“Alice: Buradan gitmek için hangi yolu seçmek gerek?
Cheshire Kedisi: Bu nereye gitmek istediğin konusuna bağlı... Nereye gitmek
istiyorsun?
Alice: Neresi olduğunun önemi yok.
Cheshire Kedisi: Bu durumda hangi yolu seçtiğinin de önemi yok.”
Biz... Biz olma savaşının en derin sorunsalı ben olma kimliğini kaybetmeden
o benliğin önüne bizi koyabilmektir. Toplumsal dayanışmaların, arkadaşlıkların,
aile olmanın ve en çok da aşkın temelinde bu vardır. Bizleşmek. Öyle sancılı
bir süreç ki bu, vazgeçişler barındıran, acıtan, egoları yeraltına çeken,
bilinç düzeyi ve farkındalık isteyen yaşanmışlıklar bütünü biz. Sadece bilinç düzeyinde
değil bilinçaltında kabul etmeyi tabanına almak. Peki Yağız ve Hazan ne kadar
biz? Ne zamandır biz? Yağız ve Hazan uzun zamandır bilinç düzeyinde olmasa da
bilinçaltında biz olduğunu sanırım 44.bölümde gösterdi. Hatta biz o
bilinçaltının bilinç düzeyine nasıl çıktığına şahit olduk. En çok bu aşkın en
çok suçlananı ama en güçlü savunucusu Hazan’da. Sevdiğine “Git” demiş Yağız’ın
kaldırımdaki çökmüş oturuşuyla açıldı YağHaz sahneleri. Git demek zor. Gitmesini
istemediğin , giderse ruhunu , nefesini alıp gidecek olduğunu bile bile git
demek çok zor. Yağız Hazan’a bunu dedi demesine de içindeki o küçücük umuda da
sarıldı. Belki gitmez, benim onu fırtına ortasında yalnız bırakmamak için
gidememem gibi o da kalır, bırakmaz diye umdu. Ancak umduğu ona göre olmadı. Sinan’ın
kaza haberiyle hastaneye yola çıkan Yağız hem sevdiğini hem kardeşini uğurlama
travmasıyla uğraşadursun Sinan kazasını duyup uçaktan inen Hazan bize göre
Yağız, Yağız’a göre Sinan’ın kazası için hastahaneye koştu. Yağız koca bir iç
savaşın içindeydi zaten ama bu savaşın artık taraflara bölünmeye başlayacağının
ilk sinyali o hastahaneye giriş sahnesinde netleşti bence. Zira Sinan’a
ailesine dair meraklarına, endişesine rağmen Hazan’ı gözünün ucuyla gören Yağız’ın
mıhlanmış gibi o kapının önünde kalışı, sevdiğini, sevgilisini bekleyişi artı o
kapıdan el ele olmasa bile omuz omuza girmeleri ilişkilerinde yepyeni bir
dönemin habercisiydi. Kimisi kapıyı başka bir dünyaya geçiş diye tanımlar
kimisi başka bir hayata. O kapıdan kiminle girersen sonrası onunladır. İster başka
bir dünyada ister başka bir hayatta. Yağız ve Hazan o kapıdan beraber girdi. O kapı
Yağız önündeyken açıldı ve birlikte girmek için Hazan beklendi. Sonra içeri
girildi. Bile bile. Birlikte yürümelerinin nelere sebep olacağını seze seze. Yanyana.
Omuz omuza. Sonra koridor boyu yürürken Hazan’ın orada olduğuna inanamayan
Yağız’ın yine içinde bulunduğu ruh haline rağmen Hazan’ın gidişiyle tükenen
nefesinin yeniden derinleşmesini duyduk. Yağız Egemen yine yeniden nefes almaya
başlarken aslında ruh eşinin de aynı döngünün içinde ona bakarak nefes aldığını
da anladık. Sinan kazasının bedelinin ikisine ödetileceğini bile bile
ailelerinin yanına birlikte girdiler. Bir taraf YağHaz diğer taraf ahlaksız
ahlaklılar. Her biri ayrı sır içinde boğulan, her biri başka hayatlara dokuna
dokuna mahvına sebep olmuş her karakterin vicdansız vicdanına karşı Yağız ve
Hazan’ın aşkı. Kendinden , yaşanmaktan vazgeçmiş aşkı.
