Canım Benim,
Bilir misin "canım" dediğimde içimden canımın çıkıp sana koştuğunu duyarım hep- Ahmet Arif
Kadın olmanın terminolojisi bu
ülkede garip. Garip sözcüğünün içeriğine tehlikeli, acıtıcı, zorlayıcı,
kırılgan, şiddetli… Selam sevgili okur. Sen istedin diye beş dakika peşindeki
yolculuğa devam. Süreklilik için söz veremem ama elden geldiğince, dil
döndüğünce, tabi sizler de istedikçe kovalamayı sürdürürüz. Geçen hafta iki
kadın karakteri biri su ve elektrik ortamında bağlı, biri çift testere onu
kesmek için inerken masada yine bağlı bırakmıştık. Geçtiğimiz hafta izleyici
ile alay eden ve bana göre senaristin daha ne kadar saçmalayabilirim çabasının
sonucu olan tutumu nedeniyle bir hayli sulansa da hikâyede, bunun bir suç
dizisi olduğunun farkında olarak, kadına işkence kavramının böyle aleni hale
gelmesini sevmedim. İki kadının da kurbanlık koyunlar gibi sadece erkeğe acı
çektirmek için araç haline getirilmesinden de nefret ettim. Daha da
ilerleyelim. Zaten bu hikâyenin sorun yumağı haline gelen iki kadın bir adam
durumunun yarattığı poligami yeterince mide bulandırıcı. Üstüne şiddet dozu
yüksek aman beyim kimi seçecek alt mesajının verilmesi başlı başına rezalet. En
baştan beri Yamaç’ın sevdiği kadın net olsa da sebebini anlayamadım şekilde
ikinci kadını aile evine götürmekle başlayan saçmalama çıtası her geçen hafta
daha da yukarı çekilerek olmayan üçgen varmış gibi davranıldı. Ortada bir
geometrik şekil var bu doğru. Ama bu olsa olsa Yamaç’ın vicdanına oynayan
hanımefendi ile aşık olduğu kadının gururu arasında gel git yaşayan
delikanlının helezonik ruh halidir. Kısaca Yamaç aslında iki kadın arasında
kalmadı. Senaristin ne yaptığını bilmez hallerine rağmen bir tarafı hep netti.
Yamaç ayaklı bir vicdan olarak dolaşmasının karşılığı olarak bir tarafı geride
bırakamadığı için aslında dut gibi âşık olduğu kadın olan Efsun’la arasında
sorunlar yaşadı. Bir de şunu çok net yazabilirim. Karşı tarafta Yamaç’ın
yumuşak karnı olan vicdanına sonuna kadar oynadı. Senaristimiz bu işlerin
uzmanı olmasından mütevellit sonuna kadar sosyal medyaya oynadı yani. O muuu bu
muuu? Bir tarafa netlikle seni seviyorum dedirtmesine rağmen, Efyam aşkına
verdiği anlamsız aralara sıkıştırdığı vicdani sessizlikler yüzünden kafa
karıştırdı. Çünkü o da biliyor. Bu toplum gördüğüne bakar altında yazan şeye
değil. En kötü hamlesi de kaçırılmada iki kadını aynı odada tutması oldu. Üstelik
kendince yazdığı şeyin mizahını da yaptı. Komik miydi? Hayır. Kaldı ki bunun
cevabını da bu hafta aldığı reytingle gördü. Tabi bence. Neyse. Bu hikâyede çok
bence var. Sanırım senarist postmodernizm seviyor. Okur eksik parçaları
kafasında tamamlasın diye bekliyor. Hani Yamaç neden bıraktı Efsun’u o havuz
başında, Çağatay meselesinde sabah yanında uyandığı ve babaannesini onu
yaşatmak için öldürmüş bir kadına nasıl öyle korkunç bir tepkiyle bağırarak
verdi filan. Tamam Efsun ve Yamaç’ın sevdasının alt metnini okuyanlar var. Ama işte birinin anlatıcıya hatırlatması
gerekenler de var. Bir yazdığı şey Amerikan uyarlaması bir, birkaç da olabilir
kararsızım, suç dizisi, bir de geçen hafta galiba suç parodisini denedi, iki
ise kitlesinin büyük bölümü, Efyam tayfayı tenzi ederek, sanırım cilalı taş
devrinde yaşıyor metin okuma becerisi olarak. Kısaca demek istediğim diyalog
yaz be adam. Cidden nedenselleştir argümanını. Alıyorsun eline kalemi karambole
karşına hoşuna giden hangi sahne varsa pachwork yapar gibi monte ediyorsun hikâyeye
ama anlattığın karakter eksiliyor. Boş bomboş hale geliyor. Anladık doydun,
anladık bitse de gitsek diyorsun. Ama dört sene ekmeğini yediğin o karakterlere,
seyircine haksızlık bu yapılan. Karakter dönüşür, değişir, olayı budur
anlatının. Mitler bile karakter dönüşümüne adar kendini. Hayat gibidir hikâye. İzlerken, okurken
anlarsın ama neden öyle oldu. Biz kendi kendimize diyoruz bir şeyler ama bu hikâyede
son zamanda kim neyi neden yapıyor belli değil. Konuşmuyorlar. Gerisinden bana
ne de Efsun ve Yamaç düşmanken daha çok konuşuyordu. Anlıyorlardı birbirlerini.
