“Zaman düşer ellerimden yere
Oradan tahta boşa
Saatler çalışır, izinsiz
Hep bir sonraya
Resimler sarı güneşsizlikten
Duygular değişir
Dostlar dağılır dört bir yana
Kendi yollarına
Ve sen, ben değirmenlere karşı
Bile bile birer yitik savaşçı
Akarız dereler gibi, denizlere
Belki de en güzeli böyle
Sen, ben değirmenlere karşı
Uçurtma uçar sözlüğümden
Geri gelmeyecek bir kuştur
Yaşanmamış kırıntılar, sadece bir düş”
Tekrar selamlar sevgili
okur. Zamanlar düşüyor ellerimizden biz ise onu yakalama çabasında akışı durduramadan
acımızla, tatlımızla, alışkanlıklarımızla sürükleniyoruz. Aşka dair umudumuz
kurguda saklı yola devam. O yolda da şu ara ortak paydamız: Yine yeniden Efsun
ve Yamaç’tayız. Bir yerlerde kaybolmuş iki aşığı yine uzun süreli ayrılığın
pençesinde bırakmıştık. Yamaç mahallesinde kendisini ararken tüm bu kayboluştan
sorumlu ailesinin yaptıklarını unutmuş hesap sormak şöyle dursun parça parça
ruhunun tamamlayıcısını bulma çabasında bile olmayan bir halde dolaşıyordu.
Ağabeyi, annesi, Koçovalı evi derken Yamaç bıraktığından ya da hatırladığından
farklı bir Çukur bulduğunu anladı. Neyse dönüp dolaşıp Çukur’un kaderiyle Efyam
kaderi kesişmese zerre umrumda değil oralarda ne olduğu ama ne yapacaksın Yamaç
Çukur’dan çıkamıyor. Efsun Yamaç’tan çıkamıyor. Yamaç, Efsun ve Çukur’un kaderi
birbirine dolaşıyor. Ne yapalım? Başa gelen çekilir. Salih’in “Mecnun’a
dönmüşsün.” dediği Yamaç’a sebep olarak “Efsun’u mu?” demesini bir kenara
koyarak bölüm ayak izlerini takip edelim. Sonra geleceğim ama o Leyla ve Mecnun
hikayesine yönelik son birkaç haftanın metaforik göstergelerine. Salih
kardeşinin iyileşmesi konusunda tek dert sahibi olarak Yamaç’ı kendine
getirmeye çalıştı. Oğlunun kendini kaybetmiş halini bile anlamaktan,
algılamaktan aciz Sultan Hanım’ı bu adam onca zaman işkence görmüş üstüne
bilmediği düzenin ortasına düşmüş diye durup bir an düşünmeyen Cumali’yi
sorgulamıyorum bile. Koçovalı bencilliği. Closer’da bir söz vardı: Bu sevgi
nerede? Göremiyorum, dokunamıyorum, hissedemiyorum. Duyabiliyorum. Bazı
kelimeleri duyabiliyorum ama bu basit kelimeler işime yaramıyor. Zavallı Yamaç
Koçovalı, sevgisini kelimelerle değil onu sarıp sarmalayarak, onun için riske
girerek Yamaç olduğu için severek gösteren Selimlerden Efsunlardan oldun sen bu
aile müsveddeleri için. Onların boş sözleri için. Keşke fark etsen aile dedikleri şeyin boş bir iktidar söyleminden başka bir şey olmadığını. Aile denen şeyin senin için gerçek sevenlerden ibaret olduğunu fark etsen. Konuşmayan ama sadece seni sevenler olduğunu. Seni koruyanlar olduğunu anlasan. Bu arada not: Salih’i hiçbir zaman Koçovalı görmedim.
Görmeyeceğim. Hatta Sultan’a bakınca iyi ki onun elinde büyümemiş diyorum.
Sevginin ne olduğunu bilmiş. Neyse… Amca’nın Yamaç’a el öptürme takıntısının
faydacı sonucuyla Kulkan Yamaç’a teslim edildi. Sonunda Salih’e “Efsun’u bulsam
yeter.” diyen Yamaç’a Efsun’a dair bir ipucu verildi. Hikayenin genel kurgu
akışından, boşluklarından hatta özellikle Efsun’un getirildiği noktadan nefret
ediyorum ama ben Yamaç’ın Efsun için vazgeçişlerini seviyorum. Bazen yetmez
diyorum çünkü Efsun öyle çok şey yaşadı ki bu aşk için yine de sadece Efsun
için durabilmesinden, kendinden vazgeçebilmesinden bir yanım hala etkileniyor. Ailesinin
yaptıklarını görebilse, orda metnin altı dolsa, hatta finalde gerçekten âşık
olduğu tek kadını, Efsun’u ve kızını alsa gidebilse diyorum. Sonra… Devam.
