Hayatta kalma refleksi midir insanı insana bağlayan yoksa aslında bağlantılarımız mı bizi hayatta tutan? Zaferlerimizin temel sebebi onaylanma ihtiyacı mı yoksa kendimizi gerçekleştirme derdimiz mi? Aşk aslında bir bedene yönelik mi yoksa o bedenin içindeki duyuş tarzının bizi bütünlemesinde mi? Adalet hak edenin hak ettiğini almasında mı yoksa aslında hayat hak edene hak ettiğini mi vermekte? Aile sizi sevip korumayı göze alanlar mı yoksa genetiğini size aktaran mı? Aşk; uğruna vazgeçtiğinle mi ölçülür, göze aldıklarınla mı?
Selam sevgili okur. Geçtiğimiz
hafta hastalıklar, koşturmacalar derken geçtiğimiz haftaki bölüm yorumunu
sizinle paylaşamadık. Bu hafta üçüncü ve dördüncü bölümü birleştirerek genel
bir yorumda toparlayalım “Bambaşka Biri” hakkındaki görüşlerimizi dedik ve
kapınızı çaldık.
Geçtiğimiz haftaki bölümde genel
olarak düğümlerin arttığı bazı noktalarda bizlerin bildiği ama karakterlerin
bilmediği şeylerin ortaya döküldüğünü gördük. Kenan’ın kendisiyle ilgili
şüphelerinin artması, hafıza boşluklarının alan olarak genişlemesinden,
rahatsızlıklarının çoğalması bana göre bölümün en önemli satır başlarıydı.
Malum Doğan Kenan’dan haberdar. Kenan’a öfkesi, Kenan’a yönelik kıskançlığı ile
Kenan’dan haberdar olması da cidden tehlikeli de görünüyor. Ama Kenan Doğan’ı
bilmiyor. Ama geçtiğimiz hafta itibarıyla Doğan’ı şiddetle hissetmeye başladı
Kenan. Hatta hafıza boşlukları için doktora bile gitti. Yalnız bu noktada
Kenan’ın işi çok zor. Çoklu kişilik bozukluğu hakkında okuduğum birkaç
makaleden öğrendiğim kadarıyla hastalığın en temel özelliği kişilikler ne kadar
çok olursa olsun herhangi birinin diğerinden haberi olmaması. Burada Doğan,
Kenan’ı bildiği ve garip bir şekilde istediği zaman bedene gelip gidebildiği
için Kenan’ın Doğan’ı yakalama yönündeki çabaları çoğu zaman boşa düşüyor. Ki
doktora gittiğinde de bu çaba Doğan’ın müdahalesi ile boşa gitti. Yine diğer
bir kaçma kovalamaca Doğan ve Leyla arasında yaşanıyor. Doğan’ın kendisini
kovalayan savcıyı, engellemek için Kenan’ı kullanarak Leyla’ya yaklaşması
bölümün gerilimli taraflarındandı. Biz seyirci olarak Kenan’ın Leyla’ya âşık
olduğunun farkındayız. Yine seyirci olarak Doğan’ın da Leyla’ya âşık olmasını
bekliyoruz sanıyorum. Ancak geçtiğimiz haftaki bölümde Doğan’ın Leyla’yı hoş
bulmasına rağmen duygu anlamında aşka yönelik bir gelişiminin henüz olmadığını
senaristimiz bize gösterdi. Bunda Doğan’ın Zeynep yarasının payı olmakla
birlikte Doğan’ın hayata karşı öfkesinin de payı var kuşkusuz. Diğer taraftan
Doğan’ın keskin duvarını delebilecek kişinin Leyla olduğunu sanırken o duvarda
delik açabilecek kişinin Kenan’ın annesi olabileceğini de hissettirdi bize
Ethem Bey. Annesinin kucağında ağlarkenki savunmasızlığı ve belki sevgi
ihtiyacı, annesine duyduğu özlem bunu ispatlar nitelikte her ne kadar Kenan’ın
adı geçince delirse de. Doğan kırık bir çocuk. Ailesi tarafından istenmemiş ki
yetimhanedeymiş. Sonrasında da yetimhanede belki kader birliği yaptığı
arkadaşlarını kaybetmek de Doğan’ın parçalanmışlığını artırmış. Zeynep’in
küçücük bir çocuk olan Doğan’daki yerinin aşk olduğuna inanmak bana zorlama
geliyor açıkçası. Zeynep daha çok kardeş, korunması gereken biri duygusu
açısından bana daha yakın ama bilemiyorum senaristimiz ne yapacak. Diğer
taraftan Doğan’ın parçalanmış çocukluğunun yansıması parçalanmış kimliğinin
parçası Kenan’a duyduğu öfkenin de müsebbibi Doğan’ın çektiği, hatırladığı tüm
acılardan Kenan’ın bihaber olması sanıyorum. Unutulmak bir insan için en acı
ceza. Yetimhanede unutulan bir çocuk Doğan. Ardından yetimhane yangını ve orada
yaşanan felaket unutulmuş ardından en son zihni kendisini unutmuş. Bu büyük
öfke sebebi. Doğan için Kenan rekabet edilen, yenilmesi gereken biri. Yazık ki
Kenan’ın bu rekabetten haberi bile yok. Bu da Kenan’ı Doğan’a karşı savunmasız
hale getiriyor. Diğer taraftan dizideki bir başka mücadele de babalar
mücadelesi: Savcı Turan Öztürk ve Ekrem Gediz. İkisi de çocuklarını korumak
adına girmek istemedikleri yollara giriyorlar. Savcı Turan Öztürk’ün oğlu
Kenan’ı hem hastalığından hem de geçmişten koruma çabası kendi adaletiyle
çelişmesine neden oluyor. İdris’le konuşmalarında aslında Doğan- Kenan’ın katil
olduğunu öğrense de yakalama, yakalatma çabasına girmemesi; benim için nedeni
anlaşılamasa da Doğan’ı en azından durdurmak için uğraşmaması ilginç bir
çatışma. Ekrem Gediz’e gelince, yetimhane yangınındaki aktif sorumluluğundan
dolayı vicdanen rahatsız olduğu baştan beri altı çizilen bir durum. Hatta
cinayetler başlamadan kalp krizi geçirmesinin de sebebi bu gibi duruyor.
