26 Şubat 2021 Cuma

Zaman Düştü Parçalandı

 

“Zaman düşer ellerimden yere
Oradan tahta boşa
Saatler çalışır, izinsiz
Hep bir sonraya
Resimler sarı güneşsizlikten
Duygular değişir
Dostlar dağılır dört bir yana
Kendi yollarına
Ve sen, ben değirmenlere karşı
Bile bile birer yitik savaşçı
Akarız dereler gibi, denizlere
Belki de en güzeli böyle
Sen, ben değirmenlere karşı
Uçurtma uçar sözlüğümden
Geri gelmeyecek bir kuştur
Yaşanmamış kırıntılar, sadece bir düş

Tekrar selamlar sevgili okur. Zamanlar düşüyor ellerimizden biz ise onu yakalama çabasında akışı durduramadan acımızla, tatlımızla, alışkanlıklarımızla sürükleniyoruz. Aşka dair umudumuz kurguda saklı yola devam. O yolda da şu ara ortak paydamız: Yine yeniden Efsun ve Yamaç’tayız. Bir yerlerde kaybolmuş iki aşığı yine uzun süreli ayrılığın pençesinde bırakmıştık. Yamaç mahallesinde kendisini ararken tüm bu kayboluştan sorumlu ailesinin yaptıklarını unutmuş hesap sormak şöyle dursun parça parça ruhunun tamamlayıcısını bulma çabasında bile olmayan bir halde dolaşıyordu. Ağabeyi, annesi, Koçovalı evi derken Yamaç bıraktığından ya da hatırladığından farklı bir Çukur bulduğunu anladı. Neyse dönüp dolaşıp Çukur’un kaderiyle Efyam kaderi kesişmese zerre umrumda değil oralarda ne olduğu ama ne yapacaksın Yamaç Çukur’dan çıkamıyor. Efsun Yamaç’tan çıkamıyor. Yamaç, Efsun ve Çukur’un kaderi birbirine dolaşıyor. Ne yapalım? Başa gelen çekilir. Salih’in “Mecnun’a dönmüşsün.” dediği Yamaç’a sebep olarak “Efsun’u mu?” demesini bir kenara koyarak bölüm ayak izlerini takip edelim. Sonra geleceğim ama o Leyla ve Mecnun hikayesine yönelik son birkaç haftanın metaforik göstergelerine. Salih kardeşinin iyileşmesi konusunda tek dert sahibi olarak Yamaç’ı kendine getirmeye çalıştı. Oğlunun kendini kaybetmiş halini bile anlamaktan, algılamaktan aciz Sultan Hanım’ı bu adam onca zaman işkence görmüş üstüne bilmediği düzenin ortasına düşmüş diye durup bir an düşünmeyen Cumali’yi sorgulamıyorum bile. Koçovalı bencilliği. Closer’da bir söz vardı: Bu sevgi nerede? Göremiyorum, dokunamıyorum, hissedemiyorum. Duyabiliyorum. Bazı kelimeleri duyabiliyorum ama bu basit kelimeler işime yaramıyor. Zavallı Yamaç Koçovalı, sevgisini kelimelerle değil onu sarıp sarmalayarak, onun için riske girerek Yamaç olduğu için severek gösteren Selimlerden Efsunlardan oldun sen bu aile müsveddeleri için. Onların boş sözleri için. Keşke fark etsen aile dedikleri şeyin boş bir iktidar söyleminden başka bir şey olmadığını. Aile denen şeyin senin için gerçek sevenlerden ibaret olduğunu fark etsen. Konuşmayan ama sadece seni sevenler olduğunu. Seni koruyanlar olduğunu anlasan. Bu arada not: Salih’i hiçbir zaman Koçovalı görmedim. Görmeyeceğim. Hatta Sultan’a bakınca iyi ki onun elinde büyümemiş diyorum. Sevginin ne olduğunu bilmiş. Neyse… Amca’nın Yamaç’a el öptürme takıntısının faydacı sonucuyla Kulkan Yamaç’a teslim edildi. Sonunda Salih’e “Efsun’u bulsam yeter.” diyen Yamaç’a Efsun’a dair bir ipucu verildi. Hikayenin genel kurgu akışından, boşluklarından hatta özellikle Efsun’un getirildiği noktadan nefret ediyorum ama ben Yamaç’ın Efsun için vazgeçişlerini seviyorum. Bazen yetmez diyorum çünkü Efsun öyle çok şey yaşadı ki bu aşk için yine de sadece Efsun için durabilmesinden, kendinden vazgeçebilmesinden bir yanım hala etkileniyor. Ailesinin yaptıklarını görebilse, orda metnin altı dolsa, hatta finalde gerçekten âşık olduğu tek kadını, Efsun’u ve kızını alsa gidebilse diyorum. Sonra… Devam.

