Hayatın bizler için hazırladıklarına karşı çoğu zaman hazırlıksız yakalana yakalana yürüyoruz. Takılıp düşüyoruz, düştüğümüzde düş kuruyoruz. Kalkıyoruz yine düş kuruyoruz. Sonra hayatla ilgili takip mesafelerini ayarlayıp ayarlamadığımızı anlayamadan çarpıyoruz. Neyse sevgili okur. Çarpışmalı haller içinde senin ve bizim kesişim noktasında sonsuz olasılıkların tekilleştiği noktada EfYam’dayız. Artık nasıl ve nereden tutmam gerektiğini bilmediğim bir yerden yazıyorum sana. İçimde bu hikâyeye gelmemi, seninle kesişmemi sağlayan Efsun’a dair bir ağıt, ağır ağır tiz sesini yükselterek inceden inceden sızlıyor. Sonu nereye varacak, ne duyguda duracak bilmeden yazıyorum. Hadi istersen takıl peşime, belki kendinden bir şeyler bulursun. Bu hafta toplam 2dk süren sahnesiyle 50 bin twit attıran Efsun ve Yamaç, kırılmış cam parçalarının yüreğe batması gibi acıtarak yine 26 bin twitle ruh birliğini takip eden Efsun Kent. Neden yazıyorum? Çünkü not düşeyim istiyorum. Baştan beri tam bir Queen edasındaki Efsun Kent’in aslında bir masal prensesi olduğu hikâyede adeta prensesin düşüşünü izliyorum. Bu düşüş temelde aşk için gibi görünüyor. Ama değil. Eşitleme hali desem üzgünüm yüreğim kaldırmıyor o eşitleme tavrını. Çünkü bu bir eşitleme de değil. Alt metni o kadar kötü ki, o kadar metalaştırma içeriyor ki neresinden tutsam elimde kalıyor. İlk kez sahne sahne anlatmaya çalışacağım.
Açılış… Hastanedeyiz. Akın bombadan
yaralı. Yamaç kendisini suçluyor. Sonra o vicdan yüküne Ayşe dahil oluyor. Efsun
geldiği an herkes kendi acısına, suçluluğuna, duyarsızlığına dalarken orda
acıdan kaskatı olan Yamaç’a yöneliyor. İki gözü onda. Sadece ona dair. Elleri ona
uzanıyor. Önce yükü taşımaktan eğilen omuzlarına, sonra kaskatı yüzüne. Etki etmiyor.
Efsun konuşuyor. “Canım, bana bak” Efsun’un büyülü elleri, gözleri sadece Yamaç
için orda. Düştüğü dehlizden, karanlıktan çıkarmak için. Yamaç “Onun canına
okuyacağım.” diyor. Efsun sakin, akılcı: “Okuyacaksın ama önce herkesin iyi
olduğundan emin olacaksın.” “Emin olacağım.” Efsun yine yeniden Yamaç’ın
sağduyusu, aklı, ruhunu okuyanı. Sonrası emin olma ve Çağatay ile restleşme süreci.