Kızının bu olayla ilintili davada savcı olması, vicdani yükünü bir kenara koyup
adını çocuklarına karşı koruma refleksine ağırlık vermesine neden oldu. Aslında
bir diğer bir baba da İdris. Her ne kadar doğrudan bir baba sıfatı olmasa da
İdris’in Doğan’ı koruma kollama refleksi onu baba konumuna getiriyor anlatıda.
Her ne kadar Doğan’ın yaptıklarını desteklemesi hatta yardım etmesi babalık
konusunda kafa karışıklığı yaratsa da ilerleyen dönemde Savcı Turan ve İdris
arasında bir ortaklık görülebilir gibi. Burada anlayamadığım bir başka duygusal
ayrıntı da İdris’in Turan’a tepkisi. Sonuç olarak kimsesiz bir çocuğu evlat
edinmiş ve ona tüm sevgilerini öz evlatlarıymışçasına vermiş Turan ve Nevin
Öztürk’e bu kadar tepkisel olması garip İdris’in. Doğan’a yaptığı cılız
itirazlar inandırıcı değil. Burada İdris’in Doğan’a ilgisinin sadece hayatını
kurtarmasıyla sınırlı olmadığı fikrim ağır basıyor. Devam edelim. Bu haftaki
bölümün açılışını Doğan’ın Leyla’nın babasını tanıması ve ikinci cinayetini
işlemesi sahnesiyle yaptık. Geçen hafta olay bazlı giden bölüm ağırlığının bu
hafta biraz daha Leyla-Kenan-Doğan ilişkisine ve bu ilişkinin dinamiklerine
kaydığını söyleyebiliriz. Leyla’nın katili yakalayamaması, üstüne tanığını
kaybetmesi derken kendi tabiri ile küçük düşmesi Leyla-Kenan ikilisinin
ilişkisinde yeni bir kapı açılmasına neden oldu. Kenan’ın özellikle
bilinçaltında sakladığı olayların da yavaş yavaş su üstüne çıkmaya başlaması da
yine Leyla’nın Kenan’a yönelik duvarını indirmeye başlamasında etkili oldu. Doğan’ın
yönlendirmesiyle yetimhane yangınına kadar ulaşan Leyla ve Kenan ikilisi, bir
taraftan da birbirini tanıyor. Ufak sohbetlerle birbirine yakından bakma
fırsatı buluyor. Leyla’nın içine kapalı bir çocukluk geçirdiğini, sosyalleşme
sorunu olduğunu, güvenmek konusunda sıkıntılar yaşadığını net bir şekilde
Leyla’nın ağzından duyduk bu bölüm. Tüm bu sorunsallara rağmen Leyla’nın da
Kenan’a çekildiği de ortada. Diğer taraftan mutlu, yaramazlığa açık, biraz
şımartılmış, sosyal bir çocukluk geçiren Kenan’ınki tam tersi bir sıkışmışlık
barındıran Doğan’ın da Leyla’ya ilgisinin bu bölüm büyüdüğünü söylemek sanırım
yanlış olmaz. Yetimhane yangınını araştırırken aynı evde kalan Leyla ve Kenan,
özellikle Kenan’ın yaşadığı içsel mücadele sırasında sayıkladıkları
düşünülürse, yaşadıkları ile bambaşka bir eşiği geçti. Hatta Kenan ve Doğan
geçişli olduğunu düşündüğüm “Sana âşık oluyorum.” sahnesinde, söz konusu
cümleyi Doğan mı Kenan mı kurdu emin değilim. Çünkü konuşmanın büyük bölümü
Kenan’da varken söz konusu cümle Kenan’ın hafızasında yok gibi. Kaldı ki Kenan
bu itirafı yapabilitesi olan biri. Yaptıysa da arkasında rahatlıkla durur.
