“Derindeyim çok
derindeyim.
Çok karanlık bu ben miyim?
Tutun beni son nefesteyim.
Söyle ruhum söyle
Hiç yenildin mi böyle
Düşmemek için
Hiç atladın mı söyle?
Söyle sen de söyle
Hiç yenildik mi böyle?
Acılar biter diye
Sen bittin mi söyle?
Kaybettim bile kendimi
Yaşayamadım zaten beni
Ben istedim olan her şeyi
Söyle ruhum söyle
Hiç yenildin mi böyle?
Düşmemek için
Hiç atladın mı söyle?
Söyle sen de söyle
Hiç yenildik mi böyle?” –TNK
Çok karanlık bu ben miyim?
Tutun beni son nefesteyim.
Söyle ruhum söyle
Hiç yenildin mi böyle
Düşmemek için
Hiç atladın mı söyle?
Söyle sen de söyle
Hiç yenildik mi böyle?
Acılar biter diye
Sen bittin mi söyle?
Kaybettim bile kendimi
Yaşayamadım zaten beni
Ben istedim olan her şeyi
Söyle ruhum söyle
Hiç yenildin mi böyle?
Düşmemek için
Hiç atladın mı söyle?
Söyle sen de söyle
Hiç yenildik mi böyle?” –TNK
“Ne kadar hızla uzaklaşıyorsun benden
çocukluğum , bu ne telaş , bu ne acele” demiş Neuman Dior. Yetişkinlerin hesaplarının,
savaşlarının ortasında kalmanın törpüleyiciliğinin , zamanlama açısından
çocukluğu yaşayamayan birey üzerindeki etkisi düşünüldüğünde kimlik nasıl
yaralar alır diye sormak lazım belki de. Çocukluk hepimiz açısından özlenen
zamanlardır oysa. Anneli , babalı zamanlar. Şefkat zamanları anne elinden. Korunma
kollanma baba elinden. Ellerdir çocukluk. Siz uzattıkça elinizi size zarar
verecek şeylere, o ellerin doldurulmasıdır belki anne ve babanın sevgisiyle. Hata
yapmaya başladığınızda hatanın bedellerinin azaltılmasıdır. Çocukluk travmalardır
bazen. Ergenlikte su yüzüne çıkıp anne ve babaların suratında patlayacak olan. Sebeb-i
Girizgah yine yeniden Gülperi ve “Sen Olmayınca” adlı bölümü. Tematik mi? Elbette,
her zaman. Adım adım bakalım bölüme. Geçen hafta itibarıyla hikaye evrenini ele
alan yazarlarımızı anlamaya çalışarak.
Geçen hafta Gülperi’yi rehin alan Eyüp ve
diğerlerini karşı karşıya bırakmıştık. Bu hafta aynı sahneden devam ettik. Gülperi’yi
alıp giderken Eyüp özellikle Hasan’ın ciddi tepkisiyle karşılaştı. Genç adam
uzun zamandır bilendiği babasının nasıl bir tehlike oluşturduğunu ve babası
için herhangi bir şey ifade etmedikleri gerçeğiyle bir kez daha yüzleşti. Can ve
Bedriye’nin de karşı karşıya kaldığı bu durum en çok Hasan’ı dağıttı çünkü Can
açısından Eyüp zaten bir şey ifade etmiyor. Bedriye konusuna gelince dizinin
başından beri kafamda bir yere koymak için ne kadar uğraşsam da koyamadığım bir
kimlik olarak olamayan yerini korudu yine. Hasan’ın sırtlamak zorunda kaldığı
aile yadigarı kötülük genç adamı felakete göz göre göre sürükledi. Hasan öylesine
kimsesizdi ki. Öylesine kırgın. Öylesine bıkmış ve kendinden vazgeçmiş. Annesini
ararken anlık da olsa tutundu Kadir Abisine belki ama inandırıldıkları,
kafasına kazınanlar, kurtulmaya çalıştıkça onu sarıp sarmalayan Taşkın soyadı
onu hep kopardı o anlık tutunuşlardan.