Sonraki sahnede Hazım’ın Yağız’a tokadını gördük. Hazan’la gelen Yağız’a
kardeşinin hatasını yükleme çabası içeren bu tokat tam da Hazan’ın dediği gibi
sadece Yağız’a atılmadı. O tokat aralarındaki aşka atıldı. Tıpkı yüzük
sahnesinde Fazilet’in Hazan’a attığı tokat gibi. Böylece YağHaz tokat yeme
konusunda da eşitlendi. Aynada birbirinin yansıması olan çiftimiz aynı kaderde
ortak devam etti kısaca. Tokat sonrası Hazan’ın Hazım’a bakışı, içindeki
vicdani sorumluluk duygusunu duvara asacağının adeta habercisiydi. Ki sonrasında
annesine söylediği gibi Sinan için üzülse de Sinan’ın kaza sorumluluğunu ne
kendisine ne de Yağız’a yüklemek istemedi. Hep diyorum Hazan bu ilişkinin
kalbi. Hissetmediği bir şeye inanması mümkün değil. Sinan’la arasında yaşanan
ilişkimsi süreçte Sinan’ın sorunlardan nasıl kaçtığını, çocukça sorumluluk
almaktan kaçındığını, insanlarla onların gerçeğini de duymak için konuşmak
yerine yargıladığını çok iyi biliyor Hazan. Eminim için için Sinan’ın bu kazaya
bile isteye yürüdüğünü de hissediyor. Sinan eğer bir yetişkin gibi davranıp
Hazan’ın karşısına dikilebilseydi ve “Neden?” deseydi eminim Hazan’daki vicdan
yükü daha ağır olurdu. Gelelim tüm saçmalığına rağmen Yağız’ın Sinan’ın kalbini
çalıştırdığı kısma. Burada hem Hazım’ın tokatına mecazi bir karşılık hem de
Sinan tarafından gelmesi muhtemel kaotik “senin yüzünden” cümlesine cevap
üretildi. Kaldı ki Hazım’ın özür çabası ile bu netleştirildi fakat tokat ve öncesinde
Yağız’ın kimliğinin ciddi parçası haline gelen aşkının küçümsenip yok
sayılmasının verdiği duygunun da Yağız’ı hızla babasından kopardığına da şahit
olduk. Burada ileri saralım Fazilet’in Mehmet’in babası belli değil sözünden
yola çıkarak acaba Yağız Egemen için gerçek bir kahraman babanın varlığından
bahsedilebilir mi? Bu adam kim olacak? Diğer taraftan Hazım için Yağız kaybı
ciddi sonuçlara sebep olacak sanki. Göreceğiz.
Yağız’ın Hazan’la hesaplaşma süreci de adım adım devam etti bölümde. Merdivenlerde
Hazım’ın tokadına inat her şeye rağmen Yağız’ın yanında durmaya karar veren Hazan’ı
öyle fena vurdu ki Yağız; onu her vurduğunda aslında kendisini de vurduğunu
bilmesine rağmen hepimizi kızdırdı. Fakat burada Yağız’ın siteminin acısı
dışındaki en önemli dinamiği Hazan’ın gitme teşebbüsüydü. “Ben gidemem sen
gidersin, zaten gitmeyi de denedin, beni bilmene rağmen denedin. Oysa git
derken bile sana gitme dedim.” Yağız’ın
iç sesini duyan Hazan bir sonraki Farah hesaplaşmasında “Gitmiyorum, burdayım,
o çok yoruldu, onu çok utandırdılar” dedi. Kendisi giderse tüm hesaplaşmaların
biteceğini, Yağız’ın hayatının eskisi gibi devam edeceğini düşünen Hazan’ın
hastahanede yaşananlara şahit olması ona gerçekleri göstermişti çünkü. Artık hiçbir
şey eskisi gibi değildi ve olmayacaktı. O halde o fırtınanın kalbinde dümen
beraber tutulacaktı. Hazan Farah hesaplaşmasının bir başka yönü ise Hazan’ın
aslında Yağız’ı ne kadar iyi tanıdığını göstermesiydi. Yağız Farah konusunda
Hazan’a açıklama yapmadı, ama gördük ki zaten o açıklamaya gerek yokmuş. Sevdiği
adamın sevme biçimini bilen kendisine olan aşktan zerre kadar kuşkusu olmayan
Hazan Farah’a çizgilerini çizdi ve Yağız’a doğru yola çıktı. Tam bu esnada
