1 Aralık 2022 Perşembe

Büyürken mi Büyüdükten Sonra mı Aşk?

 Selam sevgili okur. Uzun zaman oldu. Takip eden bilir bu blogda keyfe keder yazılır. Canımız ister hikâyenin kendisine vuruluruz peşine takılırız canımız ister hikâyenin içinde saklı bir ayrıntıya takılır onun ardından kovalarız. Ama ne olursa olsun bunu kendimizce ve evrenin yapısının bütününe bakarak yaparız. Hatta baktık hikâye bizim sevdiğimiz akstan çıktı başka bir yere savruldu iyi o zaman deyip yolumuzu ayırırız. Neyse  sebeb-i girizgâh Tozluyaka evreninin iki çift. Biri sosyal medyadaki adıyla ZeyÇağ diğeri de DerÖn. Zeyno ve Çağrı hikayenin gençler ayağının bana göre en güçlü çifti diğeri yani Derya Önder ise başka türlü bir hikayede rahatlıkla merkeze yerleşebilecek bir ikinci bahar aşkı. Dizi bizim hanede annemin Dolunay Soysert sevgisi nedeniyle izleniyor. Ben de onunla birlikte, onun seçimi olarak izliyorum. Hikaye örgüsünün en sert düğümü yani Vefa’nın ölümünden sorumlu olan kişinin ortaya çıkması ve bir nevi katilin cezasını çekmesinin ardından Tozluyaka içinde yeni çatışma alanları aranmaya başladı. Fakat çatışmanın yetişkin tarafı bir anda iyilerimiz açısından garip bir yere evirilip gençler kısmı da bariz şekilde çatışma dışı kalınca dizi kan kaybetmeye başladı. Lakinnnn… Şimdi akışla ilgili eleştiri ve önerileri sonraya bırakıp lakin kısmından devam edelim.

Aşk benim kurguda en çok sevdiğim konulardan biri. Nasıl işlendiği, hangi temele oturduğu ve ilişkinin gelişimde tarafları değiştirebilme gücünün nereye koyulduğu benim için önemli bağlayıcılardandır. Tozluyaka’da da söz ettiğim bu iki cephe dönüştürme şekli, cesareti ile cidden güzel temelli aşklar. Öncelikle Derya-Önder…