Eyüp’ün tehditleri ve tacizlerine maruz
kalan Gülperi Kadir ve Hasan’ın birlikte hareket etmesi sonucu kurtuldu belki
ama Gülperi’nin zihnine ekilen korku tohumları kısa sure sonra boy verdi. Burada
parantez, Hasan ve Kadir arasında uzun zamandır işlenen bir bağ var. Hasan
kuşkusuz annesine kırgın Kadir’le
evlendi diye ama orada annesi kadar kırgın olduğu diğer kişi Kadir. Kendi baba
eksiğini Seyit ve devamında Kadir’le tamamlama duygusundaki Hasan’ın Kadir’i
örnek alacakken yaşadığı güven bunalımı parçaladı umutlarını genç adamı. Yani burada
olay sadece annesinin evlenmesi değil sevme konusunda kendisine engel
olamadığı, bir şekilde derinlerde güvendiğini hissettikçe suçluluk duyduğu
Kadir. Kapattık parantezi. Hasan ve Eyüp arasındaki hesaplaşma baba-oğul
çekişmesini eski Yunan Tragedyalarındaki iktidar mücadelesine dönüştürülürken
aklıma gelen oğul açısından baba unsurunun ne kadar belirleyici olduğuna
yönelik şu pasajdı: “Kendi erkekliğim, kendi otorite ilişkilerim,kendi
sevgilerim üzerine düşünmenin en iyi yolunun, Freud’un dediği gibi, babamın
kaybı yoluyla onun ve kendim hakkında düşünmek olduğu kanısına vardım.” Hasan durup düşünmeye vakit bulamıyor, ki bu
benim için en temel eksik karakter için, belki düşünürse paramparça olacak
dağılacak diye karakterin temel kurgusudur bu seçim, bilmiyorum. Diğer taraftan
derinden derine son sahnede “Neden ya? Neden? Neden benim böyle bir babam var?
Böyle bir adam nasıl benim babam olur?” diyen Hasan’ın kendi kişiliğindeki
babasından, babasına benzemekten ne kadar korktuğundan nefretini sezmek zor
değildi. Hasan babasından değil ona benzemekten korkuyor ve babasını yok ederek
belki ailesini en çok da onun gibi olma korkusunu yok etmek istiyor. Diğer
taraftan hikayenin diğer babası Kadir’in hastalıklı eski eşle uğraşırken
verdiği mücadelenin tarafı olmasın diye korumaya çalıştığı kızı var. Artemis ve
Kadir arasında ilk bölümden beri varolan bağ sarsıntılarını atlatıp yoluna
devam etmeye başladı bu bölüm. Artemis tam da düşündüğümüz gibi adalet kılıcını
çıkardı ve haksızlığı gördüğü an adaletini sağladı. Gülperi’ye sıcak su döken
annesiyle yüzleşmesinde sorgulayıcı aklının tüm gücü ve vicdanıyla annesinin
hayatı için kendisini hiçe sayabilen kadını korudu. Sonra gidip o kadının
evinden içeri girdi. Artemis ve Gülperi arasında olmadığını söylediğim bağın
geçen haftadan beri kurulmaya başlaması sevindirici. Çünkü gerek hastanede
gerek kapı önünde Hasan’a annesini ne kadar sevdiğini hatırlatmaya çalışırken
motivasyonu işte o bağ. Artemis artık annesinin manipülasyonlarının çok
uzağında. Can’dan sonra da Gülperi Kadir evliliğini kabullenmiş görünen ikinci
evlat da Artemis’miş gibi görünüyor şimdilik.
Gülperi Kadir evliliği özellikle Kadir’in
çabaları sonucu ayakta duruyor ama Gülperi’nin sessiz direnişlerinin kısa
sürmesi, herhangi bir tehditte oldukça zeki olan kocasını devre dışı bırakarak
hareket etmesi sıkıntılı. Ilişkinin tabanı açısından bundan sonraki süreç nasıl
işleyecek göreceğiz ama vurulan Kadir’in kendine geldikten sonra konuya
müdahale etmesini umuyorum. Hoş korkunç bir kargaşaya uyanacak diye düşünmüyor
değilim. Son iki haftada Artemis’in de aralarına dönmesiyle ılımlı ve akılcı
düşünenler takımı üç kişi: Kadir, Artemis, Can. Kadir muhtemelen komadayken,
hayattaki ilk aşkı, her şeyi babası o hale aşık olduğu Hasan tarafından
getirilmiş Artemis kim bilir hangi ruh halindeyken , Can minicik elleriyle kaç
yüreği iyi edebilir ki? Geri kalan kimsenin akılcı davranacağını umamadığım
için Kadir gözünü açtığında umarım Dante’nin cehennemini bulmaz karşısında.