Kulkan ve Yamaç’ın Efsun’un izini sürerken Yamaç’ın gazinoya girip “Eee ne işi var Efsun’un burda?” demesi ardından mikrofon gelince “al işte” diyen Kulkan’a “Niye, neden?” diyen Yamaç. Valla çoğu konuda farklı düşünebiliriz seninle ama son bir aydır biz de senin sorduğun bu soruları soruyoruz Yamaç’cım: “Niye, neden, mümkün mü, nasıl yani?” Hatta baya baya acaba senin delirmeye müsait zihninin kara deliğinde bir kâbus mu görüyoruz hep beraber diye de kafa patlattık. Sonra ayıldık. Senin zihnin değil başkasının karanlık dehlizleri, bu içinde çokça cinsiyetçilik barındıran bir zihin. Yine neyse ve yola devam. Yamaç Efsun’u arayadursun Efsun kızı Minik’e Yamaç ve Efsun’un masalını anlattı. Sanırım bu öykü artık sadece Yamaç’ın acı hikayesi değil. Efsun ve Yamaç’ın acı hikayesi. Masalda Efsun’un Yamaç’ı sevmekten vazgeçmediğini ama Yamaç’ın onu terk ettiğine inandığını da anladık. O terk ediş ölüm mü, unutuş mu bilemiyoruz artık. Devamında Nizam’ın evinin kapısında Kulkan’la hırlaşan Yamaç’ın anlama çabasına şahit olduk. Ama Kulkan da tıpkı senaristin bizim sorularımıza cevap vermemesi gibi Yamaç’a, sanırım korkudan, Efsun’un başına ne geldi tam olarak anlatmadı. Bir de en itici tarafı anlatmadığı eksik gerçeklikte bile öyle pişkindi ki, tek kelime ile nefretlikti. Ardından Yamaç  eve göz atmaya gitti ve sanırım bölümün en duygusal sahnesi ile karşılaştık. Efsun, Yamaç ve Minik. Her ne kadar Yamaç kızını görüyor diye paylaşılsa da sahne Yamaç en başından beri istediği şeyi gördü orda. Efsun’la kurmak için yanıp tutuştuğu aileyi. Efsun’un yaşadığını, kızının doğduğunu, ikisinin gülümsediğini gördü Yamaç. Döndüğü andan beri duygularında durağan olan Yamaç aşkı olan kadın ve bebeği sağ diye sevinçten ağlamaya başladı. Olanı ona anlatmayan Kulkan yüzünden pek anlayamasa da sezdi ve Efsun’un peşine düştü. Sonunda da Efsun’la karşı karşıya kaldı. İkisini de titreten, Yamaç’ın gözlerini dolduran, Efsun’un nefesini kesen bir karşı karşıya olma hali. Yamaç’ın nefesinin hep Efsun olduğunu düşündüm ben. Bu bölüm gördüm ki gerçekten öyle. Onu gördüğü an yaşamaya başladı. Kızı da onun için Efsun’la beraber hayatta kalma sebebi. O “Abi ya” nidası da tam olarak bu. Devamı “Dünya varmış, yaşamak buymuş…” sadece Efsun’u isteyen Yamaç’ın yeniden aslan kesilme nedeni de Efsun ve Minik olacak gibi. Ama bir taraftan düşen ve parçalanan zamanın ondan aldıklarını nasıl unutacak EfYam? Ellerinden alınan birlikte zamanların, mutlu anların onların yerine konan işkencelerin hesabı ne olacak? Bedeli kim ödeyecek? Zaman, asla dönüşü olmayan zaman hep değirmenlerle savaşan EfYam için tersine akacak mı? Efsun ve Yamaç aşkı ikisi açısından başından beri sadece iki kişilik. Orada kimse olmadı. Güya var gibi olan üçüncüler bile aslında yoktu. Hatta Yamaç herkesi o kadar dışında tuttu ki Salih’le dahi konuşmadı Efsun’a aşkını. Hoş Salih biliyormuş. Yamaç’ın kaçamamacasına Baykal’ın kızına tutulduğunun farkındaymış. Bu aşkta kaçabilme yok. Gidebilme yok. Ayrılık olsa da o ayrılık bile sevdaya dahil. Çünkü onlar ayrılsalar da sevgili. Şimdi herkesin bildiği ve çektirdikleri acıya bedel olarak kabullendikleri aşkta Yamaç ve Efsun yalnız değil. O sığındıkları kendi ıssız adalarında kızları da var artık. Bedeller kabul edilir değil ikisi için. Çünkü o bedeli sadece ikisi değil kızları da ödedi. Kendi paylarına affetme özgürlükleri olabilir ama ne birbirlerinin payına ne de özellikle kızları payına affetme olasılıkları olmamalı. Kaybolan zamanların, parçalanan ruhların, o kızın babasını ve annesini görmeden geçirdiği anların bedeli yok. Diğer taraftan Çukur’un merkezine oturan EfYam ve kızlarının, ruhlarındaki dalgalanma neleri değiştirecek göreceğiz. Yaşadıklarından yola çıkarak ne Yamaç eski Yamaç olabilir ne de Efsun eski Efsun. Belki kendi minik ailelerinde güvene, sevgiye teslim olabilirler ama genişleyen halkada Koçovalı iki yüzlülüğüne teslim olmamalılar.  

