5 Ekim 2023 Perşembe

SEVGİLİ GEÇMİŞ-Bambaşka Biri

 Hayatta kalma refleksi midir insanı insana bağlayan yoksa aslında bağlantılarımız mı bizi hayatta tutan? Zaferlerimizin temel sebebi onaylanma ihtiyacı mı yoksa kendimizi gerçekleştirme derdimiz mi? Aşk aslında bir bedene yönelik mi yoksa o bedenin içindeki duyuş tarzının bizi bütünlemesinde mi? Adalet hak edenin hak ettiğini almasında mı yoksa aslında hayat hak edene hak ettiğini mi vermekte? Aile sizi sevip korumayı göze alanlar mı yoksa genetiğini size aktaran mı? Aşk; uğruna vazgeçtiğinle mi ölçülür, göze aldıklarınla mı?

Selam sevgili okur. Geçtiğimiz hafta hastalıklar, koşturmacalar derken geçtiğimiz haftaki bölüm yorumunu sizinle paylaşamadık. Bu hafta üçüncü ve dördüncü bölümü birleştirerek genel bir yorumda toparlayalım “Bambaşka Biri” hakkındaki görüşlerimizi dedik ve kapınızı çaldık.

Geçtiğimiz haftaki bölümde genel olarak düğümlerin arttığı bazı noktalarda bizlerin bildiği ama karakterlerin bilmediği şeylerin ortaya döküldüğünü gördük. Kenan’ın kendisiyle ilgili şüphelerinin artması, hafıza boşluklarının alan olarak genişlemesinden, rahatsızlıklarının çoğalması bana göre bölümün en önemli satır başlarıydı. Malum Doğan Kenan’dan haberdar. Kenan’a öfkesi, Kenan’a yönelik kıskançlığı ile Kenan’dan haberdar olması da cidden tehlikeli de görünüyor. Ama Kenan Doğan’ı bilmiyor. Ama geçtiğimiz hafta itibarıyla Doğan’ı şiddetle hissetmeye başladı Kenan. Hatta hafıza boşlukları için doktora bile gitti. Yalnız bu noktada Kenan’ın işi çok zor. Çoklu kişilik bozukluğu hakkında okuduğum birkaç makaleden öğrendiğim kadarıyla hastalığın en temel özelliği kişilikler ne kadar çok olursa olsun herhangi birinin diğerinden haberi olmaması. Burada Doğan, Kenan’ı bildiği ve garip bir şekilde istediği zaman bedene gelip gidebildiği için Kenan’ın Doğan’ı yakalama yönündeki çabaları çoğu zaman boşa düşüyor. Ki doktora gittiğinde de bu çaba Doğan’ın müdahalesi ile boşa gitti. Yine diğer bir kaçma kovalamaca Doğan ve Leyla arasında yaşanıyor. Doğan’ın kendisini kovalayan savcıyı, engellemek için Kenan’ı kullanarak Leyla’ya yaklaşması bölümün gerilimli taraflarındandı. Biz seyirci olarak Kenan’ın Leyla’ya âşık olduğunun farkındayız. Yine seyirci olarak Doğan’ın da Leyla’ya âşık olmasını bekliyoruz sanıyorum. Ancak geçtiğimiz haftaki bölümde Doğan’ın Leyla’yı hoş bulmasına rağmen duygu anlamında aşka yönelik bir gelişiminin henüz olmadığını senaristimiz bize gösterdi. Bunda Doğan’ın Zeynep yarasının payı olmakla birlikte Doğan’ın hayata karşı öfkesinin de payı var kuşkusuz. Diğer taraftan Doğan’ın keskin duvarını delebilecek kişinin Leyla olduğunu sanırken o duvarda delik açabilecek kişinin Kenan’ın annesi olabileceğini de hissettirdi bize Ethem Bey. Annesinin kucağında ağlarkenki savunmasızlığı ve belki sevgi ihtiyacı, annesine duyduğu özlem bunu ispatlar nitelikte her ne kadar Kenan’ın adı geçince delirse de. Doğan kırık bir çocuk. Ailesi tarafından istenmemiş ki yetimhanedeymiş. Sonrasında da yetimhanede belki kader birliği yaptığı arkadaşlarını kaybetmek de Doğan’ın parçalanmışlığını artırmış. Zeynep’in küçücük bir çocuk olan Doğan’daki yerinin aşk olduğuna inanmak bana zorlama geliyor açıkçası. Zeynep daha çok kardeş, korunması gereken biri duygusu açısından bana daha yakın ama bilemiyorum senaristimiz ne yapacak. Diğer taraftan Doğan’ın parçalanmış çocukluğunun yansıması parçalanmış kimliğinin parçası Kenan’a duyduğu öfkenin de müsebbibi Doğan’ın çektiği, hatırladığı tüm acılardan Kenan’ın bihaber olması sanıyorum. Unutulmak bir insan için en acı ceza. Yetimhanede unutulan bir çocuk Doğan. Ardından yetimhane yangını ve orada yaşanan felaket unutulmuş ardından en son zihni kendisini unutmuş. Bu büyük öfke sebebi. Doğan için Kenan rekabet edilen, yenilmesi gereken biri. Yazık ki Kenan’ın bu rekabetten haberi bile yok. Bu da Kenan’ı Doğan’a karşı savunmasız hale getiriyor. Diğer taraftan dizideki bir başka mücadele de babalar mücadelesi: Savcı Turan Öztürk ve Ekrem Gediz. İkisi de çocuklarını korumak adına girmek istemedikleri yollara giriyorlar. Savcı Turan Öztürk’ün oğlu Kenan’ı hem hastalığından hem de geçmişten koruma çabası kendi adaletiyle çelişmesine neden oluyor. İdris’le konuşmalarında aslında Doğan- Kenan’ın katil