladık. Zindana tıkıldık, halaylara söylendik, güvenli evlere geçtik iyileşir gibi olduk, evimiz oldu ama biz bir türlü sadece biz olamadık. Sahnelerimiz yok edildi. Acılarımız görmezden gelindi. 3 yıl işkence çektik sağlı sollu. Ne sağ soldan ne sol sağdan haberdar oldu. Ya da oldu biz görmedik. E o zaman biz o acıları neden çektik diye sormaya fırsat tam olacak gibiydi ölü balık hortladı, kafalar karıştı, akvaryum travmalarını sözlere tutunarak atlatalım dedik ve biz ne yaşıyoruz demeye kalmadan Gökhan Horzum öyle bir finalle geldi ki akıl tutulması mı desek para tuzağı mı desek toptan yıkama yağlama parlatma derdi mi desek bilemeden öylece kaldık. Mantık Çukur evrenini terk etmişti çoktan da son bölümde emek, meslek etiği, saygı, değer ne varsa yerle bir edilerek hikâyeyi Boticelli’nin Cehennemi’nin dibine yolladık. Cidden yolladık çünkü kanal 7 formatlı üç eşlilik güzellemeli, rakı sofralı katiller cenneti olsa olsa cehennemdir. Cennet olsa duramazsın çünkü. Hem de cehennemin yedinci katı.
Şimdi başa saralım ve üç bölümdür
olanlara bakalım. Bu noktaya nasıl geldik düşünelim. Çukur’dan kaçmak zorunda kalan
amcanın ardından Yamaç’ın Efsun’a evlilik teklifini izlemiştik. Aslında daha
önce güvenli evde Hırçın Prenses masalının arasına sıkıştırılmaya çalışılan
romantik tekliften bürokratik sebeplerle evlenmeye karar veren EfYam’a nasıl
geldik biz bilmiyorum. Başta sahneyi Tilya Damla Sönmez ve Aras Bulut
İynemli’nin oyunculuğu sebebiyle bir çeşit “Ruhlar birken evlilik zaten bir
formalitedir.” diye yorumlamış olsam da süreç gösterdi ki aslında dert o
değilmiş. Dert iki yıldır bize imkansıza rağmen engel olunamaz şekilde doğan,
büyüyen, önüne ne varsa katıp süpüren Efsun ve Yamaç aşkını dinamitlemekmiş. Tüm
sezon boyunca altını boşaltmak için uğraşı gösterilen EfYam’la derdin sadece
Çukur evreninin üzerine çıkması, o evrenden bağımsızlaşarak kendi kitlesini
oluşturması olduğunu sanıyordum. Gittikçe içindeki büyünün boşaltılmasının,
kavuşmaları bile olay olan, kızlarını oynayan çocuk oyuncunun fenomen haline
gelmesine neden olan çiftin nikahının geçiştirilip tek replik bile yazılmamasının
sebebi iki sezon önce kötü oyunculuğu, inandırıcılıktan uzaklığı ve özellikle
izleyicinin artık karakteri görmek istememesi nedeniyle öldürülen Sena’ya
ahiretten final yazılmak istenmesiymiş. Çok acayip. Motto da acayip: “Yanındaki
ile yaşarsın, aklındakiyle ölürsün.” Romantik hale getirilmeye çalışılan ama
nereden bakarsanız bakın son derece çirkin ve aldatmaya dayalı olan bu cümleyi
matah bir şey sanan akılsızlara diyeceğim şey umuyorum birilerinin aklında
birileri varken siz onların hayatında olmazsınız. Bu tip mottoların sevgiyi,
aşkı, her tip duyguyu anlamsızlaştırmaktan başka işe yaramadığını anlayacak zekâ
düzeyine gelmeniz temennisiyle devam ediyorum. Bizlere son anda pazarlanan
Yamaç’ın Sena aşkına inanabilirdim belki mesela Efsun Yamaç’ın hayatına en imkânsız noktadan girmeseydi ve
Yamaç Efsun’un gözlerinde dünyadaki tüm varlığını unutmasaydı. Mesela Efsun ve
Nehir seçenek olarak önünde dururken Nehir anlamsızca evindeyken Yamaç
kendisine “Git.” demiş olan Efsun’un kapısını kırmamış olsaydı eğer.
İnanabilirdim Yamaç kolay olan ne varsa geride bırakıp “Bizim birlikte olmamız
savaş meselesi.” diyen kadına “Belki zamanla” diye cevap vermeseydi eğer.