Şimdi gelelim yukardaki paranteze. Efsun ve Yamaç’tan Leyla ve Mecnun’a…

Leyla ile Kays birbirine âşık olur. Aileleri onların birlikte olmasına izin vermez. Ama o kadar severler ki birbirlerini bir süre sonra herkes duyar bu aşkı. Araya aracılar girer. Gizlice görüştürülürler. Ama ikisi de birbirini görünce heyecandan önce titremeye başlar sonra bayılır. Kays’ın ailesi razı olur oğullarının Leylasız yaşayamayacağını anladıklarından ama Leyla’nın babası ikna olmaz. Hatta tutar Leyla’yı başkasıyla evlendirir. Leyla’ya âşık olan kocası onun kendisini öldüreceğinden korkar ve Leyla’ya dokunmaz evliliği süresince ama Leyla’nın zorla evlendiğini bilmeyen Kays çöllere düşer. İçinde aşktan başka bir şey kalmayana kadar dolaşır, dolaşır. Çöl hayvanlarıyla arkadaş olur. Kendisini unutur. Zaman akar. Kays artık Mecnun diye anılmaya başlanır. Artık Kays’ta sadece Leyla’ya aşkı kalmıştır. Öncesi, sonrası kalmaz. Zaman akmaya devam eder. Leyla altın kafesinde, Mecnun çöllerde aşkla yaşarlar. İki yıl geçer. Leyla’nın kocası ölür. Leyla altın kafesinden çıkar ve çöllere düştüğünü bildiği Mecnun’u aramaya başlar. Sonunda bulur. Ama Kays aklını yitirmiştir aşkta. Leyla’yı tanımaz. Leyla’nın nefesi kesilir. Ama kendisini sevdiği adama hatırlatamaz. Geri döner çaresiz. Sonra da hastalanır, ölür. Mecnun da onun ölümünü duyar. Mezarına gider ağlaya ağlaya orda can verir. Kötülük çiçeklerindeki, kötülük sarmalına ek son birkaç haftadır Leyla ve Mecnun’a göndermelere doyamayan hikâyeye selam. Efsun’u kurtarmak için tek başına giden Yamaç’ın çöllerde aklını yitirmiş halinden, altın olmasa da kafese kapatılan Efsun’a, sahnede “Su ver Leyla” diyen Efsun’dan Salih’in “Mecnun’a dönmüşsün” dediği Yamaç’a, karşı karşıya kaldıkları anda ruhlarını orada teslim edecek hale gelen EfYam’a. Aşk büyük bir şey. Metinde eksik gedik gitse de o kadar güçlü ki Efsun ve Yamaç aşkı o garip metnin içinde kendine ait bir alanda, ondan bağımsız ilerliyor gibi. Ben üzülürdüm bu hikâyeyi bağımsız bir halde kullanamadım diye. Çünkü tutkusu, şefkati, acısı, gülümseyişi, ağlaması ile kusursuz bir aşk hikayesi olabilecek bir dinamik EfYam. Burada Damla Sönmez ve Aras Bulut İynemli’nin oyunculuğu, Efyam’a inancı,kusursuz ekran kimyası da etkili. Hep diyorum, bu ikiliyi bir gün aşkı anlatırken ama uzun zamanlar onlara verilirken görmek dileğim. En çok da müzikalde görmek isterdim sanıyorum.     

Son demde; masallar hep bilir der yazar. Masallar en derini bilir. En gerçek olan her zaman masallardır. Aşkta masaldır. Yaşamak da ölüm de masal. Masal dünyadır. Geçmiş masaldır. Gelecek masal. Açıl susam açıl der, zaman açılır. Zamanın içinden geçen de masaldır. Öyle ki bu hikâyenin en güçlü masalı Efyam’dır.  Efsun ve Yamaç aşkı her şeyden büyüktür. Öyle olmasaydı masallardaki gibi, Efsun ve Yamaç en imkansızı sevmeyi seçmezlerdi. Öyle olmasaydı ikisi için de aşk, onun düşmanı olduğunu bile bile gözlerden kalplerine akmazdı. Öyle olmasa daha ilk anda ruhunun eşini tanımazdı ikisi de.  

                                                                                                   UmayMasal 





20 Şubat 2021 Cumartesi

En Hamlet, En Aşk:EfYam

 Merhabalar değerli okur. Soğuk ve karlı havada, korona günlerinin başka bir perdesinde, dramatik zamanların trajik sonuçlarını göre göre kendi aklımızı koruma çabasıyla yaşıyoruz. Zor. Evlerimizden okullara gitmek için, işlerimize gitmek için çıkıyor arkadaşlarımızla kahve içmekten korka korka evlerimize dönüyoruz. Sinemaya gidemediğimiz için dijitalde, televizyonda kafamızı dağıtmaya çalışıyoruz ki hepimizi kesiştiren Efyam da tam bu dağıtma çabasının ortasında güzel, masalsı aksıyla bağladı tümümüzü. Aşkta nefeslenelim istedik ama olmadı. EfYam’a döneceğim. Şimdi bir arkadaşımın @_tuhafseyler’in isteği üzerine hikâyeye başka bir yerden bakacağım.

Daha önce Yamaç’ın erteleme refleksi üzerinden Hamlet benzerliği üzerinde durmuştum. Ancak Yamaç’ın başlı başına zaten bir Hamlet yansıması olduğunu yazmadık. Danimarka prensi Hamlet babası tarafından felsefe eğitimi için Almanya’ya gönderilir. Her ne kadar Yamaç Çukur’dan ve ailesinin lanetinden kaçmak için uzağa gitse de aileden uzaklaşma paralel. Hamlet babasının ölüm haberini alarak ülkesine döner. Yamaç ise henüz evlenmişken annesinin isteği üzerine Çukur’a döner. Ağabeyi Kahraman ölmüş babası ise felç olmuştur. Kayıpların yarattığı mecburiyet dönüşleri getiriyor. Hamlet babasının ölümüne çok üzülür. Ama onu daha çok üzen babasının ölümünden iki ay sonrasında annesinin ve amcasının evliliğidir. Şaşkınlık ve üzüntü içinde tutmak zorunda kaldığı öfke sarmalı onun içinde saklı olan deliliğe yaklaştırır. Ama Hamlet bekler. Tam bu sırada Hamlet’in en yakın arkadaşı Horacio ona babasının hayaletinin kale burçlarında dolaştığını söyler. Bu söylem Hamlet’in babasının hayaleti ile konuşma sürecini başlatır. Süreç boyunca Hamlet babasının bir yılan sokması sonucu değil amcası ve annesi tarafından zehirlenerek öldürüldüğünü anlar. Yamaç’a geri dönelim. Yamaç babasını öldürdü. Öldürmek zorunda kaldı. Sonrasında sığındığı delilik anlarında ne zaman dara düşse ve kendisini unutma noktasına gelse babasının hayaleti ile konuştu. Konuşuyor. Burada parantez. Hamlet’in amcası Cladius iktidar için abisini öldürüp sıra Hamlet’te olmasına rağmen anne Gertrude ile evlenerek tahta çıkar. Böylece Hamlet’in iktidarına da engel olur. Şimdi durduğumuz noktada Azer, Timsah ve Yücel tarafından Yamaç’a babası öldürtüldü. O ölüm hem Yamaç’ın hem Çukur’un trajedisinde en yüksek nokta. Peki güya Baykal’ın intikamı için Efsun finansörlüğünde gerçekleşen bu olay aslında son bölümde krallığını ilan eden amcanın zehirleme stratejisi mi? Hamlet’e geri dönelim. Ertelemelerle pusuda bekleyen Hamlet bir tiyatro oyununda kraliçe ve krala yaptıklarını izletir ve tepkilerinden tahminlerinin doğru olduğunu anlar. Ama karşı tarafta boş durmaz ve Hamlet’in İngiltere’ye gitmesine karar verilir. Amaç Hamlet’in öldürülmesidir. Ama yolda olaya uyanan Hamlet geri döner. Geri döndüğünde nişanlısı Ophelia’nın delirip suda boğularak öldüğünü öğrenir. Tıpkı Sena’nın boğularak ölmesi gibi. Tıpkı Çukur’dan uzaklaştırılan Yamaç’ın ölmese de kendisini unutması gibi. Şimdi durduğumuz yerde amcası Cumali Çukur’u ele geçirdi. Geçmişten bugüne Erdenetler dışındaki tüm düşmanların derdi Çukur’u ele geçirmekti zaten. Peki bu kişilerin motivasyonları nelerdi? Kişisel intikamların muhatap olarak doğrudan Çukur’u alması garip değil mi? Peki Cumali amca ise tüm bu motivasyonların kaynağıysa ve tek derdi adım adım zayıflatmaya çalıştığı mahalleyi ele geçirmekse. Yamaç da tıpkı Hamlet gibi amcası için aradaki tek engel olduğundan Erdenetler kullanılarak saf dışı bırakıldıysa. Bir de Cumali amca ve Sultan arasında nasıl bir ilişki olacak? Bunu merak ediyorum. Gizli bir rekabet mi yoksa başka bir şey mi? İdris ve Cumali arasındaki tek mesele iktidar mı? Yazılabilirse aks olarak Hamlet’ten nereye kadar feyz alacak bekliyorum.