olduğunu öğrense de yakalama, yakalatma çabasına girmemesi; benim için nedeni anlaşılamasa da Doğan’ı en azından durdurmak için uğraşmaması ilginç bir çatışma. Ekrem Gediz’e gelince, yetimhane yangınındaki aktif sorumluluğundan dolayı vicdanen rahatsız olduğu baştan beri altı çizilen bir durum. Hatta cinayetler başlamadan kalp krizi geçirmesinin de sebebi bu gibi duruyor. Kızının bu olayla ilintili davada savcı olması, vicdani yükünü bir kenara koyup adını çocuklarına karşı koruma refleksine ağırlık vermesine neden oldu. Aslında bir diğer bir baba da İdris. Her ne kadar doğrudan bir baba sıfatı olmasa da İdris’in Doğan’ı koruma kollama refleksi onu baba konumuna getiriyor anlatıda. Her ne kadar Doğan’ın yaptıklarını desteklemesi hatta yardım etmesi babalık konusunda kafa karışıklığı yaratsa da ilerleyen dönemde Savcı Turan ve İdris arasında bir ortaklık görülebilir gibi. Burada anlayamadığım bir başka duygusal ayrıntı da İdris’in Turan’a tepkisi. Sonuç olarak kimsesiz bir çocuğu evlat edinmiş ve ona tüm sevgilerini öz evlatlarıymışçasına vermiş Turan ve Nevin Öztürk’e bu kadar tepkisel olması garip İdris’in. Doğan’a yaptığı cılız itirazlar inandırıcı değil. Burada İdris’in Doğan’a ilgisinin sadece hayatını kurtarmasıyla sınırlı olmadığı fikrim ağır basıyor. Devam edelim. Bu haftaki bölümün açılışını Doğan’ın Leyla’nın babasını tanıması ve ikinci cinayetini işlemesi sahnesiyle yaptık. Geçen hafta olay bazlı giden bölüm ağırlığının bu hafta biraz daha Leyla-Kenan-Doğan ilişkisine ve bu ilişkinin dinamiklerine kaydığını söyleyebiliriz. Leyla’nın katili yakalayamaması, üstüne tanığını kaybetmesi derken kendi tabiri ile küçük düşmesi Leyla-Kenan ikilisinin ilişkisinde yeni bir kapı açılmasına neden oldu. Kenan’ın özellikle bilinçaltında sakladığı olayların da yavaş yavaş su üstüne çıkmaya başlaması da yine Leyla’nın Kenan’a yönelik duvarını indirmeye başlamasında etkili oldu. Doğan’ın yönlendirmesiyle yetimhane yangınına kadar ulaşan Leyla ve Kenan ikilisi, bir taraftan da birbirini tanıyor. Ufak sohbetlerle birbirine yakından bakma fırsatı buluyor. Leyla’nın içine kapalı bir çocukluk geçirdiğini, sosyalleşme sorunu olduğunu, güvenmek konusunda sıkıntılar yaşadığını net bir şekilde Leyla’nın ağzından duyduk bu bölüm. Tüm bu sorunsallara rağmen Leyla’nın da Kenan’a çekildiği de ortada. Diğer taraftan mutlu, yaramazlığa açık, biraz şımartılmış, sosyal bir çocukluk geçiren Kenan’ınki tam tersi bir sıkışmışlık barındıran Doğan’ın da Leyla’ya ilgisinin bu bölüm büyüdüğünü söylemek sanırım yanlış olmaz. Yetimhane yangınını araştırırken aynı evde kalan Leyla ve Kenan, özellikle Kenan’ın yaşadığı içsel mücadele sırasında sayıkladıkları düşünülürse, yaşadıkları ile bambaşka bir eşiği geçti. Hatta Kenan ve Doğan geçişli olduğunu düşündüğüm “Sana âşık oluyorum.” sahnesinde, söz konusu cümleyi Doğan mı Kenan mı kurdu emin değilim. Çünkü konuşmanın büyük bölümü Kenan’da varken söz konusu cümle Kenan’ın hafızasında yok gibi. Kaldı ki Kenan bu itirafı yapabilitesi olan biri. Yaptıysa da arkasında rahatlıkla durur. Çünkü ilk andan beri Kenan, Leyla’ya sürükleniyor. Bu çok açık. Şikayetçi de değil üstelik. Soru Doğan bu duyguya kapılacak mı? Yani Leyla’ya olan yaklaşımı en azından geçen haftalardaki bölümlerde ilgili ama mesafeliydi. İdris Usta ile konuşmasında da suçladığı insanlardan biri olarak Leyla’yı da saydı. Bundan çıkarılabilecek sonuç sanırım konuşan Doğan’sa dahi bu bilinçli bir itiraf değil. Diğer taraftan Leyla babasının olanlardaki payını bilmeksizin, ki bilse de sanırım adalet için elinden geleni ardına koymaz, davanın peşinde koşmayı sürdürüyor. Katili yakalamak kadar katili o noktaya getiren argümantasyonların da peşine düşen genç kadın, bir yandan Kenan’a yönelik duygularında kargaşa yaşıyor. Kenan’ın inceliği, nezaketi ve duygu konusundaki açıklığı Leyla’nın yabancısı olduğu bir durum. Hem babası hem de ağabeyi düşünüldüğünde Kenan farklı bir erkek. Diğer taraftan Doğan, Leyla’nın genelde kaçındığı bir kimlik olarak Leyla’nın sınırlarını zorluyor. Bu haftanın son sahnesinde Leyla’nın babasının bagajda olduğu araba ile gerçekleri öğrenme peşine düşmeleri de bu sınırları zorlama halinin bir parçası. Leyla’nın babasının bu kadar erken öleceğini düşünmüyorum ama göreceğiz.