Sahne iki Efsun Akın’ın yanında
bu kez. Ellerinin sihri, şifası Yamaç’tan sonra ikinci bir Koçovalı için
devrede. Çünkü Efsun Kent borçlu kalmayı sevmez. Hayat borcu ödüyor. Onu babaannesinin
havuzdaki cesediyle bırakıp gidebilen Yamaç’ın abisi onu vurmaya geldiğinde
Akın haber verdi çünkü aynı Yamaç’a. Hatta o Yamaç yine açmadı telefonu ama
Akın’ın mesaj atacak zekâsı ve zamanı vardı. Sonra bir de tabi leb demeden
Çorum diyebilen Yamaç’ın Efsun’un onu Cengiz’e satmadığını hatta babaannesini sadece
bebeğini ve Yamaç’ı, o her fırsatta ardına bakmadan gidebilen Yamaç’ı,korumak
için öldürdüğünü söylediği için. Oysa bence bunların hiçbiri değil. Efsun sadece
Akın’ı seviyor. Hepsi bu. Yeterli. Efsun’un Koçovalı familyadan kimseye borcu
yok. Kimseye vereceği yok. Alacağı ise çok. Parantez. Hafta boyunca konuşuldu. Yine
yeniden yazacağım. Başından beri masalları gelecek anlatısı olarak kullanan,
başrolü ölemeyen, anlamsızlıkta zirveyi zorlayan bazı argümanlarıyla yeterince
fantastik olan evrende Efsun’un sihri hiç de sırıtan bir şey değil. Bu kadın
zaten ellerinin büyüsü ile girdi bu hikâyeye. Gözleri ve kokusu da aynı
şekilde. Sen bu sezon bunları görmezden
gelip sofistike, büyülü ve güçlü bir kadını sıradanlaştırmaya çalışıyorsun diye
biz unutmuyoruz öncesini. Bunu da karakter değişimi olarak yemiyoruz. Karakter değişimi
dediğin zaten bu hikâyenin en affedici karakteri olan Efsun Kent’in tüm
olmazlara rağmen Yamaç’a teslim oluşuydu. Gerisi saçmalık. Bu nedenle zaten mantık sınırı olmayan hikâyede
olayları mantığa oturtmaya çaba harcayın Efsun’un ana özelliklerini de rahat
bırakın.
Sahne üç… Hala hastanedeyiz. Yamaç
Efsun’un kollarında Akın için bekliyor. Hayati tehlikesi var. Doktor geliyor. Şokta.
Akın iyi. Efsun sayesinde iyi ve bunu biz biliyoruz yine sadece. Çünkü Yamaç
bilemez, hiç bilmedi ki. Umarım Akın da biliyordur. Malum Koçovalı familya
biraz kendine Müslüman. Buna sonra geleceğim, dursun şimdi. Yamaç sevgili
annesine sarılıyor. Cumali de ailenin geri kalanına. Efsun’un trajik yalnızlığı
yine orda. Gözleri kendisi sayesinde mutlu olan ailemsilerde sadece duruyor. Sevdiği
adama bakıyor ve onun kan emici ailesine. Yazarın zihninde bir şarkı çalıyor bu
anda içi sızlaya sızlaya “Yalnızlığım, yaşamak zorunda olduğum beraberliğimsin.”
Yamaç orda ama değil. Onun kusursuz bağımlılığı Çukur ve ailesi. Efsun’unki ise
Yamaç. Yanında bomba patlamış, hastanelere sürüklenmiş hamile Efsun ana kraliçe
tarafından aş evine gönderiliyor. Oysa daha akşam geldi evlerine. Neydi? Hayat
devam ediyor. Bağımlılığından ailesinin gerçeğini asla göremeyen Yamaç Bey de
gayet “Ne yapalım?” bakışıyla Efsun ile göz göze geliyor bu sahnede ilk kez. Efsun
yine teslim.
Sahne dört… Efsun daha sabah masa silemediği evden aşevini
çevirebilen biri haline geçmiş Karaca’nın spoileri ile anladığımız üzere
yakında Yamaç’a tarhana da yapacak kıvama gelecek ruh değişiminin başında. Yamaç
ise ona bakıyor. Yedi krallığın Queeni Efsun Kent. Bir sezon önce ayaklarına
kapanarak aşk dilediği Efsun, başımı okşa diye yalvardığı Efsun, kal desin diye
gözünün içine baktığı Efsun, onu bağlayan prangadan kendisini kurtardığı an her
şeye rağmen diyerek “Ne olacak bunca şeyden sonra” diyen kadına “Neyden sonra”
diyecek kadar fütursuzca aşka koşmasına neden olan Efsun Kent, ona posta
koyabilen tek kadın, onu olduğu gibi gören tek kadın, saklanamadığı tek varlık,
babasının ölümünde pay sahibi olduğunu bile bile gözlerine düştüğü, onun
babasının ölümünde pay sahibi olduğunu bile bile bu aşka ikna etmek için ter
ter tepindiği Efsun Kent. Yazanın kentin yarısının sahibi olduğunu unutturmak
için olmadık saçmalıkları yüklediği, gururundan sevdiği adama o söylemeden
sevdiğini bile söylemeyen Efsun Kent. Bence de öyle aşkla bak Yamaç Koçovalı. Hayatında
görebileceğin en değerli hazineye bakıyorsun çünkü. Gücü, büyüsü, güzelliği,
aklı, varlığı ile çok daha iyisini seçebilecekken senin içindeki çocuğu kendine
oyun arkadaşı seçen, mutlu bir an için hayatından vazgeçecek kadar seni seven kadın
için Çukur’u yaksan anca ödemen gereken karşılığın dörtte birini verirsin Efsun
Kent’e. Çünkü dost acı söyle ama annen dahi Efsun kadar sevmiyor seni. Hatta Efsun
gibi kimse sevmiyor seni. Kendinden geçecek kadar. Sen bile Efsun gibi
sevemiyorsun. Sevebilsen… Neyse.