Gökhan’a duygularını anlatan Yağız Hazan’a hissettiklerinden zerre kadar
pişmanlık duymadığını söylerken aslında olanı ilan etti. Yağız içinde
yaşadığını önce Farah sonra Gökhan’a anlatırken zaten Fazilet,Ece, Hazım,Sinan
tarafından da bilinen aşkın gizli kalmayacağını ilan edileceğini de gösterdi. Peki
neden? Yağız karşısındaki kadının tüm imkansızlıklara rağmen parçası olduğunu
biliyor. Onu tıpkı okumadığı not gibi parçalasa da her parçasını kalbinin
üstünde taşımaya devam edeceğini biliyor. Gökhan’a bitecek dese de Hazan’ın “Sana
yenildim ama o yenilgi benim en büyük zaferim” demesiyle Hazan’ın da en az
kendisinin onu sevdiği kadar sevdiğini anladı. Sonrası zaten duvarı
hızla incelen iradesinin yok oluşu. Hazan’a duyuramasa da kocaman bir “Seni çok
seviyorum.” Bölümün devamında bir haftalık zaman atlaması ve nasıl o hale
geldiklerini hala anlayamadığımız sevgili durumuna gelmiş, Biz olmakla
sorunlarını halletmiş ve Sinan’la konuşmaya karar vermiş bir YağHaz... Sinan’ın
hafıza kaybı oyunlarına gelince , bu tip oyunlar bırakın karaktere sempati
duymayı empati duymayı bile engelliyor. Sinan gerek Yağız’la gerek Hazan’la
yüzleşmeyi deneseydi mesela, bağırsaydı, çağırsaydı “Neden”deseydi veya “Bana neden
söylemediniz?” deseydi belki tüm ergenliklerine rağmen bir parça empati
kurulabilirdi kırgınlığıyla. Bu şartlarda ise zor. Diğer taraftan Sinan
savımızın da güçlendiğini söyelebiliriz. Sinan’ın derdi Yağız derken ve Yağız’ın
duygularını biliyordu ondan Hazan’a taktı derken de haklıymışız. Çünkü “İkiniz
yanyana” cümlesinde sadece Yağız’a aşık olduğu bilinen bir Hazan yok , Hazan’a
aşık bir Yağız da var. O halde, Sinan’ın Hazan’la ilgili takıntısının temelinde
kan bağı olmadığını öğrendiği Yağız var. Burdan hareketle evlatlık meselesini
üstlenmesindeki tavrını da gözden geçirsek karakterin Yağız’la rekabetinin kahraman
olma isteğini tetiklediğini de söyleyebiliriz bence. Dark Side bir yapılanmaya
gireceği açık olan Sinan’ın Fazilet’in Yağız tespitine nazire yapar gibi akılcı
olmayan hareketler yapması da kuşkusuz başta Fazilet olmak üzere pek çok kişiyi
etkileyecek. En çok da Sinan koruma ve kollama göreviyle mükellef Yağız’ı
umalım. Yeniden gelelim “Biz” meselesine.
Yedi iklim dört bucak, tüm masalların temel sorunu varoluş mücadelesidir. Ortak
biliçlerin “Biz” olma temelinden beslenir her masal. Masallarsa o bizleşmeyi
aşktan anlatır çoğu zaman. “Bir varmış bir yokmuş” la başlayan. –Bugün var
yarın yok- Şimdi FHVK evrenindeki en güçlü aşka YağHaz’a baktığımızda en
başından beri biz olarak hareket ettiklerini, bilinçaltında herkese, annelere,
babalara, kardeşlere güven hızla öğütülürken birbirlerine olan güvenlerinden en
ufak kayıp yaşamadıklarını, hastahane önünde elleri birbirlerine koşmak
isterken umutla şunu da atlatalım diye ruhlarını birbirlerine sardıklarını,
gözlerini artık birbirlerinden koparamadıklarını, konuşmadan anlaştıklarını
görüp Biz olmadıklarını söylemek mümkün mü? Karşılarındaki her karakter
öğütülüp yok olurken Yağız ve Hazan birbirini her an daha çok bütünlüyor. Olacak olanların önemi var mı? Yok. Çünkü onlar
Biz’ken hangi yolu seçtiklerinin de önemi yok.
Bence Bana Göre YağHaz