Gelelim EfYam’a… İki haftadır yazmıyorum onlar hakkında çünkü öyle saçma ve akıl dışı bölümler izledik ki tamamen EfYam üzerine merkezlense de öyle mantıksızdı her şey yazmak gelmedi içimden. Hatta bu hafta kavuşmaya dair bilgiler gelmese, umarım doğru bilgidir, klavye başına oturur muydum tartışılır. Çünkü Efsun ve Yamaç’a yüklenen acının sınırsızlığında dolaşan izleyen için tek bir aydınlık nokta bırakmadı senarist. Kavuşmaya dair umudunu yitiren izleyen için kaç bölümdür süren işkenceye dayanmak için sabır kalmadı. Zaten zor bir coğrafyada yaşayan insanları bu kadar zorlamanın anlamı var mı? Tartışılır. Anlatılmak istenen hikâyede zaten bazı acılara gönüllü gelen izleyiciye ufacık umut bırakmamak sadece boğar ve bıktırır.

Efsun ve Yamaç… Bir de adını bilmediğimiz EfYam bebeği… Son iki bölümün tek merak unsurları bu üçlü. Çukur’u izleyen herkes Çukur’un akıbetinden çok bu üçlünün ne zaman bir araya geleceğini merak ediyor. Çünkü trajediden trajediye koşan Yamaç için tek saf mutluluğun Efsun ve kızı olduğunu düşünüyor, hissediyor.   Yamaç ve Efsun’un kendilerini kaybetme paralelinde yitip giden hayatlarında pay sahibi olanların ödemekten çok uzak oldukları bedellere inat EfYam’ın sadece birbirlerine olan aşkları yüzünden cezalandırılması herkesi rahatsız ediyor. Üzüyor. Antileri burada tenzi ediyorum çünkü onların derdi hikâye ve gelişimi olsa çoktan Yamaç’ın en zor, en imkânsız, en riskli, en kabulü zor, eni en çok karşılayan aşkının Efsun olduğunu anlar ya peşini bırakırlardı bu hikayenin ya da kabullenirlerdi olanları. Kurgusal aşkta bir terminoji vardır: Aşk “enlerin eni”dir. Aşkın sıralaması, idare edeni, yeterlisi, kâfi olanı yoktur. Aşk ne kadar en ise o kadar aştır. Aşk, erişilmezliğe erişmektir. Aşk olan bir şeydir ama asla olağan bir şey değildir. Aşk yalnızca olağandışıdır. Bu yüzden aşk birçok değildir tektir. Aşk herhangi biri değildir, yalnızca odur. Ölümle yaşamdır. Son üç haftadır ölümle sınanan, yaşamaya çalışan, imkansıza rağmen birbirine yürüme cesaretleriyle işkencelere de katlanan, çektiklerinin referansıyla diğerinden umudu kesmeleri gerekirken kesemeyen Efsun ve Yamaç. Bu umudu şarkı söylerken tek tek masalardaki yüzlerde Yamaç’ı arayışına saklayan Efsun; onca yaşanana rağmen içinde kendisini bulmaya çalışırken bir an bile Efsun’un hayatta olmayabileceğini düşünmeyen rüyalarında, geçmişinde sadece aşkla ona tutunan Yamaç. Aşkın en hali Efsun ve Yamaç.  Hikâye ne kadar zırvalarsa zırvalasın daha eni olmayacak ve Yamaç hep Efsun’da kalacak. Kavuşursak haftaya görüşmek dileğiyle sevgili okur.  

                                                                                                            

                                                                                                                             UmayMasal





 

13 Şubat 2021 Cumartesi

Ruh Eşi Kimdir?

 Ruh eşi metaforu yüzyıllardır anlatı geleneğinin bir parçası. Kimi bunun sadece Yunan mitlerine ait bir olgu olduğunu söyler kimi ise mitolojik olmaktan çıkıp aslında insanın ruh yolculuğunda en büyük arayışı temsil ettiğini savunur. Peki o arayış peşine düşenler açısından ruh eşliği nasıl bir yapılanmadır?

