Selam sevgili okur. Uzun zaman oldu. Takip eden bilir bu blogda keyfe keder yazılır. Canımız ister hikâyenin kendisine vuruluruz peşine takılırız canımız ister hikâyenin içinde saklı bir ayrıntıya takılır onun ardından kovalarız. Ama ne olursa olsun bunu kendimizce ve evrenin yapısının bütününe bakarak yaparız. Hatta baktık hikâye bizim sevdiğimiz akstan çıktı başka bir yere savruldu iyi o zaman deyip yolumuzu ayırırız. Neyse sebeb-i girizgâh Tozluyaka evreninin iki çift. Biri sosyal medyadaki adıyla ZeyÇağ diğeri de DerÖn. Zeyno ve Çağrı hikayenin gençler ayağının bana göre en güçlü çifti diğeri yani Derya Önder ise başka türlü bir hikayede rahatlıkla merkeze yerleşebilecek bir ikinci bahar aşkı. Dizi bizim hanede annemin Dolunay Soysert sevgisi nedeniyle izleniyor. Ben de onunla birlikte, onun seçimi olarak izliyorum. Hikaye örgüsünün en sert düğümü yani Vefa’nın ölümünden sorumlu olan kişinin ortaya çıkması ve bir nevi katilin cezasını çekmesinin ardından Tozluyaka içinde yeni çatışma alanları aranmaya başladı. Fakat çatışmanın yetişkin tarafı bir anda iyilerimiz açısından garip bir yere evirilip gençler kısmı da bariz şekilde çatışma dışı kalınca dizi kan kaybetmeye başladı. Lakinnnn… Şimdi akışla ilgili eleştiri ve önerileri sonraya bırakıp lakin kısmından devam edelim.
Aşk benim kurguda en çok sevdiğim
konulardan biri. Nasıl işlendiği, hangi temele oturduğu ve ilişkinin gelişimde tarafları
değiştirebilme gücünün nereye koyulduğu benim için önemli bağlayıcılardandır. Tozluyaka’da
da söz ettiğim bu iki cephe dönüştürme şekli, cesareti ile cidden güzel temelli
aşklar. Öncelikle Derya-Önder…
İkinci baharı yaşıyor ömrüm…
Zihnimde bu şarkı ile izlediğim çiftlerden biri bu ikili. Öncelikle aşkın 17-25
yaş aralığına sıkıştığı hatta zaman zaman yaş almış aktörlerin kızları olacak
yaştaki oyuncularla partner olduğu dizi atmosferinde ciddi bir nefes alma alanı
Derya ve Önder’in hikayesi. İkisinin de yaşadığı başarısız ilişkileri var
geçmişlerinde. Tesadüf mü demeli tevafuk mu bilemem ama ikilinin önceki partnerleri
tam anlamıyla narsisimin dibini sıyıran insanlar. Kenan kendi çıkarı uğruna
oğullarını dahi feda etmekten çekinmeyen, sorunlu bir baba modeli her şeyden
önce. Hoş burada parantez Tozluyaka evreninde Önder ve Bilal dışında düzgün baba
yok. Ya kayıplar ya hasta ruhlu. Neyse devam. Kenan kadar hasta ruhlu diğer
kişi de Nesrin. Oğluna dahi Önder’e yakın olmak için yaklaşan, üstelik
çocuğunun ruh sağlığıyla oynamak pahasına yalanlar söyleyen biri Nesrin. Kısaca
takıntıları uğruna önlerine çıkan hiçbir şeyi harcamaktan çekinmeyen bu iki
güya yetişkin çok tehlikeli. Derya da Önder de çocukları ile sınana sınana
geldikleri süreçlerden öylesine makul bireyler olarak çıkmışlar ki sapasağlam duruyorlar
her krizde. Belki de ne istemediklerini bildikleri için ne istediklerini de
biliyorlar. Bu sağlam duruş ortaklığıyla başlayan arkadaşlıklarının da aşka
evirilmesi kaçınılmaz hale geldi dolayısıyla. Önder baskılamayan, alan yaratan,
nezaket sahibi bir adam. Çelişik karakteri Kenan’ın aksine sevmeyi biliyor. Alan
daraltmıyor. Kızıyor, kıskanıyor, kırılıyor ama kızdırmıyor, kıskandırma çabasına
girmiyor, kırmamak için uğraşıyor. Derya ise yaşadıklarına, kimsesizliğine inat
dimdik duran bir kadın. Sert bir mizaç geliştirmiş. Hayat zorunda bırakmış onu.
