14 Mayıs 2021 Cuma

Emanetçi Bellek

 Öyle hatıralar saplanıyor ki zihnimize içinde olduğumuz zamanın hangi noktasında bu saplanan hatıralarla ne şekilde karşılaşacağımızı düşünüyor buluyorum kendimi. Salgın hastalıklardan, savaşlardan, kötücül enerjilerden geçtiğimiz bugünlerde zihnimize mıhladığımız imgeleri gelecekte nasıl, ne şekilde hatırlayacağımızı veya hatırlayacağımı bilmiyorum. Anılar bellek denen depoda nasıl birikiyor, nörobilim açısından hangi odaya ne atıyoruz çok bilgi sahibi değilim. Sadece bildiğim yaşamışlıklarla evrilen anıların hatırlama zamanlarında insan üzerinde bıraktığı izin derinliği. Kısacık bir bilgi parçacığının kimliğimiz, acılarımız, sevinçlerimiz üzerindeki değiştirici etkisinin çağrışımsal gücünü biliyorum sadece. Selam sevgili okur. Son dört sayarken yine birlikteyiz. Sebeb-i girizgâh Efsun ve Yamaç. Şimdi eminim acaba bu hafta ne yazacak diye başladığın yazıda böyle bir girişin sebebini tartarak ilerliyorsun. Merak etme bağlayacağım bir yere. Ancak sen de eminim hak vereceksin ki bu hafta irdeleyebileceğim pek bir şey yok. Ben de bambaşka bir yerden hikâyeyi ele almaya çalışacağım mümkünse tabi. Neyse…  