Çağatay’a gitmeden önce
Efsun’a sevgisini söylüyor Yamaç. Kimseyi umursamadan hatta Efsun dışında pek
bir şeyi umursamadan. Burada dikkat çekici olan Yamaç’ın gidememe hali. Israrla
geleceğim demesi. “Ne önemi var zaten döneceğimi bilmiyor musun?” Yamaç Efsun’dan
gidemiyor, hiç gidemedi, denedi olmadı da işte Efsun Yamaç’tan giderse ne olur
dedirtiyor insana. Burada yine parantez. EfYam’ı EfYam yapan kuşkusuz Damla
Sönmez ve Aras Bulut İynemli. Bilinçli olarak sıradan bir şeyi söylermiş gibi
yazılan “seni seviyorum” sahnesinde, ki Yamaç’ın acısını katlamak için olduğuna
eminim, Aras ve Damla öyle oynuyor ki. Sanki biri seni seviyorum derken kalbini
söküp veriyor diğeri o sözle hayatının en büyük mucizesine şahit olmuş gibi
bakıyor. O sıradanlığa bile isteye hapsedilmiş replik, o 36 saniyelik sahne bir
anda 140 dakikanın en güzel anına dönüşüyor. İkisinin o mafya hikayesinden
kendilerini kurtarıp kendi hikayelerini yazdıkları o kısacık an. Aşka dair,
aşkla…
Sahne beş… Karaca ile eve dönen
Efsun. Akın’ın ölümden dönmesi ile kendisini sorgulamaya başlayan Karaca’nın
vazgeçişinden hemen sonra. Kapıda Sultan. Kocasının intikamının derdindeki
Sultan. Efsun’un saçlarına yapışıp onu dış kapıya kadar atan Sultan. Ona engel
olmaya çalışan Karaca’yı içeri çeken Ayşe. Ne garip değil mi? Eşleri tarafından
sevilmemenin acısını başkalarından çıkaran, başkalarının acısından beslenen
Koçovalı kadınları. Bir kadının bir kadına yaptığı işkenceye engel olmak şöyle
dursun Yamaç’a haber bile vermeyen sözde ailenin kadınları. Hamile bir kadını
karda kışta, kendisini defalarca aldatmış bir adamın uğruna oğluna soru bile
sormadan hakaretlerle kapıya atabilen bir sözde anne. Hoş bu kadın torununa
sevdiği adamı öldürttü. Annelik ona en uzak kavram. Kocasının kendisini sevmemesini
hayatlar yuta yuta çıkaran bir yamyam sadece. Karlara düşen Efsun ve sonrası
Kulkan.
Sahne altı… Çağatay ve Efsun. Bu sahnede
hala anlaşmasının bir karşılığı olup olmadığını anlamaya çalışan bir Çağatay
var. Yamaç’tan zorla aldığı, Yamaç’ın bebeğini taşıyan Efsun’dan duyacağı tek
olumlu cümlede tamam diyecek bir Çağatay. Çünkü Çağatay’ın derdi Yamaç değil bu
denklemde. Efsun. Çağatay Efsun’u istedi hep. Çünkü hükmedeceği krallıkta
yanında olmasını istediği kraliçe Efsun’du. Çağatay gibi narsist biri kuşkusuz
yanına kusursuzu isteyecekti. Efsun Kent kusursuz olan. Çağatay gibi GH da bunu
biliyor zaten. O kusursuzluğu bozma çabası bundan. Neydi şehrin kralı Çağatay
Erdenet’in en parça parça anında gördüğü Efsun’u tanımlama şekli: Sen hala
muhteşemsin. Raflarda bırakılmış tozlu bir başyapıt gibisin. Efsun bir
başyapıt.
