Panik Dehlizi
Öncelikle geçtiğimiz hafta yorum yazamamış olmaktan dolayı bizleri takip
edenlere minik bir özür. Bazen elinizde olmayan sebepler sizi yapmaktan keyif
aldığınız noktalardan uzağa savurabiliyor. Geçen haftaki durum ne bölümle
ilgiliydi ne de eleştirdiğimiz sıkıntılarla. Zira bazen kızsak da eleştirsek de
biz hikaye ile bağımızı kaybetmedikçe devam ederiz. İzlemeye de naçizane
yorumlamaya da. Şimdi bizce Meryem evrenine bakalım. Umarım keyifle okursunuz.
“Padora’nın kutusunu
açtığımda bilmiyordum olacakları. Kaosun etrafımızı saracağını. Her felaket
birbirini tetikledi sonra canım yandı. Biri bitmeden diğeri başladı. Devam ettim.
İçime gömdüm tüm acımı, dilimi susturdum. Şikayet etmedim edemezdim. Ben açmıştım
o kutuyu. Sonra sen geldin o kutunun içinden o kutuya rağmen. Dokundun önce
öfkeyle sonra şefkatle. Sonra sonrası yine kaos yine çelişki.”
Korkarım Meryem’in Savaş’la ilişkisinin bir türlü rayına oturamaması gibi
bizlerin de dizideki kırılmaların raylarında savruluşumuz. Her hafta tam bir
şeyleri koyuyorken bir yerlere yeni bir koşturmacanın içinde savruluyoruz. Hikayelerin
düğümlere ihtiyaçları vardır bu muhakkak ancak son iki bölümdür izlerken koca
bir boşluk hissiyle bakıyorum ekrana. Gülümser Anne gitti gideli duygu
anlamında bir türlü yoluna sokulamadı sanki hisler. Evet Meryem ve Savaş
birbirine sevgisini kabullendi Burcu Güçlü’süz olamayacağını biliyor artık
da... İşte bu da düğümlüyor her şeyi. Haftalardır Meryem ve Savaş’ta hatta
Burcu ve Güçlü’de bir şeyler kayıp. Meryem Savaş cephesinde konuşulamayan onca
şeye ek Oktay manipülasyonları; Burcu ve Güçlü’nün travmadan travmaya koşan
ilişkileri. Meryem baştan beri duyguyu aksiyona harmanlama çabasındaki bir dizi
bunu biliyorum. Her bölümünü izledim yorumlamasam da. Ama Meryem’i Meryem yapan
bu dengede hep insani duyguların önplanda olmasıydı sanki. Önce pişmanlıklar,
ihanetler karşısındaki kırılmalar hatta öfkeler. Savaş’ı Yurdallaştığı ilk
bölümlerde dahi sevebilme nedenimiz onun insani acısıydı. Güçlü’nün kıymetli
oluşu Savaş uğruna kendi doğrularını yakabilecek kadar büyük bir yüreği
olmasıydı. Burcu’nun adalet duygusunu sevdik mesela. Meryem ise uğradığı tüm
haksızlığa rağmen iyi olmayı seçebilme gücüyle tutup içimize soktuğumuz bir
kadındı. Tıpkı Suzan Şahika’nın dediği gibi her şeye rağmen dik durmuştu. Kırılmak
uğruna eğilmemişti. Aşk olsun dedik. Aşk oldu. Savaş’ın Meryem’i kendi
doğrularına inat kaçırdığı bölüm, ordaki itiraf, Sevinç’in anısına rağmen Savaş’ın
inandığı her şeyi Meryem için çiğneyişiydi etkileyici olan. Sadece bunlar mı?
Berk benim için ilgi çekiciydi çünkü Naz’a intikamına rağmen aşık bir
delikanlıydı. Naz babasına rağmen , aldatılmışlığına rağmen sevdiğinin acısına
sahip çıkacak kadar Savaş’ın kardeşiydi. Çözümlenecek duyguların, düşüncelerin
satır arasıydı çoğu seçim. Şimdi... Bilmiyorum. Akıcı ve zaman zaman heyecanı
yüksek bir bölüm izledik geçtiğimiz Çarşamba. Fakat eksik bir tarafı vardı.