Bu hafta Çukur klasiği ölülerin bulunması, mezarlık sahnesi ardından kısa süreli yas ve ardından edilen intikam yeminleri ile Çukur’un genel kitlesine hitap eden sözde dramatik ama bir kısmı James Cameron Avatar filmi evreninde geçerken eski Türk filmlerine editöryel anlamda selam da çakan bir bölüm izledik. Genel olarak suç filmlerini, dizilerini, kitaplarını severim. Polisiye ayağı güçlü dramatik kurgular en sevdiklerimdendir. Arthur Conan Doyle’dan Edgar Alan Poe’ya ordan Mario Puzo’ya ve Agatha Chiristie’ye kadar da kültleri okumuşluğum da var. Ama bu Çukur’un genel evreni hani minicik bir yerinden bile benim ilgimi çekemiyor. Çukur birileri ile savaşıyor ama neden, bu en güçlü düşman diye tanıtılan Amca bu muydu yani diye soruyorum kendime. Erdenetlerden boşalan yere çöktü madem bu adam için kurulan herkesten güçlü hikayesi yalan mıydı? Malum Yamaç bitirdi ya Erdenetleri. Falan filan. Kısaca çöp bir mahalle için neyin savaşındalar, babaları İdris çok mu düzgün bir kimlikti tartışmasına girmiyorum bile. Çünkü hepsi boş ya da doluydu da ben boş zamanına denk geldim bilemem. Zaten senaristin ve ekibinin de hikâye altı doldurmak gibi bir derdi yok şu anda. Gelelim bizim herhalde iki dakikayı ancak geçebilen sahnelerimize. Önce cenazelerin mahalleye geldiği anda Efsun’u Yamaç’ın yanında gördük. Yamaç’la olan göz temasını yitirmeyen onun acısını her an gören görmekten öte hisseden Efsun tam da yeriyken neden Yamaç’a sarılmadı mesela. Ya da en azından uzanıp elini tutmadı. Sonrasında mezarlıkta Yamaç’ın omzuna elini koyan Efsun ve onun elini alıp kalbine koyan Yamaç. Bu arada Efsunu'un elini kalbine koyduğunu sağ olsun Tolga Yaşar aynı sahneden fotoğraf attığı için biliyoruz. Eşsiz yönetmenimiz bölüm ortalarında bizi, ben diyim Avatar, siz diyin şirinler köyüne götürme becerisinde olduğu için kadrajlamayı öyle yapmış ki beş saniyelik sahnede anlamıyorsunuz Yamaç Efsun’un elini nereye koydu. Neyse buradan çıkan sonucumuz Efsun Yamaç’ın en büyük desteği. Alt metin müthiş de işte bu hikayeyi biz yazıyoruz sürekli. Sonra mutfakta neyi nereye koyacağını bilemeyen Efsun’u gördük. Çukur’dan gelenleri karşılıyordu. Buradaki alt mesaj Çukur evimiz Efsun anamız sanırım. Yine yazdık alt metni kendi kendimize. Geçtik. Sonraki sahne ise yine EfYam. Yamaç evdekilerin balkon dediği yerde tek otururken Efsun’un gelişi ve Yamaç’ın ona sarılarak ağlaması. Şimdi bu sahne ön izleme olarak atıldı. Ardından fragmana koyuldu. Ardından geri sayıma atıldı. Zaten ben orda dedim tek sahnemiz bu. Çünkü Efsun ve Yamaç fc sosyal medyanın efendisi. Üstüne oynamak lazım. Finale 4 bölüm varken bunu yapmak düpedüz dolandırıcılık. Ama yaptığı işe saygısı olmayan senarist, reji ve sosyal medya sorumlusuna artık denecek söz yok. Biri daha gitti kaldı 3 bölüm. Konuları mantık silsilesinde toplayabileceğine zerre inancım olmayan yazı ekibinden Efsun ve Yamaç’a dair hiçbir şey beklemiyorum artık. Sahnenin alt metnine gelince tam da tahmin ettiğim gibi Yamaç Selim’in ölümünden beri acıdan katılaşmış halde. Emmi öldüğünde de gözleri dolsa da bağıra çağıra ağlayamadı. Yaşadığı suçluluk daha çok Salih’i ikna etmeye odaklandı. Bu hafta Selim’in emaneti Karaca’nın ölümü onu parçalasa da ailesinin yanında yine çözülmedi. Ta ki Efsun yanına gelip elini tutana kadar. Efsun’un elinde, kolunda, yüzünde gezinen eliyle doğru orantılı olarak çözüldü Yamaç. Benim Selim’in ölümünde olmasını istediğim Yamaç’ın Efsun’un kucağında tüm acısını anlatarak ağlamasını, Efsun’a sığınışını gördük Karaca'nın Yamaç'ın inanmak istemediği ölümünde. Yamaç’ın içindeki çocuğun sığındığı tek yerin Efsun olduğunu yine yeniden altı çizile çizile anlatıldı senaristimizce. Ama tabi sahne kısa tutulup üstüne çat diye kesilince biz yine duygumuz havada asılı öylece kaldık. Bundan sonrası yokuş aşağı zaten. Efsun’un Yamaç’ın Salih’in peşinden gittiğini, telefonunun şarjının olmadığını soranlara haber verişi ama bizim Efsun ve Yamaç arasında tek diyalog görmeyişimiz ardından Salih’le eve gelip genel kabul konuşması yapan ve üstünü değiştiren Yamaç’la yine tek bir baş başa sahnesi olmayan Efsun. Bitmedi. Sultan