Derya’nın hayatla inatlaşmasının ortasına düşen Önder’in yaptığı ilk şey sanırım
Derya’nın yalnızlığını almak oldu. Her sorunda yanında durdu. Oğlunun tarafı ve
Derya’nın oğlunun tarafı arasındaki savaşta tam ortada durarak Derya’nın güvenini
kazandı. Derya gibi oğlunun babası ve ailesi tarafından yok sayılmış, en çok
güveninden vurulmuş, hayatta kendisinden başka kimseye güvenemeyen biri için ne
büyük aşama. Sonrasında Önder’i tanıdıkça aralarındaki benzerlikler ve ortak
kader devreye girdikçe Önder’e sevgi büyütmesi de artık kaçınılmaz hale geliyor haliyle. Şimdi geldikleri
noktaya bakınca saçma sapan bir entrikanın ortasındalar. Gerekli miydi?
Bilmiyorum. Bence değildi. Birbirlerine olan sevgileri böylesine sert bir
sınavdan geçmeli miydi? Hoş hastalıklı Kenan ve Nesrin varken bir yerden mutlaka
patlayacaktı o silah. Bundan sonra ne olacak göreceğiz. Umarım daha da tırmanıp
aralarındaki bağ zedelenmez. Nesrin ve Kenan’ın oyunları ortaya çıkar. Aşkın ikinci
baharındaki Derya ve Önder bir araya gelir.
Diğer taraf Zeyno ve Çağrı’ya
gelirsek. Bu ikilinin arasındaki duygu tam anlamıyla bir ilk aşk. İnsanın kulaklarında
Sabahattin Ali’nin “Çocuklar gibi” şiiri yankılanıyor bu ikisini görünce.
“Hissedince sana vurulduğumu,
Anladım ne kadar yorulduğumu,
Sakinleştiğimi, durulduğumu,
Denize dökülen bir pınar gibi.”
Zeyno babasının prensesi olamamış
eksik gedik kız çocuğu yüreğini saklamış hep. Erkek gibi olarak belki babasının
sevdiği evladı olabileceğini düşünmüş belki ya da hayatta ayakta kalmanın ancak
erkek gibi olmakla mümkün olacağını düşündü kim bilir. Tıpkı Derya gibi Zeyno.
Güven onun en kırılgan yeri. Arkadaşları çok kıymetli çünkü onlara güveniyor. Babasının
gerçeğiyle karşılaştığında parça parça olan Zeyno’nun kabuğunu tam da buradan
kırması boşuna değil. Parçalarını toplamadan hemen önce, dostları onu sarıp
sarmalamadan hemen önce Çağrı ile karşılaşmaları da boşuna değil. Hatta Zeyno’nun
genç bir kız olduğunu hatırlamadan önce sınıfta ona hatırlatma yapanın Çağrı
olması, elbiseli ilk kombinini abartılı tepkisiyle karşılayanın Çağrı olması da
tesadüf değil. Tıpkı arkadaşlıkları konusundaki aldatılmışlığı, uğradığı haksızlıklar,
bakış açısındaki defo konusunda Çağrı’yı uyaranın Zeyno olması gibi. Zeyno’nun
kırıldığı yerden kendisi kırılınca yani annesinin gerçeğiyle yüzleştiğinde
Çağrı’nın Zeyno’ya sığınmasının tesadüf olmaması gibi. Başta öfke kontrolü
konusunda sorun yaşayan Çağrı’nın sakinleşmesinde Zeyno’nun etkisi de en az
yaşadıkları kadar önemli. Bazen sosyal medyada buna ilişkin serzenişler
görüyorum. Ama şunun ıskalandığını düşünüyorum. Çağrı birini öldürdüğünü sandı.