Ruh eşi, evrende sizin eşiniz olan, yaradılış olarak sizi tamamlayan ve içinizde daha ilk karşılaşmada çarpılma hissi yaratmasıyla tanımlayabileceğiniz kişidir. Aslında ruh eşini arama yolculuğunda kişinin kendisini eksik hissetmesinden çok kendisini tanımasının ardından onu tamamlayacak o ruhu tanımlama becerisi edinmesi esastır.  Çünkü diğer yarımızı bulma yolculuğu ancak bu tanımlama ve sonrasında bulduğumuz taktirde o yol arkadaşıyla yola devam edebilme becerisi ile anlam kazanır. Kısaca yaşanan zorluklar, kayıplar, kendini anlama becerisi ve ardından ne kadar imkânsız noktadan gelirse gelsin o ruh eşi için hazır olma koşuludur çoğu zaman o tamamlanma hissi. Peki son dönem anlatı geleneğinde ruh eşi metaforuna yaslanan hangi aşklarla karşılaşıyoruz? Bizim baktığımız yerden göz atalım.

                                                               




EFYAM

“Ellerinde ne var senin, gözlerinde ne var? Efsun büyü demek değil mi?”

Efsun Kent ve Yamaç Koçovalı aşkı tam anlamıyla ruh eşi metaforuna yaslanan bir dinamik. Kişisel yolculukları da bu noktada paralel. Yamaç ailesini korumak için Efsun’un babası Baykal Kent’in ölümüne sebep oldu. Efsun Kent ise babasının ölümüne neden olan aileden intikam almak için Çukur’u yıkmak istedi ama Yamaç’ın babasının ölümüne sebep olanlardan biri olmaktan da kaçamadı. Hikâye aslında düşman olan ikilinin karşılaşması ile başladı. Daha ilk bakışta Efsun’a “Muhteşem” diyen yaralı Yamaç’ın geçirdiği onca travmadan sonra ruh eşini anında tanımlaması Yamaç’a dokunan büyülü Efsun’un düşmanını şifalandırması hikâye aksının gideceği yönü anında işaret etti adeta. Düşman aşıklar terminolojisini ruh eşi metaforuna yükleyen hikâye masallarla, yaraları sarmakla, imkansıza rağmen birbirine yürümekten vazgeçmeme haliyle devam etti. Şaşırtıcı tarafı bu epik aşkın Çukur gibi bir evrendeki tezatlığıydı. Gelinen nokta ikisi açısından trajedi olsa da  Yamaç ve Efsun açısından son aşk sadece birbiri. Yamaç’ın “imkansızdık” ifadesindeki di’li geçmiş zaman artık bu aşkın imkansızlığı tanımayacağının en büyük kanıtı. Onca acıdan sonra mutlu olmalarını istediğimiz ama nereye varacağını bilemediğimiz aşkta gitmesi gereken nokta birbirlerinden başka hiçbir şeyin kalmaması ama tabi EfYam’ın en büyük sıkıntısı Çukur gibi bir evrende var olması. Tek başına bir dizinin hikayesi olabilecek aşkın gücü öylesine belirgin ki bazı bölümlerde sahneleri olmasa dahi olan sahneleri ortalama dört dakikayı geçmese dahi sosyal medyayı sallıyorlar. Bunda kuşkusuz Damla Sönmez ve Aras Bulut İynemli’nin kusursuz kimyaları ve oyunculuklarının payı büyük. İkiliyi metaforik bir aşk hikayesinde partner izlemek isteriz. Üç haftada bir dört dakika az çünkü. Bir heves kursak hikayesi var aramızda.  Belki bir gün.




YAĞHAZ

“Cesaretin var mı?”

İmkansızlıkta en derin engel kişinin kendisidir. Yağız ve Hazan paralel hikayelerinde ilk evlat olmak, kardeşe sahip çıkmak, aileye sahip çıkmak aksında kendinden vazgeçme ortaklıklarıydı aslında eş ruhun yansıması. Yağız daha deneyimli ve kendisini tanıyan birey olmanın avantajını hikâye boyunca dezavantaj gibi taşıdı boğazında. Çünkü o karşısına çıkan kızın kendindeki gücünü, tamamlayıcı etkisini çok önce anladı ve tanımladı. Ama kızın kendisini tanımlama süreci kardeşine takıldığı için hissettiği her şeyi delice bir tutkuyla kontrol mekanizmasına aktardı. Bizzat yazarı tarafından Yağız Egemen bir marka değil diye lanetlense de aslında jantilik, kadına değer verme, kararlarına saygı duyma bağlamında ciddi bir marka da oldu. Diğer taraftan annesinin kurban seçilen kızı Hazan da önce kadın olmak nedir sorunsallarında savrulurken, değer verilmek, kendisi olmak, nezaketle saygı kazanmak kavramlarının ondaki boşluklarını dolduran adama yürüme konusunda tereddütler yaşadı. En metaforik sahne olan birlikte bir mezara gömülmelerinde ise aşkın bilhassa eş ruh isen karşı konulamayacak bir şey olduğu üstelik gerekirse o yolda ölüme beraber yürünebileceği de görüldü. Kısaca hikayelerine bizzat yazarı tarafından ihanet edilse de, seyirci ile inatlaşma uğruna ertelene ertelene son bölüme getirilse de Yağız ve Hazan son sahnede olsa da mutlu bir şekilde sonsuza yolculandı. Deniz Baysal ve Çağlar Ertuğrul da eşsiz ekran kimyalarıyla bu çifti uğurladı. Bu aşkta cesaret sorunsalının sonunda aileleri gömmekle mümkün olduğu sonucuyla da bıraktılar bizi. Anneler ve babalar, kardeşler hiçleşti. Kimse kalmadı aşktan başka.


