11 Haziran 2021 Cuma

EfYam'a Veda

 Bir filmde ihtiyar bir albayın sorgu sahnesinde anlattıklarının yani hikayesinin mantıksız olduğu ima edildiğinde; “Gerçek ile kurgu arasındaki fark da budur işte: Kurgu mantıklı olmak zorundadır.” cevabını verir. Kurgu tutarlılık ister. Kurgunun tabanının iyi oturması gerekir. Çukur evreninde tutarlılık hiç olmadı. Onca tutarsızlık içinde de en çok harcanan kadınlar oldu. Selam sevgili okur. Çukur yolculuğunda sona geldik. Anlamsızlıklarla boğuştuk. Kızdık, kırıldık, söylendik, bıktık, acı çektik, altı hafta ayrı kalan esas çift için şafak saydık. Sonra bir araya geldik ve tam sevindik dedik Efsun’un bağımlılığından dolayı aslında kavuşamadığımızı anladık. Zindana tıkıldık, halaylara söylendik, güvenli evlere geçtik iyileşir gibi olduk, evimiz oldu ama biz bir türlü sadece biz olamadık. Sahnelerimiz yok edildi. Acılarımız görmezden gelindi. 3 yıl işkence çektik sağlı sollu. Ne sağ soldan ne sol sağdan haberdar oldu. Ya da oldu biz görmedik. E o zaman biz o acıları neden çektik diye sormaya fırsat tam olacak gibiydi ölü balık hortladı, kafalar karıştı, akvaryum travmalarını sözlere tutunarak atlatalım dedik ve biz ne yaşıyoruz demeye kalmadan Gökhan Horzum öyle bir finalle geldi ki akıl tutulması mı desek para tuzağı mı desek toptan yıkama yağlama parlatma derdi mi desek bilemeden öylece kaldık. Mantık Çukur evrenini terk etmişti çoktan da son bölümde emek, meslek etiği, saygı, değer ne varsa yerle bir edilerek hikâyeyi Boticelli’nin Cehennemi’nin dibine yolladık. Cidden yolladık çünkü kanal 7 formatlı üç eşlilik güzellemeli, rakı sofralı katiller cenneti olsa olsa cehennemdir. Cennet olsa duramazsın çünkü. Hem de cehennemin yedinci katı.