Hanım’a tavır koyan ama Sultan Hanım tarafından manipüle edilen Efsun. Bir an Sultan özür dileyecek galiba diye düşünmek de benim saflığım sanırım. Kabul hala bir şeyler bekliyorum galiba. Üzücü. Benim için burada bitti zaten bölüm. Gerisine gerek yok. Şimdi başa dönelim. Evet Efsun İdris Koçovalı’nın ölümünde pay sahibi ama Koçovalılar da onun babasının ölümünde pay sahibi. Bunun asla Yamaç dışında biriyle gündeme geldiğini görmedik biz. Ki Yamaç zaten baştan beri bu paralel duruma inat âşık oldu Efsun’a, hatta olmayacak diyen Efsun’a belki zamanla diyen de oydu. Bu bir. İkincisi Sultan’ı aklama seremonisine dönüşen sahnede atlanmaması gereken şuydu. Canım Koçovalılar tarafından savaşın göbeğine çekilen Erdenetler’in tamamı Efsun’a zarar verdi. Yamaç yüzünden. Sultan ise Efsun’un üç yıllık işkencesinden sorumlu. Sadece evden attığı için değil. Yamaç’a sustuğu ve herkesi susturduğu için. Hamile bir kadına bu işkence kapısını açtığı için. Bellek önemli bir şey unutturmuyor. Bize bir hikâye vaat edip sonra onun üstünden aman da zamanım yok diyerek atlaya zıplaya geçemezsiniz.  Sultan Yamaç’a “O senin ailen değil, o çocuk ailenden değil.” diye bağırmışken kimsenin Sultan'a İdris konusunda empati  kurmasını bekleyemezsiniz. Özellikle Sultan’a özür bile diletmemişken. Ayrıca sadece Efsun üzerinden değil Ayşe üzerinden gelişen alt metne de tepkiliyim. Ayşe’nin tutup Yamaç’ı suçlaması, diğerlerini suçlaması ne kadar makul değilse Sultan’ın çocuklarının başında dur, Ayşe’nin ağzından Sultan etkisi ile çıkan anneysen çocuklarını koruyacaksın argümanı da o kadar makul değil. Murtaza seçimi tartışma götürür de olsa buradaki hani o Yamaç’ın Cumali’ye dediği “Sen ölürsen Damla’yı gömelim mi?” lafının evet gömelime gelen önermesi berbat. Karaca’nın çocukluk travmalarını ayrı ama Karaca kendi seçiminin bedelini ödedi. Kocaman insandı. Ne yaptığını biliyordu. Tıpkı evli barklı Akın’ın da ne yaptığını bildiği gibi. Anneler çocuklarının prangasız kölesi değildir. Annelik kavramına kutsiyet verirken onları köle hale getiren zihniyetlerin ürünü bu önermeler. Ayşe Murtaza’yı Amca’nın adamı olduğu için terk edebilir, sevmediği için terk edebilir, aldattığı için terk edebilir ama sen bir kadına artık kalan tek çocuğumun başında durmak için gidiyorum dedirtirsen bu bambaşka bir yere gider. Tabi burada kime ne anlatıyoruz? Haftalarca Efsun’u kadınlığı üzerinden aşağılayan, şarkı sözünü bile “Ben bedel geçtim” şeklinde değiştiren, nedense silah kaçakçısı, mafyöz İdris Baba için hala ağlama duvarına dönen bu yapıda sadece ve sadece kadının kimliğinin aşağılanması, o kimliğin sadece çorba kaynatan anneye sıkıştırılmasını kız babası bir senariste yakıştıramıyorum. Kadının çocuğu için çorba yaparken topuklu ayakkabıları ayağında telekonferansla şirket yönettiği zamanlardayız artık. Sizin kadının dişi kimliğini cadı diye yaktıkları dönemlerde asılı bıraktığınız zihniyetlerinizi söküp elinize verdiğimiz zamanlar da yakın. Efsun bu dizide bunun son kalesiydi. Harcadınız. Ağır harcadınız. Cesaretle Efsun’u yazdığınızda bu erkek egemen kafalara bambaşka bir kadın kavramı öğreteceğinizi sanmak başlı başına benim saflığım. Dişil gücün temsilcisi bir kadını en tepeye o haliyle koymaya cesaret edeceğinizi düşünmek de benim hatam. Güçlü bir kadın da olsanız bir erkeğin koruması olmadan pavyona düşer ve kendinizi kurtaramazsınız argümanınızdan çok da farklı olmayan alt metinleriniz mide bulandırıcı. Diğer taraftan biz bunca içe kapanışta bir yerinden yakalandığımız hikâyenin bizde bıraktığı izlerle devam ederken belleğimizin aydınlık tarafında tutacağız tüm yazdıklarınızı. Elbet bir gün bir yerde…  Çünkü atladığınız bir şey var ki kadınların ortak bir belleği var. Siz ataerkil kafada kadın kavramını kendinizce ürettiğiniz kadın özüne sıkıştırmaya çalıştıkça cinsiyet ayrımının farkında olan, kurgu da olsa gerçek de olsa bir yerinden bağlantılandığı kadın hikayelerine bağ kuran, içten içe alıkoymak için çırpındığınız o dişil gücü açığa çıkartacak kadınlar var. Kısaca Efsun Kent üzerinden gelinen noktada çözdüğümüz zihinsel yapınızda hesaplaşacak çok alan var.