İkinci baharı yaşıyor ömrüm… Zihnimde bu şarkı ile izlediğim çiftlerden biri bu ikili. Öncelikle aşkın 17-25 yaş aralığına sıkıştığı hatta zaman zaman yaş almış aktörlerin kızları olacak yaştaki oyuncularla partner olduğu dizi atmosferinde ciddi bir nefes alma alanı Derya ve Önder’in hikayesi. İkisinin de yaşadığı başarısız ilişkileri var geçmişlerinde. Tesadüf mü demeli tevafuk mu bilemem ama ikilinin önceki partnerleri tam anlamıyla narsisimin dibini sıyıran insanlar. Kenan kendi çıkarı uğruna oğullarını dahi feda etmekten çekinmeyen, sorunlu bir baba modeli her şeyden önce. Hoş burada parantez Tozluyaka evreninde Önder ve Bilal dışında düzgün baba yok. Ya kayıplar ya hasta ruhlu. Neyse devam. Kenan kadar hasta ruhlu diğer kişi de Nesrin. Oğluna dahi Önder’e yakın olmak için yaklaşan, üstelik çocuğunun ruh sağlığıyla oynamak pahasına yalanlar söyleyen biri Nesrin. Kısaca takıntıları uğruna önlerine çıkan hiçbir şeyi harcamaktan çekinmeyen bu iki güya yetişkin çok tehlikeli. Derya da Önder de çocukları ile sınana sınana geldikleri süreçlerden öylesine makul bireyler olarak çıkmışlar ki sapasağlam duruyorlar her krizde. Belki de ne istemediklerini bildikleri için ne istediklerini de biliyorlar. Bu sağlam duruş ortaklığıyla başlayan arkadaşlıklarının da aşka evirilmesi kaçınılmaz hale geldi dolayısıyla. Önder baskılamayan, alan yaratan, nezaket sahibi bir adam. Çelişik karakteri Kenan’ın aksine sevmeyi biliyor. Alan daraltmıyor. Kızıyor, kıskanıyor, kırılıyor ama kızdırmıyor, kıskandırma çabasına girmiyor, kırmamak için uğraşıyor. Derya ise yaşadıklarına, kimsesizliğine inat dimdik duran bir kadın. Sert bir mizaç geliştirmiş. Hayat zorunda bırakmış onu. Derya’nın hayatla inatlaşmasının ortasına düşen Önder’in yaptığı ilk şey sanırım Derya’nın yalnızlığını almak oldu. Her sorunda yanında durdu. Oğlunun tarafı ve Derya’nın oğlunun tarafı arasındaki savaşta tam ortada durarak Derya’nın güvenini kazandı. Derya gibi oğlunun babası ve ailesi tarafından yok sayılmış, en çok güveninden vurulmuş, hayatta kendisinden başka kimseye güvenemeyen biri için ne büyük aşama. Sonrasında Önder’i tanıdıkça aralarındaki benzerlikler ve ortak kader devreye girdikçe Önder’e sevgi büyütmesi de artık kaçınılmaz hale geliyor haliyle. Şimdi geldikleri noktaya bakınca saçma sapan bir entrikanın ortasındalar. Gerekli miydi? Bilmiyorum. Bence değildi. Birbirlerine olan sevgileri böylesine sert bir sınavdan geçmeli miydi? Hoş hastalıklı Kenan ve Nesrin varken bir yerden mutlaka patlayacaktı o silah. Bundan sonra ne olacak göreceğiz. Umarım daha da tırmanıp aralarındaki bağ zedelenmez. Nesrin ve Kenan’ın oyunları ortaya çıkar. Aşkın ikinci baharındaki Derya ve Önder bir araya gelir.




Diğer taraf Zeyno ve Çağrı’ya gelirsek. Bu ikilinin arasındaki duygu tam anlamıyla bir ilk aşk. İnsanın kulaklarında Sabahattin Ali’nin “Çocuklar gibi” şiiri yankılanıyor bu ikisini görünce.

“Hissedince sana vurulduğumu,

Anladım ne kadar yorulduğumu,

Sakinleştiğimi, durulduğumu,

Denize dökülen bir pınar gibi.”