Şimdi başa saralım ve üç bölümdür olanlara bakalım. Bu noktaya nasıl geldik düşünelim. Çukur’dan kaçmak zorunda kalan amcanın ardından Yamaç’ın Efsun’a evlilik teklifini izlemiştik. Aslında daha önce güvenli evde Hırçın Prenses masalının arasına sıkıştırılmaya çalışılan romantik tekliften bürokratik sebeplerle evlenmeye karar veren EfYam’a nasıl geldik biz bilmiyorum. Başta sahneyi Tilya Damla Sönmez ve Aras Bulut İynemli’nin oyunculuğu sebebiyle bir çeşit “Ruhlar birken evlilik zaten bir formalitedir.” diye yorumlamış olsam da süreç gösterdi ki aslında dert o değilmiş. Dert iki yıldır bize imkansıza rağmen engel olunamaz şekilde doğan, büyüyen, önüne ne varsa katıp süpüren Efsun ve Yamaç aşkını dinamitlemekmiş. Tüm sezon boyunca altını boşaltmak için uğraşı gösterilen EfYam’la derdin sadece Çukur evreninin üzerine çıkması, o evrenden bağımsızlaşarak kendi kitlesini oluşturması olduğunu sanıyordum. Gittikçe içindeki büyünün boşaltılmasının, kavuşmaları bile olay olan, kızlarını oynayan çocuk oyuncunun fenomen haline gelmesine neden olan çiftin nikahının geçiştirilip tek replik bile yazılmamasının sebebi iki sezon önce kötü oyunculuğu, inandırıcılıktan uzaklığı ve özellikle izleyicinin artık karakteri görmek istememesi nedeniyle öldürülen Sena’ya ahiretten final yazılmak istenmesiymiş. Çok acayip. Motto da acayip: “Yanındaki ile yaşarsın, aklındakiyle ölürsün.”  Romantik hale getirilmeye çalışılan ama nereden bakarsanız bakın son derece çirkin ve aldatmaya dayalı olan bu cümleyi matah bir şey sanan akılsızlara diyeceğim şey umuyorum birilerinin aklında birileri varken siz onların hayatında olmazsınız. Bu tip mottoların sevgiyi, aşkı, her tip duyguyu anlamsızlaştırmaktan başka işe yaramadığını anlayacak zekâ düzeyine gelmeniz temennisiyle devam ediyorum. Bizlere son anda pazarlanan Yamaç’ın Sena aşkına inanabilirdim belki mesela Efsun Yamaç’ın  hayatına en imkânsız noktadan girmeseydi ve Yamaç Efsun’un gözlerinde dünyadaki tüm varlığını unutmasaydı. Mesela Efsun ve Nehir seçenek olarak önünde dururken Nehir anlamsızca evindeyken Yamaç kendisine “Git.” demiş olan Efsun’un kapısını kırmamış olsaydı eğer. İnanabilirdim Yamaç kolay olan ne varsa geride bırakıp “Bizim birlikte olmamız savaş meselesi.” diyen kadına “Belki zamanla” diye cevap vermeseydi eğer. İnanabilirdim belki Yamaç Efsun’u kaybedebileceği ihtimali karşısında ruhunu teslim edecek hale gelmeseydi eğer. İnanabilirdim belki Yamaç Efsun’u kaybedecek diye her seferinde delirmeseydi eğer. İnanabilirdim Yamaç Efsun için Çukur’u, ailesini geride bırakıp ölüme yürümeseydi eğer. İnanabilirdim Yamaç üç yıl işkenceden sonra dönüp “Efsun’u bulsam yeter.” demeseydi eğer. İnanabilirdim Yamaç Efsun sayıklamalarıyla eli kalbinde gezmeseydi eğer. Efsun’un elini kalbine koymasaydı eğer. İnanabilirdim Yamaç Efsun’a “Ben sen varsın diye yaşıyorum, sen varsın diye kim olduğumu biliyorum.” demeseydi eğer. İnanabilirdim Yamaç giden Nehir’in ardından kılı kıpırdamazken Efsun gidecek diye aklını yitirmeseydi eğer. İnanabilirdim Yamaç Efsun’a aşk, aşk işte demeseydi eğer. İnanabilirdim Yamaç Efsun’a aklından geçen her şeyi anlatmasaydı eğer. İnanabilirdim Yamaç Efsun’a “Ellerinde ne var senin, gözlerinde ne var?” diye tutkunluğunu anlatmasaydı eğer. İnanabilirdim Yamaç Efsun'u kendisine saklamak için deli gibi uğraşmasaydı eğer. İnanabilirdim aile sofrasında Efsun'un yokluğundan dünyanın en yalnız adamına dönüşmeseydi eğer. İnanabilirdim ağzından çıkan "Canımmm" sözcüğüyle canıyla beraber Efsun'a koşmasaydı eğer. İşte tam da bu yüzden inanmıyorum. Ben bana ilk andan beri bu ilişkide ne satıldığını biliyorum. Bana ne anlatıldı biliyorum. Aras ve Damla ne anlatmaya çalıştı görüyorum. EfYam’ın büyük aşk, çok büyük aşk olduğunu biliyorum. Bu hikâyede tek şizofren var. O şizofren de biz değiliz. Ne gördüysek onu okuduk biz. Ona göre yorum yaptık ki oyuncular da bunun farkında olarak oynadı hep. Aras Bulut’un Efsun’a dair yarattığı dil asla kimseye benzemedi. Bir bakışla, bir dokunuşla Efsun’a olan duyguyu ayırdı hep. Hikayenin en sakil kaldığı zamanda bile Efsun’a öyle baktı ki, kaybolurcasına biz dedik ki evet çok aşık Yamaç. Aras Bulut’tan iyi kim bilecek Yamaç’ı? Damla Sönmez sadece seven değil sevildiğinden emin bir kadın yarattı hep. Kırılgan ama güçlü bir sevdayı ilmek ilmek ördü iki oyuncu yorumlarıyla. EfYam dili yarattılar ekranda. Tekrarlı refleksler buldular Efsun’la Yamaç’a.  Kısaca biz şizofren değiliz. Şizofren olan cinsiyetçi kafanın adresi belli.  Hangi noktada, ne devreye girerek bu son reva görüldü izleyiciye bilmiyorum ama dilerim kurgu perileri sizden intikamı alır. Zaten sağdan soldan çalıp çırparak aparılmış “Çukur” evreninde böyle rezil bir sona ulaşmanın, bunu son diye izletmenin bedelini batarak ödersiniz umarım. Hani o yenileme derdine düştüğünüz hikâye politikanız da umarım elinizde patlar. Tilya Damla Sönmez ve Aras Bulut İynemli’nin heba olan emekleri de sizden çıkar.