Son demde; bu hikâyede net harcandığını düşündüğüm Tilya Damla Sönmez ve Aras Bulut İynemli uyumuna bir şerh ve dilek bırakıyorum. Dilerim gerçekten ne anlattığını bilen bir hikayecinin yazdığı, iyi bir senaryoda izleriz sizi. 140 dakikada 2 dakika gördüğümüz karşılıklı oyun gücünüz taktire şayan olsa da yetmiyor. Yetemez de zaten. 

Hamiş; neticede hepimiz bir zaman yolcusu sayılmıyor muyuz? Ruhlarımız bir şekilde tanıyor ya birbirini bir yerlerden ve bu tanışlık bazen seçimlerimizden ötede bir yerden yakalıyor bizi. İstemeden çekildiğimiz tanışlık ve bütünleşme hissinden kaçıyoruz kimi zaman. Kaçış varmış gibi. İnsan kendinden kaçabilir mi? Kendinden olandan kaçabilir mi? Deniyoruz işte. Belki bu hayatta kaçıyor, sonra kekremsi bir tatla o duygunun kayıplığında kalıyoruz. Emanetçi bir belleğe hapsolmuş halde. Büyümek için. Ama bazen kaçmak yerinde risk alıp o duyguya teslim oluyoruz. Büyüdüğümüz için.

Mutlu, huzurlu, sağlıklı bir bayram dileğiyle. Kavuşmalarınız olsun sevgili okur.

                                                                                                                UmayMasal




7 Mayıs 2021 Cuma

Aşkın Varlığında

 Nisan bitti mayıs başladı. Bahar bitti yaz başladı. Bitişleri başlayışlar kovalıyor. Başlangıçları da bitişler. Döngüsel belki. Ama şu bir gerçek ki döngüsel de olsa başlamak da bitirmek de cesaret. Yenilik içeriyor çünkü. Buluşma sebebimiz olan EfYam’a gelirken sevgili okur, dizinin son dörde girmesiyle bizlerin de artık son dönemeçte olduğumuzu söyleyebilirim. Çukur’a veda edecek olanların uzun bir maraton koştuğu bir gerçek. Onlar için bu veda bir tık başka anlamlar taşıyor muhakkak. Kurulumundan dağılışına, belki en güzel anlatılan bölümlerden kurgu anlamında korkunç hale gelen bölümlere doğru yol almak yükledikleri anlamlar açısından farklı bir noktadadır. Benim hikâyeye takılma nedenim olan aşk yani bana göre Çukur ana evreninin en büyük, en müstesna aşkı EfYam’a gelince sanıyorum benim gibi oltalananlar da onlardan ayrılacakları için bir parça hüzünlüler. Neyse daha yayınlanacak 4 bölüm var. Vedayı sona saklayalım. Bölüme başlayalım.