Zeyno babasının prensesi olamamış eksik gedik kız çocuğu yüreğini saklamış hep. Erkek gibi olarak belki babasının sevdiği evladı olabileceğini düşünmüş belki ya da hayatta ayakta kalmanın ancak erkek gibi olmakla mümkün olacağını düşündü kim bilir. Tıpkı Derya gibi Zeyno. Güven onun en kırılgan yeri. Arkadaşları çok kıymetli çünkü onlara güveniyor. Babasının gerçeğiyle karşılaştığında parça parça olan Zeyno’nun kabuğunu tam da buradan kırması boşuna değil. Parçalarını toplamadan hemen önce, dostları onu sarıp sarmalamadan hemen önce Çağrı ile karşılaşmaları da boşuna değil. Hatta Zeyno’nun genç bir kız olduğunu hatırlamadan önce sınıfta ona hatırlatma yapanın Çağrı olması, elbiseli ilk kombinini abartılı tepkisiyle karşılayanın Çağrı olması da tesadüf değil. Tıpkı arkadaşlıkları konusundaki aldatılmışlığı, uğradığı haksızlıklar, bakış açısındaki defo konusunda Çağrı’yı uyaranın Zeyno olması gibi. Zeyno’nun kırıldığı yerden kendisi kırılınca yani annesinin gerçeğiyle yüzleştiğinde Çağrı’nın Zeyno’ya sığınmasının tesadüf olmaması gibi. Başta öfke kontrolü konusunda sorun yaşayan Çağrı’nın sakinleşmesinde Zeyno’nun etkisi de en az yaşadıkları kadar önemli. Bazen sosyal medyada buna ilişkin serzenişler görüyorum. Ama şunun ıskalandığını düşünüyorum. Çağrı birini öldürdüğünü sandı. Vicdanıyla yaşadığı travmatik yüzleşmeden sağ çıkmasında babasının sevgisi etkiliydi. Sonrasında arkadaşlarının ihanetleri ile karşılaştı. Onlardan farklı yerden değişmeye başladı. Babasının güvensizliğini yaşadı. Belki yıllarca annesinden neden nefret ediyor diye düşündüğü babasının haklılığı ile sarsıldı. Âşık oldu. Reddedildi. Annesi gözünün önünde bıçaklandı. Korktu çok korktu. Tam sevdiği kızın elini tutmaya hazırlanırken onun çevresi ve kendisi arasındaki duvar dikildi karşısında. Bu bir kez olmadı üstelik. Defalarca ve defalarca oldu. Sınandı Çağrı. Dürüstlüğünden sınandı ve sınavı geçti. Zeyno ve Çağrı arasındaki ilişki ikisi açısından da değiştiren, farklılaştıran bir aksta ilerliyor. Çağrı babasının oğlu. Nazik, kendine özgü ve sevmeyi biliyor. Sevdiği kimseyi geride bırakamıyor. Asla bırakmıyor. Zeyno da öyle. Ali’ye dair hissettiğinin aşk olmadığını anlama süreci atlanıp geçilse de ki bence bu ciddi bir boşluk, Zeyno  Çağrı’yı sevmeye başlamadan hemen önce ona güvenmeyi öğrendi. Bir oyunun içinde olduğunu sandığı süreçte bile Çağrı’nın iyi niyetiyle karşılaştı ve Ege’ye karşı onu savundu. Çağrı saf bir noktadan bakıyor hayata ve Zeyno o bakışın en derin yerindeki ilk aşkı. Ne demişti: “Artık senden bir şey saklamak istemiyorum.” Tam da burası bu aşkın çekirdeği. Kimse kimseden saklanmıyor. Acı çekerken de severken de çocuklukta da saflıkta da oyunbazlıkta da saklanmıyorlar birbirlerinden. Birlikte büyüme halinin en tatlı tonu ZeyÇağ kod adlı Zeyno Çağrı. Güvenmek, yaslanmak, aynı yerden acı çekmek, sevgide eksik gedik kalınan yerden birlikte sürgün vermek… Keşke diyalog anlamında biraz daha beslenebilseler diyeceğim de işte… Buraya derin bir işte bırakıyorum.




Son demde; Tozluyaka’nın şu an en büyük sorunu ciddi bir çatışma alanından yoksun oluşu. Berk’in iyi mi olmalı kötü mü kalmalı kargaşası devam ediyor. İyi kalamıyor gözümde çünkü sadece Cemre konusunda acı çekti ve baba kaybı konusunda. Yani duygusu ve empatisi kendisinden çıkmadı. Ali çok karikatür kalıyor. Esas oğlan statüsündeki karakter o kadar defosuz yazılmaya çalışılıyor ki Derya Önder konusunda yol açtığı sorun çok derin olmasına rağmen üstü örtülüyor. Bu da seyirci ile bağı koparıyor. Kenan çatışması ne kadar taşır hikâyeyi bilmiyorum. Çünkü orada Kenan’ın tavrı nefes alacak alan bırakmıyor bu düğüm yerinde seyirciye. Hazal da koyu griden açığa evirildiğine göre elimizde kimse kalmıyor. Ya düşman iki tarafı aynı tarafa tüm kimlik çatışmalarına rağmen çekecek büyük bir dış çatışma gelmeli ya da… Üzgünüm. Ben aşk noktasında yazdığım iki ilişkinin alıcısıyım. Ama derinleşmeleri lazım. 2.30 saatlik bölümü sırtlamak içinse daha büyük bir şeye ihtiyaç var. Pazar zor gün. Benden şimdilik bu kadar sevgili okur. Belki yine geliriz. Kim bilir?

                                                                                                         UmayMasal