JONAENERYS

“You know nothing Jon Snow”

Ateş ve Buz’un şarkısı metaforunun bana göre yüklenicileri olan Jon Snow ve Daenerys Targeryen. Sekiz sezon süren dizinin geriye bakılınca iz bırakan kiminin aralarındaki kan bağı nedeniyle korkunç kiminin Game of Thrones evreninde olduğu için oldukça epik bulduğu sonu hüsran ruh eşi çift. Tahta doğru giderken aslında birbirlerine yaptıkları yolculukları bile başlı başına aynılık içeren, karşılaşmalarında oldukça epik bir aksla kraliçe ve kral olarak tanımlanan Ejderha binicileri Jon ve Dany. Mother of Dragon Dany’nin bebeğim, çocuklarım dediği ejderlerinden birini Jon uğruna feda ettiğinde anlamalıydık bu eş ruhluluk halinde mertebe olarak Dany’nin daha yukarıda olduğunu. Zira en sona gelindiğinde “Kraliçem” diyerek kendisinde bıçağı saplayan Jon Snow’un toplumun refahı uğruna onu kurban edebileceğini tahmin bile edemedi. Mutlu sonu olamayan bu aşk hikayesinde en ciddi merak unsuru ise ikisinin kızının tahta çıkacağı varsayımlarından hareketle gerçek bir şarkı olacak kızın niteliğiydi. Cevaplanmayan sorularla korkunç bir sezonla veda ettik ikisine. Sanırım Jon Snow’u canlandıran Kit Harington bile beklemiyormuş Jon’un bu son bıçak hamlesini ki senaryo okumalarında gözyaşlarına boğulmuş bu sahneyi okurken. Ne diyebilirim? Biz de senin duygunu ve şaşkınlığını paylaşıyoruz.


HİLEON

“Ne yazık ki bu savaşta mağlubum Hilal”

İmkânsız nerede başlar. Düşmanlık. Doğru nokta. Ama işte aşk garip bir şey. Biri vatanı işgal edilmiş bir genç kız biri o vatanı işgal eden genç adam da olsa öyle bir yerden yakalanılıyor ki ruh eşlik oltasına ne kadar çırpınsa kurtaramıyor kendisini. Hilal “Cevdet kızı” direnişçi, yazar, aktivist olarak hikayede tüm kışkırtıcılığını ortaya koyarken sakin, nazik, akılcı ve yine yazan Leon ondan etkilenmemek için çabaladı başlarda. Ama garip olan bu kaç kovala da ilk teslim olanın kalbi temsil eden Hilal’den önce akla odaklanan Leon olmasıydı. Sonrasında ise ilişkinin kalbini temsil eden Hilal’in fethedilme süreci. Metaforik aslında. Neydi? Kendisini tanımlayabilme becerisidir ruhunun eşine açılan kapı. İlk tanımlayan teslim olur. Çünkü bilir. Leon da bildiği için sonuna kadar ikna etmek için kovaladı Hilal’i. Korudu, vazgeçti, peşinden gitti, kimliğini sorguladı. Akla dair her şeyi Leon yaptı. Hilal ise başta zor teslim olsa da sonrasında asla geri adım atmadı. Kalpti çünkü.  Türk-Yunan savaşının ortasında filizlenen aşkları hırpalansa da, kayıplarla sürekli sınanmak zorunda kalsalar da, ayrılık ezberlerine dönüşse de sonunda bir şekilde birlikte kalmayı başaran Hilal ve Leon’a ilişkin tek acabam Leon’un ülkesine ihaneti olarak kalacak. Bilmiyorum bu olmadan hikaye nasıl bağlanırdı ama… Neyse mevzu aşk. Aynılık ve farklılık üzerinden oldukça ilginç bir yerden anlatılan ruh eşi Hileon o kadar sevildi ki ünleri ülke sınırlarını aştı. Kuşkusuz burada da Miray Daner ve Boran Kuzum kimyasının payı büyük oldu. 


NİHKEM

“Kuş ölür sen uçuşu hatırla”

Nihan ve Kemal. Aslında bu ikilinin ruh eşliğine eşlik eden Emir’i es geçemem sanıyorum. Kara Sevda’nın acılı çifti tam anlamıyla ruh eşi metaforu ve beraberinde halk hikayesi aksı barındırıyordu. Güçlü yazılan bir aşktı. Sonunu sevmesem de. Nihan ve Kemal sosyal sınıflar, aileler, intikamlar ama daha çok dizideki başka bir aşk Emir’in Nihan’a duyduğu takıntılı aşkla sınandılar. Her sınavı geçtiler. Aileleri aynı masaya oturttular, kayıplara rağmen affettiler, intikamları sağalttılar ama Emir’i geçemediler. Aşkın bıçak gibi iki yüzü üzerinden aslında yeryüzünde en güçlü şeyin aşk olduğunu anlattılar. Ne olursa olsun birbirinin varlığına ait olma bundan vazgeçememe, kıskanma, kaçma kovalama, bir hafta Kemal bir hafta Emir’in kazanması; Nihan’ın kendince çıkışları derken iki mayınla, bence tuhaftı, kapattık hikayeyi. Sanırım Nihan’la Kemal’i de sonsuzda buluşmak üzere uğurladık.

 

Muhakkak daha bir sürü çift var ruh eşliği metaforuyla yazılan, yazılmaya çalışılan. Bazısı yazarının çabasıyla tamamlanan bazısı yine aynı çaba ile harcanan. 14 Şubat öncesinde güçlü kadınlarla güçlü adamların ruh eşliği üzerine aşka dair, aşkla hikayeler izlemek dileğini koyalım başucumuza. Zaten başka türlüsü de geçmiyor seyirciye. Yukarıda anlattıklarımız ya da andıklarımız sadece birkaç örnek.