Bu iki insanın çocuğu olacak ve son zamanlarda sakata gelse de birbirlerine,
birbirlerinin hayatı için kendinden vazgeçecek kadar aşıklar. Bırak konuşmayı,
kavga bile edemiyorlar. Kendi içlerinde kıskançlıktan kuduruyorlar, o
kıskançlıkla saçma sapan hamleler yapıyorlar ama yok kimse eteğindeki taşı
dökemiyor. Saçma mı saçma. Leb demeden Çorum’u anlayan, ben demiyorum abisi
dedi, bizim zekâ küpü Yamaç Koçovalı söz konusu Efsun olunca Medetleşiyor
diyecektim ki vazgeçtim. Medet bu hafta zekasını ispatladı zira, Yamaç Koçovalı
zekâsı out Medet in bundan böyle. Şaka bir yana Efsun’u kurtaran Team Efsun
bana başta güçlü gelmese de sonradan izlediğim halleri ile, Efsun kısmında olan
her şeyin altının kalın kalın çizilmesi sebebiyle belki, ne kadar sevimli bir
seçimmiş dedirtti. Medetle Efsun bağının Salih yolunu açmasını umuyorum. Sadece
Efsun ile sahnesi olmasını istediğim için değil, Yamaç’ın gözünden akan aşkın
herkes tarafından görülmesine rağmen bir türlü konuşulamamasına çare olsun
istiyorum Salih. Yamaç otursun ona anlatsın. Cumali sahnesinde, Yamaç’a Selim
kadar abilik yapma çabası gösterse de, ki zaten daha yumuşak olması karaktere
ters, Yamaç’ta hala konuşma, açıklama hali yok. Belki Yamaç Efsun’u
istiridyedeki inci tanesi gibi saklarken bu normaldi. Çünkü kızı Baykal’ın
kızını, düşmanı olarak ona silah doğrultmuş kadını saklaması normaldi. Ama
artık nerede durduğunu seçtiği noktada saklayamaz. Efsun’un ona dediği gibi,
tehlikeye attıklarının başında Efsun var. Galiba bu haftaya kadar Yamaç Efsun’u
asla tehlikeye girmeyecek konumda sanıyordu. Hoş nasıl sanıyordu bu da
tartışmaya açık. Bizzat kardeşin kardeşi, babanın oğlunu harcadığı
sistematiğin, hem de Yamaç’a aşkı afişe olmuş bir Efsun için yapabileceklerini
tahmin etmesi güç olmamalıydı. Keşke o testereleri biri anlatsa, herhalde
anlatmışlardır, biz de görsek veya görseydik o tepkiyi. Sorun bu zaten. Kimse
izlediği şeyin romcom olduğunu düşünmüyor. 140dk da 70dk istemiyor. Verilmesi
gereken 15dkda dolu, diyalog olan, duygunun sözcüklere de döküldüğü bir hikâye
içi hikâye görmek dert. Neyi neden yaptıklarını söyleyebilsinler. Yamaç’ın
anlayanının kalmadığı, Selim’i gömdüğü zamanlarda dert ortağı Salih yokken, tüm
bunların varlığında bile gittiği, planlarını anlattığı, yaralarını sardırdığı
kadınla konuşamaması saçmalık. Çok derin bir noktada duran sonra birden
sığlaşıp attığımız kulaçların tabana vurmasına neden olan bu aşkın kendi askını
yeniden bulması mümkün mü? Bilmiyorum. Aras Bulut İynemli ve Damla Sönmez karşılıklı
her sahnelerinde kanları, canları ile Efyam’ı o yüksek duyguda tutmayı
başarıyor. İzleyen kimsenin senaryodaki boşluklara rağmen duyguda boşa
düşmesine izin vermiyorlar. Mesela bu hafta Yamaç gözleri dolu Efsun’un olduğu
odaya giriyor. Bakıyor. Karşısında eli ayağı dolaşmış, korkmuş, ne tepki
alacağından emin olamayan bir küçük kadın gözlerinde yaşlarla ona bakıyor.