Mavi ve Kuzey’e rağmen. Tavandan sarkan mektuplara rağmen. Savaş’ın travması
var diyerek Meryem’i koruma çabasına rağmen. Hatta Tülin’in bebeğinin, baba
olmayı her şeyden çok isteyen ama zaafları nedeniyle baba olmayı beceremeyen
Yurdal yüzünden, Savaş’ın çocuğu olarak yetişeceğinin yarattığı o sorumluluk
duygusundaki inceliğe rağmen eksikti. Savaş onca cephede Güçlü, Yurdal, şirket,
Şahika , Oktay’ın hayaleti koştururken aslında kendine dair tek düğümü Meryem’le
en ufak sorunda kriz haline gelen düğümü çözmekten aciz dolaşıyor. Acziyeti güçsüzlüğünden
değil zamanı yok. Ölenler, suçlayanlar, intikam narası atanlar. Berk bile
adalet duygusunu bıraktı intikam doldu. Beliz’in aksak karakterinin aksine Berk
adil değil miydi? Yasmin annesinin ölümüne sebep olan babasıyla tanışmaya can
atarken Naz konusunda neden bu kadar gergin? Oktay ve Derin nereye koşuyor? Şahika’nın
ölmeden önce almak istediği intikam sebebi etkilediği hayatlar düşünüldüğünde
zayıf kalmıyor mu? Hastalıklı Meryem takıntısı Oktay’ı fazla fütürsuz hale mi
getirdi? Kaan hikayeye güçlü bir oyuncunun bedenlendirmesiyle dahil oldu. Peki burdan
açılan cephe yeterince güçlü bir temeli oluşup oluşmadığı belli olmayan Burcu
ve Güçlü’yü ne hale getirecek? Güçlü fabrika ayarlarına dönecek mi? Kayıp üstüne
kayıp yaşamış en son annelerini kaybetmiş karakterlerimiz için sağım solum
suçlu saklanamam zira her an başıma yeni bir bomba düşebilir hali fazla değil
mi? Soru üzerine soru ancak farkındaysak
sorularda Meryem ve Savaş ne olacak yok. Soramıyoruz bile. Çünkü en baştan beri
ana ekseni oluşturan Savaş-Meryem-Oktay geriliminin temel aldığı duygu bir
tarafın güçlenerek devam eden aşkıyken diğer tarafın hastalıklı bir takıntıya
dönüşen kıskançlığıydı. Biz bu eksenden kaydık galiba. Yeniden o eksene
dönüldüğünde ve yan hikayelerle beslendiğinde hikaye yeniden kendisini
kurtaracaktır. Galiba sözcüğüm bu, son iki bölümdür yoruldum. Düğümlere tamamım
ama soluklanacak alanlara ihtiyacım var izleyici olarak. İnsana , sevgiye dair
alanlara ihtiyacım var. Hayat zaten tüm zorluğu ve gerçekliğiyle boğazımıza
çökerken bir parça aşk, bir parça sevgi en azından kurguda bizle olsa fena
olmaz sanırım. Hep söyledim hikayedir aslolan. Oyuncuların uyumu gücü ancak
güçlü bir hikayede parlar. İzleyeni içinde tutar.
Şimdi gelelim bölüm yorumumuza; Meryem’in 25.bölümü Savaş’ın “Acaba babam
mı öldürüldü?” kaygısıyla açıldı. Burada Meryem’le yine paralellik yaşayan
Savaş ölenin babası olmadığını anladığı anda Meryem’in acısının tekrarlanan
etkisine odaklandı hep yaptığı gibi. Meryem’i korumak için o kocaman
kanatlarını açtı ve onu içine aldı. Hoş Savaş kimi almıyor ki o kanatların
altına? Sonrası sorgu sual. Kafalarda , resmi yazılarda. Cinayeti kim işledi? Gerçekten
Yurdal mı? Sonra Tülin’in hamileliğine hem Naz’ın hem Savaş’ın tavrı. Burada parantez.
Tülin harika bir üvey anne modeli. Hatalarına rağmen Yurdal’ın çocuklarını kendi
evladı benimsemiş, korumaya kollamaya çalışan onların onayını, sevgisini
önemseyen bir kadın. Bunun cevabı gibi zaten Naz ve Savaş’ın onu benimseme
şekli de. Meryem’in bu sahnedeki kabul görme biçimi de kuşkusuz gayrı resmi
olarak bir Sargun kabul edildiğinin belgelerinden biri. Derin Oktay ilişkisi
tutkulu bir çete olmaya dönüşürken Oktay’ın en temel güdüleyicisi hala Meryem. Bir
diğer taraf Yurdal ise, yarattığı enkazların ailesinin başına çökmesinden
rahatsız ama öylesine çaresiz dolaşıyor etrafta. Ah Yurdal Sargun sen bu
hallere düşecek adam mıydın? Oktay’ın annesinin annelik içgüdüsüyle oğlunun sağ
olabileceğini düşünmeyip hissedebilmesi de Oktay ve annesi arasındaki ilişkinin
hayata yeniden dönme duygusuyla değiştiğinin işaretlerini taşıyor. Derin Şahika
ilişkisi ise tüm sorunlu halleriyle devam ederken Şahika Hanım’ın kızını Oktay’a
itekleme hali sonraki bölümlerde neye
neden olacak göreceğiz.
Son demde; kalbim hala orada mısın? Ruhuma eşlik eden o panik halindeki
sekansın içinde misin? Soramıyorum delilik halinin yansıması aşk ne zaman
tutkusunda boğacak seni ve sen kalbim ne zaman teslim olacaksın kızıl sarı
denizlerine onun? Karabasan gibi dolaşırken sisli caddelerinde ruhumun o
nereden ne gelecek duygusu, söyle kalbimi ellerine koyduğum adam beni tutup
çıkaracak mı?
Emeklere saygıyla...
UmayMasal