Son demde; bizi aşk kurtaracak mirim, demiş yazar. Katılıyorum. Kurguda hapis kalan hatta bazı yazanlarca kapitalist bakış açısına kurban edilen aşk ne zaman saklandığı kurgudan sekip dünyaya yeniden düşecek o zaman kurtulacağız. Bu da sanırım yeniden dişil gücün dengeyi sağlamasıyla olacak. Eril dillerde, ellerde, zihinlerde hapsolan dişillik ne zaman yolunu bulup tanrıça gücünü eline alacak o zaman denge ile aşk geri dönecek. O halde… Nice sevgilerde, aşklarda, hikayelerde….


                                                                                                                          UmayMasal


3 Şubat 2021 Çarşamba

Haberin Yok Ölüyorum-EfYam

 Merhabalar sevgili okur. Hayat vuruyor ya bir taraftan hikayelere sığınıp soluklanmak isterken sanırım unutuyoruz hayat ne kadar ağırsa hikayeler de o kadar ağır hale geliyor. Acıtıyor. Referansı ne kadar gerçekse de o kadar üzüyor. Ağızda acı bir tat, midede kramp, gözde ise yaş bırakıyor. Hikâye karakteri bunu yapar mı? Yapıyor işte. Sanırım öyle bir yerden yazıyorum bu kez. Duyguda ortak olduğumdan bir parça emin, şiddeti farklı farklı da olsa hüzünlerimiz benzer. Hadi takıl peşime gidelim EfYam izine. Bu zamana kadar üçgenler, kareler derken imkansızı zorlayan aşkın tarafları Efsun ve Yamaç’ın trajedisine gerçekten çarptığımız bölümden bahsedelim. Geçen hafta Sultan Hanım tarafından kapının önüne atılan Efsun’un önce Çağatay yüzleşmesini izlemiştik. O yüzleşmeden sonra Çağatay Yamaç’ın elinde can vermiş Efsun’un akıbeti ise Kulkan’a kalmıştı. Bu hafta pavyonda karşılıklı bulduk Efsun ve Kulkan’ı. Aynı anlarda Yamaç da eve dönmüş Efsun’u arıyordu. Annesi Yamaç’a Efsun’un kendi tercihi olarak gittiğini söylerken Yamaç’ın yüzünde yaprak kıpırdamadı çünkü inanmadı. Annesine, ablasına, abisine ona, acısına sağır olan hiç kimseye inanmadı Yamaç. Neden inansındı ki… Onun Efsun’u en imkânsız anda bile gitmemişti ondan. Onu öldürmeye gittiği halde onun yarasını dikip dizlerinde uyutmuştu Yamaç’ı. Ruhu, bedeni her yara aldığında onun kapısında gitmiş düşmanım demeden onu içeri almıştı onun Efsun’u. Kıskançlığı ile kalbini kırsa da yine de onu bırakıp gitmemişti Efsun. Tam tersine tek ailesini yok etmek pahasında korumuştu Yamaç’ı Efsun. Küçük şeylerle sınanmamıştı ki onların aşkı. İmkansızla sınanmış yine de Efsun sadece Yamaç istedi diye Koçovalı evinin kapısından girip aşevinde yemek bile dağıtmıştı. Efsun neden gitsindi? Tam aile olacaklarken engellerin hiçbir önemi kalmamışken tam da “Seni seviyorum” demişken Yamaç’ı en büyük korkusu ile “Efsun’un yokluğu ile” neden sınasındı Efsun? İnanmadı ama hep yazdığım gibi bağımlısı olduğu ailenin ona yalan söyleyeceğini tahmin edemedi, belki etmek istemedi. Hatta onların manipülasyonuna gelerek zaman zaman da acaba diyerek şüphelendi, kalbi o şüpheyi kabullenmese de. Gerçekten Efsun onca bedele rağmen sımsıkı tuttuğu bu aşkı bırakıp gitmiş miydi? Kalbi inanmadı. Efsun’un hayali eli kalbinde, yokluğu da kalbinin ortasında sızlaya sızlaya yüzünde kırık gülümseme bölüm boyunca dolaştı. Aşk…  Efsun’a gelince daha karanlık bir yere doğru Kulkan’ı tehdit ederek gitti. Akıbeti bilinmiyor. Gökhan Horzum’un ana karakter üzerindeki tepinme refleksinin Yamaç’a eş değer Efsun’a da sirayet ettiği düşünülürse en kötüsüne hazırlamak lazım kendimizi. Zira Yamaç’ın Efsun’un odasından aldığı Kötülük veya çeviriye göre Elem Çiçekleri kitabının göze sokulma şekli hiç de iç acıcı bir noktada durmadığımızı gösteriyor. Sembolik ifadeleriyle döneme ve sonrasında da dünya şiirine damga vuran eserin en temel özelliği ciddi anlamda salt kötülüğü metaforik anlatması. Doğrudan Efyam ilişkisi için olduğunu düşünmesem de Efsun’un başına gelen ve gelecek olanların Yamaç’ta yaratacağı kırılmanın derinliğinin ne kadar keskin olacağına işaret gibi geldi bana kitap. Çünkü bölüm her ne kadar ailesinin ihaneti üzerine dinamik kazansa da Yamaç için Efsun’un yokluğuna ağıt gibiydi bölüm boyunca. Uzun zamandır Efsun’da Yamaç nedir merakımıza cevaplar veren yazar son birkaç bölümdür altını kalın kalın çizdiği Yamaç’ın epik aşkı Efsun’u bu bölüm sonu zirveye çıkardı. Destansı bir şeye dönüştürdü. Yamaç’ın Efsun’suz yaşamak istemediğini olabilecek en acılı şekilde gösterdi. Sonunda Yamaç da kendisini Afganistan’da buldu. İki aşık aşktan savruldu. Karanlığa, kötülüğün her dinamikle onları çevrelediği karanlığa savruldular. Bölüm bu kadar… Peki bölümde öne çıkanlar neler? Yamaç ve ailesi Koçovalılar. Yamaç deli divane Efsun’u ararken ona yalan söylemeye devam eden anne, abi, abla yenge, yeğen görünümündeki kan bağları. Hamile bir kadın sokağa atılmışken susan, susmakla kalmayıp yalan söyleyen, düğün hazırlıklarında coşan, güya sevdikleri Yamaç acı çekerken bunu görmezden gelen kadınlar evet evet Koçovalı kadınları. Şu saatten sonra Yamaç’ın ailem demeyi bırakması gereken ama bırakacak mı hala emin olamadığım bencil, nefretlik, ruh yamyamı Koçovalı familya. Dilerim Yamaç’ın sizin tepenizde tepineceği zamanlara geliyoruzdur. İkinci kısım…