Kulkan ve Yamaç’ın
Efsun’un izini sürerken Yamaç’ın gazinoya girip “Eee ne işi var Efsun’un
burda?” demesi ardından mikrofon gelince “al işte” diyen Kulkan’a “Niye,
neden?” diyen Yamaç. Valla çoğu konuda farklı düşünebiliriz seninle ama son bir
aydır biz de senin sorduğun bu soruları soruyoruz Yamaç’cım: “Niye, neden,
mümkün mü, nasıl yani?” Hatta baya baya acaba senin delirmeye müsait zihninin
kara deliğinde bir kâbus mu görüyoruz hep beraber diye de kafa patlattık. Sonra
ayıldık. Senin zihnin değil başkasının karanlık dehlizleri, bu içinde çokça
cinsiyetçilik barındıran bir zihin. Yine neyse ve yola devam. Yamaç Efsun’u
arayadursun Efsun kızı Minik’e Yamaç ve Efsun’un masalını anlattı. Sanırım bu
öykü artık sadece Yamaç’ın acı hikayesi değil. Efsun ve Yamaç’ın acı hikayesi. Masalda
Efsun’un Yamaç’ı sevmekten vazgeçmediğini ama Yamaç’ın onu terk ettiğine
inandığını da anladık. O terk ediş ölüm mü, unutuş mu bilemiyoruz artık.
Devamında Nizam’ın evinin kapısında Kulkan’la hırlaşan Yamaç’ın anlama
çabasına şahit olduk. Ama Kulkan da tıpkı senaristin bizim sorularımıza cevap
vermemesi gibi Yamaç’a, sanırım korkudan, Efsun’un başına ne geldi tam olarak
anlatmadı. Bir de en itici tarafı anlatmadığı eksik gerçeklikte bile öyle
pişkindi ki, tek kelime ile nefretlikti. Ardından Yamaç eve göz atmaya gitti ve sanırım bölümün en
duygusal sahnesi ile karşılaştık. Efsun, Yamaç ve Minik. Her ne kadar Yamaç
kızını görüyor diye paylaşılsa da sahne Yamaç en başından beri istediği şeyi
gördü orda. Efsun’la kurmak için yanıp tutuştuğu aileyi. Efsun’un yaşadığını,
kızının doğduğunu, ikisinin gülümsediğini gördü Yamaç. Döndüğü andan beri duygularında
durağan olan Yamaç aşkı olan kadın ve bebeği sağ diye sevinçten ağlamaya
başladı. Olanı ona anlatmayan Kulkan yüzünden pek anlayamasa da sezdi ve
Efsun’un peşine düştü. Sonunda da Efsun’la karşı karşıya kaldı. İkisini de
titreten, Yamaç’ın gözlerini dolduran, Efsun’un nefesini kesen bir karşı
karşıya olma hali. Yamaç’ın nefesinin hep Efsun olduğunu düşündüm ben. Bu bölüm
gördüm ki gerçekten öyle. Onu gördüğü an yaşamaya başladı. Kızı da onun için
Efsun’la beraber hayatta kalma sebebi. O “Abi ya” nidası da tam olarak bu.
Devamı “Dünya varmış, yaşamak buymuş…” sadece Efsun’u isteyen Yamaç’ın yeniden
aslan kesilme nedeni de Efsun ve Minik olacak gibi. Ama bir taraftan düşen ve
parçalanan zamanın ondan aldıklarını nasıl unutacak EfYam? Ellerinden alınan
birlikte zamanların, mutlu anların onların yerine konan işkencelerin hesabı ne
olacak? Bedeli kim ödeyecek? Zaman, asla dönüşü olmayan zaman hep değirmenlerle
savaşan EfYam için tersine akacak mı? Efsun ve Yamaç aşkı ikisi açısından
başından beri sadece iki kişilik. Orada kimse olmadı. Güya var gibi olan
üçüncüler bile aslında yoktu. Hatta Yamaç herkesi o kadar dışında tuttu ki Salih’le
dahi konuşmadı Efsun’a aşkını. Hoş Salih biliyormuş. Yamaç’ın kaçamamacasına
Baykal’ın kızına tutulduğunun farkındaymış. Bu aşkta kaçabilme yok. Gidebilme yok.
Ayrılık olsa da o ayrılık bile sevdaya dahil. Çünkü onlar ayrılsalar da
sevgili. Şimdi herkesin bildiği ve çektirdikleri acıya bedel olarak
kabullendikleri aşkta Yamaç ve Efsun yalnız değil. O sığındıkları kendi ıssız
adalarında kızları da var artık. Bedeller kabul edilir değil ikisi için. Çünkü o
bedeli sadece ikisi değil kızları da ödedi. Kendi paylarına affetme
özgürlükleri olabilir ama ne birbirlerinin payına ne de özellikle kızları
payına affetme olasılıkları olmamalı. Kaybolan zamanların, parçalanan ruhların,
o kızın babasını ve annesini görmeden geçirdiği anların bedeli yok. Diğer taraftan
Çukur’un merkezine oturan EfYam ve kızlarının, ruhlarındaki dalgalanma neleri
değiştirecek göreceğiz. Yaşadıklarından yola çıkarak ne Yamaç eski Yamaç
olabilir ne de Efsun eski Efsun. Belki kendi minik ailelerinde güvene, sevgiye
teslim olabilirler ama genişleyen halkada Koçovalı iki yüzlülüğüne teslim
olmamalılar.