İnanabilirdim belki Yamaç Efsun’u kaybedebileceği ihtimali karşısında ruhunu
teslim edecek hale gelmeseydi eğer. İnanabilirdim belki Yamaç Efsun’u
kaybedecek diye her seferinde delirmeseydi eğer. İnanabilirdim Yamaç Efsun için
Çukur’u, ailesini geride bırakıp ölüme yürümeseydi eğer. İnanabilirdim Yamaç üç
yıl işkenceden sonra dönüp “Efsun’u bulsam yeter.” demeseydi eğer.
İnanabilirdim Yamaç Efsun sayıklamalarıyla eli kalbinde gezmeseydi eğer.
Efsun’un elini kalbine koymasaydı eğer. İnanabilirdim Yamaç Efsun’a “Ben sen
varsın diye yaşıyorum, sen varsın diye kim olduğumu biliyorum.” demeseydi eğer.
İnanabilirdim Yamaç giden Nehir’in ardından kılı kıpırdamazken Efsun gidecek
diye aklını yitirmeseydi eğer. İnanabilirdim Yamaç Efsun’a aşk, aşk işte
demeseydi eğer. İnanabilirdim Yamaç Efsun’a aklından geçen her şeyi
anlatmasaydı eğer. İnanabilirdim Yamaç Efsun’a “Ellerinde ne var senin,
gözlerinde ne var?” diye tutkunluğunu anlatmasaydı eğer. İnanabilirdim Yamaç Efsun'u kendisine saklamak için deli gibi uğraşmasaydı eğer. İnanabilirdim aile sofrasında Efsun'un yokluğundan dünyanın en yalnız adamına dönüşmeseydi eğer. İnanabilirdim ağzından çıkan "Canımmm" sözcüğüyle canıyla beraber Efsun'a koşmasaydı eğer. İşte tam da bu yüzden
inanmıyorum. Ben bana ilk andan beri bu ilişkide ne satıldığını biliyorum. Bana
ne anlatıldı biliyorum. Aras ve Damla ne anlatmaya çalıştı görüyorum. EfYam’ın
büyük aşk, çok büyük aşk olduğunu biliyorum. Bu hikâyede tek şizofren var. O
şizofren de biz değiliz. Ne gördüysek onu okuduk biz. Ona göre yorum yaptık ki
oyuncular da bunun farkında olarak oynadı hep. Aras Bulut’un Efsun’a dair
yarattığı dil asla kimseye benzemedi. Bir bakışla, bir dokunuşla Efsun’a olan
duyguyu ayırdı hep. Hikayenin en sakil kaldığı zamanda bile Efsun’a öyle baktı
ki, kaybolurcasına biz dedik ki evet çok aşık Yamaç. Aras Bulut’tan iyi kim
bilecek Yamaç’ı? Damla Sönmez sadece seven değil sevildiğinden emin bir kadın
yarattı hep. Kırılgan ama güçlü bir sevdayı ilmek ilmek ördü iki oyuncu
yorumlarıyla. EfYam dili yarattılar ekranda. Tekrarlı refleksler buldular
Efsun’la Yamaç’a. Kısaca biz şizofren
değiliz. Şizofren olan cinsiyetçi kafanın adresi belli. Hangi noktada, ne devreye girerek bu son reva
görüldü izleyiciye bilmiyorum ama dilerim kurgu perileri sizden intikamı alır.
Zaten sağdan soldan çalıp çırparak aparılmış “Çukur” evreninde böyle rezil bir
sona ulaşmanın, bunu son diye izletmenin bedelini batarak ödersiniz umarım.
Hani o yenileme derdine düştüğünüz hikâye politikanız da umarım elinizde
patlar. Tilya Damla Sönmez ve Aras Bulut İynemli’nin heba olan emekleri de
sizden çıkar.