Sonra “Canııımm”. Kucaklaşma. Ağlayarak, karşılıklı pişmanlıkla, korkuyla,
aşkla. Sahneyi ikili öyle bir yorumluyor ki sadece bakıyor ve kalıyorsun. Tablo
gibiler. Ama, işte o ama kalıyor orda. Mesela bence Efsun pişman ama niye?
Efsun Yamaç’a yaşatması muhtemel acından dolayı pişman. Yamaç’ın ikinci bir
travmanın eşiğinden döndüğünü bildiği için o özür. Yamaç iyi mi merakı da ona.
Fakat bunu kaç kişi böyle yorumlar ki? Erdenetler’e gittiği için neden pişman
olsun, sebep olan Yamaç. Orda Yamaç pişman olmalı. Ki oldu. Korumalıydı. Öyle
adam dikmesine bile gerek kalmadan, sadece ertelemek yerine sevdiği kadına
gidecek ve neden diyecekti. Hepsi bu. Korumalıydı Efsun’u. Git demek o kadar
kolay olmamalıydı. Bedel ödendi karşılıklı. O bedele üçüncü birinin dahil
edilmesi de galiba ayak oyunuyla Yamaç’ı iki arada gösteren senaristimizin son
hamlesine yoldu. Bu hafta sembolik şekilde yol ayrımında kalan Yamaç vicdanı
ile aşkı arasında ilk kez yemişim vicdanını dedi ve aşka gitti. Hatta
anlamayanlara tekrarı da Cumali Abisiyle olan konuşmada yapıldı. En son Dan
Brown Kayıp Sembol’ün son kısmında ahmağa anlatır gibi katil neden katil olduyu
anlatırken bu kadar garip hissetmiştim ve uzun süre yazarı okumamıştım. Şey
geçmişti aklımdan “Oradan salak gibi mi görünüyoruz acaba?” Lakin geçen haftaki
alaycı tutumundan bence mantıklı şekilde dümen kırmış anlatımda gerek
Cumali’nin ifadeleri gerek Yamaç’ın halleri ve en son “O kız olmaz” diyip devamında
çark ederek “Mevzu ben değilim.” diyen abisine cevap verir gibi Efsun’a gidip
sarılarak uyuyan, sabah tıpkı abisinin hayata tutunuş sebebi olan kadına
tutunuşu gibi Efsun’a tutunuşunu göstermek bana göre başta bahsettiğim cilalı
taş dönemi okura alt yazıydı. Üstelik üçüncü darbede bana göre Karaca- Yamaç
konuşmasında gelmiş. Yamaç bu konuşmada ezilir büzülür diye beklerken ben, baya
baya net şekilde Karaca’ya seçimin ona ait olduğunu, Cumali’ye kızsa da, Azer
ile Efsun’un aynı noktada durmadığını anlatmaya çalışmış. Sadece burada eksik
kalan belki şu vazgeçememe noktasında onu anlayabildiğini söyleyebilirdi kıza. Bu
arada minik not: Ben bu Koçovalı familyanın bencilliğine hayret ediyorum zaten.
Yamaç bunlardan nasıl çıkmış şaşırtıcı. Hoş o da ayarsız. Sencillikten ölecek o
da. Arası yok. Bazen biri yüzüne tokat atsa da dese oğlum sen hayırdır, bunlar
bu kadarına değer mi? O kadro şu ara Afganistan’da malum. Şu ana kadar tek ben
dediği karar Efsun gibi duruyor. Bu bölüme kadar olabildiğince flu çizilen ama
bu bölüm altı kalın kalın çizilmeye çalışılan Yamaç için Efsun’un vazgeçilmezliği
net. Her şeye rağmen dediğinde de netti ama işte arada ne olduysa izleyicinin
kafası karıştırıldı. Neyse senarist
bence çivi üstüne çivi çakmış bu hafta bazı tabutlara. Bakalım dağıtıp lime
lime ettiği hikâyeyi toplamayı başarabilecek mi? Bir de karakterlerin bazı
özellikleri vardır. Onları da iade-i itibar yaparsa seviniriz. Mesela bir anlık
korku, hormonlar, babaanne krizi, Yamaç’la olan anlamsız kriz, pişmanlık diye
kediye dönen Efsun Kent’in tiger halini bize verirsen söz aradaki saçmalıkları
zihnimizden sileceğiz. En azından deneriz. Denemeye çalışırız. Bu kadın sadece tek bir kişiye gardını
indirebilir: Yamaç.