Geçtiğimiz hafta Yamaç’ın kucağında can veren Emmi’nin son nefesinden hemen önce Çukur’u Yamaç’a emanet edişinde kalmıştık. Bu hafta Yamaç Emmi’yi yaşadığı yeni ölüm şokuna rağmen Çukur’a getirdi. Çukur’un kalbine kahvenin önüne gelen Yamaç tıpkı Selim’i kaybettiğinde olduğu gibi katılaştı. Yamaç yaşadığı acılardan, ölüme dair acılardan katılaşmış halde. Ağlayamıyor, çektiği acıyı dışarı çıkaramıyor. Avuçlarından kayıyor korumaya çalıştığı hayatlar ama o bir şey yapamıyor. Bu Yamaç adına zor.  Diğer yandan Emmi’nin ölümü için toplanan Çukur açısından bir başlangıç. Belki sonun başlangıcı bilmiyorum. Bu sahnede önemsediğim asıl kısım Yamaç öyle kaskatı otururken Emmi’nin cesedinin başında, önce Akın’ın ardından Sultan’ın gelip sarılması. Akın’ın sarılışı ve son dönemde aşamalı olarak Yamaç’a paralel yazılan hikayesinden yola çıkarak evrildiği nokta açısından değerli geliyor bana. Bir ihtimal, çokça umudum yok çünkü Gökhan Horzum’da o cesaret yok bana göre, Yamaç Çukur’dan Efsun’u ve kızını alıp çıkarsa Akın’ın yeni Çukur sürecinin temsilcisi olmasın fikrini besliyor bende. Sultan’ın sarılmasına gelince Yamaç’ın o anki duygusal katılığında ana kucağına ihtiyacı mı yoksa Efsun’un bu sahneyi görmesi üzerinden beslenmek istenen bir rekabet mi karar vermek zor. Yalnız sonrasındaki süreçte Efsun’un tamamen ipleri eline alması ve tüm Efsun Kent zekasını önce Salih’i sonra Çukur’u almak isteyen Yamaç için seferber etmesi Sultan açısından bu rekabetin çok vurucu olacağının ayak sesleri. Zira bölüm tamamen Efsun’un çıkarım becerisinin Yamaç tarafından alana indirilmesi üzerine kuruluydu. İkinci sahne olan cenazede de Yamaç’la Salih kavgasında herkesin aksine oluşan kargaşaya kapılmak yerine gözlemleyen bir Efsun gördük. Efsun Yamaç’ı zaten her an görüyor. Bakan ama görmeyen herkese inat Efsun incelikli görüyor Yamaç’ı. Kavga sırasında ise o incelikli görü Salih’in dışlanırken yaşadığı acıyı, Yamaç ve Salih’in kavgasının iki adam üzerindeki etkisine odaklıydı. Tam da bu nedenle Yamaç çekip giderken Cumali tarafından durdurulsa da Yamaç’ı buldu ve onunla konuştu. Yamaç’ın ailesine, mahallesine olan sevgisi büyük ama Yamaç için üç kişi var ki nitelikleri farklı olsa da nicelik açısından sevgide başka bir yerde. Birincisi Efsun. Ona aşık. Efsunsuz yaşaması imkân dahilinde değil. Efsun kalbi, ruhu, varlığı. İkincisi Aliço. Onun için içindeki saf çocuğun yansıması Aliço. Yamaç da biliyor aldığı her canla, intikamla saflığından yediğini. Ama Aliço onun o en saf yerinden kopmamasını sağlıyor. Üçüncü ise Salih. Salih Yamaç’ın hayatta yapmak istemese de yaptıkları, seçmek istemese de seçtikleri için dayanma noktası. Salih gri. Asla da reddetmiyor bunu. Babası gibi. Yapılması gerekti yaptım, deme cesaretine sahip o dünyada. Beyaz olması gerekirse orada duruyor aksi durumda siyaha geçmekten tereddüttü yok. Çünkü geldiği yer tereddüt kaldırmaz. Ama diğer taraftan Yamaç’ın katıksız sevgisine de sonuna kadar cevap veren bir abi. Babasını vurdu diye onu suçlamayan, eliyle Efsun’un kapısına bırakan, Erdenetler’le çalıştı diye yargılamayan Salih. Sürekli yargılanan Yamaç için çok büyük lüks birinin onu yargılamaması. Aslında saydığımız üçlünün tamamı bu özelliğe sahip. Yamaç’ı katıksız sevme becerileri var. Yamaç gibi. Neyse tüm anlattıklarımın bilgisine ve alt metnine