Bu bölüm kıyamadığım Yamaç Koçovalı. “Gitmez, bırakmaz, korkmaz…” diye diye acı çeken, çekirdek ailesi için endişeden nefessiz kalan Yamaç Koçovalı. Kulak çınlamasını iyileştiren kadının yokluğunda kalp ağrısına tutulan Yamaç Koçovalı. Ailesinin istekleri, Çukur diye diye onu kendi sellerine kapıp sürüklerken sokak sokak Efsun arayan Yamaç Koçovalı. İmkansıza düşen büyük aşkında, o imkansızı geçip sevmeyi seçecek kadar gücü olan ama canını emanet ettiklerinin kötülüğüne gücü yetemeyen Yamaç Koçovalı. Annesiyle yüzleşirken Efsun’un İdris ölümündeki payını kabul etmeyen ama katil benim diyen Yamaç Koçovalı. Hayatını Çukur ve ailesi için kayıplarla harcarken kendisi için Efsun ve bebeği ile minik bir aileden başka bir şey istemeyen Yamaç Koçovalı. Efsun’un sevgisine bir şiir kitabıyla tutunan Efsun onunla aile olmak istemedi diye kahrolan Yamaç Koçovalı. Sevdiğiyle geçtiği her yolun izini bilip Efsun’un onu sevmekten vazgeçeceğine inanamayan Yamaç Koçovalı. Kulkan’ın çağrısına gözü kapalı giden, Efsun’a varmak için dağları delen Ferhat gibi adım adım engelleri geçen, Efsun’a vardığında ya birlikte gitmek ya da birlikte ölmeye gönüllü, Efsun’un kokusuna hasret Yamaç Koçovalı. Onca adamı Efsun’a varmak için tek başına geçip ulaştığının Efsun olmadığını anlayınca bütün direnci biten Yamaç Koçovalı… Ben sana ne diyeyim ki… Çok severim bir laf vardır. “Sen nefes verirdin ben buğusunda ısınırdım.” Isınamadı Yamaç. İlk kez o buğuda, o kokuda ısınamadı. Buz gibi kaldı. Soğuk sulardan geçti o nefese ulaşmak için, fırtınayı aştı ama onun nefesinin nefesine varamadı. Gözyaşlarını deliliğe saklayamadı Yamaç. Çünkü artık eti almadı o acıyı. Acılara alışık ruhu daha fazlasını kabul edemedi. Efsun’suzluğu kabul edemedi. İçine boğuldu Yamaç. Efsun’suz nefesi içine boğuldu. Onun başına ne geldiğinin bilinmezliği ile Yamaç akan kanıyla, gözyaşıyla kristalleşti derinde kayboldu. Taşıyamadı kendisini. Efsun’sun bomboş kalan evi gibi o da bomboş kaldı. Efsun Yamaç’ın eviydi. Gerçek evi. Orda olduğunu bildiği, daima döndüğü, kalbini kalbinde tuttuğu evi. O şimdi kayboldu. Tükenmiş, koyu bir karanlıkla, Efsun’un ışıltılı aydınlığından uzak, Yamaç kimsesiz kaldı. Öyle ki Efsun’nun tek kimsesi nasıl Yamaç ise; Yamaç’ın kimsesinin Efsun olduğu anlaşıldı. Yamaç kimsesiz kaldı. O an izin verdi zaten. Bıraktı karanlık onu alsın. Aldı.  

Bunca zaman Efsun’un Yamaç için yaptıklarını gördük, sevdik, bağrımıza bastık. Efsun’un Yamaç için kendinden bile vazgeçebileceğini gördük. Yamaç’ın sevgisinden hiç şüphe etmedik belki ama bu bölümde şunu gördük ki Yamaç Çukur’dan vazgeçerse sadece Efsun için yaparmış. Yamaç Efsun olmadan nefes almayı unutuyormuş. Aşk… Büyük aşk….

Son demde; acıya yürümeye devam ediyor Efsun ve Yamaç. Aşk için yürüdükleri bir acı bu. Birbirlerine olan aşklarıyla tutundukları acı.  Kalplerinin acısı etlerinin acısıyla bir oldu. Akışta acının her türünü görecekler ikisi de. Geriye ne kalacak ikisinden bilmiyorum ama paralel acıları devam edecek gibi. Epik bir anlatı ile başlayan hikâye de sanırım destana yürüyecek. Yürüdü bile gerçi. Acıdıkça sevecek, sevdikçe acıyacak. Sonunda acıdan ve aşktan başka bir şey kalmayacak. İki oyuncunun potansiyeli de düşünülünce hikâye ile yaşayacaklarımız korkutucu. Çünkü acıdan beslenen bir yazarımız var ve o acı daima iki kişi üzerinden yaşanıyor. Efsun ve Yamaç. Birbirine ilmekli hikayelerinde artık biz olarak acı çekiyorlar. İmkânsızlık mı? O artık sıradan bir ayrıntı. Sırada daha kötü günler var.

Dilek: Aras Bulut ve Damla Sönmez bizimle başka bir hikâyede yine yeniden buluşun. Aşkı anlatın. Ki kısıtlı zamanlarda öyle anlatıyorsunuz ki sadece aşkı anlatsanız ne olur diye düşünüyorum. Duyun yapımcılar bizi.

 

                                                                                                        UmayMasal