Başkalarına inmez o gard. İnmemeli. Efsun böyle biri çünkü. Tarzı, hikayedeki
yeri, hatta Çukur’daki evi bile, olacaksa, Baykal’ın evi olmalı. Bu kadın asla
haftalardır isyanımızla başlayan git gide hayal kırıklığına dönüşen eşitlemeye
maruz kalmamalıydı. Efsun bu hikayedeki tek kişi ile benzeşiyor ve ona eşit
kalmalıydı. Efsun Yamaç’ın yansıması. Ama Yamaç ile duygu durum paylaşımında, tamamladıkları
bütünlükte, üstlendikleri roller farklı. Yamaç hep kalp. Efsun akıl. Bu
ilişkinin dinamiğinde iki zeki, kavrayışı yüksek ruhlarında aynılıkları ne
kadar belirginse ilişkinin yapılanışında tamamen bütünleşen birinin zayıf
tarafını diğeri kapatan bir halleri var. Vardı. Çatışması tam da buradan
yürümeliydi. Yürüseydi efsaneye koşan bir çift olacaktı Efyam. Ben mesela bu hikâyenin
yaratıcısı olsam, hoş hikâyeyi yaratan başka anlatmış ve kendi dinamiğini
korumuş, uyarlayıcısı olsam demek daha doğru galiba, Efsun ve Yamaç’ı daha ilk
bölümde ana aşk olarak yazmadığıma çok pişman olurdum. Bazen düşünüyorum. Ya
her şeyden bihaber yurt dışında karşılaşan Efyam olsaydı. Âşık olsalardı. Sonra
Baykal’ın kızı Efsun kaybolsaydı. Ve Yamaç Koçovalı ile Çukur’da Baykal’ın kızı
olarak karşılaşsaydı. Al, imkansızlığın dibi. Aras Bulut ve Damla kimyası da
nereye giderdi? Beş dakikalık toplam süreleriyle sosyal medyayı sallamayı
başaran, millet dizisinin prını yapacak diye deli gibi uğraşırken hiçbir şey
yapmadan sadece oynayarak ışıklarını seyirciye geçiren bu çifte üzülüyorum.
Öyle başkalar ki, keşke demekten kendimi kurtaramıyorum. Keşke sadece ikisi
üzerine kurulu bir hikâyenin kahramanı olsalardı. Onlarla ağlasaydık, gülseydik
ama hikayelerini boşluksuz izleseydik. Bu arada yazmadan geçemeyeceğim süresi
kısa olsa da çok ikonik üç sahne gördük. Altı dolu olsa daha da büyüyecek
sahnelerdi. İlk “Canım” Ahmet Arif’e selam çakan Yamaç’ın “Can benim, düş
benim” diyen hikayesinin öznesine ithaftı. Koltukta göğsünde sımsıkı tuttuğu
Efsun’la dünyasındaki her şeyden soyutlanan, ilk kez sadece orda olmak
istemekle kalmayan gitmesi gerekse de orda kalmayı seçen Yamaç vardır. Üçüncü
sahne ise, uyuyamayan Efsun’a gelip sarılan hem onu uyutan hem onunla uyumayı
başaran üçüncü sezon Yamaç’ına selamdı. Tercih. Yamaç çoktan yaptığı tercihte
ilk kez kendi gerçeğine teslim oldu. Vicdan ve aşkta, kaybetme korkusu onu
götürüp aşkın kapısına bıraktı yine. Diğer taraftan akvaryum evi ben de çok
seviyor olsam da sanki yeni ev beraberinde başka bir şey getirecek gibi. Tahmin
etmeyi sevmiyorum. Zira ne düşünsek sanki tersini yapmaya çalışan bir senarist var
ama Efsun ve Yamaç ilişkisi bundan böyle boyut atlayacak gibi. Akvaryum ev Efsun
Kent’in eviydi. Koçovalı evi Yamaç’ın evi. Bu yeni ev Efsun-Yamaç evi olacak
sankiiii. Ama tabi göreceğiz. Yamaç’ın güvenli evi Efsun Kent ile kapattık bu
yılı. Başımıza ne gelecek bakalım.
Son demde; mutlu yıllar EfYam
Tayfa. Sağlıklı, huzurlu, istediğiniz sahnelerin, istediğiniz dolulukta olduğu
bir yıl olsun.
Dilek bırakıyorum yine; Aras Bulut
İynemli ve Damla Sönmez’i başka bir işte tekrar görmek dileğiyle. Dijital platform
olsun😊 Sevgiler….
UmayMasal