hâkim Efsun. Biz Çukur’da kedi kovalarken sahnelerde, sürekli geçmişe giderken bizim aşıklar baya baya bunları konuşmuş olduklarından Efsun da iki kardeşin arasını bulmak konusunda uzun uzun yol gösterdi Yamaç’a. Yamaç anlattı Efsun dinledi. Efsun Yamaç’a çözüm önerisi verdi Yamaç onu dinledi. Sahne boyunca bir an birbirlerinden kopamayan, hüzünlü taraf Yamaç olduğu için Efsun’un bütün şefkatini akıttığı bir aşk izledik. Ki sonunda Yamaç giderken döndü ve Efsun’u öptü. Sonra da derin bir nefes alıp “İyi ki varsın!” dedi. Karşılığında da sevdiği kadın “Sen de iyi ki varsın!” dedi. Ardından önce Yamaç sonra Efsun teşekkür etti. Buradaki ayrıntıyı sevdim. Yamaç’ın Efsun’a varlığı için teşekkür etmesi, Efsun’un da aynı duygu ile cevap vermesi değerli. Çünkü çok şey yaşadılar. Çok acı gördüler. Birbirleri için birbirleri uğruna. Sonra iki sevgiliyi evde gördük. Yamaç elinde kanıt olarak bir parça mektupla delirirken Efsun yine onu sakinleştirdi. Salih’in içinde bulunduğu durumu Yamaç’a tane tane anlatırken bir taraftan da sevdiği adamı koruma refleksini gördük. Bu sahnede birbirlerine senkronize, birbirini tamamlayan, hafif deli ama iletişim becerisi yüksek Efyam’ı izlemek zevkti. Haftalardır yazmaktan yorulduğum diyalog sıkıntısı bu hafta nispeten çözülmüş gibiydi. Bu çift baştan beri en keskin bıçak konuları bile konuşma becerisine sahipken bu sezon ısrarla yaz dizisi çiftleri gibi salak saçma hallere sokuldu ya ne diyeyim bilmiyorum. Oysa en başından beri elimizdeki yapı iki taraf açısından da alfa karakterlerden oluşan bir çift. Bu insanlar sen benim babamı öldürdün, hayır öldürmedim diye ilişkilerini başlatan karakterler. Neyse… devam. Akın’ın gelmesi ile Efsun’un öpe koklaya sakinleştirdiği, huzura erdirdiği Yamaç Çukur cehennemine geri dönse de evinde onu bekleyen huzuru var artık. Son sahnemizde ise kahvaltı masasındaydık. Cumali, Amca konusunda konuşurken yine akıl yürütmeleriyle olaya dahil oldu Efsun. Devamı gelemedi Cumali’nin utancı nedeniyle belki ama Efsun’un Yamaç ve Cumali’ye anlatmak istediği yöntem değiştirmeleri gerektiğiydi bence. Doğrudan saldırmak yerine belki daha akılcı ama vurucu hamleler yapmanın daha mantıklı olduğunu anlatmaya çalıştı Queen Kent ama işte… Burada Yamaç’ı aksiyon konusunda manipüle eden Cumali’ye de Efsun vetosu geldi. Evet Yamaç artık öyle bilinmezlere gidemezsin. Ben öleyim ne olacak diyemezsin. Abi senin ailen var ben atlarım öne de diyemezsin. Çünkü Efsun ve Masal var. Neydi seni bekleyen bir kadın ve evladın var. Kafanı kullan oğlum. Sonra bilgisayar ve işte mahalle derken en son sahne Karaca’nın bulunması… Bölümü bitirdik. Geçtiğimiz haftalarda Ayşe’nin rüyası beni çok etkilemişti. Bu hafta da anneye malum olur mottosundan yola çıkan çözüm acı verici ama bana göre gerçekti. Ama son sahneyi yazmak istemiyorum. Oyuncuların emeğine sağlık ama bu dizide en sevmediğim iki şey trajedi pornografisi ve şiddet pornografisi. Öpüşme çekerken takla atan, kör açılar bulmak için özel çaba gösteren hatta beş haftada bir anca yazan korkak ekip maşallah bu iki unsurun pornosunu yazmaktan da çekmekten de imtina etmiyor. Karaca’nın ölüm şekli hala benim için ürpertici. Ruhu yaralı bir topluma bunu yapmak bana göre acımasızlık. Ha bana mafya dizisi bu diyebilirsiniz. Ama bu yazdığım şeyin doğruluğunu değiştirmez.