Aslında genel olarak Çukur
evrenine hâkim olan eril dilin rezilliği yeni değil. Sadece Efsun’a yönelik de
değil. En sert cezayı hep çeken Efsun olsa da, finalde hikayenin ana karakteri
Yamaç’ı bile hiçe sayacak kadar ileri gitme pahasına yanına Efsun’u ekleyip gerçek
aşkın üstünde tepinilse de bu hikayenin olayı zaten kadını yok saymak. Geriye
dönüşlü baktığımızda şu an kör ölür badem gözlü olur ayağına yedirilen Sena
aşkının da tamamen bir koruma- korunma refleksi üzerine kurulduğu, karakterin
sadece erkeğe sığınan ve bu sığınma bedeli olarak sürekli iteklenen, hor görülen
yapısı açık. Sadece bu kadar da değil. Karaca ve Akşın koca bekleyen kızlar
olarak yazılmış mesela. Efsun gelene kadar evrenin en güçlü kadını yazılan
Sultan ise, bilindiği kadarıyla kocası tarafından iki kez aldatılmış, belki
daha çoktur bilemeyiz ki, sevgisiz, iktidar meraklısı bir kadın. Öyle ki Çukur
gitmesin de varsın oğullarım ölsün kafasındaydı sürekli. Damla’nın hikâyeye
giriş şekli ile devamında dönüştüğü şey ise ortada. Ayşe’nin sorgulanan
anneliğinin üstüne annelik için mutlu olduğu adamı terk etmesi ama o adamın onu
aldatmasına rağmen Ayşe için ölerek yine parlatılması. Bu hikâyede aldatan
erkek parlatılır. Bakınız Murtaza, bakınız İdris. Yamaç Efsun için çatıda
yatmışmış, Yamaç Efsun’u aldatmamışmış, Yamaç, Efsun için kıyamete yürümüş kimin
umurunda? Bizim dışımızda pek kimsenin derdi değilmiş meğerse. Üstelik kızının intikamı
için ölüme yürüyen Ayşe’nin amcayı öldürememiş olması ayrı hezimet. Ama doğru, kadınsan intikam alamazsın. Senin sevdiklerin için yapacağın tek şey çorba
yapmak olabilir bu hikâyede. Gökhan Horzum sen bir cinsiyetçisin. Kadınlardan
nefret eden ve kurguyu kadından intikam alma aracı olarak kullanan şizofrenik
bir cinsiyetçisin. Efsun’a sadece ve sadece babasının intikamını almaya çalışan
bir kız çocuğu olduğu için yaptıkların, sadece senin kadın cinsinin senin için
ne kadar ulaşılmaz ve kompleks sebebi olduğunun başlı başına ispatı bana göre.
Her seferinde ululamaya çalıştığın o evde çorba yapsın, sesi çıkmasın,
konuşmasın, silik olsun kadın ve ancak ana olursa kutsaldır kafan var ya o
kafaya anlatacağız kadının gücünü. Tatlı su demokratı seni. Ödünüz kopuyor ya
kadın içindeki dişiyi yeniden yakalarsa ve onunla el sıkışırsa başınıza
geleceklerden. İşte düşündüğün her şey olacak. Korkun. Sizin eşit olmayan
kafalarınıza vura vura öğreteceğiz o eşitliği gerçekte de kurguda da. Bu final senin eserin veya değil hiç fark etmez bu hikayeyi buraya sürükleyen sensin. Dilerim bedelin buradan olur, hikaye anlatamazsın, anlatsan da kimse duymaz seni bir daha.
Son demde; ben zihnimde Efsun ve
Yamaç’ı mutlu sonla uğurluyorum. Benim hikayemde Efsun ve Yamaç o geceden bir
süre sonra Çukur’un minik ailelerine iyi gelmeyeceğini anladı ve Çukur’u terk
etti. Çok uzaklarda bir sahil kasabasına yerleşti. Son sahnede evlerinin deniz
görünen bahçesinde kocaman bir çınar ağacının altına kurulmuş hamakta EfYam
kucak kucağa sallanıyor. Yamaç gözleri kapalı ve sımsıkı sarılmış Efsun’a. Başı
sevdiği kadının göğsünde saklı. Huzurda Yamaç. Gülümsüyor. Efsun o büyülü sesiyle ona masal anlatıyor. Efsun’un
eli Yamaç’ın saçlarında dolaşıyor. Güneş ışığı yüzlerinde, saçlarında
kovalamaca oynuyor ışıl ışıl. Kamera açısı genişlediğinde yerde çimde oynayan
iki çocuk: Masal ve Yamaç. İkisi de kahkahalar atıyor. Sonra Yamaç’ın sesi:
Mucize diye bir şey var. Güle güle EfYam.
Hamiş: Tilya Damla Sönmez ve Aras
Bulut İynemli bu aşka inancınıza, sevginize, saygınıza teşekkürler. Siz
inanmasanız çoktan düşmüştük. Efsun ve Yamaç Çukur evreninin en büyük aşkı
oldu. Son cümlede ne yazarlarsa yazsınlar hikaye bizim. Bu sizin sayenizde. Dilerim başka bir hikâyede,
en güzel halinizle yeniden sizi birlikte görürüz. Hak ettiğiniz değerde, hak
ettiğiniz şekilde.
“Adam kadına gülümsedi:
-Sen, sen benim mucizemsin, dedi.
Öyle imkânsız geldin ki hayatıma, hayatım diye bir şey var mıydı bilmiyorken. Sen
maviye çalan gözlerinle, ellerinle benim mucizemdin. Hala da öylesin. İyi ki
geldin.”
iyi ki geldiniz...
Umay
Masal