Aslında genel olarak Çukur evrenine hâkim olan eril dilin rezilliği yeni değil. Sadece Efsun’a yönelik de değil. En sert cezayı hep çeken Efsun olsa da, finalde hikayenin ana karakteri Yamaç’ı bile hiçe sayacak kadar ileri gitme pahasına yanına Efsun’u ekleyip gerçek aşkın üstünde tepinilse de bu hikayenin olayı zaten kadını yok saymak. Geriye dönüşlü baktığımızda şu an kör ölür badem gözlü olur ayağına yedirilen Sena aşkının da tamamen bir koruma- korunma refleksi üzerine kurulduğu, karakterin sadece erkeğe sığınan ve bu sığınma bedeli olarak sürekli iteklenen, hor görülen yapısı açık. Sadece bu kadar da değil. Karaca ve Akşın koca bekleyen kızlar olarak yazılmış mesela. Efsun gelene kadar evrenin en güçlü kadını yazılan Sultan ise, bilindiği kadarıyla kocası tarafından iki kez aldatılmış, belki daha çoktur bilemeyiz ki, sevgisiz, iktidar meraklısı bir kadın. Öyle ki Çukur gitmesin de varsın oğullarım ölsün kafasındaydı sürekli. Damla’nın hikâyeye giriş şekli ile devamında dönüştüğü şey ise ortada. Ayşe’nin sorgulanan anneliğinin üstüne annelik için mutlu olduğu adamı terk etmesi ama o adamın onu aldatmasına rağmen Ayşe için ölerek yine parlatılması. Bu hikâyede aldatan erkek parlatılır. Bakınız Murtaza, bakınız İdris. Yamaç Efsun için çatıda yatmışmış, Yamaç Efsun’u aldatmamışmış, Yamaç, Efsun için kıyamete yürümüş kimin umurunda? Bizim dışımızda pek kimsenin derdi değilmiş meğerse. Üstelik kızının intikamı için ölüme yürüyen Ayşe’nin amcayı öldürememiş olması ayrı hezimet. Ama doğru, kadınsan intikam alamazsın. Senin sevdiklerin için yapacağın tek şey çorba yapmak olabilir bu hikâyede. Gökhan Horzum sen bir cinsiyetçisin. Kadınlardan nefret eden ve kurguyu kadından intikam alma aracı olarak kullanan şizofrenik bir cinsiyetçisin. Efsun’a sadece ve sadece babasının intikamını almaya çalışan bir kız çocuğu olduğu için yaptıkların, sadece senin kadın cinsinin senin için ne kadar ulaşılmaz ve kompleks sebebi olduğunun başlı başına ispatı bana göre. Her seferinde ululamaya çalıştığın o evde çorba yapsın, sesi çıkmasın, konuşmasın, silik olsun kadın ve ancak ana olursa kutsaldır kafan var ya o kafaya anlatacağız kadının gücünü. Tatlı su demokratı seni. Ödünüz kopuyor ya kadın içindeki dişiyi yeniden yakalarsa ve onunla el sıkışırsa başınıza geleceklerden. İşte düşündüğün her şey olacak. Korkun. Sizin eşit olmayan kafalarınıza vura vura öğreteceğiz o eşitliği gerçekte de kurguda da. Bu final senin eserin veya değil hiç fark etmez bu hikayeyi buraya sürükleyen sensin. Dilerim bedelin buradan olur, hikaye anlatamazsın, anlatsan da kimse duymaz seni bir daha.

Son demde; ben zihnimde Efsun ve Yamaç’ı mutlu sonla uğurluyorum. Benim hikayemde Efsun ve Yamaç o geceden bir süre sonra Çukur’un minik ailelerine iyi gelmeyeceğini anladı ve Çukur’u terk etti. Çok uzaklarda bir sahil kasabasına yerleşti. Son sahnede evlerinin deniz görünen bahçesinde kocaman bir çınar ağacının altına kurulmuş hamakta EfYam kucak kucağa sallanıyor. Yamaç gözleri kapalı ve sımsıkı sarılmış Efsun’a. Başı sevdiği kadının göğsünde saklı. Huzurda Yamaç. Gülümsüyor.  Efsun o büyülü sesiyle ona masal anlatıyor. Efsun’un eli Yamaç’ın saçlarında dolaşıyor. Güneş ışığı yüzlerinde, saçlarında kovalamaca oynuyor ışıl ışıl. Kamera açısı genişlediğinde yerde çimde oynayan iki çocuk: Masal ve Yamaç. İkisi de kahkahalar atıyor. Sonra Yamaç’ın sesi: Mucize diye bir şey var. Güle güle EfYam.




Hamiş: Tilya Damla Sönmez ve Aras Bulut İynemli bu aşka inancınıza, sevginize, saygınıza teşekkürler. Siz inanmasanız çoktan düşmüştük. Efsun ve Yamaç Çukur evreninin en büyük aşkı oldu. Son cümlede ne yazarlarsa yazsınlar hikaye bizim. Bu sizin sayenizde. Dilerim başka bir hikâyede, en güzel halinizle yeniden sizi birlikte görürüz. Hak ettiğiniz değerde, hak ettiğiniz şekilde.

“Adam kadına gülümsedi:

-Sen, sen benim mucizemsin, dedi. Öyle imkânsız geldin ki hayatıma, hayatım diye bir şey var mıydı bilmiyorken. Sen maviye çalan gözlerinle, ellerinle benim mucizemdin. Hala da öylesin. İyi ki geldin.”

iyi ki geldiniz...

                                                                                                                              Umay Masal