Son demde; bu hafta ruhta bir olan Efsun ve Yamaç’ın fikirde ortak hareket ettiklerinde çözümlere ne kolay ulaştıklarını gördük ki biz bunu sezon 3’te de görmüştük. Efsun Çukur’un kralının yanındaki tahta yavaş yavaş yerleşirken bunun aile tarafından da hızla kabul edildiğine de şahit oluyoruz. Yamaç nasıl Efsun’dan gelen her şeye razı olduysa ve eminim hala razı, bu sözcük kötü anılarımı tetikliyor neyse, Efsun da yaralarına rağmen Yamaç’tan gelene razı. Madem ailem diyor Yamaç o halde o da parçası. Efsun’un öfke merkezinde sadece Sultan oturuyor. Sanırım ona vereceği en sağlam ceza da koltuğundan etmesi olacak. Ailedeki yerinden de ki Efsun, Queen moodunu açtığından beri o yer Efsun’a geçmiş gibi. Güce tapıcı Koçovalılar için de kabulü zor bir şey değil o halde Efsun’u o noktada görmek. Yamaç’ın Efsun’u koyduğu noktayı sorun eden cinsiyetçi abiler de unutmasınlar ki Efsun zaten baştan beri Baykal’ın kızı olarak oyun kurucuydu. Ruh eşi Yamaç gibi. Arada olan saçmalıklar sizin eril kafalara yaranmak ve üç beş aklı kıtın çenesini kapatmak içindi. Zira Yamaç Efsun’u hep dinledi. Hatta Erdenetlerin fabrikaları patlatırken bile git dediği Efsun’dan aldı fikri. Kısaca EfYam bir ruh ortaklığı. Ruh eşliği. Ortak dili konuşan, birbirini korumaya, birlikte kalmaya çalışan, imkansızı imkanlı hale getiren bir çift. Birlikte güçleri küçümsenmemeli. Yazarı bile küçümsedi, hikayesinin ayağına sıktı işte. Yazının sonuna gelirken yine yeniden; EfYam için özgün bir dil yaratan, sözcükleri, beden dilleri ile Efsun ve Yamaç’ı yaşayan gerçek bir aşka dönüştüren Tilya Damla Sönmez ve Aras Bulut İynemli’ye selam ve muhabbetle. Çok çok içtenlikle diliyorum ki, en kısa zamanda doya doya sizi birlikte izleyeceğimiz iyi bir hikâyede yeniden buluşalım. Hayalim içinde müzik de olan, dönemsel bir aşk hikayesi. Ama ikinizi en alfa halinizle gayet şık kimlikler olarak cool bir hikâyede de görsem itirazım olmaz. Hoş galiba ne oynasanız itirazım olmaz gibi. Dilek fenerimi uçurdum. Artı bu hafta ikinci dilek feneri sana Tilya Damla Sönmez. Nice yaşlara, nice yıllara, huzurla, umutla, bol gülümseyiş ve başarıyla…     

Hamiş; herkes ben olurken seninle biz olmayı başarmamız ne kadar ilginç gelmişti en başında. Başa sarıp sarıp dinlediğimiz şarkılar gibi düşünürdüm ne noktada bu kadar bizleşebildik biz diye.  Gözlerimizle konuşmayı, gülümseyişimizle dokunmayı, kimse duymazken minicik dokunuşa çığlık çığlık cümleleri sığdırmayı ne ara öğrendik ki biz? Hangi noktada başladık inşa etmeyi bu aşkı? En imkânsız yerden bile gelse aynı renkte buluşmayı nasıl başarabildik diye düşündüm hep. Sonra buldum.  Biz seninle mutlu çocukluğumuzdan bulduk birbirimizi. Oyun arkadaşımızı tanıdık önce. Aşk… O zaten hep vardı.

                                                                                                                                  UmayMasal