Çünkü ilk andan beri Kenan, Leyla’ya sürükleniyor. Bu çok açık. Şikayetçi de
değil üstelik. Soru Doğan bu duyguya kapılacak mı? Yani Leyla’ya olan yaklaşımı
en azından geçen haftalardaki bölümlerde ilgili ama mesafeliydi. İdris Usta ile
konuşmasında da suçladığı insanlardan biri olarak Leyla’yı da saydı. Bundan çıkarılabilecek
sonuç sanırım konuşan Doğan’sa dahi bu bilinçli bir itiraf değil. Diğer
taraftan Leyla babasının olanlardaki payını bilmeksizin, ki bilse de sanırım
adalet için elinden geleni ardına koymaz, davanın peşinde koşmayı sürdürüyor.
Katili yakalamak kadar katili o noktaya getiren argümantasyonların da peşine
düşen genç kadın, bir yandan Kenan’a yönelik duygularında kargaşa yaşıyor.
Kenan’ın inceliği, nezaketi ve duygu konusundaki açıklığı Leyla’nın yabancısı
olduğu bir durum. Hem babası hem de ağabeyi düşünüldüğünde Kenan farklı bir
erkek. Diğer taraftan Doğan, Leyla’nın genelde kaçındığı bir kimlik olarak
Leyla’nın sınırlarını zorluyor. Bu haftanın son sahnesinde Leyla’nın babasının
bagajda olduğu araba ile gerçekleri öğrenme peşine düşmeleri de bu sınırları
zorlama halinin bir parçası. Leyla’nın babasının bu kadar erken öleceğini
düşünmüyorum ama göreceğiz.
Son demde; aşk ateştir. Yakar
kavurur. Ateşin bir başka becerisi de dönüştürmektir. Ateş dönüştürür.
Kenan-Doğan’ın bölüm boyunca ateşler içinde yanmasında bu iki etkenin
harmanlanması var bence. Kenan önce aşktan, sonra bilinçaltına gömdüklerinin
yukarı çıkma çabasından yanmaya başladı. Doğan ise acısından yanmaya devam
etti. Bu yanışta Doğan ve Kenan’ın aynı bedende nereye kadar ve nasıl dönüşeceğini
göreceğiz ama bir şey var ki bu dönüşümün bir yerinde iyileşme ihtimali varsa
bu ihtimal Leyla’da düğümleniyor gibi. Leyla su. Suyun hayat demek olduğunu
yazmıştık. Kenan’ın acıdan içi yanarken o yangına su verenin Leyla olması
tesadüf değil. Tıpkı hikâyede Mecnun’a da verdiği gibi. Kenan bir çölde. Kendi
varlığının içinde onu kavuran bir çölde yaşıyor. İçinde bir başka benle
yürüyor. Daha başka benler de çıkacak mı göreceğiz. Anlayamıyor Kenan ama
hissediyor. İçinde bir katil var. Vicdanını Kenan’da bırakmış bir katil. O
katilin sebepleri ve acıları da var. Kenan kendi çölünde bu acılara doğru
yürüyor. Kendi doğruları ve Doğan’ın doğruları çarpışmak üzere. Diğer taraftan
o çölde yoluna çıkan bir Leyla var. Hem Doğan’ın hem de Kenan’ın etik değerlerinin
karşısında bir Leyla. Ahu gözlü, gece
gibi saçları olan Leyla’nın bu yolculukta sığınılan bir vaha, içilecek bir
damla suyun müsebbibi olması da kuvvetle muhtemel. Doğan ve Kenan pek çok
konuda ayrılsalar da ortak paydaları şefkate ihtiyaçları. Leyla o şefkati
vermeye açık gibi görünmese de bu hafta gördük ki aslında Kenan için gözleri
dolan, onun sancılarının sebebini bilmek isteyen, anlama çabasıyla canı yanan
biri. Tüm o buz gibi hallerinin altında sakladığı kırgın kız çocuğunun
gülümsemesini Kenan’a mı Doğan’a mı yönelik göreceğimiz merak konusu. Malum
Doğan, Kenan’ın gözlerinden de izliyor olanları. Aralarındaki imkânsızlık her
geçen hafta derinleşirken aralarındaki duygu da derinleşiyor aslında. Bambaşka
Biri sınırda gezinmeye devam eden bir akışla devam ederken bir şekilde çoklu
kişilik bozukluğuyla harmanladığı hikâyede sorularını ahlak, adalet ve iyilik
nedir; aşk nerede başlar ve neye yöneliktir şeklinde sormayı sürdürüyor.
Sistemsel kargaşalarımızın ortasında hasta bir adam, onun kendi adalet arayışı
ve aşkı; sistemin parçası bir kadın, onun adaleti sağmala şekli ve benimsediği
sert mesleki rolünün karşısına çıkardığı imkânsız aşk düğüm üstüne düğüm
atıyor. Kısaca katil ve kanunun birbirine âşık olmasının çarpışması şiddetli
olacak gibi.
Haftaya yeni bölümde yeniden
buluşmak üzere…
UmayMasal