Artemis demişken Hasan ve ArHas demeden
olmaz. Ayrılık sevdaya dahil çünkü ayrılanlar hala sevgili demiş şair. Bu bölüm
ayrılmış ama sevgili olmaya devam eden Arhas vardı. Artemis’in koşulsuz onunla
olmasını, onu sorgulamamasını isteyen Hasan’ın istediğini alamamasından
kaynaklı ayrılık en azından Artemis cephesinde kabullenilmiş değil. Her ne
kadar hastane sahnesinde Hasan’ın adeta blöf yaparak ayrıldıklarını söylemesi
hatta çekip gitmeye kalkmasına aynı sertlikte “dost tavsiyesi” vererek cevap
veren Artemis’in Hasan’ı henüz 8 olmasa da bir 5 şiddetinde salladığını
görmemiz ArHas arasındaki sevdanın gücü hakkında sanıyorum fikir vermiştir. Babasını
kazara da olsa vuran Hasan’a Artemis’in tepkisi tam anlamıyla 8 şiddetinde
olacaktır. Bu tepkinin yansıması zaten suçluluk duygusunu dibine kadar yaşayan
Hasan açısından travmatik sonuçlar doğurabilir. Çünkü bu hafta Hasan’a rağmen
Hasan’ın hala yanında duran, onu kıskanan, o üşümesin diye kahve yapıp yanına
giden, olay çıkarmasın diye elinden geleni yapan, ona yapılan hakareti tokatla
bastıran, susturan bir Artemis vardı. Bundan sonraki Artemis Hasan’a aşkı
kalbinin ortasında cayır cayır yanmaya devam etse de onu kolay affedecek biri
olmayacaktır. Çünkü iki haftadır altı kalın kalın çizildi genç kızın
uyarılarının. Diğer taraftan Artemis’e ayrıldık dese de ona hesap vermeye devam
eden, onunla olan anlarda sakinleşen, ona asla hayır diyemeyen, koruması
gerektiği halde korumasa bile gözünü Artemis’ten alamayan Hasan’ın aşkı da tüm
kargaşalarına rağmen büyüyor. Genç kızın gücünü, ayakta kalma becerisini,
kendine özgülüğünü ve kuşkusuz ona merhem olan varlığını nasıl sevdiği Hasan’ın
gözlerinden akıyor. Parantez , burada Burak Dakak ve Ezgi Gör şahane bir
paslaşma ile şahane bir çift yaratıyorlar. Sözcükler yoksa bile Artemis ve
Hasan arasındaki duygunun netliğini, vazgeçmeme halini, onu kırmaktan korkma
duygusunu, onu kırdığında pişmanlıkla karışık kırgınlığı öyle güzel
hissettiriyorlar ki, iyi ki ArHas ikisi diyor insan. Kapat parantezi. Haftaya duygu
yoğunluğu yüksek bir bölüm bizimle olacak diye düşünerek, aşkların derinliğinin
kaybolmadığı , hikayenin dengesinin hep sağlam durduğu bir bölüm diliyorum.
Hamiş:- Sevdanın rengi hep siyah.
-Siyah sevda rengiyse neden kötü
olsun ki?
-Kim kötü dedi ki zaten?
-Bilmem. O zaman?
-Siyah yas belki. Belki bir parça
korku. Biraz o renk biraz bu. Sevda siyah çünkü başka şeye yer bırakmaz
kendisinden başka.
-Siyah gibi kaplar yani her şeyi.
-Kaplamaz örter, kendine mal eder. Gece gibidir sevda. Her şey ordadır
ama her şey ona dairdir.
-O halde?
-Sevda mucizdedir. Tek ve eşsizdir.
UmayMasal