Son demde; aşk ateştir. Yakar kavurur. Ateşin bir başka becerisi de dönüştürmektir. Ateş dönüştürür. Kenan-Doğan’ın bölüm boyunca ateşler içinde yanmasında bu iki etkenin harmanlanması var bence. Kenan önce aşktan, sonra bilinçaltına gömdüklerinin yukarı çıkma çabasından yanmaya başladı. Doğan ise acısından yanmaya devam etti. Bu yanışta Doğan ve Kenan’ın aynı bedende nereye kadar ve nasıl dönüşeceğini göreceğiz ama bir şey var ki bu dönüşümün bir yerinde iyileşme ihtimali varsa bu ihtimal Leyla’da düğümleniyor gibi. Leyla su. Suyun hayat demek olduğunu yazmıştık. Kenan’ın acıdan içi yanarken o yangına su verenin Leyla olması tesadüf değil. Tıpkı hikâyede Mecnun’a da verdiği gibi. Kenan bir çölde. Kendi varlığının içinde onu kavuran bir çölde yaşıyor. İçinde bir başka benle yürüyor. Daha başka benler de çıkacak mı göreceğiz. Anlayamıyor Kenan ama hissediyor. İçinde bir katil var. Vicdanını Kenan’da bırakmış bir katil. O katilin sebepleri ve acıları da var. Kenan kendi çölünde bu acılara doğru yürüyor. Kendi doğruları ve Doğan’ın doğruları çarpışmak üzere. Diğer taraftan o çölde yoluna çıkan bir Leyla var. Hem Doğan’ın hem de Kenan’ın etik değerlerinin karşısında bir Leyla.  Ahu gözlü, gece gibi saçları olan Leyla’nın bu yolculukta sığınılan bir vaha, içilecek bir damla suyun müsebbibi olması da kuvvetle muhtemel. Doğan ve Kenan pek çok konuda ayrılsalar da ortak paydaları şefkate ihtiyaçları. Leyla o şefkati vermeye açık gibi görünmese de bu hafta gördük ki aslında Kenan için gözleri dolan, onun sancılarının sebebini bilmek isteyen, anlama çabasıyla canı yanan biri. Tüm o buz gibi hallerinin altında sakladığı kırgın kız çocuğunun gülümsemesini Kenan’a mı Doğan’a mı yönelik göreceğimiz merak konusu. Malum Doğan, Kenan’ın gözlerinden de izliyor olanları. Aralarındaki imkânsızlık her geçen hafta derinleşirken aralarındaki duygu da derinleşiyor aslında. Bambaşka Biri sınırda gezinmeye devam eden bir akışla devam ederken bir şekilde çoklu kişilik bozukluğuyla harmanladığı hikâyede sorularını ahlak, adalet ve iyilik nedir; aşk nerede başlar ve neye yöneliktir şeklinde sormayı sürdürüyor. Sistemsel kargaşalarımızın ortasında hasta bir adam, onun kendi adalet arayışı ve aşkı; sistemin parçası bir kadın, onun adaleti sağmala şekli ve benimsediği sert mesleki rolünün karşısına çıkardığı imkânsız aşk düğüm üstüne düğüm atıyor. Kısaca katil ve kanunun birbirine âşık olmasının çarpışması şiddetli olacak gibi.

Haftaya yeni bölümde yeniden buluşmak üzere…

                                                                                                                                                                                                                                                                                               UmayMasal