Çağatay için Yamaç Efsun’un
seçimi olduğu anda rakip oldu. Yamaç’ın zaafı olarak da Efsun’u sadece bulmak
istedi. Öyle ki Efsun onun gerçek ganimetiydi. Bu nedenle ölüme giderken Efsun’u
Yamaç’tan almış olmak onun gerçek zaferi oldu. Narsist benliğinin en büyük
bedeli Yamaç’a. Yamaç kendi zaferini kazandığını sandığı an aslında hayatının
değerlisinin avuçlarından kayıp gittiğini anlayamadı bile. Şimdi… Efsun nerede?
Yamaç ne yapacak? Ailesine ne diyecek? GH Yamaç trajedisine ortak ettiği Efsun’a
ve tabi ki onun aşkından yanmaya başlayan Yamaç’a daha ne yapacak? Efsun’un
kadınlık gururu üzerinde daha ne kadar tepinecek? Seyircinin Yamaç güveninin
altını boşalta boşalta geldiği noktada Yamaç’a Efsun için cidden seçim
yaptıracak mı? Yaptırabilecek mi? Ben de senin için aynını yapardım aslında boş
bir laf mı, altı dolacak mı? Gelen spoilerler doğru mu? Saçmalamanın bir sınırı
var mı? Soru çok ama cevap yok. Tek diyeceğim, normal bir akışta Yamaç Koçovalı’nın
annesine ve Çukur’a emanet ettiği sevdiği kadını korumayan iki değerlisini de
yakıp yıkmasıdır olması gereken. İki hafta önce testerelerin altından alınan
Efsun eğer tam da bu büyük patlama için kaçırılmadıysa her şey manasız. Cumali
Efsun’un elinde babamın kanı var diye bas bas bağırırken ısrarla “Neden, neden
ama?” diyen Damla’ya kalp bırakıp “Babamı öldürdünüz” diyen Efsun’u duymamış gibi
yapan Cumali gibi bir zekasızı ona eş yapan GH’a tekrar şerh bırakıyor son deme
geçiyorum.
Son demde; Canım Efsun Kent, burası
sana minik bir ağıt. Önce annesiz kalan, babasız kalıp onun intikamını almak
isteyen, en yakınlarına güvenerek Çukur’a hayatının golünü bilmeden atan, sonra
düşmanına âşık olan, onu korumaktan bir an bile tereddüt etmezken bir kez
bizzat âşık olduğun adamın namlu doğrulttuğu kadın. Defalarca saldırıya uğrayan,
alıkonulan, aşka inanmayı seçtiği için defalarca canı yanan, babaannesini vurmak
zorunda kalan, sevdiği adamın bebeğini kurtarmaya çalışırken onun yanlış anlama
silsilelerinden kalbi paramparça olan, yine o adam için müttefiklerinden vazgeçen,
gün geçtikçe yalnız daha yalnız kalan Efsun Kent. Seni sarıp sarmalamak
istiyorum. Seninle oturup ağlayalım istiyorum. Bağıra çağıra şarkı söyleyelim. Yamaç’a
söylenelim istiyorum. Yalnızlığını paylaşayım istiyorum. Efsun inan biz seni
seviyoruz demek istiyorum. Yamaç’ın sevgisinin yanına bizi koy ailen olarak
demek istiyorum. Düşme sadece düş kur
demek istiyorum, kalbin acımasın. Hatta Yamaç’la ikinizin artık kalbi acımasın
demek istiyorum. Ama… Tepenizde tepinilmeye devam edecek biliyorum. Mantıklı bir tepinmeye bile razıyım da...
Bir gün bir yerde umarım en yakın zamanda Damla Sönmez ve Aras Bulut İynemli'yi sadece ikisi üstüne yazılmış bir hikayenin kahramanları olarak partner izlemek dileğiyle... Dönem işi olsun çok istiyorum.
UmayMasal