Vicdanıyla yaşadığı travmatik yüzleşmeden sağ çıkmasında babasının sevgisi
etkiliydi. Sonrasında arkadaşlarının ihanetleri ile karşılaştı. Onlardan farklı
yerden değişmeye başladı. Babasının güvensizliğini yaşadı. Belki yıllarca annesinden
neden nefret ediyor diye düşündüğü babasının haklılığı ile sarsıldı. Âşık oldu.
Reddedildi. Annesi gözünün önünde bıçaklandı. Korktu çok korktu. Tam sevdiği
kızın elini tutmaya hazırlanırken onun çevresi ve kendisi arasındaki duvar
dikildi karşısında. Bu bir kez olmadı üstelik. Defalarca ve defalarca oldu. Sınandı
Çağrı. Dürüstlüğünden sınandı ve sınavı geçti. Zeyno ve Çağrı arasındaki ilişki
ikisi açısından da değiştiren, farklılaştıran bir aksta ilerliyor. Çağrı
babasının oğlu. Nazik, kendine özgü ve sevmeyi biliyor. Sevdiği kimseyi geride
bırakamıyor. Asla bırakmıyor. Zeyno da öyle. Ali’ye dair hissettiğinin aşk
olmadığını anlama süreci atlanıp geçilse de ki bence bu ciddi bir boşluk, Zeyno
Çağrı’yı sevmeye başlamadan hemen önce
ona güvenmeyi öğrendi. Bir oyunun içinde olduğunu sandığı süreçte bile Çağrı’nın
iyi niyetiyle karşılaştı ve Ege’ye karşı onu savundu. Çağrı saf bir noktadan
bakıyor hayata ve Zeyno o bakışın en derin yerindeki ilk aşkı. Ne demişti: “Artık
senden bir şey saklamak istemiyorum.” Tam da burası bu aşkın çekirdeği. Kimse kimseden
saklanmıyor. Acı çekerken de severken de çocuklukta da saflıkta da oyunbazlıkta
da saklanmıyorlar birbirlerinden. Birlikte büyüme halinin en tatlı tonu ZeyÇağ
kod adlı Zeyno Çağrı. Güvenmek, yaslanmak, aynı yerden acı çekmek, sevgide eksik
gedik kalınan yerden birlikte sürgün vermek… Keşke diyalog anlamında biraz daha
beslenebilseler diyeceğim de işte… Buraya derin bir işte bırakıyorum.
Son demde; Tozluyaka’nın şu an en
büyük sorunu ciddi bir çatışma alanından yoksun oluşu. Berk’in iyi mi olmalı
kötü mü kalmalı kargaşası devam ediyor. İyi kalamıyor gözümde çünkü sadece
Cemre konusunda acı çekti ve baba kaybı konusunda. Yani duygusu ve empatisi
kendisinden çıkmadı. Ali çok karikatür kalıyor. Esas oğlan statüsündeki
karakter o kadar defosuz yazılmaya çalışılıyor ki Derya Önder konusunda yol
açtığı sorun çok derin olmasına rağmen üstü örtülüyor. Bu da seyirci ile bağı
koparıyor. Kenan çatışması ne kadar taşır hikâyeyi bilmiyorum. Çünkü orada
Kenan’ın tavrı nefes alacak alan bırakmıyor bu düğüm yerinde seyirciye. Hazal
da koyu griden açığa evirildiğine göre elimizde kimse kalmıyor. Ya düşman iki
tarafı aynı tarafa tüm kimlik çatışmalarına rağmen çekecek büyük bir dış
çatışma gelmeli ya da… Üzgünüm. Ben aşk noktasında yazdığım iki ilişkinin
alıcısıyım. Ama derinleşmeleri lazım. 2.30 saatlik bölümü sırtlamak içinse daha
büyük bir şeye ihtiyaç var. Pazar zor gün. Benden şimdilik bu kadar sevgili
okur. Belki yine geliriz. Kim bilir?
UmayMasal