Şimdi gelelim yukardaki
paranteze. Efsun ve Yamaç’tan Leyla ve Mecnun’a…
Leyla ile Kays birbirine âşık
olur. Aileleri onların birlikte olmasına izin vermez. Ama o kadar severler ki
birbirlerini bir süre sonra herkes duyar bu aşkı. Araya aracılar girer. Gizlice
görüştürülürler. Ama ikisi de birbirini görünce heyecandan önce titremeye başlar
sonra bayılır. Kays’ın ailesi razı olur oğullarının Leylasız yaşayamayacağını
anladıklarından ama Leyla’nın babası ikna olmaz. Hatta tutar Leyla’yı
başkasıyla evlendirir. Leyla’ya âşık olan kocası onun kendisini öldüreceğinden
korkar ve Leyla’ya dokunmaz evliliği süresince ama Leyla’nın zorla evlendiğini
bilmeyen Kays çöllere düşer. İçinde aşktan başka bir şey kalmayana kadar
dolaşır, dolaşır. Çöl hayvanlarıyla arkadaş olur. Kendisini unutur. Zaman akar.
Kays artık Mecnun diye anılmaya başlanır. Artık Kays’ta sadece Leyla’ya aşkı
kalmıştır. Öncesi, sonrası kalmaz. Zaman akmaya devam eder. Leyla altın
kafesinde, Mecnun çöllerde aşkla yaşarlar. İki yıl geçer. Leyla’nın kocası
ölür. Leyla altın kafesinden çıkar ve çöllere düştüğünü bildiği Mecnun’u
aramaya başlar. Sonunda bulur. Ama Kays aklını yitirmiştir aşkta. Leyla’yı tanımaz.
Leyla’nın nefesi kesilir. Ama kendisini sevdiği adama hatırlatamaz. Geri döner
çaresiz. Sonra da hastalanır, ölür. Mecnun da onun ölümünü duyar. Mezarına
gider ağlaya ağlaya orda can verir. Kötülük çiçeklerindeki, kötülük sarmalına
ek son birkaç haftadır Leyla ve Mecnun’a göndermelere doyamayan hikâyeye selam.
Efsun’u kurtarmak için tek başına giden Yamaç’ın çöllerde aklını yitirmiş halinden,
altın olmasa da kafese kapatılan Efsun’a, sahnede “Su ver Leyla” diyen
Efsun’dan Salih’in “Mecnun’a dönmüşsün” dediği Yamaç’a, karşı karşıya
kaldıkları anda ruhlarını orada teslim edecek hale gelen EfYam’a. Aşk büyük bir
şey. Metinde eksik gedik gitse de o kadar güçlü ki Efsun ve Yamaç aşkı o garip
metnin içinde kendine ait bir alanda, ondan bağımsız ilerliyor gibi. Ben
üzülürdüm bu hikâyeyi bağımsız bir halde kullanamadım diye. Çünkü tutkusu,
şefkati, acısı, gülümseyişi, ağlaması ile kusursuz bir aşk hikayesi olabilecek
bir dinamik EfYam. Burada Damla Sönmez ve Aras Bulut İynemli’nin oyunculuğu,
Efyam’a inancı,kusursuz ekran kimyası da etkili. Hep diyorum, bu ikiliyi bir
gün aşkı anlatırken ama uzun zamanlar onlara verilirken görmek dileğim. En çok
da müzikalde görmek isterdim sanıyorum.
Son demde; masallar hep bilir der yazar. Masallar en derini bilir. En gerçek olan her zaman masallardır. Aşkta masaldır. Yaşamak da ölüm de masal. Masal dünyadır. Geçmiş masaldır. Gelecek masal. Açıl susam açıl der, zaman açılır. Zamanın içinden geçen de masaldır. Öyle ki bu hikâyenin en güçlü masalı Efyam’dır. Efsun ve Yamaç aşkı her şeyden büyüktür. Öyle olmasaydı masallardaki gibi, Efsun ve Yamaç en imkansızı sevmeyi seçmezlerdi. Öyle olmasaydı ikisi için de aşk, onun düşmanı olduğunu bile bile gözlerden kalplerine akmazdı. Öyle olmasa daha ilk anda ruhunun eşini tanımazdı ikisi de.
UmayMasal